- 98
- 109 711
Dinleyiniz
Azerbaijan
Приєднався 21 сер 2024
Merhaba dostlar, "Dinleyiniz" UA-cam kanalıma hoşgeldiniz! Destek için kanala abone olursanız sevinirim. Teşekkürler! ❤
"Boscombe Vadisinin Esrarı" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
The Boscombe Valley Mystery, Sir Arthur Conan Doyle tarafından yazılan bir Sherlock Holmes macerasıdır, ilk kez 1891 yılı Ekim ayında The Strand Magazine'de yayınlanmıştır.
Konusu:
Scotland Yard dedektiflerinden Lestrade Herefordshire'da işlenen bir cinayet soruşturması için Sherlock Holmes ve Watson'u bölgeye çağırır. Boscombe Vadisinde işlenen cinayette öldürülen kişi Charles McCarthy'dir. Bölgede oğlu James ile yaşamaktadır ve Avustralya'dan göçmüştür. Yine Avustralya'dan göçmüş olan arkadaşı John Turner bölgede büyük bir arazi sahibidir ve kızı Alice ile birlikte yaşamaktadır. Görgü şahitleri olaydan önce baba oğul arasında şiddetli bir tartışma yaşandığını ve sonrasında oğul James'in elinde tüfekle babasının ardından gittiğini görmüşlerdir. Cinayetin ardından James tutuklansa da Alice onun masum olduğunu düşündüğü için Lestrade aracılığıyla Holmes'e ulaşmıştır. James, babasını öldürmediğini söylese de tüm deliller aleyhinedir. Masumiyetini kanıtlamak görevi Holmes'e düşmüştür.
Konusu:
Scotland Yard dedektiflerinden Lestrade Herefordshire'da işlenen bir cinayet soruşturması için Sherlock Holmes ve Watson'u bölgeye çağırır. Boscombe Vadisinde işlenen cinayette öldürülen kişi Charles McCarthy'dir. Bölgede oğlu James ile yaşamaktadır ve Avustralya'dan göçmüştür. Yine Avustralya'dan göçmüş olan arkadaşı John Turner bölgede büyük bir arazi sahibidir ve kızı Alice ile birlikte yaşamaktadır. Görgü şahitleri olaydan önce baba oğul arasında şiddetli bir tartışma yaşandığını ve sonrasında oğul James'in elinde tüfekle babasının ardından gittiğini görmüşlerdir. Cinayetin ardından James tutuklansa da Alice onun masum olduğunu düşündüğü için Lestrade aracılığıyla Holmes'e ulaşmıştır. James, babasını öldürmediğini söylese de tüm deliller aleyhinedir. Masumiyetini kanıtlamak görevi Holmes'e düşmüştür.
Переглядів: 134
Відео
"Şeytan" Lev Nikolayeviç Tolstoy | Sesli Kitap
Переглядів 919 годин тому
Yazan: Lev Nikolayeviç Tolstoy Seslendiren: İsmet Numanoğlu “Tolstoy’un ölümünden sonra bulunan kitap!” Lev Tolstoy daha çok Rus toplumunu analiz eden epik romanlarıyla tanınır ama Şeytan onun en kişisel, kendini açığa vuran kitabıdır. Kitabın yaratacağı skandaldan korkarak sağlığında yayımlamamış ve kitaplığındaki çekmecelerden birinde saklamıştır. Kitap ancak ölümünden sonra bulunup yayımlana...
"İskeletler Arasında" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 7449 годин тому
Yazan: Ebüssüreyya Sami Seslendiren: İsmet Numanoğlu Amanvermez Avni Serisi⏬ ua-cam.com/play/PLMhOPm-3n_InABo1sNoEANvDJVQR-TNF1.html&si=-vl9up1Yl1-wrJgV 1881-1908 arası dilimize 55 polisiye roman çevrilmiştir; bunların büyük kısmı melodram yapılı Fransız polisiye romanlarıdır. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türk okuru çeviri polisiye roman bombardımanına tutulmuş ve bu romanlar okuyucu...
"Kurt Kanunu" Kemal Tahir | Sesli Kitap 2. Kısım
Переглядів 2029 годин тому
Yazan: Kemal Tahir Seslendiren: Mazlum Kiper "Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı ol...
"Kurt Kanunu" Kemal Tahir | Sesli Kitap 1. Kısım
Переглядів 65812 годин тому
Yazan: Kemal Tahir Seslendiren: Mazlum Kiper "Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı ol...
"Kızıl Saçlılar Kulübü" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
Переглядів 9112 годин тому
Bir sonbahar mevsiminde Dr. Watson, Sherlock Holmes’u ziyaret eder. Onu kızıl saçlı bir adamla konuşurken görür ve Holmes’un isteğiyle hemen yanlarına oturur. Bu kez dostundan yardım isteyen kızıl saçlı bir rehincidir. Bay Wilson, gazetede bir iş ilanı görür. İyi bir ücret verilecektir ama tek şart kızıl saçlı olmaktır. Kulübün tek şartı budur. Görüşmeye giden Wilson, işe alınır. İş tanımı da e...
"Cemile" Crengiz Aytmatov | Sesli Kitap
Переглядів 10714 годин тому
Yazan: Cengiz Aytmatov Seslendiren: Cemil Büyükdöğerli “Dünyanın en güzel aşk hikâyesi.” Louis Aragon Cemile neşesi, şakaları, özgüveni ve söylediği türkülerle etrafına ışık saçan güzel, genç bir kadındır. Cephedeki kocasının küçük kardeşi, kendi deyimiyle “kiçine bala”sıyla aralarından su sızmaz. Ve birgün köyde bir başına yaşayıp giden savaş gazisi Danyar ile değirmene buğday taşıma işine gir...
"Sessiz Tabanca" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 79014 годин тому
Yazan: Ebüssüreyya Sami Seslendiren: İsmet Numanoğlu Amanvermez Avni Serisi⏬ ua-cam.com/play/PLMhOPm-3n_InABo1sNoEANvDJVQR-TNF1.html&si=-vl9up1Yl1-wrJgV 1881-1908 arası dilimize 55 polisiye roman çevrilmiştir; bunların büyük kısmı melodram yapılı Fransız polisiye romanlarıdır. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türk okuru çeviri polisiye roman bombardımanına tutulmuş ve bu romanlar okuyucu...
"Kavgaz. Çantacı" Sesli Kitap. 2. Kısım
Переглядів 29714 годин тому
Yazan: Algan Sezgintüredi, Mesut Demirbilek Seslendiren: Emre Melemez 1987. Darbenin üzerinden yedi sene geçmiş. Tarihe geçecek denli sert bir kış, ardından feci sıcak bir yaz. Bu arada... Şan Sineması yakılıyor. Silahlı soygunlar, suikastlar, baskınlar, tutuklamalar, grevler yaşanıyor. Mehmet Terzi, San Francisco maratonunu kazanıyor. İshal, tifo, menenjit, sarılık salgınları memleketi kavuruy...
"Kavgaz. Çantacı" Sesli Kitap. 1. Kısım
Переглядів 71616 годин тому
Yazan: Algan Sezgintüredi, Mesut Demirbilek Seslendiren: Emre Melemez 1987. Darbenin üzerinden yedi sene geçmiş. Tarihe geçecek denli sert bir kış, ardından feci sıcak bir yaz. Bu arada... Şan Sineması yakılıyor. Silahlı soygunlar, suikastlar, baskınlar, tutuklamalar, grevler yaşanıyor. Mehmet Terzi, San Francisco maratonunu kazanıyor. İshal, tifo, menenjit, sarılık salgınları memleketi kavuruy...
"Yeraltından Notlar" Fyodor Dostoyevski | Sesli Kitap
Переглядів 9616 годин тому
"Yeraltından Notlar" Fyodor Dostoyevski | Sesli Kitap
"Ölü" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 1,2 тис.19 годин тому
"Ölü" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Az Şekerli" Sait Faik Abasiyanik | Sesli Kitap
Переглядів 2,4 тис.21 годину тому
"Az Şekerli" Sait Faik Abasiyanik | Sesli Kitap
"Boyacı" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 4,5 тис.21 годину тому
"Boyacı" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Mavi Göz" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 2,3 тис.День тому
"Mavi Göz" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Tanrı Misafiri: Küçük hikayeler" Reşat Nuri Güntekin. 2. Kısım | Sesli Kitap
Переглядів 489День тому
"Tanrı Misafiri: Küçük hikayeler" Reşat Nuri Güntekin. 2. Kısım | Sesli Kitap
"Ağır Roman" - Metin Kaçan | Sesli Kitap. Okan Bayülgen
Переглядів 517День тому
"Ağır Roman" - Metin Kaçan | Sesli Kitap. Okan Bayülgen
"Tanrı Misafiri: Küçük hikayeler" Reşat Nuri Güntekin. 1. Kısım | Sesli Kitap
Переглядів 1,6 тис.День тому
"Tanrı Misafiri: Küçük hikayeler" Reşat Nuri Güntekin. 1. Kısım | Sesli Kitap
"Bir Kimlik Vakası" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
Переглядів 106День тому
"Bir Kimlik Vakası" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
"Bohemya'da Skandal" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
Переглядів 59День тому
"Bohemya'da Skandal" | Sherlock Holmes - Akıl Oyunlarının Gölgesinde
"Körebe" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 1,7 тис.День тому
"Körebe" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Kara Katil" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 782День тому
"Kara Katil" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Kanatlı Araba" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 1 тис.День тому
"Kanatlı Araba" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Beyaz Zambaklar Ülkesinde" Grigoriy Petrov | Sesli Kitap
Переглядів 107День тому
"Beyaz Zambaklar Ülkesinde" Grigoriy Petrov | Sesli Kitap
"Kamelya'nın Ölümü" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 778День тому
"Kamelya'nın Ölümü" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Yanmış Adam" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
Переглядів 1,3 тис.14 днів тому
"Yanmış Adam" Türklerin Sherlock Holmes'ü Amanvermez Avni
"Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" - Aziz Nesin | Sesli Kitap Dinle
Переглядів 1,1 тис.14 днів тому
"Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" - Aziz Nesin | Sesli Kitap Dinle
"Hasbelkader Sitesi" 1-10 Bölümler. Radyo Sitcomu Dinle
Переглядів 21714 днів тому
"Hasbelkader Sitesi" 1-10 Bölümler. Radyo Sitcomu Dinle
"Rezonans Kanunu" - Pierre Franckh | Sesli Kitap Dinle
Переглядів 14814 днів тому
"Rezonans Kanunu" - Pierre Franckh | Sesli Kitap Dinle
"Botter Apartmanı" - Ayşe Övür | Sesli Kitap Dinle
Переглядів 1,6 тис.14 днів тому
"Botter Apartmanı" - Ayşe Övür | Sesli Kitap Dinle
teşekkür ederim
Emeğinize sağlık
