Eski Türkler Anaerkil miydi? Kaynaklar Matriarchy/Patriarchy www.pure.ed.ac.uk/ws/portalfiles/portal/23799053/Davies_VSR_2016_Matriarchy_Patriarchy.pdf Johann Jakob Bachofen www.britannica.com/biography/Johann-Jakob-Bachofen “Mother Right” mellenpress.com/book/An-English-Translation-of-Mother-Right-mutterrecht-1861-A-Study-of-the-Religious-and-Juridical-Aspects-of-Gynecocracy-in-the-Ancient-World-Volume-Three/6605/ Söylence, Din ve Anaerki 1000kitap.com/kitap/soylence-din-ve-anaerki--85639/hakkinda John Ferguson McLennan www.britannica.com/biography/John-Ferguson-McLennan Primitive Marriage ia801302.us.archive.org/24/items/Mclennan1865gg67O/Mclennan1865gg67O.pdf Ferguson kitapları onlinebooks.library.upenn.edu/webbin/book/lookupname?key=McLennan%2C%20John%20Ferguson%2C%201827%2D1881 Lewis Henry Morgan www.britannica.com/biography/Lewis-Henry-Morgan Ancient Society ia801502.us.archive.org/8/items/in.ernet.dli.2015.174214/2015.174214.Ancient-Society.pdf www.marxists.org/reference/archive/morgan-lewis/ancient-society/index.htm Eski Toplum (Alfa) www.kitapyurdu.com/kitap/eski-toplum-/628590.html&manufacturer_id=11236 Marija Gimbutas, The Kurgan Culture www.amazon.com/Culture-Indo-Europeanization-Journal-Indo-European-Monograph/dp/0941694569 The Beginnings of Patriarchy in Europe: Reflections on the Kurgan Theory of Marija Gimbutas Joan Marler citeseerx.ist.psu.edu/document?repid=rep1&type=pdf&doi=eb4b99723382376c87dcf82fb377b995572dee20 Anaerkil Dönem Eleştirisi Cynthia Eller, Sons of the Mother: Victorian Anthropologists and the Myth of Matriarchal Prehistory www.researchgate.net/publication/229796726_Sons_of_the_Mother_Victorian_Anthropologists_and_the_Myth_of_Matriarchal_Prehistory The Myth of Matriarchy, Why Men Rule in Primitive Society radicalanthropologygroup.org/wp-content/uploads/class_text_052.pdf Matriarchy and the Volk, Cynthia Eller www.jstor.org/stable/23357881 The Myth of Matriarchal Prehistory en.wikipedia.org/wiki/The_Myth_of_Matriarchal_Prehistory The Myth of Matriarchal Prehistory, Why an Invented Past Won't Give Women a Future, By CYNTHIA ELLER archive.nytimes.com/www.nytimes.com/books/first/e/eller-myth.html?_r=1 Türkler ve Kadın Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Şamanlar www.sosyalarastirmalar.com/articles/toplumsal-cnsyet-balaminda-kadin-amanlar-women-shamans-from-the-gender-aspects.pdf Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Kadın Şaman www.otuken.com.tr/u/otuken/docs/t/u/turk-kulturunde-kadin-saman-1606387549.pdf Ümit Hassan - Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler iletisim.com.tr/kitap/eski-turk-toplumu-uzerine-incelemeler/10454 Kâmil Şahin, Sosyolojik Bağlamda İslamiyet Öncesi Türklerde Kadın ve Kadının Aile İçerisindeki Yeri Üzerine Bir Analiz Altay Türklerinde Akrabalık turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/figen_guner_dilek_altay_turkleri_akrabalik.pdf Altay Toplulukları, Aile ve Aile Değerleri www.tdbb.org.tr/tdbb/wp-content/uploads/2019/09/Altay-Topluluklar%C4%B1-Aile-ve-Aile-De%C4%9Ferleri.pdf Üçler Bulduk, Anne Tarafından Akrabalığa Bir Örnek: Türk Dünyasında Böle / Bölö www.academia.edu/93843514/Anne_Taraf%C4%B1ndan_Akrabal%C4%B1%C4%9Fa_Bir_%C3%96rnek_T%C3%BCrk_D%C3%BCnyas%C4%B1nda_B%C3%B6le_B%C3%B6l%C3%B6 Türk Mitolojisinde Kutsal Ana - Efe Baştürk dergipark.org.tr/tr/download/article-file/494248 Mehmet Kaplan - Dede Korkut’ta Kadın dergipark.org.tr/tr/download/article-file/172686 Kitâb-ı Dedem Korkut Anlatılarını Anaerkil Düzen Temelinde Okumak www.folkloredebiyat.org/Makaleler/489764847_1666925827_3.Mehmet%20A%c3%a7a-Dedem%20Korkut.pdf Şenay