İlk izlediğimde bilgi odaklı izlemekteydim sizi ama sizinle beraber yol aldıkça yaşamımı anlamlandıracak enformasyonlar bulundurmak ve felsefe öğrenmek zevk verdiği için felsefeye devam ettim. (ediyorum) ne kadar becerebiliyorum bu bilgileri hayatıma taşımayı bilmiyorum ama elimden geldikçe çabalıyorum. Bir dahaki videoyu heyecanla bekliyorum. 😊
GERÇEKTEN ÇOK TEŞEKKÜRLER. Bende bunu kendime son zamanlarda çok fazla sormaya başlamıştım. Başlarda felsefeden sırf zevk aldığım için yaralanırdım. Ahlaki olmam için ne dogmalara ne de düşünce sistematiklerine ihtiyacım vardı, ahlaki diye tanımladığımız şekliyle yaşamak zaten içimden geliyordu. Evet eğer içimden gelmeseydi bunu ne bir dogma ne de bir düşünce sistematiği durdurabilirdi :) . Felsefe içinde doğduğum her şeyin çok güzel ve düzenli olduğuna inandığım zamandan, aslında öyle olmadığını anladığım ana kadarki acılı süreçte çok işe yarar bir araçtı. Felsefenin bendeki yeri varoluşsal çıkmazlarıma çıkar yol getirmesinden pekte öte olmadı aslında (tamam stoacılara hakkını verelim :) ). Durmadan ve aralıksız şekilde bir şeyler öğrenme çabam da tamamen bundan zevk almamdan öte değil. Amacım ne bilgelik ne de aydınlanma, tamamen bencil zevkimdir.
bugüne kadar izlediğim tüm videoların içinde en ufuk açıcı olanıydı. Teşekkürler, yolculuğuna devam etmeni ve bizi de bu yolculuklardan devşirdiklerinle aydınlatmayı sürdürmeni bırakma lütfen
Dilara'cım bizim amacımız ne tam bilmiyorum ama şunu net söyleyebilirim seni bilmem kaç videonu izleyerek zaten ciddi bir şekilde sorularımız ve amaçlarımız şekilleniyor,iyi ki varsın yol gösteren bilgilerin ve sorularınla bahçemiz de rengarenk çiçekler ekiliyor. Var ol❤
Videonuz beni çok aydınlattı … ilk serilerden beridir izliyorum sizi …. Okulda hocalarıma sormuştum mimarlıkta iken neden batı felsefesi üzerinden gidiyoruz cevap vermemişlerdi …. Ama şimdi anladım felsefeyi bu anlamıyla ortaya atan batı zaten … doğudaki felsefe dediğimiz şey tamamen yaşama şekli … farklı … Doğuda aydınlanma olarak hedefleri var iken batıda düşünce üretme konuşma daha fazla akademik bir biçim olarak sıkışmış kalmış … gibi anladım tabi video çok zengin çok daha fazlası da var bahsi geçen konularda ama bir tık zihninde bir ışık çaktı ve haaaaaa dedim gerçekten teşekkürler ….
Bilgi edinmeyi gözümüzde büyüttük ve bildiklerimizi nasıl yaşayacağımızı anlayamadık,çünkü insan alışkanlıklarında gördüklerini yapmaya çok fazla meyilli bir canlı,bu biyolojik kodlarımızda var. Belki de bu tür örnekleri hayatlarımızda yeterince görmemekten kaynaklıydı bu durum.
Merhaba Dilara, insan zihninin tekliğe (tanrı, evren, oneness vs.) olan ihtiyacı ve “biricik” tek bir hakikat düşüncesine ikna olmuş hali ile ilgili iki kelam etsen ne iyi olur! Kafam çok karışık ya da pek basmıyor sanırsam:) Ne kadar da kıymetli bir şey yapıyorsun, çok teşekkürler sana 🎉
Önemli olan, söylenen o anda onun söylenmesi. Bizlerin bunu anlaması ve bilinç sıçraması yaratması. Bazen gömüldüğümüz haller olabilir. Önemli olan fark etmek ve davranışlarımızın yapmacıksız bizi temsil etmesi.
Felsefeye ilgim sizin videolarınızı izlemekle başladı. Zaten her insan yaşamın anlamını sorgulamakta , bu anlamda tarih öncesi çağlardan modern felsefeye kadar yüzlerce filozofun yaşam ve diğer konulardaki düşüncelerini sayenizde hap gibi öğrenmek insanın ufkunu açıyor. Diğer taraftan felsefenin psikoloji ile çok ilintili olduğunu düşünüyorum, çünkü burada da anlam arama, mutlu olma vb konular var . Bu vesileyle , emeğinize sağlık diyorum. Sonunda belirttiğiniz gibi, merakla takipteyiz. Syg
Bu izlediğim videoların arasında en çok farkındalık yaratanı oldu benim için. Spiritüalizm ile Batı felsefesi arasında bir bağlantı kurmak ve genel olarak felsefeyi de kendime en uygun yaşamı sürmek için öğrenmek aslında bana en uygun olanı. Bu yüzden kendimi hem felsefe hemde spiritüalizm alanlarında geliştirmek bana çok keyif veriyor. Buna katkıda bulunduğun için sana çok teşekkür ederim Dilara. Sevgiler.
Çok güzel bir bakış açısı, paylaşımlar için teşekkürler 🙏 😊 bence batıda doğudakine benzer aydınlanmış diyebileceğimiz Diyojen var. Erasmus ve Spinoza da oldukça doğulu gibi ama Diyojen favorim
Dün bu videonuzu izlemiştim. Nigel Warburton'ın Felsefenin Kısa Tarihin'de Epikuros'u okuyorum şu an. O da felsefenin pratik olması gerektiğine inananlardanmış : ) Öğrencilerini de bu şekilde yönlendirme çabasındaymış. Videolarınız için teşekkürler : )
Videonun başlığını görünce izlemek istemedim 🙄 ama önüme gelince hadi bir bakayım dedim iyi ki demişim harika olmuş ❤ Teşekkürler emeğinize yüreğinize sağlık.
Çok güzel bir konuşma .... adım adım büyük resmi tanımlamaya doğru bir yolculuk... Hiç şüphe yok ki son soru Spinoza'yı gösteriyor.... Lakin Spinozayı anlamak yalnız Etikayı okumakla olmuyor....TTP nin satır aralıklarında gizlenmiş çok özel tespitleri görmek lazım....Sevgilerimle...
Benim için felsefeyi öğrenme nedenim kafamı kurcalayan soruların cevabını bulup iç huzura ulaşmak. Çünki bu soruların ilk benim aklıma gelmediğini okudukca anlıyor insan, bir az da yalnız hiss etmiyor.
Kesinlikle katılıyorum. Felsefeye hayatımın çoğunda ilgim hep oldu. Emekli olduktan sonra da yoga eğitimleri aldım farklı eğitmenlerden. Ve yogada asanalar önemli olsa da, felsefesi ve yoga yapma amacı hep ilgi alanım oldu ve yoganın felsefesinden feyz alıp, Felsefe okuyorum şimdi. Çünkü, günümüzde yoga için de geçerli aynı şey. Sanki yoga yapmak sadece baş üstü durmak, bedeni zorlamak, en zor hareketleri yapmaya çalışmakmış gibi yanlış bir kanı var ve maalesef daha çok ticari ve reklama dayalı. Eğitimleri alırken de düşündüğüm ve öğrendiğim şey, yoga bir yaşam pratiği ve içinde bulunduğumuz dünya yaşamında en sağlıklı ve iyi olarak yaşamak esas. Zihnin o hareketli doğasının bizi esir almasından, sürüklemesinden kurtulup, daha kontrolün bizde olarak, farkında olarak yaşamak. Farkında olmak muazzam bir şey. Ve Batı Felsefesi' nde de Uzak Doğu Felsefesi' nde de olan şey aynı bence. Farkında olarak yaşamak ve bu şekilde aydınlanma ya da bilge olma ve bunu yaşama aktarma konusunda bana göre çeliştikleri hiç bir yer yok. Yöntemler farklı... Olabilir... Ama amaç aynı bence. İnsanlık için insandan geçen yolu bulmak ve yaşamak. Kendinden bütüne ulaşan bir yol bu. Sinerjik bir durum. Bir Tanrı var ya da yok, dayanak aramadan iyi olan ne varsa onu bulmaya ve yaşamaya çalışmak. Kant dediği gibi; "sadece iyi olduğu için eylemek, beklentisiz, dayanaksız, öyle olması gerektiği ve iyi olanın o olduğu için.(yanlış olabilir, değişmiş olabilir:)) ) Ayrıca hepsi bir süreç ve sonsuz bir yol. Her iki taraf içinde geçerlidir. Batıda kendinden öncekini içselleştirip, aşıp, kendinden bir şey katıp, yeni bir şey üretmek var. Doğuda ise kendi içine giden bir yolculukla kendini bilme özünü bulma kendini var etme var. Yöntemler ayrı olsa da hepsi bütüne ve iyiye hizmet ettiği kesin...Belki yanlış olsa da biri aşkın, biri içkin yöntemler bence:))
Felsefeye yüklendiği anlam arayışı ve sorunsallaştırmalar göz önüne alındığında, sevgili UA-camr ımızın , doğudaki anlamıyla "Aydınlanma" olgusuna henüz yabancı olduğu düşünülebilir. ;-) Lakin bir an satori patlarsa, çift kanatlı bir "Aydın'"ımız olacağı aşikar. Yol olağanüstü güzel. Yolu paylaştığın için teşekkürler.
Sanırım dördüncü kez izledim bu kadar anlamlandıramadığımız bir ifade edemediğim ancak bu sorgulamayı kendi kafamda onlarca yıldır sürdürdüğüm bir konuydu bu felsefeyi olan hakimiyetiniz deneyimleriniz ve birikiminiz konuyu çok anlaşılır kılmış bu nedenle size teşekkür ederim bana büyük bir katkı sağladı ancak şu durumu ifade etmek isterim uzun yıllardır devrimci mücadele içersinde olanların Bazıları ile ciddi tartışmalar veya mesafelermem söz konusu oldu nedenleri teorik olarak tartışmalarda açıktan yüksek sesle savunduklarıydı yaşamda kurdukları ilişkilerin aynı olma işiydi hatta bunun normal olduğunu kabul edeceğin kadar da pervasız olduklarına tanık oldu yerleşik bir söz gibi iyi olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol sözünün bir özetiydi batıdaki filozoflar içersinde Marx ve Engels öncelikle tartışmak gerekir dikkate almak gerekir diye düşünüyorum çünkü düşündükleri gibi yaşadılar mücadele tarihleri yazıp çizdiklerini paralel seyretti bu demek değildir ki yazdıkları çizdikleri mutlak doğrudur bu nedenle söylediklerinin peşinden gidilmelidir anlamında söylemiyorum sadece yaşadıklarıyla felsefi olarak insanlara olmaları gerektiği yolundaki söylediklerinin her düşmeleri anlamında söylüyorum aslında bu konuyu sadece filozoflar yönünden ele almamak gerekiyor bugün Müslüman geçinenleri çok rahat neredeyse tamamı demicem ama tamamına yakını Müslüman değil ahlaksız solcu diyeceğim neredeyse tamamına yakını emek mücadelesi içselleştirmiş vaziyette değil aslında kimse olduğu gibi değil herkes var olma savaşı veriyor bu videodaki aktardıklarımızdan çıkardığım sonuç aslında doğu felsefesinin batı ile birlikte ile alınmasında yarar oldu çünkü pratik yaşama dökülmemiş cümleleri sarf eden insanları bilgilerinin ders verirken anlamlı olacağını yani sadece akademik olarak içerik olarak o değerde ise bir karşılığı olacak onun dışında kişinin kendisinin hiçbir anlamının olmayacağını söyleyebilirim çok yararlandım 70 li yıllardan beri kendi içimizde sürdürdüğümüz bir tartışmanın bu boyutta ifade edilmiş olması beni mutlu etti kolay gelsin
Ben, "Düşünce ürünü herşey bir soyutlamadır.. bu da sanatın ta kendisidir. Sanat eseri de düşünceler sonucunda ortaya çıkan virtual bir etkidir. Sanatçı da düşünceler ve etkiler bütününde gözlemlenen olgudur. Burada hiçbir yerde ahlak ile doğrudan alaka yok. Ahlak da bir çeşit soyutlamadır zaten, tıpkı matematik gibi.." derdim..
Batıda bilmek doğuda olmak... Olmak çok daha kıymetli ve değerli. Hepimiz bu asırda birer bilgi küpüne döndük. Erdemlerimiz bilgimizin çok gerisinde kaldı.
bilgi mastürbasyonu, bilginin uygulanmasının elde edilmesiyle değiştirildiği zamandır.tüm yeni bilgiler. Sonuç olarak, geliştirme için bilgi edinme süreci, geliştirmenin yerini alır. Giderek daha fazla farkinda olursun, ama daha az zeki olursun. Bu yildan yila devam ettiğinde, yalnızca kibrin büyümesine katkıda bulunur. Giderek daha bilgili ve daha boş hale geliyorsun. Bilginin beceriye dönüşmediği bilgi, ruhu yok eden bir zehirdir ...
