Nâzım Hikmet Ran - Saman Sarısı ( Kendi sesinden )

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 10 чер 2021
  • *Crows in the Rain, Now You Can Sleep
    **John Atkinson Grimshaw, The Midnight Rendezvous Canvas (1885)

КОМЕНТАРІ • 62

  • @dusselkomedya
    @dusselkomedya  3 роки тому +34

    I
    kapının ötesinde bir kadın gülüyor
    sağ elinde kederli bir gül açıldı
    ağır ağır
    kübalı bir balerinle karşılaştım ikinci katta
    karlı pencerelerde
    taze esmer bir yalaza gibi geçti
    alnımın üzerinden
    şair nicolas guillen havanaya döndü çoktan
    yıllarca avrupa ve asya otellerinin hollerinde karşılıklı oturup
    içtikti yudum yudum şehirlerimizin hasretini
    iki şey var ancak ölümle unutulur
    anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü
    ve koparmış ipini eski kayıklar gibi yüzer
    kışın sabaha karşı rüzgarda tahta cumbalar
    ve bir saç mangalın küllerinde
    uyanır uykudan büyük İstanbulum
    iki şey var ancak ölümle unutulur.
    kapıcı uğurladı beni gocuğu geceye batık
    yürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdüm
    vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına
    çıktılar önüme ansızın
    oraları gündüz gibi aydınlıktı ama onları benden başka gören olmadı
    bir mangaydılar
    postalları, pantolonları, ceketleri, kolları
    kollarında gamalı haç işaretleri
    elleri, ellerinde otomatikleri vardı
    omuzları miğferleri vardı ama başları yoktu
    omuzlarıyla miğferlerinin arası boşluktu
    hatta yakaları boyunları vardı ama başları yoktu
    ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler.
    yürüdük,
    korktukları hem de hayvanca korktukları belli
    gözlerinden belli diyemem
    başları yok ki gözleri olsun
    korktukları hem de hayvanca korktukları belli
    belli postallarından
    korku postaldan belli olur mu?
    oluyordu onlarınki
    korktukları, hem de hayvanca korktukları belli
    korkularından ateş etmeğe de başladılar artsız a,rasız
    bütün yapılara, bütün taşıt araçlarına, bütün canlılara
    her sese, her kıvıltıya ateş ediyorlar
    hatta şopen sokağında mavi balıklı bir afişe ateş ettiler
    ama ne bir sıva parçası düşüyor, ne bir cam kırılıyor
    ve kurşun seslerini benden başka duyan yok.
    ölüler bir SS mangası da olsalar, ölüler öldüremez.
    kurşunla da, bıçakla da, avulla da.
    ölüler dirilerek öldürüri kurt olup elmanın içine girerek
    ölüler bir SS mangası da olsalar, ölüler öldüremez.
    ama korktukları, hem de hayvanca korktukları belli.
    bu şehir öldürülmemiş miydi kendileri öldürülmeden önce?
    bu şehrin kemikleri birer birer kırılıp derisi yüzülmemiş miydi?
    derisinden kitap kabı yapılmamış mıydı, yağından sabun, saçlarından
    sicim,
    ama işte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde
    sıcacık bir francala gibi
    vakıt hızla ilerliyordu, yaklaşıyordum gece yarılarına
    belveder yolunda düşündüm lehlileri
    kahraman bir mazurka oynuyorlar tarihleri boyunca
    belveder yolunda düşündüm lehlileri
    bana ilk ve belki de son nişanımı bu sarayda verdiler
    tören memuru açtı yaldızlı ak kapıyı
    girdim büyük salona genç bir kadınla
    saçları saman sarısı kirpikleri mavi
    ortalıkta da ikimizden başka kimseler yoktu
    bir de akvareller, bir de incecik koltuklar kanepeler
    bebek evlerindeki gibi
    ve sen belki bundan dolayı
    bir resimdin açık maviyle çizilmiş, belki bir taş bebektin
    belki bir parıltıydın, düşümden damlamış sol mememin üstüne
    uyuyordun alacakaranlıkta, alt ranzada
    ak boynun uzundu yuvarlaktı
    yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığın yoktu
    ve işte krakof şehrinde kapris barı
    vakıt hızla ilerliyor, gece yarılarına yaklaşıyoruz
    ayrılık masanın üstündeydi, kahve bardağınla limonatamın arasında
    onu oraya sen koydun
    bir taş kuyunun dibindeki suydu
    bakıyorum eğilip
    bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
    sesleniyorum
    sesini yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları
    ayrılık masanın üstündeydi, cıgara paketinde
    gözlüklü garson getirdi onu, ama sen ısmarladın
    kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin
    cıgaranın ucunda senin
    ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda.
    ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi
    aklından geçenlerdeydi ayrılık
    benden gizlediklerinde, gizlemediklerinde
    ayrılık rahatlığındaydı senin
    senin güvenindeydi bana
    büyük korkundaydı ayrılık
    birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
    oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
    ayrılık bunu fark etmeyişindeydi senin
    ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu,
    tüy gibiydi diyemem, tüyün de ağırlığı var
    ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı
    vakıt hızla ilerliyor, gece yarıları yaklaşıyor bize
    yürüdük, yıldızlara değen ortaçağ duvarlarının karanlığında
    vakıt hızla akıyordu geriye doğru
    ayak seslerimizin yankıları, sarı sıska köpekler gibi geliyordu
    ardımızdan koşuyordu önümüzde
    yagelon üniversitesinde şeytan taşlara tırnaklarını batıra batıra dolaşıyor
    bozmağa çalışıyor kopernikin araplardan kalma usturlabını
    ve pazar yerinde bezzazlar çarşısının kemerleri altında
    rock and roll oynuyor katolik üniversitelerle
    vakıt hızla ilerliyor, gece yarılarına yaklaşıyoruz
    vuruyor bulutlara kızıltısı nova hutanın
    orda köylerden gelen genç işçiler
    madenle beraber ruhlarını da alev alev
    döküyor kalıplara
    ve ruhların dökümü madenin dökümünden bin kere zordur

