09:57'deki örneklerin şu şekilde çevirilebileceğini düşünüyorum: The place that I go = Gittiğim yer The place that I am going = Gitmekte olduğum yer (veya "Şu an gittiğim yer") The place that I went = Gitmiş olduğum yer Tabii genelde cümlenin bağlamından (context) kolayca anlaşıldığı için, gerekmediği sürece bu şekilde kullanmıyoruz.
İlk iki cümle de gittiğim yada gidiyor olduğum yer olarak çevrilebilir. Geniş zamanı da şimdiki zaman formunda kullanıyoruz. "Gidiyorum" ne zaman, şuan da mı, genel olarak mı? "Gitmekte olduğum" ise kulağa resmi konuşma gibi geliyor. Son cümle ise yine gittiğim yer yada gitmiş olduğum yer olarak çevrilebilir. "Gittiğim yer" hepsi için uyuyor ama "dün, geçen hafta, şimdi, şuanda, genelde, hep" gibi detay belirtmedikçe zaman konusunda belirsizlik oluyor.
Aslında bu az kelime ile de anlatmak istediğimizi anlatabiliyoruz bakış açısı ile bakılırsa dilin pratikliğinin göstergesi değil mi? Zira "gittiğim yer" tamlamasının 3 farklı ingilizce karşılığı da 5-6 kelimeden oluşuyor. Bu tamlamayı kesin olarak anlatmak istediğimiz, vurguladığımız Türkçe halleri bile (gitmekte olduğum yer, gitmiş olduğum yer, gittiğim yer) 2-3 kelime. Yani başka bir anlatımla, Türkçe'de böyle diyemeceğimizden değil, demeye gerek olmadığından kullanmıyoruz uzun versiyonları. Fakat ingilizce karşılığında mutlaka kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu da Türkçe nin pratikliği ile ilgili bence
@@aytekozkonuk6784 cümlenin kısa olması ona kullanım açısından pratiklik katabilir ama anlam açısından belirsizliğe sebep oluyor. zaman zarfı belirtmedikçe kullanım şekli de belirsizliği oradan kaldırmıyor. örneğin, gitmekte olduğum yer hem şimdiki zaman hem geniş zaman olarak algılanabilir. şuanda yada her hafta gitmekte olduğum yer olabilir. diğer örnek, ilk yorumda da belirttiğim gibi gittiğim yer hepsinin yerini tutuyor (dün gittiğim yer, şuanda gittiğim yer, hep gittiğim yer) yine çoğunlukla geçmiş zaman olarak algılansa da gitmiş olduğum yer bile "her hafta" ile geniş zamana çekilebilir.
Aslında Türkçede de kafiye önemli bir unsur. Evet sondaki ekler sürekli aynı olduğu için başka dillere nazaran tatmin edici olmayabilir ancak bence durum tam tersine. Çünkü eklerimizin aynı olması ile en basit cümleleri bile kolayca kafiyeli hale, kulağa ve göze daha hoş gelir hale getirebiliyoruz. Zaten zamanında bu durum tespit edilmiş olacak ki "redif" dediğimiz bir mekanik var. Kelimenin sonunda yer alan, yazılışları ve görevleri aynı olan ekler "redif" şeklinde, kelimenin kendinde olan aynılıklar kafiye şeklinde isimlendirilir. Örneğin: "... Yazılmamış bir destan gibi AnadOLU'muz ... Sana uğurlar olsun ayrılıyor yOLUmuz" Burada büyük harflerle yazdığım OLU kısmı zengin kafiye dediğimiz bir kafiye iken "muz" kısmı ise görevleri aynı olan ek olarak rediftir. Yine aynı şiirden örnek: "... Çiçekli bir sahnede bir beyaz keleBEĞin ... Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeyBEĞin" Yumuşama geçirmiş olan BEĞ'ler yine zengin kafiye iken yazılışları ve görevleri aynı olan "in" ekleri rediftir. Aslında pencerenin öbür tarafından baktığımızda redif denen zenginlik, hoşluk ve kolaylık; sadece sondan eklemeli dillere nasip olmuş gibi gözüküyor. Ardından konumuz sondan eklemeli özelliğin yanında devrik cümleye sınırsız bir şekilde izin veren Türkçe olunca kafiye şöleni ortaya çıkıyor. İkinci konu da fiilin sonda olması. Bu duruma birçok yabancı takılıyor ama sonuçta her dilde cümlenin ögeleri aynıdır. Her dilde illa ki özne, yüklem, nesne vardır ve cümle sonuna illa ki biri gelecektir. Türkçede sona yüklem gelmiş. İngilizcede ise nesne sona gelmiş. Ona bakılırsa ben de İngilizcede art arda gelen fiillerin ardından acaba hangi nesne gelecek diye merak ederim. Örneğin: "Carla drove to the vet's office and retrieved her DOG" Bu cümlede son kısma gelene kadar nesnenin kedi mi köpek mi kuş mu ne olduğunu anlayamadık. Meğer köpek imiş.
Pek öyle değil Anadolu-muz ve Yol-u-muz derken kafiye OLU olmuyor. Kafiye OL oluyor. Hatta kelimenin kökünde son harflere bakarsan kafiye bile yok. Sadece eklerde redif var.
@@mkolcak09 bilmiyorum bu konular artık avantaj veya dezavantaj olarak açıklanamaz bence. Dilin mekaniği olarak açıklanabilir. Herkes bir tanesini tercih edebilir ama bunların hiç birine avantaj veya dezavantaj yakıştırması yapılabileceğini düşünmüyorum. İngilizcede de kulaktan kafiye yapılıyor mesela. Orange ve Inch kelimesi çok farklı olmasına rağmen kafiyeli. Eminem söylemişti oradan biliyorum
08:25 Verdiğiniz örnek ingilizce için de geçerli olabilir. Bence sonradan öğrenenlerin en çok zorlandığı kısımlardan birisi bu Clauses kısımları. That ile başlayan açmalar, in which'ler, where'lere daha sonra cümlenin başını kaçırabiliyoruz. En azından ben öyle düşünüyorum. Örneğinizden hareketle "Do you accept her as your wife in the conditions that bla bla bla bla where'ler which'ler ile devam edilebilir. Bu durumda da en başından kabul ediyor musun sorusu aklınızda kalabilir ama verilen detaylarda neyi kabul ettiğinizi de unutabilirsiniz.
Bence yüklemin sonda olması dizi film izlerken çok keyif verici ve sondan eklemeli olduğu için en son ana kadar kıvırma imkanı sunuyor. Ve yüklem sonda olduğu için karşı tarafı anlamak için dikkatini o kişiye vermen gerekiyor o yüzden bu da bana iyi bir özellik olarak geliyor. Durumdan duruma ve kişiden kişiye eksi özellikler artı olarak görülebilir. Bunun başkaları için zor ya da anlamsız olabileceğini düşünmemiştim bana da yüklemin ortada olması fikri mantıksız geliyordu. Diller gerçekten çok ilginç ve yüklemin ortada ya da sonda olmasının bile o topluma ve kültürüne bir etki yapıyor olması inanılmaz. Benim İngilizce için eksi gördüğüm şeylerin native biri açısından artı olması ya da tam tersi.
9:38 Olay, yer belli ise kısaca söyleyebiliriz. Siz onların aralarındaki ayrımını belirtirseniz kimse için sorun olmaz. "i go" derken gitmediniz ama gidecekseniz "the place that i go... gideceğim yer", yok bir alışkanlık olarak söylüyorsanız her öğlen bir yere gidiyorsunuz gibi dersek - (arkadaşınız) öğlenleri (her öğlen) gittiğin yer neresi? / Öğlenleri nereye gidiyorsun? - (siz) gittiğim yer .... lokantası / ... lokantasına gidiyorum "i am going" derken gitmeye başladınız mı yoksa başlayacak mısınız..? "gonna" gelecek için kullanılıyor.. Gitmeye başladıysanız, yola çıktıysanız "gidiyor/gitmekte olduğum" da denilebilir, "gittiğim yer" de.. Diyelim ki yurtdışına gidiyorsunuz gidip gitmediğinizi de önemli bulmuyorsunuz, nere olduğunu belirtmek istiyorsunuz öyleyse "gittiğim yer" diyebilirsiniz. Sonuçta gitmek için yola çıktınız ne de olsa. Gidip gitmediğiniz önemliyse, onu belirtmek istiyorsanız "The place that i went"i "Vardığım yer" de denilebilir, "gittiğim yer" de.. "went" olduğu için hangi geçmiş olduğunu belirtmek önemliydi. "(Dün, ... gün/ay/yıl... önce) gittiğim yer" denilir doğal olarak.
10:00 bunu biraz çözmek için ek bir yol var Türkçede The place that I am going = Gidiyor olduğum yer The place that I went = Gitmiş olduğum yer - - - Günlük yaşamda kısaltmak için "gittiğim" daha sık kullanılsa da bu seçenekler de var
Muvaffakiyetsizleştiriciveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine diyemediği sürece hiçbir türke bile master of turkish diyemezsiniz arkadaş. Hayır, kabul etmiyorum.
@@yokya4919 başar- muvaffak- gözlük numaranı biraz daha büyütmen gerekiyor güzel kardeşim benim. Ve ona bakarsan hayatında tonla kullanmadığın kelime var. En son ne zaman giysi kelimesini kullandın? -Giysi aldım/-Kıyafet aldım/-T-shirt..vb aldım. Bana kalırsa giysi kelimesini benimle birlikte uzun zaman sonra yeniden ilk kez kullanıyorsun.
Bence fiilin sonda, ortada, başta olması; ana dili ile farklı cümle dizilimine sahip ikinci bir dil konuşan herkes için problemdir. İngilizce ile karşılaştırdığımızda bizim de uzun bir cümlede eylemi (ne yapmamız gerektiğini) unutma riskimiz büyük :))) Nesneyi, özneyi, zamanı, fiili veya herhangi bir öğeyi unutmak, hepsi eşit derecede büyük problem :) Benim de aklıma gelen bir fark var. Neden, kim, ne zaman gibi soru kelimesi içermeyen soru cümleleri ile ilgili. Türkçe'de neyi sormak istiyorsak, ister konuşma dilinde ister yazı dilinde, -mi, -mı ekleri ile ne sormak istediğimiz çok açıkken, İngilizce'de konuşma dilinde sadece vurguyla belirtiliyor, yazı dilinde ise neyi sorduğumuz açık değil. Mesela "Bunu sen mi yaptın?", "Sen bunu mu yaptın?", "Sen bunu yaptın mı?" soruları farklı anlamlar içerirken aynı soruları İngilizce yazı dilinde "Did you do this/it?" diye yazabiliyoruz ve içerikten anlam çıkarıyoruz. Aslında sizin bir videonuzdan vurgu konusunu kesin biliyorum hocam ama belki bu türdeki soru cümlelerinde yazı dilinde İngilizce'de bilmediğim farklı konular vardır, mesela eski İngilizce'de -mı, -mi eki vardır, bilemiyorum. Hiçbir dili birbiriyle karşılaştırma yanlısı değilim ama bilinçaltımdan (eğer yukarıda doğruysam) Türkçe'nin güçlü olduğu bir fark çıktı :))) Bence her dilin güçlü ve zayıf tarafları vardır.
Daha iyi anlatılamazdı... Gerçekten de düşündüğümüz zaman bazı soru cümlelerinde hangi ögenin vurgulandığı konusunda Türkçenin İngilizceden soru edatı (mi) sayesinde çok daha açıklayıcı olduğunu görebiliyoruz.. Bence de Türkçe bu konuda İngilizceden daha üstün , sana katılıyorum.
Helal olsun sana bir kişide ingilizcenin zor olduğunu kabul ediyor. Yani hep diyorlar ya yabancı diller arasında ingilizce öğrenmesi en kolay olanı herkes konuşuyor. İngilizce dünya dili sadece sen ben konuşamıyoruz. Asıl Türkçe yabancılar için çok zor demiyorlar mı. Ya Türkçenin nesi zor bir kere sondan eklemeyi öğrenince her şeye ekleme yap bitti.
Türkçede uyak olayının daha karışık olduğunu düşünüyorum Zack. Çünkü Türkçede kafiye yapmak istiyorsan kelimenin kökünün kafiyeli olması gerekir. Eğer kelimelerin ekleri ile rhyme yaparsan o redif oluyor. Örneğin at-tım ve sat-tım. At ve sat kafiyelifir zengin kafiye denir. Gelen -tım eki ise rediftir. Bu da Türkçe'de farklı bir mekanik
@@Oz83 sıkıntı yok Türkçe çok hafif bir dil. İstediğin kelimeyi istediğin yere koyabilirsin. Bundan sonraki zamanlarda da geliştirirsin. Ben de ingilizce konuşmakta çok zorlanıyorum mesela
emegine saglik yigidim. Good job bro! bir amerikalinin gozunden turkce elestrisi enteresan bir konsept olmus . icerigi olumsuz elestirmek istemem gayet eglenceli gizel bir video olmus . ayrica kimseden etkilenmeden devam et enteresan bir is cikacak gibi geldi bana.
Son derece yerinde tespitler. Özellikle "şey" konusundaki tespitleriniz mükemmel. Anlamayı kolaylaştırmak için konuşma dilinde "ki" bağlacı veya devrik cümle de kullanılabilir. Benim artı/eksi kısmına ekliyeceğim : Türkçe'de harfitarif (definite article) bulunmaması, İngilizce'de "miş"li geçmiş bulunmaması, İngilizce'de "phrasal verb"lerin bulunması, Türkçe'deki işteş, dönüşlü yapılar.