Amaç bilgiyi belleğe atmaksa cebimizde dünyadaki en büyük kütüphanelerden birisiyle geziyoruz. Herhangi bir soru olduğunda cevap almak artık çocuk oyuncağı. Bilgi eyleme geçmiyorsa eşek yüküdür bence. Bilen ile bilmeyenin bir farkı olması lazım ve bu fark yalnızca eylemlerle ortaya konulabilir.
Belki de bilmek zaten olmayı getirmelidir. Kendimize “bilgi küpü” haline geldik derken bile yanılgıya düşüyoruzdur. Bildiğinizi sandığınız şeylerden nasıl emin olabiliyorsunuz?
Hayatımda da fark ettiğim şey bu aslında yol denilen kavrama da tam bu anlamı yüklüyorum. Pislenmek ve temizlenmek. Yada yeniden doğmak gibi bir şey. İlk başta çevremi izleyerek başladım hayata ve onlara dayanarak ben biliyorum dedim. Sonra ilk defa düşündüm olasılıklarla tanıştım ve ben bilmiyorum dedim sonra bir de baktım ki olasılıklara tapmaya başlamışım ve tekrar ben biliyorum demeye başlamışım.mesela doktor çok para alır rahat yaşar mutlu olurum. Sonra olasılıkların tabiri caizse pisliğini anladım ve benlik denen noktadayım. Peki benliği de kaybettiğimde ben evrenle iç içe olmaz mıyım? İşte bence bilgelik tam bu noktada. yok olmak için var olman gerekiyor. Yok olduğunda ise varlık kavramının kendisi oluyorsun. Hatta aynı zamanda yokluk kavramının. Ve bence burası senin dediğin noktaya çok benziyor lao tzu teoriden yoksun değildi ki
DIKW diye bir model var aslında. Data -> Information -> Knowledge -> Wisdom Diye ilerliyor. Veriler arasındaki bağı kurunca Enformasyona Enformasyonlar arasında patternleri anlayınca Knowledge'e ulaşıyoruz. Bilgiyi kullanıyoruz. Bir süre sonra da knowledge'ler arasındaki prensipleri anlayıp otomatik olarak bütün knowledge'lerimizi kullandığımız zaman wisdom yani bilgelik seviyesine ulaşıyoruz. Pek anlatamamis olabilirim ama dikw model diye bakabilirsin. Cepten kısıtlı bilgi verdim biraz affet :)
"Varlığa ilişkin yüksek bir kavrayış ile iyi yaşamın esaslarını bulmak ve iyi yaşamak." Bu cümle çok iyiydi. ( O zaman Anadoludaki bir amca çok iyi bir insan olduğunun bilincinde değilse aydınlanmamıştır, gibi bir sonuç mu ortaya çıkıyor. ) de mi ama... Bence felsefe okusan da okumasan da en fazla kendi toprağının bilgesi olabilirsin. BUDA' yı bizim köyde döverler😅. Her kültür kendi bilgesini yaratır.
Amca saflığından iyi ise aydınlanmış değildir. Ancak amca bilinçli bir şekilde, kendi çıkarına olmayacağını bildiği halde iyiliği seçiyorsa aydınlanmıştır diyebiliriz belki.
Ben Pelin Dilara Çolak’ı dinliyorum çünkü davranışlarımın altında yatan sebepleri ve bu sebeplerden çıkarmam gereken sonuçları kavramaya çalışıyorum. Ben Pelin Dilara Çolak’ı dinliyorum çünkü hayatın sadece doğu yada sadece batı felsefesi üzerinden çalıştığını düşünmüyorum. Bana farklı bir bakış açısı sunduğun için minnettarım ☺️
Ben Spinoza'yi aydınlanmış olarak algılıyorum. Nietzsche de sağlığı elverseydi tamamen aydınlanmış bir insan olarak yaşamını tamamlayacaktı gibi geliyor bana.
Çok dürüstçe söyleyebilirim ki benim felsefeye ilgim zaten erdemli bir yaşam sürme düşüncesiyle başladı. Bu konuda fazla bilgim olduğu söylenemez zaten doğu-batı felsefesi arasındaki farkı bile bilmiyordum. Yine de "çok az insan erdemli bir hayat sürmek için felsefeye ilgi duyuyor" diyebilmek bence insanlığa biraz haksızlık. Benim bu amaç ile ilgi duyan bir arkadaşım daha var, 2 kişi olduk bile :) Gerçekten ufuk açıcı bilgilerdi, teşekkürler.
Kanımca bir insanın yaptıkları söylediklerinden cok daha büyük bir tesir gücüne sahip. Psikolojide de denir hani, cocuk gördüğünü yapar, duyduğunu değil. Hepimizin icinde bir cocuk var galiba ') Videonun sonundaki soruya cevap oarak da , Kierkegaard bana ahlaklı bir insan gibi gelmişti. Yani hic açıp okumadım ama hayatını dinlediğimde hosuma gitmişti. Belki detaya inersek o da ahlaksız çıkar. Bilemiyorum
Etik kime göre neye göre etiktir? Filozoflarda dahil hiç bir insan diğerine göre aynı etik değerlere sahip olmayabilir. Filozofların aşırılıklarını da göz önünde bulundurursak etik yaşamak zorunda değiller. Öyle olsalardı kendi dönemlerinden farklı düşünüş biçimleri fikirleri üretemezlerdi diye düşünüyorum.
"İmamın dediğini yap, yaptığını yapma" ile "Dervişin fikri neyse zikri de odur" ayrımı gibi. Acaba "etik" dediğimiz şey mutlak mıdır? göreceli midir? Bir filozofun kendi felsefesine uygun hayat sürüp sürmemesi ile bizim gözümüzde etik davranışlar sergileyip sergilememesi farklı şeyler.
Kendimi bildim bileli, felsefeye karşı yoğun bir ilgi besliyorum. Alanım olmamasına rağmen üniversitede felsefe bölümünde derslere girerdim; bu yönde etkinliklerin içinde olurdum. Genel olarak bu konu benim de üzerinde oldukça düşündüğüm birşeydi. Kişisel gözlemim de felsefe de çoğunlukla aşırı uzmanlaşmanın getirdiği bir yabancılaşmanın yaygınlıydı. Papağan gibi , kimin ne dediği ne demiş olabileceği konusunda uzmanlaşan fakat buradan çıkan fikirle kendi yaşamını bütünleştirmeyen veya bu fikri içselleştirmeyen insanlarla doluydu etrafım. Sonuç olarak kendimi ve etrafımı dönüştürebilmek adına bu yolculuğa küçük adımlarla devam ediyorum. Bana kalırsa doğu mistizminin veya felsefesinin bilgeliğe götürüyor olmasının sebebi, her ne kadar akıl dışı yanlar, hikayeler barındıyor olsa da seni asla detaylarda boğmayıp , her zaman bütünlüğe yönlendiriyor olmasında gizli. Çünkü ancak yaşamı bir bütün olarak kavrayabildiğimizde , onu nasıl yaşayacağımız bilgisini de üretebiliriz. Kanatimce, batıda yüzyıllardır gelişen bilim ve felsefeye bu bağlamda bakarak , bütüncül bir şekilde yaşamı hepimiz için daha yaşanılabilir kılabildiğimiz bir dünyayı inşa etmeye gayret ederek aydınlanabiliriz.
Aydınlanmış olmak ahlaklı ya da erdemli olmak değildir. Aydınlanmış bir insanın davranışları sıradan insanların nezdinde pek ala etik dışı ve erdemsiz görünebilir. Aydınlanma, bir insanın çıkmış olduğu içe dönük bir yolculuk sonunda özelde kendi varlığı genelde ise tüm varlık hakkında varmış olduğu akli olmayan bir sonuçtur. Bu sonuca ulaşmada bilgilenmenin de yararı olabilir. Ama bu bilgilenme durumu bir malumat furuşluk düzeyine çıkmışsa, bilgili olmak için bilgi edinme edimine dönüşmüşse aydınlanmaya engel de olabilir. Aydınlanma dediğimiz sonuçta bir hâldir ve bu hâle ulaşmak bilgi edinmekten çok tefekkür, meditasyon, sema, zikir gibi bazı pratiklerin bir yol gösterici (mürşit, guru, öğretmen) denetiminde uygulanmasıyla gerçekleşir.
Çok uzun zaman sonra yorum yapıyorum çünkü sadece bilgiyi almayı ve kullanmayı severim ve teşekkürler Dilara karşıma çıkan çıkan "medeni ol" sözü hoştu . Haklısın, ben daha iyi bir insan olmak için değil sadece gelişmek için dinliyorum çünkü kendi halimin en iyisi olduğunu düşünüyorum. Buna belki bir sanrı belki de yetersizlik denir, kim bilir?
Çok sevgili Dilozof, Öncelikle üç temel soruyla başlamalı: Sırasıyla, 'ahlak nedir', 'halk nedir', 'hak nedir?'. Ya da, daha 'öz' bir soru sorulmalı: Bu üç soruyu birleştiren "halka" nedir?
Benim herhangi bir inancım yok ve kısmen nihilistim, felsefe ile ilgilenme sebebim daha mutlu olmak, gerçekleri düşünmek ve kendimi en baştan yaratmak. "Batıda aydınlanmış bir filozof var mıydı?" sorusunun cevabı bence ben olmayı başarabilen herkestir.
Bununla birlikte ben de kendime sordum neden felsefeye ilgi duyuyorum diye. Ve düşündüyümde şunu fark ettim benim felsefeye olan merakım ailemin bana olan baskısını nasıl değiştireceğim ve nasıl daha iyi bir yaşam süreceyiğmle alakalı idi. Bu yüzden felsefi bir yaşam sürüyorum diyemem ama, felsefeyi yer yer hayatıma sıkca tatbik eden biriyim. Video çok güzeldi teşekkürler
Felsefenin ve okumanın amacı bence doğru bilgiye ulaşmaktır. Sonra bu (olabildiğince) doğru bilgi ile "yararlı mutlu" bir yaşam inşa etmek, mümkün olduğunca tüm insanlar ve varlıklar için.
Bu konuya kafayı takmıştım gerçekten iyi olarak gördüğümüz , bize yarayan şeyleri alıp diğerlerini kapı dışında mı bırakmalıyım yoksa ona bir tepki göstererek "örnek" olmaya ya da onun gelirini negatif yönde etkilemek gibi bir şey mi yapmalıyım diye düşünüyordum. Bu da doğaya zarar vermemeye çalışırken (ki bu devirde çok zor ve obsesif olmuştum biraz rahat olmamın bir sorun olmayacağını düşünüyorum artık) öğrendiğim bir şeydi sanırım. O kişiyi desteklemeyi ya da linçlemeyi bırakırsan adı az duyulur vs vs gibi bir mantıktı. Sonra bunu çok abarttığımı ve böyle küçük bir etkiyle ( değişim bireyle başlar biliyorum ama fazla geldi bana işte. Uu dünyayı değiştireceğim eoaa falan gibi.. eniveysss fkdşmckdld) çok bir şey yapamayacağımı ve asıl kısım benim için bunu yapmadığımda kendimi suçladığım için buna bir son vermem gerektiğini düşündüm.......
Bir tarihçi gözüyle de şöyle yorumlayabilirim; Doğu'da her şey (din, ekonomi, sanat vs.) bir muktedirin elindedir. Devlete bir nevi bağımlıdır. Özellikle din (sadece semavi dinler olarak düşünmeyin lütfen) bir yönetim aracıdır. Tarih boyunca Doğu toplumlarında Çin'den Anadolu'ya (ufak tefek istisnalar) dışında hep böyle olmuştur. Ayrıca Doğu toplumunda hep monarktan bir çekinme bir korkma vardır. Bu yüzden monarklar toplumu "aydınlanmış" veya "ermiş" kişiler aracılığıyla da yönetirler. Bu kimi zaman Konfiçyüs olmuş kimi zaman da Hoca Ahmet Yesevi. Fakat Batı toplumuna baktığımızda Antik Çağ'da bunlara ihtiyaç yok çünkü bir "emperyal" güç yok. Ta ki Roma'ya kadar. Orta Çağ'da da böyle bir şey görmek pek mümkün değil. Evet, bir Kilise var fakat Kilise özerk yapıda ve din adamlarıyla derebeyinin çıkarları paralel gittiği sürece halkı yönlendiriyor. Kaldı ki Kilise her şeyden önce Papa'ya bağlı. Tüm bu bağlamları göz önünde bulundurarak şunu söyleyebilirim; Doğu'da "aydınlanmış" filozoflar var, çünkü ihtiyaç var. Batı'da ise yok, çünkü ihtiyaç yok. Umarım anlatmak istediğimi düzgün ifade edebilmişimdir 😊
aşko ben felsefeyi zihinsel gelişme çerçevesinde kendimle (zihinsel anlamda) sohbet etmek daha iyi anlamda oyun oynamak felsefik düşünmenin insana kıvrak bir zeka kazandırdığını düşünüyorum aynı zamanda felsefe yapmak kültürü tanımanın en kestirme yolu bir kültürün düşünsel içeriği bir nevi o kültürü tanımanın kkestirme yolu olduğunu düşünüyorum
teşekkürler. videonun son bölümünde bilgiyi erdemli bir yaşama dönüştürmeyeceksek taşımanın ne anlamı var gibi bir cümle kullandınız. kuranda bildiklerinin gerektirdiği gibi davranmayan israiloğullarından bahsederken "kitap yüklü merkepler" metaforu kullanılır. katkıda bulunmak istedim. 🙏🙏🙏
Felsefeyi neden izliyorsunuz ya da okuyorsunuz sorusu felsefe algımı değiştirdi. Katkınız için Teşekkür ederim. Ek olarak Bertrand russelin fikirleri hakkında video yapabilir misiniz?