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  3 роки тому +13

      meryem ana kilisesinin çan kulesinde saat başlarını çalan borazan
      gece yarısını da çaldı
      ortaçağdan gelen çığlığı yükseldi
      şehre yaklaşan düşmanı verdi haber
      ve sustu ansızın gırtlağına saplanan okla
      borazan iç rahatlığıyla öldü
      ve ben yaklaşan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acısını düşündüm
      vakıt hızla ilerliyor, gece yarıları ışıklarını yeni söndürmüş
      bir vapur iskelesi gibi arkada kaldı
      seher vaktı habersizce girdi gara ekspres
      yağmurlar içindeydi prag
      bir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktı
      kapağını açtım
      içinde genç bir kadın uyuyor camdan kuşların arasında
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      kapadım kapağı, yükledim sandığı yük vagonuna
      habersizce usullacık çıktı gardan ekspres
      baktım arkasından kollarım iki yanıma sarkık
      yağmurlar içindeydi prag
      vakıtları yakalamak istiyorum
      parmaklarımda kalıyor altın tozları hızlarının
      yataklı vagonda bir kadın uyuyor, alt ranzada
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      saçları saman sarısı, kirpikleri mavi
      elleriyse gümüş şamdanlarda mumlardı
      üst ranzada uyuyanı göremedim
      ben değildim bir uyuyan varsa orda
      belki de üst ranza boş
      moskovaydı üst ranzadaki belki
      vakıtları yakalamak istiyorum
      parmaklarımda kalıyor altın tozları hızlarının
      duman basmış leh toprağını, brestide basmış
      iki gündür uçaklar kalkıp inemiyor
      ama trenler gelip gidiyor
      bebekleri akmış gözlerin içinden geçiyorlar
      yemekli vagonda kefir denen bir çeşit ayran içtim
      garson kız tanıdı beni
      iki piyesimi seyretmiş moskovada
      ağlamak geldi içimden, minnetle ağlamak
      garda genç bir kadın beni karşıladı
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      ak boynu uzundu, yuvarlaktı
      beli karınca belinden ince
      tuttum elinden yürüdük
      yürüdük güneşin altında karları çıtırdata çıtırdata
      o yıl erken gelmişti bahar
      o günler çoban yıldızına haber uçurulan günlerdi
      moskova bahtiyardı, bahtiyardım, bahtiyardık.
      yitirdim seni ansızın, mayakovski alanında yitirdim ansızın seni
      oysa ansızın değil, çünkü önce yitirdim avucumda elinin sıcaklığını senin
      sonra elinin yumuşak ağırlığını yitirdim avucumda, sonra elini
      ve ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı çoktan
      ama yine de ansızın yitirdim seni
      asfalt denizlerinde otomobilleri durdurup baktım içlerine yoksun
      bulvarlar karlı
      seninkiler yok ayak izleri arasında
      botlu, iskarpinli, çoraplı, çıplak
      senin ayak izlerini birde tanırım
      milisyonerlere sordum, görmediniz mi?
      eldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek olmaz
      elleri gümüş şamdanlarda mumlardır
      milisyonerler büyük bir nezaketle karşılık veriyor:
      görmedik.
      istanbulda sarayburnu akıntısını çıkıyor bir romorkör
      ardında üç mavna
      gak gak ediyor da vak vak ediyor da martı kuşları
      seslendim mavnalara kızıl meydandan
      romorkörün kaptanına seslenmedim
      çünkü makinası öyle gümbürdüyordu ki sesimi duyamazdı
      yorgundu da kaptan
      ceketinin düğmeleri de kopuktu
      seslendim mavnalara kızıl meydandan:
      görmedik.
      girdim, giriyorum moskovanın bütün sokaklarında, bütün kuyruklara
      ve yalnız kadınlara soruyorum
      yün başörtülü, güler yüzlü, sabırsız, sabırlı sessiz kocakarılar
      ak yanaklı, kopça burunlu tazeler, şapkaları yeşil kadife
      ve genç kızlar tertemiz sımsıkı gayetle de şık
      belki korkunç kocakarılar, bezgin tazeler, şapşal kızlar da var
      ama onlardan bana ne
      güzeli kadın milleti erkeklerden önce görür ve unutmaz
      görmediniz mi?
      saçları saman sarısı, kirpikleri mavi
      kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman
      pragda aldı, görmedik.
      vakıtlarla yarışıyorum, bir onlar öne geçiyor bir ben.
      onlar öne geçince, ufalan kırmızı ışıklarını görmez olacağım diye ödüm
      kopuyor
      ben öne geçtim mi ışıldakları gölgemi düşürüyor yola,
      gölgem koşuyor önümde
      gölgemi gözden yitireceğim diye de bir telaştır alıyor beni
      tiyatrolara konserlere sinemalara giriyorum
      bolşoya girmedim, bu gece oynanan operayı sevmezsin.
      kalamışta balıkçının meyhanesine girdim
      ve sait faikle tatlı tatlı konuşurduk
      ben hapisten çıkalı bir ay olmuştu
      onun karaciğeri sancılar içindeydi ve dünya güzeldi
      lokantalara giriyorum, estrat orkestraları yani cazları ünlülerine
      sırmalı kapıcılara, bahşişsever dalgın garsonlara
      gardroptakilere ve bizim mahalle bekçisine soruyorum:
      görmedik.
      çaldı gece yarısını strasnoy manastırının saat kulesi
      oysa manastır da, kule de yıkıldı çoktan
      yapılıyor şehrin en büyük sineması oralarda.
      oralarda on dokuz yaşıma rastladım
      birbirimizi birde tanıdık
      oysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu, fotoğraflarımızı bile
      ama yine de birbirimizi birde tanıdık
      şaşmadık
      el sıkışmak istedik
      ama ellerimiz birbirine dokunamıyor
      aramızda kırk yıllık zaman duruyor
      uçsuz bucaksız donmuş duruyor bir kuzey denizidir
      ve strasnoy alanında, şimdi puşkin alanı
      kar yağmağa başladı.
      üşüyorum, hele ellerim ayaklarım
      oysa yün çoraplıyım da, kunduralarımla eldivenlerim kürklü
      çorapsız olan oydu
      bezle sarmış postallarında ayaklarını, elleri çıplak