Fiilin cümle içindeki konumu konusunda haklısın. Türkçe'de uzun cümle kurmanın bu yüzden zor olduğu konusunda da haklısın. Türçe'de uzun cümlelerle yazılmış metinleri okumak hafıza ve dikkat gerektirir. O yüzden Türkçe romanlarda cümleler ortalama olarak diğer dillerden daha kısadır. Ama tabi uzun cümlelerle yazmak da gayet mümkündür. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı çok uzun cümlelerle yazılmıştır. Eski kelimeler de kullandığı için okuması gerçekten güçtür. Orhan Pamuk Türçe romanın bu sorununa akıllıca bir çözüm bulmuştur, cümleleri art yapılı hale getirmiş, yani fiil ile özneyi birbirine yaklaştırarak, uzun cümleleri daha kolay okunur hale getirmiştir. Örnek: "Rüya'nın alış verişe gittiğini önceden FARK ETMİŞTİ GALİP; bu yüzden de kapıda yazan notu fazla ÖNEMSEMEDİ." (Bu cümle Orhan Pamuk'tan alıntı değil, ben uyduruyorum.) Yukarıdaki örnekte Galip iki yan cümleciğin de öznesidir ve GALİP sözcüğü cümlenin ortasına alınarak, ve fiilden hemen sonra kullanılarak her iki fiile de yaklaştırılmıştır... Orhan Pamuk'un roman dili konusuna oldukça kafa yorduğu buradan da anlaşılmakta... Bu cümle biçiminde gördüğümüz gibi özne ile yüklem birbirine yaklaştırılabilir. Bu da uzun cümleyi daha anlaşılır hale getirir. Türkçe cümlelerde ögelerin sırasının değiştirilmesi buna imkan sağlıyor.
Türkçede 3. tekil şahıs zamirlerinin erkek ve kadın için değişmeyip her ikisi için de aynı olmasını da ekleyebiliriz. Bu durum atalarımızın kadın ve erkeği çok daha eşit tutmalarının bir işareti olabilir mi ? :) Yoksa bir tembellik işareti mi ? Bu arada hayvan ve eşyalar için de 3. tekil şahıs zamirleri yine aynı.
İngilizce dili aslında Angola Cermen yapısından türetilmiş bir dildir. Çok kısır ve hantal düzeydedir. Baız zamanlar bir kelime adjective adverb ve noun'da ayrı ayrı manâlar içerisinde barındırmaktadır. İngilizce'de kavram üretmek, son derece zordur. Bunun için genel olarak, yeni bir kavram üretilirken aslında yapılan şey; uzunca bir cümle ile onu tanımlayıp, kelimelerin baş harflerini alıp, yeni ifade oluşturmaktır. Türkçe bu bakımdan son derece zengindir. Ama burada hangi Türkçe'den bahsediyoruz? Önemli olan unsur tam olarak burada saklıdır. Düzeltme işaretlerini kaldıran ve her defasında çok hevesli bir biçimde İngilizce kelimeleri alıp Türkçe'ye katan TDK'nın bizlere sunduğu Türkçe, aslında tam bir faciadır. Türkçe'de bazen öyle manâlı kelimeler vardır ki; bunun karşılığını İngilizce'de ifade edebilmeniz için cümle kurmanız gerekiyor. Muhâkeme ve gönül kelimelerinin bir kere İngilizce'de hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. İngilizce dili, herkesin anlayabileceği şekilde tasarlanmış ama son derece basit ve hantal bir dildir.Matematiksel yapısı da son derece kısıtlıdır. O sebepten ötürü kavram üretilmediği için hâlâ daha çoğu bilimsel terimleri " Latince" olarak seçerler. Türkçe ise (Burada gerçek Türkçe'den bahsediyoruz) dünyanın en zengin dillerinden biridir. Gönül ister ki, dünyanın en zengin dili diyebiliyim ama bunu demek için dünyadaki tüm dillere vâkıf olmam gerekir. Ama en iyi dillerinden biri diyebiliirim. İngilizce ise aslında bakacak olursanız; tamamen Almanca'nın esaretindeki bir dildir. Bu konuyla ilgili rahmetli hocalarımızdan Oktay Sinanoğlu'nun " Bye Bye Türkçe," isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. İngilizce'nin dünya nazarında bu kadar itibar görmesinin yegâne müsebbibi, çok fazla sömürgesinin mevcut olmasından mütevellettir. Dilin elle tutabiilir herhangi bir tarafı yok. Sadece mecbur kaldığımızdan ötürü öğrenmek zorunda hissediyoruz. Aksi takdirde İngilizce bu kadar yaygın olmasaydı, öğrenmek için uğraşacağım en son dillerden biri olurdu. Sadece "web yazılımı" ile uğraştığımdan ötürü; kendimi öğrenmek zorunda hissediyorum. Lâkin tarih öğrenmek istersem genel itibariyle Almanca,Eski Türkçe,Çince öğrenmek isterdim. İngilizce'nin karakteriksel olarak bir insana katabileceği hiçbir şey yok. Ne yapacaksınız ki? Tüm dünya yayılmış sömürge tarihi için mi öğreneceksiniz? Zaten dilin atası Almanca . Tek itibâr görmesinin nedeni, çok fazla sömürgeleştiği içindir. Bunun benim nazarımda başka bir izâhı yoktur. Öğreniyoruz, çünkü akademik alanda çok fazla yaygın olmasından ötürü. Bunun nedeni ise harika bir geçmişi olduğu için değildir .Aksine zamanında sömürgeleşmek için bu dili kullananların yapmış olduklarıyla utanç verici bir tarih yazmalarıdır. Bunu yazarken de duygusal olarak değil, şahit olduklarımız ve okuduklarımızdan ötürü yazıyoruz. Özellikle anadili İngilizce olanların konuştuğu deyimsel ifadelerden zaten olayın içler acısı olduğunu da anlayabilirsiniz. a piece of cake= Çocuk oyuncağı kadar basit iş. the elephant in the room = Herkes tarafından bilinen aşikar olmuş gerçek i'm going to hit the hay= Vurup kafayı yatacağım. you hit the nail on the head= Tam üstüne bastın. don't beat around the bush = Lafı ağzında geveleme , ağzındaki baklayı çıkar. that's the way the cookie crumbles= Bu işler böyle işte ne yaparsın dostum. actions speak louder than words= konuşarak bu işler olmaz. Ne alâka ? Anlamları ile kelimelerin ve grammerin zerre kadar alâkası yok. Türkçe ise o kadar zengin bir dil ki.. karşınızdaki kişi, size ilk defa duyduğunuz bir deyim söylese onun ne anlama geldiğini anlamanız için kalkıpta "acaba ne demek istediniz," demek yerine, "gerçekten çok doğru bir lafmış" diyebiliyoruz. Kısaca bir kıyasa girecek olursak; Everest dağı ile kumdan yapılmış ufak bir tepeyi yükseklik bakımından değerlendirmiş oluruz. İngilizce'yi öğreniyoruz çünkü bazı meslek gruplarına dâhil olduğumuzda karşımıza sürekli çıkmaktadır. Aksi takdirde tenezzül bile edilmez (şahsi fikrim)
9:06 Hocam bunu farketmiş olmanız cidden çok güzel. Bu sorunu karşılayacak kâf-ı Nunî diye bir harf vardı ng diye okunur ancak çok hafif söylenirdi. Farsça ve Arapça'da olmayan çok güzel Türkçe'ye özgün bir Fonetiği vardı ancak harf inkılabı ile bu harfin karşılığı yapılmadı ihmal edildi. Şuan Anadoluda bu harfi korumuş insanlar hâlâ mevcut Irak'ta bilhassa ben Irak türküyüm biz de bu sorun yok. İceriklerinizi severek takip ediyorum vesselam
9:40 YORUMLARIMIN HEPSİ BENCE OLAN ŞEYLER İlk cümlenin bence net bi çevirisi yok çünkü "i go" cümlesini "giderim", yani geniş zamanda çeviriyoruz ve gider olduğum o yer gibi bi anlam çıkıyor ama "gittiğim yer" olmaz bence. İkinci cümlede gidiyor olduğum yer diyor. Üçüncü cümlede de gittiğim o yer çevirisi tamamen doğru, ben İngilizce gittiğim yer diyecek olsam bu cümleyi kullanırdım.
(3:54) Ilk çok korkmuştum, Yerimde saymıştım, Sen olmadan asla, yaşayamayacağımı sanmıştım. Ama sonra harcadım gecelerimi düşünerek, Beni nasılda yanıltmıştın. Ama bende kalktım yerimden güçlenerek. Ve anladım ki nasıl yaşayacağımı, Ta ki sen evrenden gelene dek. Umarım doğru bir çevri olmuştur.*
Bak bunlar ryhthm olmuyor çünkü kelime bütünü değiller ekler. Yapıyor Ediyor Ver geri geliyor Cümleleri de ona bakarsan ryhthm ama aslında değil. Sebebi ek halinde olması. Bütün bunları bil Unutmak için hepsini sil (Çok kötü oldu ama neyse) Örneğin bu ryhthm olabilir.
Videoda çok yanlışlar var. Sadece şunları düzelteceğim: The place that I go: Gittiğim yer / Gideyazdığım yer The place that I am going: Gidiyor olduğum yer The place that I went: Gitmiş olduğum yer
İngilizcede özellikle internet şakaları(meme) çok uyumlu oluyor. Türkçeye çevirdiğimde mimik oynamıyor. Bir de bazı teknik isimler oluyor ,türkçesi çok saçma geliyor,ingilizce hali daha güzel kalıyor. Örnek gelmiyor şu an aklıma :) ama türkçenin güzel yanları da mesela çeşitlilik ve tam bir "mizah" dili. Türkçede yemek isimleri misal çok fazla ve ilginç isimler ama ingilizcede tek kelime hadi 2 kelime olsun,basit şekilde. Türkçede söz sanatları oldukça zengin. Mizah için de ayrıca çok uyumlu üstelik kendine özgü argoları var :D anadilim türkçe olduğundan mıdır türkçeyi daha çok seviyorum ve güzel buluyorum. İngilizcenin sevdiğim yönü kolay olması(kendi açımdan) ve dünya dili olması çünkü artık neredeyse tüm dünyayla iletişim kurabilme imkanı var. Sanırım bu da ingiliz koloniciliği ve amerikanın süpergüç olması etkisi(yazılım alanı)
Ayrıca doğru Türkçede yüklem sonda olabilir ama fiilimsi dediğimiz yardımcı eylemlerle zaten o açık gideriliyor. Ayrıca Türkçe de devrik cümleler kurarak cümlelere farklı akustik bir hava katabiliyorsun. Ama ingilizcede böyle bir durum söz konusu bile değil. Ayrıca Türkçe dili yapısı gereği daha hızlı konusilabilen bir dildir. Bunu çok iyi yapan rapciler de mevcuttur. Asil slang , motive , hidra , Şehinşah gibi rapciler bunu çok iyi yapıyorlar
Merhaba. Oldukça samimi buldum anlatımınızı. Yada; Anlatımınızı çok samimi buldum, diyebilirim. Şuan ben de İngilizce öğreniyorum. Bana çok anlamsız gelen; birbiriyle bağlantılı olan kavramların çok ayrı kelimeler ile ifade edilmesi gibi bir durum var. Örnek: English: Eye-Glasses-Optician Türkçe: Göz-Gözlük-Gözlükçü ---Türk dili kelimenin kök kısmından sonra eklemeli olması dili öğrenmede çok büyük avantaj sağlar. Yani bu sözcükler ile anlatılan ("şeyler) anlam bakımında birbirleriyle ilişkilidir. Bir başka örnek: Sahip olmak fiili, İngilizce de şahısa göre değişiyor. (Have has) Örnek: "Benim bir arabam var" cümlesindeki "VAR" fiili Türkçede her şahıs durumunda aynıdır. Senin araban var, Onun arabası var, Onların arabası var, Zack'ın da arabası var. Herkesin arabası var. Aynı zamanda mevcut olmak anlamında da aynıdır. "Otoparkta toplam beş araba var". Yani bir şey mevcut olmak anlamında varsa vardır. Bu durum İngilizcede Sahip olmak anlamında şahısa göre değişirken; mevcut olmak anlamında da değişiyor. Türkçe de başkalarına bazı durumlardan dolayı zor, anlamsız gelebilir. Türkçe, anlatımda cümle öge sıralanışı bakımından oldukça iyi ama çok fazla Arapça, Farsça ve biraz da İngilizce, Fransızca kökenli kelimelere sahip. Bu durum biraz saçma gelebilir. Bu bakımından geliştirilmemiş. Yeni kelimeler, eski kelimeleri kullanmak yerine, yenilerini türetmek yerine çoğunlukla kopyalama yapmışız.
Şey demeden de cümleyi "-ki" bağlacıyla değiştirebiliriz. Yani cümleye şöyle başlayabiliriz: "Şunu farkettim ki İstanbul'da ..." ya da "Farkettim ki İstanbul'da..." Bence çok güzel bir format olmuş. Bu konudan daha çok video çıkabilir. Örneğin the article'nin türkçede karşılığının olmaması bir avantaj mı yoksa eksiklik mi gibi bir sürü konu var.
Nikah esnasında sorulan soruya güzel bir çözüm gelmedi aklıma. Sayacağım şartlar altında falanca kişiyi eşin olarak kabul eder misin? Demek çok mantıklı değil örneğin.
