Onun, pide salonunu idare edişini gözlemlediğimde yaptığı koordinasyona hayran olmuştum. Orkestra şefi gibi. Gelen müşteriyi tebessümle karşılar, müsait boş masaya yönlendirir, garsonlar sipariş için masaya gitmeden müşteriye “hoşgeldin” der. Yemek sırasında bir daha uğrar, herhangi bir aksaklığın olup olmadığını kontrol eder, yemeği bitene mutlaka “afiyet olsun” der. Ve her masayla, her müşteriyle istisnasız bu şekilde ilgilenir ve bu böyle devam eder. Eksik tespitinde garsonlara, komilere hemen talimatı verir, o işin yapılıp yapılmadığını mutlaka kontrol eder. Bu arada Mehmet kah salonda dolaşır, kah fırını kontrol eder, kah kasaya geçer hesap alır. Mehmet’in aksaklığa, eksikliğe, aldırmamazlığa tahammülü yoktur. Lale Pide’de herşey yerinde ve zamanında mutlaka yapılmalıdır. Tabiri caizse bu işletme, saat gibi çalışmalıdır. Aksayan yerlerde bizzat kendisi devreye girer, bir aksaklığa meydan vermez. Salona baktığınızda öyle bir intiba uyanır ki sizde burada yalnız Mehmet var, onun hareketi, onun sesi bütün salonu dolduruyormuş gibidir. İşyerinde adım atmadığı bir santimetrekare yer bulamazsanız. Lale Pide, dolar, taşar,sıra bekler ama Mehmet’in performansı hiç değişmez, soğukkanlılığını kaybetmez, onun için çözülemeyecek problem yoktur. Sanki Mehmet’in birkaç hologramı Lale Pide’nin içinde boy göstermekte. Peki, Mehmet bu insanüstü hareketi, gayreti, enerjiyi nasıl, nereden bulur? Kendisine sorsanız “işimiz bu” der ama. Bu işin ötesinde bir iştir.Bunun gençlikle, güçle, kuvvetle de izah edilir yanı yoktur. Geleli birkaç ay olmuştu, sonbahardı herhalde,evde canım sıkılmış bir hava alayım diye çarşıya çıkmıştım. Vakit yatsıyı geçmişti. Lale Pide’nin önünde Mehmet kardeş birisiyle görüşüyordu, beni görünce içeri buyur etti, kasanın yanındaki dört kişilik masada iki kişi daha vardı, onlarla da tanıştırdı. Matbaacı Cavit abi ile Çeşmeci Hasan usta. Sonradan anladım ki Lale Pide kadrosuna ben o gece transfer olmuşum. Ardı ardına çaylar içildi. Tabii ilk gün tanışma birbirimizi tartma dediğimiz halini, ahvalini çözme merasimiyle geçti. Kadroya transfer olunca antrenmanlara katılma zorunluluğu doğdu. Haftanın en az üç, dört günü Lale Pide’nin sahasında top koşturmak durumundaydım. Tabii bu antrenmanda ayaklarımız değil de çenemiz ve mimiklerimiz çalıştı. Antrenmana sıcak müdahaleler ise Mehmet kardeşin getirdiği çaylarla oluyordu. Sohbet, muhabbet, bazen gündeme dair, bazen de derin mevzular. Konunun ne olacağı sohbetin doğal akışı içinde belli oluyordu. Hatıralar, ilginç anekdotlar, görüşler velhasıl hayata dair ne varsa Lale Pide kasasının yanındaki dört kişilik 1 numaralı masanın ortasındaydı.Herkes payına düşene razıydı. Yıllar süren bu toplantılarda ne bir tartışma, ne bir münakaşa, ne bir gönül kırma vaki oldu. Birbirine birşeyi dayatma gibi birşey asla olamazdı zira karşıdakine doğal bir saygı atmosferi oluşmuştu.Kimse kimsenin sözünü kesmez, sözün bittiği kesin olmadıkça diğeri asla söze başlamazdı. Çok nadirde olsa zeka ürünü fıkralar anlatıcının kabiliyeti nisbetinde karşılık bulurdu. Günler ne çabuk geçiyordu. Bu arada kadrodaki Abay abiyi unuttum sanmayın ama o canı istediği zaman gündüz gelirdi. Gece büyük bir ihtimalle döküm mesaisine kalıyordu. Konuışmasında bir heyecanın saklı olduğu seziliyordu. Abay en çok Telekom’un yörelerin, en yüksek tepelerinde yer alan P.T.T.’nin aktarma linklerinde tuttuğu nöbetlerdeki maceraları anlatırdı. Matbaacı Cavit abi, kısa boylu, minyon tipli içimizde yaşça en büyüğü. Yaşı gereği eskilerden anlatırdı. Birde İstanbula mal almaya gittiğinde tanıştığı yahudi tüccarların ticari zekalarından örnekler verirdi. Alçak sesle konuşurdu. Karıncayı bile incitmeyen bir hali vardı. Afyon’un soğuğu ile ilgili bir anısı vardı ki anlatmadan geçemeyeceğim. Cavit abi ilkokula giderken bir sene müthiş kış olur.Acaip soğuktur. Herşey donar, donmanın ötesinde buz keser. Cavit abi’nin okul yolunda soğuktan kirpikleri donar. Sınıfa girdiği zaman gözleri kapanmıştır. Kör olduğunu zanneder, çok korkar ve ağlar. Öğretmeni onu sobanın yanına getirip ısınmasına yardımcı olunca, kirpiklerindeki don çözülür. Cavit abinin de gözleri yavaş yavaş açılır. Bir kış anısı da gençliğinden, hava o kadar soğuktur ki herşey ama herşey mutfakta açıkta kalan sebze, meyve v.s. donar. Cavit abi donmaması için ne varsa buzdolabına koyar. Tabii dolabın kapasitesi kadar. Afyondaki Ulu camii ve Mevlevi camii’ne beni o götürmüştü.
Değerli yorumlarınızı ve deneyimlerinizi okumak beni gerçekten mutlu etti. Özellikle Mehmet abiyi bütün özellikleriyle anlatmanız onun ne kadar iyi gözlemlediğinizi gösteriyor. Ellerinize yüreğinze sağlık... Çok teşekkür ederim
Sürekli olarak sipariş verdiğim enfes lezzetleri olan samimi bir lokanta. Porsiyonları oldukça bol ve mezeleri taze olduğu için rahatlıkla afyonda en güvendiğim yer diyebilirim. Salona gittiğimde ilgi ve alakasıyla, samimiyetle hizmet aldığım eve sipariş verdiğimde bile gönderilen ikramlarla ilgi ve alakayı hissettiğim tek restoran. Kesinlikle tavsiye ediyorum...
Bir Afyonlu olarak bilmediğim mekanları tanıttığın için teşekkür ederim Bahattim abim..ayrıca herşey mükemmel gözüküyo. Birdaha ki izinde muhakkak uğrarım..Slm.lr!🇹🇷
Fırının içindeki ateşi gördünüz mü? Orada sevgi ateşi yanar, samimiyet taş fırını kızdırır, fırına giren hamur, hamurluktan çıkar, kalp şeklini alır. Lale Pide'de yediğiniz her ne olursa olsun yemekten, yiyecekten öte bir şeydir. Orada sadece mide doymaz, lezzet alınmaz aynı zamanda ruhun farklı bir hâl alır. Başka yerde yediğin her yiyecek Lale Pide'den sonra sana yavan gelecektir. Bunu Afyonlular çok iyi bilir. Bende iyi bilirim.
@@lezzetseferi verdiğiniz emek, çekimde gösterdiğiniz titizlik takdire şayan.Güzel insanlardan güzel eserler meydana geliyor. Video'dan ziyade konulu bir film gibi olmuş. Buda maharet isteyen, farklı bakış açısıyla yapılan çekimden kaynaklandığı aşikar. Seferleriniz çok,daim ve lezzetli olsun. Kolaylıklar diliyorum. Allah'a emanet olun.