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  3 роки тому +17

      ağzında ham bir elmanın tadı dünya
      on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarındaki
      gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre
      ölümün boyu bir karış
      ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden
      onun başına gelecekleri bir ben biliyorum
      çünkü inandım onun bütün inandıklarına
      sevdim seveceği bütün kadınları
      yazdım yazacağı bütün şiirleri
      yattım yatacağı bütün hapislerde
      geçtim geçeceği bütün şehirlerden
      hastalandım bütün hastalıklarıyla
      bütün uykularını uyudum
      gördüm göreceği bütün düşleri
      bütün yitireceklerini yitirdim
      saçları saman sarısı, kirpikleri mavi
      kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman:
      görmedim.
      II
      on dokuz yaşım beyazıt meydanından geçiyor, çıkıyor kızıl meydanaa
      konkorda iniyor, abidine rastlıyorum da meydanlardan konuşuyoruz
      evveli gün gagarin en büyük meydanı dolaşıp döndü
      meydanlarla yapılardan konuşuyoruz abidinle
      tavan arasındaki otel odamda
      Sen ırmağı da akıyor notr dame`ın iki yanından
      ben geceleyin penceremden, bir ay dilimiymiş gibi görüyorum Sen ırmağını
      rıhtımında yıldızların
      bir de genç bir kadın uyuyor tavan arasındaki odamda
      paris damlarının bacalarına karışmış.
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      saman sarısı saçları, bigudili, mavi kirpikleriyse yüzünde peçeydi
      çekirdekteki meydanla, çekirdekteki yapıdan konuşuyoruz abidinle
      meydanda fır dönen celalettinden konuşuyoruz
      abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor
      ben renkleri yemiş gibi yerim
      ve matis bir manavdır kozmos yemişleri satar
      bizim abidin de öyle, avni de, levni de
      mikroskobun ve füze lumbuzlarının gördüğü yapılar, renkler
      ve mikroskobun,
      ve füze lümbazlarının şairleri, ressamları
      turuncular, turuncu mu turuncudur
      maviler ipektir, karalar, kara mı kara
      ama hepsi en uzak da olsa
      sınırları içinde yeryüzünün
      yeryüzünün boyaları onlar.
      ve yeryüzüne inerken, türkü söyleyen gagarin yoldaş
      salt karayı geçerek merihe de gitsek
      yeryüzünün boyalarını bulacağız orda
      belki biraz daha koyu, biraz daha açık,
      biraz daha parlak, biraz daha sönük
      ama yeryüzünün boyaları.
      hamlenin resmini yapıyor abidin
      yüz elliye altmışın meydanlığında
      suda balıkları nasıl görüp,
      suda balıkları nasıl avlayabilirsem,
      öyle görüp, öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde abidinin.
      armut, kozmos ve insan yüzü benim dışımda
      ben armudun, kozmosun ve insan yüzünün içindeyim
      ve benden önce de vardı armutla kozmos ve insan yüzü
