Oktay Rıfat Horozcu - Agamemnon I

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 17 гру 2024

КОМЕНТАРІ • 16

  • @dusselkomedya
    @dusselkomedya  Рік тому +12

    I
    gemileri sıyırtarak yürüdük, dere içine vardık; birer cıgara sardık eksik ve yamuk parmaklarımızla; tütünle seyrelen zamana çömeldik, taşlara verdik belimizi.
    en çabuk eksilme bu! ya ufalmak azar azar, ya bitmek temelli! ve sonra yeniden,
    yeniden büyümek, toprağa ve poyraz yeline aykırı! sincap gibi solumak kuşkuda, en sürekli kuşkuda!
    nemiz varsa dağın ardında. onlarsa ansızın kalkışında kekliğin, kaçarken durup bakışında kertenkelenin, her delikte, her taşın altında.
    kesici, delici ve yakıcı silahlarını çevirmişler üstümüze, uzun gölgeli kargılarıyla korkak, topları, havanları, obüsleri, bazukaları gibi öldürücü.
    büyümez desek de büyürler! bize benzer yüzleri. tanrıları var zırhlar içinde… ışıltılı gözleri en korkuncu!
    “suçumuz ne ki! diye sorduk. ne ki suçumuz, deyin de bilelim!”
    biliriz suçlu olmanın yükünü. belimiz bu taşla iki büklüm, dişlerimiz bu suyla karardı.
    hasta koğuşlarına düşmekse düşelim, hapis damlarında yatmaksa yatalım, ırgat pazarlarında satılalım, sudan ucuz!
    bakalım tel örgüler ardından, akken yoğurt bakracının bezi, ışıkken en büyük dam, şıpşakçi resim alırken şuna buna!
    kimi gün taşta, kimi gün beton üstünde, bütün kuşlarımız çeker gider, suyumuz tükenir testide akşamüstü;
    bir lokum durur güllü tabakta -bilinmez ne gibi durur!-, daldaki yemiş emer geceyi bizler için,
    bizler için öyle ya! agamemnon güler bu işe, diomedes kılıçlarını kuşanır, ölümsüz destanların konusu olmak için.
    sazları ezerek yürüdük, dere içine vardık; bir cıgara içimiyle belli çağların taşlarına dayadık belimizi.
    biz toprağa çömeliriz -canım toprak!-, onlarsa ayakta dikilir. beş parmak bir olmaz! tanrılardan türemiş onlar, onların konakları şadırvanlı;
    çift anlamlı masada oynarlar kanlı pokerlerini, kağıt düzerler durmadan, kemik fişlerini atarlar sonralara,
    gümüş taştan içerler suyu -canım su!-, bizlerse avucumuzla. onların parmakları tırnaksız, bizimkiler kemikli ve işlek,
    kanar ve düşer çürük üvezler gibi, sancır da bütün gece. kağnılara bineriz uzaklara göçmek için. gece vakti dağların yolu düz!
    ötse diye bekleriz, seyrek tüylü o evcil kuş; susar amansız, susar uzaktan uzağa dalımızda!
    kesici, delici ve yakıcı silahlarını çevirmişler üstümüze, uzun gölgeli kargılarıyla mutsuz, topları, havanları, obüsleri, bazukaları gibi öldürücü!
    kütükleri budadık, tütünleri tekledik, pamukları çapaladık bakmadan. bakmamak da olmaz temelli!
    yavrulu geyik gibi karılarımız, burunsuz ve terli; kimi çapada, kimi orakta, ve bir gelincik kanaması ovada içten içe.
    akşam olur, yıldız doğar hışırtılı, bir titreme alır dağı taşı, davarın yünü gibi ak, anca ona benzer. o “gel!” dedi mi bırakıp gideceksin, gitmemek olmaz!
    gökkuşakları iki zaman arasında, büyük hortumlar emici, karanlıkla devinen, taşla, toprakla fışkıran gökyüzüne,
    ve donsuz bebeler, kene gibi köy damları, camsız, kiremitsiz, üremez bir dağın yamacında, çaresiz ve kerpiç kendiliğinden.