Felsefe yaşamın alt metinlerini derinden düşünmemi sağlıyor epey bir zamandır; batı doğu felsefesi hayatta "herşey zıddıyla varolur" u doğruluyor zihnimde ve varoluş sebebimi destekliyor şu an bu zihinle tam da olmam gereken hâl ve durumdayım diyebilme özgürlüğünü veriyor bana 🙏🫶
Рік тому+1
İkilemde kaldım şöyle ki, anladığım kadarıyla doğu felsefesinde inanç merkezinde bir içe dönme, kendini ve hayatı sorgulama sonrası inandığı değerlerle uyumlu bir anlayış ve buna bağlı olarak da kavrayış geliştirerek iyi yaşama erişme gibi bir süreç var. Ancak batı felsefesinde temelde sorgulama ve bu sorgulamalardan edinilen tecrübelerden yapılan çıkarımlarla bir hakikate ulaşma çabasını anlıyorum. Temele sorgulamayı alan bir zihin (akla muhal dahi olsa) hakikatin kendisini bulsa da inanmayıp sorgulayacaktır. Tabi ki bu demek değil ki bu insanlar diğerlerine örnek veya yol gösterici olamaz, elbette olabilirler. Ancak kendileri kendi iç dünyalarında aydınlanmayı veya ahlaki bir yaşamın iyi bir hayat sürmek olmaklığını içselleştirebilmişler midir? Bence değil...Hasılı bence batı felsefesinde elinde yığınla bilgi, gözlem ve sonuçla aydınlanmayı hayal eden çok zeki ve bilgili bir çok felsefeci mevcut. İşte tam da burada ikilemde kaldığım konu kendini gösteriyor. İnancı temele alarak hayatı anlamlı kılmaya çalışmak, buna göre yaşamı sorgulamak mı yoksa sorgulayarak bir inanç temeli oluşturmak mı??? Bilemedim...
bence Batı ile Doğu arasındaki felsefi fark uygulanan felsefi teknik yönüdür. Yoksa arayış aynı bakış ve ammaçtadır. İki tarafında esasları aynıdır. biri daha objektif ve hızlı ulaşmak isterken diğeri esasları daha yavaş ve içsel olarak hissetmektir. Bu süreçler genelde sanki iki farklı felsefi açı varmış gibi görünsede. sonuçları kişinin özü arayışıdır.
İşin içinde mantıksal argümanların bir biri ile sıkıca çarpışıp rekabet etmesi olmayınca, diğer duyusal aydınlanma yöntemleri bana biraz zayıf geliyor. Batı felsefesinde argümanlar mantık çerçevesinde kıyasıya çarpışıyor, felsefeciler doğruyu bulma konusunda mantığa dayalı şekilde bir birlerinin argümanını çürütmeye çalışıyor. Ancak doğu düşüncesinde bunun yerine öznel duyusal kişisel deneyime dayalı aydınlanma doğruyu bulma düşüncesi var. Mantıklar çarpışmadı, argümanlar ortaya konup tartışılmadı. Birileri oturup meditasyon yaptı ve sözde aydınlandı. Bu mu yani.
Devlet modelleri nasıl aydinlanabileceğimizi de belirlerler, bu gün bile bütün devletlerin kabul ettiği yasalar çok azdır hem daha fazla cikar iliskileridir de insan toplumlarının devlet yonetimlerine bakmakla bile ortalama bir fikir elde edebiliriz. Benim felsefeyle ilgilenmemin sebebi bana matematik gibi gerekli birsey gibi iyi geliyor ama beni iyi ediyor mu ?
Batı'nın en aydın filozofları diye bir liste hazırlansa Sokrates kesinlikle ilk sırada yer almalı. Akademisine geometri bilmeyen giremez yazısını yazdırarak düşünme ve sorgulama etkinliğinin sadece belli bir zümreye has olduğunu ima eden platon ile köleliği meşru gören Aristoteles listede yer almamalı.
Pekiyi; daha iyi bir insan olmak, öncül bir amaç mı olmalıdır, yoksa asıl amaç sürecin/öğrenimin/dönüşümün kendisine odaklanmak olup, iyi insan olmaklık onun içinden sürecin sonunda kaçınılmaz bir oluş şeklinde mi zuhur etmelidir acaba? 🍀
Başka bir deyişle, iyi insan olmak ve mutlu yaşamaya odaklanmış bir 'felsefeyi araç olarak kullanma' niyetindeki zihin ile; ona odaklanmamış 'felsefeyi araç olarak kullanma' niyetindeki zihin; aynı mıdır? Ve aynı efektiflikte mi kullanırlar felsefeyi??
@@karlito.lll. ve bir de, kıyasladığımız iki şeyin varlıklarının deneyimlenebilmesinin tek yolu yine birbirleri ise eğer... "State of doing" ile "state of being" mesela... Being'in algılanılabilirliğinin yegâne mümkünlüğü doing'in ona yönelik kontrastı ise eğer, 'doing'den kurtulmak da neyin nesi!' demek içimden geliyor :)
Felsefeyi duyduğum ilgi tamamen görüş açımı genişletmek, yüksek bir kavrayış seviyesine yükselmek. İyi ve erdemli bir insan olma gayesinden çok daha öte bir amaç benimkisi.
Islam tasavvufunu da incelemeni tavsiye ederim seyri sülük ve nefsin mertebeleri kavramları senin Hinduizm ve Budizm yolculugundaki cikarimlarina katki sağlayacaktir
Teori ve pratik arasına metotları da eklemeliyim bu kadar karışık bir bulmacanın ya da labirentin tek bir çözümü tek bir çıkışı yoktur herhalde en nihayetinde özgürlük hissine yaklaştıkça aydınlanıyormuşsun gibi oluyor 😂🤪,
Antikçağda platon ve pytagoras gibi filozofların inisiye edildiği söyleniyor. Platon'un hindistana gidip mistik deneyim yaşadığını da okumuştum diye hatırlıyorum.
İnisiye de bir çeşit eğitim amacı var ve felsefesi var yani bir araç olarak aklın insandaki metodolojisi fakat erdem bildiğimizi yapmakla sorumluysak işimiz zor hakikaten
Güzel bir tartışma ama bence eksik bir noktadan bakıyorsunuz. Doğuda tecrübe üzerinden tanımını yaptığınız aydınlanma kavramı beraberinde benim "peygamber ilizyonu" diyeceğim bir sonucu doğuruyor olabilir. Batı kültüründe aydınlanmış diye görülebilecek kişiler peygamber, cemaat lideri, Tanrı-kral gibi metafiziksel arka planı olan kişilerle ilişkilendirilebilir. Bu kişilerin takipçilerini analiz ederseniz o kişilere hatasız kusursuz ve ermiş biri gibi algıladıklarını görürsünüz. Fakat biz batı kültüründe bu kişilerin metafiziksel bağlarını çokça kez sorguladığımız için günün sonunda onların "aydınlanmış" kişiler olmadığını, en nihayetinde birer insan olduğunu anlamış bulunuyoruz. Daha sonra insan nedir sorusunu sorup "hakikate" ulaşmak adına epistemolojik bir yönelim gösteriyoruz. Bu noktada Doğu kültürünün "aydınlanmış" kişilerin metafiziksel bağlarını ne kadar sorgulamaya açtıkları şüpheli. Bu durumda Buddha nın Batı kültüründe yapılan tarzda sorgulamalardan başarıyla sağ çıktığını görürsek bu videodaki sorgulamanız anlamlı bir zemine oturabilir. Fakat Buddha nın metafiziksel bağlarının sorgulanması sonucu aslında sıradan bir insan olmasına rağmen "peygamber ilizyonu" ile anılıp ritüellerinin bugünkü Hindistan coğrafyasında devam ettirildiği anlaşılırsa epistemolojik yaklaşım hakikate ulaşmak yolunda yine en doğru yöntem olarak kalacaktır. Ben şahsen insanı nesnelleştirip öyle incelemek gerektiğine inandığım için metafiziksel ve ruhsal durumları kişiye özel biricik durumlar olarak değerlendiriyorum. Bizim kavramamız gereken şey "insan nedir" sorusuna cevap bulmaktır bence.
Matematikçiler ahlaklı olmak zorunda mı? Fizikçiler ahlaklı olmak zorunda mı? Çöpçüler ahlaklı olmak zorunda mı? Çaycılar ahlaklı olmak zorunda mı? Evet zorunda. Herkes ahlaklı olmak zorunda.
@@Jhaldmer hayır dostum değildir, insanların kendi içinde ahlak anlayışları vardır bazı insanlar aynı ya da benzer ahlaka sahip olabilir ama bazıları bambaşka ahlaka sahip olabilir, örneğin oğlunu kurtarmak için 5kişiyi ölüme terkeden bir can kurtarana bazıları kötü bazıları iyi diyebilir. İnsanların ahlak anlayışı aynı olamaz o yüzden devlet ve hukuk kurallarını çiğnemediğin müddetçe hiçbir davranışa "ahlaksızca" ya da "ahlaklı" dememelisin.
Merhaba, ben bu sorunun kendisini sorunlu buluyorum. Hiyerarşik bir anlam taşıyormuş gibi geliyor. Batı merkezci bakış kadar bunun bir tür antitezi gibi Doğucu bakış da çok sorunlu. Doğu'nun 'bilgeleri' kadınlar konusunda ne düşünüyor? Antik Yunan menşeli "etik", kişinin kendi karakteri üzerinde iş-lemesidir; kendini daha iyi/mükemmel hale getirmesi. Zaten "arete" mükemmellik demek. Ancak bu daha "iyi" hale gelme, insan ilişkileri içinde gerçekleşir. İnsan bu ilişkilerinde karşılaştıklarıyla kendi kendine soru olur. Sokrates'in zaman zaman kimseye haber vermeden dış dünyayla ilişkisini kesip kendi kendine düşünmesi ve kendiyle konuşması vs bu türden bir durum. O hiçbir zaman polis'ten ve yurttaşlardan kopmaz, sorularıyla ve arayışıyla yeniden dönene kadar kendiyle diyalog halindedir, bir-icinde-ikidir. Ama hep yurttaşların arasına geri döner. Benim bilgelik anlayışım toplumun dışında kapalı devre bir hayat sürüp temiz kalmak değil ki bu, Batı felsefi geleneğinde de gördüğümüz tefekkür yaşamı. Anti-Sokratik bir hayat. Ben Sokrates gibi Polis'in içinde yaşayan, at sineği olmayı da göze alan, her ne olursa olsun doğruyu bulma arayışında ama bunu kendi başına değil birlikte, kolektif bir arayışa dönüştüren bir yaşamı değerli buluyorum. İnsan kamusal ilişkilerinde kendini açığa çıkarır, hem kendine hem başkalarına görünür olur, kendisini hem kendi hem de başkalarının yargısına sunar. Bunlar cesaret ister, belki hiçbir zaman teorik olarak "bilge" olamaz ama anlamlı bir yaşam bana göre budur. Çok sevgiler.
