Müsaadenizle aklıma takılan bazı şeyleri sormak isterim: 1. Sunumunuzdan anladığım kadarıyla Kant, sadece bilimsel bilmenin mümkün olabileceğini, felsefi veya hissi olan diğer bilmelerin ise mümkün olamayacağını iddia ediyor. Halbuki bilimsel bilgi üretilebilmesi için ortaya konan gerçeklik algısı dahi bilimsel bir bilgi değil. Gerçeklik algısı bilimin ön kabullerinden ve hatta inançlarından olduğu halde nasıl olur da bilimsel bilginin neticesi olan bilme, tek bilme şekli olabilir? Belki kategorize edilince bilimsel bilmeyi öne alıp felsefi ve hissi bilmeleri geriye bırakabilir. Ancak burada diğerlerinin yok sayılması ve bir bilme çeşidi olarak kabul edilmemesi söz konusu. Bunu yaparken bilimsel bilmenin de aslında gerçeklik inancına dayalı üretildiğini göz ardı ediyor, diye düşünüyorum. 2. Eğer Kant, felsefi bilmeyi kabul ediyorsa o zaman “ekmel varlık” delilini nasıl değerlendiriyor? 3. Sunumunuzda sanki herkes için genel geçer bir ispat olsa herkes iman eder gibi bir iddia oluştu. Yani sorun delillerde. Halbuki bugün bazı insanlar 1+1=1 olduğunu ve hatta bazıları 1+0=0 olduğunu bile iddia ediyor. Demek ki insanların rakamlara yükledikleri manalar dahi değişebiliyor. Elektirikli Tesla araçlarını gördükleri halde hala bunların benzinle çalıştıklarını ve insanları kandırdıklarını iddia edebiliyor. Veya Ay’a gidilmediğine, Dünya’nın düz olduğuna dair dernekler dahi kurulabiliyor. 13 rakamının uğursuz olmadığı ayan beyan ortadayken yaklaşık yirmi milyon insan hala 13 rakamının uğursuz olduğuna inanıyor. Hatta 13 rakamlı koltuklara oturmuyor, dairelere girmiyor. Bunca delil varken insanların bunların doğru olduğuna inanmaması veya doğru olduğuna inandığı halde inkar edebilmesi mümkün. Bu noktada duygulardan bağımsız bir akıldan bahsedebilir miyiz ki herkes için geçerli bir delilden bahsedebilelim? Bana göre bu mümkün değil. Diyelim ki duygulardan bağımsız bir akıl söz konusu oldu. O zaman dahi herkesin aklı yine kendi kapasitesinde çalışacak ve dosdoğru olan bir delil dahi farklı yorumlara maruz kalarak kabul edilip edilmemekle yüz yüze kalabilecek. Belki birçokları delili anlamadan inkar edecek. Kabul etseler dahi o zaman da İbn Arabi’nin İlahi Mutekat anlayışı devreye girecek ve herkes kendi tasavvur ettiği bir Tanrı algısıyla hareket edip diğerinin Tanrı tasavvurunu inkar edecek. Bu durumda herkesin kabul edebileceği bir delil derken, önce herkesin aynı akla sahip olamayacağını kabul etmemiz gerekmiyor mu? 4. Son olarak da Kant, İslam hakkında bir bilgiye sahip mi? İnşa ettiği görüşler daha çok Hristiyan anlayışı üzerinden ve İslam’dan habersiz gibi duruyor.
Ancak, bilmek bir şeyi bilmek anlamında şeyin belirlenimleri ile ilgili olarak sınırlarda gerçekleşir denilir ise bu kabul edilebilir. Böyle olsa da her sınırlı biliş, bağıntılı oluş içinde gerçekleşir iken sınırca bilmenin olanağını sunar. Bu gün bilmediğimiz bir şeyi yarın yeni mantık ve yöntem biçimleri ile bilmeyeceğiz diye bir kaide de yoktur ki bilmekten yana bilmenin haddi olsun.
Bence aklın bir üstü var.insan okadar derin hayallere dalıyorki kuantuma göre ne düşünürsen vardır hayalleri düşünme bağlamın da din felsefesiyle tartışma yaparsanız çok seviniriz.teşekkürler
Bu programların organizasyonunda emeği geçen herkese teşekkürler
Örnek " cennet ve cehennem düşünce hayalleri tabiki kuran nın bize bildirdiği bağlamda.
Yaptığınız iş çok önemli ve yararlı. Ayhan hoca bi derya sık çıkarsa konuşmaya güzel olur.