Gördüğüm en düz en dürüst ve önyargısız Amerikalısın Zack. O burnu havada olan küçük büyük bütün dağları ben yarattım modunda gezen bazı ABD'liler seni örnek almalı bence. Böyle olduğun için teşekkür ederiz 🙏
Ajda Pekkan'ın Bambaşka Biri şarkısından bazı kafiye ve redif örnekleri: Olmaz artık Kapı açık Arkanı dön ve çık İstenmiyorsun artık - Bir zamanlar sen de bana acımadın Yalnız kaldım Yıkılmadım Ayaktayım
güzel kardeşim türk dili mezunuyum. kafiye yani ryhme türkçede hece vezni ile yazılmış tüm şiirlede vardır ancak 1. ve 2. yeni hareketleri ile serbest yazıma geçildi ve kafiye(uyak) redif gibi rhyme unsurlarından genelde vazgeçmiştir. Ancak halk şairliri halen 11 heceli genelde halen rhym şiirler yazmaktadır. türkçe ile ingilizce arasındaki en güzel fark ve bana göre ingilizceyi bir adım öne taşıyor: "i love" ve "ben seviyorum" dizimi aynı; ama ingilizcede i love you (özne ve fiilden sonraki unsur hemen fiilie bitişiyor ki çok doğru mantık olarak: ama tüçkece ben seyiyorum buraya "you" "sen" unsurunu koyarkan gidip ben seviyorum seni demek yenine "ben senin seviyorum" diyoruz. ingilizcenin anlam üzerine yoğunlaşması dile artı kazandırıyor. english=angel+ish:angelish güzel bir dil yani.
ben seni seviyorum demene gerek yok seni seviyorum demen yetiyor um ben anlamını veriyor zaten bunlar kafa takılmayacak şeyler Türkçedeki kelimelerin çoğu adını yaptığı eylemden alır yani diğer dillerden daha fazladır çünkü sondan eklemeli isme,eyleme ek getiriyorsun oluyor,kısıtlama az ve kelime oyunları yapma istediğin gibi cümleler kurma,kıvrımlamalar istek çeşitliliği olduğu için Türkçe hem düzenli hemde en önemlisi özgürleştirici bir dildir bu yüzden hem mantıklı hemde istisnazı az matematiği olan bir dil olduğu için pratiktir.
@@futboldunyasi7054 evet, seni seviyorum cümlesinde yüklemdeki -(u)m takısı nedeniyle gizli özne "ben" dir. Bazen özneyi ayrıca belirtmeye gerek kalmaz.
Fiiler cümlenin sonunda yer aldığı ve senin de dediğin gibi sonuna kadar gelmeden cümle anlaşılamadığı için ,bu nedenle devrik cümle kullanımı daha yaygın olabilir bizde
sevgili zack ' i will survive '' turk version nasıl uyaklı değil:)) Sardı korkular gelecek yıllar Düşündüm sensiz nasıl yaşanacaklar Gözlerimde canlanırken yaptığın haksızlıklar:))
Sizinle aynı fikirdeyim İngilizce daha karmaşık ve bazı cümleler de mantıksız geliyor ayrıca İngilizcenin yazılış ve okunuşu değişik buda biz Türklerin kafasını karıştıran ve öğrenmenizi zorlaştıran önemli bir konu..iyi günler sizin anlatış şeklinizi çok beğendim İngilizcemi akıcı bir şekilde konuşana kadar sizin dersleri takip edeceğim sonra sizinle mesajlarım şimdilik hoşçakalın kendinize iyi bakın
4:55 Bence baktığın şarkıda uyak olmaması türkçe şarkılarda uyak olmadığını göstermez. Müzik türleri ve şarkıcılara göre değişebilir. Bir dinleyicisi olarak türkçe rap parçalarında biraz Amerikan rap parçaları ve vizyonu örnek alınarak yapılan parçalar var ve bu parçalarda da kafiye sıkça kullanılıyor. Birkaç farklı pop parçasında da aslında kullanılıyor.
@@EnglishWithZack1 abi eğer cümlenin devamını getirmeyeceksen gitmekte olduğum yer demek zorunda kalıyorsun çünkü kimse anlamıyor. Örneğin orası neresi diye sorulur ise ve de yolda oraya doğru gidiyorsan gitmekte olduğum yer veya şu an gittiğim yer dersin. Şu an gittiğim yer dersen de zaten zaman kayması oluyor. Biraz değişik yani.
@@EnglishWithZack1 the place that i went konusu da şöyle oluyor; eğer daha önce gittiğin bir yer sorulur ise şöyle dersin; "dedim ya işte benim gitmiş olduğum yer" yani "the place that i went" Edit: tabi ötelemeye göre değişebiliyor o da şey oluyor mesela the place that i had went derken çok karışıyor
The place that i go - (şu an) gittiğim yer The place that I am going - gideni olduğum yer The place that I went ( oradan gittiğim/ayrıldığım yer) The place that I had went ( daha önce oradan gitmiş olduğum yer) The place that I've been going ( gitmekte olduğum yer) benim kulağıma böyle geliyor...
Exact opposite of those problems are actually problems we come across while learning English as Turks. And I think we should acknowledge those things aren't related to language's themselves but language family they're in and the social development they've went through time, as we're taking about two different languages with complete different development histories I don't think it's fair comparing these languages with each other.
Ajda Pekkan'ın şarkısında kafiye yok. Peki, Türkçe'de gayet kafiyeli olan bir şiiri İngilizce'ye çevirince kafiyeli olmazsa bu İngilizce'nin sorunu mudur? Bu mantığı anlamadım :)
9:05 Başkasından söz edilmiyorsa sen olursun, başkasından söz ediliyorsa o olur .d sen mi o mu belli olmasını istemeyen belirsiz söyleyebilir, belli olmasını isteyen sen mi o mu olduğunu sorulmadan da belirtebilir sorulunca da belirtebilir. Belli olmayacak varsa o da "o, onlar"dır .d tanımadığın birine o ile söylediğinde erkek mi kadın mı bilemebiliyorsun .d
Biraz edebi kaçsa da ,şey yerine "ki" ile önce fiili söyleyip devamını getirebilirsiniz. Örneğin "ben inanıyorum ki..." ,"ben söz veriyorum ki ...","ben fark ettim ki...". Ya da "şu" kullanabilirsiniz: "Ben şunu fark ettim..." ,"ben şuna söz veriyorum..." gibi. Fiilin önce gelip gelmemesini sevmek alışkanlıkla alakalı bir durum.Cümlenin nesnesi hakkında bilgi almadan fiili almak bana daha zor geliyor. Do you remember the man we met at the restaurant we went to last week?... Hatırlıyor musun (neyi ,kimi?....söylesene :)), adamı ( hangi adamı ya ), tanıştığımız (nerede,ne zaman tanıştık?), restoranda (hangi restoran ya? ), gittiğimiz (iyi de kanka ne zaman gittik?), geçen hafta. :D Bak Türkçede ne kadar kolay olacak şimdi. Geçen hafta gittiğimiz restoranda tanıştığımız adamı hatırlıyor musun?
I have just watched your video and you are right .I respect your opinion .You are from American not Türkiye. Of course you will support your own country .Both countries have positive and negative aspects .Nobody can force you to compare this two countries .You don't have to love our country .Just love our Turkish girl and don't sad her .This is enough for us :)
5:38 Biz de eylemin sonda olması, dilimizin "emir komuta" uygun şekilde bicimlenmis olmasından kaynaklanır. Çünkü Türkler tarihten bu yana savaşçı bir millettir. Bizde cümleler bu yüzden kısadır. Az ve öz sözcük ile cümle kurarız. Komut ayrıntısı arttıkça eylemin başına ayrintiyi ekleriz; -Gel. -Yürüyerek gel. -Yavaş adımlarla yürüyerek gel. -Önündeki çalılara dikkat ederek yavaş adimlarla yürüyerek gel.
Türkçede de kafiye olayı vardır kelimeler arasında. Bahsettiğiniz “-yor” eki redif sayılır. (Redif: Cümlelerin sonunda tekrar eden ek veya kelime.) İngilizce için örnek verirsek, Well the years start coming and they don't stop coming Fed to the rules and I hit the ground running redif: -ing Bir de Türkçenin şiirinde ritim ve melodi için ölçü kullanılır. (Aruz ve Hece ölçüsü.) Mesela: Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi, Kimsesiz kaldım yetiş, ey kimsesizler kimsesi. -Mehmed 2 (Aruz kalıbı: Failatün failatün failatün failün)
Aslında zack in dediği en başta söylenmesi gerekeni en sonda söylüyoruz. Aslında bu ve buna benzer şeyleri söylerken bize çok büyük yardımı dokunuyor ingilizceyi anlamkta.
Türkçen çok güzel Zack, ama videoyu izlerken aslında bazı şeyleri henüz bilmediğini fark ettim. Burada belirtmeme gerek duymadım, çünkü diğer yorumlarda yazmışlar. :) Sevgiler.
Şeyi fark ettim yerine şunu fark ettim deseniz daha şık olur. Biz "şey" kelimesini genelde ne diyeceğimizi unuttuğumuz zaman kullanıp zaman kazanmaya çalışırız. :) Ya da o sırada hatırlamaya çalışırız.
Benim ingilizcede farkettiğim ve öğrenmekte zorlandığım şey yardımcı kelimelerin çok fazla anlamı olması örneğin like hem sevmek hem benzemek hem gibi anlamına geliyor daha birçok buna benzer kelime var ve kalıplar halinde öğrenmek gerekiyor
"Şiirselleştirmek" diyebilmek, kelime yapısındaki tutarlılığı gösteriyor. Bir kelimeden başka bir kelimeyi ilk defa türettiğinizde eğer kuralları biliyorsanız, kolayca yapabiliyorsunuz. Bir de şiirde ve şarkı sözlerinde kafiye arayışına girmek "bazen" yaratıcılığın önüne geçebiliyor. Aslında çok daha derin ifade edilebilecek bir duyguyu, kafiyesiz olduğu için terk etmek, kullanmamak ya da kafiyeli olacak bir biçimr dönüştürmeye çalışmak, ilham perisinin kıymetli zamanından çalmak gibi oluyor; ki kendisiyle ters düşmemek lazım. Ayrıca kafiye kulağa uyumlu geldiği için dinlemesi daha basittir; ancak kafiyesiz dizeleri kulağa uyumlu bir halde ifade edebilmek ise, hep daha etkileyici gelmiştir bana. Biz Türkçede her ikisini de çok iyi bir şekildr kullanırız, tercih meselesi yani. " Dalda muhabbette kumru-lar, Bana ayrılığı sordu-lar. Dedim: 'afet, yandım!' Dedim: 'k-ar' Dedim: 'âdet, aşkı vurur-lar'. Bak bu da kafiyesiz: " Lütfen, görmeyeyim seni bir yerlerde, Konuşmayalım, bakışmayalım, Ne olursun? Daha fazla tükenmeye tâkatim yok". Bu arada Ajda Pekkan'ın "bambaşka biri" adıyla söylediği arajmanın sözleri baştan sona kafiyelidir. 😉
Bir de benim bir metni çevirirken zorlandığım kısımlardan biri de şu oluyor: Bizde cansızlar bir eylem gerçekleştirmezler. Mesela filanca stratejik planı şunu şunu içerir diyebilirsiniz ama filanca stratejik planı şunu temel olarak belirlemiştir diyemezsiniz. Stratejik planı yazanlar ve onaylayanlar her kimlerse, onlar onu belirlemiştir, dolayısıyla, filanca stratejik planında, şu temel olarak belirlenmiştir (edilgen) dersiniz. Ama İngilizce'de Stratejik plan bir insan gibi kendi başına karar verebiliyor, ifade edebiliyor, vs. vs. İngilizce'de saçma bulduğum şeylerden biridir bu. Ha ifadeyi kolaylaştırmasına kolaylaştırıyor ama, içinde onlarca kişinin emeği olan, çok kişinin okuyup görüş bildirdiği, onaylanana kadar çeşitli aşamalardan geçmiş bir plandan söz ediyoruz sonuçta...
Eylemin sonda olmasında bir sorun yok bizde .d Sizinki ile bizimki başı sonu ayrı olduğu için durumlarımız karşılıklı oluyor. :) Ayrıca söz çok uzun oldu mu sizde de bizde de karıştırabiliyor.
9:05 kral zaten biz genellikle orada kimin gittiğini cümlenin başına koyduğumuz için karışıklık olmuyor. Diğer maddelerde ise haklısın. Türkçe'de fiili duymak için cümlenin en sonunu dinlemek yorucu ve kafa karıştırıcı. Siz Sen olayını ise ben Türkçe:de sadece bir kelime ile kullanmak isterdim. Genel hayatımızda kime siz kime sen dememiz gerektiği sıkıntı yaratıyor. Sadece sen kelimesi kullanılsaydı çok daha iyi olurdu.
