Nâzım Hikmet Ran - Büyük Taarruz I - II - III ( Kendi sesinden )
Вставка
- Опубліковано 20 січ 2025
- *Armand Amar - Bab' Azîz & Poem of the Atoms II
-
I
kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır
gündüz güneşin gece yıldızların altında kayalardır
ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim
daha yakın daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize
aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu kocatepeden
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
düşman üç saatlık yerdedir
ve hıdırlı tepesi olmasa
afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek
şimali garbîde güzelim dağları
ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor
ovada akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var
akarçay belki bir akarsu belki bir ırmak belki bir küçücük nehirdir
akarçay kütahya ve gediz üzerinden gelir
dere boğazında değirmenleri çevirip
kılçıksız yılan balıklarıyla
yedi şehitlik kayasının gölgesine girip çıkar
ve kocaman çiçekleri eflatun kırmızı ve beyaz
ve sapları bir-bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar
ve afyon önünde altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek
ve konya tren hattına rastlayıp yolda
büyük çobanlar köyünü solda ve kızıl kiliseyi sağda bırakıp
eber gölüne uğramadan koçhisar'da tuz gölüne dökülür
düşündü birdenbire kayalıklardaki adam
kaynakları düşman elinde kalan bütün nehirleri
kimbilir onlar ne kadar büyük ne kadar uzundular
birçoğunun adını bilmiyordu
yalnız yunan'dan evvel ve seferberlikten önce
manisa'da selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken
geçerdi gedizin sularını başı dönerek
dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden müntekinim güzel ve rahat günlere inanıyordu
II
saat üç buçuk
hılamuf ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir
izmirli ali onbaşı karanlıkta göz yordamıyla
sanki bir daha hiç görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer
sağdan birinci nefer sarışındı ikincisi esmer üçüncüsü kekemeydi fakat yoktu bölükte onun üstüne şarkı söyleyen
dördüncünün mutlak bulamaç istiyordu canı
beşinci vuracak amcasını vuranı
teskere alıp urfa'ya girdiği akşam
altıncı inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam
memlekette toprağını ve tek öküzünü
bir ihtiyar muhacir karısına bıraktığı için
ve bölükte arkadaşların yerine nöbete kalktığı için
ona deli erzurumlu derdiler
yedincisi mehmetoğlu osmandı
çanakkale'de inönünde sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir
ve dimdik ayakta kalabilir
sekizinci ibrahim; korkmayacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp böyle birbirine vurmasalar
ve izmirli ali onbaşı biliyordu ki
tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.
III
saat beşe on var, kırk dakika sonra şafak sökecek
"korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak"
tınaztepe'ye karşı kömürtepe güneyinde
onbeşinci piyade fırkasından iki ihtiyaç zabiti
ve onların genci uzunu
darül muallimin mezunu nurettin eşfak.
mavzer tabancasının emniyeti oynayarak konuşuyor:
bizim istiklal marşında aksayan bir taraf var
bilmem nasıl anlatsam
akif büyük şair, inanmış adam
fakat onun ben inandıklarının hepsine inanmıyorum
beni burada tutan şey şehid olmak vejdi mi? sanmıyorum
mesela bakın "gelecektir sana vadettiği günler hakkın"
hayır, gelecek günler için gökten ayet inmedi bize
onu biz kendimiz vad ettik kendimize.
saat beşe beş var, dağlar aydınlanıyor
bir yerlerde bir şeyler yanıyor
gün ağardı ağaracak kokusu tütmeye başladı
anadolu toprağı uyanıyor
bu anda kalbi bir şahin gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes macerada ön safta
en ön sırada şahlanıp ölesi geliyordu insanın
topçu evvel milazimi hasan'ın yaşı yirmi bir
kumral yüzünü gökyüzüne çevirdi kalktı ayağa
baktı yıldızları ağaran muazzam karanlığa
şimdi bir hamlede o kadar büyük
öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü ve hatırasını
ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu
yüzbaşı sordu, saat kaç?
-beş.
yarım saat sonra demek
doksan üç bin dokuz yüz elli altı tüfek
ve şoför ahmed'in üç numaralı kamyonetinden
yedi buçukluk schneiderlere, onbeşlik obüslere kadar
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda
yani toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle
birinci ve ikinci ordular baskına hazırdırlar
alacakaranlıkta çınar altında
beygirinin yanında duran sarkık bıyıklı süvari
kısa çizmeleriyle atladı atına
baktı saatına: beş otuz.
ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz.
Unuttuk bazı şeyleri...
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
dünyanın en yıldızlı karanlığı..
İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar!
👍🏻💫💯
gönlünüze sağlık.
çok teşekkürler