Çok teşekkürler.. 1. Sınıf sosyoloji öğrencisiyim. İçeriklerinden ziyadesiyle istifade ediyorum.. dilerim emeklerinin karşılığını alıyorsundur ya da alırsın ..
Öncelikle bu konuları açmak ve tartışmak çok önemli. Buna katkınız için teşekkür ederim… Türkiye’nin modernizme geçişini tarihsel bağlamda kabaca anlattınız. Bu çizgide bakarsak, feodal geleneklerden modern yaşantıya adım atmamız 100-120 sene, şehirleşme çabası ise 40-50 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Tarihten bildiğimiz gibi toplumların değişimi kuşaklar boyunca devam ediyor. Bu bağlamdan baktığımda, evet Türkiye’de modernizme ve postmodernizme uyan örnekler var. Bunlara katılıyorum. Ancak ben toplumun henüz birçok katmanında feodal izlerin olduğunu görüyorum. Benzer şekilde şehirleşme yüksek oranda arttı fakat kültürlenmeyi henüz tamamlamamış bir şehirleşme yaşıyoruz. Feodal gelenek üzerine kurulu köy toplumunun köyü şehire taşıması ve şehirdeki kültüre uymak yerine kendi geleneklerini dayatması dönemindeyiz ya da henüz geçmek üzereyiz 😅. Yani batıdaki sanayi devrimi sonrası hızlı şehirleşmenin ilk aşamalarına benzer bir durumdayız. Tabii sadece süreç olarak bir benzerlik var, o döneme göre tarihsel, kültürel, ekonomik birçok farklılığımız bulunuyor. Ancak, birkaç kuşak sonra gerçekten şehirleşme ve modernleşmeyi daha net görebiliriz sanırım. Şu andaki toplumu okumam, feodal geleneğin ağır bastığı, dünyadaki ve teknolojideki ilerlemelerle modernizm ve postmodernizm dalgaları da yaşayan bir toplum olduğumuz. Bu feodal kültür, modernizmin özelliklerinde çok güzel anlattığınız gibi, modernizmin o katı nedenselliğe (hatta yer yer dogmatizme) dayanan tarafıyla da uzlaşan bir zemin buluyor. Fakat inanılmaz hızlı bir değişim de var. Bunun da hakkını vermek gerekir. Özellikle genç kuşağın eğitim olanakları ve internet teknolojileri ile birlikte hızlı bir kültür ve bilinç değişimi yaşadığını görmek lazım…. Kapitalizmin bağlantısını anlatan videonuzu merakla bekliyorum. Teşekkürler 🙏
Müthiş bir yorum, teşekkürler! Türkiye çok katmanlı bir toplum yapısına sahip. Videoda belki değinmek gerekirdi, bu yapı bölgesel olarak da değişiklik gösteriyor. Özellikle Türkiye'nin Batı şehirleri ile Doğu şehirleri arasında farklılıklar göze çarpıyor. Batı'ya doğru yol aldıkça feodal izler daha az görünür oluyor. Ve tam da dediğiniz gibi yeni sanayileşen ve şehirleşen Batı toplumlarını andırıyor bu süreç. Bu nedenle bu süreci anlatan klasik sosyologların kuramları Türkiye'yi bugün açıklamada kolaylık sağlıyor. Tabii bir yandan gençlerle birlikte gelen büyük bir değişim süreci var. Yeni gelen kuşaklar, birkaç kuşak sonra geleneksel kültürün ağırlığını önemli ölçüde azaltacağını tahmin ediyorum. Tam bir modernleşme süreci yaşanıyor, tanıklık ettiğimiz süreç tam olarak bu.
Bireyselleşmeden ne anlamamız gerektiği de çok önemli bir soru diye düşünüyorum. Örneğin benim bireysellikten anladığım bir şahsiyet sahibi olmak. Kendine ait bir sözü, duruşu olmak. Bu zaviyeden baktığımda ben Türkiye'nin toplumsal yapısının kamucu olduğunu düşünüyorum. Risk almanın, rekabet duygusunun, girişimciliğin, özgünlüğün, eleştirel düşünme kapasitesinin zayıf olduğunu düşünüyorum. En önemlisi de değişimden korkan, statükocu bir toplum olduğumuzu düşünüyorum.