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  Рік тому +1

      II
      göğsümüzden vuruyorlardı bizi, deliyorlar kaderi iki meme arasından! sırtın ve göğsün anlamı birleşir, kanarken et içten içe.
      sırtımızdan vuruyorlardı bizi, iki omuz ortasından! boynumuzdan çıkar rüzgarla beslenen kargıları, titrer bütün umutlar bir zaman dalında.
      kalçamızdan vuruyorlardı bizi, sidik torbasından! çatışır tunçla kemik, kemik çatlar sonunda insansı bir seslenişle.
      ensemizden vuruyorlardı bizi! dilimizin kökünü keser kargıları. ağzımıza dolar dişlerimiz. ısırmak kanlı tuncu damakla!
      çengellere ve iplere çekiyorlardı bizi, yele veriyorlar saçlarımızı, ellenmedik düşler koynumuzda tomur tomur!
      taze mezarlara gömüyorlardı bizi, ölmeden kazdığımız. ağaçlara, duvarlara diziyorlar, mıhlıyorlar bir vakte, tüfekle!
      onlar kalabalıksa ve diomedes varsa başlarında, işte bizden de helenos ve sarpedon, her türlü savaşta usta.
      sen onlardan yanasın agamemnon, priamos ve hektor bizden yana. kalabalıksa onlar, puhu gözlü athena arkaysa onlara, elden ne gelir!
      öldülerse suç kimin! uzattılarsa boyunlarını usulca geceye, yittilerse incecik, yenileri türesin diye,
      dursun diye güllü tabakta lokum, su dilerse denize varsın, dilerse ovada tükensin diye, türkülerle dürülsün diye günün yelkeni, türkülerle dağın ardında.

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  Рік тому +2

      III
      kesici, delici ve yakıcı silahlarını çevirmişler üstümüze, türlü hançerle ürkek, kara somunlara sürüyorlardı bizi.
      göçüyorduk şimdilik, sele gidiyorduk, öteye, daha öteye. bazlama nemize yetmez!
      en çabuk eksilme bu! ufalmak azar azar ve yitmek temelli. sizler kara tohum dersiniz, bizler fink.
      daha öteye, diye bağırıyorlar, daha öteye, çaresiz masallara doğru! dinsel kovuklara büzülsek de daha öteye! ötelere, eksilmek için.
      koparıp atmak istiyorlarsa, kime ne! onların konakları şadırvanlı, hapis damları, hasta koğuşlarıyla iç içe.
      maskeler takıyorlardı yüzümüze, acılı ya da gülünç. aynamız yok ki tanıyalım kendimizi.
      yamalı poturlara, kara çarşaflara itiyorlardı bizi, istasyonlara, meydanlara döküyorlar. camlardan bakıyorduk kuşkuda, sincap gibi en sürekli kuşkuda.
      bastığımız toprağı siliyorlar altımızdan! mil çekiyorlar gözümüze! uzaklara ve öteye! tellerin ardında her zaman, ya taşta, ya betonda.
      güneşi de götürürler, ağacı da; soyarlar kolumuzdan işgücünü, iterler, iterler öteye; utançsız yaşamak için, seyrelmeye ve eksilmeye doğru.
      oysa biz kurduk zamanı! zeus tanrı bizi görür, susar bizim için tahtında kaygısız, şimşekten daha çevik, bereketli yağmurdan daha ince.
      biz kurduk zamanı öyle ya! ektik ve biçtik, belirledik saatlerden geçen kumu sabanla ve orakla; gittikçe derinleşir o kabukta bu ilk çentik.
      baltayı ve ateşi çıkardık deliksiz kayadan. ceylan sekişli atları kardık en soylu çamurla. sevgiyi üfledik doğaya.
      yürüdük, yürüdük denizlere doğru, biledik düşlerdeki tuzla, göksel bakırı engindeki, çağrıyı katmak için yakamoza.
      bu yüzden ayrı açar ağaçlarımız; bademle eriğin günü ayrı, bizim günümüz ayrı: üremez bir dağdan yuvarlanır, zamansız,
      yüklenir de zincirine koparmak için, yiter öylece, dağa taşa çalınır, köpürür boşuna.

