Hello, thank you for the video! I find that part of cylindrical arrows rather annoying, since I consider myself an amateur archer but, even so, at a distance like that, I can hit bull's eye quite often with cylindrical arrows made from aluminium! And how do I achieve that? By using a TURKISH technique - or at least a technique mastered by the Turks -: khatra! The shape of the arrow matters less than the technique of releasing it, as far as I could understand it. Anyway, the series is great and I would love to be able to visit Turkey one day, since I made many good friends from your beautiful country while I was in Japan! And it was this love of archery and kyudo that made me know, for the first time, of the awesome Turkish okculuk! Cheers from Brazil! André!
Bro, don't take the information provided to you through this documentary seriously. They provide erroneous information on purpose. The people doing the documentary have no idea about the actual dynamics of Turkish archery. The shape of Turkish arrows are not really intended for aerodynamics but to keep the strength of arrow high while reducing its weight. The chubby part of the barrelled arrow gets exposed to oscillation the most. Therefore it is left thick. Nock side was thin but rather thick compared to the arrowhead side in order for this part to be more resistant to the string's kick. And shaving off the other parts was for reducing the weight so it could fly farther. As you might have noticed they do not even mention khatra just because they don't have any competent archers to perform it. They dont mention about the dynamics of release either, which is like a catalizor of a khatra. You may want to check other sources, rather than a lousy documentary prepared by incompetent people, to gather information about Turkish archery. Salute.
42:32'de analist keşke 330 metreye düşen okun nedenlerinden birinin de menzil oku değil oklava gibi bir ok atması olduğunu da söyleseymiş. TRT olarak gerçekten korkunç bir belgesele hem de 5 bölümlük bir belgesele imza atmışsınız. Bu testler bu şekilde hiçbir anlamlı sonuç vermez, veremez. Kasıtlı olarak yanlış bilgilendirmedir bu. Gerçekten yazık.
Çok da önemi yok bence. Orada vurgulanmak istenen artık yay kullanımının spor haline dönüşmesi ve bu sporda rüzgarı değerlendirdiklerini ve rüzgarın etkisini göstermekti. Hepsini aynı tür okla yaptığı için sonuçlardaki kıyas doğruydu. Yoksa geçen bölümlerde Osmanlı yayı ile ingiliz yayını kıyaslarken 400 metreye kadar ok atmıştı bizim yay, hem de demir temrenli idi. Burada ise yay ve okun mesafeye etkisi değil de rüzgarın mesafeye etkisi anlatılmak istenmiş.
@@Tronuen Merhaba. Sporla ilgili misiniz bilmiyorum ama ben aktif olarak ok atıyorum. Söylediğiniz doğrudur; Amaç rüzgarın etkisini göstermek. Ancak bunu gösterme yöntemi hatalı. Dikkatinizden kaçmış olsa gerek; test için atılan okların üçü de birbirinden farklı. İlk ok pişrevi andırıyor ancak pişreve göre çok uzun. İkincisi pek belli olmuyor ancak yelek tipine bakıldığında menzil okuna benzemiyor. Üçüncüsü ise bildiğimiz kovan tipi saha temrenli endamsız dümdüz bir ok. Varsayalım ki bunların hepsi aynı tipte ağır oklardı. Bu durumda da görece ağır okların rüzgardan etkilenme oranı takdir edersiniz ki daha az olacaktır. Bunu otoyolda giden bir motosiklet ile bir kamyonun viyadük üstünde rüzgardan ne ölçüde etkilendiğiyle kıyaslayabilirsiniz. (Not olarak geçmek isterim: Mahmut Efendinin attığı azmayiş tabii ki söylediğiniz gibi İngiliz oklarından dramatik bir farkla hafiftir. Zeytuni temren olması yanıltıcı olmamalıdır. Soyadan ağır olsa da yine normale göre oldukça hafiftir. Ayrıca 400 metre azmayiş için çok da uzun birmenzil değildir ki Mahmut Efendi de atışına hayran kalınan bu koşunun yapıldığı yerde "Beni bu atışla Tekke'ye almazlar." demiştir.) Ok ağırlığının belirtilmemesinin yanı sıra ikinci bir nokta da rüzgar. Bilmem fark ettiniz mi ama ilk atışta yaprak oynamıyor ve bunu atış kulvarındaki bayrakların hareketsizliğinden görebiliyoruz. İkinci atışta ise bayraklar çok hafif oynuyor. İki atış için anılan 11 ve 8 km hızındaki rüzgarlar Bofor Skalasında hafif rüzgar olarak geçer. Daha anlaşılır olması için rüzgar gülünü çevirecek kadar diyeyim. 