Yine bu da çeşitlilikler barındıran bir konu. Birey aslında individual olarak, başkasına bağlı kalmadan kendi olabilen insan olarak ele alınabilir Norbert Elias'tan hareketle. Ben Türkiye aşırı bireyselleşmeyi yaşıyor derken, toplumsuz bireyler anlamında Leibniz'in monadına gönderme yapıyorum. Bu risk alma, rekabet mevzusunda söylediklerin de doğru ama bence bu durum giderek geçmişte kalacak. Özellikle şirketleşmenin yükseldiği bir ülkede kültürde de değişimler olacaktır, oluyor da. Bizim gibi gençlere ve bizden daha gençlere baktığımızda daha girişimci olduğunu görüyorum. Ama evet bu eleştirel bir biçimde değil ya da statükoyu alt üst edeceğiz anlamında değil. Daha çok günün şartlarını takip eden ve kendi başına hesaplamalar, planlamalar yapan birey ortaya çıktı. Tam da Richard Sennett'in anlattığı şeylere denk düşen bir birey modeli var gençler arasında diye düşünüyorum.
Ben de şöyle anlıyorum bireyselliği : bireysellik için bireyi korumak gerekli , bireyin bir tanıdığı ahbabı , dayısı , takipçisi , destekçisi , ailesi vs olmasa bile haklarının korunması ve haksızlığa uğramaması gerekli .. Ben ve birçok birey bu ülkede bireyin tek başına bir önemi olmadığı gibi çevresi vs olsa ailesi yanında olsa ve desteklese dahi iktidarı elinde bulunduranlarla çıkar çatışması içine girdiyse elenen ve suçlu olmadığı halde hukuki düzlemde suçlu ilan edilen oluyor .. Bu da bireyin ölümü bence. Çünkü ben toplumun ve sistemin bu şekilde olmasına göre konumlanmak durumunda kalıyorum. Kendi mesleğimi yapamıyor oluşum ve sosyolojiyi okuma tercihim ve kararım bile bireysel bir karardan ziyade toplumun baskısı nedeniyle cevap arayışım , anlamlandırma çabam ve bunları aktarmak için .. oysaki tüm bunlar olmasaydı farklı bir yol izliyor olabilirdim. Özgürce seyahat edemiyor oluşum bile bireyselliğin olmadığının ispatı .. ancak şöyle de bir paradoks var buna yol açan bireysel despotizm de olabilir. Olur da bir gün ben de cumhurbaşkanı falan birşeyler olursam tarım ilacı kullanmayı yasaklardım mesela ve bu haliyle birilerini etkilerdi ve baskılardı. Postmodern monarşi benzeri ilginç farklı yeni bir kelime gerektiren bir çağda yaşıyor olabiliriz ..
Merhaba. Sayenizde sosyolojinin modernliğe öncelikle ulus devlet niteliği üzerinden baktığını öğrendim. Sosyolojik bakımdan modern veya post modern olmak değil, akılcı, çevreci, duyarlı, güçlü ve çözüm odaklı düşünen ve hareket eden bir toplum olabilmek için gayret etmeli.