ERAY SARITAŞ, Dede Korkut Kitabı’nda Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Kadın www.academia.edu/44199828/Dede_Korkut_Kitab%C4%B1nda_Toplumsal_Cinsiyet_Rolleri_Ekseninde_Kad%C4%B1nl%C4%B1k_Olgusu_The_Fact_of_Womanhood_in_The_Book_of_Dede_Korkut_in_The_Context_of_Gender_Roles_%C5%9Eenay_ERAY_SARITA%C5%9E Güncel Umay çizimleri matma.ru/umay-boginya-mat-tyurkskih-i-mongolskih-narodov/ Hamilelik, Doğum ve Beşik Âdetleri, Kaynaklar Altay Türklerinde Çocuğun Doğması ve Doğum Günü Kutlamalarına Dair Bazı İnanışlar, İbrahim Dilek bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3712-published.pdf Abdülkadir İnan - Şamanizm www.kitapyurdu.com/kitap/tarihte-ve-bugun-samanizm-materyaller-ve-arastirmalar/557759.html Abdülkadir İnan - Göçebe Türk Boylarında Evlâtlık dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2152458 Potapov, Altay Şamanizmi www.kitapyurdu.com/kitap/altay-samanizmi/271164.html Yenidoğan Hekimliği www.cshd.org.tr/uploads/pdf_CSH_525.pdf Uno Harva, Altay Panteonu www.kitapyurdu.com/kitap/altay-panteonu-mitler-ritueller-inanclar-ve-tanrilar/631498.html Wilhelm Radloff www.simurgkitabevi.com/sibiryadan-2-cilt-4-kitap Alkarısı, Al Basması Kaynaklar L.P. Potapov (Muvaffak Duranlı), Etnografik Verilerin Işığında Eski Türklerin Tanrısı Umay 213, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 1996. dergipark.org.tr/tr/download/article-file/406062 İnan - Eski Türk Dini www.kitapyurdu.com/kitap/eski-turk-dini-tarihi/417361.html Tülay Aslıhak Uğurelli, Alkarısı/Albasması İnancı Üzerine www.academia.edu/44715165/ALKARISI_ALBASMASI_%C4%B0NANCI_%C3%9CZER%C4%B0NE Orhan Acıpayamlı (1961). Türkiye’de doğumla ilgili âdet ve inanmaların etnolojik etüdü. Erzurum: AÜEF Yayınları. books.google.com.tr/books/about/T%C3%BCrkiyede_do%C4%9Fumla_ilgili_%C3%A2det_ve_inan.html?id=_QvgAAAAMAAJ&redir_esc=y
Dogum yapinca, beni lohusayken en cok rahatlatan sey, bir kap yemek getiren, anneye de bebek gibi bakan insanlar olmasiydi. Bunlar aile buyukleri olabilir, es olabilir, dostlar olabilir. Bir annenin en cok sefkate ihtiyac duydugu donemi bence lohusa donemidir.
Kore'de yaşıyorum ve eşim de Koreli. Dediklerinize katılıyorum Kore hakkında. Maalesef çalışma koşulları bakımından vs de kadınlara çok mobbing yapılıyor. Sırf patronlar laf eder diye burada çocuk yapamayan çok kadın gördüm. Ne kadar isteselerde.. Yani doktora yapıyorum ve doktora sürecinde bile bunu hissettiriyor hocalar.. Sabır diyerek devam ediyoruz hayatımıza.
Merak ettiğim için sormak istedim: bu Türkiye’den daha kötü lafını çok yerde görüyorum. Ama uluslarası indekslere baktığımızda da Güney Kore’deki kadının yerinin Türkiye’den daha kötü olduğuna dair bir şey çıkmıyor. Bir çok indekste çok daha iyi durumda, kadının iş gücüne katılımı %50lerde Türkiye’de %30lardayken, ya da kadın cinayetleri çok daha az. Ha Avrupa ile kıyaslanacak bir seviyede kesinlikle değil Güney Kore anlaşılan, ama hani bu Türkiye’deki sanki bizim ülkeden çok daha kötü anlayışı biraz garip gelmeye başladı, nereden yayıldığını merak ediyorum. Acaba ordaki kadın hareketlerinin genele daha çok yayılıp daha vokal olmalarından bize sanki böyle bir algı mı geçiyor? Mesela bir makyaj malzemesi kırma, saç kesme hareketi vardı. Türkiye’de insanlar şok olmuştu bu kadar baskı mı var kadına Kore’de diye. E Türkiye’de de kadın üzerinde bir sürü baskı var ama hangisine bu kadar genele yayılmış, uluslararası arenada bile duyulmuş topluca bir tepki veriliyor. Ya da 4b movement. Türkiye’de evet kadın hareketleri var bu tarz patriyarkaya karşı eylemler yapan. Ama bu kadar vokal, genele yayılmış bir hareket