1. Bölüm: Bir İcadın Gölgesinde 1900 yılının puslu bir kış sabahıydı. İstanbul, her zamanki gibi bir peri masalını andırıyordu. Sokaklardan geçen at arabalarının nal sesleri, Haliç üzerinden esen rüzgârla birleşerek bir melodi oluşturuyordu. Ben, Behlül, her zamanki gibi kendi halinde, sade bir hayat sürmeye çalışıyordum. Ancak bu sabah, hayatımın sıradanlığını sonsuza dek değiştirecek bir mektup aldım. Mektup, Bihter Hanım’dan geliyordu. Kendisi, zekâsıyla nam salmış, şehrin her köşesinde adı saygıyla anılan bir dahiydi. Bilim, sanat ve edebiyatla ilgilenen bu genç kadın, aynı zamanda çözülmesi imkânsız görünen davaların da çözüm anahtarıydı. Onunla çalışmak, bana hem bir şeref hem de bir meydan okuma olmuştu. Mektupta, “Behlül, acilen gelmelisin. Tarabya’daki malikânemde seni bekliyorum. Çok garip bir durum var,” yazıyordu. Hemen hazırlanıp yola çıktım. Tarabya’daki malikâne, Boğaz’a nazır devasa bir yapıydı. İçeri girdiğimde, Bihter Hanım beni büyük kütüphanede bekliyordu. Elinde bir tasarım çizimi vardı. Yüzündeki ciddi ifade, durumun ciddiyetini hemen anlamamı sağladı. “Behlül,” dedi, “elinde tuttuğum bu çizim, İstanbul’un tüm dengesini değiştirebilir.” Çizim, bir kanatlı araba tasarımına aitti. “Bu bir rüya gibi görünüyor,” dedim şaşkınlıkla. “Rüya değil, Behlül,” dedi Bihter. “Bu, bir felaketin başlangıcı olabilir.” Tasarımın, Halit Bey adında bir mucit tarafından yapıldığı ve kısa süre önce çalındığı anlaşılıyordu. Daha da ilginci, bu kanatlı araba sadece uçmakla kalmıyor, aynı zamanda inanılmaz bir hızda kara yollarında da ilerleyebiliyordu. Ancak bu teknoloji, yanlış ellerde bir silaha dönüşebilirdi. Bihter, çalınan tasarımın izini sürmek için hemen harekete geçmemiz gerektiğini söyledi. İstanbul’un en karanlık köşelerinde bir iz bırakılmış olabileceğini düşünüyordu. Benimle paylaştığı detaylar arasında, tasarımı çalan kişinin bir gece yarısı Galata Kulesi yakınlarında görüldüğü vardı. Gece yarısı, Bihter’le birlikte Galata Kulesi’ne doğru yola çıktık. Karanlık sokaklarda ilerlerken, içimde bir ürperti hissettim. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Kuleye vardığımızda, gizemli bir figürün gölgesiyle karşılaştık. Adam, Bihter’in zekâsıyla hazırladığı bir tuzağa düştü. Onu sorguladığımızda, tasarımı ünlü bir iş adamı olan Firdevs Hanım’a teslim ettiğini söyledi. Firdevs Hanım’ın adı, İstanbul’un her köşesinde lüks ve ihtişamla anılıyordu. Ancak bu kadının karanlık işler çevirdiği de söylentiler arasındaydı. “Behlül,” dedi Bihter, “bizi bekleyen daha büyük bir sır var.” Devam Edecek…
2. Bölüm: Firdevs Hanım’ın Labirenti Firdevs Hanım'ın adını duyduğumda istemsizce yutkundum. İstanbul'un görkemli balolarında, her şeyin hakimi gibi duran bu kadın, göz alıcı zarafetiyle hem hayranlık uyandırır hem de korkuturdu. Ancak Bihter Hanım'ın bakışları en ufak bir tereddüt belirtisi taşımıyordu. O, zekâsını ve iradesini bir silah gibi kullanmayı bilen bir kadındı. "Firdevs Hanım'ın evine girmemiz gerekecek," dedi. "Ama bu, sıradan bir ziyaret olmayacak. Kadın, sırrını saklamak için her şeyi yapabilecek biri." Ertesi gün, Firdevs Hanım’ın Beşiktaş’taki devasa konağının yolunu tuttuk. Malikâne, sadece zenginlik göstergesi değil, aynı zamanda bir labirent gibi inşa edilmişti. Dedikodular, konağın altındaki odalarda gizli toplantılar yapıldığını söylüyordu. Konağın ana salonunda bizi Firdevs Hanım karşıladı. Her zamanki gibi zarif ve mükemmeldi; yüzündeki gülümseme, tehlikeyi maskeliyordu. "Ah Bihter," dedi Firdevs Hanım, elini nazikçe uzatarak, "ne büyük bir onur. Bu ziyareti neye borçluyum?" Bihter, Firdevs Hanım'ın oyunlarına karşı hazırlıklıydı. Gülümseyerek, "Bir dost ziyareti," dedi. "Ancak son zamanlarda kaybolan bazı belgelerle ilgili yardımınıza ihtiyaç duyuyoruz." Firdevs Hanım bir an için duraksadı. Gözlerindeki pırıltı söner gibi oldu, ancak hemen toparlandı. "Tabii ki yardımcı olmak isterim," dedi. "Ancak bu tarz konulara pek karışmam. Siz de bilirsiniz, iş dünyası karmaşıktır." Sohbet ilerlerken Bihter, Firdevs Hanım'ın dikkatini başka yöne çekip bana işaret etti. Bu, konağı daha yakından incelemem gerektiği anlamına geliyordu. Sessizce salondan ayrıldım ve koridorlarda dolaşmaya başladım. Konağın derinliklerinde, bir bodrum katına inen dar bir merdiven buldum. Merdivenlerden aşağı indiğimde, gözlerime inanamadım. Bodrum, bir laboratuvara dönüştürülmüştü. Raflarda çeşitli aletler, haritalar ve kanatlı araba tasarımına dair eskizler vardı. Daha da önemlisi, tasarımın prototipi oradaydı. Parlak metal yüzeyi, gaz lambalarının ışığında neredeyse canlı gibi parlıyordu. Ancak o anda arkamda bir hareket hissettim. Döndüğümde, Firdevs Hanım'ın uşağı Katya’yla burun buruna geldim. Katya, elindeki tabancayı bana doğrultmuştu. "Bu kadar ileri gitmemeliydiniz," dedi soğukkanlı bir sesle. Tam o anda, Bihter Hanım ortaya çıktı. Onun ince zekâsı sayesinde Katya’yı etkisiz hale getirdik ve laboratuvardan tüm belgeleri almayı başardık. Ancak işler burada bitmiyordu. Firdevs Hanım’ın iş birliği yaptığı kişinin çok daha tehlikeli biri olduğunu öğrenmiştik: Nihal. O, masumiyet maskesi altında ustaca saklanmış bir dahi ve Firdevs Hanım’ın bu tasarımı çalmasına yardım eden kişiydi. Nihal, tasarımı daha da geliştirmiş ve kanatlı arabayı ölümcül bir makineye dönüştürmüştü. "Bihter," dedim, "bu iş bizi çok daha karanlık yerlere götürecek gibi görünüyor." Bihter, gözlerini laboratuvardaki prototipe dikti ve soğukkanlılıkla, "Behlül, sırlar katman katman açılmaya başladı. Nihal’in planlarını çözemezsek, İstanbul’un kaderi değişebilir," dedi. Artık yolumuz Nihal’e çıkıyordu. Ancak bu yol, İstanbul’un karanlık sırlarıyla doluydu ve biz daha sadece başlangıçtaydık. Devam Edecek…
3. Bölüm: Gökyüzünde Çarpışma Nihal'in izini sürmek için gecenin karanlığında Pera sokaklarına çıktık. Bihter Hanım, her zamanki gibi bir adım öndeydi. Elinde Galata’dan bir eski tüccar tarafından verilen şifreli bir mektup vardı. Mektup, Nihal’in bu gece Karaköy Rıhtımı’nda bir toplantı yapacağını söylüyordu. Ancak bu toplantı bir buluşma değil, bir test uçuşuydu. Nihal, çaldığı tasarımı hayata geçirmişti ve kanatlı arabayı çalıştırmak için hazırdı. Rıhtıma ulaştığımızda, kömür dumanıyla karışık deniz kokusu etrafı sarmıştı. Bir grup adam, devasa bir arabanın etrafında toplanmıştı. Tasarım tam karşımızdaydı. Bu, sıradan bir kanatlı araba değildi. Nihal, tasarımı bir savaş makinesine dönüştürmüş, ön kısmına namlu benzeri bir mekanizma yerleştirmişti. "Görüyorsun, değil mi Behlül?" dedi Bihter, gözlerini arabanın üzerinde gezdirerek. "Eğer bu makineyle gökyüzüne çıkarlarsa, sadece İstanbul değil, tüm dünya tehlikede." Nihal’i gözlerimle aradım ve kısa sürede onu fark ettim. Tasarımının başında duruyor, adamlarına talimat veriyordu. Masumiyetinden eser kalmamış, gözleri tehlikeli bir hırsla doluydu. "Bihter," dedim, "ona ulaşmamız gerekiyor. Bu makinenin kalkmasına izin veremeyiz." Ancak tam o sırada, Nihal makineye binip kontrol paneline geçti. Kanatlı araba, gürültüyle çalışmaya başladı. Araba, ağır bir kalkışla yerden yükselirken biz de peşine takıldık. Bihter, elindeki çantasından küçük bir cihaza benzeyen bir şey çıkardı. "Bu bir elektromıknatıs," dedi. "Makineyi etkisiz hale getirebilir. Ama önce arabaya yeterince yaklaşmamız gerekiyor." Karaköy’den başlayan kovalamaca, Boğaz’ın üzerindeki gökyüzüne taşındı. Nihal’in kanatlı arabası, bir martı gibi süzülüyor, ardından hızla dalış yaparak bizi savunmasız bırakmaya çalışıyordu. Bihter’in zekâsı ve soğukkanlılığı olmasaydı, çoktan pes ederdim. Dar bir manevrayla arabaya yaklaşmayı başardık. Bihter, elektromıknatısı çalıştırarak makinenin motorunu durdurdu. Araba, titreyerek alçalmaya başladı. Ancak Nihal, son bir hamleyle makinenin kendini yok etme mekanizmasını aktif hale getirdi. "Nihal!" diye bağırdı Bihter, "Bu makine sadece seni değil, herkesi yok edecek!" Nihal, gözlerini kısarak, "Bu teknoloji benim. Eğer ben kazanamayacaksam, kimse kazanamaz!" dedi. Son anda, Bihter zekâsını bir kez daha konuşturdu. Arabaya atladı ve mekanizmayı etkisiz hale getirdi. Ancak bu, arabayı tamamen kontrol edemeyeceğimiz anlamına geliyordu. Araç, hızla Haliç’in sularına doğru düşmeye başladı. Sonunda, araç büyük bir gürültüyle suya çakıldı. Biz kendimizi zar zor kıyıya attık. Bihter, yerdeki su damlalarını silerken soğukkanlı bir şekilde, "Teknolojiyi kurtardık, Behlül. Ama bu sadece bir başlangıç," dedi. Nihal, yakalanarak yetkililere teslim edildi. Firdevs Hanım ise malikanesindeki laboratuvarın ortaya çıkarılmasıyla şehrin gözünde düştü. Ancak benim için en büyük ders, Bihter’in dehasının bir kez daha dünyanın karanlık köşelerinde parlamış olmasıydı. "Bihter," dedim, "bu macera bizi nereye götürürse götürsün, yanında olmaktan gurur duyacağım." Bihter, gözlerini uzaklara dikerek, "Behlül, sırlar asla bitmez. Sadece daha derine inerler," dedi. Ve böylece, bir kanatlı arabayla başlayan bu yolculuk, bizi daha büyük sırların peşinden koşmaya hazırladı. Son.
Harika bir yorum,sesinize sağlık. Seslendirme şeklinize bayildim....