@@lezzetseferi Afyon için 15-20 gün önce yazdığım şiiri Mehmet Usta ve Afyonlular adına Lezzet Seferi'ne hediye ediyoruz, kabul buyurun. A F Y O N
Anadolu’nun bağrına Vurulmuş volkandan bir mühür Türkiye’min nirengi noktası Tüm heybetiyle Afyon Kal’ası Şimalden cenupa şarktan garba Uzadıkça uzayan bir gönül köprüsü Bir ayağı Selçuklu bir ayağı Osmanlı Geçme selamsız şahlanan ay yıldızı Akı ak moru mor baharda Haşhaş çiçekleri ile süslenir bu vaha Al al vişnesi kirazı Farklı bir aleme dönüşür Afyon ovası Kırk direkli Ulu cami Sabahın ayazında ezan sesi Sabırla şükürle alınır abdesti Vecd ile semaya kalkar dergah-ı mevlevi Bir şehir onun etrafında şenlenir Besmele ile kesilir her lokum tanesi Kombinalardan gelir salavat sesleri Hediyedir Gedik Ahmet Paşa külliyesi İmaret de hamurlar açılır lalelerle Fırın kızar dizilir pasalar seher vaktinde Çorbalar kaynar kazanlarda sabahın üçünde Yiğitlerden bir yiğit pidecilerin piri Mehmet Yolun sonu göründü oldu hak vaki “Her canlı ölümü tadacaktır.” Der İmran ayeti Başucunda Afyon beyazı “Hüvel Baki” Rabbim rahmetiyle cennetine iletsin İsmail’i Sakınma kirlen pir-ü pak eder Oruçoğlu Korkma ye sofra zengin yakın Kızılay maden suyu Bedenin ve ruhun yeniden doğmuştur dupduru Burası Afyon taşı toprağı havası suyu bereketle dolu Dokuz yıl dokuz ay eylendim otağında Naçar kalmadım hiç bu aziz vatanda Dostlarla sıra gecelerinde Kah mest oldum kah efkarlandım Ben seni sevdim Afyon Ben seni çok sevdim. Fahrettin Erdem fahrettinerdem56@gmail.com
Şu zamanda böyle lezzet ve uygun fiyatlar gerçekten muazzam. Ustamızında ellerine sağlık ürünleri çok lezzetli gözüküyor Allah bereketini arttırsın keşke böyle mekanlar bütün il ve ilçelerimizde olsa
Tarihi bilgilere hakimdi. Rahmetli olmuş, nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun, iyi insandı. Birlikte yaptığımız camii ziyaretlerini daha sonra anlatırım. Sıhhı tesisatçı Hasan usta, Mehmet kardeş ona Çeşmeci derdi. Tesisat ile ilgili teoride Hasan usta’dan epey şey öğrendim. Ancak tatbikatta musluk contası değiştirmekten öteye gidemedim. Afyon soğuğunda su borularının donma meselesine gelince Hasan usta, Boruların toprak yüzeyinden 6 metre aşağıya döşendiği zaman hiçbir soğuğun suyu donduramayacağını söylüyordu. Afyon’da su borularının kaç metre aşağıda olduğunu ben niye sormadım ki ? Demek ki toprak en iyi izolasyon. Mehmet, lavabo ve bazı ıslak zeminlerde yaptıracağı tadilat için gerekli malzemeleri Hasan ustayla kalem kalem döküyorlardı. Bir nevi keşif özeti hazırlıyorlardı. En büyük maliyet her zaman olduğu gibi mermerdeydi. Mehmet’in tercihi Afyon beyazından yanaydı, böyle olunca da maliyet birkaç katına çıkıyordu. Afyon beyazı; rengi ve sağlamlığı açısından dünyanın en iyi mermeri. Ve Allah bu nimeti Afyon’a, Afyonlulara nasip etmiş. Bundaki hikmet ne? Nihayet o’da taş cinsinden bir şey değil mi? Afyon beyazı, beyazların beyazıdır. Allah, Afyonluların kar beyaz kalplerinin yansımasını “Afyon beyazı” mermer olarak onlara nasip etmiştir. Büyük bir nimet. Trenlerle, gemilerle kamyonlarla, tırlarla, ülkenin ve dünyanın dört bir yanına blok blok, sandık sandık yollanır. Mermerin döşendiği her mekanda, her yüzeyde kar beyazı bir kalp bulunur. “Günler gelip geçmekteler, kuşlar gibi uçmaktalar.” Misali, zaman akıyor, bizim sohbetler devam ediyor, farkında değiliz. Dinar ile Çay-Bolvadin depremlerini bayağı şiddetli hissediyoruz. Depremden sonra Dinar’da hasar tespiti ile ilgili olarak görev gereği gittik. 2, 3 ay kaldık. Daha doğrusu Sandıklı’ya trenle gidiş-geliş yaptık. İşyerimiz konteynerdi. Dinar’da kalacak güvenli bir yer bulamadık. Suçıkan vardı ama orası da tıklım tıklım doluydu. Depremin fiziki yıkıcılığından çok psikolojik travmasına şahit oldum. Normal insanların ne kadar farklı ruhi manzaralar sergilediğini gördüm. Aslında bir kitap yazacak kadar malzeme var. Aklı başında bir adam zannedersin, eline bir poşet almış, caddelerin birinde poşeti sallayarak bir o başa gidiyor, bir bu başa geliyor ve yorulmak nedir bilmiyor, bu saatlerce devam ediyor. Çoğunda da kapalı mekanda bulunma fobisi oluşmuş. Tutanakları, vatandaş içeri giremediği için kapıda ayak üstü imzalatmak durumunda kalıyoruz. İşte böyle. Bir aralar başım dönüyor, drift yapan gençlerin otomobilleri gibi. Tahlillerde trigliserid 500’ün üstünde çıkıyor. Tabii yersen Afyon sucuğunu, Afyon kaymağını olacağı bu. Sıkı bir perhize girdim. Altı ay ottan başka birşey yemez oldum. Bayağı faydası oldu. Yeni tahlillerde 200’e kadar inmiş.Baş dönmesi falan geçti. Eskilerden bir tanıdığın dediği herhalde doğru. “Yaş Kırk, Hayat Hırt” hastalıklar kırkından sonra uç vermeye başlıyor, Geçen ayda tansiyon ilacına başladım. Bakalım sırada hangi hırtlar var, bekleyelim görelim. Mehmet’le aramızda üç yaş fark var ama maşallahı var. Fırtına gibi esiyor. Yürümesi bile benim koşmam dan hızlı. Durduğu yerde durmuyor. Haliyle bu hareket de onu genç ve zinde tutuyor. Dışardan bilmeyen birisi olsa beni onun babasından daha yaşlı olduğumu söyler. Toplumun her sosyal katmanındaki vatandaş Lale Pide de aynı itibarı görür. Valisinden çiftçisine, esnafından memuruna kadar. Mabedde ve yemekte eşitlik vardır.Bu mekanlarda protokol kuralları çalışmaz. Bunun en güzel örneğini Lale Pide’de görebilirsiniz. Kimseye yemek önceliği tanınmaz. Öyler birşey hasbelkader yanlışlıkla meydana geldiyse bu Mehmet’in o hatayı yapan elemana savaş ilanının sebebidir. Yediden yetmişe herkes bu mekana evine girerken ki rahatlıkla girer. Hiç kimsede de mekana karşı küçümseme veya büyüksünme gibi tavır ve davranış göremezsiniz. Cavit abi’nin o gün anlattığı olay bayağı kafamı kurcaladı. Bolvadin’in bir köyündeki arkadaşı, hanımını çok acil Afyon'a safra kesesi ameliyatı için getirir. Kadın bir türlü narkozla bayılmıyor. Ne
Konu ile ilgili araştırmam dört gün sürdü. Kafam da iyice karıştı. Bu konu ne menem bir meseleymiş. Koku hafızası diye birşey çıktı karşıma. Şengül hanıma bahsettiğim çalışmayı sizinle de paylaşmak istiyorum. Orijinal bulgulara rastladım. Kokuların hafızamız, duygularımız ve ruh halimiz üzerindeki etkileri oldukça fazla. Burnumuza güzel bir koku geldiğinde bile kendimizi daha mutlu ve pozitif hissederiz. Bazı kokular bizi alıp çok uzak diyarlara, unuttuğumuzu sandığımız anılarımıza götürebilecek kadar güçlüdür. Hepimiz bunu mutlaka yaşamışızdır. Hafızamızla en güçlü bağlantısı olan duyumuz koku alma duyumuzdur. Bazı kokuların bizi rahatlatıyor olması, hatta bazı insanları kendimize daha yakın hissetmemiz bile kokular sayesinde oluyor. Araştırmalara göre kokular duygusal anılarımızla yakından ilişkili. Koku hafızası olarak adlandırabileceğimiz bu durum sayesinde herhangi bir koku aldığımızda beynimizde anılar ve bazı duygular canlanıyor. Koku molekülleri beynimize iletildiğinde koku hafızamızı harekete geçiriyor ve bize anılarımızı hatırlatıyor. Çocukluk ve gençlik anılarımızı daha iyi hatırlamanın nedeni ise koku duyumuzun bu dönemlerde çok aktif olarak çalışıyor olması. Kokusunu bildiğimiz bir şeyi hatırlamamız; gördüğümüz, duyduğumuz veya dokunduğumuz bir şeyi hatırlama ihtimaline göre hayli fazla olduğu, her insanın kokusunun parmak izi gibi