Ebubekir Sifil - "Bu Hadisler Bize Nasıl Ulaştı?"

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 17 жов 2024

КОМЕНТАРІ • 19

  • @ismsw28
    @ismsw28 7 років тому +15

    Allah razı olsun hocam

  • @abdulhamidselmankaya9968
    @abdulhamidselmankaya9968 8 років тому +21

    Sünnet İnkârcılarına Soruyoruz 2
    Bismillahirrahmanirrahim
    Bu meseleyle ilgili ehl-i sünnetin görüşü şöyledir: Mezkür âyetlerle öncelikle haram kılınanlar ortaya konulmuştur. Daha sonra hazreti Peygamber aleyhisselâm haram kılınanların muhtevasını genişletmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Köpek dişi olan kara hayvanları ve pençesiyle avlanan yırtıcı kuşların eti haramdır.” (Müslim)
    6) Kur’an’da “lahm-ı hınzir” yani domuz etinin haram kılındığı açıkça ifade edilmektedir. Bununla beraber bu ayetlerin tamamında “domuz eti” ifadesinin yer almasını Sünnet ve icma-ı ümmet delillerine önem vermeyen bidat ehlinden bazı kimseler domuzun eti hâricindeki iç yağı gibi kısımlarının yenilebileceğine delil olarak göstermektedirler. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususta domuz yağına fetva çıkaranlar gibi mi düşünüyorsunuz?
    7) Kur’ân’da faizin haram kılınmış olduğu açıkça ifade edilmiştir. (Bakara-275) Hatta bu durum bir ayette Allah ve Resulü’ne savaş açmak olarak ifade edilmiştir. (Bakara-279) Bununla beraber Âli İmran Sûresi’nin yüz otuzuncu âyetinde geçen “Kat kat arttırırılmış olarak faizi yemeyin.” İfadesinden ötürü Sünnet’i delil olarak kabul etmeyen bazı ehl-i bid’a, bu âyeti %100’e ulaşmayan faizin haram kılınmadığına delil olarak göstermektedirler. Günümüz Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususta evvelki ehl-i bid’a ile aynı düşüncede misiniz. Sizce de anapara miktarına ulaşmamış faiz yenilebilir mi?
    Bu meseleyle ilgili Sünnet ehlinin görüşü şöyledir:Hazreti Peygamber aleyhi’s-salatu ve’s-selam veda hutbelerinde faizin “her türlüsünün” kaldırıldığını açıkça ifade etmişlerdir. (Müslim, Hac 147; Ebû Dâvûd, Büyu’ 5) Bu nedenle bu âyetteki kat kat arttırma ifadesi bir tekid yani vurgu ve pekiştirme ifadesidir. Dolayısıyla âyet-i kerîme, faiz yemenin kat kat arttırılmış bir seviyeye ulaşıp insanların emeklerinin sömürülmesi sonucunu ortaya çıkarabileceğini nazara vermektedir. Lâkin değindiğimiz üzere âyetin bu şekilde tefsir edilmesi ancak Sünnet ile beraber değerlendirilmesiyle mümkündür ki bazı ehl-i bid’a bu âyetten anapara seviyesine ulaşmayan faize cevaz çıkarmışlardır.
    8) Maide Sûresi’nin otuz sekizinci âyetinde erkek ve kadın hırsızın elinin kesilmesi emredilmektedir. Hâricîler ve Zâhirîlere göre bu âyetin mutlak olmasından dolayı en küçük bir metayı çalanın dahi eli kesilmelidir. Bu noktada Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bir kalem veya ciklet çalanın elinin kesilmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
    Bu konu ile ilgili ehl-i sünnetin görüşü şöyledir: İlgili hadislerden anlaşıldığı üzere hırsızın elinin kesilmesi için iki şart gereklidir: Birincisi, çalınan malın koruma altında olmasıdır. İkincisi, o malın belirli bir nisab değerinin üzerinde bulunmasıdır. Bu kısmın izahını fıkıh kitaplarına havâle ederek şu kadarını söylemek istiyoruz: Mezkür âyetin mutlak ifadesi hadislerle kayıt altına alınmıştır ve o hadisler olmaksızın bu hususta doğru bir hükme ulaşmak mümkün değildir.
