Saf Aklın Eleştirisinin Felsefi ve Tarihsel Etkileri

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 24 гру 2024

КОМЕНТАРІ • 20

  • @tahasevinc4215
    @tahasevinc4215 7 років тому +13

    Ses kalitesi oldukça iyi teşekkürler. 👍

  • @sinemyakut289
    @sinemyakut289 5 років тому +1

    12 dk dır dinliyorum, ortada hiçbir şey yok. İyi konuşmacı olmak mühim şey !

  • @mehmetkemala765
    @mehmetkemala765 7 років тому +5

    insani / hayati sadece akil baglaminda ele alip temellendirmek dogru bir yaklasim midir? Zira hayat/ insan sureci en basit / bilinen anlamda Akil, duygu, bilgi ve zamana gore degisir olmasi boyutlarinin bir karmasi olarak kaotik bir hayat olarak yasanmaktadir. Hal boyle iken aklin sadece ve sadece temel belirleyici olarak kabulu teorik olarak bizim icin kolay bir kabul olabilir ancak yasanan pratik hayat karma bir yapi icerisinde kaotik bir hayat olarak yasaniyor . Tamda bu noktada aklin siniri var midir? sorusunu sormak ve bugun insan aklinin geldigi en saglam sarsilmaz sonuclarina bakmak gerekiyor acaba bu acidan bakildiginda insan aklin mutlak sinirlarina gelmis midir? Aklin oznel sosyal sonuclari uzerinden yapilan bir analiz acaba aklin en saf halini bize anlatabilir mi? Aklin sinirlarini zorlayan en onemli hali hayatta kalabilme mucadelesi uzerinden anlasilabilir belkide...( emin degilim dusunuyorum) ancak aklin en mukemmel sarsilmaz gostergesi matematik olarak goruyorum .. Insanligin akli matematigi bulmakla aklin sinirlarina ulasamamis olsa dahi bugun gelinen noktada en mutlak gostergesi olarak onumuzde durmakta yasanmaktadir. Aklin bugun icin geldigi son noktayi matematik olarak kabul ettigimizde ki baska bir kabul bulamiyorum (insan akliyla savasmasi, vahset yasamasi , adelet erdem vb pek cok alandaki yasanan haller insan aklinin mukemmeli henuz bulamadiginin bir sonucu olarak ortadadir. Tum bu alanlardaki yetersizlik insan aklinin matematikte mukemmeli yakalayabildigini bize gostermektedir.) Ancak matematik insan aklina mutlak guvenin bir gostrgesi ise 0 ( yokluk /hiç) kavrami ile sonsuzluk kabullenmelerinin anlasilanilir hatta uygulanabilir/ yasanabilir hakikatler oldugunun insan akliyla ispati gerekmez mi? 1/0 = ? insan akli bunu sayet isimlendiremiyorsa aklin sınırı buraya kadar midir? Aklin siniri varsa herseye bastan baslamak mi gerekiyor acaba? Bildiklerimizin sinirini tespit edebilirsek belki o noktadan geriye veya ileriye dogru aklin siniri hakkinda biseyler soyleyebiliriz...Bunlar sadece dusuncelerimdir... cahillik icermesi mumkundur sadece dusunuyorum ... felsefeci degilim ☺ alaninizda bir fikir ortaya atma cesareti gostermis bulunuyorum ( cahillere ozgu olani yaptim) ancak akil denen sey uzerine cok dusunuyorum ... yardiminiza ihtiyacim var .... saygilarimla konusmaciya tesekkur ediyorum....