Dostum ''uyaklı'' diyorsun zaten İngilizcedeki ''uyak çeşitlerini'' anlatmak için. Yani Türkçede de ''uyak'' var... Hem de bolca mevcut. :D Örneğin dize sonlarındaki iki kelimeden birinin, diğerinin içinde bulunmasına ''tunç uyak'' adı verilir: ''Bursa’da bir eski cami avlusu/ Mermer şadırvanda şakırdayan su''. Diğer uyak çeşitlerine ''Türkçedeki uyak(kafiye) türleri veya çeşitleri'' başlıklarından ulaşabilirsin. Bu arada Türkçe öğrenme konusundaki çabanı takdir ediyorum. Fakat Türkiye'den birisi sana ''Amerika mı Türkiye mi?'' dediğinde, seni sınırlamak istemiyordur ve dostane biçimde soruyordur. İki ülkeye dair gözlemlerini, kendi istediğin gibi samimi ve öznel bir dille anlatmanı bekliyordur. Böyle bir soru sorulduğunda dikkatini çeken her konuyla ilgili sohbete başlayabilirsin. Bu ekonomi de olabilir, yemekler de olabilir, mevsim özellikleri de olabilir, eğlence kültürü de olabilir... Yani iki kültür arasında benzerlik veya zıtlık olarak gördüğün; hoşuna giden veya gitmeyen her şey olabilir. Bu durum da maalesef senin dikkatinden kaçmış, kültürel bir şeydir örneğin. Videoda sözünü ettiğin her duruma bir örnek vererek seni yormak ve yorumumu daha da uzatmak istemedim. Yolun açık olsun, sevgilerimle... :)
Fiilin cümlenin sonunda olması hakkındaki düşüncelerinizi mantıklı buldum 😅 ben de aynı şeyi İngilizce için düşünüyordum ama evet Türkçedeki durum daha sıkıntılı 😁
Türkçede rahatkıkla devrik cümle kurabildiğin için hiç problem değil aksine seni kısıtlamıyor genelden özele doğru gidebilirsin tam tersine özelden genele doğruda daha fazla imkan sunuyor,İsimler öncelikli olduğu için yüklemler sonda ama yüklemi baştada kullanabilirsin yüklemin sonda olması,yanlış bir söylemde toparlama,kıvırma imkanları sunuyor mesela çok tembelsin cümlesini ele alalım ingilizce kısıtlıma olduğu için daima you are too lazy for a normal studentt sen çok tembel için bir normal öğrenci,yani yapıya göre direkt sen şusun diyorsun yanlış birşeyle başladımı zor kıvırır ve zor kurtarırsın ama Türkçedeki dizilişe göre,normal bir öğrenci için çok tembelsin diyecekken çok ilgisizsinde diyebilerek karşındakini kırmayadabilirsin veya direkt şusunda diyebilirsin başka bir örnek you are so stupid for a normal person direkt aptalsın diyereke başlıyor Türkçede ise normal bir insana göre çok bilmem ne
Rhime ( Hint Avrupa ) tüm dillerde aynı . Avrupa’da Aryan olmayan iki dil Fince ile Macarca hariç aynı . Farsça , Hintçe Avrupa dillerinin kökeni . Ağırlıklı Latince bir Germence olan İngilizcenin gerçek anlamda bir dil olduğunu düşünmüyorum . Latince , Almanca , Farsça , Yunanca , Türkçe, Fince , Aramice Çince ağırlıklı .. eski dünyada dildir gerisi tümüyle bu dillerin diyalektidir.
Bence yaşanılan poblemler, temel de dil ile gelen ya da gelmesi gereken kültürel parametrelerin eksik olmasından kaynaklanıyor. Şöyle ki: ingilizce konuşmak için ingilizce düşünmek gerekiyor, ingilizce cümle kurmak için o dilin ve içinde barındırdığı kültürün yaklaşımlarına en azından aşina olmak gerekiyor. Bunlar her dil için geçerli ve bu edinimleri kazanmak kolayca ve hemen olmuyor. Dolayısıyla bazı problemler çıkıyor. Örneğin, bizim cümleleri bağlayıp bağlayıp sonunda da konuyu bağlamamıza henüz alışamamanız gibi... Bunun fikrimce net bir örneğini de buraya yazdığım cümleler ile verdiğimi düşünüyorum.
Her dilin güzel yanı vardır tabiki ama güzel bir istanbul türkçesi kulağa daha hoş geliyor. Bunu sadece Türk olduğum ve ana dilim olduğu için değil bir çok yabancı kişiden de duydum. İngilizce zaten standart ve pratik bir dil olması nedeniyle dünyada en yaygın olan dillerden biri. Güzellik kısmı tabiki renkler ve zevklerde olduğu gibi değişkenlik gösterdiği için üzerinde mutlak objektif bir yorum yapmak zor :)
Dünyada yaygın olmasının nedeni maalesef ki dilin özelliğinden kaynaklanmıyor. Daha fazla eser ürettikleri için yaygın. Örneğin daha fazla bilimsel makale, daha fazla edebi eser, gibi gibi... Ayrıca sanayi devrimini ilk bu dili konuşanlar yaşadı, uluslararası ticarette de bu dili konuşanların parası kullanılıyor. Ayrıca zamanında deniz seferleri yapıp diğer ülkeleri kolonileştirmişler, onların okullarında da kendi dillerini öğretmişler. Mesela Avustralya, Güney Afrika, hatta Hindistan, Endonezya'da bile trafik soldan akıyor. İngilizler kıtaları fethetmişler. Ama sonra boynuz kulağı geçmiş ve Amerika Birleşik Devletleri ön plana çıkmış gibi duruyor. Sonuçta dilleri aynı. İsteseler hiçbir yabancı dil öğrenmeden hayatlarını gayet güzel idame ettirebilirler, çok şanslılar. Bizde ise en azından İngilizce öğrenene kadar hayata 1-0 yenik başlıyorsun...
Teşekkürler, güzel bir karşılaştırma olmuş. Fiillerin cümlenin sonunda olması uzun cümlelerde sorun çıkarıyor. Devrik cümleler bu duruma alternatif olabiliyor. Türkçe esnek bir dil. Şu konuya değinmemişsiniz: Türkçe'de kelime ve harfler nasıl yazılıyorsa öyle okunuyor. Ama ingilizce bir kelimeyi öğrenirken nasıl okuyacağımızı da ezberlemek gerekiyor. Acaba ana dili ingilizce olanlar kelimelerin nasıl okunacağını ezberliyorlar mı yoksa onlar için ilk gördükleri bir ingilizce kelimenin nasıl okunacağı belli mi?
Maalesef biz Türkler muhtemelen daha az kitap okuduğumuz için bu "şey" kullanımını daha çok yapıyoruz. Çünkü bazen komik gelecek ama kelimenin kendisini unutabiliyoruz. Gözümün önünde mermer görüntüsünü canlandırıp "mermer" kelimesini hatırlayamadığımı bilirim. Tren duraklarına ne deniyordu, hah istasyon, gibi "an"larım olmuştu. (gerçi bu da yabancı dilden dilimize geçmiş, otobüs duraklarına durak derken, tren duraklarına istasyon diyoruz nedense, halbuki İngilizce'de biri bus station diğeri de train station'dır.).
Türkçe kafeyeli bir şiiri ingilizceye çevirdiğinizde aynı şekilde kafiye kaybolacaktır. Bunu niye türkçe için -1 yazdınız ki? Türkçe şiir okumalısınız. Özellikle hece ölçüsü ile yazılmış şiirleri ve halk edebiyatını.
Bence Türkçe bin kat daha karışık ingilizceden. Çünkü türkçe ses uyumu olsun, kişi çekimi olsun, zaman çekimi olsun ingilizceye göre daha ayrıntılı bir dil.
İngilizce'nin yazıldığı gibi okunmaması, ama Türkçe'nin neredeyse yazıldığı gibi okunması hakkında ne düşünüyorsun? 4. sınıfta İngilizce'yi sevmememe sebep olmuştu bu. Mesela C harfi (Si) hem S sesi çıkarıyor hem K sesi. (Cat, Civillian, Call, Circle) Ch olanlar bazen Ç (Channel) bazen K (Character) sesi çıkarıyor. Tabi zamanla bunları öğreniyoruz ama küçükken hep bundan şikayet etmişimdir. Sen Türkçe'deki harflerin sadece tek ses çıkarması ve başka sesler için birden fazla harf kullanmaması (Örneğin İngilizce'de Ş sesi çıkarmak için Sh, Ç sesi için Ch kullanılması) (Türkçe'de X harfi için "gz" ve "ks" hariç) hakkında ne düşünüyorsun?
The sentence “the place that I am going” literally means “gidiyor olduğum yer”, the sentence “the place that I went” can also be translated like “gitmiş olduğum yer”.
@@EnglishWithZack1 My English is not good, but if you consider my Turkish is better, I can explain it in Turkish 😅 Turkish is not accurate as English. There are two meanings of “gitmiş olduğum yer” in Turkish. One of them is “hayatımda gitmiş olduğum en güzel yer” (experience, so present perfect tense), “burası, dün gitmiş olduğum yer” (simple past tense). As you said, no “miş” in English.
Trunk kelimesine benzer kelimeler türkçede var. örneğin yüz kelimesi ingilizcede face kelimesi ile aynı anlama gelir. 100 rakamı ile aynı anlam,swim kelimesi ile aynı anlam. Bir de koyunun derisini yüzdüm. Cümlesindeki yüz de farklı anlam.Biz de buna eş sesli diyoruz. Diğer dediklerine benzer şeyler var. Genelde türkçe şarkılarda ,şiirlerde redife daha çok önem verilir. Çeviri şarkılarda anlama önem verilir. Fiilin sonda olmasını sorun etmiyorum. Bence fiiller gözünde canlanıyor. Mesela Ben otele ... Burda olabilcek şeyler belli giderim , kalırım.Türkçe de had beenin karşılığı hikaye geçmiş zaman , duyulan geçmiş zaman. Google çeviri pek doğruyu göstermez. Ama bu türkçeye sahip çıkılmamasından oluyor. oxford,cambridge gibi üniversitelerde var Ama türkiyede yok.
10:30'da bahsettiğin şey Türkçede de var en çok anlama sahip olan kelime yanlış hatırlanıyorsam "çıkmak" kelimesiydi kendisi 46 anlama tekabül ediyor. Örneğin: Evden çıkmak (Evden ayrılmak) , Biriyle çıkmak (sevgili olmak), Merdivenden çıkmak, Karşı çıkmak (Bir olaya karşı olmak/tepki göstetmek). Öte yandan bahsettiğin şarkı direkt çeviri mi bilmiyorum ancak Türkçede de kafiye hem şiirlerde hem şarkılarda büyük önem taşıyor. Güzel bir video olmuş eline emeğine sağlık ☆
Hocam Ispanyolca biliyormusun , biliyorsan bi 3 leme yaparmisin yani Turkce -Ingilizce -Ispanyolca karsilastirmasi iyi olurdu. Ben ingilizce kaynaklardan ispanyolca ogreniyorum Fiil yapisi Turkceye benziyor ama fark da cok.
09:57'deki örneklerin şu şekilde çevirilebileceğini düşünüyorum:
The place that I go = Gittiğim yer
The place that I am going = Gitmekte olduğum yer (veya "Şu an gittiğim yer")
The place that I went = Gitmiş olduğum yer
Tabii genelde cümlenin bağlamından (context) kolayca anlaşıldığı için, gerekmediği sürece bu şekilde kullanmıyoruz.
İlk iki cümle de gittiğim yada gidiyor olduğum yer olarak çevrilebilir. Geniş zamanı da şimdiki zaman formunda kullanıyoruz. "Gidiyorum" ne zaman, şuan da mı, genel olarak mı? "Gitmekte olduğum" ise kulağa resmi konuşma gibi geliyor. Son cümle ise yine gittiğim yer yada gitmiş olduğum yer olarak çevrilebilir. "Gittiğim yer" hepsi için uyuyor ama "dün, geçen hafta, şimdi, şuanda, genelde, hep" gibi detay belirtmedikçe zaman konusunda belirsizlik oluyor.
@@TREN1 Evet. Sonuçta dilde bir eksiklik yok. Ek kelime öbekleri kullanılarak istenen kesinlikte anlatım yapılabiliyor.
Aslında bu az kelime ile de anlatmak istediğimizi anlatabiliyoruz bakış açısı ile bakılırsa dilin pratikliğinin göstergesi değil mi? Zira "gittiğim yer" tamlamasının 3 farklı ingilizce karşılığı da 5-6 kelimeden oluşuyor. Bu tamlamayı kesin olarak anlatmak istediğimiz, vurguladığımız Türkçe halleri bile (gitmekte olduğum yer, gitmiş olduğum yer, gittiğim yer) 2-3 kelime. Yani başka bir anlatımla, Türkçe'de böyle diyemeceğimizden değil, demeye gerek olmadığından kullanmıyoruz uzun versiyonları. Fakat ingilizce karşılığında mutlaka kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu da Türkçe nin pratikliği ile ilgili bence
@@aytekozkonuk6784 cümlenin kısa olması ona kullanım açısından pratiklik katabilir ama anlam açısından belirsizliğe sebep oluyor. zaman zarfı belirtmedikçe kullanım şekli de belirsizliği oradan kaldırmıyor. örneğin, gitmekte olduğum yer hem şimdiki zaman hem geniş zaman olarak algılanabilir. şuanda yada her hafta gitmekte olduğum yer olabilir. diğer örnek, ilk yorumda da belirttiğim gibi gittiğim yer hepsinin yerini tutuyor (dün gittiğim yer, şuanda gittiğim yer, hep gittiğim yer) yine çoğunlukla geçmiş zaman olarak algılansa da gitmiş olduğum yer bile "her hafta" ile geniş zamana çekilebilir.
Aslında Türkçede de kafiye önemli bir unsur. Evet sondaki ekler sürekli aynı olduğu için başka dillere nazaran tatmin edici olmayabilir ancak bence durum tam tersine. Çünkü eklerimizin aynı olması ile en basit cümleleri bile kolayca kafiyeli hale, kulağa ve göze daha hoş gelir hale getirebiliyoruz. Zaten zamanında bu durum tespit edilmiş olacak ki "redif" dediğimiz bir mekanik var. Kelimenin sonunda yer alan, yazılışları ve görevleri aynı olan ekler "redif" şeklinde, kelimenin kendinde olan aynılıklar kafiye şeklinde isimlendirilir. Örneğin:
"...
Yazılmamış bir destan gibi AnadOLU'muz
...
Sana uğurlar olsun ayrılıyor yOLUmuz"
Burada büyük harflerle yazdığım OLU kısmı zengin kafiye dediğimiz bir kafiye iken "muz" kısmı ise görevleri aynı olan ek olarak rediftir.
Yine aynı şiirden örnek:
"...
Çiçekli bir sahnede bir beyaz keleBEĞin
...
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeyBEĞin"
Yumuşama geçirmiş olan BEĞ'ler yine zengin kafiye iken yazılışları ve görevleri aynı olan "in" ekleri rediftir.
Aslında pencerenin öbür tarafından baktığımızda redif denen zenginlik, hoşluk ve kolaylık; sadece sondan eklemeli dillere nasip olmuş gibi gözüküyor. Ardından konumuz sondan eklemeli özelliğin yanında devrik cümleye sınırsız bir şekilde izin veren Türkçe olunca kafiye şöleni ortaya çıkıyor.