Çok güzel teşekkürler 🤗
Teşekkür ederim sağol un ❤
Ağlamaktan içim çürüdü 😢
Eser muhteşem ara bile veremedim ; fakat eser sahibi hanımın fotoğrafıda en az eser kadar etkileyici ve eserdeki karakterlerle bütünleşmiş canlı bir şekilde tepkileri izliyor gibi . Teşekkür ederiz.
Çok güzel, teşekkürler
Dinlediğim en başarılı okumalarını biri.Çok teşekkürler.
👍
👍
Harika bir kitapmis hic bitmese. Ilk bölümde de yazdığım gibi okuyan bir harika. Sadece biraz sansürlü olsaymış bazı yerleri hani daha iyiymiş ama sanki tiyatro sahnesinde izliyormuşum gibi muhteşem bir okuma hatta okuma değil kişileri seslendirme yapilmış. Harika 👏👏👏👏👏👏 Sonsuz Teşekkürler ederim
Tek kişilik muhtesem bir tiyatro oyunu izler gibi dinliyorum tebrikler
👍
👏🧿💐🎉🎁
Muhteşem siniz
Teşekkürler
Amanvermez Bihter: Firdevs’in Ölümü (Bölüm 1) Bihter ile çalışmaya başladığım günden beri, karşılaştığımız vakaların çoğu ya bir intikam hikâyesi ya da derin bir aile sırrı ile ilgiliydi. Ancak bu vaka, diğerlerinden çok farklıydı. Çünkü bu sefer kurban, Bihter’in bile geçmişinde derin izler bırakmış olan Firdevs Hanım’dı. Onun ölümü, sıradan bir olay gibi görünmüyor, aksine, tüm aileyi etkisi altına alabilecek bir girdaba işaret ediyordu. --- Acı Haber Bir sabah erkenden, yağmurlu bir İstanbul gününde, Bihter’in Emirgan’daki malikânesindeydim. Şömine yanıyor, odadaki sessizlik yalnızca dışarıdaki rüzgârın uğultusuyla bozuluyordu. Tam o sırada, kapının güçlü bir şekilde çalınması hepimizi yerimizden zıplattı. Kapıyı açtığımda, karşımdaki kişi Matmazel’di. Yüzü bembeyaz olmuş, elindeki ıslak şalı yere düşürmüştü. “Bihter Hanım, hemen gelmelisiniz,” dedi. “Firdevs Hanım... öldü.” Bu sözler hem şok hem de derin bir sessizlik yarattı. Ancak Bihter, hiçbir duygusal tepki göstermeden yerinden kalktı. “Nasıl öldü?” diye sordu, sesi sakin ama keskin bir merak içeriyordu. “Bir zehir... Ama bu intihar değil gibi görünüyor,” dedi Matmazel. --- Olay Yerine Yolculuk Hemen Firdevs Hanım’ın yalısına doğru yola çıktık. Yolda, Bihter’in kafasında olayın parçalarını birleştirmeye çalıştığını görebiliyordum. Sessizliği bozan ilk kişi ben oldum: “Sizce bu gerçekten bir cinayet mi?” Bihter, camdan dışarı bakarken cevap verdi. “Firdevs gibi biri, eğer ölümü planladıysa, bu bir mesajdır. Ancak bu mesajı kimin yazdığını anlamamız gerek.” Yalıya vardığımızda, bizi karmaşık bir ortam karşıladı. Salonda Hilmi Bey ve Nihal, hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Adnan Bey, bir köşede sessizce oturmuştu. Ancak dikkatimi çeken şey, Firdevs Hanım’ın ölüsü değil, odanın atmosferiydi. Havanın kendisi bile tedirgin edici bir şekilde ağırlaşmış gibiydi. --- İlk İzlenimler Bihter, olay yerini dikkatlice inceledi. Firdevs Hanım’ın yatak odasında, yerde kırılmış bir kadeh ve masanın üzerinde yarısı içilmiş bir şarap şişesi duruyordu. Ancak asıl ilginç olan, kadehin yanında duran küçük bir kağıt parçasıydı. Üzerinde yalnızca iki kelime yazıyordu: “Hesap vakti.” “Bu, bir intikam cinayeti olabilir,” dedi Bihter, kağıdı dikkatlice incelerken. “Ama aynı zamanda çok daha büyük bir planın parçası da olabilir.” O sırada, Matmazel bir şeyi fark etti. “Firdevs Hanım’ın en sevdiği kolyesi kayıp,” dedi. “Bu kolye, onun için çok özeldi.” --- Birden Fazla Şüpheli Bihter, bu vakada herkesin şüpheli olduğunu belirtti. Adnan Bey’in soğukkanlı tavırları, Nihal’in annesine karşı hissettiği öfke, Hilmi Bey’in geçmişteki anlaşmazlıkları... Hepsi, bu vakada birer ipucu olabilirdi. Ancak Bihter’in dikkatini çeken bir şey daha vardı: Yalının hizmetkârlarından biri olan Beşir’in garip davranışları. Beşir, o gün garip bir şekilde sessizdi ve Bihter’in sorularını yanıtlarken gözlerini kaçırıyordu. “Beşir,” dedi Bihter, “Firdevs Hanım’ın odasına o gece kimseyi gördün mü?” Beşir, titreyerek, “Hayır, kimseyi görmedim,” dedi. Ancak Bihter, onun yalan söylediğini hemen anlamıştı. --- Karanlık Bir Gece Yalının atmosferi, akşam saatlerine doğru daha da kasvetli bir hâl aldı. Herkes kendi odasına çekilmiş, sessizliğin içinde kaybolmuştu. Ancak Bihter, gece yarısına kadar salonda oturmuş, olayın tüm parçalarını kafasında birleştirmeye çalışıyordu. Ben ise onun sabrına ve keskin zekâsına hayranlıkla bakıyordum. Tam o sırada, dışarıdan bir gürültü duyduk. Bihter, hiçbir şey söylemeden hızla dışarı çıktı. Onu takip ettiğimde, arka bahçede gölgelerin arasında birini gördüğünü fark ettim. Bu kişi, elinde Firdevs Hanım’ın kayıp kolyesini tutuyordu. Bihter, kararlı bir ses tonuyla bağırdı: “Kim olduğunu biliyorum. Ancak bunun nedenini öğrenmeden bu vaka kapanmayacak.” --- Devamı bir sonraki bölümde...
Amanvermez Bihter: Firdevs’in Ölümü (Bölüm 2) Gölgenin içinden bir adım öne çıkan kişi, Beşir’den başkası değildi. Elindeki kolyenin parıltısı ay ışığında belli oluyordu. Gözlerindeki korku ve çaresizlik ise yaptığı hareketin suçluluğunu fazlasıyla ele veriyordu. Ancak Bihter’in yüzünde öfke değil, yalnızca sorgulayıcı bir ifade vardı. --- Beşir’in İtirafı “Anlat Beşir,” dedi Bihter, sakin bir sesle. “O kolye neden sende ve Firdevs Hanım’ın odasında o gece gerçekten neler oldu?” Beşir elleri titreyerek kolyeyi yere bıraktı. “Ben... Ben bir şey yapmadım,” diye kekeledi. “Sadece odaya girip kolyeyi aldım çünkü... Çünkü o kolye, Firdevs Hanım’ın ölümüne neden olan şeyi saklıyordu.” Bihter, Beşir’in üzerine yürüyerek gözlerinin içine baktı. “Kolyeyi alman için bir neden vardı, Beşir. Ya bu neden her neyse hemen anlatırsın, ya da bu işin altından kalkamazsın.” Beşir, Bihter’in karşısında daha fazla direnemedi. “O gece Firdevs Hanım odasındaydı,” dedi. “Birisi ona bir mektup getirdi. O mektubu okuduğu anda titremeye başladı ve kolyesine dokundu. Sanki içinde bir şey gizlenmiş gibiydi... Ama kolyenin bir parçasını açmayı başaramadı.” --- Gizli Mesaj Bihter, yerde duran kolyeyi aldı ve elindeki ince ustalıkla gizli bir bölmeyi ortaya çıkardı. Bölmenin içinden bir küçük kâğıt çıktı. Kâğıtta şifreli bir metin yazılıydı: “Güneş batarken eski dost buluşacak, mezar taşının altında sırlar ortaya çıkacak.” Bu mesaj, Bihter’in dikkatini tamamen üzerine çekmişti. “Bu bir tehdit değil,” dedi, kağıdı dikkatlice inceleyerek. “Bu bir çağrı... Ancak bu çağrıyı yapan kişi, Firdevs’in ölümünden sorumlu olan kişidir.” --- Hilmi Bey’in Tehditleri Ertesi sabah, Bihter Firdevs Hanım’ın yakın çevresindeki herkesi teker teker sorgulamaya başladı. İlk durağı Hilmi Bey oldu. Firdevs Hanım’la geçmişteki düşmanlıkları herkes tarafından biliniyordu. Ancak sorgu sırasında Hilmi Bey, Firdevs Hanım’ın son günlerde garip bir şekilde huzursuz olduğunu ve sık sık birinden korktuğunu itiraf etti. “Kimden korktuğunu söyledi mi?” diye sordu Bihter. “Hayır,” dedi Hilmi Bey, başını sallayarak. “Ama bana bir keresinde ‘Bazı sırlar mezara gitmez, Hilmi Bey. Onlar sizi bulur,’ dedi. Bunun ne anlama geldiğini hâlâ bilmiyorum.” --- Adnan Bey’in Suskunluğu Sıradaki sorgu, Adnan Bey’di. Firdevs Hanım’ın ölümü üzerine onun sakinliği, Bihter’in dikkatini çekmişti. Adnan Bey ise Firdevs’in geçmişine dair fazla konuşmak istemiyor gibiydi. Ancak bir noktada, ağzından kaçırdığı bir cümle Bihter’in ilgisini çekti: “Firdevs, yıllar önce bir mektubu yakmam gerektiğini söylemişti... Ama o zaman yapmadım. Belki de o yüzden korkuyordu.” Bu sözler, vakayı daha da derinleştirmişti. Firdevs Hanım’ın geçmişte sakladığı sırlar, bugünkü olayların anahtarı olabilirdi. --- Gizemli Bir Mezar Taşı Bihter, şifreli mesajdaki “mezar taşı” ifadesinin peşine düştü. Nihal’in yardımıyla, Firdevs Hanım’ın sık sık ziyaret ettiği eski bir aile mezarlığını bulduk. Akşam vakti, mezarlığa vardığımızda her şey sessiz ve karanlıktı. Ancak bir mezar taşı, diğerlerinden farklıydı. Üzerinde şu yazıyordu: “Burada yatanlar, yalnızca geçmişin yükünden kurtulmayı diler.” Bihter, taşın altını incelemeye başladı ve kısa bir süre sonra taşın altındaki bir bölmeyi açmayı başardı. Bölmeden çıkan şey, sararmış bir mektup zarfıydı. --- Firdevs’in Saklı Sırrı Mektubun içindeki yazılar, vakayı tamamen farklı bir yöne çekti. Firdevs Hanım, yıllar önce işlediği büyük bir hatayı itiraf ediyordu. Bu hata, yalnızca onu değil, tüm aileyi etkileyen bir olaydı. Mektup şöyle başlıyordu: “Eğer bu mektup bulunursa, benim için artık geri dönüş yok demektir. Bu sırrı saklamak için çok bedel ödedim. Ama şimdi, karanlık geçmişim beni buldu.” Bihter, mektubu okuduğunda yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. “Bu sır, Firdevs’in ölüm sebebini açıklıyor,” dedi. “Ama bu sırrı bilen ve onu öldüren kişi kim? İşte bu, çözmemiz gereken son parça.” --- Devamı bir sonraki bölümde...