birbirinden farklılığı, uyurken aldığımız kokuların rüyalarımızı etkilediği, bazı kokuların üzerimizde rahatlatıcı ve dinlendirici etkisi olduğu, lavanta kokusunun kan dolaşımını hızlandırdığı böylece migren ve kas ağrılarından kurtulunulabileceği, koku duyusu ile tat alma hissimizin çalıştığı, koku alamadığımız takdirde hiçbir yiyeceğin tadının da olmayacağı, duygularımızı etkileyen kokuların olduğu, limon kolonyası kullandığımızda ferahlık hissettiğimizin farkına varırız, vesaire vesaire Marcel Proust Dosyasını açalım bakalım ortaya neler saçılacak; “Bir gün Marcel Proust annesinin ikram ettiği ıhlamur çayına madlen keki batırır ve burnuna değen kokunun etkisiyle tam 7 cilt 3000 sayfalık roman yazar. Marcel Proust 20. Yüzyılın önemli yazarlarından, Fransız, 1871 doğumlu. Proust denince akla ilk gelen şeylerden birisi tabii ki zaman ve bellek hakkındaki muazzam romanı: “Kayıp Zamanın İzinde.” Öyle ki, Proust’un neredeyse bütün hayatını yedi cilt halinde yazılan bu kitaba adadı.” Hastalıklar içinde kıvranan Proust sanılanın aksine, bu acılar onun umurunda olmadı. Çalışmanın acı verici olmasına ihtiyacımız olduğunu söylemesi de boşuna değildi. Acı çekmenin değerli olduğunu ve sanatın bir ön koşulu olduğunu söylüyor, düşünüyordu.” “Madlen’i çayın içine daldırdıktan ve o kayıp çocukluk anılarını kurtardıktan sonra, Proust burunlarımızın benzersiz bir hafıza yükü taşıdığını fark eder. “Yalnızca koku ve tat yoluyla,” diye yazıyor Proust, “geniş hatırlama yapısını” geri kazanabiliriz. Sinirbilimciler artık Proust’un haklı olduğunu ve koku alma korteksinde merkezlenmiş olan koku ve tat duyularımızın, uzun süreli belleğin merkezi olan hipokampusa doğrudan bağlanan tek duyu olduğunu biliyorlar. Diğer tüm duyularımız önce talamustan geçer.” “Hafızamızı, zihnimizdeki bir sabit disk gibi atıl bir bilgi deposu olarak düşünmeyi sevketse de, aslında hafızamız her zaman değişiyor. İronik ama gerçek: Bir şeyi hatırlamak aslında onu yanlış hatırlamaktır.” “Zaman vardır ama bir de anı vardır. Marcel tam ıhlamurlu çayından yudum alırken, okurlarına belirli belirsiz bir uyarıda bulunur: Anılarımızı yeniden ele geçirme gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır.” “2000 yılında New York Üniversitesi’nde Karim Nader, Glenn Shafe ve Joseph LeDoux tarafından yapılan bir araştırmada ise bilimciler hatırlama edimini değiştirmediğimizi, aynı zamanda hatırlama ediminin bizi değiştirdiğini kanıtlamışlar.”
Anılarımız canlanıyor, ramazanda elimde bidon iftara yakın Kadınana suyunun başında kuyrukta bekleyişimi, orucun verdiği dinginliği hatırlıyor, her sabah güneşin Afyon’da ruhani bir halde doğuşunu görür gibi oluyorum. Afyonlu komşularımızın sağlık sorunları oldu. Ben ve eşim geçmiş olsun için ziyaretlerine gittik. Laf lafı açıyor, laf dönüp dolaşıyor Afyon’a geliyor. Her lafın sonunda laf Afyon çengeline takılıyor. Lafı o çengelden kurtarmak yine Afyonla oluyor. Laf arasında nasıl olduysa ben “Lale Pide” demişim konuşurken. Şengül hanım,”Lale Pide’mi dediniz?” dedi. Evet dedim, tekrar sordu ben tekrar evet dedim. Genelde akşamları oraya uğrardım, sohbet falan ederdik dedim. Baktım Afyonlu komşumuz Şengül hanım, durgunlaştı, yüzünü değişik bir hüzün kapladı, gözleri doldu. Ben bu halin nereden kaynaklandığını, Afyonlu komşumuza “Lale Pide’”nin niye böyle bir hale dönüştürdüğünü anlayamadım. Nihayetinde pide yapan bir lokanta bir insanı neden böyle etkilesin ki açıkça bir anlam veremedim. Şengül hanım o hali biraz hafifleyince benim merakımı gidermek zorunluluğu hissetmiş olacak ki sesi kısılmış bir vaziyette anlatmaya başladı, “Abi, köyde yaşam zordur, çiftçilik yaparsın, hayvancılık yaparsın sabah güneş doğmadan kalkarsın, güneş batana kadar didinir durursun. Sürekli bir iş koşturursun ama karşılığını bir türlü alamazsın. Bir nevi karın tokluğuna çalışırsın. Ürünün, hayvanının para etmez. Rahmetli babam bunu bildiği için beni ve kardeşimi ne yapıp yapıp okutmak istiyordu. Bütün emeli çocuklarının iyi bir işi olsun, sıkıntı çekmesinler, emeklerinin karşılığını alsınlar. Bu niyetine karşılık bizi dışarıda okutacak ekonomik gücü de, durumu da yoktu.” “Onun için devletin açtığı bütün sınavlara katılırdım. Bursluluk, parasız yatılı, kamu meslek liselerinin sınavları bunlar meslek lisesi olarak geçiyordu. Mesela hemşirelik, polislik, maliye lisesi, tapu kadastro lisesi, ziraat meslek lisesi bir sürü kurum sınavı vardı, anadolu lisesi, fen lisesi. Babam sınav sabahı erkenden kalkardı. Heyecandan iştahım olmazdı. Babam zorla bana bir şeyler yedirmeye çalışırdı. Rahmetli babamın kanun gibi şaşmaz bir adeti vardı. Beni sınava girdiğim okulun kapısından alır doğruca İmaret camisinin karşısındaki Lale Pideye götürürdü. Öğlen orada yerdik. Bu seremoni o kadar hoşuma giderdi ki anlatamam. O sıcak kıymanın, pişmiş hamurun nefis bir kokusu olurdu. O koku beynimde epey bir süre dururdu. Dedim ya sınavın olmazsa olmazlarından Öğlenki Lale Pide ziyafeti. Şu yaşıma geldim, hala sınav veya pide ile ilgili bir şey olsa hemen Lale Pide’de ki öğlen yemeğini çağrıştırır bana.” “Burak ve Samed iki oğlumda Tıp Fakültelerini kazanana kadar bir sürü zorlu dersane, liselere giriş, üniversiteye giriş sınavlarına katıldılar, hepsinde üstün başarı gösterdiler. Ben çocuklarımın her sınavda ister istemez gerildiklerini biliyorum. Onlara hep acıdım, benim sınav sonrası Lale Pide’de pide yeme heyecanını, o lezzeti, o kokuyu tadamadıkları için. Hayatımda sınavlara katılmak kadar daha güzel bir aktivite olmadı.” “Sınav başladıktan sonra pide kokusu burnumda tütmeye başlardı. Bu bazen iyi, bazen de kötü olurdu. Niye derseniz koku yüzünden sorulara odaklanamadığım zamanlar oluyordu. Kimi zamanda sınav sonrası Lale Pide ziyafetini hayal etme bende müthiş bir motivasyon yaratırdı, çocukluk işte.” “Peki, abi koku ile ilgili beyinde nasıl bir faaliyet oluyor, bu koku duyusu bize neden birçok hatırayı, eskileri zihnimize çağrıştırıyor? Pide kokusu kadar beni etkileyen hiç birşey olmadı. Neredeyse yıllar önce girdiğim sınavların sorularını bile çağrıştırdığı oluyor bazen, yani pes doğrusu.” Şengül hanım’a bununla ilgili elle tutulur bir bilgim olmadığını ama önümüzdeki hafta sonu gerekli araştırmaları yapıp kendisine bildireceğimi söyledim. O’da çok sevindi, şimdi merak ve heyecanla beni bekliyor.
taşıtların ve hengamenin çok olduğu zamanlar, ezan bir arka sokaktan bile duyulmuyor. İmaret’de sabah ezanı kışın Afyon’un o insanın nefesi kesen ayazlarında bir başka olur hani. Bu keskin soğukta içimizi ancak dua ısıtır. Onun gücüne bir bakalım isterseniz. “Duaya açılan kalbden daha büyük kapı yoktur. Dua, Allah’la konuşmaktır. Büyük Sonsuz’dan gelecek cevabı bekleyenler, bu kapının eşiğinde bir ömür beklemekten usanmazlar. Görmeye doyulmayan o, Sevgili’nin sesi, bazen ağaçların seher rüzgârıyla aldığı nefeslerde, bazen bir îshak kuşunun hıçkırıklarında duyulur. Bir akşam havasının sessizliğinde dinlenir. Onun sonsuz bakışını, ıssız gecelerin derinlerinde akıp giden yıldızların ibadetinde tanı¬mak kabildir. Allah'a açılan eller halinde gökyüzünü arayan mina¬reler, sürekli ibadet ve dua halinde bulunan yıldızlara sanki hayran-dırlar.”