      ve benden sonra da var.
      ve sen ırmağı bir ay dilimi gibi
      genç bir kadın uyuyor, ay diliminin üstünde
      saçları saman sarısı, kirpikleri mavi
      ve ak boynu yuvarlak, uzun
      onu kaç kere yitirip, kaç kere buldum
      daha kaç kere de yitirip bulacağım kaç kere
      işte böyle, işte böyle gülüm
      düşürdüm ömrümün bir parçasını sen ırmağına,
      sen mişel köprüsünde.
      mösyö düponun oltasına takılacak bir sabah ömrümün bir parçası,
      çiselerken aydınlık
      mösyö düpon çekecek, çıkaracak onu sudan
      parisin mavi suretiyle birlikte
      ve hiçbir şeye benzetemeyecek, ömrümün bir parçasını
      ne balığa, ne pabuç eskisine
      ve atacak onu mösyö düpon gerisin geriye,
      parisin suretiyle birlikte suya.
      suret kalacak eski yerinde
      sen ırmağıyla akacak ömrümün bir parçası
      ırmakların mezarlığı; büyük denize kadar.
      damarlarımda akan kanın hışırtısıyla uyandım
      kanın, akıntı burnu sularından
      daha çağıltılı akıyor.
      parmaklarımın ağırlığı yok
      parmaklarım, ellerimle ayaklarımdan kopup havalanacaklar
      salına salına dönecekler başımın üstünde
      başımın da ağırlığı yok, o da bir balon gibi havalanabilir
      sağım yok, solum yok, yukarım-aşağım yok
      abidine söylemeli de resmini yapsın ağırsızlığın
      sağsızlığın, solsuzluğun, yukarısızlığın, aşağısızlığın
      abidine söylemeli de resmini yapsın
      beyazıt meydanında şehit düşenin
      ve gagarin yoldaşın
      ve tavan arasında yatan genç kadının
      saçları saman sarısı, kirpikleri mavi
      ak boynu uzundur, yuvarlaktır.
      abidine söylemeli de resmini yapsın kübanın
      ama dağlarını, taşlarını yemişlerini değil, insanlarını.
      ama insanlarının gözlerini, kaşlarını, ellerini değil,
      gözlerinin, kaşlarının, ellerinin içindekini.
      notr dame turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
      ve parisin bütün eski-yeni taşları
      turuncu bir lamba gibi yanıp söndü.
      bir ulu ırmak akıyor,
      insan eli, ilk mağaraya ilk bizonu çizdiği günden beri
      sonra bütün çaylar yeni balıkları,
      yeni su otları, yeni tatlarıyla dökülüyor onun içine.
      ve kurumayan, uçsuz bucaksız akan bir odur.
      pariste bir kestane ağacı olacak,
      parisin ilk kestanesi, paris kestanelerinin atası.
      istanbuldan gelip yerleşmiş parise, boğaz sırtlarından
      hala sağ mıdır bilmem, sağsa iki yüz yaşında filan olmalı
      gidip elini öpmek isterdim,
      varıp gölgesinde yatsak isterdim.
      bu kitabın kağıdını yapanlar,
      yazısını dizenler, resimlerini basanlar,
      bu kitabı dükkanında satanlar,
      bu kitabı para verip alanlar, okuyanlar, seyredenler
      bir de kremlinliler, karı koca
      bir de abidin, bir de ben, bir de
      bir saman sarısı, yani belası başımın.
      - 1961