Dilara Hanım, merhaba. Doğru anlamak adına soruyorum da... Bir video'nuzda benim evim yok. Mülkiyet anlamında, bir yere sahip değilim. Uzun zamandır, dünyayı dolaşıyorum ve bir yerlerde kalıyorum demiştiniz. Bunu ben bir yaşam biçimi olarak algılamaya çalıştım da... Marmaris'teki evimdeyim deyince, konuyu bağlantılandıramadım. Bir yerleşkeniz var, orada yaşıyor, dünyayı gezip, evinize geri mi geliyorsunuz? Yoksa, bir eviniz yok da, tecrübesel olarak başka mekânlarda mı kalıyorsunuz? İkisi sanki bambaşka şeyler... Ben mi yanlış anladım. Bu yüzden, sormak istedim. Saygılarımla... Kolay gelsin. 🙏
Sorduğunuz soru önemli... Çoğu insan bilgiyi bilgi olduğu, titr sağladığı, ortam yarattığı, üstün hissetmek için istiyor. Kimsenin "saf tecrübeyle" birleştirilmiş ve işlenmiş bilgiyi hayata atfettiğini görmedim ben. Çeviri, alıntı, paylaşım... Bunlar var. Bunları paylaşanların yaşam deneyimleri, itirafları, çelişkileri yok. Ütülü cümleler, forslu fotoğraflar, sempozyumlar, kasıntı duruşlar... Zannedersiniz ki, 7/24 akademisyen, felsefeci... Bir felsefeci mesela, neden dans etmez, neden meditasyon yapmaz, neden yardım kuruluşlarında bire bir gönüllü olmaz? Bunlar sıkı sorular... Bunları düşünmek mühim... Ben akademiye inanan, ama akademisyenlere pek de yakından inanmayan biriyim. Onlara saygım var, ama maalesef sınırlı bir yaşam deneyimiyle suratsız, kibirli, sinirli, rekabet içinde, sürekli bir şekil dahilinde yaşamak zorunda kalıyorlar ya... Sanat için de geçerli bu... İsim kaygıları, yıkamalar yağlamalar, para sevdası vd... Sonra da, tüm bu konfor içinde güya (!) iktidar eleştirisi/karşıtlığı falan... Bence, böylesi bir tecrübe çok sıkıcı, iki taraflı... Yaşam bambaşka kollardan, rengarenk bir nehir gibi akıyor akıyor; birbirimize her alanda, farklı mecralardan değip büyüyoruz. Ama, çatışmayla; ama, uzlaşmayla... Aklın çöktüğü bir çağdayız, tabii ki akıl da gerekli. Fakat, herşey de onunla açıklanmıyor ve o zaten yetmiyor artık. Akıl narsizmle beraber yükseliyor. Oysa, inancı da bir yerde dengeye oturtmak gerekiyor. Dengesizlikte dengenin adı zaten kaos oluyor gibi... Teşekkürle... :)
Bence dilin sınırlarının dışında anlam yoktur…Sözcükler de insanların yaratımıdır. Sözcükler, düşüncelere, düşünceler davranışlara, davranışlar alışkanlıklara dönüşüyorsa, ilk hareket noktamdan dolayı ben nasıl başkalarının yaratımı olmaktan kurtulabilirim ?!…
EK : Aklıma gelmişken : Çok ilginçtir ki, Tanrı hiçbir ayetinde kendisine ilişkin olarak ''O, AHLAK ÜZREDİR'' demez, ama ''O, TAKVA ÜZREDİR'', ''O, MÜMİNDİR'' ve ''O, ASLA ZULMETMEZ'' şeklinde ayetler vardır.Ki, bu ayetlerden anlaşılıyor ki Tanrı HALIK yani ''yaratan'' olduğu için, dolayısıyle O yaratık olmadığı için, esas itibarıyle Tanrı´nın(=Yaratan'ın) ahlakından sözedilemez, zira AHLAK kelimesi, doğrudan ve etimolojik olarak ''halkedilen=yaratılan'' ile ilintili bir terimdir, dolayısıyle, yaratılanın ahlakından sözedilebilir ancak.O nedenle, ahlakilik bağlamında, Tanrı´nın takvalı(=sorumluluk şuuru taşıyan), mümin(=güvenen ve güvenilir olan) ve zulmetmeyen(=hakkı ve adaleti gözeten) oluşu yeterlidir, ki bu nedenle, insanın ahlaklılığının temelinde de, TAKVA, MÜMİNLİK ve ZULMETMEME(=sorumluluk, güvenilirlik ve adalet) ana ve örnek davranım unsurları olarak yer alırlar, diye bir sonuç çıkarmamız hiç te yanlış olmaz.Yani, İLKEsel bağlamda, takva, müminlik ve zulmetmeme hasletleri, yaratılan için de, ahlaklılığın zorunlu ve vazgeçilmez unsurlarıdır ^^.
Daha filozoflar niçin iyi olmalı sorusuna net yanıt verememişken onları okuyup uygulayıp iyi olmak diye birşey nasıl olacak. Felsefe okuyan kimin iyi anlayışına uysun mesela. Herhangi bir filozofun mu veya kendine uygun bulduğu birini mi
Hiç bir inanan kitabın doğru yorumunu ne gösterebilir ne kanıtlayabilir. Şu an tüm inanların yaptığı kitabı yorumlamaktır. Oysa kitap okuyanın na anladığı değil yazanın ne anlattığıdır. Yazanın ne anlattığını bilseydik tek ve evrensel bir anlatım olurdu. Bunun yerine okuyanın ne anladığını gösteren bir birinden farklı yüzelerce kitap yorumu var. Bir gün belki kendi düşüncelerini gözden geçirip öz eleştiri yaparsın he. 😉 Yoksa cam evinde oturup hep karşıyı mı taşlayacaksın. 🧐
Felsefeye neden ilgim var? Her ilgilendiğim dönem farklı bir nedeni vardı. Şuan bu soruyu sorduğunuzda çünkü kafamı rahatlatıyor derim. Beni takıntılı düşüncelerden uzaklaştırıyor.
652* Gözünüzün gördüğü, kulağınızın duyduğu ve bilmeden çok zaman basıp geçtiğiniz üstünden, hayrınızadır ne varsa hepsi. Sizi böyle hayır içinde, Hayra Varetmiş Olan'a şükrediniz. Kendinizi yalnız hayra adayıp, gönlünüzü yalnız O'na veriniz.@
Ahlak, etik,dogru, yanlis gibi kavramlarin manalarina insan denen canlinin tamaminin tek bir canli oldugunu kabul edince ulasabilecegiz. Adem ilk insan bizde onun cocuklari degiliz hepimiz bizzat Ademin kendisiyiz.
Anlattıklarınızdan anladığım doğu ve batı aynı bilgiyi farklı kullanmış. Doğu içsel gelişim için batı toplumsal gelişim için farklı yorumlamış. Şurası net, insan aydınlamış insan olmak zorunda değil ama etik ahlaka uymak zorunda. Ben batı felsefesini hayatı anlamak üzere takip ediyorum ama insan olarak kendime dair bir şeyler öğrenmek için doğu mistizminden faydalanıyorum. Aslında bilgiyi ne şekilde kullanacağımız tamamen bireysel ve bize özgü.
1-Doğrusu, bu hususta henüz söyleyebilecek fazla bir şeyim olmamakla birlikte, katkı olmasını umarak bir-iki şeye değinmek isterim. 2-Bu noktada, AHLAK´ın nasıl anlaşılması gerektiği ve BİLGİ ile AHLAK arasındaki bağıntının nasıl kurulması gerektiği hususu, bir MESELE olarak önümüzde duruyor.Aslında, çok ilginçtir ki, yüce Tanrı, hiçbir ayetinde doğrudan AHLAK kelimesini kullanmaz, fakat HAK, BATIL, ŞİRK, NİFAK, İMAN, KÜFÜR, FÜCUR, TAKVA, vb. kavramlar üzerinden İYİ ve KÖTÜ´nün ne olduğuna dair tanımlar getirir, dolayısıyle, o kavramlar üzerinden, dolaylı olarak bir AHLAK tanımı da yapmış olur. 3-Dolayısıyle, son tahlilde, AHLAK kavramı, iyi ve kötünün ayırtedilmesi ve iyi olanın baz alınarak bir yaşam şeklinin oluşturulması ile ilgili birşey.Sonuçta, Tanrı, İMAN, TEVHİD, HAK, TAKVA, DOĞRULUK, vb. şeyleri İYİLİK olarak, bunların tersi olan KÜFÜR, ŞİRK, BATIL, FÜCUR, YALANCILIK(=nifak), vb. şeyleri de KÖTÜLÜK olarak lanse ediyor, dolayısıyle birinciler AHLAKLILIK, ikinciler de AHLAKSIZLIK kapsamında kalıyorlar. 4-Şimdi de, AHLAK kelimesinin etimolojisine bakalım : Ahlak kelimesi HULK´tan geliyor, ki hulk etimolojik olarak ''yaratılış, huy, seciye, karakter'' gibi anlamlara geliyor.Dolayısıyle, en genel ve soyut manada, AHLAK yaratılışa uygun davranım biçimi anlamını veriyor, o nedenle, ahlak terimi, esasen, Tanrı´nın kendi esmasından olan HALIK(=halkeden=düzenleyen=düzen yaratan) ismi ile ilintili en temelde.O zaman, ahlak, O´nun halıklığına uygun bir DAVRANIM BİÇİMİ oluyor. 5-Ki, Tanrı´nın mealen ''YARATAN RABBİNİN ADIYLE OKU'' ayeti de, yanılmıyorsam, AHLAK´ın Tanrı´ca tanımlanmasından başka birşey değildir, zira ayet şunu demeye getiriyor : ''VAROLUŞU, YARATAN RABBİNİN(=Başöğretmeninin) YÖNLENDİRMESİ İLE ANLA VE YAŞA''(=Yaratan, yarattığını en iyi bilendir, dolayısıyle yaşamın anlamını/yaratılış gerçeğini, O´nun ilmini, emirlerini, tavsiyelerini ve önerilerini kişisel gelişim listenin en başına koyarak çözmeye çalış). 6-Dolayısıyle, AHLAK, esasen, bir BİLGİ işi değil, fakat bilgiyi de içeren bir ŞUURLANMA meselesidir.O halde, gerçek AYDINLANMA bilgiye dayalı bir ŞUURLULUK durumudur, zira eğer bilgi, insanda iyi ve kötüyü ayırtedicek(=vicdanı doğuracak) bir ŞUUR oluşturmuyorsa, o bilgi mekanik(=robotik) bir bilgi olmaktan öte bir anlam taşımaz, ama ne zaman ki, AKIL, bilgisel verilerden hareketle, o verileri, bir üst düzlemde ŞUUR´a(=bilinç'e) çevirirse, işte o şuur AHLAK´ın kendisi olur, yani AYDINLANMA´nın kendisi olur. 7-O nedenle, AHLAK, düz bilgi ile değil, fakat işlenmiş ve şuurlaştırılmış(=içselleştirilmiş=karakter haline getirilmiş=seciyeye dönüştürülmüş=fıtrata uygun doğal alışkanlıklara çevrilmiş=vicdana dönüştürülmüş=hikmete dönüştürülmüş) bilgi ve bilgisel pratik ile ALAKAlıdır, ki Tanrı´nın mealen ''ALAK(=ilgi=alaka=bağ)'' suresinin ''YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU(=varoluşun anlamını başöğretmenden öğren/ilişkilendir)'' ayeti ile başlaması, bence, hiç boşuna değil, yani, son tahlilde, AHLAK, fıtrata(=yaratılışa) uygun biçimde geliştirilen, dolayısıyle iyi ve kötüyü ayırteden bir ŞUUR AYDINLIĞI´dır(=GERÇEK AYDINLANMA´dır), velhasılı kelam.Sağlıcakla ve dua ile :)
En sevdiğim felsefe kanalı .Teşekkürler.
İlk izlediğimde bilgi odaklı izlemekteydim sizi ama sizinle beraber yol aldıkça yaşamımı anlamlandıracak enformasyonlar bulundurmak ve felsefe öğrenmek zevk verdiği için felsefeye devam ettim. (ediyorum) ne kadar becerebiliyorum bu bilgileri hayatıma taşımayı bilmiyorum ama elimden geldikçe çabalıyorum. Bir dahaki videoyu heyecanla bekliyorum. 😊
GERÇEKTEN ÇOK TEŞEKKÜRLER. Bende bunu kendime son zamanlarda çok fazla sormaya başlamıştım. Başlarda felsefeden sırf zevk aldığım için yaralanırdım. Ahlaki olmam için ne dogmalara ne de düşünce sistematiklerine ihtiyacım vardı, ahlaki diye tanımladığımız şekliyle yaşamak zaten içimden geliyordu. Evet eğer içimden gelmeseydi bunu ne bir dogma ne de bir düşünce sistematiği durdurabilirdi :) . Felsefe içinde doğduğum her şeyin çok güzel ve düzenli olduğuna inandığım zamandan, aslında öyle olmadığını anladığım ana kadarki acılı süreçte çok işe yarar bir araçtı. Felsefenin bendeki yeri varoluşsal çıkmazlarıma çıkar yol getirmesinden pekte öte olmadı aslında (tamam stoacılara hakkını verelim :) ). Durmadan ve aralıksız şekilde bir şeyler öğrenme çabam da tamamen bundan zevk almamdan öte değil. Amacım ne bilgelik ne de aydınlanma, tamamen bencil zevkimdir.
bugüne kadar izlediğim tüm videoların içinde en ufuk açıcı olanıydı. Teşekkürler, yolculuğuna devam etmeni ve bizi de bu yolculuklardan devşirdiklerinle aydınlatmayı sürdürmeni bırakma lütfen
ciddi misin
Dilara'cım bizim amacımız ne tam bilmiyorum ama şunu net söyleyebilirim seni bilmem kaç videonu izleyerek zaten ciddi bir şekilde sorularımız ve amaçlarımız şekilleniyor,iyi ki varsın yol gösteren bilgilerin ve sorularınla bahçemiz de rengarenk çiçekler ekiliyor. Var ol❤
Teşekkürler.