“Kayıp Zamanın İzinde’nin vermek istediği derslerden biri, her anının hatırlanma anından ayrılmaz olduğudur. Tam da bu nedenle Proust tek bir kek yemek için önce elli sekiz sıkıcı sayfa boyunca anlatıcının zihinsel durumunu tasvir etmişti. Kendisinin içinde bulunduğu durumun geçmiş hissini çarpıttığını göstermek istiyordu.”“Yalan söylemeden geçmişi tarif etmek mümkün değildir. Anılarımız kurmaca eserlere benzemez, kurmacanın ta kendisidir.” Bu iddialardan sonra hafızamı yokluyorum. Son bir aydaki önemli telefon görüşmeleriminden hatırladıklarım şunlar. Halil Sarıkan, Afyon’dayken oda arkadaşımdı, sıkıştırma programı Winrar ile ilgili bilgi istemiştim o’da sağolsun bana gerekli tarifi vermişti. Yine Afyon’dan Rüstem Yıldırım, memlekete giderken Afyon’a uğrayıp “Yayla Lokum”’dan zorlukla ve epeyce kuyrukta bekledikten sonra kaymaklı lokum alabildiğini söylemişti. Hanifi Kılıç ise benim bu “Kayıp zamanın İzinde” ile ilgili açıklamalarıma “Hafıza hafızadır. ‘Yaşamak, af dilemek ve yardım etmek için verilmiş bir müddettir.’” Diyor. Birde konuya yani koku duyusunun kaybı veya yokluğu halinde bakalım ve ilgili çalışmaların sonucunda hangi tespitler yapılmış görelim. “Koku alma duyusunun yitirilmesi sizde sanki kendi hayatınıza seyirciymişsiniz hissi yaratıyor, sanki bir camın ardından bakar gibiymişsiniz. Etrafınızda olup bitenlere dahil değilsiniz sanki; yaşamın renklerini alıp götüren bir his.Tat alma duyusunu yitirdiğini düşünen birçok insan aslında koku duyusunu yitirmiştir. Araştırmalar koku alma duyusunu yitirenlerin görme duyusunu yitirenlerden daha ağır ve daha uzun süreli depresyon geçirdiğini ortaya koyuyor. Koku fazlasıyla hafife alınan bir duyu. Onu yitirince sadece yemek yeme zevkini yitirmiyorsunuz, aynı zamanda hiçbir yer ve hiç kimse artık tanıdık gelmiyor size. Koku hafıza ile yakından bağlantılı. Bu duygusal yetinin yitimi ile baş etmek oldukça zor” “Koku alma duygusunu üç yıl yitirmiş olan Sue Mounfield ise ‘kokusunu en çok özlediği şeylerin yemek olmadığını ifade ediyor.Çocuklarımın, evimin, bahçemin kokusunu özlüyorum en çok. Bunları kaybettiğinizde aslında bu kokuların ne kadar değerli ve rahatlatıcı olduğunu anlıyorsunuz. Size yerleşmişlik duygusu veriyor. Onlar olmadan sanki hayatıma dışarıdan bakıyor, onu yaşamıyorum’" diyor. “Koku duyusunun yitimi ile dünya da daha tehlikeli hale geliyor. Doktorlar anne karnındayken bile vücudumuza yarayacak şeyleri alma, zararlı toksinleri reddetme bakımından koku ve tadın büyük önem taşıdığını vurguluyor. Lale Pide’nin tam karşısında Gedik Ahmet Paşa Külliyesi, Afyon’nun nirengi noktası. Şehrin en merkezi yeri. Bu külliyeye halk arasında “İmaret” denir. İmaret aşağı, imaret yukarı. Bütün yol ve mekan tariflerinde “İmaret” anahtar kelimedir. Fatih Sultan Mehmet, ve II.Bayezid'in vezirlerinden Gedik Ahmet Paşa tarafından Anadolu Beylerbeyi iken yaptırmış. Cami, medrese sıbyan mektebi ve hamamdan oluşmaktadır.Hamam deyince vakti zamanında dinlediğim bir anekdotu anlatayım. Osmanlı’nın denizci büyük paşalarından aynı zamanda kaptanı derya Kılıç Ali Paşa, Tophane’de bir cami yaptırmaya karar verir. Zaman zaman da gider bu cami inşaatını kontrol edermiş. Bu kontroller sırasında gözü her halinden saf bir ameleye takılıyor. Bu Anadolu çocuğu amele sırtına aldığı kocaman taşı iskelenin basamaklarından yukarı çıkarıyor, taşı oraya koyacağına tekrar aynı taşı aşağı indiriyormuş. Paşa bu durumu farkedince bu ne yapıyor diye yanına gitmiş. Ve sormuş,” Neden böyle yapıyorsun?” Amele, “Ben burada ameleyim, yevmiye ile çalışıyorum, burası da bir cami inşaatı. Benim bu gece boy abdesti almam gerekiyordu. Ama yıkanmam için hamam uzak, hemde param yok. Bu halle de bu mübarek yere bu taşı koymaya gönlüm bir türlü razı olmadı. Paşa amelinin bu ihlasını ve iş sadakatını görünce çok duygulanmış. Kendini tanıttıktan sonra eline bir miktar para verip hamamı olan bir semte yollamış. Cami’nin mimarı Sinan’ın yanına giderek, “Mimarım buraya acele bir hamam yapılsın, cami inşaatının acelesi yok. Ve halkın istifadesine parasız sunalım.” Demiş. Hamam hemen yapılmış, bilahare de cami inşa edilmiş. Yaşlılardan bir Afyonlu, “Eskiden İmaret’de okunan sabah ezanı, Susuz köyünden hoparlör olmadan duyulurdu.” Demişti. Ne sessiz, ne asude bir çevre varmış. Bırak Susuz’da duymayı’da
Onun, pide salonunu idare edişini gözlemlediğimde yaptığı koordinasyona hayran olmuştum. Orkestra şefi gibi. Gelen müşteriyi tebessümle karşılar, müsait boş masaya yönlendirir, garsonlar sipariş için masaya gitmeden müşteriye “hoşgeldin” der. Yemek sırasında bir daha uğrar, herhangi bir aksaklığın olup olmadığını kontrol eder, yemeği bitene mutlaka “afiyet olsun” der. Ve her masayla, her müşteriyle istisnasız bu şekilde ilgilenir ve bu böyle devam eder. Eksik tespitinde garsonlara, komilere hemen talimatı verir, o işin yapılıp yapılmadığını mutlaka kontrol eder. Bu arada Mehmet kah salonda dolaşır, kah fırını kontrol eder, kah kasaya geçer hesap alır. Mehmet’in aksaklığa, eksikliğe, aldırmamazlığa tahammülü yoktur. Lale Pide’de herşey yerinde ve zamanında mutlaka yapılmalıdır. Tabiri caizse bu işletme, saat gibi çalışmalıdır. Aksayan yerlerde bizzat kendisi devreye girer, bir aksaklığa meydan vermez.
Salona baktığınızda öyle bir intiba uyanır ki sizde burada yalnız Mehmet var, onun hareketi, onun sesi bütün salonu dolduruyormuş gibidir. İşyerinde adım atmadığı bir santimetrekare yer bulamazsanız. Lale Pide, dolar, taşar,sıra bekler ama Mehmet’in performansı hiç değişmez, soğukkanlılığını kaybetmez, onun için çözülemeyecek problem yoktur. Sanki Mehmet’in birkaç hologramı Lale Pide’nin içinde boy göstermekte. Peki, Mehmet bu insanüstü hareketi, gayreti, enerjiyi nasıl, nereden bulur? Kendisine sorsanız “işimiz bu” der ama. Bu işin ötesinde bir iştir.Bunun gençlikle, güçle, kuvvetle de izah edilir yanı yoktur.