    • @1903yigiter
      @1903yigiter Рік тому

      @@dusselkomedya Saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      Yani diyor ki şâir sen bir ateşsin ve beni yaktın yani başının belası
      Müthiş bir üslûb.
      Ben olsam Allah'ın belâsı beni yaktın kül ettin derim ama edebî kişilik suretiyle tasvir ediyor ateşi de belâyı da...

  • @oguzhanseker9489
    @oguzhanseker9489 Рік тому +9

    Bir İsmet Özel bir Nazım dinlemekten ciğer kalmadı

  • @ibrahimunlu5600
    @ibrahimunlu5600 2 місяці тому +2

    Arasıra dinlemek zamanın yıprattığı bazı duyguları tamir ediyor, yeniden yerine yerleştiriyor. Onbeş günde bir dinlerim.

  • @muhammedhasanguc.
    @muhammedhasanguc. Рік тому +14

    "İki şey var ancak ölümle unutulur:
    anamızın yüzü ve şehrimizin yüzü."
    ikisinden de 1300 kilometre uzaktayken o kadar anlamlı ki

  • @jackz.5656
    @jackz.5656 Рік тому +9

    Muazzam duygu dolu bir şiir, gözlerim doldu büyük usta Nazım Hikmet huzurla uyu.

  • @ahbeyazkaya
    @ahbeyazkaya 3 місяці тому +3

    insanın içindeki huzuru paramparça eden bir huzur veriyor

  • @rasimkaratas8980
    @rasimkaratas8980 Рік тому +3

    En sevdiğim şiirlerden biri sevilesi insanlar dinlesin diye söylemiş Nazım Usta'm...

  • @hasanhakan9837
    @hasanhakan9837 2 роки тому +4

    bu şüphesiz ikrar etmeye ve tekrar dinlemeye şayan.

  • @abdullahbugurca9263
    @abdullahbugurca9263 Рік тому +2

    Şiirin verdiği mutluluk verdiği yanlızlık verdiği umut bütün her şeyi veriyordu insna ve ustat der seni düşlemek güzel şey 🇹🇷❤

  • @Erdem_K
    @Erdem_K Рік тому +5

    Nazım Hikmet RAN 🖤
    10/12/22 🎧

  • @AzizaMagsudlu
    @AzizaMagsudlu Рік тому +3

    Bu şiiri buraya yüklediğiniz için size sonsuz teşekkürler. Huzur içinde uyu, büyük şair.💙

  • @warsawiconic
    @warsawiconic 2 роки тому +11

    Bristol otelinden selamlar

  • @lokmanceyhan1
    @lokmanceyhan1 Рік тому +25

    Bu şiiri 19 yaşında dinlemek haz veriyor

    • @SerifGodek
      @SerifGodek Рік тому

      Bu şiiri 19 yaşında dınleyip anlaya biliyorsan ya büyük bir sair olacaksın yada 19 yasında değilsindir nüfüsa geç yazdırmışlar.

    • @sinanyldrm6481
      @sinanyldrm6481 8 місяців тому +1

      23 yaşımdan beri dinlerim 35 yaşımdayım

  • @yusufsarac6117
    @yusufsarac6117 2 роки тому +6

    Şiir ayrı, müzik ayrı muhteşem...

  • @sukran_ayhan2
    @sukran_ayhan2 Рік тому +3

    Ah yüreğe dokunan şiir, ruhu okşayan şair

  • @omersevuk6490
    @omersevuk6490 3 місяці тому +1

    Bir şiir yüreğe bu kadar çarpar mı

  • @prep_p1022
    @prep_p1022 3 роки тому +6

    Bi düştük boşluğa ilk dinlemede

  • @prep_p1022
    @prep_p1022 3 роки тому +4

    Alışmış olsam gerek en kısa sürede yeni bir projede görüşürüz umarım, fazla bekletme beni

  • @caglarcalcalioglu4258
    @caglarcalcalioglu4258 Рік тому +2

    Ve sen belki bundan dolayı, bir resimdin açık mavi ile çizilmiş ❤

  • @Kadiiryldrm
    @Kadiiryldrm 8 місяців тому

    Bu şiiri dinliyorsanız, bazı insanlardan üstünsünüz tebrik ederim..

  • @abimopectoree
    @abimopectoree 2 роки тому +9

    Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama...

  • @belgincaymaz1898
    @belgincaymaz1898 Рік тому +1

    BAŞKANIMIZ BAŞKA. AŞK^

  • @yemrebal
    @yemrebal Рік тому +5

    10:46 dan sonra başka bir boyuta geçiyor.

  • @cansuduyar262
    @cansuduyar262 Рік тому +3

    Ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağıyla limonatanın arasında onu oraya sen koydun

  • @prep_p1022
    @prep_p1022 2 роки тому +3

    Ne zaman geliceksin artık be admin, çok oldu bir tane proje ile gelmeyeli... Belki bı kurtarış olurdu benim için

  • @user-ev6gb6fp8s
    @user-ev6gb6fp8s 10 днів тому

    Solaris
    Medar umdum
    Yalnızlığını adımlarken sokaklarının,
    Gecelerinden.
    O metruk yerde buldum seni,
    Fırtınadan ürkmüş çocuktun.
    Yıllar mı geçti aradan?
    Dönüyorum denize varmadan
    Müzik dalgadır diyorum
    -heyecanla-
    Gözlerinin rengi de …
    Yararı yok …
    Orada bakışın,
    Ben
    Tutsak
    Şaşkın
    Dönüyorum denize varmadan
    Çaresiz …
    Yıllar mı geçti aradan?
    20.07.1987, Kenan Öztürk

  • @mertcanakbas8050
    @mertcanakbas8050 Рік тому +2

    Tümünü okumanızı tavsiye ederim..