    9) Nisâ Sûresi’nin yirmi üçüncü âyetiyle iki kız kardeşin bir nikâh altında bulundurulması haram kılınmıştır. Lâkin bir kadının hala ve teyze gibi yakınlarıyla aynı nikâh altında olması Kitap ile değil hadisle nehyedilmiştir. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususun caiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
    Bu meseleyle alakalı hadis kaynaklarında birkaç sahih rivâyet mevcuttur ki onlardan biri şöyledir: “Kadın halası, teyzesi, erkek veya kız kardeşinin kızı üzerine nikâhlanamaz.” (Buhârî, Nikâh 27; Müslim, Nikâh 37) Nisa Sûresi’nin yirmi üç ve yirmi dördüncü âyetlerinde kendileriyle evlenilmesinin haram kılındığı kadınlar zikredildikten sonra “Bunun dışındakiler size helal kılındı.” ifadesiyer almaktadır. Bu ifadenin ihtiva ettiği umum mezkür hadislerle hala veya teyze ile erkek veya kız kardeş kızlarının dışındakilere tahsis edilmiştir.
    10) Kur’ân-ı Hakîm’de hacc ibâdetinin vakti açık olarak yer almamaktadır. Hatta bir âyette Hacc bilinen aylardır.”(Bakara 197) şeklinde bir ifade yer alır. Bu ifadeden dolayı bazı ehl-i bid’a bu ibâdetin hacc mevsiminin bütünü olan şevvâl, zu’l-ka’de, zu’l-hicce aylarının tamamında ifa edilebileceğini iddia etmektedirler. Hatta bazıları daha ileri giderek hacc ibâdetinin vaktinin bütün seneye yayılabileceğini öne sürmektedirler. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de nesi’ ibâdetin vaktinin tahrifi anlamına gelen bu iddiayı destekliyor musunuz?
    Bu meseleyle ilgili Sünnet ehlinin görüşü şöyledir: Hazreti Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm şöyle buyurmuşlardır: “Arefe günü vakfeyi kaçıran o sene umreyle yetinir.” “Hacc bilinen aylardır” ifadesiyle kişinin bedenen ve ruhen hacca hazırlanması, haccın menâsikini (uygulamalarını) öğrenmesi, yol hazırlıklarını tamamlaması, sevdikleriyle vedalaşması ve helâlleşmes ve ibâdetin aslî vaktinin birlikte nazara verildiğini göstermektedir.
    Bir takım ehl-i bid’a hacc ibâdetinin dar ve muayyen bir vakitte yapılmasının meşakkatli olduğunu nazara vererek bu uygulamaya karşı çıkmaktadırlar. Meşakkat mevcut düşüncesiyle bir ibâdeti tahrif etmek İslâmiyet’e karşı bid’akârâne bir ihanettir. Ayrıca illet değil de hikmet gözetiliyorsa yine haccın dar ve muayyen bir vakitte ifa edilmesi daha uygundur. Hacc ibâdetinde farklı mekân ve coğrafyalardan gelen Müslümmanların büyük bir içtima gerçekleştirmeleri; tanışıp-kaynaşmaları; hârice karşı birlik halinde görünmeleri; mahşerî bir kalabalık içerisinde ihtişamlı bir ibâdetin ifası ve böylece ulvî hislerin galeyana gelmesi; ırk, nesep, mertebe farklılığı kalmaksızın herkesin bir safta buluşması, beyaz kefeni andıran ihramlarla Mahşer meydanının hatırlanması gibi birçok hikmetler mevcuttur. Bazı oryantalistler hacc ibâdetinde mevcut bulunan bu hikmetleri görüyor ve onları ortadan kaldırmak için haccın bütün sene ifa edilebileceğini öne sürüyorlar. İçimizden bazı kimseler ise bu hikmetleri göremedikleri için onlara hak veriyor ve aldanıyorlar.
    Abdülhamid Selman Kaya.