Geleli birkaç ay olmuştu, sonbahardı herhalde,evde canım sıkılmış bir hava alayım diye çarşıya çıkmıştım. Vakit yatsıyı geçmişti. Lale Pide’nin önünde Mehmet kardeş birisiyle görüşüyordu, beni görünce içeri buyur etti, kasanın yanındaki dört kişilik masada iki kişi daha vardı, onlarla da tanıştırdı. Matbaacı Cavit abi ile Çeşmeci Hasan usta. Sonradan anladım ki Lale Pide kadrosuna ben o gece transfer olmuşum. Ardı ardına çaylar içildi. Tabii ilk gün tanışma birbirimizi tartma dediğimiz halini, ahvalini çözme merasimiyle geçti. Kadroya transfer olunca antrenmanlara katılma zorunluluğu doğdu. Haftanın en az üç, dört günü Lale Pide’nin sahasında top koşturmak durumundaydım. Tabii bu antrenmanda ayaklarımız değil de çenemiz ve mimiklerimiz çalıştı. Antrenmana sıcak müdahaleler ise Mehmet kardeşin getirdiği çaylarla oluyordu.
Sohbet, muhabbet, bazen gündeme dair, bazen de derin mevzular. Konunun ne olacağı sohbetin doğal akışı içinde belli oluyordu. Hatıralar, ilginç anekdotlar, görüşler velhasıl hayata dair ne varsa Lale Pide kasasının yanındaki dört kişilik 1 numaralı masanın ortasındaydı.Herkes payına düşene razıydı. Yıllar süren bu toplantılarda ne bir tartışma, ne bir münakaşa, ne bir gönül kırma vaki oldu. Birbirine birşeyi dayatma gibi birşey asla olamazdı zira karşıdakine doğal bir saygı atmosferi oluşmuştu.Kimse kimsenin sözünü kesmez, sözün bittiği kesin olmadıkça diğeri asla söze başlamazdı. Çok nadirde olsa zeka ürünü fıkralar anlatıcının kabiliyeti nisbetinde karşılık bulurdu.
Günler ne çabuk geçiyordu. Bu arada kadrodaki Abay abiyi unuttum sanmayın ama o canı istediği zaman gündüz gelirdi. Gece büyük bir ihtimalle döküm mesaisine kalıyordu. Konuışmasında bir heyecanın saklı olduğu seziliyordu. Abay en çok Telekom’un yörelerin, en yüksek tepelerinde yer alan P.T.T.’nin aktarma linklerinde tuttuğu nöbetlerdeki maceraları anlatırdı.
Matbaacı Cavit abi, kısa boylu, minyon tipli içimizde yaşça en büyüğü. Yaşı gereği eskilerden anlatırdı. Birde İstanbula mal almaya gittiğinde tanıştığı yahudi tüccarların ticari zekalarından örnekler verirdi. Alçak sesle konuşurdu. Karıncayı bile incitmeyen bir hali vardı. Afyon’un soğuğu ile ilgili bir anısı vardı ki anlatmadan geçemeyeceğim. Cavit abi ilkokula giderken bir sene müthiş kış olur.Acaip soğuktur. Herşey donar, donmanın ötesinde buz keser. Cavit abi’nin okul yolunda soğuktan kirpikleri donar. Sınıfa girdiği zaman gözleri kapanmıştır. Kör olduğunu zanneder, çok korkar ve ağlar. Öğretmeni onu sobanın yanına getirip ısınmasına yardımcı olunca, kirpiklerindeki don çözülür. Cavit abinin de gözleri yavaş yavaş açılır. Bir kış anısı da gençliğinden, hava o kadar soğuktur ki herşey ama herşey mutfakta açıkta kalan sebze, meyve v.s. donar. Cavit abi donmaması için ne varsa buzdolabına koyar. Tabii dolabın kapasitesi kadar. Afyondaki Ulu camii ve Mevlevi camii’ne beni o götürmüştü.
Değerli yorumlarınızı ve deneyimlerinizi okumak beni gerçekten mutlu etti. Özellikle Mehmet abiyi bütün özellikleriyle anlatmanız onun ne kadar iyi gözlemlediğinizi gösteriyor. Ellerinize yüreğinze sağlık...
Çok teşekkür ederim
@@lezzetseferi ben teşekkür ederim. Yalnız ricam şu hikayeyi bir sıraya kormusunuz? karıştı herhalde.
@@fahrettinerdem4670 Hikayeyi benim düzeltme yetkim yok. Siz düzeltebilirsiniz.
Küçüklüğümden beri ailem ile gittiğim tek lokantadir. O kadar lezzetli, o kadar özenle yapıyorlar ki bu işi kesinlikle gitmelisiniz.
Fırıncı usta mükemmel kalitede herşeyi detaylı şekilde anlatıyor bittim bu adama yav
Sürekli olarak sipariş verdiğim enfes lezzetleri olan samimi bir lokanta. Porsiyonları oldukça bol ve mezeleri taze olduğu için rahatlıkla afyonda en güvendiğim yer diyebilirim. Salona gittiğimde ilgi ve alakasıyla, samimiyetle hizmet aldığım eve sipariş verdiğimde bile gönderilen ikramlarla ilgi ve alakayı hissettiğim tek restoran. Kesinlikle tavsiye ediyorum...
Usta herşeyden önce iyi bir insan iyi bir esnaf rabbim hayırlı işler nasip etsin
Eline sağlık hocam
Çok güzel 👍
Bir Afyonlu olarak bilmediğim mekanları tanıttığın için teşekkür ederim Bahattim abim..ayrıca herşey mükemmel gözüküyo. Birdaha ki izinde muhakkak uğrarım..Slm.lr!🇹🇷
Çorbalar çok lezzetli görünüyor vay vay vay emeğine sağlık kaptan
Fırının içindeki ateşi gördünüz mü? Orada sevgi ateşi yanar, samimiyet taş fırını kızdırır, fırına giren hamur, hamurluktan çıkar, kalp şeklini alır. Lale Pide'de yediğiniz her ne olursa olsun yemekten, yiyecekten öte bir şeydir. Orada sadece mide doymaz, lezzet alınmaz aynı zamanda ruhun farklı bir hâl alır. Başka yerde yediğin her yiyecek Lale Pide'den sonra sana yavan gelecektir. Bunu Afyonlular çok iyi bilir. Bende iyi bilirim.
@@lezzetseferi verdiğiniz emek, çekimde gösterdiğiniz titizlik takdire şayan.Güzel insanlardan güzel eserler meydana geliyor. Video'dan ziyade konulu bir film gibi olmuş. Buda maharet isteyen, farklı bakış açısıyla yapılan çekimden kaynaklandığı aşikar. Seferleriniz çok,daim ve lezzetli olsun. Kolaylıklar diliyorum. Allah'a emanet olun.
@@lezzetseferi Afyon için 15-20 gün önce yazdığım şiiri Mehmet Usta ve Afyonlular adına Lezzet Seferi'ne hediye ediyoruz, kabul buyurun.
A F Y O N
Anadolu’nun bağrına
Vurulmuş volkandan bir mühür
Türkiye’min nirengi noktası
Tüm heybetiyle Afyon Kal’ası
Şimalden cenupa şarktan garba
Uzadıkça uzayan bir gönül köprüsü
Bir ayağı Selçuklu bir ayağı Osmanlı
Geçme selamsız şahlanan ay yıldızı
Akı ak moru mor baharda
Haşhaş çiçekleri ile süslenir bu vaha
Al al vişnesi kirazı
Farklı bir aleme dönüşür Afyon ovası
Kırk direkli Ulu cami
Sabahın ayazında ezan sesi
Sabırla şükürle alınır abdesti
Vecd ile semaya kalkar dergah-ı mevlevi
Bir şehir onun etrafında şenlenir
Besmele ile kesilir her lokum tanesi
Kombinalardan gelir salavat sesleri
Hediyedir Gedik Ahmet Paşa külliyesi
İmaret de hamurlar açılır lalelerle
Fırın kızar dizilir pasalar seher vaktinde
Çorbalar kaynar kazanlarda sabahın üçünde
Yiğitlerden bir yiğit pidecilerin piri Mehmet
Yolun sonu göründü oldu hak vaki
“Her canlı ölümü tadacaktır.” Der İmran ayeti
Başucunda Afyon beyazı “Hüvel Baki”
Rabbim rahmetiyle cennetine iletsin İsmail’i
Sakınma kirlen pir-ü pak eder Oruçoğlu
Korkma ye sofra zengin yakın Kızılay maden suyu
Bedenin ve ruhun yeniden doğmuştur dupduru
Burası Afyon taşı toprağı havası suyu bereketle dolu
Dokuz yıl dokuz ay eylendim otağında
Naçar kalmadım hiç bu aziz vatanda
Dostlarla sıra gecelerinde
Kah mest oldum kah efkarlandım
Ben seni sevdim Afyon
Ben seni çok sevdim.