yok, dizilerin konusunu bile değiştiren. Ki Kore’deki o 4b gibi hareketlerden etkilenip Kore’deki erkek egemen düzene karşı bir şeyler söyleyen diziler, Doctor Cha gibi, Türkiye’de direkt uyarlanıyor ve herkes “aa ben” diye paylaşıyor. Yani aynı sorunlar buraya bu kadar kolay adapte ediliyorsa çok da farklı değiliz sanki, üstüne çok daha düşük iş gücüne katılım ve yüksek oranda kadın cinayetleri gibi sorunlar var. Biraz uzun yazdım kusura bakmayın:D sizin bizzat tecrübeniz olduğu için merak ettim. Bu “Türkiye’den daha kötü” anlatısının çıkışı ne acaba sizin de deneyiminizi baz alarak? Benim görüşüm bizim burda kadınlarımız sabah programlarında kim kimin eltisiyle gibi programlarla ya da dizilerle uyuşturulurken bir çok sorun göz ardı ediliyor ve ekonomik durumlardan ötürü de kimsede ortak bir ses çıkarmaya mecal yok bir çok konuda (yine aktif kadın derneklerini ayrı tutarak söylüyorum). Üstüne Kore’de kadının eğitim seviyesi ve iş gücüne katılımı çok daha fazla. Yani toplumsal patriyarkadan bizdekinden daha güçlü bir tepki görmeleri de normal ve buna karşı çok güzel mücadele veriyolar gibi dünyaya bile yayılan. Ama bu bizde şöyle bir illüzyona neden oluyor, “saç baş için bile bu kadar tepki veriyolarsa durum bizden kötü”. Ama aslında aynı çamurda debeleniyoruz biz de, daha kötü bir ekonomi ve daha sindirilmiş bir toplumla.
Ben de sizin gibi düşünüyorum, bizde kadınlar ezildiğinin, haklarının yenildiğinin farkında bile değil, bu açıdan yaygın bir tepki de yok. Kadınla ilgili herhangi bir video altındaki yorumlar korkunç. Reşit olmadan okuldan alınıp zorla evlendirilenler, kocasından, kaynanasından şiddet görenler, ekonomik olarak mahrum bırakılıp çalışmasına hatta evden çıkmasına izin verilmeyenler, zorla tesettüre sokulanlar, kızların kaçırılıp zorla fuhuş yaptırılması,aile içi tecavüz... Bu seviyedeki şeylerin Korede bu derece çok ve yaygın bulunduğunu zannetmiyorum..@pguler
@@pguler sadece istatistiklere bakarak bir şeylerin anlaşılabileceği duygusu nereden peydah oldu bilmiyorum, istatistikler çok net bir şey göstermez. kimsenin aklında herhangi bir soru işareti bırakmayacak bir örnek olarak amerika, almanya, fransa ve hatta ingiltere'de bile popülist (küresel ısınma, veganlık, lgbt, vb) söylemlerin dışına çıkan özellikle resmi yerlerde çalışan insanlara neler yapıldığını internet sağolsun biliyoruz, sadece elon musk'ın twitter'ı satın almadan önce devletlerin twitter'a uygulattıkları bile ifade özgürlüğü konusunda "aslında" nerelerde olduğunu ortalama bir zeka için gösteriyor ama istatistiklere bakarsanız "medeniyet be" dersiniz. kısacası istatistikler kabaca bir şeyler anlatabilir ama kesinlikle baz alınası bir veri değil, devletlerin gerek direkt gerek dolaylı yoldan fonladığı hiçbir "şey" güvenli değildir. böyle anlatınca ideolojik olarak "anarşist" ya da "komünist" sanmayın, tam karşısındayım ama aptal da değilim. istatistiklerin hedeften ne kadar uzak olduğunu şöyle görebiliriz; "en çok hangi bölgedeki oyuncular gol atıyor/maç kazandırıyor?" gibi bir istatistik tutulsa cevabını hepimiz öngörebiliriz fakat bu istatistiğin futbol ve hayat dinamikleri içinde ıskaladığı onlarca şeyi ne yapacağız? halbuki saha içinde ve dışında en az emek veren bölge oyuncuları da onlar, oysa istatistiğin onlara yüklediği rolün ağırlığına bakınca... futbola biraz aşina iseniz ne demek istediğimi anlarsınız, istatistikler yol gösterici bir şey söyleyemez, araştırılan birimin sayısıyla ifade ettiği anlam ters orantılıdır bile diyebiliriz muhtemelen. sayıları anlamlandırmanın ne kadar hatalı olduğunu gün içinde ve tarihte yüzbinlerce kere görmüş olmanız lazım.