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  Рік тому +1

      IV
      her yol yalnızlığa çıkar böğründe denizin -canım deniz!-, dumanlı kubbelere varılır, savaş başlardı birdenbire.
      gün gibi doğardı ölmek inancı, kargıların ucunda ışıltılı, bütün kuşkulara erketelik ederken yiğitlik kanlı meydanda.
      dağ mağaralara siner güpegündüz, ova toplar eteklerine güneşlerini, ağaç pusar, akar giderdi sancı isteksiz, konuşmadan.
      dalga her gün bir daha başlar, hoyrat çalkantısında, sıladaki sabahı ya da akşamı.
      belli ki habersiz bizden mor bulutlarla çiftleşen o aylak, yabancı atlar, ölümsüz atlar, aygırları gökyüzünün.
      eksilmeler ve yitmelerle dolar boşalırdı kargılık, yoklar çoğalır durmadan, ölümü çalar boynuz ve kös.
      ve sivri dilleri kurtların, durgun, kara suları yalayan, geğiren ölümü, cıvık sıvıya doyunca.
      bir heybe atsak omzumuza, yollara düşsek, şişkin karınlı gemilerin küpeştesine uzansak, çağ dışı.
      koyversek gerilen yayı: boşalsa aydınlık; bıraksak kaldıracı: düşse özlem, ismaros şarabına katsak zamanı, dursak toprak çanakta,
      dursak, dursak biraz da mutlu şölende, acılı ya da gülünç maskemizi kilimlerin nakışına indirsek gönderinden.
      kesici, delici ve yakıcı silahlarını çevirmişler üstümüze, kara somunlara sürüyorlardı bizi.
      oysa, yemişli büyür manyok, güzel ağaç, masallardan aşılı, kırmızı ve yeşil, şaşmadan izleyen dört mevsimi.
      kimler yazar alnımıza bu yazıyı, korkulu ve çapraz, boğuk ayrıntısında eciş bücüş, acılı ya da gülünç!
      kaldırsak düşer mi, belirir mi toprak yazı, ana yazı, güçlü iambos!
      koparsak büyük gözlü bademleri budayan, yamuk ve seyrek ellerimizle, koparsak sökülür mü silahlı parkaların ördüğü doku!

    • @dusselkomedya
      @dusselkomedya  Рік тому +2

      V
      silahla fışkırıyorduk, yenik; kanla döner bayramın acıkan değirmeni. bu kelle, bu kuyruk, bu dalak! böyle buyurmuşsa tanrılar elden ne gelir!
      ısınıyorduk dişledikçe; bir sırtlan dilini çıkarıyor, insan diline dikey, durgun, kara suları yalayan, geğiren ölümü kızıl sıvıya doyunca.
      tarla kuşu aylaklığında yeşilin! kısır krallara körpe kızları gömdük, dolaylı. tanrılar, büyük gözlü, boynuzlu tanrılar, altın dişli korsanlarımız.
      bunca yalnızlıkla barışmak içinse, vay bize! bereket, görünmüyor yangın, büyük küçüğe sinmiş şimdilik, halat merdivenlerimiz sallanıyor boşlukta.
      kirpikli merceklere bakıyoruz, bulanıyor ve kapanıyor bir daha açılmadan, başka sığırlar böğürüyor, kişniyor başka atlar.
      işiyorlardı sıcak toprağa, insansı bir çömelişle, ürüyorlar kendi bölgelerinde, ağacı ve havayı koklayarak; direniyorlardı yaşamanın anlamsız sevincinde;
      yüzümüze bakıyorlar arada bir, toprağı ve denizi bölmeden. sorumsuz belki de, ama yüce, tıpkı tıpkısına her zaman. o şey’le bir tuttukları belli bizleri.
      gerilerde bir dengeye tünemişler, çalsak açmıyorlar kapılarını; dışları gibi içleri de: uzun tüylü ve ürkek, bize benzer.
      bu yüzden tanrı bildik onları, öldürdük ve yedik, duymak için neleri, neden bilinmez!
      kan, silahla fışkırırken fışkılı topraktan, koleramızda ürerken öfke, bir martı tüyü, tek, döne döne düşerken tuzlu suya.
      büyüyerek, büyümeden, en çok ölümleriyle yakın, sıkışmış gibi yalnızlığa ilk yazdan geçen yolda, kişniyorlar, böğürüyorlar ve susuyorlardı en korkuncu.
      çimenli günlere uzanıyorlar, arılı ve güneşli; bir mayıs kanlarında tam güçle; yeşilin değirmeninde daha yaprak ve coşku birdenbire.
      savaş prangasında bilekleri; savaş kum, savaş deniz! savaşı kararırken ağıl körelmek için.
      kargıyı daldırsak toprağa yeşerir: zor tutmak tunca bağlı; nice yaprak kısık gözlerinde ovanın, mayısla kamaşmış;
      nice bulut bereketle, nice yağmur taşın üstünde şarıl şarıl, savaşın ve eksilmenin kaygan elinden boşandıkça, arılı ve güneşli otları dişleyerek;
      aşar gibi dişilerini daha güçlü silahlarıyla, suyun boşluğundan geçer gibi dörtnal, yangınla bağlanmış gibi umutsuz,
      en yılgın dönemde, başlıyorlardı mayısa ve düştüler mi tüm düşüyorlar en uzun boyunla, usulca bırakıyorlar başlarını ısırganlı yastığına gecenin.
      yenik, yenmeden beter, sağ ve topal, ölmeden beter, budanmış ya da sökülmüş güçlü topraktan.
      oysa kargıyı daldırsak yeşerir: zor tutmak tunca bağlı; nice yaprak kısık gözlerinde ovanın mayısla kamaşmış;
      ida dağına doğru nice sarı, en sarı çağında, ve yeşilin perendesinde nice yeşil, en yeşil gününde.