Galiba önceki videolara bakmam gerekiyor ama şimdi modernite ve postmoderniteyi tartışıyorsak bu mesele bir felsefi tavrı, genel paradigmayı ilgilendiren bir meseledir daha çok. Modernden kasıt aydınlanma sürecidir. Akla olan güvenin tavan yapması, büyük öğretilerin çağıdır. Modernitenin sonu büyük öğretilerin sonuna denk düşer. Modern dediğimiz klasik edebiyatta yazarların bir derdi vardır. Bir şeyleri eleştirirler. Sorgular, yargılarlar aklın mahkemesinde. Postmodern sanatta ise bir dert yoktur. Sadece olanı anlatır. Onun bireysel deneyimleri de önemli, sanatın konusu olabilir. Tam bir postmodern roman örneği olan Peter Handke’nin kısa mektup uzun veda adlı romanını çevirdim. Okunmaycağını biliyordum. Dağılmadan, konuya döneyim. Bu anlamda Türkiye moderniteyi kaçırmış, o dönemde sanatta, bilimde, felsefede etkin olamamış bir toplum. Bağımsız olmadığından batıdaki hakim akıl, postmodern sanat, bilim, zevkler burada da egemendir. Modern, akla dayalı, rasyonel düzenlenmiş bir devlet/toplum organizasyonu anlamında arada kalmış bir devlet/toplum organizasyonu. Bu anlamda tam modern değil. Ulus devletlerde tek değil de ortak dil, ortak bayrak, ortak tarih, ortak acılar ve sevinçler, ortak gelecek ve amaçlar kitleleri bir ulusa ait hissetmeleri için gerekli motivasyon kaynaklarıdır ama modern ulus devletlerin genel ortak özellikleri bilhassa tek anlamında ortak dinleri olmaması değil mi? Ulus devletler modernite dediğimiz paradigmanın hakim olduğu sürecin çıktısı olduğu için evet modern devletlerin hepsi ulus devletlerdir. Ama modern devlet yapısı anlamında Türkiye iyi niyetle bu yönde adımlar atılmış olsa da süreç sekteye uğratıldığı için halihazırda modern bir devlet ve toplum yapılanmasından uzaklaşma eğiliminde bir ülkedir.
"Türkiye'nin toplumsal yapısının modern mi; post-modern mi?" olduğuna cevap vermek için bence öncelikle Türkiye'nin toplumsal yapısının her bir bileşenine/yapısına/kurumuna ayrı ayrı bakmak lazım geldiğini düşünüyorum. Eğer modern toplumun ekonomik yapısını kapitalist bir sistem olarak düşünürsek veya neo-liberal bir küreselleşme ekseninde düşünürsek hem modern hem de post-modern denebilir. Ancak devletin bürokratik işleyişine bakacak olursak rasyonel bir hukuka dayanmadığını düşündüğüm için modern bir idari yapıya sahip olmadığımızı düşünüyorum. Diğer yandan bilgilerin veya bilgi stoklarının/kaynaklarının hiyerarşisine bakacak olursak modern bilimin/bilginin yanında dini/geleneksel bilgi veya alternatif tıp bilgisinin de toplumsal tabanda karşılık bulduğunu düşünüyorum ve bu alanda post-modern bir özellik sergilediğimizi düşünüyorum. Diğer yandan öteki topluluklara (dini veya etnik) çok hoşgörülü olduğumuz söylenemez. Dolayısıyla bu alanda da modern olduğumuzu yani çok kültürlülük özelliği sergilediğimizi düşünmüyorum. Mesela modern mi post-modern mi derken hala depremleri geleneksel/dini kalıp yargılar ekseninde açıklıyoruz. Bunun yanında kız ve oğlan çocuklarını haremlik-selamlık ekseninde eğitmeyi planlıyoruz. Bu açıdan modern olduğumuz söylenemez. Kısacası ne mutlak bir modernlikten ne de mutlak bir post-modernlikten bahsetmemiz pek mümkün değil diye düşünüyorum. Kaldı ki ben post-modernlik yerine modernliğin radikalliği gibi yaklaşımları benimsiyorum. Hele hele şu günlerde dini radikalliğin, milliyetçiliğin ve göçmen karşıtlığının had safhaya çıktığı şu günlerde... Mesela yakın zamanda aşı zorunluluğu söz konusuydu. Bence bu bile post-modernlik güzellemesini yerle bir ediyor.
Kanal çizgisinde güzel bir yorum olmuş. Bu yıl boyunca anlattıklarımızın neredeyse bir özeti. Özellikle son noktalar çok önemli. Postmoderniteyi ben de modernliğin aşırılaşması olarak ele alıyorum. Bu yüzden postmodernite, moderniteyi aşamamıştır, aşamayacak da diyorum. Üstelik postmodern zihniyetin kendisi tıpkı modern zihniyete benzer olarak dışlamalara yol açıyor. O yüzden dediğin gibi mutlak bir durum yok ortada kesinlikle.