@@SsQutayistatistiklere yüzde yüz güvenmek hataya götürebilir insanı. Ama sizin gibi istatistiklerin insanı hataya tamaman götüreceğini düşünmek de yanlış bir yere götürür. İstatistikler her şeyi söylemese de bir şeyleri söyler: Avrupa ve ABD’nin bazı eyaletlerinde aşırı bir söylem kısıtlaması getirilmiş olabilir bazı azınlık haklarının yüzlerce yıldır bu ülkelerde baskılanmasına karşı bir tepki olarak. Bunu da aşırı bulabilirsiniz. Ama sırf hakim söyleme (mesela diyelim küresel ısınmaya ki o da ne kadar hakim söylem tartışılır bu kadar güçlü petrol şirketleri varken ve bu ülkelerde zenginler tek kişilik jetleriyle ordan oraya rahatlıkla uçarken) inanmıyorsunuz diye hapse atılmıyorsunuz bu ülkede. Buna karşın ifade özgürlüğünün bazı istatistiklerle düşük indekslerde olduğu ülkelerde, Türkiye gibi, hakim söylemin dışına çıkarsanız (iktidar söyleminin) tutuklanma, hapis, yurtdışına çıkış cezası gibi farklı kademelerde cezalandırılıyorsunuz. Ha ona karşı burda mesela daha rahat lgbt vs. düşmanlığı yapabilirsiniz ya da bu insanları yok sayabilirsiniz tabi, batının aksine ve bunu ifade özgürlüğünden sayıyorsanız. Yani bu indeksler, istatistikler her şeyi söylemiyor olabilir, ama sizin deyiminizle her orta zekalı insan bir şeyler söylediklerini ve tamamen görmezden gelinemeyeceğini bilir. Konu Güney Kore’ydi ama konuda uzaklaştı sayenizde. Güney Kore’nin de mükemmel bir ülke olmadığı kesin kadınlar için, yine hem istatistiklere hem orda yaşayanların ifadelerine bakınca. Ben Türkiye’den kötü söyleminin gerçekliğini merak ettim ve orda yaşayan birinin gözlemini sordum.
ben suyun kadını temsil ettiğine dair antropologlardan çok şey okumuştum yani o kısmı çok atmasyon olmayabilir. kadının doğal döngüleri nedeniyle stabilitesizliği suya benzetiliyor zaten sudaki pek çok yaratık da dişil temsil edilir özellikle gemicilere uğursuzluk getirenleri.
Suyun, tıpkı annenin yavrusunu süt ile beslediği gibi tüm doğayı insanları beslediği düşünüldüğü İçin tanrıçalar genellikle ırmaklar nehirler su kaynakları ile eşleştiriliyor … Ana tanrıçalar ve Umay ana da güneş ve su kaynakları ile temsil ediliyor
Annenin sütü ile çocuğu besleyip bakıp büyüttüğü gibi, doğa ananın ya da ana Tanrıçanın sular ile tüm doğaya bakıp beslediği ve hayat verdiği düşünülüyor Yani destabilite veya uğursuzluk ile ilgisi yok … Sonradan toplum ataerkil evreye geçince kasım tanrıçalar dolayısı ile kadınlar tü kaka oluyor Hatta Zeus un Artemis i kafasından doğurduğu hikayesi mitolojiye giriyor … O denli bir kıskançlık var yani
96 98 99 senelerinde annem ardarda doğumlar yapmış. Annem üzülüyormuş çok sık çocuklarım oldu diye. Babam da olsun hepsi sağlıklı ya demiş. Annelerin yaşadığı zor durumlar toplum tarafından hiç görülmüyor gerçekten.
Hocam bizim oralarda yeni doğum yapmış bi kadının kedi görmemesi gerektiğini söyler ve hamile kadının yılana bakmaması gerektiğini falan söylerler ek olarak ikiz doğum yapmış kadını şifacı olarak adlandırılır(hatta deri hastalığı olan bu kadının yanına gider yanın çam yaprağı olur böyle bi tutam şekilde hastalığın olduğu yere şey yapar akşam ve sabah külüyle bu çam yaparğını dokundurup sürer deriye ve sure okur 3 gün tekrarlanır çam yaprağı kuruyunca hastalıkta geçmiş sayılır)
Şahane bir yayındı, yine çok şey öğrendim, teşekkür ederim. Çok eski inanışların günümüzde de şekil değiştirerek, hatta bazen ilk haliyle, korunmuş olması çok ilginç. Mesela hamilelikte saç kesmeme meselesi hala aynı şekilde devam ediyor. Üstelik sadece köylerde falan değil, gayet eğitimli, şehirli, batıla itibar etmeyen kadınlar arasında, hamileyken saçını kestirirsen, bebeğin ömrü kısalır inancı var. Bazı ailelerde yeni doğan bebeğin yüzüne ince, yarı şeffaf bir bez örterler. Belli bir süre boyunca, belli insanlar dışında kimse bebeğin yüzüne direkt bakamaz. Bebeği nazardan, kötülükten koruyacağına inanırlar. Bir de bebekten diken çıkarma diye bi'şey var. Sadece 1 kere duydum ve duyduğum gün görüp, şok oldum.