  • @alperenaykul4285
    @alperenaykul4285 3 місяці тому +1

    Bu eskilerde ne kelimeler varmış benzetmeli dinledikçe, duydukça hayrete düşüyorum anlayınca…

  • @harungulle4263
    @harungulle4263 Рік тому +6

    Eski şairlerimizin kıymetini bilmiyoruz malesef. Şu sözlerdeki mitolojik tınılar, mitolojide ki Tanrılara ve savaşçılara bu kadar hakim olma, harika bir olay şiir.
    Melih Cevdet Anday'ın Troya'nın ölümünü de dinlemenizi tavsiye ederim.

  • @sonersonmez5710
    @sonersonmez5710 Рік тому +1

    Çok üzgünüm. Eserin varlığından yeni haberim oldu. Çok lezzetliydi, çok güçlüydü. Maşallah.

  • @mss7246
    @mss7246 11 місяців тому

    Susuyorlardı en korkuncu.. acayip etkileyici bir söz

  • @ahbeyazkaya
    @ahbeyazkaya Місяць тому

    kalbi hırpalıyor bu şiir

  • @halilibrahimkarakoc4692
    @halilibrahimkarakoc4692 Рік тому +6

    Hemen geldim buraya.

  • @ibrahimunlu5600
    @ibrahimunlu5600 Рік тому +1

    BİR AN KIYIDA
    Ben meğer bir ağaca tırmanıyormuşum/ üstüm başım partal, yüreğim yelkovan/ içimin dalları kırılıyor durmadan/ kromat bir dam örülüyor tepeme/ bütün ışıkları kırıyor martılar/ balıklar kuşlara saldırıyor/ Kör ışıklı bir gemi kalkıyor/ Gam, güz, yol taşıdığı belli/ bırakıp gidiyor beni.../ Bomboş ve hiçim/ varlığım bu, vardığım bu/ Göksüz bir bulut, bir çiçeksiz arı/ Gibi/ Kıyıda...

  • @zanaakarsu1344
    @zanaakarsu1344 Рік тому +11

    ne çok başka zamanlar tınıları, sözleri bunlar.. Pek kesif, pek yolcu edici.

  • @onezero1825
    @onezero1825 Рік тому +3

    kimle konuşursan konuş her zaman yalnızsın ve öyle ol ki kimseye ihtiyacın olmasin

  • @ANSIZ_VEBA
    @ANSIZ_VEBA Рік тому +2

    Eline sağlık admîn

  • @ahbeyazkaya
    @ahbeyazkaya Рік тому +1

    şairler söyler, söylediği şiir olur. şairler doğuştan şair doğar.