Tek dil de demiyor. Anlatım uslubu ve içerik çok güzel ancak verilen bilgide yanlışlık olunca ister istemez odağı dağılıyor insanın. Bahsettiğiniz ifade, modern devlet tanımından daha farklı bir açılımla; "Tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet" tamamen ayrıştırmalardan uzak, tüm ırkları ve dinleri kapsayan, heterojen bir topluma hitap eder bir tarzla sunuldu. Uygulanıp uygulanmıyor oluşu farklı bir tartışma konusu olabilir fakat söylem buydu.
Modernliğin ve postmodernliğin niteliklerini sayarken üretim biçiminden ekonomi-politikten hiç bahsetmediniz bu videoda. kapitalizm ekseninden bu tartışmayı yürütmenizi merakla bekliyorum.
Bunlar önemli noktalar gerçekten. Bu sene modernite ve postmodernite tartışmalarını noktalamak üzereyiz. Yeni senede de kapitalizm meselesine daha çok eğileceğiz.
"Türkiye devletinin dini islamdır" ibaresi sadece birkaç yıl anayasada kalmıştır. Dindarların tepkisini çekmemek için olduğu söylenir. Ancak tek tiplileşmenin amaçlandığını reddedemeyiz elbette.
Çok teşekkürler.. 1. Sınıf sosyoloji öğrencisiyim. İçeriklerinden ziyadesiyle istifade ediyorum.. dilerim emeklerinin karşılığını alıyorsundur ya da alırsın ..
Öncelikle bu konuları açmak ve tartışmak çok önemli. Buna katkınız için teşekkür ederim… Türkiye’nin modernizme geçişini tarihsel bağlamda kabaca anlattınız. Bu çizgide bakarsak, feodal geleneklerden modern yaşantıya adım atmamız 100-120 sene, şehirleşme çabası ise 40-50 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Tarihten bildiğimiz gibi toplumların değişimi kuşaklar boyunca devam ediyor. Bu bağlamdan baktığımda, evet Türkiye’de modernizme ve postmodernizme uyan örnekler var. Bunlara katılıyorum. Ancak ben toplumun henüz birçok katmanında feodal izlerin olduğunu görüyorum. Benzer şekilde şehirleşme yüksek oranda arttı fakat kültürlenmeyi henüz tamamlamamış bir şehirleşme yaşıyoruz. Feodal gelenek üzerine kurulu köy toplumunun köyü şehire taşıması ve şehirdeki kültüre uymak yerine kendi geleneklerini dayatması dönemindeyiz ya da henüz geçmek üzereyiz 😅. Yani batıdaki sanayi devrimi sonrası hızlı şehirleşmenin ilk aşamalarına benzer bir durumdayız. Tabii sadece süreç olarak bir benzerlik var, o döneme göre tarihsel, kültürel, ekonomik birçok farklılığımız bulunuyor. Ancak, birkaç kuşak sonra gerçekten şehirleşme ve modernleşmeyi daha net görebiliriz sanırım. Şu andaki toplumu okumam, feodal geleneğin ağır bastığı, dünyadaki ve teknolojideki ilerlemelerle modernizm ve postmodernizm dalgaları da yaşayan bir toplum olduğumuz. Bu feodal kültür, modernizmin özelliklerinde çok güzel anlattığınız gibi, modernizmin o katı nedenselliğe (hatta yer yer dogmatizme) dayanan tarafıyla da uzlaşan bir zemin buluyor. Fakat inanılmaz hızlı bir değişim de var. Bunun da hakkını vermek gerekir. Özellikle genç kuşağın eğitim olanakları ve internet teknolojileri ile birlikte hızlı bir kültür ve bilinç değişimi yaşadığını görmek lazım…. Kapitalizmin bağlantısını anlatan videonuzu merakla bekliyorum. Teşekkürler 🙏
Yorumunuz harika. Tskler.