Fahrettin Erdem fahrettinerdem56@gmail.com
Garnitür 🥗 en sevdiğim ....bu aralar mecburen vegan besleniyorum gözüm ete takılıyor ama nafile...
Herşey çok kaliteli ve güzel görünüyor bol kepçe maşallah fiyatlarda on numara daha ne olsun . Çiçek gibi mekan yolumuz düşer insallah
Fiyatları on numara bu mekanı listeme ekledim gidince muhakkak uğrarım
Şu zamanda böyle lezzet ve uygun fiyatlar gerçekten muazzam. Ustamızında ellerine sağlık ürünleri çok lezzetli gözüküyor Allah bereketini arttırsın keşke böyle mekanlar bütün il ve ilçelerimizde olsa
Vay be bu mekanı size ben önermiştim afyon için tavsiye istediğinizde. Lezzetler efsane çok güzel bir mekan
gayet iyi uygun fiyata. tebrikler.
Bence bol bol sağlam yer
Tarihi bilgilere hakimdi. Rahmetli olmuş, nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun, iyi insandı. Birlikte yaptığımız camii ziyaretlerini daha sonra anlatırım.
Sıhhı tesisatçı Hasan usta, Mehmet kardeş ona Çeşmeci derdi. Tesisat ile ilgili teoride Hasan usta’dan epey şey öğrendim. Ancak tatbikatta musluk contası değiştirmekten öteye gidemedim. Afyon soğuğunda su borularının donma meselesine gelince Hasan usta, Boruların toprak yüzeyinden 6 metre aşağıya döşendiği zaman hiçbir soğuğun suyu donduramayacağını söylüyordu. Afyon’da su borularının kaç metre aşağıda olduğunu ben niye sormadım ki ? Demek ki toprak en iyi izolasyon.
Mehmet, lavabo ve bazı ıslak zeminlerde yaptıracağı tadilat için gerekli malzemeleri Hasan ustayla kalem kalem döküyorlardı. Bir nevi keşif özeti hazırlıyorlardı. En büyük maliyet her zaman olduğu gibi mermerdeydi. Mehmet’in tercihi Afyon beyazından yanaydı, böyle olunca da maliyet birkaç katına çıkıyordu.
Afyon beyazı; rengi ve sağlamlığı açısından dünyanın en iyi mermeri. Ve Allah bu nimeti Afyon’a, Afyonlulara nasip etmiş. Bundaki hikmet ne? Nihayet o’da taş cinsinden bir şey değil mi? Afyon beyazı, beyazların beyazıdır. Allah, Afyonluların kar beyaz kalplerinin yansımasını “Afyon beyazı” mermer olarak onlara nasip etmiştir. Büyük bir nimet. Trenlerle, gemilerle kamyonlarla, tırlarla, ülkenin ve dünyanın dört bir yanına blok blok, sandık sandık yollanır. Mermerin döşendiği her mekanda, her yüzeyde kar beyazı bir kalp bulunur.
“Günler gelip geçmekteler, kuşlar gibi uçmaktalar.” Misali, zaman akıyor, bizim sohbetler devam ediyor, farkında değiliz. Dinar ile Çay-Bolvadin depremlerini bayağı şiddetli hissediyoruz. Depremden sonra Dinar’da hasar tespiti ile ilgili olarak görev gereği gittik. 2, 3 ay kaldık. Daha doğrusu Sandıklı’ya trenle gidiş-geliş yaptık. İşyerimiz konteynerdi. Dinar’da kalacak güvenli bir yer bulamadık. Suçıkan vardı ama orası da tıklım tıklım doluydu. Depremin fiziki yıkıcılığından çok psikolojik travmasına şahit oldum. Normal insanların ne kadar farklı ruhi manzaralar sergilediğini gördüm. Aslında bir kitap yazacak kadar malzeme var. Aklı başında bir adam zannedersin, eline bir poşet almış, caddelerin birinde poşeti sallayarak bir o başa gidiyor, bir bu başa geliyor ve yorulmak nedir bilmiyor, bu saatlerce devam ediyor. Çoğunda da kapalı mekanda bulunma fobisi oluşmuş. Tutanakları, vatandaş içeri giremediği için kapıda ayak üstü imzalatmak durumunda kalıyoruz. İşte böyle.
Bir aralar başım dönüyor, drift yapan gençlerin otomobilleri gibi. Tahlillerde trigliserid 500’ün üstünde çıkıyor. Tabii yersen Afyon sucuğunu, Afyon kaymağını olacağı bu. Sıkı bir perhize girdim. Altı ay ottan başka birşey yemez oldum. Bayağı faydası oldu. Yeni tahlillerde 200’e kadar inmiş.Baş dönmesi falan geçti. Eskilerden bir tanıdığın dediği herhalde doğru. “Yaş Kırk, Hayat Hırt” hastalıklar kırkından sonra uç vermeye başlıyor, Geçen ayda tansiyon ilacına başladım. Bakalım sırada hangi hırtlar var, bekleyelim görelim.
Mehmet’le aramızda üç yaş fark var ama maşallahı var. Fırtına gibi esiyor. Yürümesi bile benim koşmam dan hızlı. Durduğu yerde durmuyor. Haliyle bu hareket de onu genç ve zinde tutuyor. Dışardan bilmeyen birisi olsa beni onun babasından daha yaşlı olduğumu söyler.
Toplumun her sosyal katmanındaki vatandaş Lale Pide de aynı itibarı görür. Valisinden çiftçisine, esnafından memuruna kadar. Mabedde ve yemekte eşitlik vardır.Bu mekanlarda protokol kuralları çalışmaz. Bunun en güzel örneğini Lale Pide’de görebilirsiniz. Kimseye yemek önceliği tanınmaz. Öyler birşey hasbelkader yanlışlıkla meydana geldiyse bu Mehmet’in o hatayı yapan elemana savaş ilanının sebebidir. Yediden yetmişe herkes bu mekana evine girerken ki rahatlıkla girer. Hiç kimsede de mekana karşı küçümseme veya büyüksünme gibi tavır ve davranış göremezsiniz.
Cavit abi’nin o gün anlattığı olay bayağı kafamı kurcaladı. Bolvadin’in bir köyündeki arkadaşı, hanımını çok acil Afyon'a safra kesesi ameliyatı için getirir. Kadın bir türlü narkozla bayılmıyor. Ne
Konu ile ilgili araştırmam dört gün sürdü. Kafam da iyice karıştı. Bu konu ne menem bir meseleymiş. Koku hafızası diye birşey çıktı karşıma. Şengül hanıma bahsettiğim çalışmayı sizinle de paylaşmak istiyorum. Orijinal bulgulara rastladım.
Kokuların hafızamız, duygularımız ve ruh halimiz üzerindeki etkileri oldukça fazla. Burnumuza güzel bir koku geldiğinde bile kendimizi daha mutlu ve pozitif hissederiz. Bazı kokular bizi alıp çok uzak diyarlara, unuttuğumuzu sandığımız anılarımıza götürebilecek kadar güçlüdür. Hepimiz bunu mutlaka yaşamışızdır. Hafızamızla en güçlü bağlantısı olan duyumuz koku alma duyumuzdur. Bazı kokuların bizi rahatlatıyor olması, hatta bazı insanları kendimize daha yakın hissetmemiz bile kokular sayesinde oluyor.
Araştırmalara göre kokular duygusal anılarımızla yakından ilişkili. Koku hafızası olarak adlandırabileceğimiz bu durum sayesinde herhangi bir koku aldığımızda beynimizde anılar ve bazı duygular canlanıyor. Koku molekülleri beynimize iletildiğinde koku hafızamızı harekete geçiriyor ve bize anılarımızı hatırlatıyor. Çocukluk ve gençlik anılarımızı daha iyi hatırlamanın nedeni ise koku duyumuzun bu dönemlerde çok aktif olarak çalışıyor olması.