Amanvermez Bihter: Firdevs’in Ölümü (Bölüm 3) Firdevs Hanım’ın mektubu, yıllar önce yapılan bir anlaşmayı ve bu anlaşmanın sonuçlarını ifşa ediyordu. Mektupta bahsi geçen olay, sadece Firdevs’i değil, tüm aileyi derinden etkilemişti. Ancak, bu sır tek başına bir cinayet sebebi olmaktan uzaktı. Olayın derinliklerine indikçe, işin içinde çok daha karmaşık bir ağ olduğu anlaşılıyordu. --- Mektubun İçeriği Mektup, Firdevs’in gençlik yıllarındaki bir olaydan bahsediyordu. Zengin bir aileden gelmesine rağmen, o dönemde büyük bir mali sıkıntıya düşmüştü. Bu sıkıntıdan kurtulmak için bir tefeciden borç almış ve borcun teminatı olarak aileye ait çok değerli bir arazinin belgelerini rehin bırakmıştı. Ancak, borçlarını ödemek yerine belgeleri sahte evraklarla değiştirmiş ve tefeciyi kandırmıştı. Yıllar sonra, bu olayın unutulduğunu düşünse de, bir gün tefecinin oğlu tarafından tehdit mektupları almaya başlamıştı. Bu mektuplar, Firdevs’in geçmişteki sırrını yeniden gün yüzüne çıkarmış ve onu korkuya sürüklemişti. İşte o gece, bu tehdidin doruk noktasına ulaştığı andı. --- Bihter ve Behlül’ün Planı Mektubu okuduktan sonra Bihter, suçluyu ortaya çıkarmak için bir plan hazırlamaya karar verdi. “Bu sırrı bilen çok az kişi var,” dedi. “Ama asıl soru şu: Bu sırrı bilenlerden hangisi, Firdevs’i susturmak için cinayet işledi?” Behlül, “Peki bu kişi kim olabilir? Hilmi Bey mi, Adnan Bey mi yoksa başka biri mi?” diye sordu. Bihter, mektuptaki detaylara bakarak bir süre düşündü. “Bu sırrı bilen bir kişi daha var,” dedi. “O da Firdevs’in geçmişte kandırdığı tefecinin oğlundan başkası değil.” --- Davet Bihter, şüphelileri bir araya getirmek için Firdevs Hanım’ın anısına bir akşam yemeği düzenlemeye karar verdi. Bu davete Hilmi Bey, Adnan Bey, Beşir ve diğer aile üyeleri çağrıldı. Bihter’in planı, suçlunun baskı altında itiraf etmesini sağlamaktı. Akşam yemeği boyunca herkes sessizdi. Ancak Bihter, konuşmayı yavaşça suçluyu hedef alacak şekilde yönlendirdi. “Firdevs Hanım, son günlerinde sürekli birinden korktuğunu söylüyordu,” dedi. “Bu kişinin kim olduğunu biliyor musunuz?” Hilmi Bey, “Firdevs birçok kişiyle düşman olmuş biriydi,” diye cevap verdi. “Ama kimse onu öldürmek istemezdi.” --- İtirafın Eşiği Tam bu sırada, Behlül dikkat çekici bir şekilde Beşir’in hareketlerini izlemeye başladı. Beşir, gittikçe huzursuzlanıyordu. Gözleri sürekli kapıya doğru kayıyordu. Bihter bunu fark etti ve konuşmayı Beşir’e çevirdi. “Beşir,” dedi sert bir sesle, “Firdevs Hanım’ın odasında o gece ne gördün?” Beşir bir an sustu, sonra elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı. “O gece bir ses duydum,” dedi. “Biri odasına girmişti. Ama korktum ve sadece dışarıdan izledim. İçeriye giren kişi Hilmi Bey’di.” --- Hilmi Bey’in Planı Hilmi Bey, suçlamalar karşısında kendini kaybetti. “Evet, odasına gittim,” diye bağırdı. “Ama onu öldürmek için değil! Onunla konuşmaya çalışıyordum. Bana olan borcunu ödemesi gerektiğini söyledim. Ama o, beni tehdit etti ve sırrımı ortaya çıkaracağını söyledi.” Bihter, soğukkanlı bir şekilde Hilmi Bey’in söylediklerini dinledi. “Firdevs Hanım’ı tehdit eden mektupları sen mi gönderdin?” diye sordu. Hilmi Bey, bu soruya cevap veremedi. Ancak bu sessizlik, onun suçluluğunu kanıtlamaya yetiyordu. Bihter, Behlül’e dönerek, “Hilmi Bey’in odasında bir arama yapmalıyız,” dedi. --- Son Delil Hilmi Bey’in odasında yapılan aramada, Firdevs Hanım’a gönderilen tehdit mektuplarının kopyaları bulundu. Ayrıca, Firdevs’in ölümünden önce kullandığı ilaç şişesinin boş bir hali Hilmi Bey’in çekmecesinde saklıydı. Bihter, bulguları ortaya koyarak, “Firdevs Hanım’ı korkutmak ve sırrını saklamak için tehdit ettin,” dedi. “Ama işler kontrolden çıktı ve onu susturmak için bir adım daha ileri gittin.” Hilmi Bey, suçlamaları reddetmeye çalışsa da, deliller karşısında susmak zorunda kaldı. --- Devamı bir sonraki bölümde...
Amanvermez Bihter: Firdevs’in Ölümü (Bölüm 4) Hilmi Bey’in sessizliği odada bir soğuk rüzgar gibi esti. Herkesin gözleri suçlu olduğu artık aşikâr olan bu adamın üzerindeydi. Fakat Bihter’in bakışlarında hâlâ bir şüphe vardı. “Hilmi Bey,” dedi Bihter, oturduğu yerden kalkarak. “Evet, Firdevs Hanım’ı tehdit ettiniz, belki de sırrını saklamak için planlar yaptınız. Ama bu cinayeti gerçekten sizin işlediğinize emin değilim.” Behlül şaşkınlıkla başını çevirdi. “Bihter, bu kadar delil varken neden hâlâ şüphe duyuyorsun?” Bihter, elindeki boş ilaç şişesine bakarak bir süre sessiz kaldı. Sonra gözlerini masadaki diğer kişilere çevirdi. “Çünkü bu kadar basit bir çözüm, bu kadar karmaşık bir cinayete uymaz. Hilmi Bey’in rolü var, evet, ama o sadece bir piyon.” --- Beklenmedik İtiraf Bu sözlerin ardından odadaki sessizlik daha da derinleşti. Herkes birbirine bakarken, Bihter dikkatini Firdevs’in kızı Nihal’e çevirdi. Nihal’in yüzü bembeyazdı, elleri titriyordu. “Nihal,” dedi Bihter, sakin ama kararlı bir sesle. “Firdevs Hanım’ın sırlarının açığa çıkmasından en çok zarar görecek kişi kimdi, bir düşün bakalım.” Nihal’in dudakları titredi. “Ben... ben bir şey yapmadım!” diye bağırdı. Bihter, onun bu tepkisine aldırmadan devam etti. “Ama mektubu bulduğunu ve annenin korkusunu gördüğünü biliyorum. Sence bu sır açığa çıksaydı, senin üzerindeki etkisi ne olurdu?” Behlül, Nihal’e şaşkınlıkla baktı. “Bihter, bunu ima edemezsin. Nihal böyle bir şey yapmış olamaz!” Fakat Bihter, Nihal’in gözlerine sabit bir şekilde bakıyordu. “Peki, o gece annenle tartıştığını neden gizledin, Nihal? Kendi odanda olduğunu söyledin ama seni gören kimse olmadı.” --- Gerçek Ortaya Çıkıyor Nihal, artık daha fazla dayanamadı ve gözyaşlarına boğuldu. “Annem beni sürekli küçümsüyordu!” diye haykırdı. “Benim hayatımı kontrol etmeye çalışıyordu. O mektubu bulduğumda, onun ne kadar sahtekar biri olduğunu anladım. Ama... ama onu öldürmek istemedim! Sadece onun beni bırakmasını istedim!” Bihter, Nihal’in itirafını soğukkanlılıkla dinledi. “Onu susturmak için ilaçlarına bir şey ekledin, değil mi? Belki sadece onu hasta edeceğini düşündün. Ama işler kontrolden çıktı.” Nihal, elleriyle yüzünü kapatarak yere çöktü. “Onu öldürmek istememiştim... sadece... sadece...” --- Bihter’in Nihai Yargısı Bihter, Nihal’in suçunu kabul etmesiyle birlikte, nihayet olayı çözmüş olmanın rahatlığıyla derin bir nefes aldı. Fakat bu olay, aile üzerindeki kara bulutları dağıtmak bir yana, onları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Firdevs’in geçmişteki hataları, sadece kendi sonunu getirmekle kalmamış, kızını da aynı karanlığa çekmişti. Behlül, Nihal’i teselli etmeye çalışırken Bihter, pencerenin önünde durup dışarıya baktı. “Adalet her zaman keskin bir kılıçtır, Behlül,” dedi sessizce. “Ama bazen kimin elinde olduğunu kestirmek zordur.” --- Epilog Bu olay, hem ailede hem de çevresindeki insanlarda derin yaralar bıraktı. Hilmi Bey, tehdit ve şantaj suçlamasıyla tutuklanırken, Nihal’in durumu mahkemede değerlendirilecekti. Ancak herkesin aklında aynı soru vardı: Bu aile, bir daha asla eski haline dönebilecek miydi? Bihter, bu soruların cevabını bilse de bunu kendine sakladı. Çünkü o, çözülen her bir gizemin ardında yeni bir sırrın saklı olduğunu çok iyi biliyordu. SON
❤🎉
Dinliyorum da, su ana kadar hep ustun baticilik.. dusuk dogulular.. hissiyatlari satilmis.. Bunlarla ancak batililar nobel odulu verir! Cunku bizde mevcut degil! Halbuki bu ustunlugun kaynagi, dogulularin, batililar tarafindan her konuda geri birakilmasini saglayarak, kaynaklarinin somurulmesinden gelmektedir. Ayni zamanda egitim seviyesi batililar tarafindan yonlendirilmis ve dusurulmus olan dogulularin kaynaklari ile, zengin olan batililar yuksek kalitede yasayip Brahms'i marifet gibi sohbet konusu yapip agizlarini sarapla calkalayabilirler.. Yine de yazar kizimizi ilk iki cumlem haric bu sohbetin 'ben' sahsen disinda tutuyorum. Isteyen istedigi kadar alinir o baska.. Sonucta bunlarin yazilmasi gerekiyormus.. Birilerinin de uyanmasi. Tesekkurler.