Müthiş bir yorum, teşekkürler! Türkiye çok katmanlı bir toplum yapısına sahip. Videoda belki değinmek gerekirdi, bu yapı bölgesel olarak da değişiklik gösteriyor. Özellikle Türkiye'nin Batı şehirleri ile Doğu şehirleri arasında farklılıklar göze çarpıyor. Batı'ya doğru yol aldıkça feodal izler daha az görünür oluyor. Ve tam da dediğiniz gibi yeni sanayileşen ve şehirleşen Batı toplumlarını andırıyor bu süreç. Bu nedenle bu süreci anlatan klasik sosyologların kuramları Türkiye'yi bugün açıklamada kolaylık sağlıyor. Tabii bir yandan gençlerle birlikte gelen büyük bir değişim süreci var. Yeni gelen kuşaklar, birkaç kuşak sonra geleneksel kültürün ağırlığını önemli ölçüde azaltacağını tahmin ediyorum. Tam bir modernleşme süreci yaşanıyor, tanıklık ettiğimiz süreç tam olarak bu.
Postmodern bir çağda mı yaşıyoruz, sorusunu bize sorman ve cevaplarımızı yorumlarda vermemizi istemen postmodernizmde olduğumuzun en büyük kanıtıdır
Bireyselleşmeden ne anlamamız gerektiği de çok önemli bir soru diye düşünüyorum. Örneğin benim bireysellikten anladığım bir şahsiyet sahibi olmak. Kendine ait bir sözü, duruşu olmak. Bu zaviyeden baktığımda ben Türkiye'nin toplumsal yapısının kamucu olduğunu düşünüyorum. Risk almanın, rekabet duygusunun, girişimciliğin, özgünlüğün, eleştirel düşünme kapasitesinin zayıf olduğunu düşünüyorum. En önemlisi de değişimden korkan, statükocu bir toplum olduğumuzu düşünüyorum.
Yine bu da çeşitlilikler barındıran bir konu. Birey aslında individual olarak, başkasına bağlı kalmadan kendi olabilen insan olarak ele alınabilir Norbert Elias'tan hareketle. Ben Türkiye aşırı bireyselleşmeyi yaşıyor derken, toplumsuz bireyler anlamında Leibniz'in monadına gönderme yapıyorum. Bu risk alma, rekabet mevzusunda söylediklerin de doğru ama bence bu durum giderek geçmişte kalacak. Özellikle şirketleşmenin yükseldiği bir ülkede kültürde de değişimler olacaktır, oluyor da. Bizim gibi gençlere ve bizden daha gençlere baktığımızda daha girişimci olduğunu görüyorum. Ama evet bu eleştirel bir biçimde değil ya da statükoyu alt üst edeceğiz anlamında değil. Daha çok günün şartlarını takip eden ve kendi başına hesaplamalar, planlamalar yapan birey ortaya çıktı. Tam da Richard Sennett'in anlattığı şeylere denk düşen bir birey modeli var gençler arasında diye düşünüyorum.
Ben de şöyle anlıyorum bireyselliği : bireysellik için bireyi korumak gerekli , bireyin bir tanıdığı ahbabı , dayısı , takipçisi , destekçisi , ailesi vs olmasa bile haklarının korunması ve haksızlığa uğramaması gerekli .. Ben ve birçok birey bu ülkede bireyin tek başına bir önemi olmadığı gibi çevresi vs olsa ailesi yanında olsa ve desteklese dahi iktidarı elinde bulunduranlarla çıkar çatışması içine girdiyse elenen ve suçlu olmadığı halde hukuki düzlemde suçlu ilan edilen oluyor .. Bu da bireyin ölümü bence. Çünkü ben toplumun ve sistemin bu şekilde olmasına göre konumlanmak durumunda kalıyorum. Kendi mesleğimi yapamıyor oluşum ve sosyolojiyi okuma tercihim ve kararım bile bireysel bir karardan ziyade toplumun baskısı nedeniyle cevap arayışım , anlamlandırma çabam ve bunları aktarmak için .. oysaki tüm bunlar olmasaydı farklı bir yol izliyor olabilirdim. Özgürce seyahat edemiyor oluşum bile bireyselliğin olmadığının ispatı .. ancak şöyle de bir paradoks var buna yol açan bireysel despotizm de olabilir. Olur da bir gün ben de cumhurbaşkanı falan birşeyler olursam tarım ilacı kullanmayı yasaklardım mesela ve bu haliyle birilerini etkilerdi ve baskılardı. Postmodern monarşi benzeri ilginç farklı yeni bir kelime gerektiren bir çağda yaşıyor olabiliriz ..