11 km esasen üst sınırdır ve tozların çer çöp parçalarının uçuşması beklenir. Demem o ki rüzgar ölçümleri de yapılmamış. Üçüncü bir konu ise o oklarla, o kısa çekiş mesafesinde ve o kadar hafif yayla 330 metreye, hele ki yandan bir rüzgar eserken, ok düşürmesi tamamen akıl dışı. Ayrıca o kadar kötü bir atış tekniğiyle, hele ki yandan rüzgar eserken, okun 300 metre gibi bir mesafede salkı içine düşürülebilmesi de ayrı bir göz boyama. Demem o ki bu belgesel okçulukla ilgili bilgisi olmayan insanların gözünü kasıtlı bir biçimde hamasi duygularla boyamaktan öteye geçemiyor ve bizleri uluslararası geleneksel okçuluk camiasında oldukça küçük düşürüyor ve alay konusu haline getiriyor. Selamlar.
@@Brodri1bana soylediyseniz, okculuga kimse laf etmiyor zaten. Benim lafim okculugu konu alan bu sozum ona belgesele. Goz boyama ve hamaset tabanli devasa ve buyuk butceli bir sacmaliktan baska bir sey degil.
Hello, thank you for the video!
I find that part of cylindrical arrows rather annoying, since I consider myself an amateur archer but, even so, at a distance like that, I can hit bull's eye quite often with cylindrical arrows made from aluminium! And how do I achieve that? By using a TURKISH technique - or at least a technique mastered by the Turks -: khatra!
The shape of the arrow matters less than the technique of releasing it, as far as I could understand it.
Anyway, the series is great and I would love to be able to visit Turkey one day, since I made many good friends from your beautiful country while I was in Japan!
And it was this love of archery and kyudo that made me know, for the first time, of the awesome Turkish okculuk!
Cheers from Brazil!
André!
Bro, don't take the information provided to you through this documentary seriously. They provide erroneous information on purpose. The people doing the documentary have no idea about the actual dynamics of Turkish archery. The shape of Turkish arrows are not really intended for aerodynamics but to keep the strength of arrow high while reducing its weight. The chubby part of the barrelled arrow gets exposed to oscillation the most. Therefore it is left thick. Nock side was thin but rather thick compared to the arrowhead side in order for this part to be more resistant to the string's kick. And shaving off the other parts was for reducing the weight so it could fly farther. As you might have noticed they do not even mention khatra just because they don't have any competent archers to perform it. They dont mention about the dynamics of release either, which is like a catalizor of a khatra. You may want to check other sources, rather than a lousy documentary prepared by incompetent people, to gather information about Turkish archery. Salute.
Sallama lan
Emeğinize sağlık çok güzel işler yapıyorsunuz Allah yolunuzu açık etsin
%75 Güherçile %12 Sülfür %13 Odun Kömürü
...good Job...
Why do you guys show a flintlock instead of a matchlock arquebus?
rüzgarı nasıl hesapladınız ben şok
Way be
Please Hindu do
I thought this was about archery??????
you are dim
42:32'de analist keşke 330 metreye düşen okun nedenlerinden birinin de menzil oku değil oklava gibi bir ok atması olduğunu da söyleseymiş. TRT olarak gerçekten korkunç bir belgesele hem de 5 bölümlük bir belgesele imza atmışsınız. Bu testler bu şekilde hiçbir anlamlı sonuç vermez, veremez. Kasıtlı olarak yanlış bilgilendirmedir bu. Gerçekten yazık.