Sis ve Gece’yi de okusanız keşke 😊
Amanvermez Bihter - Bölüm 1: Gizemli Bir Başlangıç Bihter her zaman bir adım önde olmayı başarmıştı. O, düşüncelerini en derin noktalara kadar analiz eder, sonra da olayları kontrol etmenin yollarını bulurdu. Onun yanında olmak, sadece bir yoldaşlık değil, aynı zamanda bir keşifti. Ben, her zaman biraz daha geride durur, daha fazla gözlemler yapar, ama ona duyduğum hayranlık, ne kadar uzak kalsam da onu anlamama engel olmuyordu. O an, her zaman zor olan bir sırrın peşinden sürüklendim, Bihter’in dünyasında neler döndüğünü tam olarak kavrayamamışken, bir anda bizi neyin beklediğini öğrenmek istedim. Bihter, tam da o gün sabah saatlerinde gözlerimin içine bakarak bir soru sordu: "Behlül, bugünün akşamı, çok önemli bir akşam olacak. Senin de buna hazırlıklı olman lazım." Hiçbir şey anlamadım, ama bu ona olan güvenimi bir kez daha perçinledi. Bihter, genellikle yaptığı her şeyin ardından mantıklı bir izah sunar, fakat bazen arkasındaki derinliği anlayabilmek için çok geç olurdu. "Hazır mıyım?" diye sordum, o sırada söylediklerinin anlamını bilmeden, her zaman olduğu gibi ona inanarak. O anda Bihter, boş bir odanın kapısını açtı. İçeri girdiğimizde, odada yalnızca eski bir masa ve üzerinde bir mektup vardı. Mektup, üzerindeki mühürle oldukça dikkat çekiciydi. Mühür, benim daha önce gördüğüm hiçbir şeyle benzerlik göstermiyordu. Bihter, bunu fark etti ve sessizce, "Bu, çözmemiz gereken bir sırrın ilk parçası," dedi. "Ve senin de bu sırra katılman lazım." Benim için her şeyin normal olduğu, sadece zamanın geçişini izlediğim o sırada, Bihter’in cümlesindeki ağır anlamı hissetmekte zorlanıyordum. Ama Bihter, bana hiç ummadığım bir şekilde baktı ve ellerindeki mektubu bana uzattı. "Behlül, bu bir davet. Ama bir tuzak mı, yoksa bir fırsat mı, bunu zaman gösterecek," dedi. Bihter, bu dünyada ne kadar derin bir oyun oynadığının farkındaydı. Onun için her şeyin bir anlamı vardı ve bu anlamlar birbirine bağlandığında, bir bütün halini alıyordu. Bir dedektif gibi, olayların her bir parçasını topluyor, sanki bir bulmacanın eksik parçalarını yerine koyuyordu. Ama bu davet, Bihter’in kendi dünyasında kimseye kolayca göstermediği bir gerçekti. Bölüm 2: Bir Gizemin Peşinde Bihter'in dedektiflik becerileri, her geçen gün daha da derinleşiyordu. Her şeyin arkasında bir bağlantı buluyor, her karanlık köşede bir iz bırakıyordu. Ama bir şeyi fark ettim; Bihter, bazen bu gizemleri çözmeye çalışırken, kendini de kaybediyordu. Bu olayın etrafındaki perdeyi kaldırmak için beni yanına almıştı, ama o kadar hızlı ve sert hareket ediyordu ki, bazen ne yaptığını takip edemiyordum. Bu sefer, bana yeni bir görev vermişti: "Behlül, senin gözlerin benden daha dikkatli olabilir. O yüzden, tüm odaların köşelerini gözden geçir. Bunu bulmamız gerek." Bihter’in düşünceleri o kadar keskin ve derindi ki, onlara yetişmek, her zaman bana zor gelirdi. Ama yine de her zaman yanında olmak, onun çözümlerini izlemek benim için hem bir eğitim hem de bir gizemdi. O akşam, Bihter, mektubun bulunduğu odada oturdu ve büyük bir dikkatle okumaya başladı. Yavaşça, her kelimeyi derinlemesine tarttı ve gözleri, tam bir dedektif gibi her cümlede bir anlam aradı. "Bu mektup," dedi, "bize çok yakın bir tehlikeyi işaret ediyor, ama kimse buraya bir tehdit olarak gelmeyecek gibi görünüyor." Bihter’in söyledikleri, bir yılanın derisindeki çatlak gibi gizemliydi. Bu, bize bir şeyler anlatan fakat her an daha fazla soru işareti yaratan bir meseleydi. Mektuptaki kelimeler bir çemberin parçası gibiydi; sadece Bihter’in zihninde şekil alıyordu. Bihter’in bir dedektif gibi hemen harekete geçmesi gerekiyordu. Bu sefer, çok daha büyük bir işin ortasında olmalıydık. Fakat onun soğukkanlı tavırları, bana her zaman bir adım geride durmamı hatırlatıyordu. Çünkü Bihter, bir bulmaca çözerken, tüm dünyayı bir kenara bırakabilir ve yalnızca doğru cevaba odaklanabilirdi. Bir gece daha geldiğinde, mektubun şifresi çözülmüştü. Bihter, gözlerini bana doğru çevirdi ve "Artık hazırsın Behlül," dedi. "Olabilecek her şeyin en kötü versiyonu bile senin içinde hazır. Yalnızca ne yapmam gerektiğini sor." Bihter’in dediği gibi, tüm bu olaylar bir oyun gibiydi. Ama bu oyunun sonucunun ne olacağı, bizlerin yapacağı seçimlere bağlıydı. O an, ben de bir karar vermek zorunda kaldım. Bir dedektif gibi davranmalı mıydım? Yoksa Bihter'in ardındaki gizemleri yalnızca izlemeye devam mı etmeliydim? Bu sorunun cevabı, çok yakında, çok daha büyük bir gerçeği ortaya çıkaracaktı. Bölüm 3: Bir Planın Ardında Bihter, asla ardında iz bırakmazdı. Onun dünyasında her şeyin planlı olması gerekiyordu. Herkes, onun söylediği adımları takip etmeli, çünkü bir tek yanlış adım tüm düzeni bozabilirdi. Ama ben, her zaman onun gölgesinde yaşamak zorunda kalan bir yardımcıydım. Bu yardım, bazen tüm dünyayı değiştirebilecek bir güce sahip oluyordu. Bihter’in gözleri karanlıkta parlıyor, bir sonraki adımın ne olacağını bilerek ilerliyordu. Ben de onun ardında adım adım ilerliyordum. Ama içimde bir korku vardı. Her şeyin sonu nasıl olacaktı? Bihter’in çözmek üzere olduğu gizem, aslında bir kadının karanlık geçmişinden gelen bir sır mıydı? Gece ilerledikçe, gözlerimi sürekli Bihter’in hareketlerinden ayırmamaya çalışıyordum. Çünkü bir dedektifin dünyasında, her an her şey değişebilirdi. O yüzden her zaman tetikte olmak, her izleneni analiz etmek gerekiyordu. "Behlül," dedi birden, "bugün bir şey fark ettim. Bizi bekleyen, çok daha farklı bir tehlike." Gözleri, normalde olduğu gibi kararlıydı, fakat arkasındaki anlamı bir an bile kaçırmam gerekiyordu. Bihter, bana bakarak son bir karar verdi: "Şimdi, her şey bitti. Gerçek başlıyor." Ve o an, Bihter bir dedektif gibi bir gizemi daha çözmüş oldu, fakat bizler için bu sadece başlangıçtı. Birinci adım, bizi çok daha büyük bir sırrın içine çekecekti.
Amanvermez Bihter - Bölüm 4: Gizemin Derinliklerinde Bihter’in her hamlesi, bir satranç tahtasında ilerleyen bir oyuncu gibi düşünüldü. Her karar, ardında başka bir strateji, başka bir hedef barındırıyordu. Ama o an, gözlerindeki kararlılık bana yalnızca bir şey söylüyordu: Bizim girdiğimiz bu yol, sonu gelmeyen bir labirentti ve bu labirentin çıkışı, ikimizin de ulaşamayacağı bir noktada saklıydı. O geceyi unutamam. Bihter, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, gözleri sabahın erken saatlerindeki ürkek ışıklarda kaybolmuş bir şekilde, bana sessizce bir plan sundu. Kendisini o kadar derin düşünceler içinde kaybetmişti ki, gözlerindeki o soğukkanlılık, bana bir tüy gibi hassas ama bir o kadar da kararlı bir strateji izlediğini düşündürüyordu. "Behlül, bugün her şey değişecek," dedi, her zamankinden farklı bir şekilde. "Ama bunun için önce geçmişi yeniden yaşamalıyız. Ne olursa olsun, her şeyin bir anlamı var. Ve senin de bu yolculukta yanımda olman gerek." Bihter’in söyledikleri bana her zaman bir çıkmaz sokak gibi gelirdi. Bir dedektifin bakış açısıyla bakıldığında, her ipucu başka bir gizemi doğuruyordu, her çözüm bir yeni soruyu getiriyordu. Ve bu soruların çoğu, sadece birer parça olarak kalıyordu, ama hiçbiri tamamlanmış bir bütün değildi. Bir süre sonra, mektubun ipuçlarını takip etmek için çıktık. Bihter, gece boyunca bana açıklamalar yapmadan, kendi başına adım atmaya başladı. Benim ona eşlik etmem gerekiyordu, ama içimde bir şeyler hâlâ eksikti. Bihter’in aksine, ben her zaman daha tedbirli ve dikkatli olmayı tercih etmiştim. Ama o, bir adım önde, hep en doğru yolu bulmaya çalışıyordu. O akşam, bir yanda bize ait olmayan bir dünya, diğer yanda bilinmeyen bir güç, bizi izliyordu. Havanın serinliği, içimi ürpertiyor, her adımda karanlık, daha da derinleşiyordu. Bihter, bir dedektif gibi beni de yönlendirmeye devam ediyordu, ama bir an bile olsun durmadı. Onun kararlılığı, beni daha da çok içine çekiyordu. O kadar derinlere dalmıştı ki, her an bir şeylerin patlayacağını hissediyordum. "Behlül, gizemin sırrı burada bir yerde," dedi. "Ama seni beklediğinden daha zor bir şey bekliyor." Bihter’in söyledikleri, içimde garip bir huzursuzluk yaratmıştı. Her zaman çözüme odaklanmak, Bihter için doğal bir şeydi, ama ben fark ettim ki, onun çözüm arayışları bazen daha tehlikeli oluyordu. Çünkü bu defa, sadece gizemi çözmek değil, aynı zamanda bir kaybı da beraberinde getirecekti. Gece boyunca, Bihter ile birlikte eski bir malikaneye doğru yürüdük. Orada, bir zamanlar büyük bir ailenin yaşadığı, şimdi terkedilmiş olan ve hakkında söylentiler dolan bir yerdi. Havanın kararmasıyla birlikte, her şeyin daha korkutucu hale geldiğini fark ettim. Bihter, karanlıkta bir yıldız gibi parlıyordu. Her adımı, her hareketi, her bakışı bir ipucu gibiydi. "Bu malikanede bir zamanlar büyük bir sırrın saklandığını duydum," dedi Bihter, elleriyle eski duvarları yoklarken. "Ve şimdi, o sırrı açığa çıkarma zamanı." Bihter’in sesindeki kararlılık, bu işin sadece çözülmesi gereken bir gizemden çok daha fazlası olduğunu gösteriyordu. Beni etkileyen şey, onun kendisini ne kadar derinlere gömmüş olduğuydu. O kadar ki, artık kendi güvenliğini düşünmüyor, sadece hedefe kilitleniyordu. Bir süre sonra, eski malikanenin içinde bir oda bulduk. Oda, dar bir koridorun sonunda, terkedilmiş gibi görünüyordu, ama içerideki havayı sezgilerimle hissedebiliyordum. Bihter, kapıyı açarken gözlerinde bir titreme gördüm. Bu oda, ona sadece bir sırrı değil, aynı zamanda geçmişin acı veren izlerini de hatırlatıyordu. "Behlül," dedi Bihter, oda kapısını aralarken, "Bu oda, çözülmesi gereken bir bilmecenin anahtarı." O sırada, her şey yavaşça netleşmeye başladı. Bihter’in dedektiflik yeteneği, sadece dışsal bir çözüm değil, aynı zamanda içsel bir yolculuktu. O, sadece bir sırrı çözmekle kalmıyor, aynı zamanda geçmişinin izlerini takip ederek, kendi karanlık köşelerine doğru bir yolculuğa çıkıyordu. Ve ben, her adımda onun yanında, bu karanlık yolculuğun sonuna doğru ilerliyordum. Ama bir şey vardı; Bihter’in asıl sırrı, aslında çözülmekten çok daha derin bir yerde gizliydi. Bu sır, sadece onu anlamakla değil, aynı zamanda onunla aynı karanlık yolda ilerlemekle de ilgiliydi. Bu yolculuk, sadece bir dedektiflik oyunu değildi. Aynı zamanda bir kadının içindeki karanlıkla yüzleşmesi ve bununla başa çıkabilmesinin hikayesiydi. O gece, o malikanede geçirdiğimiz zaman, bir adım daha derine inmeyi sağladı. Her şeyin bir anlamı vardı, ama o anlamları çözmek için çok geç kalmış olabilirdik.