  • @kanalkritik1223
    @kanalkritik1223 8 років тому +1

    Tamam ezberlediler de acaba yazmadılar mı? Yazmak daha mantıklı değil mi?

    • @acizdenbeter803
      @acizdenbeter803 7 років тому +20

      kuran da peygamberiz zamanında hepsi yazılmadı.hadislerin de hepsi yazılmadı. ikisi de sonradan yazılmıştır. hadislerin daha geç derlenip toparlanma sebebi kuaranla karışmasını engellemek içindir. hatta kuran mushaf haline getirilirken bile sahabeler arasında ilk baş ihtilaf çıkmıştır. peygamberin yapmadığı bişeyi mi yapacaz diye. istişare sonucu mushaf haline geitrilmesi kararı alınmıştır.

  • @abdulhamidselmankaya9968
    @abdulhamidselmankaya9968 8 років тому +12

    Sünnet İnkârcılarına Soruyoruz 2
    Bismillahirrahmanirrahim
    Bu meseleyle ilgili ehl-i sünnetin görüşü şöyledir: Mezkür âyetlerle öncelikle haram kılınanlar ortaya konulmuştur. Daha sonra hazreti Peygamber aleyhisselâm haram kılınanların muhtevasını genişletmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Köpek dişi olan kara hayvanları ve pençesiyle avlanan yırtıcı kuşların eti haramdır.” (Müslim)
    6) Kur’an’da “lahm-ı hınzir” yani domuz etinin haram kılındığı açıkça ifade edilmektedir. Bununla beraber bu ayetlerin tamamında “domuz eti” ifadesinin yer almasını Sünnet ve icma-ı ümmet delillerine önem vermeyen bidat ehlinden bazı kimseler domuzun eti hâricindeki iç yağı gibi kısımlarının yenilebileceğine delil olarak göstermektedirler. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususta domuz yağına fetva çıkaranlar gibi mi düşünüyorsunuz?
    7) Kur’ân’da faizin haram kılınmış olduğu açıkça ifade edilmiştir. (Bakara-275) Hatta bu durum bir ayette Allah ve Resulü’ne savaş açmak olarak ifade edilmiştir. (Bakara-279) Bununla beraber Âli İmran Sûresi’nin yüz otuzuncu âyetinde geçen “Kat kat arttırırılmış olarak faizi yemeyin.” İfadesinden ötürü Sünnet’i delil olarak kabul etmeyen bazı ehl-i bid’a, bu âyeti %100’e ulaşmayan faizin haram kılınmadığına delil olarak göstermektedirler. Günümüz Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususta evvelki ehl-i bid’a ile aynı düşüncede misiniz. Sizce de anapara miktarına ulaşmamış faiz yenilebilir mi?
    Bu meseleyle ilgili Sünnet ehlinin görüşü şöyledir:Hazreti Peygamber aleyhi’s-salatu ve’s-selam veda hutbelerinde faizin “her türlüsünün” kaldırıldığını açıkça ifade etmişlerdir. (Müslim, Hac 147; Ebû Dâvûd, Büyu’ 5) Bu nedenle bu âyetteki kat kat arttırma ifadesi bir tekid yani vurgu ve pekiştirme ifadesidir. Dolayısıyla âyet-i kerîme, faiz yemenin kat kat arttırılmış bir seviyeye ulaşıp insanların emeklerinin sömürülmesi sonucunu ortaya çıkarabileceğini nazara vermektedir. Lâkin değindiğimiz üzere âyetin bu şekilde tefsir edilmesi ancak Sünnet ile beraber değerlendirilmesiyle mümkündür ki bazı ehl-i bid’a bu âyetten anapara seviyesine ulaşmayan faize cevaz çıkarmışlardır.
    8) Maide Sûresi’nin otuz sekizinci âyetinde erkek ve kadın hırsızın elinin kesilmesi emredilmektedir. Hâricîler ve Zâhirîlere göre bu âyetin mutlak olmasından dolayı en küçük bir metayı çalanın dahi eli kesilmelidir. Bu noktada Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bir kalem veya ciklet çalanın elinin kesilmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