    • @PANDORAFELSEFE
      @PANDORAFELSEFE  7 років тому +6

      Şimdi buradaki problem nasıl işlediğinden ziyade daha çok aklın ne olduğu ile ilgili. Eğer zihnin mekanını beyin olduğunu kabul edersek, başka bir mistik ve doğa üstü kaynak aramaktan vazgeçersek, nasıl çalıştığı günümüzde artık çözülmek üzere. Evet haklısınız, temeli sizinde yukarıda ortaya koymaya çalıştığınız şekilde salt matematik. Ve beynin nöral ağındaki algoritmalar şeklinde işliyor. Yani en temelde yaşanan "saf akıl=matematik" şekline. Aynı bir bilgisayar gibi (ama bu direk bilgisayar demek değil, organik temelli bilişsel bir sistem anlamında). Bu konuyla ilgili aşağıdaki videoyu ve makaleyi gözden geçirebilirsiniz:
      ua-cam.com/video/CAJ1TDyOaF4/v-deo.html
      pandoraprojesi.wordpress.com/2017/08/20/beyinde-dusuncenin-olusum-ani-goruntulendi/
      Fakat temelinde sıfır ve birlerden oluşan bu algoritmalar, zihin dediğimiz bütünde, bilinçlilik (akıl, logos, benlik) halini ortaya çıkarıyor. Temelde salt elektrik ve matematik olan bu mikro parçalar bir bütün halinde bir araya gelince, mikro düzeydeki parçaların sahip olmadıkları akıl (bilinç) denen özellik açığa çıkıyor. Felsefece söylersek; tikelin kendi başına barındırmadığı, sahip olmadığı bir özellik birçok tikelin bir araya gelip oluşturduğu tümelde ortaya çıkıyor. Yani, “bütün” onu oluşturan “parça”lardan daha fazlası anlamına geliyor, başka bir şey ortaya çıkıyor. Bu soru yeni değil, felsefenin 2.500 yıldır sorduğu bir soru. Fakat ancak günümüzde bilim ve teknoloji sayesinde bu soruya doğru cevap verecek verileri elde etmeye başladık. Çağdaş felsefenin büyük filozoflarının da merkeze aldıkları temel konu bu olmuştur. Heidegger en büyük eseri “Zaman ve Varlık” bu soruya cevap bulmak için yazılmış, keza onun hocası Husserl’in de bu konu üzerine henüz tamamı yayınlanmamış binlerce sayfa el yazması bulunuyor. Bunların yanı sıra onlardan sonra gelen Derrida, Deleuze, Merleau-Ponty gibi filozoflarda bu konuya odaklanmışlar. Günümüzde halen yaşayan filozoflar Alain Badiou ve Zizek’in de asıl temeldeki sorunsalı bu konu. Örneğin, Alain Badiou "varlık" temelli yaklaşımda işin içine ağırlıklı olarak matematiği de katarak bu problemi çözmeye çalışıyor. Sizin yaklaşımınız da sonuçta hiç cahilce değil, eksikleri ve yanlışları olabilir ama doğru yönde, ileri düzeyde sayılabilecek saf felsefi bir yaklaşım (daha fazlası için bknz.: ua-cam.com/video/tY9zWudGqOY/v-deo.html ve ua-cam.com/video/YrZ8e4pPERw/v-deo.html ).
      Felsefedeki “metafizik” terimi de aslında yanlış anlaşılan bir terim. Günlük hayatta doğa dışı, mistik olaylar için kullanılıyor ve işin uzmanı olmayanlarca felsefede de aynı anlama geldiği sanılıyor. Felsefede “metafizik” demek aslında fizik üstü anlamına gelecek şekilde; fiziksel olan toplamın (bütünün) ortaya çıkardığı, fiziğin ilerisindeki durum demek. Yani temeli fizik ve doğa yasları olan olguların bir araya gelmesinden ortaya çıkan bütünün toplamından daha fazlası, daha ilerisi anlamına gelecek şekilde fizik üstü, ötesi, ilerisi bir durum kastediliyor. İlk önce temelde fizik (bilim) olacak ki felsefe bunun üstünde, bilimsel verileri kullanarak teoriler üretebilsin, yorumlar geliştirebilsin.
      Örneğin fizikteki kütle çekim konusunda olduğu gibi; Kütle çekimi konusunda tek tek atomların sahip oldukları kütle çekimi gücü fazla bir anlam ifade etmezken, bir gezegen büyüklünde, bir araya geldiklerinde uzay ve zamanı bükecek bir etki gösteriyorlar. Felsefede akıl (bilinç) dediğimiz konu da böyle bir şey. Tikel seviyede bilimle kanıtlanmış olan salt matematik olan bir yapı tümel seviyede bilinç (akıl) olarak karşımıza çıkıyor. Fizik kendi alanında, örneğin, henüz kütle çekimin ne olduğu tam anlaşılmamışken ama nasıl işlediği anlaşıldığı için bu duruma “metafizik” terimi kullanılmıyor ve halen “fizik” terimi ile devam ediliyor. Fakat felsefede “bütün”ün onu oluşturan parçalardan daha fazlası anlamına geldiğini göstermek için “metafizik” terimi kullanılıyor. Bir anlamda fiziğin “ne?” sorusu ile değil de sadece “nasıl?” sorusuyla ilgilenmesinin yarattığı eksikliği felsefe tamamlamaya çalışıyor. İşte felsefedeki “akıl” konusuna da bu çerçevede yaklaşmak lazım. Temeli, zemini matematik olan ama tümelde (üst toplamda) artık matematikle tanımlanamayacak olan durum. Yani “nasıl?” sorusunun cevabı matematik fakat “ne?” sorusunun cevabı metafizik olan durum.