Amanvermez Bihter - Bölüm 5: Karanlık Yolların Peşinde O gece, malikanenin karanlık duvarları arasına hapsolmuş hissediyordum. Her adımda bir başka gizem beliriyordu, her köşe başka bir sırla fısıldıyordu. Bihter’in liderliğinde, bir dedektifin soğukkanlılığıyla hareket ediyorduk ama kalbimde bir his vardı; sanki bu yolculukta bir şeyler değişecek, bir şeyler kırılacak ve her şey, bir kez daha sonsuza dek kaybolacaktı. Bihter, odanın içinde bir süre sessiz kaldı. Bir adım attı, bir duvarı yokladı, sonra eski bir dolaba yöneldi. Benim ise gözlerim, her köşeyi taramakla meşguldü. O anda bir şey fark ettim: Bihter’in gözleri, bu mekânın karanlıklarına yabancı değildi. Bir yandan çözmesi gereken gizem, diğer yandan geçmişin izleri, onu burada bir noktada köleleştirmişti. Ama ne zaman bunu hissetsem, o bana bakar ve gülerdi. Ve o gülüş, bir sırrı paylaşıyor gibiydi, ama biz sadece gölgelerin peşinden koşuyorduk. "Bihter, bu yerin sırrı nedir?" diye sordum, sesimdeki tedirginlik, ona her zaman yanıt verdiği o güven duygusunu hiç hissettirmedi. Bihter yavaşça döndü, yüzünde o maskeli, soğukkanlı ifade ile bana baktı. "Behlül, her şeyin bir nedeni var, her gizemin bir sahibi var. Bu malikanenin içinde, geçmişin kendisi saklı." Bir anda, tüm oda bir sessizliğe büründü. Korku, sanki her an patlayacakmış gibi havada asılıydı. Bihter'in elindeki anahtar, bir zamanlar bu odada kilitli kalan geçmişin kapılarını aralayacak mıydı? Kimse bilmiyordu. Ama o, her zaman olduğu gibi, bir adım öndeydi. Birden, kapalı bir dolabın kapakları aralandı ve içeriden eski bir kutu çıktı. Bihter, kutuyu eline alırken, gözlerinde bir parlama gördüm. Kutuyu dikkatle açtı, içinden sararmış, eski bir harita ve üzerinde yazılı bir mektup çıktı. Mektubun yazılı olduğu kağıt, zamanın izlerini taşıyor, kararmış köşeleri sanki geçmişin toprağına karışmış gibiydi. "Bihter, bu... ne?" diye sordum, derin bir nefes alarak. Mektubu okuması için ona uzattım. Bihter, haritayı inceledikten sonra gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Gözleri, bir çözümün çok yakında olduğunu gösteriyordu ama asıl gerçeği ne zaman anlayacağımızdan emin değildim. O an, karanlıkta sadece biz ve geçmişin bekleyen adımları vardı. "Mektup, bir zamanlar burada yaşayanların son mesajını taşıyor," dedi Bihter, derin bir sessizlikle. "Bir lanet var Behlül. Bu malikaneye hükmeden bir gücün korkunç hatıraları." Bihter’in sesi, artık sessiz ve solgun bir hâl almıştı. Bunu söylediğinde, o anı kavrayamadım. Ancak, gözlerindeki boşlukla birlikte, bana anlatmak istediği şeyin ne kadar ağır olduğunu hissettim. Bu malikanede bir zamanlar neler yaşandıysa, Bihter her birini özümseyerek birer birer çözüme kavuşturuyordu. Ama bu çözümler, bazen kalp ağrısına dönüşüyordu. Bir anda, odanın karanlık köşesinde bir hareketlilik fark ettim. Sanki bir şeyler kayboluyordu, bir şeyler bizi izliyordu. Bihter, kutuyu dikkatle yerine koydu ve hızla bana döndü. "Behlül, şimdi geri dönmemiz gerek. Her şeyin ardında bir güç var ve bu gece bitmeden o gücün kim olduğunu öğrenmeliyiz." Adımlarımızı hızlandırarak, eski malikanenin koridorlarına doğru ilerledik. Ama içimdeki korku, her geçen saniye büyüyordu. Bihter’in kararlılığı, dışarıdaki korkuyu biraz olsun dindirse de, içimde bir şeyler daha büyük bir felaketi çağırıyordu. Bihter’in sözleri, ardında bir anlam taşıyor gibiydi ama bu anlamı öğrenmek, çoğu zaman bedel ödemek anlamına geliyordu. O malikaneden çıkarken, gözlerim hâlâ yerin derinliklerine kayıyordu. İçimden, bu geceye dair soruların cevaplarının, daha da derinlere inerek çıkacağını düşünüyordum. Ancak, Bihter’in yönlendirmesiyle, bir şeyler daha önce tahmin ettiğimizden farklıydı. Gerçek, belki de çok yakın bir gelecekte kendini gösterecekti. Bihter, bana bir bakış attı, sonra gözleriyle bir şeyleri ifade etti. "Bu bir sır değil Behlül," dedi. "Bundan sonra, bu sırrı çözmek için çok geç olacak." Ve o anda, tüm dünya sustu. Gece, karanlığını sararak bizi içine çekti ve her şeyin bir adım daha derinleşeceğini hissettik. Artık geri dönülmez bir yolculuktaydık, ama bu yolculuk nereye varacaktı, kimse bilmiyordu.
Amanvermez Bihter - Bölüm 6: Sonuçsuz Kapanış Bihter ve ben, malikanenin koridorlarında bir süre daha sessizce yürüdük. O anda her şeyin bir sona doğru gittiğini hissettim. Geçmişin karanlık sırları, adımlarımızla birlikte büyüyor ve ilerledikçe üzerimize çöküyordu. Ama Bihter, asla umutsuz bir izlenim bırakmadı. O, her zaman bir çıkış yolu bulacak, her zaman çözümün bir adım ötesinde olacaktı. Benimse zihnimde sadece bir tek soru vardı: Bu yolculuk bizi nereye götürecekti? Bihter, hızla bir odaya girdi. Ben de onu takip ettim. Oda, malikanenin en eski bölümlerinden birine açılıyordu. Yerin taşları, zamanın izlerini taşıyor, her köşe sanki tarihin derinliklerinden bir parça kopmuş gibiydi. O odanın içinde, bir zamanlar çok değerli bir şeyin saklandığı hissini duyuyordum. Ama o şey neydi? Bihter, dikkatle her bir duvarı inceledi. Herhangi bir tuhaflık, bir ayrıntı arıyordu. Sonunda, bir duvarın ortasında, eski bir yazıyı fark etti. Yavaşça okudu. Gözlerinden bir şey geçiyordu, bir anlam çözülüyordu. "Burada," dedi, "bu yazı, bütün sırrın başlangıcı. Bir zamanlar malikanenin sahipleri, bu eve hükmetmek için bir anlaşma yapmış. Ve bu anlaşmanın bedeli... bir can!" Gözlerim büyüdü. "Bir can?" diye tekrar ettim. "Kimlerin canı?" Bihter, derin bir nefes aldı, gözleri sabırsızca parladı. "Malikanenin ilk sahipleri, bu topraklarda hüküm süren güçlü bir aileydiler. Ama bu gücü korumak için bir bedel ödemek zorunda kaldılar. Bir nesil, her şeyin en karanlık tarafında bir şeyi feda etti. Ve o feda, zamanla lanet halini aldı." O anda bir şey hissettim. O an, her şeyin başlangıcıyla ilgili bir şeylerin daha netleşmeye başladığını fark ettim. Bihter’in söyledikleri, aslında hepsinin bir planın parçası olduğunu ve bu planın içinde bizim de rolümüzün olduğunu düşündürdü. O gece, malikanenin karanlık köşelerinin derinliklerinden, kaybolan her şeyin tekrar geri döneceğini biliyordum. Bihter, bir an için suskun kaldı. Odaya yayılan sessizlik, sanki zamanın kendisini dondurmuştu. Ardından, bir gülüşle konuştu. "Bütün bu sır, aslında bir başkası tarafından yazılmış bir kitaptı. Ama bu kitabın sonu, bizim kararlarımıza bağlıydı. Bu gece ya sona erer, ya da sonsuza kadar devam eder." Benim içimde bir korku kabarıyor, bedenimi saran bir ürperti hissediyordum. Bihter’in söyledikleri, sadece bir uyarı değil, bir tehditti. Ama her ne olursa olsun, her zaman olduğu gibi, onun peşinden gitmek zorundaydım. Odanın bir köşesinde, eski bir sandalye vardı. Bihter, o sandalyeye oturdu ve derin bir düşünceye daldı. Ben ise orada, o gizemli yazının ardından, malikanenin içindeki sırların derinliklerine inmeye başladım. Her köşe, her oda, her şeyin bir parçasıydı. Bihter'in sesini duyduğumda, gözlerim hala o yazıdaydı. "Behlül," dedi, "biz burada kalmalıyız. Bu gece, bu kapalı odada çözülmesi gereken bir şey var. Ve bu çözüm, seni de beni de sonuca götürecek." Bihter’in sözleri, bir şekilde son bir çağrı gibiydi. Artık çok geç olabilirdi. Ama bizimle birlikte malikanede yaşayanların hepsi, birer satranç taşıydılar. Her hamle, birilerini daha yaklaştıracak, birilerini ise uzaklaştıracaktı. Sonunda, her şeyin bir sonucu vardı. Bihter, odanın kapısını kapattığında, o geceyi hiç unutmamaya karar verdim. Bütün gizemlerin, bütün çözümlerin, sonunda sadece bir bedel ödemek anlamına geldiğini anlamıştım. Ve ben, bu bedeli ödeyen kişi olacaktım. Bihter ve ben, malikanenin odasında kalan son figürler olarak, o geceyi ardımızda bırakıyorduk. Ama asıl soru şuydu: Bir sır, biz onu çözene kadar kaybolmaz mı? Ve bu kaybolan sırrın bedeli, ne olursa olsun, her zaman ödenir mi? Gerçek, bir kez daha, Bihter’in soğukkanlı bakışlarında saklıydı. "Bir son değil," dedi. "Bir başlangıç." Ve o anda, zamanın bize sunduğu karanlıkta, her şey sona erdi.
Teşekkürler
Birinin aklına yerli Sherlock Holmes 'i seslendirmek geldi, çok sağolun ❤❤❤
❤❤❤❤
Bu kadar güzel yerleri bu kadar güzel anlatmak zorunda damısın ayşe hanım kızım.