Merhaba. Sayenizde sosyolojinin modernliğe öncelikle ulus devlet niteliği üzerinden baktığını öğrendim. Sosyolojik bakımdan modern veya post modern olmak değil, akılcı, çevreci, duyarlı, güçlü ve çözüm odaklı düşünen ve hareket eden bir toplum olabilmek için gayret etmeli.
13.43 ' Köylü - kent' şehirler oluştu....
Güzel bir anlatım teşekkür ederim
Hocam sevan nişanyan hakkında düşünceleriniz nedir?
Zeki biri ama zekasını insanları çarpıtmak için kullanann Türk nefreti güden basit birisi.
Galiba önceki videolara bakmam gerekiyor ama şimdi modernite ve postmoderniteyi tartışıyorsak bu mesele bir felsefi tavrı, genel paradigmayı ilgilendiren bir meseledir daha çok. Modernden kasıt aydınlanma sürecidir. Akla olan güvenin tavan yapması, büyük öğretilerin çağıdır. Modernitenin sonu büyük öğretilerin sonuna denk düşer. Modern dediğimiz klasik edebiyatta yazarların bir derdi vardır. Bir şeyleri eleştirirler. Sorgular, yargılarlar aklın mahkemesinde. Postmodern sanatta ise bir dert yoktur. Sadece olanı anlatır. Onun bireysel deneyimleri de önemli, sanatın konusu olabilir. Tam bir postmodern roman örneği olan Peter Handke’nin kısa mektup uzun veda adlı romanını çevirdim. Okunmaycağını biliyordum. Dağılmadan, konuya döneyim. Bu anlamda Türkiye moderniteyi kaçırmış, o dönemde sanatta, bilimde, felsefede etkin olamamış bir toplum. Bağımsız olmadığından batıdaki hakim akıl, postmodern sanat, bilim, zevkler burada da egemendir.
Modern, akla dayalı, rasyonel düzenlenmiş bir devlet/toplum organizasyonu anlamında arada kalmış bir devlet/toplum organizasyonu. Bu anlamda tam modern değil.
Ulus devletlerde tek değil de ortak dil, ortak bayrak, ortak tarih, ortak acılar ve sevinçler, ortak gelecek ve amaçlar kitleleri bir ulusa ait hissetmeleri için gerekli motivasyon kaynaklarıdır ama modern ulus devletlerin genel ortak özellikleri bilhassa tek anlamında ortak dinleri olmaması değil mi? Ulus devletler modernite dediğimiz paradigmanın hakim olduğu sürecin çıktısı olduğu için evet modern devletlerin hepsi ulus devletlerdir. Ama modern devlet yapısı anlamında Türkiye iyi niyetle bu yönde adımlar atılmış olsa da süreç sekteye uğratıldığı için halihazırda modern bir devlet ve toplum yapılanmasından uzaklaşma eğiliminde bir ülkedir.
"simit ,simitçi" "dindar, dinci" örneği süper.
Emeğinize sağlık ❤
avrupa, nitelikli siginmacilara bile bir dizi toplumsal uyum kurslari duzenliyorlarmi? ya bizdeki durum?