      Biz şimdi karşımıza çıkana bu fenomenel olguya (akıla) hala matematik demeye devam mı edeceğiz (ki bu tarih sahnesine Hitler gibi birinin çıkmasına neden olacak kadar adına pozitivizm denen tehlikeli politik sonuçlar doğurmuş) yoksa ortaya çıkanın “ne?” olduğunu tanımlayıp, artık “metafiziği” dinlerin, inançların hegemonyasından kurtarıp, 2.500 yıl önce Antik Yunan’da felsefenin ilk ortaya çıktığında olduğu gibi tekrar bilimin merkezine koyabilecek miyiz?... Metafiziğin mistik, doğa dışının alanı olmayıp, tam tersi fiziğin diğer yüzü olduğunu kabul edecek miyiz? (enerjinin maddenin diğer formu ya da tam tersi olması gibi).
      Konu aslında bir tür tanımlama konusu. Bu da “algı” ile ilgili bir durum. Belki asıl “algı”yı anlarsak bilincin ne olduğunu anlamış olacağız. Belki de algı ve akıl dediğimiz aynı şey... Heidgger’in “Zaman ve Varlık”ta konu edindiği gibi beklide konu sadece “zaman” faktörü. Yani bizim “zaman” olarak algıladığımız “hareket” biyolojik bir yapı üzerinde (beyinde) bilinç (akıl) dediğimiz etkiye yol açıyor. Akıl aslında mikro düzeyde, saliselik bir zaman yolculuğu şeklinde, beynin içsel (hafıza) ve dışsal duyumları sıraya koymasını ve geçmişi şimdide yaşayarak sürekliliğin sağlanmasına biz “akıl” diyoruz. Yani sinema filmindeki donuk fotoğraf kareleri zaman faktörü (hareket) devreye girince sürekli bir akış olarak algılanması gibi bir durum mu?... Felsefedeki “algı” konusuyla ilgili en son yüklenen iki videonun linki aşağıda:
      ua-cam.com/video/QE0pXIdflBU/v-deo.html
      ua-cam.com/video/MpBbu7jmQ7A/v-deo.html
      Bizde kanalımızda, 2018’de ağırlıklı bu konuyu işleyeceğiz. Bu konu neden çok önemli?: Çünkü ahlak, hukuk, siyaset, iktisat gibi toplumu düzenleyen temel alanlar, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen, şu anda hala felsefi açıdan bilimsel bir temellendirmeye sahip değil. Bu yüzden, temeli olmayınca, ortaya çıkan boşluğu inançlar, ideolojiler doldurmaya çalışıyor ve tarihte yapılan hatalar tekrar tekrar yaşanmaya devam ediyor. Zulüm, adaletsizlik, savaşlar bir türlü bitmiyor. Günümüzde adına neoliberalizm denen kapitalizmin aşama kaydetmiş son formatı, meydanı boş bulunca, artan bir fütursuzlukla artık gerçekliği bile kendi üretmeye başladı (post-truth). Bu insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar tehlikeli ve geriye dönüşü olmayan bir noktaya insanlığı sürüklüyor.
      Bu konu birkaç yüzyılda çözülebilecek bir konuyken binlerce yıl uzamasının nedeni, yukarıda da değindiğimiz gibi felsefenin temelini oluşturan ve çıkış nedeni olan “metafizik” teriminin, sonradan, özellikle kilise gibi dini kurumlar tarafından deforme edilerek “fizik dışı” anlamında yani “doğa üstü”, “doğa dışı” anlamına gelecek şekilde, “fizik üstü”, “fiziğin üstü” şeklinde kullanılmasından dolayıdır. Özellikle orta çağda kilise felsefe karşısında çaresiz kalınca, felsefeye teoloji vasıtasıyla dini katmak için metafizik kavramını bu şekilde deforme edecek şekilde çok yoğun bir çaba göstermiş. Hatta felsefenin kendine özgü bir disiplin olmasını sağlayan, ilk çıkış nedeni ve varlık nedeni olan, felsefenin orijinal bazı kilit kavramlarının ne anlama geldiğini yeniden tanımlayıp, ilk baştaki anlamlarında kullanılmasını yasaklamıştır. Buna karşı gelenleri de, din düşmanı ilan edip, diri diri yakmış. Doğal olarak orta çağda felsefeye teolojiyi sokarak felsefeyi bulandırmıştır. (Bu konuyla şu videoda daha ayrıntılı bilgi bulunuyor: ua-cam.com/video/yhVxOoALNKY/v-deo.html )
      Oysa felsefe ve teoloji arasındaki ayrım çok nettir. Biri bilim, doğa, mantık temelliyken diğeri bilim dışı, doğa üstü bir dünyaya olan inancı merkeze koyan bir yaklaşımdır, yani inançtır. Dolayısıyla orta çağdan sonra gelen bilim insanları felsefeden ve metafizik kavramından uzak durmaya çalışmışlar, yüzyıllar içinde de bilim ve felsefe tamamen bir birinden kopmuş. Oysa bir bilim insanın bilimsel bir çalışmaya başlamadan önce konuyla ilgili bir hipotez geliştirmesi tamamen metafiziğin alanına girer. İlk önce, fiziğin, fiziksel olanın ötesinde, daha o hipotezle ilgili bilimsel veri yokken, bilimsel çalışma ile sınayacağı bir ön görü ortaya koyması felsefi bir yaklaşımdır.