  • @Bilgin570.
    @Bilgin570. 4 місяці тому

    Ah nazım Hikmet ah

  • @fezaydin
    @fezaydin 6 місяців тому

    3:40.....💔

  • @cembehram204
    @cembehram204 2 роки тому +2

    Müzik kimin ? Teşekkür ederim bu güzel paylaşım için.

  • @b.hakanisk3180
    @b.hakanisk3180 4 місяці тому

    tanrım
    peki

  • @SedatBurulli
    @SedatBurulli Рік тому +3

    Son bir dakikada çalan müziği bilen var mı acaba?

    • @umutboz4042
      @umutboz4042 10 місяців тому

      Crows In the rain- Now you can sleep

    • @SedatBurulli
      @SedatBurulli 10 місяців тому

      Teşekkürler👍

  • @burhanhichmet
    @burhanhichmet 2 місяці тому

    saçları saman sarısı, kirpikleri mavi

  • @oguzhanseker9489
    @oguzhanseker9489 Рік тому +2

    Bu şiir hangi kitapta yer alıyor

    • @Yusuf__Samsa
      @Yusuf__Samsa Рік тому +4

      Nazım Hikmet / Son Şiirler (1959-1963) kitabında mevcut. Yapı kredi yayınlarından temin edebilirsiniz kitabı.

  • @b.hakanisk3180
    @b.hakanisk3180 4 місяці тому

    ne korkunç bir adamsın
    adımlarını ölçemiyorum
    nazım hikmet

  • @b.hakanisk3180
    @b.hakanisk3180 4 місяці тому

    korkunç bir adamsın
    sesini ışıģıni biliyorum

  • @b.hakanisk3180
    @b.hakanisk3180 4 місяці тому

    dostoyevskiyi yaya bırakan
    sesin
    nazım hilmet

  • @servetkoklu9981
    @servetkoklu9981 День тому

    Bir iş icin Moskova ya gittiğimde Nâzım'ın mezarını ziyâret etmiştim Eşi Vera ile beraber yatıyor

  • @izmir35353
    @izmir35353 Рік тому

    Ahmet Arif.Hasretinden prangalar eskittim

  • @suphigoren6157
    @suphigoren6157 10 місяців тому

    Ustaya ölüm yok

  • @suphigoren6157
    @suphigoren6157 10 місяців тому +1

    Ölümün boyu bir karış ya usta

  • @mehmetalikutlu1185
    @mehmetalikutlu1185 10 місяців тому

    Şiir "Saman Sarısı"vın tamamı değil. Dünyanın en büyük şairlerinden biri olan, büyük değerimiz Nazım Hikmet'e yapılır mı bu? Hem bu şiir dünyanın en güzel şiiri. Açıklama eklesin lütfen yer verenler. @MehmetAli_Kutlu

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  10 місяців тому +2

      şiiri okuyan nazım hikmet, seslendirdiği yıl vefatından iki sene öncesi, ulaşabildiğimiz kayıt bu. muhtemel ki şiiri son döneminde bu haliyle seslendirdiğini ve kendisinin bilinçli olarak sadeleştirdiğini düşünüyorum. ne yapmışız hocam, adam mı öldürmüşüz?

    • @ofsaytosman11
      @ofsaytosman11 9 місяців тому

      ​@@dusselkomedyahahahshs😂

    • @Jrrmzn
      @Jrrmzn Місяць тому

      Memetali adam bulmuş atmış buryaa belki kimse bilmeyecek uzan zaman sonra uzun halini al yorum ekle toksiklik yapma uzaaa nazimla kalın