Videonuz beni çok aydınlattı … ilk serilerden beridir izliyorum sizi …. Okulda hocalarıma sormuştum mimarlıkta iken neden batı felsefesi üzerinden gidiyoruz cevap vermemişlerdi …. Ama şimdi anladım felsefeyi bu anlamıyla ortaya atan batı zaten … doğudaki felsefe dediğimiz şey tamamen yaşama şekli … farklı … Doğuda aydınlanma olarak hedefleri var iken batıda düşünce üretme konuşma daha fazla akademik bir biçim olarak sıkışmış kalmış … gibi anladım tabi video çok zengin çok daha fazlası da var bahsi geçen konularda ama bir tık zihninde bir ışık çaktı ve haaaaaa dedim gerçekten teşekkürler ….
Bilgi edinmeyi gözümüzde büyüttük ve bildiklerimizi nasıl yaşayacağımızı anlayamadık,çünkü insan alışkanlıklarında gördüklerini yapmaya çok fazla meyilli bir canlı,bu biyolojik kodlarımızda var. Belki de bu tür örnekleri hayatlarımızda yeterince görmemekten kaynaklıydı bu durum.
Merhaba Dilara, insan zihninin tekliğe (tanrı, evren, oneness vs.) olan ihtiyacı ve “biricik” tek bir hakikat düşüncesine ikna olmuş hali ile ilgili iki kelam etsen ne iyi olur! Kafam çok karışık ya da pek basmıyor sanırsam:) Ne kadar da kıymetli bir şey yapıyorsun, çok teşekkürler sana 🎉
Önemli olan, söylenen o anda onun söylenmesi. Bizlerin bunu anlaması ve bilinç sıçraması yaratması. Bazen gömüldüğümüz haller olabilir. Önemli olan fark etmek ve davranışlarımızın yapmacıksız bizi temsil etmesi.
ah Dilara Abla seçime yaklaşırken çok stresliyim videoların ilaç gibi
Felsefeye ilgim sizin videolarınızı izlemekle başladı. Zaten her insan yaşamın anlamını sorgulamakta , bu anlamda tarih öncesi çağlardan modern felsefeye kadar yüzlerce filozofun yaşam ve diğer konulardaki düşüncelerini sayenizde hap gibi öğrenmek insanın ufkunu açıyor. Diğer taraftan felsefenin psikoloji ile çok ilintili olduğunu düşünüyorum, çünkü burada da anlam arama, mutlu olma vb konular var . Bu vesileyle , emeğinize sağlık diyorum. Sonunda belirttiğiniz gibi, merakla takipteyiz. Syg
Bu izlediğim videoların arasında en çok farkındalık yaratanı oldu benim için.
Spiritüalizm ile Batı felsefesi arasında bir bağlantı kurmak ve genel olarak felsefeyi de kendime en uygun yaşamı sürmek için öğrenmek aslında bana en uygun olanı. Bu yüzden kendimi hem felsefe hemde spiritüalizm alanlarında geliştirmek bana çok keyif veriyor. Buna katkıda bulunduğun için sana çok teşekkür ederim Dilara. Sevgiler.
Çok güzel bir bakış açısı, paylaşımlar için teşekkürler 🙏 😊 bence batıda doğudakine benzer aydınlanmış diyebileceğimiz Diyojen var. Erasmus ve Spinoza da oldukça doğulu gibi ama Diyojen favorim
merhabalar sizi dinleyebilmek ne kadar güzel videonun sonunda söylediklerinize katılıyorum. Felsefeyi daha iyi bir insan olmak için öğrenmeliyiz.
Dün bu videonuzu izlemiştim. Nigel Warburton'ın Felsefenin Kısa Tarihin'de Epikuros'u okuyorum şu an. O da felsefenin pratik olması gerektiğine inananlardanmış : ) Öğrencilerini de bu şekilde yönlendirme çabasındaymış. Videolarınız için teşekkürler : )
Videonun başlığını görünce izlemek istemedim 🙄 ama önüme gelince hadi bir bakayım dedim iyi ki demişim harika olmuş ❤ Teşekkürler emeğinize yüreğinize sağlık.
geçmiş olsun, umarım diziniz daha iyi durumdadır. vidyo için teşekkürler, iyi akşamlar.
Çok güzel bir konuşma .... adım adım büyük resmi tanımlamaya doğru bir yolculuk... Hiç şüphe yok ki son soru Spinoza'yı gösteriyor.... Lakin Spinozayı anlamak yalnız Etikayı okumakla olmuyor....TTP nin satır aralıklarında gizlenmiş çok özel tespitleri görmek lazım....Sevgilerimle...
Benim için felsefeyi öğrenme nedenim kafamı kurcalayan soruların cevabını bulup iç huzura ulaşmak. Çünki bu soruların ilk benim aklıma gelmediğini okudukca anlıyor insan, bir az da yalnız hiss etmiyor.
Gelisim sizinle takip etmek paylaşımlarınızı tecrübe etmek çok keyifli. Teşekkürler
yine harika
Kesinlikle katılıyorum. Felsefeye hayatımın çoğunda ilgim hep oldu. Emekli olduktan sonra da yoga eğitimleri aldım farklı eğitmenlerden. Ve yogada asanalar önemli olsa da, felsefesi ve yoga yapma amacı hep ilgi alanım oldu ve yoganın felsefesinden feyz alıp, Felsefe okuyorum şimdi. Çünkü, günümüzde yoga için de geçerli aynı şey. Sanki yoga yapmak sadece baş üstü durmak, bedeni zorlamak, en zor hareketleri yapmaya çalışmakmış gibi yanlış bir kanı var ve maalesef daha çok ticari ve reklama dayalı. Eğitimleri alırken de düşündüğüm ve öğrendiğim şey, yoga bir yaşam pratiği ve içinde bulunduğumuz dünya yaşamında en sağlıklı ve iyi olarak yaşamak esas. Zihnin o hareketli doğasının bizi esir almasından, sürüklemesinden kurtulup, daha kontrolün bizde olarak, farkında olarak yaşamak. Farkında olmak muazzam bir şey. Ve Batı Felsefesi' nde de Uzak Doğu Felsefesi' nde de olan şey aynı bence. Farkında olarak yaşamak ve bu şekilde aydınlanma ya da bilge olma ve bunu yaşama aktarma konusunda bana göre çeliştikleri hiç bir yer yok. Yöntemler farklı... Olabilir... Ama amaç aynı bence. İnsanlık için insandan geçen yolu bulmak ve yaşamak. Kendinden bütüne ulaşan bir yol bu. Sinerjik bir durum. Bir Tanrı var ya da yok, dayanak aramadan iyi olan ne varsa onu bulmaya ve yaşamaya çalışmak. Kant dediği gibi; "sadece iyi olduğu için eylemek, beklentisiz, dayanaksız, öyle olması gerektiği ve iyi olanın o olduğu için.(yanlış olabilir, değişmiş olabilir:)) ) Ayrıca hepsi bir süreç ve sonsuz bir yol. Her iki taraf içinde geçerlidir. Batıda kendinden öncekini içselleştirip, aşıp, kendinden bir şey katıp, yeni bir şey üretmek var. Doğuda ise kendi içine giden bir yolculukla kendini bilme özünü bulma kendini var etme var. Yöntemler ayrı olsa da hepsi bütüne ve iyiye hizmet ettiği kesin...Belki yanlış olsa da biri aşkın, biri içkin yöntemler bence:))
Felsefeye yüklendiği anlam arayışı ve sorunsallaştırmalar göz önüne alındığında, sevgili UA-camr ımızın , doğudaki anlamıyla "Aydınlanma" olgusuna henüz yabancı olduğu düşünülebilir. ;-) Lakin bir an satori patlarsa, çift kanatlı bir "Aydın'"ımız olacağı aşikar. Yol olağanüstü güzel. Yolu paylaştığın için teşekkürler.
Farklı ve aydınlanmaya yolu işaret eden video için teşekkürlerimizi sunarım.
sanat felsefesi videolarını merakla beklemekteyim
Seni dinlemek huzur veriyor ❤🌷🧿🙏🦅
Sanırım dördüncü kez izledim bu kadar anlamlandıramadığımız bir ifade edemediğim ancak bu sorgulamayı kendi kafamda onlarca yıldır sürdürdüğüm bir konuydu bu felsefeyi olan hakimiyetiniz deneyimleriniz ve birikiminiz konuyu çok anlaşılır kılmış bu nedenle size teşekkür ederim bana büyük bir katkı sağladı ancak şu durumu ifade etmek isterim uzun yıllardır devrimci mücadele içersinde olanların Bazıları ile ciddi tartışmalar veya mesafelermem söz konusu oldu nedenleri teorik olarak tartışmalarda açıktan yüksek sesle savunduklarıydı yaşamda kurdukları ilişkilerin aynı olma işiydi hatta bunun normal olduğunu kabul edeceğin kadar da pervasız olduklarına tanık oldu yerleşik bir söz gibi iyi olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol sözünün bir özetiydi batıdaki filozoflar içersinde Marx ve Engels öncelikle tartışmak gerekir dikkate almak gerekir diye düşünüyorum çünkü düşündükleri gibi yaşadılar mücadele tarihleri yazıp çizdiklerini paralel seyretti bu demek değildir ki yazdıkları çizdikleri mutlak doğrudur bu nedenle söylediklerinin peşinden gidilmelidir anlamında söylemiyorum sadece yaşadıklarıyla felsefi olarak insanlara olmaları gerektiği yolundaki söylediklerinin her düşmeleri anlamında söylüyorum aslında bu konuyu sadece filozoflar yönünden ele almamak gerekiyor bugün Müslüman geçinenleri çok rahat neredeyse tamamı demicem ama tamamına yakını Müslüman değil ahlaksız solcu diyeceğim neredeyse tamamına yakını emek mücadelesi içselleştirmiş vaziyette değil aslında kimse olduğu gibi değil herkes var olma savaşı veriyor bu videodaki aktardıklarımızdan çıkardığım sonuç aslında doğu felsefesinin batı ile birlikte ile alınmasında yarar oldu çünkü pratik yaşama dökülmemiş cümleleri sarf eden insanları bilgilerinin ders verirken anlamlı olacağını yani sadece akademik olarak içerik olarak o değerde ise bir karşılığı olacak onun dışında kişinin kendisinin hiçbir anlamının olmayacağını söyleyebilirim çok yararlandım 70 li yıllardan beri kendi içimizde sürdürdüğümüz bir tartışmanın bu boyutta ifade edilmiş olması beni mutlu etti kolay gelsin
Ben, "Düşünce ürünü herşey bir soyutlamadır.. bu da sanatın ta kendisidir. Sanat eseri de düşünceler sonucunda ortaya çıkan virtual bir etkidir. Sanatçı da düşünceler ve etkiler bütününde gözlemlenen olgudur. Burada hiçbir yerde ahlak ile doğrudan alaka yok. Ahlak da bir çeşit soyutlamadır zaten, tıpkı matematik gibi.." derdim..
Batıda bilmek doğuda olmak... Olmak çok daha kıymetli ve değerli. Hepimiz bu asırda birer bilgi küpüne döndük. Erdemlerimiz bilgimizin çok gerisinde kaldı.
bilgi mastürbasyonu, bilginin
uygulanmasının elde edilmesiyle
değiştirildiği zamandır.tüm yeni
bilgiler. Sonuç olarak, geliştirme
için bilgi edinme süreci,
geliştirmenin yerini alır. Giderek
daha fazla farkinda olursun, ama
daha az zeki olursun. Bu yildan
yila devam ettiğinde, yalnızca
kibrin büyümesine katkıda
bulunur. Giderek daha bilgili ve
daha boş hale geliyorsun. Bilginin
beceriye dönüşmediği bilgi, ruhu
yok eden bir zehirdir ...
Amaç bilgiyi belleğe atmaksa cebimizde dünyadaki en büyük kütüphanelerden birisiyle geziyoruz. Herhangi bir soru olduğunda cevap almak artık çocuk oyuncağı. Bilgi eyleme geçmiyorsa eşek yüküdür bence. Bilen ile bilmeyenin bir farkı olması lazım ve bu fark yalnızca eylemlerle ortaya konulabilir.
Çok güzel "batıda bilmek doğuda olmak" harika🙏
Belki de bilmek zaten olmayı getirmelidir. Kendimize “bilgi küpü” haline geldik derken bile yanılgıya düşüyoruzdur. Bildiğinizi sandığınız şeylerden nasıl emin olabiliyorsunuz?
"Batıda bilmek doğuda olmak" derken ne demek istediğini anlayamadım, anlatabilir misin?