Kokusunu bildiğimiz bir şeyi hatırlamamız; gördüğümüz, duyduğumuz veya dokunduğumuz bir şeyi hatırlama ihtimaline göre hayli fazla olduğu, her insanın kokusunun parmak izi gibi birbirinden farklılığı, uyurken aldığımız kokuların rüyalarımızı etkilediği, bazı kokuların üzerimizde rahatlatıcı ve dinlendirici etkisi olduğu, lavanta kokusunun kan dolaşımını hızlandırdığı böylece migren ve kas ağrılarından kurtulunulabileceği, koku duyusu ile tat alma hissimizin çalıştığı, koku alamadığımız takdirde hiçbir yiyeceğin tadının da olmayacağı, duygularımızı etkileyen kokuların olduğu, limon kolonyası kullandığımızda ferahlık hissettiğimizin farkına varırız, vesaire vesaire
Marcel Proust Dosyasını açalım bakalım ortaya neler saçılacak;
“Bir gün Marcel Proust annesinin ikram ettiği ıhlamur çayına madlen keki batırır ve burnuna değen kokunun etkisiyle tam 7 cilt 3000 sayfalık roman yazar. Marcel Proust 20. Yüzyılın önemli yazarlarından, Fransız, 1871 doğumlu. Proust denince akla ilk gelen şeylerden birisi tabii ki zaman ve bellek hakkındaki muazzam romanı: “Kayıp Zamanın İzinde.” Öyle ki, Proust’un neredeyse bütün hayatını yedi cilt halinde yazılan bu kitaba adadı.” Hastalıklar içinde kıvranan Proust sanılanın aksine, bu acılar onun umurunda olmadı. Çalışmanın acı verici olmasına ihtiyacımız olduğunu söylemesi de boşuna değildi. Acı çekmenin değerli olduğunu ve sanatın bir ön koşulu olduğunu söylüyor, düşünüyordu.”
“Madlen’i çayın içine daldırdıktan ve o kayıp çocukluk anılarını kurtardıktan sonra, Proust burunlarımızın benzersiz bir hafıza yükü taşıdığını fark eder. “Yalnızca koku ve tat yoluyla,” diye yazıyor Proust, “geniş hatırlama yapısını” geri kazanabiliriz. Sinirbilimciler artık Proust’un haklı olduğunu ve koku alma korteksinde merkezlenmiş olan koku ve tat duyularımızın, uzun süreli belleğin merkezi olan hipokampusa doğrudan bağlanan tek duyu olduğunu biliyorlar. Diğer tüm duyularımız önce talamustan geçer.”
“Hafızamızı, zihnimizdeki bir sabit disk gibi atıl bir bilgi deposu olarak düşünmeyi sevketse de, aslında hafızamız her zaman değişiyor. İronik ama gerçek: Bir şeyi hatırlamak aslında onu yanlış hatırlamaktır.”
“Zaman vardır ama bir de anı vardır. Marcel tam ıhlamurlu çayından yudum alırken, okurlarına belirli belirsiz bir uyarıda bulunur: Anılarımızı yeniden ele geçirme gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır.”
“2000 yılında New York Üniversitesi’nde Karim Nader, Glenn Shafe ve Joseph LeDoux tarafından yapılan bir araştırmada ise bilimciler hatırlama edimini değiştirmediğimizi, aynı zamanda hatırlama ediminin bizi değiştirdiğini kanıtlamışlar.”
Anılarımız canlanıyor, ramazanda elimde bidon iftara yakın Kadınana suyunun başında kuyrukta bekleyişimi, orucun verdiği dinginliği hatırlıyor, her sabah güneşin Afyon’da ruhani bir halde doğuşunu görür gibi oluyorum.
Afyonlu komşularımızın sağlık sorunları oldu. Ben ve eşim geçmiş olsun için ziyaretlerine gittik. Laf lafı açıyor, laf dönüp dolaşıyor Afyon’a geliyor. Her lafın sonunda laf Afyon çengeline takılıyor. Lafı o çengelden kurtarmak yine Afyonla oluyor.
Laf arasında nasıl olduysa ben “Lale Pide” demişim konuşurken. Şengül hanım,”Lale Pide’mi dediniz?” dedi. Evet dedim, tekrar sordu ben tekrar evet dedim. Genelde akşamları oraya uğrardım, sohbet falan ederdik dedim. Baktım Afyonlu komşumuz Şengül hanım, durgunlaştı, yüzünü değişik bir hüzün kapladı, gözleri doldu. Ben bu halin nereden kaynaklandığını, Afyonlu komşumuza “Lale Pide’”nin niye böyle bir hale dönüştürdüğünü anlayamadım. Nihayetinde pide yapan bir lokanta bir insanı neden böyle etkilesin ki açıkça bir anlam veremedim.
Şengül hanım o hali biraz hafifleyince benim merakımı gidermek zorunluluğu hissetmiş olacak ki sesi kısılmış bir vaziyette anlatmaya başladı,
“Abi, köyde yaşam zordur, çiftçilik yaparsın, hayvancılık yaparsın sabah güneş doğmadan kalkarsın, güneş batana kadar didinir durursun. Sürekli bir iş koşturursun ama karşılığını bir türlü alamazsın. Bir nevi karın tokluğuna çalışırsın. Ürünün, hayvanının para etmez. Rahmetli babam bunu bildiği için beni ve kardeşimi ne yapıp yapıp okutmak istiyordu. Bütün emeli çocuklarının iyi bir işi olsun, sıkıntı çekmesinler, emeklerinin karşılığını alsınlar. Bu niyetine karşılık bizi dışarıda okutacak ekonomik gücü de, durumu da yoktu.”
“Onun için devletin açtığı bütün sınavlara katılırdım. Bursluluk, parasız yatılı, kamu meslek liselerinin sınavları bunlar meslek lisesi olarak geçiyordu. Mesela hemşirelik, polislik, maliye lisesi, tapu kadastro lisesi, ziraat meslek lisesi bir sürü kurum sınavı vardı, anadolu lisesi, fen lisesi. Babam sınav sabahı erkenden kalkardı. Heyecandan iştahım olmazdı. Babam zorla bana bir şeyler yedirmeye çalışırdı. Rahmetli babamın kanun gibi şaşmaz bir adeti vardı. Beni sınava girdiğim okulun kapısından alır doğruca İmaret camisinin karşısındaki Lale Pideye götürürdü. Öğlen orada yerdik. Bu seremoni o kadar hoşuma giderdi ki anlatamam. O sıcak kıymanın, pişmiş hamurun nefis bir kokusu olurdu. O koku beynimde epey bir süre dururdu. Dedim ya sınavın olmazsa olmazlarından Öğlenki Lale Pide ziyafeti. Şu yaşıma geldim, hala sınav veya pide ile ilgili bir şey olsa hemen Lale Pide’de ki öğlen yemeğini çağrıştırır bana.”
“Burak ve Samed iki oğlumda Tıp Fakültelerini kazanana kadar bir sürü zorlu dersane, liselere giriş, üniversiteye giriş sınavlarına katıldılar, hepsinde üstün başarı gösterdiler. Ben çocuklarımın her sınavda ister istemez gerildiklerini biliyorum. Onlara hep acıdım, benim sınav sonrası Lale Pide’de pide yeme heyecanını, o lezzeti, o kokuyu tadamadıkları için. Hayatımda sınavlara katılmak kadar daha güzel bir aktivite olmadı.”
“Sınav başladıktan sonra pide kokusu burnumda tütmeye başlardı. Bu bazen iyi, bazen de kötü olurdu. Niye derseniz koku yüzünden sorulara odaklanamadığım zamanlar oluyordu. Kimi zamanda sınav sonrası Lale Pide ziyafetini hayal etme bende müthiş bir motivasyon yaratırdı, çocukluk işte.”
“Peki, abi koku ile ilgili beyinde nasıl bir faaliyet oluyor, bu koku duyusu bize neden birçok hatırayı, eskileri zihnimize çağrıştırıyor? Pide kokusu kadar beni etkileyen hiç birşey olmadı. Neredeyse yıllar önce girdiğim sınavların sorularını bile çağrıştırdığı oluyor bazen, yani pes doğrusu.”
Şengül hanım’a bununla ilgili elle tutulur bir bilgim olmadığını ama önümüzdeki hafta sonu gerekli araştırmaları yapıp kendisine bildireceğimi söyledim. O’da çok sevindi, şimdi merak ve heyecanla beni bekliyor.
Afiyet olsun, Gerçekten Fiyatlar çok iyi
Mehmet, Lale Pide ve Afyon konulu "KARBEYAZI" anlatımız. 9 sayfa yavaş yavaş okuyun.aşağıdan yukarıya doğru. İyi okumalar, sağlıkla kalın.
“Tüccârlar kıyâmet günü fâcirler olacaklardır. Ancak dürüst ve doğrulukta bulunanlar müstesnâ...” (Tirmizî, Büyû , 4; İbn Mace, Ticârât, 3)
Enfes bir masa ve işinin ustası işletme çalışanları
döneri kıyma kullanıyor
taşıtların ve hengamenin çok olduğu zamanlar, ezan bir arka sokaktan bile duyulmuyor. İmaret’de sabah ezanı kışın Afyon’un o insanın nefesi kesen ayazlarında bir başka olur hani. Bu keskin soğukta içimizi ancak dua ısıtır. Onun gücüne bir bakalım isterseniz.