2:57:03 annemin ismi Yeter,anneannemin,teyzemin ve de yengemin adı Durdu.Bizimkilerde önceki çocuklar öldüğü için Durdu ismi,daha fazla çocuk olmasın diye de Yeter koyarlarmış.
Çoook güzel bir yayındı ceren ,sonundaki makale cok gercek tespitti bizim köyde eskiden kızları ilkokul zamannda evlendiriliyormuş düşününce o kızların doğumunu
Adana da yaşıyorum.30 yıl önce doğum yaptığım zaman doğum ve bebek ritüellerinin tamamı na yakınını bana büyüklerim yaptılar.plesenta mı da gömdüler.Yakın zamana kadar buranın köylerin de bu gelenekler yaşıyordu inanın.Saçımı da kestirmemiştim.dokuz ay.😊
Zikzak deseninin su olduğu dogru olabilir çünkü eski fenike ve ibrani alfabesinde zikzak desenli bir harf var ve bugün Arapça alfabesinde de yer alan "mim" harfi olarak kullanilir. Bu da sami dillerinde su anlamına denk gelmekte.
Aklıma takıldı,köprüden geçene kadar, ayıya dayı demek deyiminin anlamı belki de bugün anladığımızdan farklıdır. O zamanlar belki de karşılaştıklarında ayının gerçek adını söylemeyip, tay/dayı diyerek ayının kendilerine zarar vermeyeceğine inanıyorlardı.
2022 yılında Hacettepe Üniversitesi arkeoloji bölümünü bitirdim, hocamızın bir yorumu vardı" eski insanlar(özelikle neolitik ve sonrasını kast ederdi) aptal değildi". paleolitik dönemlerde (neanderthaller'den önce) belki cinsellik ve doğum arasındaki bağlantılıyı bilmiyor olabilir (ki o dönemler için mantıklı geliyor)ama sonrasında bunun farkındaydılar ve ben bu dönemlerde daha eşitlikçi olduklarını düşünüyorum, tarım ve artı ürün kavramları ile tanışıp yerleşik hayata geçilince bu eşitlik dengesinin bozulduğunu düşünüyorum. evet zikzaklar suyu temsil ediyor( Uruk vazosunun en altında da zikzak motifleri vardır ve sonrasında tarım ve hayvancılık ile alakalı motifler geliyor.) ama direkt kadın- kadınlık ile zikzak motifli su arasında bir bağlantı olduğundan hocalarım bahsetmedi yada ben hatırlamıyorum ve hanımefendinin oradaki yorumu biraz zorlama gelmiş, bu arkeolojide çok sık olur kendi ideolojini buluntulara çok sık empoze eder ve bağdaştırırsın. bacaklarını açıp vulvalarını gösteren kadın heykelcikleri ya da manken gibi yatarak poz veren kadın heykelciklerin ise zamanın pornografisi olduğunu söyleyen bir hocam da vardı. Antik dönem pişmiş kadın heykelciklerini bir kaça ayırabiliriz. tahtında oturan, aslanlı-hayvanlı tanrıça heykelcikleri, atalar kültü için yapılmış koruma amacı ile kullanılan kadın heykelcikleri ve bence son grup olarak pornografik amacı olanlar. ayrıca bu benim kişisel fikrim bence pornografik görüntüler sadece erkekler için değildi falluslar hem bereket ile ilişkilendiriliyor hem de cinsellik için kullanılıyor olabilir.
Toprak yemekten falan bahsedilen yerde aklıma şey geldi, birisi yenilebilir toprak var demiş Diyarbakır-Mardin taraflarında, bizimkiler de köyde (Kastamonu/Ağlı) pekmez yaparken bal toprağı diye bir toprak var pekmez için özel bir topraktır, ondan katıyorlar pekmeze. Ben de bebekken ocaktaki külleri yermişim bu arada :D
Eski toplumların anaerkil bir yapıya sahip olmasının ilk şamanların kadın olmasının yaşam süresinin kısa olması ile de ilgili olduğunu düşünüyorum. Kız çocuklar daha çabuk olgunlaşır kadınlar yapıları itibarıyla erkeklerden daha uzun ömürlüdür ve delikanlılar adı gibi delikanlıdırlar zaten yaşam süresinin 30 yaş civarında son bulduğu bir zamanda muhtemelen erkekler çok daha az yaşıyordu toplumdaki yaşlı kadın sayısı çok daha fazla olduğu için şamanların kadın olması çok doğal. Yaşam süreleri uzadıkça yaşlı erkekler arttıkça kadın şamanların yerini erkek şamanlar almış olmalı.