Ne diyon la
Çok da önemi yok bence. Orada vurgulanmak istenen artık yay kullanımının spor haline dönüşmesi ve bu sporda rüzgarı değerlendirdiklerini ve rüzgarın etkisini göstermekti. Hepsini aynı tür okla yaptığı için sonuçlardaki kıyas doğruydu. Yoksa geçen bölümlerde Osmanlı yayı ile ingiliz yayını kıyaslarken 400 metreye kadar ok atmıştı bizim yay, hem de demir temrenli idi. Burada ise yay ve okun mesafeye etkisi değil de rüzgarın mesafeye etkisi anlatılmak istenmiş.
@@Tronuen Merhaba. Sporla ilgili misiniz bilmiyorum ama ben aktif olarak ok atıyorum. Söylediğiniz doğrudur; Amaç rüzgarın etkisini göstermek. Ancak bunu gösterme yöntemi hatalı. Dikkatinizden kaçmış olsa gerek; test için atılan okların üçü de birbirinden farklı. İlk ok pişrevi andırıyor ancak pişreve göre çok uzun. İkincisi pek belli olmuyor ancak yelek tipine bakıldığında menzil okuna benzemiyor. Üçüncüsü ise bildiğimiz kovan tipi saha temrenli endamsız dümdüz bir ok. Varsayalım ki bunların hepsi aynı tipte ağır oklardı. Bu durumda da görece ağır okların rüzgardan etkilenme oranı takdir edersiniz ki daha az olacaktır. Bunu otoyolda giden bir motosiklet ile bir kamyonun viyadük üstünde rüzgardan ne ölçüde etkilendiğiyle kıyaslayabilirsiniz. (Not olarak geçmek isterim: Mahmut Efendinin attığı azmayiş tabii ki söylediğiniz gibi İngiliz oklarından dramatik bir farkla hafiftir. Zeytuni temren olması yanıltıcı olmamalıdır. Soyadan ağır olsa da yine normale göre oldukça hafiftir. Ayrıca 400 metre azmayiş için çok da uzun birmenzil değildir ki Mahmut Efendi de atışına hayran kalınan bu koşunun yapıldığı yerde "Beni bu atışla Tekke'ye almazlar." demiştir.) Ok ağırlığının belirtilmemesinin yanı sıra ikinci bir nokta da rüzgar. Bilmem fark ettiniz mi ama ilk atışta yaprak oynamıyor ve bunu atış kulvarındaki bayrakların hareketsizliğinden görebiliyoruz. İkinci atışta ise bayraklar çok hafif oynuyor. İki atış için anılan 11 ve 8 km hızındaki rüzgarlar Bofor Skalasında hafif rüzgar olarak geçer. Daha anlaşılır olması için rüzgar gülünü çevirecek kadar diyeyim. 11 km esasen üst sınırdır ve tozların çer çöp parçalarının uçuşması beklenir. Demem o ki rüzgar ölçümleri de yapılmamış. Üçüncü bir konu ise o oklarla, o kısa çekiş mesafesinde ve o kadar hafif yayla 330 metreye, hele ki yandan bir rüzgar eserken, ok düşürmesi tamamen akıl dışı. Ayrıca o kadar kötü bir atış tekniğiyle, hele ki yandan rüzgar eserken, okun 300 metre gibi bir mesafede salkı içine düşürülebilmesi de ayrı bir göz boyama. Demem o ki bu belgesel okçulukla ilgili bilgisi olmayan insanların gözünü kasıtlı bir biçimde hamasi duygularla boyamaktan öteye geçemiyor ve bizleri uluslararası geleneksel okçuluk camiasında oldukça küçük düşürüyor ve alay konusu haline getiriyor. Selamlar.
okçuluğa laf etme kardeşim
@@Brodri1bana soylediyseniz, okculuga kimse laf etmiyor zaten. Benim lafim okculugu konu alan bu sozum ona belgesele. Goz boyama ve hamaset tabanli devasa ve buyuk butceli bir sacmaliktan baska bir sey degil.