Hayatımda da fark ettiğim şey bu aslında yol denilen kavrama da tam bu anlamı yüklüyorum. Pislenmek ve temizlenmek. Yada yeniden doğmak gibi bir şey. İlk başta çevremi izleyerek başladım hayata ve onlara dayanarak ben biliyorum dedim. Sonra ilk defa düşündüm olasılıklarla tanıştım ve ben bilmiyorum dedim sonra bir de baktım ki olasılıklara tapmaya başlamışım ve tekrar ben biliyorum demeye başlamışım.mesela doktor çok para alır rahat yaşar mutlu olurum. Sonra olasılıkların tabiri caizse pisliğini anladım ve benlik denen noktadayım. Peki benliği de kaybettiğimde ben evrenle iç içe olmaz mıyım? İşte bence bilgelik tam bu noktada. yok olmak için var olman gerekiyor. Yok olduğunda ise varlık kavramının kendisi oluyorsun. Hatta aynı zamanda yokluk kavramının. Ve bence burası senin dediğin noktaya çok benziyor lao tzu teoriden yoksun değildi ki
DIKW diye bir model var aslında.
Data -> Information -> Knowledge -> Wisdom
Diye ilerliyor.
Veriler arasındaki bağı kurunca Enformasyona
Enformasyonlar arasında patternleri anlayınca Knowledge'e ulaşıyoruz. Bilgiyi kullanıyoruz.
Bir süre sonra da knowledge'ler arasındaki prensipleri anlayıp otomatik olarak bütün knowledge'lerimizi kullandığımız zaman wisdom yani bilgelik seviyesine ulaşıyoruz.
Pek anlatamamis olabilirim ama dikw model diye bakabilirsin.
Cepten kısıtlı bilgi verdim biraz affet :)
"Varlığa ilişkin yüksek bir kavrayış ile iyi yaşamın esaslarını bulmak ve iyi yaşamak." Bu cümle çok iyiydi. ( O zaman Anadoludaki bir amca çok iyi bir insan olduğunun bilincinde değilse aydınlanmamıştır, gibi bir sonuç mu ortaya çıkıyor. ) de mi ama... Bence felsefe okusan da okumasan da en fazla kendi toprağının bilgesi olabilirsin. BUDA' yı bizim köyde döverler😅. Her kültür kendi bilgesini yaratır.
Amca saflığından iyi ise aydınlanmış değildir. Ancak amca bilinçli bir şekilde, kendi çıkarına olmayacağını bildiği halde iyiliği seçiyorsa aydınlanmıştır diyebiliriz belki.
Ben Pelin Dilara Çolak’ı dinliyorum çünkü davranışlarımın altında yatan sebepleri ve bu sebeplerden çıkarmam gereken sonuçları kavramaya çalışıyorum. Ben Pelin Dilara Çolak’ı dinliyorum çünkü hayatın sadece doğu yada sadece batı felsefesi üzerinden çalıştığını düşünmüyorum. Bana farklı bir bakış açısı sunduğun için minnettarım ☺️
Ben Spinoza'yi aydınlanmış olarak algılıyorum. Nietzsche de sağlığı elverseydi tamamen aydınlanmış bir insan olarak yaşamını tamamlayacaktı gibi geliyor bana.
Bana göre işin ö özü, kendimize kaşı dürüst olup parçalanmamak dağılmamak
Çok dürüstçe söyleyebilirim ki benim felsefeye ilgim zaten erdemli bir yaşam sürme düşüncesiyle başladı. Bu konuda fazla bilgim olduğu söylenemez zaten doğu-batı felsefesi arasındaki farkı bile bilmiyordum. Yine de "çok az insan erdemli bir hayat sürmek için felsefeye ilgi duyuyor" diyebilmek bence insanlığa biraz haksızlık. Benim bu amaç ile ilgi duyan bir arkadaşım daha var, 2 kişi olduk bile :) Gerçekten ufuk açıcı bilgilerdi, teşekkürler.
Kanımca bir insanın yaptıkları söylediklerinden cok daha büyük bir tesir gücüne sahip. Psikolojide de denir hani, cocuk gördüğünü yapar, duyduğunu değil. Hepimizin icinde bir cocuk var galiba ')
Videonun sonundaki soruya cevap oarak da , Kierkegaard bana ahlaklı bir insan gibi gelmişti. Yani hic açıp okumadım ama hayatını dinlediğimde hosuma gitmişti. Belki detaya inersek o da ahlaksız çıkar. Bilemiyorum
Etik kime göre neye göre etiktir? Filozoflarda dahil hiç bir insan diğerine göre aynı etik değerlere sahip olmayabilir. Filozofların aşırılıklarını da göz önünde bulundurursak etik yaşamak zorunda değiller. Öyle olsalardı kendi dönemlerinden farklı düşünüş biçimleri fikirleri üretemezlerdi diye düşünüyorum.
Çok iyi geldi bu videoyu izlemek emeğinize sağlık ✨
"Yazılmış bir kitap olmak mı yoksa yaşanmış bir kitap olmak mı?" sorusu ile fikrimi yaşanmış bir kitap olarak beyan edebilirim
"İmamın dediğini yap, yaptığını yapma" ile "Dervişin fikri neyse zikri de odur" ayrımı gibi. Acaba "etik" dediğimiz şey mutlak mıdır? göreceli midir? Bir filozofun kendi felsefesine uygun hayat sürüp sürmemesi ile bizim gözümüzde etik davranışlar sergileyip sergilememesi farklı şeyler.
Kendimi bildim bileli, felsefeye karşı yoğun bir ilgi besliyorum. Alanım olmamasına rağmen üniversitede felsefe bölümünde derslere girerdim; bu yönde etkinliklerin içinde olurdum. Genel olarak bu konu benim de üzerinde oldukça düşündüğüm birşeydi. Kişisel gözlemim de felsefe de çoğunlukla aşırı uzmanlaşmanın getirdiği bir yabancılaşmanın yaygınlıydı. Papağan gibi , kimin ne dediği ne demiş olabileceği konusunda uzmanlaşan fakat buradan çıkan fikirle kendi yaşamını bütünleştirmeyen veya bu fikri içselleştirmeyen insanlarla doluydu etrafım. Sonuç olarak kendimi ve etrafımı dönüştürebilmek adına bu yolculuğa küçük adımlarla devam ediyorum. Bana kalırsa doğu mistizminin veya felsefesinin bilgeliğe götürüyor olmasının sebebi, her ne kadar akıl dışı yanlar, hikayeler barındıyor olsa da seni asla detaylarda boğmayıp , her zaman bütünlüğe yönlendiriyor olmasında gizli. Çünkü ancak yaşamı bir bütün olarak kavrayabildiğimizde , onu nasıl yaşayacağımız bilgisini de üretebiliriz. Kanatimce, batıda yüzyıllardır gelişen bilim ve felsefeye bu bağlamda bakarak , bütüncül bir şekilde yaşamı hepimiz için daha yaşanılabilir kılabildiğimiz bir dünyayı inşa etmeye gayret ederek aydınlanabiliriz.
Aydınlanmış olmak ahlaklı ya da erdemli olmak değildir. Aydınlanmış bir insanın davranışları sıradan insanların nezdinde pek ala etik dışı ve erdemsiz görünebilir. Aydınlanma, bir insanın çıkmış olduğu içe dönük bir yolculuk sonunda özelde kendi varlığı genelde ise tüm varlık hakkında varmış olduğu akli olmayan bir sonuçtur. Bu sonuca ulaşmada bilgilenmenin de yararı olabilir. Ama bu bilgilenme durumu bir malumat furuşluk düzeyine çıkmışsa, bilgili olmak için bilgi edinme edimine dönüşmüşse aydınlanmaya engel de olabilir. Aydınlanma dediğimiz sonuçta bir hâldir ve bu hâle ulaşmak bilgi edinmekten çok tefekkür, meditasyon, sema, zikir gibi bazı pratiklerin bir yol gösterici (mürşit, guru, öğretmen) denetiminde uygulanmasıyla gerçekleşir.
din felsefesi ile alakalı aramaların sonunda DİLOZOFU buldum ve verdiğim soruların bir deist kafa yapısında olduğunu gördüm yani aydınlandim😍🥰
Çok uzun zaman sonra yorum yapıyorum çünkü sadece bilgiyi almayı ve kullanmayı severim ve teşekkürler Dilara karşıma çıkan çıkan "medeni ol" sözü hoştu . Haklısın, ben daha iyi bir insan olmak için değil sadece gelişmek için dinliyorum çünkü kendi halimin en iyisi olduğunu düşünüyorum. Buna belki bir sanrı belki de yetersizlik denir, kim bilir?
Çok sevgili Dilozof,
Öncelikle üç temel soruyla başlamalı:
Sırasıyla, 'ahlak nedir', 'halk nedir', 'hak nedir?'.
Ya da, daha 'öz' bir soru sorulmalı:
Bu üç soruyu birleştiren "halka" nedir?
Benim herhangi bir inancım yok ve kısmen nihilistim, felsefe ile ilgilenme sebebim daha mutlu olmak, gerçekleri düşünmek ve kendimi en baştan yaratmak. "Batıda aydınlanmış bir filozof var mıydı?" sorusunun cevabı bence ben olmayı başarabilen herkestir.
OMG!! Pittsburgh dan bir teklif aldı feinh😂
@@Japonbalığıjüpiterde Ne demek istedin anlayamadım, rica etsem açıklayabilir misin?
Slm başarılar iyi yayınlar
Bununla birlikte ben de kendime sordum neden felsefeye ilgi duyuyorum diye. Ve düşündüyümde şunu fark ettim benim felsefeye olan merakım ailemin bana olan baskısını nasıl değiştireceğim ve nasıl daha iyi bir yaşam süreceyiğmle alakalı idi. Bu yüzden felsefi bir yaşam sürüyorum diyemem ama, felsefeyi yer yer hayatıma sıkca tatbik eden biriyim. Video çok güzeldi teşekkürler
Felsefenin ve okumanın amacı bence doğru bilgiye ulaşmaktır. Sonra bu (olabildiğince) doğru bilgi ile "yararlı mutlu" bir yaşam inşa etmek, mümkün olduğunca tüm insanlar ve varlıklar için.
Bu konuya kafayı takmıştım gerçekten iyi olarak gördüğümüz , bize yarayan şeyleri alıp diğerlerini kapı dışında mı bırakmalıyım yoksa ona bir tepki göstererek "örnek" olmaya ya da onun gelirini negatif yönde etkilemek gibi bir şey mi yapmalıyım diye düşünüyordum. Bu da doğaya zarar vermemeye çalışırken (ki bu devirde çok zor ve obsesif olmuştum biraz rahat olmamın bir sorun olmayacağını düşünüyorum artık) öğrendiğim bir şeydi sanırım. O kişiyi desteklemeyi ya da linçlemeyi bırakırsan adı az duyulur vs vs gibi bir mantıktı. Sonra bunu çok abarttığımı ve böyle küçük bir etkiyle ( değişim bireyle başlar biliyorum ama fazla geldi bana işte. Uu dünyayı değiştireceğim eoaa falan gibi.. eniveysss fkdşmckdld) çok bir şey yapamayacağımı ve asıl kısım benim için bunu yapmadığımda kendimi suçladığım için buna bir son vermem gerektiğini düşündüm.......
Kendini fazla büyütmeye de sebep oluyor gibi ay don't now hüğüğü
Bir tarihçi gözüyle de şöyle yorumlayabilirim; Doğu'da her şey (din, ekonomi, sanat vs.) bir muktedirin elindedir. Devlete bir nevi bağımlıdır. Özellikle din (sadece semavi dinler olarak düşünmeyin lütfen) bir yönetim aracıdır. Tarih boyunca Doğu toplumlarında Çin'den Anadolu'ya (ufak tefek istisnalar) dışında hep böyle olmuştur. Ayrıca Doğu toplumunda hep monarktan bir çekinme bir korkma vardır. Bu yüzden monarklar toplumu "aydınlanmış" veya "ermiş" kişiler aracılığıyla da yönetirler. Bu kimi zaman Konfiçyüs olmuş kimi zaman da Hoca Ahmet Yesevi.
Fakat Batı toplumuna baktığımızda Antik Çağ'da bunlara ihtiyaç yok çünkü bir "emperyal" güç yok. Ta ki Roma'ya kadar. Orta Çağ'da da böyle bir şey görmek pek mümkün değil. Evet, bir Kilise var fakat Kilise özerk yapıda ve din adamlarıyla derebeyinin çıkarları paralel gittiği sürece halkı yönlendiriyor. Kaldı ki Kilise her şeyden önce Papa'ya bağlı.
Tüm bu bağlamları göz önünde bulundurarak şunu söyleyebilirim; Doğu'da "aydınlanmış" filozoflar var, çünkü ihtiyaç var. Batı'da ise yok, çünkü ihtiyaç yok.