Ben evliliğin hem egzogamik olup kızın çok uzak yerlere gelin gidip hem de anne tarafı akrabaların akraba sıfatları daha fazla olduğunu anlayamadım mesela dayı yeğen üzerinde neredeyse baba kadar baskın ama çok uzaktaki yeğenlerim nasıl görebiliyor ve nasıl baba tarafına göre daha fazla akraba sıfatları var
Erzincan'liyim bize annem geceleri atlari çok sevdiğini gece ahırlara girip atların yelesini ördüğünü ve atin egerlendigini insanların sabah hayvanları kontrol için ahıra girildiğininde anlaşıldığını söyledi.bu dişi varlık vücuduna iğne batirirsan senin emirlerine uymak zorundadırlar diye söyledi.bu varlık gorunmezdir ve iğne batirildiginda görünür olduğunu soyluyorlar.
emin ol zerre miktarda abartma yok ceren...cocuklari tek başıma büyüttüğüm gibi ev işlerini de tek yaptım yanı sıra işe gidip para kazandım maaşımı olduğu gibi eline verdim..taksidini ödediğim arabamızı bana kullandırmadi sinir krizi geçirince problemli ben oldum...el netice boşanalı 4 sene oldu...kendimi ilk kez bir birey olarak hissediyorum elli bir yaşında bir öğretmenim 😊
Benim annem de halam da allı geldi diye korkuturdu bizi kuzenimle. Gece uyumazdık onlar da allı gelir bakın uyumazsanız derdi. Ta buradan gelmesi çok ilginç hissettirdi
Ücretsiz kreş yok, ücretli doğum izni yok. Boşanmalarda çocuk nafakası dahi çoğu zaman ödenmiyor. Iş yerinden cocuklar icin her izin alindiginda ofleyen pöfleyen idareciler. Çocuk için olan ürunlerin aşırı pahalı olmasi. Eğitim sorunlarıni geçiyorum.
Kuzenim çocuğunu her kreşe götürdüğünde hastalanmıştı. Çocuk en az bir hafta hasta, iyileştir geri götür tekrar hastalansın. Nihayetinde kreş sanırım en kötü seçenek. İş yerlerinin kendi kreşleri olması lazım. Hem anne istediği zaman çocuğunu görür, hem bulaş riski az çocuk olacağından minimuma iner. Öğrenciyim, önce bir beş altı yıl para biriktirip öyle çocuk sahibi olmayı düşünüyorum. En azından 6-7 yaşına kadar kendim büyütebilmek için. Dediklerinize ek olarak, iş mülakatlarında çocuk yapmayı düşünüyor musun soruları da cabası…
@@merverini para biriktirmek, 6-7yıl ara verip yeniden iş hayatına dönmek de zor. İşyerlerinde ya da yakınında ücretsiz kreş, en az 1 yıl ücretli ebeveyn izinleri gibi konularda kolektif mücadele edilmeli.
Ceren Hanım merhaba. Yayının tamamını izleyemedim henüz ama yarısına geldim sanırım. Tam uyuyacak vakitte aklıma bizim halk ağzında "obal almak, obal artmak, obalı günahı boynuna, obal çekmek" gibi tamlamalarla obal kelimesi geldi durdu. Aşağı yukarı tahmin edilebilir bir anlamı var. Günaha ya da vebale denk gibi. Ancak bu obal öyle bir anda çıkıyor ki can alıcı bir konu ya da çok ama çok ağır bir hususta söyleniyor. Tabi dil bilimciler daha iyi bilir ama kökeni nedir? Merak ettim. Bir ara(saçma bşy olabilir) Türklerde biri kendi ya da çocuğu çok ağır bir günah işlediğinde çocuksa babanın, yetişkinse kendi boynuna bir ağırlık asılırmış bununla bir bağlantısı var mı? Nerede okudum ya da duydum inanın hatırlamıyorum. Ama aklımda çözemediğim bir konu oldu bu.