İkinci konu da fiilin sonda olması. Bu duruma birçok yabancı takılıyor ama sonuçta her dilde cümlenin ögeleri aynıdır. Her dilde illa ki özne, yüklem, nesne vardır ve cümle sonuna illa ki biri gelecektir. Türkçede sona yüklem gelmiş. İngilizcede ise nesne sona gelmiş. Ona bakılırsa ben de İngilizcede art arda gelen fiillerin ardından acaba hangi nesne gelecek diye merak ederim. Örneğin:
"Carla drove to the vet's office and retrieved her DOG"
Bu cümlede son kısma gelene kadar nesnenin kedi mi köpek mi kuş mu ne olduğunu anlayamadık. Meğer köpek imiş.
Çok güzel açıklamışsın tebrik ederim
Güzel bir yorum olmuş👌🏻,
sonuç olarak, Zack’ de bunu demeye getiriyor , her dilin avantajları dezavantajları var.
Pek öyle değil Anadolu-muz ve Yol-u-muz derken kafiye OLU olmuyor. Kafiye OL oluyor. Hatta kelimenin kökünde son harflere bakarsan kafiye bile yok. Sadece eklerde redif var.
@@mkolcak09 bilmiyorum bu konular artık avantaj veya dezavantaj olarak açıklanamaz bence. Dilin mekaniği olarak açıklanabilir. Herkes bir tanesini tercih edebilir ama bunların hiç birine avantaj veya dezavantaj yakıştırması yapılabileceğini düşünmüyorum. İngilizcede de kulaktan kafiye yapılıyor mesela. Orange ve Inch kelimesi çok farklı olmasına rağmen kafiyeli. Eminem söylemişti oradan biliyorum
@@mkolcak09 aynen her dilin avantajı ve dezavantajı var 👍
08:25 Verdiğiniz örnek ingilizce için de geçerli olabilir. Bence sonradan öğrenenlerin en çok zorlandığı kısımlardan birisi bu Clauses kısımları. That ile başlayan açmalar, in which'ler, where'lere daha sonra cümlenin başını kaçırabiliyoruz. En azından ben öyle düşünüyorum. Örneğinizden hareketle "Do you accept her as your wife in the conditions that bla bla bla bla where'ler which'ler ile devam edilebilir. Bu durumda da en başından kabul ediyor musun sorusu aklınızda kalabilir ama verilen detaylarda neyi kabul ettiğinizi de unutabilirsiniz.
Cümleye "Farkettim ki : " ile başlasa iş bitiyor 😄
Bence yüklemin sonda olması dizi film izlerken çok keyif verici ve sondan eklemeli olduğu için en son ana kadar kıvırma imkanı sunuyor. Ve yüklem sonda olduğu için karşı tarafı anlamak için dikkatini o kişiye vermen gerekiyor o yüzden bu da bana iyi bir özellik olarak geliyor. Durumdan duruma ve kişiden kişiye eksi özellikler artı olarak görülebilir. Bunun başkaları için zor ya da anlamsız olabileceğini düşünmemiştim bana da yüklemin ortada olması fikri mantıksız geliyordu. Diller gerçekten çok ilginç ve yüklemin ortada ya da sonda olmasının bile o topluma ve kültürüne bir etki yapıyor olması inanılmaz. Benim İngilizce için eksi gördüğüm şeylerin native biri açısından artı olması ya da tam tersi.
9:38 Olay, yer belli ise kısaca söyleyebiliriz. Siz onların aralarındaki ayrımını belirtirseniz kimse için sorun olmaz.
"i go" derken gitmediniz ama gidecekseniz "the place that i go... gideceğim yer", yok bir alışkanlık olarak söylüyorsanız her öğlen bir yere gidiyorsunuz gibi dersek
- (arkadaşınız) öğlenleri (her öğlen) gittiğin yer neresi? / Öğlenleri nereye gidiyorsun?
- (siz) gittiğim yer .... lokantası / ... lokantasına gidiyorum
"i am going" derken gitmeye başladınız mı yoksa başlayacak mısınız..? "gonna" gelecek için kullanılıyor..
Gitmeye başladıysanız, yola çıktıysanız "gidiyor/gitmekte olduğum" da denilebilir, "gittiğim yer" de.. Diyelim ki yurtdışına gidiyorsunuz gidip gitmediğinizi de önemli bulmuyorsunuz, nere olduğunu belirtmek istiyorsunuz öyleyse "gittiğim yer" diyebilirsiniz. Sonuçta gitmek için yola çıktınız ne de olsa.
Gidip gitmediğiniz önemliyse, onu belirtmek istiyorsanız "The place that i went"i "Vardığım yer" de denilebilir, "gittiğim yer" de.. "went" olduğu için hangi geçmiş olduğunu belirtmek önemliydi. "(Dün, ... gün/ay/yıl... önce) gittiğim yer" denilir doğal olarak.
aga şu Türkçe çok zor dil en zor dil vs diyip de gururlanma olayına ben de ayar oluyorum
10:00 bunu biraz çözmek için ek bir yol var Türkçede
The place that I am going = Gidiyor olduğum yer
The place that I went = Gitmiş olduğum yer
- - -
Günlük yaşamda kısaltmak için "gittiğim" daha sık kullanılsa da bu seçenekler de var
Şiirselleştirmek kelimesini söyledin ya MASTER OF TURKISH olma zamanın gelmiş
Muvaffakiyetsizleştiriciveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine diyemediği sürece hiçbir türke bile master of turkish diyemezsiniz arkadaş. Hayır, kabul etmiyorum.
@@simdikidiyeceklerimkendime5059 yemin ederim o yazdığın kelimeyi yorumunu okurken atladım 😂
Bu cümleyi ingilizceleştirmeden kursan bence daha iyi olurdu.
Bi de farkında olmadan söyledi yani vay
@@yokya4919
başar-
muvaffak-
gözlük numaranı biraz daha büyütmen gerekiyor güzel kardeşim benim.
Ve ona bakarsan hayatında tonla kullanmadığın kelime var.
En son ne zaman giysi kelimesini kullandın?
-Giysi aldım/-Kıyafet aldım/-T-shirt..vb aldım.
Bana kalırsa giysi kelimesini benimle birlikte uzun zaman sonra yeniden ilk kez kullanıyorsun.
Bence fiilin sonda, ortada, başta olması; ana dili ile farklı cümle dizilimine sahip ikinci bir dil konuşan herkes için problemdir. İngilizce ile karşılaştırdığımızda bizim de uzun bir cümlede eylemi (ne yapmamız gerektiğini) unutma riskimiz büyük :))) Nesneyi, özneyi, zamanı, fiili veya herhangi bir öğeyi unutmak, hepsi eşit derecede büyük problem :) Benim de aklıma gelen bir fark var. Neden, kim, ne zaman gibi soru kelimesi içermeyen soru cümleleri ile ilgili. Türkçe'de neyi sormak istiyorsak, ister konuşma dilinde ister yazı dilinde, -mi, -mı ekleri ile ne sormak istediğimiz çok açıkken, İngilizce'de konuşma dilinde sadece vurguyla belirtiliyor, yazı dilinde ise neyi sorduğumuz açık değil. Mesela "Bunu sen mi yaptın?", "Sen bunu mu yaptın?", "Sen bunu yaptın mı?" soruları farklı anlamlar içerirken aynı soruları İngilizce yazı dilinde "Did you do this/it?" diye yazabiliyoruz ve içerikten anlam çıkarıyoruz. Aslında sizin bir videonuzdan vurgu konusunu kesin biliyorum hocam ama belki bu türdeki soru cümlelerinde yazı dilinde İngilizce'de bilmediğim farklı konular vardır, mesela eski İngilizce'de -mı, -mi eki vardır, bilemiyorum. Hiçbir dili birbiriyle karşılaştırma yanlısı değilim ama bilinçaltımdan (eğer yukarıda doğruysam) Türkçe'nin güçlü olduğu bir fark çıktı :))) Bence her dilin güçlü ve zayıf tarafları vardır.
Daha iyi anlatılamazdı... Gerçekten de düşündüğümüz zaman bazı soru cümlelerinde hangi ögenin vurgulandığı konusunda Türkçenin İngilizceden soru edatı (mi) sayesinde çok daha açıklayıcı olduğunu görebiliyoruz.. Bence de Türkçe bu konuda İngilizceden daha üstün , sana katılıyorum.
Helal olsun sana bir kişide ingilizcenin zor olduğunu kabul ediyor. Yani hep diyorlar ya yabancı diller arasında ingilizce öğrenmesi en kolay olanı herkes konuşuyor. İngilizce dünya dili sadece sen ben konuşamıyoruz. Asıl Türkçe yabancılar için çok zor demiyorlar mı. Ya Türkçenin nesi zor bir kere sondan eklemeyi öğrenince her şeye ekleme yap bitti.
Türkçede uyak olayının daha karışık olduğunu düşünüyorum Zack. Çünkü Türkçede kafiye yapmak istiyorsan kelimenin kökünün kafiyeli olması gerekir. Eğer kelimelerin ekleri ile rhyme yaparsan o redif oluyor. Örneğin at-tım ve sat-tım. At ve sat kafiyelifir zengin kafiye denir. Gelen -tım eki ise rediftir. Bu da Türkçe'de farklı bir mekanik
Hıım evet sizinki farklı
ufak düzeltme at sat zengin değil tam kafiye
Edit kendime düzeltme tunç kafiye
Ahmet cok iyi valla 🤌🏽 benim Turkce gramerim bu kadar iyi deyil 🥲
Türkçe dersinde öğrendiğimiz bir ay sonra unutup seneye tekrar tekrar öğrendiğimiz konu
@@Oz83 sıkıntı yok Türkçe çok hafif bir dil. İstediğin kelimeyi istediğin yere koyabilirsin. Bundan sonraki zamanlarda da geliştirirsin. Ben de ingilizce konuşmakta çok zorlanıyorum mesela
çok güzel yorumlar yapmışsın teşekkürler Zack
emegine saglik yigidim. Good job bro! bir amerikalinin gozunden turkce elestrisi enteresan bir konsept olmus . icerigi olumsuz elestirmek istemem gayet eglenceli gizel bir video olmus . ayrica kimseden etkilenmeden devam et enteresan bir is cikacak gibi geldi bana.
Son derece yerinde tespitler. Özellikle "şey" konusundaki tespitleriniz mükemmel. Anlamayı kolaylaştırmak için konuşma dilinde "ki" bağlacı veya devrik cümle de kullanılabilir.
Benim artı/eksi kısmına ekliyeceğim :
Türkçe'de harfitarif (definite article) bulunmaması,
İngilizce'de "miş"li geçmiş bulunmaması,
İngilizce'de "phrasal verb"lerin bulunması,
Türkçe'deki işteş, dönüşlü yapılar.
Fiilin cümle içindeki konumu konusunda haklısın. Türkçe'de uzun cümle kurmanın bu yüzden zor olduğu konusunda da haklısın. Türçe'de uzun cümlelerle yazılmış metinleri okumak hafıza ve dikkat gerektirir. O yüzden Türkçe romanlarda cümleler ortalama olarak diğer dillerden daha kısadır. Ama tabi uzun cümlelerle yazmak da gayet mümkündür. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı çok uzun cümlelerle yazılmıştır. Eski kelimeler de kullandığı için okuması gerçekten güçtür. Orhan Pamuk Türçe romanın bu sorununa akıllıca bir çözüm bulmuştur, cümleleri art yapılı hale getirmiş, yani fiil ile özneyi birbirine yaklaştırarak, uzun cümleleri daha kolay okunur hale getirmiştir. Örnek:
"Rüya'nın alış verişe gittiğini önceden FARK ETMİŞTİ GALİP; bu yüzden de kapıda yazan notu fazla ÖNEMSEMEDİ." (Bu cümle Orhan Pamuk'tan alıntı değil, ben uyduruyorum.)
Yukarıdaki örnekte Galip iki yan cümleciğin de öznesidir ve GALİP sözcüğü cümlenin ortasına alınarak, ve fiilden hemen sonra kullanılarak her iki fiile de yaklaştırılmıştır... Orhan Pamuk'un roman dili konusuna oldukça kafa yorduğu buradan da anlaşılmakta...
Bu cümle biçiminde gördüğümüz gibi özne ile yüklem birbirine yaklaştırılabilir. Bu da uzun cümleyi daha anlaşılır hale getirir. Türkçe cümlelerde ögelerin sırasının değiştirilmesi buna imkan sağlıyor.
"Şeyi farkettim" yerine "farkettim ki" daha güzel. Bunun fiili başa almak gibi olduğunu hiç düşünmemiştim, aydınlandım. 👏
o da farsça bir tamlama sanırım "....... ki"
Türkçede 3. tekil şahıs zamirlerinin erkek ve kadın için değişmeyip her ikisi için de aynı olmasını da ekleyebiliriz.
Bu durum atalarımızın kadın ve erkeği çok daha eşit tutmalarının bir işareti olabilir mi ? :)
Yoksa bir tembellik işareti mi ?
Bu arada hayvan ve eşyalar için de 3. tekil şahıs zamirleri yine aynı.
İngilizce dili aslında Angola Cermen yapısından türetilmiş bir dildir. Çok kısır ve hantal düzeydedir. Baız zamanlar bir kelime adjective adverb ve noun'da ayrı ayrı manâlar içerisinde barındırmaktadır.
İngilizce'de kavram üretmek, son derece zordur. Bunun için genel olarak, yeni bir kavram üretilirken aslında yapılan şey; uzunca bir cümle ile onu tanımlayıp, kelimelerin baş harflerini alıp, yeni ifade oluşturmaktır.