    • @PANDORAFELSEFE
      @PANDORAFELSEFE  7 років тому +4

      Bir kaç şey daha eklemek lazım, yoksa yazdıklarınıza eksik bir yanıt olacak.:
      Sizinde ilk tezinizde değindiğiniz gibi, sınır olarak canlılığı kabul edebiliriz. Eğer materyalist açıdan bakarsak hakikat sınırın ötesinde olacağından, yani salt maddenin kendinde olacağından, zaten canlı olarak (düşünen bir zihin, akıl olarak) hakikatle bütünleşme mümkün olamayacağını baştan kabul etmek lazım. Bu %100 "saf aklın" (Logos, saf bilinç) nesnede (cansız maddede) potansiyel olarak gömülü olması demek. Yani ölü bölgede. Potansiyel olarak var olan "Logos", canlı madde üstünde saflığından ödün vererek "akıl" dediğimiz formda ortaya çıkıyor. Yani sonsuzluk sonsuzluktan ödün vererek bir forma dönüşmüş oluyor. Kısaca %100 hakikat demek ölüm demek zaten, ancak ölü bölgede olabilir. Canlı olmak demek yani form sahibi olmak demekte hakikatten zaten kopmak demek, sahip olunan formun gerçekliği ile var olmak demek, hayatta kalmak, üremek v.b. ... Neticede sınır böyle bir şey. Sınırın ötesinde yaşam yok ama hakikat orada, yani kaosta, töz'de, matematik olarak ta 0'da... Bununla ilgili şu videoyu tavsiye ederim: ua-cam.com/video/OVQSi2L63Xc/v-deo.html
      Yazınızı çok beğendim. Eğer yazdıklarınızı doğru anladıysam, konuya tam kalbinden yaklaşmışsınız..:)

  • @melanges123
    @melanges123 4 роки тому

    36:20 dakikadan sonrasını hiç anlamadım.

  • @recepbarskar2915
    @recepbarskar2915 5 років тому +13

    Hocam anladığım kadarıyla sizde çok anlatmak istemiyorsunuz. Cümlelerinin hiç birinin bir anlam bütünlüğü yok . Felsefe müthiş birşey arkadaşlar sayın hocanın yaptığı gibi değil geçin bunu siz.

  • @GAYANNA
    @GAYANNA 4 роки тому

    Aklın öznel potansiyeli ile aklın doğasına (aprori) ulaşmak...

  • @diselfartude7325
    @diselfartude7325 5 років тому

    15 dk oldu uzattıkça uzatıyor hala konuya giremedi nedir bu ya neyin peşindesin

  • @ahmetsonmez925
    @ahmetsonmez925 7 років тому +1

    Bravo

  • @suathuseyingultekinoglu3253
    @suathuseyingultekinoglu3253 4 роки тому

    fen özellikle fizik bilgisi olmayan felsefeciler kantı nasıl anlasın ki anlatsın...

  • @milevaeinstein2199
    @milevaeinstein2199 6 років тому

    💞💞💞