Müsaadenizle aklıma takılan bazı şeyleri sormak isterim:
1. Sunumunuzdan anladığım kadarıyla Kant, sadece bilimsel bilmenin mümkün olabileceğini, felsefi veya hissi olan diğer bilmelerin ise mümkün olamayacağını iddia ediyor. Halbuki bilimsel bilgi üretilebilmesi için ortaya konan gerçeklik algısı dahi bilimsel bir bilgi değil. Gerçeklik algısı bilimin ön kabullerinden ve hatta inançlarından olduğu halde nasıl olur da bilimsel bilginin neticesi olan bilme, tek bilme şekli olabilir? Belki kategorize edilince bilimsel bilmeyi öne alıp felsefi ve hissi bilmeleri geriye bırakabilir. Ancak burada diğerlerinin yok sayılması ve bir bilme çeşidi olarak kabul edilmemesi söz konusu. Bunu yaparken bilimsel bilmenin de aslında gerçeklik inancına dayalı üretildiğini göz ardı ediyor, diye düşünüyorum.
2. Eğer Kant, felsefi bilmeyi kabul ediyorsa o zaman “ekmel varlık” delilini nasıl değerlendiriyor?
3. Sunumunuzda sanki herkes için genel geçer bir ispat olsa herkes iman eder gibi bir iddia oluştu. Yani sorun delillerde. Halbuki bugün bazı insanlar 1+1=1 olduğunu ve hatta bazıları 1+0=0 olduğunu bile iddia ediyor. Demek ki insanların rakamlara yükledikleri manalar dahi değişebiliyor. Elektirikli Tesla araçlarını gördükleri halde hala bunların benzinle çalıştıklarını ve insanları kandırdıklarını iddia edebiliyor. Veya Ay’a gidilmediğine, Dünya’nın düz olduğuna dair dernekler dahi kurulabiliyor. 13 rakamının uğursuz olmadığı ayan beyan ortadayken yaklaşık yirmi milyon insan hala 13 rakamının uğursuz olduğuna inanıyor. Hatta 13 rakamlı koltuklara oturmuyor, dairelere girmiyor. Bunca delil varken insanların bunların doğru olduğuna inanmaması veya doğru olduğuna inandığı halde inkar edebilmesi mümkün. Bu noktada duygulardan bağımsız bir akıldan bahsedebilir miyiz ki herkes için geçerli bir delilden bahsedebilelim? Bana göre bu mümkün değil. Diyelim ki duygulardan bağımsız bir akıl söz konusu oldu. O zaman dahi herkesin aklı yine kendi kapasitesinde çalışacak ve dosdoğru olan bir delil dahi farklı yorumlara maruz kalarak kabul edilip edilmemekle yüz yüze kalabilecek. Belki birçokları delili anlamadan inkar edecek. Kabul etseler dahi o zaman da İbn Arabi’nin İlahi Mutekat anlayışı devreye girecek ve herkes kendi tasavvur ettiği bir Tanrı algısıyla hareket edip diğerinin Tanrı tasavvurunu inkar edecek. Bu durumda herkesin kabul edebileceği bir delil derken, önce herkesin aynı akla sahip olamayacağını kabul etmemiz gerekmiyor mu?
4. Son olarak da Kant, İslam hakkında bir bilgiye sahip mi? İnşa ettiği görüşler daha çok Hristiyan anlayışı üzerinden ve İslam’dan habersiz gibi duruyor.
KANT özellikle gazzaliyi bilmiyor eleştirilerinize katılıyorum. Diğer taraftan varlık temelli ibni sina felsefeside kantı aşmakta çok güzel
Abi seni burada görmek memnun etti beni.
"Ben şimdi yaklaşık bir saatte konuşmayı özetleyeyim" :)
Ancak, bilmek bir şeyi bilmek anlamında şeyin belirlenimleri ile ilgili olarak sınırlarda gerçekleşir denilir ise bu kabul edilebilir. Böyle olsa da her sınırlı biliş, bağıntılı oluş içinde gerçekleşir iken sınırca bilmenin olanağını sunar. Bu gün bilmediğimiz bir şeyi yarın yeni mantık ve yöntem biçimleri ile bilmeyeceğiz diye bir kaide de yoktur ki bilmekten yana bilmenin haddi olsun.
Bence aklın bir üstü var.insan okadar derin hayallere dalıyorki kuantuma göre ne düşünürsen vardır hayalleri düşünme bağlamın da din felsefesiyle tartışma yaparsanız çok seviniriz.teşekkürler
✓