Umarım anlatmak istediğimi düzgün ifade edebilmişimdir 😊
aşko ben felsefeyi zihinsel gelişme çerçevesinde kendimle (zihinsel anlamda) sohbet etmek daha iyi anlamda oyun oynamak felsefik düşünmenin insana kıvrak bir zeka kazandırdığını düşünüyorum aynı zamanda felsefe yapmak kültürü tanımanın en kestirme yolu bir kültürün düşünsel içeriği bir nevi o kültürü tanımanın kkestirme yolu olduğunu düşünüyorum
Bilişsel psikolojide öğrenmeden söz edebilmek için bireyde uzun süreli davranış değişikliğinin olması gerekir. Belki de hiçbir şey öğrenmemişizdir.
teşekkürler. videonun son bölümünde bilgiyi erdemli bir yaşama dönüştürmeyeceksek taşımanın ne anlamı var gibi bir cümle kullandınız. kuranda bildiklerinin gerektirdiği gibi davranmayan israiloğullarından bahsederken "kitap yüklü merkepler" metaforu kullanılır. katkıda bulunmak istedim. 🙏🙏🙏
Siz ve mükemmelllik 🧿💫
Harika bir teorik bilgilendirme.
Eleştirel gerçeklik kuramıyla Roy Bhaskar incelenmeye değer bir filozof olabilir
Felsefeyi neden izliyorsunuz ya da okuyorsunuz sorusu felsefe algımı değiştirdi. Katkınız için Teşekkür ederim. Ek olarak Bertrand russelin fikirleri hakkında video yapabilir misiniz?
Felsefe yaşamın alt metinlerini derinden düşünmemi sağlıyor epey bir zamandır; batı doğu felsefesi hayatta "herşey zıddıyla varolur" u doğruluyor zihnimde ve varoluş sebebimi destekliyor şu an bu zihinle tam da olmam gereken hâl ve durumdayım diyebilme özgürlüğünü veriyor bana 🙏🫶
İkilemde kaldım şöyle ki, anladığım kadarıyla doğu felsefesinde inanç merkezinde bir içe dönme, kendini ve hayatı sorgulama sonrası inandığı değerlerle uyumlu bir anlayış ve buna bağlı olarak da kavrayış geliştirerek iyi yaşama erişme gibi bir süreç var. Ancak batı felsefesinde temelde sorgulama ve bu sorgulamalardan edinilen tecrübelerden yapılan çıkarımlarla bir hakikate ulaşma çabasını anlıyorum. Temele sorgulamayı alan bir zihin (akla muhal dahi olsa) hakikatin kendisini bulsa da inanmayıp sorgulayacaktır. Tabi ki bu demek değil ki bu insanlar diğerlerine örnek veya yol gösterici olamaz, elbette olabilirler. Ancak kendileri kendi iç dünyalarında aydınlanmayı veya ahlaki bir yaşamın iyi bir hayat sürmek olmaklığını içselleştirebilmişler midir? Bence değil...Hasılı bence batı felsefesinde elinde yığınla bilgi, gözlem ve sonuçla aydınlanmayı hayal eden çok zeki ve bilgili bir çok felsefeci mevcut. İşte tam da burada ikilemde kaldığım konu kendini gösteriyor. İnancı temele alarak hayatı anlamlı kılmaya çalışmak, buna göre yaşamı sorgulamak mı yoksa sorgulayarak bir inanç temeli oluşturmak mı??? Bilemedim...
felsefe ile ilgilenmeye başladığınızda ve felsefe ile yol katettiğinizde zaten iyi insan olursunuz.
Her gecen gun anlattığınız seyleri daha iyi anlıyorum ... Uygulama kismini nasil yapacagiz peki onu merak ediyorum
Harika
bunu 2x hizla izlemek cok keyifli!!!!!!
var: Byung-chul Han
bence Batı ile Doğu arasındaki felsefi fark uygulanan felsefi teknik yönüdür. Yoksa arayış aynı bakış ve ammaçtadır. İki tarafında esasları aynıdır. biri daha objektif ve hızlı ulaşmak isterken diğeri esasları daha yavaş ve içsel olarak hissetmektir. Bu süreçler genelde sanki iki farklı felsefi açı varmış gibi görünsede. sonuçları kişinin özü arayışıdır.
İşin içinde mantıksal argümanların bir biri ile sıkıca çarpışıp rekabet etmesi olmayınca, diğer duyusal aydınlanma yöntemleri bana biraz zayıf geliyor.
Batı felsefesinde argümanlar mantık çerçevesinde kıyasıya çarpışıyor, felsefeciler doğruyu bulma konusunda mantığa dayalı şekilde bir birlerinin argümanını çürütmeye çalışıyor.
Ancak doğu düşüncesinde bunun yerine öznel duyusal kişisel deneyime dayalı aydınlanma doğruyu bulma düşüncesi var. Mantıklar çarpışmadı, argümanlar ortaya konup tartışılmadı. Birileri oturup meditasyon yaptı ve sözde aydınlandı. Bu mu yani.
Devlet modelleri nasıl aydinlanabileceğimizi de belirlerler, bu gün bile bütün devletlerin kabul ettiği yasalar çok azdır hem daha fazla cikar iliskileridir de insan toplumlarının devlet yonetimlerine bakmakla bile ortalama bir fikir elde edebiliriz. Benim felsefeyle ilgilenmemin sebebi bana matematik gibi gerekli birsey gibi iyi geliyor ama beni iyi ediyor mu ?
Batı'nın en aydın filozofları diye bir liste hazırlansa Sokrates kesinlikle ilk sırada yer almalı. Akademisine geometri bilmeyen giremez yazısını yazdırarak düşünme ve sorgulama etkinliğinin sadece belli bir zümreye has olduğunu ima eden platon ile köleliği meşru gören Aristoteles listede yer almamalı.
Herkelimen altın deyerinde huzur dünyası nokta ❤
25:10 Diyojen,Epiktetos ve Spinoza aydınlanmış figüre en uygun örnekler bana kalırsa.
23:14'en itibaren izleyenlerin yaklaşık %95'i muhtemelen elendi.
23:00 itibaren.
TEŞEKKÜRLER HOCAM......
Pekiyi; daha iyi bir insan olmak, öncül bir amaç mı olmalıdır, yoksa asıl amaç sürecin/öğrenimin/dönüşümün kendisine odaklanmak olup, iyi insan olmaklık onun içinden sürecin sonunda kaçınılmaz bir oluş şeklinde mi zuhur etmelidir acaba? 🍀
Başka bir deyişle, iyi insan olmak ve mutlu yaşamaya odaklanmış bir 'felsefeyi araç olarak kullanma' niyetindeki zihin ile; ona odaklanmamış 'felsefeyi araç olarak kullanma' niyetindeki zihin; aynı mıdır? Ve aynı efektiflikte mi kullanırlar felsefeyi??
@@karlito.lll. ve bir de, kıyasladığımız iki şeyin varlıklarının deneyimlenebilmesinin tek yolu yine birbirleri ise eğer... "State of doing" ile "state of being" mesela...
Being'in algılanılabilirliğinin yegâne mümkünlüğü doing'in ona yönelik kontrastı ise eğer, 'doing'den kurtulmak da neyin nesi!' demek içimden geliyor :)
Felsefeyi duyduğum ilgi tamamen görüş açımı genişletmek, yüksek bir kavrayış seviyesine yükselmek. İyi ve erdemli bir insan olma gayesinden çok daha öte bir amaç benimkisi.
Çok filozof tanımam
Ama aydın bir Dilozof var tanımak üzere olduğum😊
Video nuz bir 21.yy Aydinlanmasi benim için😅 🎉
Islam tasavvufunu da incelemeni tavsiye ederim seyri sülük ve nefsin mertebeleri kavramları senin Hinduizm ve Budizm yolculugundaki cikarimlarina katki sağlayacaktir
Teori ve pratik arasına metotları da eklemeliyim bu kadar karışık bir bulmacanın ya da labirentin tek bir çözümü tek bir çıkışı yoktur herhalde en nihayetinde özgürlük hissine yaklaştıkça aydınlanıyormuşsun gibi oluyor 😂🤪,
Antikçağda platon ve pytagoras gibi filozofların inisiye edildiği söyleniyor. Platon'un hindistana gidip mistik deneyim yaşadığını da okumuştum diye hatırlıyorum.
İnisiye de bir çeşit eğitim amacı var ve felsefesi var yani bir araç olarak aklın insandaki metodolojisi fakat erdem bildiğimizi yapmakla sorumluysak işimiz zor hakikaten
Güzel bir tartışma ama bence eksik bir noktadan bakıyorsunuz. Doğuda tecrübe üzerinden tanımını yaptığınız aydınlanma kavramı beraberinde benim "peygamber ilizyonu" diyeceğim bir sonucu doğuruyor olabilir. Batı kültüründe aydınlanmış diye görülebilecek kişiler peygamber, cemaat lideri, Tanrı-kral gibi metafiziksel arka planı olan kişilerle ilişkilendirilebilir. Bu kişilerin takipçilerini analiz ederseniz o kişilere hatasız kusursuz ve ermiş biri gibi algıladıklarını görürsünüz. Fakat biz batı kültüründe bu kişilerin metafiziksel bağlarını çokça kez sorguladığımız için günün sonunda onların "aydınlanmış" kişiler olmadığını, en nihayetinde birer insan olduğunu anlamış bulunuyoruz. Daha sonra insan nedir sorusunu sorup "hakikate" ulaşmak adına epistemolojik bir yönelim gösteriyoruz. Bu noktada Doğu kültürünün "aydınlanmış" kişilerin metafiziksel bağlarını ne kadar sorgulamaya açtıkları şüpheli. Bu durumda Buddha nın Batı kültüründe yapılan tarzda sorgulamalardan başarıyla sağ çıktığını görürsek bu videodaki sorgulamanız anlamlı bir zemine oturabilir. Fakat Buddha nın metafiziksel bağlarının sorgulanması sonucu aslında sıradan bir insan olmasına rağmen "peygamber ilizyonu" ile anılıp ritüellerinin bugünkü Hindistan coğrafyasında devam ettirildiği anlaşılırsa epistemolojik yaklaşım hakikate ulaşmak yolunda yine en doğru yöntem olarak kalacaktır. Ben şahsen insanı nesnelleştirip öyle incelemek gerektiğine inandığım için metafiziksel ve ruhsal durumları kişiye özel biricik durumlar olarak değerlendiriyorum. Bizim kavramamız gereken şey "insan nedir" sorusuna cevap bulmaktır bence.
Matematikçiler ahlaklı olmak zorunda mı? Fizikçiler ahlaklı olmak zorunda mı? Çöpçüler ahlaklı olmak zorunda mı? Çaycılar ahlaklı olmak zorunda mı? Evet zorunda. Herkes ahlaklı olmak zorunda.
İsminin güzelliği ve bugünün dünya kadın matematikçiler günü olması peki 💐
Ahlak ne o bile belli değil, neye ve niye zorunda?
@@bg519 Teşekkür ederim 💖😍
@@salihyilmaz1090 İnsanlara ve çevrene zarar vermemeye dikkat etmek ahlaklı olmaktır mesela.
@@Jhaldmer hayır dostum değildir, insanların kendi içinde ahlak anlayışları vardır bazı insanlar aynı ya da benzer ahlaka sahip olabilir ama bazıları bambaşka ahlaka sahip olabilir, örneğin oğlunu kurtarmak için 5kişiyi ölüme terkeden bir can kurtarana bazıları kötü bazıları iyi diyebilir. İnsanların ahlak anlayışı aynı olamaz o yüzden devlet ve hukuk kurallarını çiğnemediğin müddetçe hiçbir davranışa "ahlaksızca" ya da "ahlaklı" dememelisin.
Merhaba, ben bu sorunun kendisini sorunlu buluyorum. Hiyerarşik bir anlam taşıyormuş gibi geliyor. Batı merkezci bakış kadar bunun bir tür antitezi gibi Doğucu bakış da çok sorunlu. Doğu'nun 'bilgeleri' kadınlar konusunda ne düşünüyor? Antik Yunan menşeli "etik", kişinin kendi karakteri üzerinde iş-lemesidir; kendini daha iyi/mükemmel hale getirmesi. Zaten "arete" mükemmellik demek. Ancak bu daha "iyi" hale gelme, insan ilişkileri içinde gerçekleşir. İnsan bu ilişkilerinde karşılaştıklarıyla kendi kendine soru olur. Sokrates'in zaman zaman kimseye haber vermeden dış dünyayla ilişkisini kesip kendi kendine düşünmesi ve kendiyle konuşması vs bu türden bir durum. O hiçbir zaman polis'ten ve yurttaşlardan kopmaz, sorularıyla ve arayışıyla yeniden dönene kadar kendiyle diyalog halindedir, bir-icinde-ikidir. Ama hep yurttaşların arasına geri döner. Benim bilgelik anlayışım toplumun dışında kapalı devre bir hayat sürüp temiz kalmak değil ki bu, Batı felsefi geleneğinde de gördüğümüz tefekkür yaşamı. Anti-Sokratik bir hayat. Ben Sokrates gibi Polis'in içinde yaşayan, at sineği olmayı da göze alan, her ne olursa olsun doğruyu bulma arayışında ama bunu kendi başına değil birlikte, kolektif bir arayışa dönüştüren bir yaşamı değerli buluyorum. İnsan kamusal ilişkilerinde kendini açığa çıkarır, hem kendine hem başkalarına görünür olur, kendisini hem kendi hem de başkalarının yargısına sunar. Bunlar cesaret ister, belki hiçbir zaman teorik olarak "bilge" olamaz ama anlamlı bir yaşam bana göre budur. Çok sevgiler.