Bütün memeli hayvan türleri, tek ama tek istisna insan olmak üzere, doğumdan sonra plasentalarını yerler. Buna otoburlar dahildir. Doğumdan hemen sonra anneye aşırı bi açlık bastırdığı söylenilir. Annenin yapayalnız bulunduğu vahşi, doğal bir ortamda, plasenta güçten düşmüş annenin ilk gıdasıdır. Besleyiciliği çok yüksektir. Vegan annelerin plasentası ise çok daha az besleyicidir, bu renginin açıklığından da belli olur. Eskiden insanlar (homo sapiens) çiğ et yiyordu. Aşerip toprak yemekten bahsediyoruz. Eskiden (maymunluktan yeni çıktığımız, böyle kandan etten iğrenmediğimiz dönemlerde) plasentamızı yiyorduk arkadaşlar. Bi defa kanın yerde kalmaması içindir bu. Hayvan (insan) kanını vahşi hayvanlar koku alıp gelmesin diye ya yemek ya da ölü gibi gömmek zorundadır. Otoburlar ise gömemiyorlar. Bu plasenta yemeniz için bir öneri değildir. Plasentayı pişirip kurutup kapsüllere doldurup yemeye çalışayım derken zehirlenenler vardır. Plasenta yemekte hiç bir mahsur yoktur, ama bu kurutup saklama işi tehlikelidir. Ciğer yemeye iğrenen gavurlar bu şekilde ciğer kapsülleri icat etmişler. Biz ciğer yemeye alışkın bi toplum olduğumuza şükredip, doğumdan hemen sonra bi kilo ciğeri mideye indirebiliriz. Plasenta annenin bebek için feda ettiği, ama bir nevi bebeğe fazla gelmiş besin, vitamin ve mineraller ile doludur. Her ana için kendine özeldir, yani herkes kendi ihtiyaç duyduğu plasentayı bebeğiyle beraber doğurmaktadır. Kişiye özeldir. Araştırmacılar tarafından hayvanların plasenta yeme durumu gözlemlenmiş ve görülmüş ki, her anne kendi ve sadece kendi plasentasını, doğumdan hemen sonra yiyor. Doğum yapmayan bir dişiye plasenta verdiğinizde yemiyor. Benim şahsi yorumum bu aşerme durumunun bu yüzden oluştuğu. Yani normal şartlarda plasenta mideye indirmek isteyeceğiniz birşey değilken, o aşerme sayesinde doğum yapan kadın plasentasını arkasında koymuyor. Bu besin kaynağı anneye şifa oluyor.
videonun sonunda okuduğunuz sayın tülay hocanın makalesi hakkında birkaç düşüncem var naçizane ve gerçekten herhangi bir küçük görme büyüklenme vb. bir güdüyle yazmadığımı belirteyim. erkekler yüzbinlerce yıldır kendini ailesini bölgesini korumak ve avlanmak için sürekli çatışmış savaşmış ölmüş ve öldürmüş, bu artık genlerimize işlemiş ve yakın zamana kadar hayatın öncelikli gereği olduğu için son derece sıradan bir şey olarak görülüyor, günümüzde de fazlasıyla gözlemliyoruz zaten ki "eğitimli/medeni erkek" de zaten bu vahşi ve cinsel güdüsünü törpüleyebilmişine deniyor bir bakıma. halbuki vahşi doğada kendi halinde büyüyen erkek tamamen bu güdüleriyle büyüyüp yaşayacaktır, onun için ölüm kan çatışma yeme içme kadar sıradan bir olaydır, aynısını kadın için de söylemek mümkündür zaten. çünkü yüzbinlerce hatta milyonlarca yıllık evrimimizin hiçbir evresinde (belki en fazla birkaç yüzyıl dışında) savaş yaşamdan ayrı olmadığı gibi tam da göbeğinde oldu, avlanmak/avlanmamak için savaştık bölgemizi savunmak/genişletmek için savaştık inançlarımızı savunmak/yaymak için savaştık vb. yani bu olay genlerimize ellerimizdeki parmak gözlerimizdeki kirpik ağızlarımızdaki diş kadar işlendi. yakın zamana kadar çok kolay bir şekilde yani gözünü kırpmadan birini öldürme ya da ölme hayatın "sıradan" bir parçasıyken artık biriyle yumruk yumruğa kavga etmek bile sözüm ona travmatik bir hal alabiliyor, ben bunu "bilimin ve bilhassa tıbbın geliştikçe insan merkezlileşmesiyle beraber günden güne büyüyor" diye yorumluyorum; yani bundan yüzyıllar önce kadın erkek farketmeksizin bizzat vahşi hayvanları avlayabilen çelik gibi bir mental ve vücutla günümüz dönemde dört duvar arasında büyüyüp normalde hiçbir hayati hatta yaralama tehlikesi olmayan örümceklerden bile çığlıklar atarak korkma noktasına bizi getiren şey en büyük yaralanma korkusu merdivenden düşmek olan bir varlığın kendini sadece refahtan ibaret görmesine iten yani insanı kendine her geçen gün daha "biricik" kılan psikoloji dalı, geçen yüzyıl söylesek o dönem bize "çocuk" gözüyle bakacakları konular artık yetişkinliğin duvarları durumuna geldi... demek istediğim gün geçtikçe bilerek ya da bilmeyerek mentalimiz yumuşuyor, o yüzden hayattaki sıradanlıkları