“Duaya açılan kalbden daha büyük kapı yoktur. Dua, Allah’la konuşmaktır. Büyük Sonsuz’dan gelecek cevabı bekleyenler, bu kapının eşiğinde bir ömür beklemekten usanmazlar. Görmeye doyulmayan o, Sevgili’nin sesi, bazen ağaçların seher rüzgârıyla aldığı nefeslerde, bazen bir îshak kuşunun hıçkırıklarında duyulur. Bir akşam havasının sessizliğinde dinlenir. Onun sonsuz bakışını, ıssız gecelerin derinlerinde akıp giden yıldızların ibadetinde tanı¬mak kabildir. Allah'a açılan eller halinde gökyüzünü arayan mina¬reler, sürekli ibadet ve dua halinde bulunan yıldızlara sanki hayran-dırlar.”
fahrettin erdem/samsun/kasım-2021
fahrettinerdem56@gmail.com
Görüntü bile iştah kabartıyor.
Şifa doner afyon
“Kayıp Zamanın İzinde’nin vermek istediği derslerden biri, her anının hatırlanma anından ayrılmaz olduğudur. Tam da bu nedenle Proust tek bir kek yemek için önce elli sekiz sıkıcı sayfa boyunca anlatıcının zihinsel durumunu tasvir etmişti. Kendisinin içinde bulunduğu durumun geçmiş hissini çarpıttığını göstermek istiyordu.”“Yalan söylemeden geçmişi tarif etmek mümkün değildir. Anılarımız kurmaca eserlere benzemez, kurmacanın ta kendisidir.”
Bu iddialardan sonra hafızamı yokluyorum. Son bir aydaki önemli telefon görüşmeleriminden hatırladıklarım şunlar. Halil Sarıkan, Afyon’dayken oda arkadaşımdı, sıkıştırma programı Winrar ile ilgili bilgi istemiştim o’da sağolsun bana gerekli tarifi vermişti. Yine Afyon’dan Rüstem Yıldırım, memlekete giderken Afyon’a uğrayıp “Yayla Lokum”’dan zorlukla ve epeyce kuyrukta bekledikten sonra kaymaklı lokum alabildiğini söylemişti. Hanifi Kılıç ise benim bu “Kayıp zamanın İzinde” ile ilgili açıklamalarıma “Hafıza hafızadır. ‘Yaşamak, af dilemek ve yardım etmek için verilmiş bir müddettir.’” Diyor.
Birde konuya yani koku duyusunun kaybı veya yokluğu halinde bakalım ve ilgili çalışmaların sonucunda hangi tespitler yapılmış görelim.
“Koku alma duyusunun yitirilmesi sizde sanki kendi hayatınıza seyirciymişsiniz hissi yaratıyor, sanki bir camın ardından bakar gibiymişsiniz. Etrafınızda olup bitenlere dahil değilsiniz sanki; yaşamın renklerini alıp götüren bir his.Tat alma duyusunu yitirdiğini düşünen birçok insan aslında koku duyusunu yitirmiştir. Araştırmalar koku alma duyusunu yitirenlerin görme duyusunu yitirenlerden daha ağır ve daha uzun süreli depresyon geçirdiğini ortaya koyuyor. Koku fazlasıyla hafife alınan bir duyu. Onu yitirince sadece yemek yeme zevkini yitirmiyorsunuz, aynı zamanda hiçbir yer ve hiç kimse artık tanıdık gelmiyor size. Koku hafıza ile yakından bağlantılı. Bu duygusal yetinin yitimi ile baş etmek oldukça zor”
“Koku alma duygusunu üç yıl yitirmiş olan Sue Mounfield ise ‘kokusunu en çok özlediği şeylerin yemek olmadığını ifade ediyor.Çocuklarımın, evimin, bahçemin kokusunu özlüyorum en çok. Bunları kaybettiğinizde aslında bu kokuların ne kadar değerli ve rahatlatıcı olduğunu anlıyorsunuz. Size yerleşmişlik duygusu veriyor. Onlar olmadan sanki hayatıma dışarıdan bakıyor, onu yaşamıyorum’" diyor.
“Koku duyusunun yitimi ile dünya da daha tehlikeli hale geliyor. Doktorlar anne karnındayken bile vücudumuza yarayacak şeyleri alma, zararlı toksinleri reddetme bakımından koku ve tadın büyük önem taşıdığını vurguluyor.
Lale Pide’nin tam karşısında Gedik Ahmet Paşa Külliyesi, Afyon’nun nirengi noktası. Şehrin en merkezi yeri. Bu külliyeye halk arasında “İmaret” denir. İmaret aşağı, imaret yukarı. Bütün yol ve mekan tariflerinde “İmaret” anahtar kelimedir. Fatih Sultan Mehmet, ve II.Bayezid'in vezirlerinden Gedik Ahmet Paşa tarafından Anadolu Beylerbeyi iken yaptırmış. Cami, medrese sıbyan mektebi ve hamamdan oluşmaktadır.Hamam deyince vakti zamanında dinlediğim bir anekdotu anlatayım.
Osmanlı’nın denizci büyük paşalarından aynı zamanda kaptanı derya Kılıç Ali Paşa, Tophane’de bir cami yaptırmaya karar verir. Zaman zaman da gider bu cami inşaatını kontrol edermiş. Bu kontroller sırasında gözü her halinden saf bir ameleye takılıyor. Bu Anadolu çocuğu amele sırtına aldığı kocaman taşı iskelenin basamaklarından yukarı çıkarıyor, taşı oraya koyacağına tekrar aynı taşı aşağı indiriyormuş. Paşa bu durumu farkedince bu ne yapıyor diye yanına gitmiş. Ve sormuş,” Neden böyle yapıyorsun?” Amele, “Ben burada ameleyim, yevmiye ile çalışıyorum, burası da bir cami inşaatı. Benim bu gece boy abdesti almam gerekiyordu. Ama yıkanmam için hamam uzak, hemde param yok. Bu halle de bu mübarek yere bu taşı koymaya gönlüm bir türlü razı olmadı. Paşa amelinin bu ihlasını ve iş sadakatını görünce çok duygulanmış. Kendini tanıttıktan sonra eline bir miktar para verip hamamı olan bir semte yollamış. Cami’nin mimarı Sinan’ın yanına giderek, “Mimarım buraya acele bir hamam yapılsın, cami inşaatının acelesi yok. Ve halkın istifadesine parasız sunalım.” Demiş. Hamam hemen yapılmış, bilahare de cami inşa edilmiş.
Yaşlılardan bir Afyonlu, “Eskiden İmaret’de okunan sabah ezanı, Susuz köyünden hoparlör olmadan duyulurdu.” Demişti. Ne sessiz, ne asude bir çevre varmış. Bırak Susuz’da duymayı’da
keşke ışınlanma icat edilmiş olsaydı, hergün gidip burada yerdim
Abi özbek sucuklarına beklerim
İskender döner ve pideler de çok fena of of
Güzel memleketime gelmissin
Numan ustayi siddetle tavsiye ederim.
Kölnden selamar
Keşkek olsada yesek özlemişim
Aşçı bacaksızın videosunda birisi laleliye gidin diye bir yorumda bulunmuştur onun üzerine videoya geldim.
Bide ikinci sanayide tostu ramazan var onun tostunu dene
Sanki Video 2-3 günün birleşimi gibi olmuş abicim oysaki ben onların hepsini bir güne sığdırıp yerdim🤣🤣
Pideye 250grama yakın kıyma koydu 100gram diyor bide kameralara oynamayın arkadaşım
Yok gerçekte de öyle ben afyonluyum. 200 gr koyuyorlar. Yanlış bir durum yok. Usta yanlış söyledi.
Domates ve soğanla 200 Gr doğru zaten 100 Gr kel kalır
Pidede 1. Siniftir Lale gerçekten
Abi lütfen afyon sifa doner dene
Katkı maddesi nedir bilen var mı ne koyuluyor ki katkı maddesi yok deniliyor
Karabiber ve pulbibere katkı maddesi diyor 😁
keşkek ye. ne döneri....
dayı baharatı seviyorsak nabacaz?
Üzerine ekebilirsin dayı 😂
...Baharat kullanmaz lafini toplasan kaç tane ustanın söyləməyə yuregi yetərki?
Mm
Hocam yağlar boşa gidiyorr
Transyağlar boşa gitsin zaten
@@eek0415 Ah o transyağlar .. Hep ilaçtır şifadır o yağlar. Babası oğluna vermez
afyon sifa doner
Hiç hijyenik değil
Eldivensiz bonesiz görünce direk soğuyorum mekandan
Eline sağlık hocam