    Bu konu ile ilgili ehl-i sünnetin görüşü şöyledir: İlgili hadislerden anlaşıldığı üzere hırsızın elinin kesilmesi için iki şart gereklidir: Birincisi, çalınan malın koruma altında olmasıdır. İkincisi, o malın belirli bir nisab değerinin üzerinde bulunmasıdır. Bu kısmın izahını fıkıh kitaplarına havâle ederek şu kadarını söylemek istiyoruz: Mezkür âyetin mutlak ifadesi hadislerle kayıt altına alınmıştır ve o hadisler olmaksızın bu hususta doğru bir hükme ulaşmak mümkün değildir.
    9) Nisâ Sûresi’nin yirmi üçüncü âyetiyle iki kız kardeşin bir nikâh altında bulundurulması haram kılınmıştır. Lâkin bir kadının hala ve teyze gibi yakınlarıyla aynı nikâh altında olması Kitap ile değil hadisle nehyedilmiştir. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de bu hususun caiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
    Bu meseleyle alakalı hadis kaynaklarında birkaç sahih rivâyet mevcuttur ki onlardan biri şöyledir: “Kadın halası, teyzesi, erkek veya kız kardeşinin kızı üzerine nikâhlanamaz.” (Buhârî, Nikâh 27; Müslim, Nikâh 37) Nisa Sûresi’nin yirmi üç ve yirmi dördüncü âyetlerinde kendileriyle evlenilmesinin haram kılındığı kadınlar zikredildikten sonra “Bunun dışındakiler size helal kılındı.” ifadesiyer almaktadır. Bu ifadenin ihtiva ettiği umum mezkür hadislerle hala veya teyze ile erkek veya kız kardeş kızlarının dışındakilere tahsis edilmiştir.
    10) Kur’ân-ı Hakîm’de hacc ibâdetinin vakti açık olarak yer almamaktadır. Hatta bir âyette Hacc bilinen aylardır.”(Bakara 197) şeklinde bir ifade yer alır. Bu ifadeden dolayı bazı ehl-i bid’a bu ibâdetin hacc mevsiminin bütünü olan şevvâl, zu’l-ka’de, zu’l-hicce aylarının tamamında ifa edilebileceğini iddia etmektedirler. Hatta bazıları daha ileri giderek hacc ibâdetinin vaktinin bütün seneye yayılabileceğini öne sürmektedirler. Sünnet inkârcılarına soruyoruz: Sizler de nesi’ ibâdetin vaktinin tahrifi anlamına gelen bu iddiayı destekliyor musunuz?
    Bu meseleyle ilgili Sünnet ehlinin görüşü şöyledir: İslâmiyet Hâc ibadetinin vaktiyle ilgili Hazreti İbrahim Aleyhisselâmdan beri var olan uygulamayı değiştirmemiştir. Hazreti Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm şöyle buyurmuşlardır: “Arefe günü vakfeyi kaçıran o sene umreyle yetinir.” “Hacc bilinen aylardır” ifadesiyle kişinin bedenen ve ruhen hacca hazırlanması, haccın menâsikini (uygulamalarını) öğrenmesi, yol hazırlıklarını tamamlaması, sevdikleriyle vedalaşması ve helâlleşmes ve ibâdetin aslî vaktinin birlikte nazara verildiğini göstermektedir.
    Bir takım ehl-i bid’a hacc ibâdetinin dar ve muayyen bir vakitte yapılmasının meşakkatli olduğunu nazara vererek bu uygulamaya karşı çıkmaktadırlar. Meşakkat mevcut düşüncesiyle bir ibâdeti tahrif etmek İslâmiyet’e karşı bid’akârâne bir ihanettir. Ayrıca illet değil de hikmet gözetiliyorsa yine haccın dar ve muayyen bir vakitte ifa edilmesi daha uygundur. Hacc ibâdetinde farklı mekân ve coğrafyalardan gelen Müslümmanların büyük bir içtima gerçekleştirmeleri; tanışıp-kaynaşmaları; hârice karşı birlik halinde görünmeleri; mahşerî bir kalabalık içerisinde ihtişamlı bir ibâdetin ifası ve böylece ulvî hislerin galeyana gelmesi; ırk, nesep, mertebe farklılığı kalmaksızın herkesin bir safta buluşması, beyaz kefeni andıran ihramlarla Mahşer meydanının hatırlanması gibi birçok hikmetler mevcuttur. Bazı oryantalistler hacc ibâdetinde mevcut bulunan bu hikmetleri görüyor ve onları ortadan kaldırmak için haccın bütün sene ifa edilebileceğini öne sürüyorlar. İçimizden bazı kimseler ise bu hikmetleri göremedikleri için onlara hak veriyor ve aldanıyorlar.
    Abdülhamid Selman Kaya.