Türkçe bu bakımdan son derece zengindir. Ama burada hangi Türkçe'den bahsediyoruz? Önemli olan unsur tam olarak burada saklıdır. Düzeltme işaretlerini kaldıran ve her defasında çok hevesli bir biçimde İngilizce kelimeleri alıp Türkçe'ye katan TDK'nın bizlere sunduğu Türkçe, aslında tam bir faciadır. Türkçe'de bazen öyle manâlı kelimeler vardır ki; bunun karşılığını İngilizce'de ifade edebilmeniz için cümle kurmanız gerekiyor. Muhâkeme ve gönül kelimelerinin bir kere İngilizce'de hiçbir karşılığı bulunmamaktadır.
İngilizce dili, herkesin anlayabileceği şekilde tasarlanmış ama son derece basit ve hantal bir dildir.Matematiksel yapısı da son derece kısıtlıdır. O sebepten ötürü kavram üretilmediği için hâlâ daha çoğu bilimsel terimleri " Latince" olarak seçerler. Türkçe ise (Burada gerçek Türkçe'den bahsediyoruz) dünyanın en zengin dillerinden biridir. Gönül ister ki, dünyanın en zengin dili diyebiliyim ama bunu demek için dünyadaki tüm dillere vâkıf olmam gerekir. Ama en iyi dillerinden biri diyebiliirim.
İngilizce ise aslında bakacak olursanız; tamamen Almanca'nın esaretindeki bir dildir.
Bu konuyla ilgili rahmetli hocalarımızdan Oktay Sinanoğlu'nun " Bye Bye Türkçe," isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. İngilizce'nin dünya nazarında bu kadar itibar görmesinin yegâne müsebbibi, çok fazla sömürgesinin mevcut olmasından mütevellettir. Dilin elle tutabiilir herhangi bir tarafı yok. Sadece mecbur kaldığımızdan ötürü öğrenmek zorunda hissediyoruz.
Aksi takdirde İngilizce bu kadar yaygın olmasaydı, öğrenmek için uğraşacağım en son dillerden biri olurdu. Sadece "web yazılımı" ile uğraştığımdan ötürü; kendimi öğrenmek zorunda hissediyorum.
Lâkin tarih öğrenmek istersem genel itibariyle Almanca,Eski Türkçe,Çince öğrenmek isterdim. İngilizce'nin karakteriksel olarak bir insana katabileceği hiçbir şey yok. Ne yapacaksınız ki? Tüm dünya yayılmış sömürge tarihi için mi öğreneceksiniz? Zaten dilin atası Almanca .
Tek itibâr görmesinin nedeni, çok fazla sömürgeleştiği içindir. Bunun benim nazarımda başka bir izâhı yoktur. Öğreniyoruz, çünkü akademik alanda çok fazla yaygın olmasından ötürü. Bunun nedeni ise harika bir geçmişi olduğu için değildir .Aksine zamanında sömürgeleşmek için bu dili kullananların yapmış olduklarıyla utanç verici bir tarih yazmalarıdır.
Bunu yazarken de duygusal olarak değil, şahit olduklarımız ve okuduklarımızdan ötürü yazıyoruz.
Özellikle anadili İngilizce olanların konuştuğu deyimsel ifadelerden zaten olayın içler acısı olduğunu da anlayabilirsiniz.
a piece of cake= Çocuk oyuncağı kadar basit iş.
the elephant in the room = Herkes tarafından bilinen aşikar olmuş gerçek
i'm going to hit the hay= Vurup kafayı yatacağım.
you hit the nail on the head= Tam üstüne bastın.
don't beat around the bush = Lafı ağzında geveleme , ağzındaki baklayı çıkar.
that's the way the cookie crumbles= Bu işler böyle işte ne yaparsın dostum.
actions speak louder than words= konuşarak bu işler olmaz.
Ne alâka ? Anlamları ile kelimelerin ve grammerin zerre kadar alâkası yok. Türkçe ise o kadar zengin bir dil ki.. karşınızdaki kişi, size ilk defa duyduğunuz bir deyim söylese onun ne anlama geldiğini anlamanız için kalkıpta "acaba ne demek istediniz," demek yerine, "gerçekten çok doğru bir lafmış" diyebiliyoruz.
Kısaca bir kıyasa girecek olursak; Everest dağı ile kumdan yapılmış ufak bir tepeyi yükseklik bakımından değerlendirmiş oluruz.
İngilizce'yi öğreniyoruz çünkü bazı meslek gruplarına dâhil olduğumuzda karşımıza sürekli çıkmaktadır. Aksi takdirde tenezzül bile edilmez (şahsi fikrim)
Güzel kardeşim makale yazmış. Altına imza filan at birader yakında kaynak olarak gösterilir
kesinlikle haklısın
Uzun fakat güzel bir izahat olmuş,tebrik ederim.
İçimi öyle bir dökmüşsün ki daha ne diyeyim sağ olasın.
fiilin sonda olması çok heyecanlı son ana kadar ne olacağını bilmiyorsun :)
The place that i go = Gidiyor olduğum yer*
The place that i am going = Gitmekte olduğum yer*
The place that i went = Gittiğim yer
Ps: Türkçe hem daha kısa hem de daha detaylı bir dildir.
İyi ki varsın Zack Hoca
9:06 Hocam bunu farketmiş olmanız cidden çok güzel. Bu sorunu karşılayacak kâf-ı Nunî diye bir harf vardı ng diye okunur ancak çok hafif söylenirdi. Farsça ve Arapça'da olmayan çok güzel Türkçe'ye özgün bir Fonetiği vardı ancak harf inkılabı ile bu harfin karşılığı yapılmadı ihmal edildi. Şuan Anadoluda bu harfi korumuş insanlar hâlâ mevcut Irak'ta bilhassa ben Irak türküyüm biz de bu sorun yok. İceriklerinizi severek takip ediyorum vesselam
Evini aldım=onun
Evingi aldım=senin
Gibi lakin ng çok hafif söylenirdi
9:40 YORUMLARIMIN HEPSİ BENCE OLAN ŞEYLER
İlk cümlenin bence net bi çevirisi yok çünkü "i go" cümlesini "giderim", yani geniş zamanda çeviriyoruz ve gider olduğum o yer gibi bi anlam çıkıyor ama "gittiğim yer" olmaz bence.
İkinci cümlede gidiyor olduğum yer diyor.
Üçüncü cümlede de gittiğim o yer çevirisi tamamen doğru, ben İngilizce gittiğim yer diyecek olsam bu cümleyi kullanırdım.
(3:54)
Ilk çok korkmuştum,
Yerimde saymıştım,
Sen olmadan asla, yaşayamayacağımı sanmıştım.
Ama sonra harcadım gecelerimi düşünerek,
Beni nasılda yanıltmıştın.
Ama bende kalktım yerimden güçlenerek.
Ve anladım ki nasıl yaşayacağımı,
Ta ki sen evrenden gelene dek.
Umarım doğru bir çevri olmuştur.*
Bak bunlar ryhthm olmuyor çünkü kelime bütünü değiller ekler.
Yapıyor
Ediyor
Ver geri geliyor
Cümleleri de ona bakarsan ryhthm ama aslında değil.
Sebebi ek halinde olması.
Bütün bunları bil
Unutmak için hepsini sil
(Çok kötü oldu ama neyse)
Örneğin bu ryhthm olabilir.
Harika videolar yapiyorsun Zack, cok tesekkur ederiz emeklerin ve bize ayirdigin vakit icin sevgiler :)
Videoda çok yanlışlar var. Sadece şunları düzelteceğim:
The place that I go: Gittiğim yer / Gideyazdığım yer
The place that I am going: Gidiyor olduğum yer
The place that I went: Gitmiş olduğum yer
İngilizcede özellikle internet şakaları(meme) çok uyumlu oluyor. Türkçeye çevirdiğimde mimik oynamıyor. Bir de bazı teknik isimler oluyor ,türkçesi çok saçma geliyor,ingilizce hali daha güzel kalıyor. Örnek gelmiyor şu an aklıma :) ama türkçenin güzel yanları da mesela çeşitlilik ve tam bir "mizah" dili. Türkçede yemek isimleri misal çok fazla ve ilginç isimler ama ingilizcede tek kelime hadi 2 kelime olsun,basit şekilde. Türkçede söz sanatları oldukça zengin. Mizah için de ayrıca çok uyumlu üstelik kendine özgü argoları var :D anadilim türkçe olduğundan mıdır türkçeyi daha çok seviyorum ve güzel buluyorum. İngilizcenin sevdiğim yönü kolay olması(kendi açımdan) ve dünya dili olması çünkü artık neredeyse tüm dünyayla iletişim kurabilme imkanı var. Sanırım bu da ingiliz koloniciliği ve amerikanın süpergüç olması etkisi(yazılım alanı)
İyi sömürmüşler zamanında Knk
Ayrıca doğru Türkçede yüklem sonda olabilir ama fiilimsi dediğimiz yardımcı eylemlerle zaten o açık gideriliyor. Ayrıca Türkçe de devrik cümleler kurarak cümlelere farklı akustik bir hava katabiliyorsun. Ama ingilizcede böyle bir durum söz konusu bile değil. Ayrıca Türkçe dili yapısı gereği daha hızlı konusilabilen bir dildir. Bunu çok iyi yapan rapciler de mevcuttur. Asil slang , motive , hidra , Şehinşah gibi rapciler bunu çok iyi yapıyorlar
"Şeyi farkettim" kötü bir Türkçe zaten. Doğrusu "Farkettim ki," diyerek cümleye başlamaktır. İstenince fiili başa alıp kullanma imkanımız da var yani😊
Aslında "fark ettimki" kullanımı da doğru Türkçe sayılmaz "ki" ekinin kullanımı Farsça' dan dilimize geçmedir.
Aslında onlarda da var ama onlar genelde bu durumu cümleyi ikiye ayırarak yapıyorlar.
i assume so , vs. vs vs.
i think,
i hope,
@@yusufaydinay9854 zaten ingilizcede yüklemin başta, turkcede sonda olması kıyaslanıyor
@@yusufaydinay9854 Knk nasıl öğrendin ingilizceyi assumeyi herkes bilmez ben bilmiyorum mesela
@@bdml991 alay etmeye mi çalısıyorsunuz anlamadım. Öyleyse sizi üzmemek için gülebilirim
Merhaba. Oldukça samimi buldum anlatımınızı. Yada; Anlatımınızı çok samimi buldum, diyebilirim. Şuan ben de İngilizce öğreniyorum. Bana çok anlamsız gelen; birbiriyle bağlantılı olan kavramların çok ayrı kelimeler ile ifade edilmesi gibi bir durum var. Örnek: English: Eye-Glasses-Optician Türkçe: Göz-Gözlük-Gözlükçü ---Türk dili kelimenin kök kısmından sonra eklemeli olması dili öğrenmede çok büyük avantaj sağlar. Yani bu sözcükler ile anlatılan ("şeyler) anlam bakımında birbirleriyle ilişkilidir. Bir başka örnek: Sahip olmak fiili, İngilizce de şahısa göre değişiyor. (Have has) Örnek: "Benim bir arabam var" cümlesindeki "VAR" fiili Türkçede her şahıs durumunda aynıdır. Senin araban var, Onun arabası var, Onların arabası var, Zack'ın da arabası var. Herkesin arabası var. Aynı zamanda mevcut olmak anlamında da aynıdır. "Otoparkta toplam beş araba var". Yani bir şey mevcut olmak anlamında varsa vardır. Bu durum İngilizcede Sahip olmak anlamında şahısa göre değişirken; mevcut olmak anlamında da değişiyor. Türkçe de başkalarına bazı durumlardan dolayı zor, anlamsız gelebilir. Türkçe, anlatımda cümle öge sıralanışı bakımından oldukça iyi ama çok fazla Arapça, Farsça ve biraz da İngilizce, Fransızca kökenli kelimelere sahip. Bu durum biraz saçma gelebilir. Bu bakımından geliştirilmemiş. Yeni kelimeler, eski kelimeleri kullanmak yerine, yenilerini türetmek yerine çoğunlukla kopyalama yapmışız.
Şey demeden de cümleyi "-ki" bağlacıyla değiştirebiliriz. Yani cümleye şöyle başlayabiliriz: "Şunu farkettim ki İstanbul'da ..." ya da "Farkettim ki İstanbul'da..."
Bence çok güzel bir format olmuş. Bu konudan daha çok video çıkabilir. Örneğin the article'nin türkçede karşılığının olmaması bir avantaj mı yoksa eksiklik mi gibi bir sürü konu var.
Nikah esnasında sorulan soruya güzel bir çözüm gelmedi aklıma. Sayacağım şartlar altında falanca kişiyi eşin olarak kabul eder misin? Demek çok mantıklı değil örneğin.
rhyme: kâfiye demek galiba... bizde de şiirlerde şarkılarda kafiye önemli aslında. kafiyesiz şiirlere de serbest şiir diyoruz.