❤
Teşekkürler
Çok güzel bir eser, çok güzel bir seslendirme. Niye bu kadar az ilgi görmüş, hayret!
Vurgu, diksiyon, şive vb olarak seslendirme çok güzel, keyifli ve anlaşılır olmuş. Teşekkürler.
Sayın Kemal Tahir'i saygıyla anıyorum. Bu kadar harika bir seslendirme içinde Mazlum Kiper'e çok teşekkür ederim. Emeğinize sağlık.
Teşekkürler polisiye daha çok
En güzel seslendirme bu
Teşekkürler 🌺
paylaşım için teşekkür ederiz... 🥰🥰🥰🥰🥰🥰🥰
Seslendirme mükemmel emeklerinize sağlık
Teşekkür
💙💙
teşekkür ederim yazarlarımız tarafından hikayelerde insanlarımız ne kadar güzel anlatılmış
Bölüm 1: Bir Gölgeler Oyunu Güz yağmurlarının ağır ağır dövdüğü İstanbul’un sisli sokaklarında, Bihter Hanım’ın yanında yürürken, içimde tarif edemediğim bir huzursuzluk vardı. Her zaman olduğu gibi, onun olağanüstü zekâsı ve keskin gözlem yeteneği karşısında hayranlık duysam da, bu kez farklı bir şey vardı. Amanvermez Avni’nin ölümü, tüm şehirde dalga dalga yayılan bir haber olmuştu, ama bizler için bu bir son değil, bir başlangıçtı. Bihter Hanım, Beyoğlu’ndaki küçük ve mütevazı evinin penceresinden dışarı bakarken, ellerini arkasında birleştirmişti. Onun yüzünde, yalnızca büyük bir bilmeceyle karşılaştığında beliren o keskin ifade vardı. Ben ise masasının kenarındaki koltuğa oturmuş, not defterime birkaç satır karalamaya çalışıyordum. Ancak atmosfer o kadar yoğun ve gerilimliydi ki, kalemim sanki kâğıdı reddediyordu. “Behlül,” dedi sonunda, derin bir sessizlikten sonra. “Şehirdeki herkes Amanvermez Avni’nin ölümünü bir trajedi olarak görüyor. Ama benim için bu, bir satranç oyununda yapılmış yanlış bir hamlenin sonucundan başka bir şey değil.” “Yanlış bir hamle mi?” diye sordum, başımı kaldırarak. “Ne demek istiyorsunuz?” Bihter, yüzünde ince bir tebessümle döndü. “Avni’nin ölümü doğal bir ölüm değildi. Onu kim öldürdü, neden öldürdü, ve asıl önemlisi... bunu kimlerin öğrenmesini istemiyorlar? İşte bu, cevabını bulmamız gereken soru.” --- Avni’nin Ölümüne Giden İzler Ertesi sabah, yağmur durmuş, ama İstanbul’un sokaklarına yayılan pus daha da yoğunlaşmıştı. Bihter, elinde küçük bir çanta ve üzerinde her zamanki sade ama zarif kıyafetiyle, “Behlül, hazırlan,” dedi. “Bugün Balat’a gidiyoruz.” Balat, İstanbul’un tarih kokan dar sokakları ve mistik havasıyla her zaman merak uyandırıcı bir yer olmuştu. Ancak bu kez bizi bekleyen şey, sıradan bir manzara değil, Avni’nin son günlerini geçirdiği eski bir konağın kalıntılarıydı. Konağa vardığımızda, içerisi neredeyse tamamen harap olmuştu. Duvarlarda yer yer kurumuş kan lekeleri vardı ve zeminde derin çizikler dikkat çekiyordu. Bihter, odada bir süre sessizce dolaştı. Sonra, yerdeki kırık bir aynanın parçasını alıp inceledi. “Behlül,” dedi sakin ama kararlı bir sesle, “burada bir mücadele olmuş. Ama bu mücadele, Avni’nin gücüyle boy ölçüşebilecek birinin işi olmalı. Ve bu kişi, Avni’nin sırlarını biliyordu.” “Ne demek istiyorsunuz?” diye sordum. Bihter, aynayı yere bırakarak ayağa kalktı. “Avni’nin ölümünün ardında bir sır var, Behlül. Ve bu sır, İstanbul’un karanlık sokaklarından çok daha derinlere uzanıyor. Avni, bildiği bir şey yüzünden öldürüldü. Ve bunu öğrenmek, hem bizi hem de İstanbul’u kurtarabilir.” --- Şifreli Bir Mesaj Konağı inceledikten sonra, Bihter eline eski bir mektup aldı. Bu, Avni’nin yazdığı son mesajlardan biriydi. Mektubun her satırı, titizlikle şifrelenmişti. Bihter, mektubu dikkatle inceledikten sonra, “Bu, çözülmesi gereken bir bulmaca,” dedi. “Avni, ölmeden önce bir şey biliyordu ve bunu gizlice bırakmış.” Evde bulduğumuz bir lambanın ışığında, mektubun satırlarını dikkatle çözmeye çalıştık. Şifreli mesajda geçen kelimeler arasında özellikle şu ifade dikkatimi çekmişti: “Gölgeyle savaşanlar, kendi gölgeleriyle karşılaşırlar.” “Bu ne anlama geliyor?” diye sordum. Bihter, mektubu tekrar inceledikten sonra, “Bu, bir uyarı,” dedi. “Ama aynı zamanda bir iz. Avni’nin düşmanları, onun bildiklerini öğrenmek istiyordu. Ama Avni, bu bilgiyi son anda bizlere ulaştırmış olabilir.” --- İhanet ve Gerçek Mektubun şifresini çözmemiz, bizi İstanbul’un eski yeraltı mezarlarına götürdü. Burası, tarih boyunca birçok sırrın saklandığı bir yerdi. Girdiğimizde, içerideki sessizlik, insanın içini ürpertiyordu. Ancak Bihter’in kararlılığı, beni de cesaretlendirdi. Bir süre sonra, karşımıza devasa bir kapı çıktı. Kapının üstünde eski bir Osmanlı yazısıyla şunlar yazıyordu: “Gerçek, yalnızca cesurlara açılır.” Bihter, kapının üzerindeki yazıyı dikkatle inceledikten sonra, elindeki küçük bir anahtarı çıkardı. “Bu, Avni’nin bize bıraktığı bir anahtar,” dedi. “Ama bu kapı, yalnızca doğru soruyu sorarsak açılacak.” Kapıya yaklaştığımızda, mekanizmanın bir bilmeceye dayandığını fark ettik. Ancak Bihter, zekâsıyla bu bilmecenin cevabını buldu ve kapı yavaşça açıldı. İçeride, Avni’nin sakladığı gerçekleri bulduk. Ancak bu gerçekler, yalnızca bir başlangıçtı. --- Devamı bir sonraki gönderide...
Bölüm 2: Yeraltındaki Labirent Kapı açıldığında karşımıza çıkan manzara, insanın tüylerini diken diken edecek kadar etkileyiciydi. Uzun bir koridor, loş ışıklarla aydınlanıyordu. Duvarlarda eski yazıtlar ve semboller vardı; bunlar Osmanlı döneminden kalma görünse de, daha derin bir anlam barındırıyor gibiydi. Sanki tarihin kendisi burada mühürlenmişti. Bihter, elindeki meşaleyle dikkatlice ilerlerken, her ayrıntıyı incelemeyi ihmal etmiyordu. Ben ise onu takip ederken, hem hayranlık duyuyor hem de gittikçe artan bir korku hissediyordum. Labirentin havası ağırdı, sanki burada nefes almak bile farklı bir çaba gerektiriyordu. “Behlül,” dedi Bihter, bir an durarak. “Bu koridor, bizi sadece fiziksel bir yere değil, aynı zamanda bir bilgiye götürüyor. Ama burada bizi bekleyen gerçekler, yüzleşmeye hazır olmayan birini yok edebilir.” “Gerçeklerden bu kadar emin misiniz?” diye sordum. “Belki de sadece bir tuzakla karşı karşıyayız.” Bihter, yüzünde hafif bir gülümsemeyle cevap verdi. “Tuzaklar, yalnızca onları fark etmeyenler için tehlikelidir. Ama biz... dikkatliyiz.” --- Avni’nin Bıraktığı İpuçları Labirentin sonunda, büyük bir oda vardı. Ortada taş bir masa, üzerinde de karmaşık sembollerle işlenmiş bir harita duruyordu. Harita, İstanbul’un farklı bölgelerini gösteriyordu; ancak sıradan bir haritadan çok daha fazlasıydı. Bazı bölgeler, eski Türkçe yazılarla işaretlenmişti. Bihter, haritayı dikkatle incelerken, “Avni’nin ölmeden önce saklamak istediği sır burada gizli,” dedi. “Ama bu sır, sadece bir başlangıç. Daha fazlasını öğrenmek için bu işaretli yerleri tek tek incelemeliyiz.” Haritada en dikkat çekici işaret, Beykoz’daki eski bir sarnıçtı. Sarnıç, yıllardır kullanılmıyordu ve kimsenin ilgisini çekmeyen bir yerdi. Ancak Bihter, sarnıcın İstanbul’un karanlık tarihindeki önemli bir noktayı temsil ettiğini anlamıştı. “Behlül,” dedi. “Bize yöneltilen bilmece, bu sarnıçta çözülmeye başlayacak.” --- Sarnıçta Saklı Gerçekler Ertesi gün, Beykoz’daki sarnıca ulaştık. Burası dışarıdan bakıldığında harap bir yapı gibi görünüyordu; ama Bihter’in kararlı bakışları, buranın sıradan bir yer olmadığını gösteriyordu. Sarnıcın girişindeki taş kapı, o kadar ağırdı ki, açmak için birlikte tüm gücümüzü harcamamız gerekti. İçeri girdiğimizde, her adımımız yankılanıyor, sarnıcın devasa kubbesi uğultularla doluyordu. Tam ortada, eski bir kaide üzerinde bir sandık duruyordu. Sandığın üzerindeki semboller, Avni’nin bıraktığı mektupta geçenlerle eşleşiyordu. “Bu sandık,” dedi Bihter, “Avni’nin korumaya çalıştığı gerçeği içeriyor. Ama dikkatli olmalıyız, çünkü bu sandığın açılmasıyla birlikte, birçok şey değişebilir.” Bihter, elindeki anahtarı dikkatlice sandığın kilidine yerleştirdi. Anahtar dönerken, sarnıcın içindeki hava bile değişmiş gibiydi. Sandık açıldığında, içinden eski bir yazma çıktı. Yazma, İstanbul’un tarihine dair bilinmeyen birçok gerçeği barındırıyordu; ama aynı zamanda, bazı güçlerin hâlâ bu gerçeklerin peşinde olduğunu gösteriyordu. --- Gölgedeki Düşman Tam yazmayı incelemeye başlamıştık ki, sarnıcın içindeki sessizlik bir anda bozuldu. Gölgeler arasında beliren bir figür, tüylerimizi diken diken etti. Bu kişi, Avni’nin düşmanlarından biriydi. Ancak bu düşman, sıradan bir katil değil, Avni’nin korumaya çalıştığı sırrı ele geçirmek için her şeyi yapabilecek kadar tehlikeli biriydi. Bihter, hiç tereddüt etmeden, “Behlül, yazmayı koru,” dedi. “Bu kişiyle yüzleşmek bana düşer.” “Bihter, tek başınıza mı?!” diye itiraz etmeye çalışsam da, yüzündeki kararlılık beni susturdu. Onun zekâsı ve cesareti, bu karanlık figürle başa çıkabileceğine dair bir güven veriyordu. --- Devamı bir sonraki gönderide...