"Türkiye'nin toplumsal yapısının modern mi; post-modern mi?" olduğuna cevap vermek için bence öncelikle Türkiye'nin toplumsal yapısının her bir bileşenine/yapısına/kurumuna ayrı ayrı bakmak lazım geldiğini düşünüyorum. Eğer modern toplumun ekonomik yapısını kapitalist bir sistem olarak düşünürsek veya neo-liberal bir küreselleşme ekseninde düşünürsek hem modern hem de post-modern denebilir. Ancak devletin bürokratik işleyişine bakacak olursak rasyonel bir hukuka dayanmadığını düşündüğüm için modern bir idari yapıya sahip olmadığımızı düşünüyorum. Diğer yandan bilgilerin veya bilgi stoklarının/kaynaklarının hiyerarşisine bakacak olursak modern bilimin/bilginin yanında dini/geleneksel bilgi veya alternatif tıp bilgisinin de toplumsal tabanda karşılık bulduğunu düşünüyorum ve bu alanda post-modern bir özellik sergilediğimizi düşünüyorum. Diğer yandan öteki topluluklara (dini veya etnik) çok hoşgörülü olduğumuz söylenemez. Dolayısıyla bu alanda da modern olduğumuzu yani çok kültürlülük özelliği sergilediğimizi düşünmüyorum. Mesela modern mi post-modern mi derken hala depremleri geleneksel/dini kalıp yargılar ekseninde açıklıyoruz. Bunun yanında kız ve oğlan çocuklarını haremlik-selamlık ekseninde eğitmeyi planlıyoruz. Bu açıdan modern olduğumuz söylenemez. Kısacası ne mutlak bir modernlikten ne de mutlak bir post-modernlikten bahsetmemiz pek mümkün değil diye düşünüyorum. Kaldı ki ben post-modernlik yerine modernliğin radikalliği gibi yaklaşımları benimsiyorum. Hele hele şu günlerde dini radikalliğin, milliyetçiliğin ve göçmen karşıtlığının had safhaya çıktığı şu günlerde... Mesela yakın zamanda aşı zorunluluğu söz konusuydu. Bence bu bile post-modernlik güzellemesini yerle bir ediyor.
Kanal çizgisinde güzel bir yorum olmuş. Bu yıl boyunca anlattıklarımızın neredeyse bir özeti. Özellikle son noktalar çok önemli. Postmoderniteyi ben de modernliğin aşırılaşması olarak ele alıyorum. Bu yüzden postmodernite, moderniteyi aşamamıştır, aşamayacak da diyorum. Üstelik postmodern zihniyetin kendisi tıpkı modern zihniyete benzer olarak dışlamalara yol açıyor. O yüzden dediğin gibi mutlak bir durum yok ortada kesinlikle.
ufak bir hatayı düzeltmek gerek: Erdoğan o söyleminde "Tek Din" demiyor.
Tek dil de demiyor.
Anlatım uslubu ve içerik çok güzel ancak verilen bilgide yanlışlık olunca ister istemez odağı dağılıyor insanın. Bahsettiğiniz ifade, modern devlet tanımından daha farklı bir açılımla; "Tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet" tamamen ayrıştırmalardan uzak, tüm ırkları ve dinleri kapsayan, heterojen bir topluma hitap eder bir tarzla sunuldu. Uygulanıp uygulanmıyor oluşu farklı bir tartışma konusu olabilir fakat söylem buydu.
Bir discord sunucusu kurman gerekiyor kardeşim
Modernliğin ve postmodernliğin niteliklerini sayarken üretim biçiminden ekonomi-politikten hiç bahsetmediniz bu videoda. kapitalizm ekseninden bu tartışmayı yürütmenizi merakla bekliyorum.
Bunlar önemli noktalar gerçekten. Bu sene modernite ve postmodernite tartışmalarını noktalamak üzereyiz. Yeni senede de kapitalizm meselesine daha çok eğileceğiz.
02.04👏
suriyede olup biteni sadece ıklım krizine bağlayıp kestirip atmak ne kadar bilimsel?
"Türkiye devletinin dini islamdır" ibaresi sadece birkaç yıl anayasada kalmıştır. Dindarların tepkisini çekmemek için olduğu söylenir.
Ancak tek tiplileşmenin amaçlandığını reddedemeyiz elbette.
Evet doğru. Bir sonraki videoda işte bu iniş çıkışları detaylıca konuşacağız.
Teksin
lütfen yavaş