Gördüğüm en düz en dürüst ve önyargısız Amerikalısın Zack. O burnu havada olan küçük büyük bütün dağları ben yarattım modunda gezen bazı ABD'liler seni örnek almalı bence. Böyle olduğun için teşekkür ederiz 🙏
Önyargılı insan zaten önündekini göremiyor 👍🙏
Ajda Pekkan'ın Bambaşka Biri şarkısından bazı kafiye ve redif örnekleri:
Olmaz artık
Kapı açık
Arkanı dön ve çık
İstenmiyorsun artık
-
Bir zamanlar sen de bana acımadın
Yalnız kaldım
Yıkılmadım
Ayaktayım
Evet videoda bazı satırların kafiyeli olduğunu yazmıştım
İlk defa videonu izliyorum. Eleştirilerini ve bilgini beğendim, saygı duydum. Güzel 👍
güzel kardeşim türk dili mezunuyum. kafiye yani ryhme türkçede hece vezni ile yazılmış tüm şiirlede vardır ancak 1. ve 2. yeni hareketleri ile serbest yazıma geçildi ve kafiye(uyak) redif gibi rhyme unsurlarından genelde vazgeçmiştir. Ancak halk şairliri halen 11 heceli genelde halen rhym şiirler yazmaktadır. türkçe ile ingilizce arasındaki en güzel fark ve bana göre ingilizceyi bir adım öne taşıyor: "i love" ve "ben seviyorum" dizimi aynı; ama ingilizcede i love you (özne ve fiilden sonraki unsur hemen fiilie bitişiyor ki çok doğru mantık olarak: ama tüçkece ben seyiyorum buraya "you" "sen" unsurunu koyarkan gidip ben seviyorum seni demek yenine "ben senin seviyorum" diyoruz. ingilizcenin anlam üzerine yoğunlaşması dile artı kazandırıyor. english=angel+ish:angelish güzel bir dil yani.
ben seni seviyorum demene gerek yok seni seviyorum demen yetiyor um ben anlamını veriyor zaten bunlar kafa takılmayacak şeyler Türkçedeki kelimelerin çoğu adını yaptığı eylemden alır yani diğer dillerden daha fazladır çünkü sondan eklemeli isme,eyleme ek getiriyorsun oluyor,kısıtlama az ve kelime oyunları yapma istediğin gibi cümleler kurma,kıvrımlamalar istek çeşitliliği olduğu için Türkçe hem düzenli hemde en önemlisi özgürleştirici bir dildir bu yüzden hem mantıklı hemde istisnazı az matematiği olan bir dil olduğu için pratiktir.
@@futboldunyasi7054 evet, seni seviyorum cümlesinde yüklemdeki -(u)m takısı nedeniyle gizli özne "ben" dir. Bazen özneyi ayrıca belirtmeye gerek kalmaz.
Sen Türk dili mezunusun bir de ha?
Fiiler cümlenin sonunda yer aldığı ve senin de dediğin gibi sonuna kadar gelmeden cümle anlaşılamadığı için ,bu nedenle devrik cümle kullanımı daha yaygın olabilir bizde
sevgili zack ' i will survive '' turk version nasıl uyaklı değil:)) Sardı korkular gelecek yıllar
Düşündüm sensiz nasıl yaşanacaklar
Gözlerimde canlanırken yaptığın haksızlıklar:))
Sizinle aynı fikirdeyim İngilizce daha karmaşık ve bazı cümleler de mantıksız geliyor ayrıca İngilizcenin yazılış ve okunuşu değişik buda biz Türklerin kafasını karıştıran ve öğrenmenizi zorlaştıran önemli bir konu..iyi günler sizin anlatış şeklinizi çok beğendim İngilizcemi akıcı bir şekilde konuşana kadar sizin dersleri takip edeceğim sonra sizinle mesajlarım şimdilik hoşçakalın kendinize iyi bakın
1 ay geçmiş konuşabiliyor musun
Zack, türkceyi cok iyi konusuyorsun, tebrikler... Ben de ingilizceyi cok yakinda böyle konusacagim, hirs yaptim simdi :))
İngilizcede fiilin başlarda olması çok iyi. Türkçede ise bir cümleyle birden fazla şeyi anlatabilirim
Ben fiil sonda değilse cümleye odaklanamıyorum 🤔
4:55 Bence baktığın şarkıda uyak olmaması türkçe şarkılarda uyak olmadığını göstermez. Müzik türleri ve şarkıcılara göre değişebilir. Bir dinleyicisi olarak türkçe rap parçalarında biraz Amerikan rap parçaları ve vizyonu örnek alınarak yapılan parçalar var ve bu parçalarda da kafiye sıkça kullanılıyor. Birkaç farklı pop parçasında da aslında kullanılıyor.
The place that i go : gittiğim yer
The place that I'm going: gitmekte olduğum yer
The place that i went : gitmiş olduğum yer
the place that I went gitmiş olduğum yer anlamına gelmiyor. Ve allah aşkına gitmekte olduğum yer diyen kim var ki hahahah
@@EnglishWithZack1 abi eğer cümlenin devamını getirmeyeceksen gitmekte olduğum yer demek zorunda kalıyorsun çünkü kimse anlamıyor. Örneğin orası neresi diye sorulur ise ve de yolda oraya doğru gidiyorsan gitmekte olduğum yer veya şu an gittiğim yer dersin. Şu an gittiğim yer dersen de zaten zaman kayması oluyor. Biraz değişik yani.
@@EnglishWithZack1 the place that i went konusu da şöyle oluyor; eğer daha önce gittiğin bir yer sorulur ise şöyle dersin; "dedim ya işte benim gitmiş olduğum yer" yani "the place that i went"
Edit: tabi ötelemeye göre değişebiliyor o da şey oluyor mesela the place that i had went derken çok karışıyor
@@EnglishWithZack1
The place that I've been going > gitmekte olduğum yer anlamında kullanılmıyor mu?
The place that i go - (şu an) gittiğim yer
The place that I am going - gideni olduğum yer
The place that I went ( oradan gittiğim/ayrıldığım yer)
The place that I had went ( daha önce oradan gitmiş olduğum yer)
The place that I've been going ( gitmekte olduğum yer)
benim kulağıma böyle geliyor...
Exact opposite of those problems are actually problems we come across while learning English as Turks. And I think we should acknowledge those things aren't related to language's themselves but language family they're in and the social development they've went through time, as we're taking about two different languages with complete different development histories I don't think it's fair comparing these languages with each other.
Ajda Pekkan'ın şarkısında kafiye yok.
Peki, Türkçe'de gayet kafiyeli olan bir şiiri İngilizce'ye çevirince kafiyeli olmazsa bu İngilizce'nin sorunu mudur?
Bu mantığı anlamadım :)
Harika tespitler hocam. Bence hiç de saçma değil.
Özlettin kendini
abim linçlenmemek için elinden geleni yapmış helal olsun
9:05 Başkasından söz edilmiyorsa sen olursun, başkasından söz ediliyorsa o olur .d sen mi o mu belli olmasını istemeyen belirsiz söyleyebilir, belli olmasını isteyen sen mi o mu olduğunu sorulmadan da belirtebilir sorulunca da belirtebilir. Belli olmayacak varsa o da "o, onlar"dır .d tanımadığın birine o ile söylediğinde erkek mi kadın mı bilemebiliyorsun .d
Biraz edebi kaçsa da ,şey yerine "ki" ile önce fiili söyleyip devamını getirebilirsiniz. Örneğin "ben inanıyorum ki..." ,"ben söz veriyorum ki ...","ben fark ettim ki...". Ya da "şu" kullanabilirsiniz: "Ben şunu fark ettim..." ,"ben şuna söz veriyorum..." gibi.
Fiilin önce gelip gelmemesini sevmek alışkanlıkla alakalı bir durum.Cümlenin nesnesi hakkında bilgi almadan fiili almak bana daha zor geliyor.
Do you remember the man we met at the restaurant we went to last week?...
Hatırlıyor musun (neyi ,kimi?....söylesene :)), adamı ( hangi adamı ya ), tanıştığımız (nerede,ne zaman tanıştık?), restoranda (hangi restoran ya? ), gittiğimiz (iyi de kanka ne zaman gittik?), geçen hafta. :D
Bak Türkçede ne kadar kolay olacak şimdi.
Geçen hafta gittiğimiz restoranda tanıştığımız adamı hatırlıyor musun?
Hah, şimdi buldum İngilizce'nin beni neden yorduğunu.
I have just watched your video and you are right .I respect your opinion .You are from American not Türkiye. Of course you will support your own country .Both countries have positive and negative aspects .Nobody can force you to compare this two countries .You don't have to love our country .Just love our Turkish girl and don't sad her .This is enough for us :)
5:38 Biz de eylemin sonda olması, dilimizin "emir komuta" uygun şekilde bicimlenmis olmasından kaynaklanır. Çünkü Türkler tarihten bu yana savaşçı bir millettir. Bizde cümleler bu yüzden kısadır. Az ve öz sözcük ile cümle kurarız. Komut ayrıntısı arttıkça eylemin başına ayrintiyi ekleriz;
-Gel.
-Yürüyerek gel.
-Yavaş adımlarla yürüyerek gel.
-Önündeki çalılara dikkat ederek yavaş adimlarla yürüyerek gel.
ne alaka 🤯
Yani hayatımda bu kadar öz güvenli sallama az gördüm
Şeyi fark etmen tespit gibi tespit şeyi başa alıp sonra fiil koyma olayı.
Anadilim Türkçe olmasına rağmen onun sayesinde fark ettim 😁😅
Türkçede de kafiye olayı vardır kelimeler arasında. Bahsettiğiniz “-yor” eki redif sayılır. (Redif: Cümlelerin sonunda tekrar eden ek veya kelime.)
İngilizce için örnek verirsek,
Well the years start coming and they don't stop coming
Fed to the rules and I hit the ground running
redif: -ing
Bir de Türkçenin şiirinde ritim ve melodi için ölçü kullanılır. (Aruz ve Hece ölçüsü.)
Mesela:
Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi,
Kimsesiz kaldım yetiş, ey kimsesizler kimsesi.
-Mehmed 2
(Aruz kalıbı: Failatün failatün failatün failün)
0:13 - 0:21 genel olarak sormuşlar .d Siz de ona göre söyleyebilirmişsiniz.
Aslında zack in dediği en başta söylenmesi gerekeni en sonda söylüyoruz. Aslında bu ve buna benzer şeyleri söylerken bize çok büyük yardımı dokunuyor ingilizceyi anlamkta.
9:53
Bence böyle :D
Benim gittiğim yerin
Benim gitmekte olduğum yerin
Benim gitmiş olduğum yerin
Eh.. kimse böyle konuşmaz, biraz zoraki olmuş sanki 🤪
P
P
Türkçen çok güzel Zack, ama videoyu izlerken aslında bazı şeyleri henüz bilmediğini fark ettim. Burada belirtmeme gerek duymadım, çünkü diğer yorumlarda yazmışlar. :) Sevgiler.
Şeyi fark ettim yerine şunu fark ettim deseniz daha şık olur. Biz "şey" kelimesini genelde ne diyeceğimizi unuttuğumuz zaman kullanıp zaman kazanmaya çalışırız. :) Ya da o sırada hatırlamaya çalışırız.
Teşekkürler 👍🙏
Welcome back, Zack!
Beautiful review,
Yav Zack hem abone olduk hem de beğendik.. Daha başka ne yapalım. ?..🤣😂
Benim ingilizcede farkettiğim ve öğrenmekte zorlandığım şey yardımcı kelimelerin çok fazla anlamı olması örneğin like hem sevmek hem benzemek hem gibi anlamına geliyor daha birçok buna benzer kelime var ve kalıplar halinde öğrenmek gerekiyor
"Şiirselleştirmek" diyebilmek, kelime yapısındaki tutarlılığı gösteriyor. Bir kelimeden başka bir kelimeyi ilk defa türettiğinizde eğer kuralları biliyorsanız, kolayca yapabiliyorsunuz. Bir de şiirde ve şarkı sözlerinde kafiye arayışına girmek "bazen" yaratıcılığın önüne geçebiliyor. Aslında çok daha derin ifade edilebilecek bir duyguyu, kafiyesiz olduğu için terk etmek, kullanmamak ya da kafiyeli olacak bir biçimr dönüştürmeye çalışmak, ilham perisinin kıymetli zamanından çalmak gibi oluyor; ki kendisiyle ters düşmemek lazım. Ayrıca kafiye kulağa uyumlu geldiği için dinlemesi daha basittir; ancak kafiyesiz dizeleri kulağa uyumlu bir halde ifade edebilmek ise, hep daha etkileyici gelmiştir bana. Biz Türkçede her ikisini de çok iyi bir şekildr kullanırız, tercih meselesi yani.
" Dalda muhabbette kumru-lar,
Bana ayrılığı sordu-lar.
Dedim: 'afet, yandım!'
Dedim: 'k-ar'
Dedim: 'âdet, aşkı vurur-lar'.
Bak bu da kafiyesiz:
" Lütfen, görmeyeyim seni bir yerlerde,
Konuşmayalım, bakışmayalım,
Ne olursun?
Daha fazla tükenmeye tâkatim yok".
Bu arada Ajda Pekkan'ın "bambaşka biri" adıyla söylediği arajmanın sözleri baştan sona kafiyelidir. 😉
Çok iyi bir video olmuş 👍
Son sözcüğe gelinceye kadar gizem korunmuş oluyor ayrıca çok tasarruflu bir dil bir fiille iş halloluyor
sonda verdiğiniz örnekte sıfata zaman anlamı katmak istersek gitmiş olduğum/gitmekte olduğum şeklinde de kullanabiliriz.
Bu adami seviyorum yav ❤🥳
Bir de benim bir metni çevirirken zorlandığım kısımlardan biri de şu oluyor: Bizde cansızlar bir eylem gerçekleştirmezler. Mesela filanca stratejik planı şunu şunu içerir diyebilirsiniz ama filanca stratejik planı şunu temel olarak belirlemiştir diyemezsiniz. Stratejik planı yazanlar ve onaylayanlar her kimlerse, onlar onu belirlemiştir, dolayısıyla, filanca stratejik planında, şu temel olarak belirlenmiştir (edilgen) dersiniz. Ama İngilizce'de Stratejik plan bir insan gibi kendi başına karar verebiliyor, ifade edebiliyor, vs. vs. İngilizce'de saçma bulduğum şeylerden biridir bu. Ha ifadeyi kolaylaştırmasına kolaylaştırıyor ama, içinde onlarca kişinin emeği olan, çok kişinin okuyup görüş bildirdiği, onaylanana kadar çeşitli aşamalardan geçmiş bir plandan söz ediyoruz sonuçta...
Eylemin sonda olmasında bir sorun yok bizde .d Sizinki ile bizimki başı sonu ayrı olduğu için durumlarımız karşılıklı oluyor. :) Ayrıca söz çok uzun oldu mu sizde de bizde de karıştırabiliyor.