Bölüm 3: Çatışma ve İhanet Bihter, karanlık figürün karşısına dikilirken sarnıcın içindeki sessizlik, gerilimle yüklü bir havaya büründü. Elindeki meşaleyi yukarı kaldırarak gölgeleri dağıttı ve figürün yüzü görünür hale geldi. Bu kişi, Avni’nin eski yardımcısı Adnan’dı! Ancak artık Avni’nin sırlarını koruyan sadık bir dost değil, bu sırları ele geçirmeye çalışan bir ihanetkâr olduğu ortadaydı. “Adnan,” dedi Bihter, sesi sakin ama kararlıydı. “Avni’nin koruduğu bu sırlara ulaşmak için ne kadar ileri gideceksin? Onun ölümüne bile göz yumdun.” Adnan’ın yüzünde bir alay ifadesi belirdi. “Avni’nin koruduğu sırlar, bir insanın hayatından çok daha değerli. Bu sırlar, İstanbul’un yeraltındaki güçlerin anahtarı. Ve bu güç, doğru ellerde olmalı. Sadece benim ellerimde.” Bihter, hafifçe gülümsedi. “Görünüşe göre, doğru ellerin ne olduğunu anlamakta biraz zorlanıyorsun. Ama endişelenme; bunu sana göstermeye hazırım.” --- Sarnıçta Çatışma Adnan, belindeki kılıcı çıkararak Bihter’e doğru bir adım attı. Ancak Bihter, soğukkanlılığını kaybetmeden elindeki meşaleyi yere atarak sarnıcın karanlığını bir kez daha aydınlattı. Bu sırada, benim de üzerime büyük bir sorumluluk düşüyordu: Yazmayı korumak ve Bihter’in söylediği gibi, sırları güvenli bir şekilde saklamak. Adnan, Bihter’e doğru saldırıya geçtiğinde, Bihter ustalıkla geri çekilerek Adnan’ın kılıç darbelerinden kaçındı. Bihter’in elindeki ince bir hançer, Adnan’ın saldırılarına karşı mükemmel bir savunma aracıydı. Ancak bu sadece bir fiziksel çatışma değildi; zihinler de bir savaş veriyordu. Ben, sarnıcın karanlık bir köşesinde saklanmış, yazmayı koruyordum. Ancak zihnim sürekli olarak Bihter’in güvenliğiyle meşguldü. Ona yardım etmeli miydim? Yoksa yazmayı koruma görevime mi sadık kalmalıydım? Bu ikilem beni neredeyse felç ediyordu. --- İhanetin Kökeni Adnan, bir an duraklayarak nefesini topladı. “Bihter,” dedi. “Bu kadar inatçı olmana gerek yok. Bu sırları birlikte kullanabiliriz. Hem senin hem de benim hayal ettiğimiz dünyayı yaratabiliriz.” Bihter, başını iki yana salladı. “Hayal ettiğim dünya, entrikalarla değil, doğrulukla inşa edilir. Sen ise güç uğruna her şeyi feda etmeye hazırsın. Bu yüzden, seninle bir ortaklık mümkün değil.” Adnan, bir anlığına tereddüt etti. Gözlerindeki kararlılık yerini bir an için hüzne bırakır gibi oldu. Ama bu tereddüt, onun tehlikeli bir rakip olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. --- Planın Son Aşaması Tam o anda, sarnıcın derinliklerinden bir uğultu yükseldi. Sarnıcın içindeki semboller birer birer parlamaya başlamıştı. Bu, yazmanın gücünün harekete geçtiğini gösteriyordu. Adnan, bu durumu fark ederek hızla bana doğru yöneldi. “Behlül!” diye bağırdı Bihter. “Yazmayı koru, sakın bırakma!” Adnan’ın üzerime doğru geldiğini görünce içimdeki tüm korkuyu bastırmaya çalıştım. Yazmayı sıkıca kavrayarak geriye doğru çekildim. Ancak tam Adnan bana ulaşacakken, Bihter araya girdi ve onu yere serdi. “Behlül, artık buradan çıkmalıyız!” diye emretti. Ben, yazmayı sıkıca tutarak Bihter’in ardından sarnıcın çıkışına doğru koştum. --- Kaçış ve Yeni Sorular Sarnıçtan dışarı çıktığımızda, güneş yeni doğuyordu. Bihter, omuzlarından hafifçe tozları silerken, gözleri hâlâ bir sonraki adımı planlıyor gibiydi. “Bu sırlar,” dedi Bihter, “sadece bir başlangıç. Avni’nin ölümü, daha büyük bir komplonun parçası. Adnan’ın arkasında kimlerin olduğunu bulmamız gerekiyor. Ama önce, yazmayı güvenli bir yere saklamalıyız.” Ben, hâlâ olan biteni anlamaya çalışırken, Bihter’in ne kadar ileri görüşlü ve kararlı bir lider olduğunu bir kez daha fark ettim. Onun yanında olmak, hem bir ayrıcalık hem de büyük bir sorumluluktu. Ve bu sorumluluk, şimdi çok daha büyük bir hale gelmişti. --- Devamı bir sonraki bölümde...
Bölüm 4: Son Düğüm ve Yeni Başlangıç Yazmayı güvenli bir yere sakladıktan sonra, Bihter’in planlarını dinlemek için gözlerden uzak bir kafede buluştuk. Yorgun ama kararlıydık. Adnan’ın yakalanması ve yazmanın korunması bir zafer gibi görünse de Bihter’in zihninde hala çözülmesi gereken birçok soru vardı. “Adnan yalnız çalışmıyordu,” dedi Bihter, sessizliği bozarak. “Onu kimlerin desteklediğini bulmamız şart. Yazmanın gücü, sıradan bir insanın kontrol edebileceği bir şey değil. Adnan’ı yönlendiren daha büyük bir güç olmalı.” “Peki, ya Avni’nin ölümü?” diye sordum. Sesim hala tereddüt doluydu. “Bu olayın sadece bir başlangıç olduğunu düşünüyorsun, değil mi?” Bihter, kahvesinden bir yudum alıp düşünceli bir ifadeyle başını salladı. “Avni’nin ölümü, sıradan bir cinayet değil. Onun bilgeliği ve sadakati, yazmayı korumakta yeterliydi. Ama onu susturmak isteyenler, bu sırrı ele geçirmek için daha büyük planlar yapıyor.” --- Gizemli Mektup Tam bu sırada, garson masamıza bir zarf bıraktı. Zarf, hiçbir adres ya da gönderici bilgisi taşımıyordu. Bihter, sakin bir şekilde zarfı açtı ve içindeki notu okudu. Gözleri hafifçe kısıldı. Notu bana uzattı: “Yazmanın sırrı burada bitmiyor. Adnan, sadece bir piyondu. Asıl düşmanınızı bulmak için İstanbul’un derinliklerine inmelisiniz. Başlayacağınız yer: Yerebatan Sarnıcı.” “Yine sarnıç mı?” dedim. Sesimde açık bir şaşkınlık vardı. “Oradan henüz çıktık. Başka neler saklanıyor olabilir ki?” “Bilmiyorum,” dedi Bihter. “Ama bu, bir tuzak olma ihtimali kadar, gerçeğe bir adım daha yaklaşma fırsatı da olabilir. Eğer daha fazlasını öğrenmek istiyorsak, bu riski göze almalıyız.” --- Derinliklere Dönüş Bir kez daha karanlık sarnıcın yolunu tuttuk. Ancak bu kez elimizde daha fazla bilgi ve daha güçlü bir irade vardı. Adnan’ın gizli geçitlerden birini kullanarak kaçmaya çalıştığı o dar tünel, yeni bir maceranın kapılarını açıyordu. Sarnıca vardığımızda, daha önce görmediğimiz bir geçit bulduk. Geçit, karmaşık sembollerle süslenmiş taş bir kapıya açılıyordu. Kapıyı açmak için bir çözüm bulmalıydık. Bihter, yazmayı kullanarak semboller arasında bir uyum aramaya başladı. “Bu bir şifre,” dedi Bihter. “Avni’nin sakladığı sırların bir başka anahtarı. Ancak yazmayı doğru şekilde kullanmazsak, bu kapı açılmayacak.” Ben, elimden geldiğince ona yardımcı olmaya çalıştım. Ancak semboller o kadar karmaşıktı ki, her biri bir bilmece gibi görünüyordu. Sonunda, Bihter’in zekası ve yazmanın gücü birleşerek kapıyı açmayı başardı. --- Kapının Arkasındaki Gerçek Kapının arkasında devasa bir odaya ulaştık. Bu oda, antik bir tapınağı andırıyordu. Duvarlardaki semboller, daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyordu. Ancak bu tapınak, yalnızca bir ibadet yeri değil, aynı zamanda yazmanın gerçek gücünün kaynağıydı. Bihter, duvarlardaki sembolleri incelemeye başladı. Gözleri bir noktada durakladı. “İşte burada,” dedi. “Avni’nin ölümünün ve Adnan’ın ihanetinin ardındaki gerçek: Bu tapınak, yalnızca yazmayı korumuyor. Aynı zamanda onu kontrol edebilecek olanın kim olduğunu da belirliyor.” “Kim olduğunu nasıl anlayabiliriz?” diye sordum. Bihter, yazmayı eline aldı ve tapınağın merkezindeki bir taşa yerleştirdi. Taş, yazmayla temas ettiğinde parlamaya başladı ve odanın duvarlarında bir dizi görüntü belirdi. --- Nihai Çözüm Görüntüler, Adnan’ın arkasındaki güçleri ve Avni’nin ölümünden önceki olayları gösteriyordu. Adnan, İstanbul’un yeraltındaki bir örgütle iş birliği yapmıştı. Ancak bu örgüt, yalnızca yazmayı ele geçirmekle ilgilenmiyor, aynı zamanda Bihter’in zekasını ve cesaretini de tehdit ediyordu. “Bihter,” dedim, sesimde endişe vardı. “Bu örgütle nasıl başa çıkacağız? Bu, bizim kapasitemizi aşan bir şey gibi görünüyor.” Bihter, bana dönerek hafifçe gülümsedi. “Behlül, bu yalnızca bir başlangıç. Eğer Avni’nin koruduğu sırları ve yazmanın gerçek gücünü ortaya çıkarabilirsek, bu örgütle başa çıkabiliriz. Ama bunun için önce bizim de daha güçlü olmamız gerekiyor.” --- Yeni Bir Başlangıç Sarnıçtan çıktığımızda, artık çok daha fazla şey biliyorduk. Ancak bu bilgi, aynı zamanda yeni bir yolculuğun başlangıcıydı. Bihter’in liderliği ve zekası, bizi bu yolda bir adım öne taşıyordu. Ancak önümdeki yolculuk, yalnızca bir sırların çözülmesi hikayesi değil, aynı zamanda bir bağlılık ve cesaret testi olacaktı. Bihter’in yanında olmak, hem bir ayrıcalık hem de büyük bir sorumluluktu. Ve bu sorumluluk, bizi daha büyük maceralara sürükleyecekti. SON.
🙏🙏
Teşekkürler sayın kıpır müthiş anlatım
Doğu ekpresinde cinayet kitabı eklermisiniz
Yukardaki açıklama kısmı için sonsuz teşekkürler. Şimdi dinlemeye başlıyorum.Bu kitaplardan hiç haberim yoktu.
Alanında iki usta Kemal Tahir, Mazlum Kiper. Teşekkür ediyorum.