Bir az sığ biri gibi görunebilirim ama biliyor olmak için öğreniyorum sanırım. Bir şeyi bilme hissi hoşuma gidiyor.
Dilara Hanım, merhaba. Doğru anlamak adına soruyorum da... Bir video'nuzda benim evim yok. Mülkiyet anlamında, bir yere sahip değilim. Uzun zamandır, dünyayı dolaşıyorum ve bir yerlerde kalıyorum demiştiniz. Bunu ben bir yaşam biçimi olarak algılamaya çalıştım da... Marmaris'teki evimdeyim deyince, konuyu bağlantılandıramadım. Bir yerleşkeniz var, orada yaşıyor, dünyayı gezip, evinize geri mi geliyorsunuz? Yoksa, bir eviniz yok da, tecrübesel olarak başka mekânlarda mı kalıyorsunuz? İkisi sanki bambaşka şeyler... Ben mi yanlış anladım. Bu yüzden, sormak istedim. Saygılarımla... Kolay gelsin. 🙏
Sorduğunuz soru önemli... Çoğu insan bilgiyi bilgi olduğu, titr sağladığı, ortam yarattığı, üstün hissetmek için istiyor. Kimsenin "saf tecrübeyle" birleştirilmiş ve işlenmiş bilgiyi hayata atfettiğini görmedim ben. Çeviri, alıntı, paylaşım... Bunlar var. Bunları paylaşanların yaşam deneyimleri, itirafları, çelişkileri yok. Ütülü cümleler, forslu fotoğraflar, sempozyumlar, kasıntı duruşlar... Zannedersiniz ki, 7/24 akademisyen, felsefeci... Bir felsefeci mesela, neden dans etmez, neden meditasyon yapmaz, neden yardım kuruluşlarında bire bir gönüllü olmaz? Bunlar sıkı sorular... Bunları düşünmek mühim... Ben akademiye inanan, ama akademisyenlere pek de yakından inanmayan biriyim. Onlara saygım var, ama maalesef sınırlı bir yaşam deneyimiyle suratsız, kibirli, sinirli, rekabet içinde, sürekli bir şekil dahilinde yaşamak zorunda kalıyorlar ya... Sanat için de geçerli bu... İsim kaygıları, yıkamalar yağlamalar, para sevdası vd... Sonra da, tüm bu konfor içinde güya (!) iktidar eleştirisi/karşıtlığı falan... Bence, böylesi bir tecrübe çok sıkıcı, iki taraflı... Yaşam bambaşka kollardan, rengarenk bir nehir gibi akıyor akıyor; birbirimize her alanda, farklı mecralardan değip büyüyoruz. Ama, çatışmayla; ama, uzlaşmayla... Aklın çöktüğü bir çağdayız, tabii ki akıl da gerekli. Fakat, herşey de onunla açıklanmıyor ve o zaten yetmiyor artık. Akıl narsizmle beraber yükseliyor. Oysa, inancı da bir yerde dengeye oturtmak gerekiyor. Dengesizlikte dengenin adı zaten kaos oluyor gibi... Teşekkürle... :)
Bence dilin sınırlarının dışında anlam yoktur…Sözcükler de insanların yaratımıdır. Sözcükler, düşüncelere, düşünceler davranışlara, davranışlar alışkanlıklara dönüşüyorsa, ilk hareket noktamdan dolayı ben nasıl başkalarının yaratımı olmaktan kurtulabilirim ?!…
EK : Aklıma gelmişken : Çok ilginçtir ki, Tanrı hiçbir ayetinde kendisine ilişkin olarak ''O, AHLAK ÜZREDİR'' demez, ama ''O, TAKVA ÜZREDİR'', ''O, MÜMİNDİR'' ve ''O, ASLA ZULMETMEZ'' şeklinde ayetler vardır.Ki, bu ayetlerden anlaşılıyor ki Tanrı HALIK yani ''yaratan'' olduğu için, dolayısıyle O yaratık olmadığı için, esas itibarıyle Tanrı´nın(=Yaratan'ın) ahlakından sözedilemez, zira AHLAK kelimesi, doğrudan ve etimolojik olarak ''halkedilen=yaratılan'' ile ilintili bir terimdir, dolayısıyle, yaratılanın ahlakından sözedilebilir ancak.O nedenle, ahlakilik bağlamında, Tanrı´nın takvalı(=sorumluluk şuuru taşıyan), mümin(=güvenen ve güvenilir olan) ve zulmetmeyen(=hakkı ve adaleti gözeten) oluşu yeterlidir, ki bu nedenle, insanın ahlaklılığının temelinde de, TAKVA, MÜMİNLİK ve ZULMETMEME(=sorumluluk, güvenilirlik ve adalet) ana ve örnek davranım unsurları olarak yer alırlar, diye bir sonuç çıkarmamız hiç te yanlış olmaz.Yani, İLKEsel bağlamda, takva, müminlik ve zulmetmeme hasletleri, yaratılan için de, ahlaklılığın zorunlu ve vazgeçilmez unsurlarıdır ^^.
Daha filozoflar niçin iyi olmalı sorusuna net yanıt verememişken onları okuyup uygulayıp iyi olmak diye birşey nasıl olacak. Felsefe okuyan kimin iyi anlayışına uysun mesela. Herhangi bir filozofun mu veya kendine uygun bulduğu birini mi
Hiç bir inanan kitabın doğru yorumunu ne gösterebilir ne kanıtlayabilir. Şu an tüm inanların yaptığı kitabı yorumlamaktır. Oysa kitap okuyanın na anladığı değil yazanın ne anlattığıdır. Yazanın ne anlattığını bilseydik tek ve evrensel bir anlatım olurdu. Bunun yerine okuyanın ne anladığını gösteren bir birinden farklı yüzelerce kitap yorumu var.
Bir gün belki kendi düşüncelerini gözden geçirip öz eleştiri yaparsın he. 😉
Yoksa cam evinde oturup hep karşıyı mı taşlayacaksın. 🧐
Felsefeye neden ilgim var? Her ilgilendiğim dönem farklı bir nedeni vardı. Şuan bu soruyu sorduğunuzda çünkü kafamı rahatlatıyor derim. Beni takıntılı düşüncelerden uzaklaştırıyor.
Rasyonel düşünebilmek.
652* Gözünüzün gördüğü, kulağınızın duyduğu ve bilmeden çok zaman basıp geçtiğiniz üstünden, hayrınızadır ne varsa hepsi. Sizi böyle hayır içinde, Hayra Varetmiş Olan'a şükrediniz. Kendinizi yalnız hayra adayıp, gönlünüzü yalnız O'na veriniz.@
Ahlak, etik,dogru, yanlis gibi kavramlarin manalarina insan denen canlinin tamaminin tek bir canli oldugunu kabul edince ulasabilecegiz. Adem ilk insan bizde onun cocuklari degiliz hepimiz bizzat Ademin kendisiyiz.
Anlattıklarınızdan anladığım doğu ve batı aynı bilgiyi farklı kullanmış. Doğu içsel gelişim için batı toplumsal gelişim için farklı yorumlamış. Şurası net, insan aydınlamış insan olmak zorunda değil ama etik ahlaka uymak zorunda. Ben batı felsefesini hayatı anlamak üzere takip ediyorum ama insan olarak kendime dair bir şeyler öğrenmek için doğu mistizminden faydalanıyorum. Aslında bilgiyi ne şekilde kullanacağımız tamamen bireysel ve bize özgü.
Belki Diyojen diyebiliriz batıda bilgelik tanımına uyan biri olarak
Doğu seyahati yaramış😊
1-Doğrusu, bu hususta henüz söyleyebilecek fazla bir şeyim olmamakla birlikte, katkı olmasını umarak bir-iki şeye değinmek isterim.
2-Bu noktada, AHLAK´ın nasıl anlaşılması gerektiği ve BİLGİ ile AHLAK arasındaki bağıntının nasıl kurulması gerektiği hususu, bir MESELE olarak önümüzde duruyor.Aslında, çok ilginçtir ki, yüce Tanrı, hiçbir ayetinde doğrudan AHLAK kelimesini kullanmaz, fakat HAK, BATIL, ŞİRK, NİFAK, İMAN, KÜFÜR, FÜCUR, TAKVA, vb. kavramlar üzerinden İYİ ve KÖTÜ´nün ne olduğuna dair tanımlar getirir, dolayısıyle, o kavramlar üzerinden, dolaylı olarak bir AHLAK tanımı da yapmış olur.
3-Dolayısıyle, son tahlilde, AHLAK kavramı, iyi ve kötünün ayırtedilmesi ve iyi olanın baz alınarak bir yaşam şeklinin oluşturulması ile ilgili birşey.Sonuçta, Tanrı, İMAN, TEVHİD, HAK, TAKVA, DOĞRULUK, vb. şeyleri İYİLİK olarak, bunların tersi olan KÜFÜR, ŞİRK, BATIL, FÜCUR, YALANCILIK(=nifak), vb. şeyleri de KÖTÜLÜK olarak lanse ediyor, dolayısıyle birinciler AHLAKLILIK, ikinciler de AHLAKSIZLIK kapsamında kalıyorlar.
4-Şimdi de, AHLAK kelimesinin etimolojisine bakalım : Ahlak kelimesi HULK´tan geliyor, ki hulk etimolojik olarak ''yaratılış, huy, seciye, karakter'' gibi anlamlara geliyor.Dolayısıyle, en genel ve soyut manada, AHLAK yaratılışa uygun davranım biçimi anlamını veriyor, o nedenle, ahlak terimi, esasen, Tanrı´nın kendi esmasından olan HALIK(=halkeden=düzenleyen=düzen yaratan) ismi ile ilintili en temelde.O zaman, ahlak, O´nun halıklığına uygun bir DAVRANIM BİÇİMİ oluyor.
5-Ki, Tanrı´nın mealen ''YARATAN RABBİNİN ADIYLE OKU'' ayeti de, yanılmıyorsam, AHLAK´ın Tanrı´ca tanımlanmasından başka birşey değildir, zira ayet şunu demeye getiriyor : ''VAROLUŞU, YARATAN RABBİNİN(=Başöğretmeninin) YÖNLENDİRMESİ İLE ANLA VE YAŞA''(=Yaratan, yarattığını en iyi bilendir, dolayısıyle yaşamın anlamını/yaratılış gerçeğini, O´nun ilmini, emirlerini, tavsiyelerini ve önerilerini kişisel gelişim listenin en başına koyarak çözmeye çalış).
6-Dolayısıyle, AHLAK, esasen, bir BİLGİ işi değil, fakat bilgiyi de içeren bir ŞUURLANMA meselesidir.O halde, gerçek AYDINLANMA bilgiye dayalı bir ŞUURLULUK durumudur, zira eğer bilgi, insanda iyi ve kötüyü ayırtedicek(=vicdanı doğuracak) bir ŞUUR oluşturmuyorsa, o bilgi mekanik(=robotik) bir bilgi olmaktan öte bir anlam taşımaz, ama ne zaman ki, AKIL, bilgisel verilerden hareketle, o verileri, bir üst düzlemde ŞUUR´a(=bilinç'e) çevirirse, işte o şuur AHLAK´ın kendisi olur, yani AYDINLANMA´nın kendisi olur.
7-O nedenle, AHLAK, düz bilgi ile değil, fakat işlenmiş ve şuurlaştırılmış(=içselleştirilmiş=karakter haline getirilmiş=seciyeye dönüştürülmüş=fıtrata uygun doğal alışkanlıklara çevrilmiş=vicdana dönüştürülmüş=hikmete dönüştürülmüş) bilgi ve bilgisel pratik ile ALAKAlıdır, ki Tanrı´nın mealen ''ALAK(=ilgi=alaka=bağ)'' suresinin ''YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU(=varoluşun anlamını başöğretmenden öğren/ilişkilendir)'' ayeti ile başlaması, bence, hiç boşuna değil, yani, son tahlilde, AHLAK, fıtrata(=yaratılışa) uygun biçimde geliştirilen, dolayısıyle iyi ve kötüyü ayırteden bir ŞUUR AYDINLIĞI´dır(=GERÇEK AYDINLANMA´dır), velhasılı kelam.Sağlıcakla ve dua ile :)
kant bu aydınlanmış filozofa örnek gösterilebilir mi ?
❣❣