9:05 kral zaten biz genellikle orada kimin gittiğini cümlenin başına koyduğumuz için karışıklık olmuyor. Diğer maddelerde ise haklısın. Türkçe'de fiili duymak için cümlenin en sonunu dinlemek yorucu ve kafa karıştırıcı. Siz Sen olayını ise ben Türkçe:de sadece bir kelime ile kullanmak isterdim. Genel hayatımızda kime siz kime sen dememiz gerektiği sıkıntı yaratıyor. Sadece sen kelimesi kullanılsaydı çok daha iyi olurdu.
Katılmıyorum. Bazıları ile aramıza mesafe koymak için gerekli bir zamir "Siz". Kırmadan "sana yakın değilim" demenin kibar bir yolu.
Dostum ''uyaklı'' diyorsun zaten İngilizcedeki ''uyak çeşitlerini'' anlatmak için. Yani Türkçede de ''uyak'' var... Hem de bolca mevcut. :D Örneğin dize sonlarındaki iki kelimeden birinin, diğerinin içinde bulunmasına ''tunç uyak'' adı verilir: ''Bursa’da bir eski cami avlusu/ Mermer şadırvanda şakırdayan su''. Diğer uyak çeşitlerine ''Türkçedeki uyak(kafiye) türleri veya çeşitleri'' başlıklarından ulaşabilirsin. Bu arada Türkçe öğrenme konusundaki çabanı takdir ediyorum. Fakat Türkiye'den birisi sana ''Amerika mı Türkiye mi?'' dediğinde, seni sınırlamak istemiyordur ve dostane biçimde soruyordur. İki ülkeye dair gözlemlerini, kendi istediğin gibi samimi ve öznel bir dille anlatmanı bekliyordur. Böyle bir soru sorulduğunda dikkatini çeken her konuyla ilgili sohbete başlayabilirsin. Bu ekonomi de olabilir, yemekler de olabilir, mevsim özellikleri de olabilir, eğlence kültürü de olabilir... Yani iki kültür arasında benzerlik veya zıtlık olarak gördüğün; hoşuna giden veya gitmeyen her şey olabilir. Bu durum da maalesef senin dikkatinden kaçmış, kültürel bir şeydir örneğin. Videoda sözünü ettiğin her duruma bir örnek vererek seni yormak ve yorumumu daha da uzatmak istemedim. Yolun açık olsun, sevgilerimle... :)
Fiilin cümlenin sonunda olması hakkındaki düşüncelerinizi mantıklı buldum 😅 ben de aynı şeyi İngilizce için düşünüyordum ama evet Türkçedeki durum daha sıkıntılı 😁
Türkçede rahatkıkla devrik cümle kurabildiğin için hiç problem değil aksine seni kısıtlamıyor genelden özele doğru gidebilirsin tam tersine özelden genele doğruda daha fazla imkan sunuyor,İsimler öncelikli olduğu için yüklemler sonda ama yüklemi baştada kullanabilirsin yüklemin sonda olması,yanlış bir söylemde toparlama,kıvırma imkanları sunuyor mesela
çok tembelsin cümlesini ele alalım
ingilizce kısıtlıma olduğu için daima
you are too lazy for a normal studentt
sen çok tembel için bir normal öğrenci,yani yapıya göre direkt sen şusun diyorsun yanlış birşeyle başladımı zor kıvırır ve zor kurtarırsın ama
Türkçedeki dizilişe göre,normal bir öğrenci için çok tembelsin diyecekken çok ilgisizsinde diyebilerek karşındakini kırmayadabilirsin veya direkt şusunda diyebilirsin
başka bir örnek
you are so stupid for a normal person
direkt aptalsın diyereke başlıyor
Türkçede ise
normal bir insana göre çok bilmem ne
Rhime ( Hint Avrupa ) tüm dillerde aynı . Avrupa’da Aryan olmayan iki dil Fince ile Macarca hariç aynı . Farsça , Hintçe Avrupa dillerinin kökeni . Ağırlıklı Latince bir Germence olan İngilizcenin gerçek anlamda bir dil olduğunu düşünmüyorum . Latince , Almanca , Farsça , Yunanca , Türkçe, Fince , Aramice Çince ağırlıklı .. eski dünyada dildir gerisi tümüyle bu dillerin diyalektidir.
Bir ingilizce ögretmeni olarak İngilizce'de ki kelime sayısı beni şaşırtıyor. Bunca yıldan sonra hala bilmediğim bir sürü kelime var.
Bence yaşanılan poblemler, temel de dil ile gelen ya da gelmesi gereken kültürel parametrelerin eksik olmasından kaynaklanıyor. Şöyle ki: ingilizce konuşmak için ingilizce düşünmek gerekiyor, ingilizce cümle kurmak için o dilin ve içinde barındırdığı kültürün yaklaşımlarına en azından aşina olmak gerekiyor. Bunlar her dil için geçerli ve bu edinimleri kazanmak kolayca ve hemen olmuyor. Dolayısıyla bazı problemler çıkıyor. Örneğin, bizim cümleleri bağlayıp bağlayıp sonunda da konuyu bağlamamıza henüz alışamamanız gibi... Bunun fikrimce net bir örneğini de buraya yazdığım cümleler ile verdiğimi düşünüyorum.
Bence arkandaki haritayı farklı bir yere asmalısın. Başının arkası boş olsa dekorasyon daha güzel gözükebilir.
Her dilin güzel yanı vardır tabiki ama güzel bir istanbul türkçesi kulağa daha hoş geliyor. Bunu sadece Türk olduğum ve ana dilim olduğu için değil bir çok yabancı kişiden de duydum. İngilizce zaten standart ve pratik bir dil olması nedeniyle dünyada en yaygın olan dillerden biri. Güzellik kısmı tabiki renkler ve zevklerde olduğu gibi değişkenlik gösterdiği için üzerinde mutlak objektif bir yorum yapmak zor :)
Öz Türkçe'ye en az uygun olan ağız İstanbul ağzı. Adamlar renklerin bile Farsçasını kullanıyor.
Ses disinda kelime hazinesi de dili guzel yapan sey. Ingilizce cok buyuk turkceye gore
Dünyada yaygın olmasının nedeni maalesef ki dilin özelliğinden kaynaklanmıyor. Daha fazla eser ürettikleri için yaygın. Örneğin daha fazla bilimsel makale, daha fazla edebi eser, gibi gibi... Ayrıca sanayi devrimini ilk bu dili konuşanlar yaşadı, uluslararası ticarette de bu dili konuşanların parası kullanılıyor. Ayrıca zamanında deniz seferleri yapıp diğer ülkeleri kolonileştirmişler, onların okullarında da kendi dillerini öğretmişler. Mesela Avustralya, Güney Afrika, hatta Hindistan, Endonezya'da bile trafik soldan akıyor. İngilizler kıtaları fethetmişler. Ama sonra boynuz kulağı geçmiş ve Amerika Birleşik Devletleri ön plana çıkmış gibi duruyor. Sonuçta dilleri aynı. İsteseler hiçbir yabancı dil öğrenmeden hayatlarını gayet güzel idame ettirebilirler, çok şanslılar. Bizde ise en azından İngilizce öğrenene kadar hayata 1-0 yenik başlıyorsun...
@@anilkarakaya9343 kelime haznesi ingilizcede daha mı fazla Knk biraz attın sanki
@@bdml991 cok daha fazla hem de
eyvallah reis
Teşekkürler, güzel bir karşılaştırma olmuş. Fiillerin cümlenin sonunda olması uzun cümlelerde sorun çıkarıyor. Devrik cümleler bu duruma alternatif olabiliyor. Türkçe esnek bir dil.
Şu konuya değinmemişsiniz: Türkçe'de kelime ve harfler nasıl yazılıyorsa öyle okunuyor. Ama ingilizce bir kelimeyi öğrenirken nasıl okuyacağımızı da ezberlemek gerekiyor. Acaba ana dili ingilizce olanlar kelimelerin nasıl okunacağını ezberliyorlar mı yoksa onlar için ilk gördükleri bir ingilizce kelimenin nasıl okunacağı belli mi?
bu sorunun cevabı için oktay sinanoğlu bye bye türkçe kitabını okuyun
Maalesef biz Türkler muhtemelen daha az kitap okuduğumuz için bu "şey" kullanımını daha çok yapıyoruz. Çünkü bazen komik gelecek ama kelimenin kendisini unutabiliyoruz. Gözümün önünde mermer görüntüsünü canlandırıp "mermer" kelimesini hatırlayamadığımı bilirim. Tren duraklarına ne deniyordu, hah istasyon, gibi "an"larım olmuştu. (gerçi bu da yabancı dilden dilimize geçmiş, otobüs duraklarına durak derken, tren duraklarına istasyon diyoruz nedense, halbuki İngilizce'de biri bus station diğeri de train station'dır.).
Kendi dilimizde okuduğnu anlamada sonlardayız.bence türkce güzel dil ama biraz karışık
Türkçe kafeyeli bir şiiri ingilizceye çevirdiğinizde aynı şekilde kafiye kaybolacaktır. Bunu niye türkçe için -1 yazdınız ki?
Türkçe şiir okumalısınız. Özellikle hece ölçüsü ile yazılmış şiirleri ve halk edebiyatını.
Videoyu izlediğime göre şimdi şarkıyı dinleyebilirim:)
Bence Türkçe bin kat daha karışık ingilizceden. Çünkü türkçe ses uyumu olsun, kişi çekimi olsun, zaman çekimi olsun ingilizceye göre daha ayrıntılı bir dil.
İngilizce'nin yazıldığı gibi okunmaması, ama Türkçe'nin neredeyse yazıldığı gibi okunması hakkında ne düşünüyorsun?
4. sınıfta İngilizce'yi sevmememe sebep olmuştu bu. Mesela C harfi (Si) hem S sesi çıkarıyor hem K sesi. (Cat, Civillian, Call, Circle)
Ch olanlar bazen Ç (Channel) bazen K (Character) sesi çıkarıyor.
Tabi zamanla bunları öğreniyoruz ama küçükken hep bundan şikayet etmişimdir. Sen Türkçe'deki harflerin sadece tek ses çıkarması ve başka sesler için birden fazla harf kullanmaması (Örneğin İngilizce'de Ş sesi çıkarmak için Sh, Ç sesi için Ch kullanılması) (Türkçe'de X harfi için "gz" ve "ks" hariç) hakkında ne düşünüyorsun?
Türkçede de çok kafiye var şarkı ve şiirlerde Türk edebiyatını inceleyin bence.
The sentence “the place that I am going” literally means “gidiyor olduğum yer”, the sentence “the place that I went” can also be translated like “gitmiş olduğum yer”.
Nah "gitmiş olduğum yer" is more like past perfect tense.
@@EnglishWithZack1 My English is not good, but if you consider my Turkish is better, I can explain it in Turkish 😅 Turkish is not accurate as English. There are two meanings of “gitmiş olduğum yer” in Turkish. One of them is “hayatımda gitmiş olduğum en güzel yer” (experience, so present perfect tense), “burası, dün gitmiş olduğum yer” (simple past tense). As you said, no “miş” in English.
Ajda Pekkan'a ne bakıyorsun! Türk istiklal marşı'nın son kelimelerini okur musun mesela?
ABONE OLDUM ZACK ABİCİM
ana dilim diye demiyorum ama Türkçe kesinlikle kulağa çok daha hoş geliyor. sorry mate.
Ya fiili baştan söyledikten sonra dinlemeye gerek kalmıyor ki, büyüsü kaçıyor, çekiciliğini yitiriyor.
Trunk kelimesine benzer kelimeler türkçede var. örneğin
yüz kelimesi ingilizcede face kelimesi ile aynı anlama gelir. 100 rakamı ile aynı anlam,swim kelimesi ile aynı anlam.
Bir de koyunun derisini yüzdüm. Cümlesindeki yüz de farklı anlam.Biz de buna eş sesli diyoruz.
Diğer dediklerine benzer şeyler var. Genelde türkçe şarkılarda ,şiirlerde redife daha çok önem verilir.
Çeviri şarkılarda anlama önem verilir.
Fiilin sonda olmasını sorun etmiyorum. Bence fiiller gözünde canlanıyor. Mesela Ben otele ... Burda olabilcek şeyler belli giderim , kalırım.Türkçe de had beenin karşılığı hikaye geçmiş zaman , duyulan geçmiş zaman.
Google çeviri pek doğruyu göstermez. Ama bu türkçeye sahip çıkılmamasından oluyor. oxford,cambridge gibi üniversitelerde var
Ama türkiyede yok.
10:30'da bahsettiğin şey Türkçede de var en çok anlama sahip olan kelime yanlış hatırlanıyorsam "çıkmak" kelimesiydi kendisi 46 anlama tekabül ediyor. Örneğin: Evden çıkmak (Evden ayrılmak) , Biriyle çıkmak (sevgili olmak), Merdivenden çıkmak, Karşı çıkmak (Bir olaya karşı olmak/tepki göstetmek). Öte yandan bahsettiğin şarkı direkt çeviri mi bilmiyorum ancak Türkçede de kafiye hem şiirlerde hem şarkılarda büyük önem taşıyor.
Güzel bir video olmuş eline emeğine sağlık ☆
Hocam Ispanyolca biliyormusun , biliyorsan bi 3 leme yaparmisin yani Turkce -Ingilizce -Ispanyolca karsilastirmasi iyi olurdu. Ben ingilizce kaynaklardan ispanyolca ogreniyorum Fiil yapisi Turkceye benziyor ama fark da cok.
Fillin sonda olmasına biz çok alıştığımız için çok kolay ve normal geliyor. Ama yeni öğrenenler için bu bayağı zor olmalı.
"şeyi farkettim"i çok güzel yakalamışsınız.
Abi ingilizceyi nasıl ogrendin