büyütüyoruz, tarihte yüz milyonlarca kişinin hatta çok büyük çoğunluğunun çaresizce yaşadığı olaylara biz bugün hemen hepsinin çareleri olmasına rağmen aynı anda yüzbinlerce hatta kimi zaman milyonlarca kişi yaşamasına rağmen ilk kez ve sadece biz yaşamışızcasına travmatize oluyoruz. şuan 11 yaşında bir çocuk kendisine "salak" denilince ya da yaptığı herhangi bir hareket küçümsenilince sözüm ona paramparça oluyor, aynı yaşta bir çocuk birkaç yüzyıl önce neler yaşıyordu? hatta çok daha yakın bir tarihten ve bizim ülkemizden örnek vereyim, bundan yarım yüzyıl önce henüz reşit olmuş insanlar nelerle mücadele edip nelere maruz kalıyordu? şimdi aynı yaştaki hatta çok daha yüksek yaştaki insanlar söz gelimi bir şarkı yüzünden bile ne hallere gelebiliyor? bütün bunları niye anlattım? on binlerce yıldır savaş ve travmalarını nasıl ki erkekler ve belli bir zamana kadar kadınlar kanıksayıp sıradanlaştırdıysa kadınlar için doğumun da en az onun kadar sıradanlaşması doğal olandır, buna göre özelleşiliyor, genlere işleniyor. tıbbın yeterince gelişmediği dönemlerde doğumlarda annenin ve/veya bebeğin ölümlerinin şimdiye göre çok olması yaşam güdüsüyle çatıştığı için iz bırakması çok doğal fakat başarılı ve sağlıklı bir doğumdan sonra makalede bahsedilen psikolojik baskının olması son birkaç yüzyıl dışında anlattığım bağlamlar yüzünden mantıklı gelmiyor, dediğim gibi üreme yeme-içme kadar doğal ve ulus devamlılığı için bilhassa gerekli görülüyor, haddim değil fakat nasıl ki erkekler ve belli bir zamana kadar kadınlar belli sebeplerden dolayı insan ya da hayvan bir şeyleri öldürmekten gurur duyuyorsa kadınlar da psikolojik olarak neslini ve türünü devam ettirebilmenin verdiği gururu duyuyordur muhtemelen. söz etmeye çalıştığım şey hamilelik ve doğum sonrası hormonal ve dolayısıyla duygusal değişimlerden bağımsız, altını çizeyim, makalede söz edilen şey direkt kadınların kendilerine yük gördüğü ya da toplumun onlara yüklediği sorumluluklar olduğu için buraya parmak basmaya çalışıyorum. hayatın sıradanlıklarıyla travmatize olmaya başlamadan önceki dönemlerde kadınların mentallerinin bu kadar kırılgan olmadığı ve başarılı bir doğumla nesilleri devam ettirebilecekleri için tülay hanımın söz ettiği şeylerin neredeyse onlarca yüzyıl önce (alkarısı inancının ortaya çıkmaya başladığı dönemlerde) bilinçaltında dahi yaşanacağına çok ihtimal veremiyorum, özellikle siz de eski Türklerin o dönemlerde hamile ve doğum yapan kadınların ve bebeklerin üzerine nasıl titrediklerini anlatmışken tülay hanımın o makalesi en fazla bu dönemin kadın psikolojisiyle yapılmış bir yorum olabilmiş sadece. yeni doğmuş bir inanç olsa kesinlikle hak verirdim, alkışlardım hatta ama yüzyıllarca önceki sapasağlam kadınlar için ilgili makaledeki psikolojik baskıyı hissetmek bir yana o psikolojik baskıyla dişlerini karıştırırlardı dönemin psikolojik biyolojik ve anatomik zorluklarının yanında, bana eski kadınları çok küçümsemiş gibi bile geldi bu yüzden. kadınların at üstünde savaşlarda ya da yurtlarına saldırıya gelenleri gözlerini kırpmadan doğradığı dönemlerde kadınları öyle bir psikolojik baskı hissetmekle itham etmek çok onur kırıcı, öbür taraf olsaydı ve ben o dönem yaşamış bir kadın olarak bu makaleyi o taraftan görseydim ya da duysaydım yaşarken mücadele ettiğim şeyleri düşününce kendimi çok aşağılanmış hissederdim. bütün bu yazdıklarımı asla şimdiki kadınları küçümsemek duygularını ve yaşadıklarını anlamsız ya da abartılı bulmak gibi düşüncelerle yazmıyorum, bu dönemde çocuk yapılabilecek uygun bir eş bulabilmek çocuk yapmak büyütmek ve bu sırada hayatla da bir kadın olarak mücadele edebilmek vb. ayrı ayrı çok büyük zorluklar, bütün beynimle ve kalbimle buna katılıyorum. milli mücadele yıllarına bile bugünkü bakış açısıyla yorum yapmak ne kadar acemice olursa kat kat fazlasını yüzlerce yıl öncesine yapmaya çalışmak çok daha acemice olmuş gibi geldi bana, bir romanın bir parçası olsa çok iyi bir bölüm olacakken bilimsel bir makale olarak yazılmış olması çok büyük bir talihsizlik olmuş, şöyle anlatsam sanırım çok daha anlaşılır olabilir; aynısını erkeklere yapalım, denk bir inanış bulamadım ama "falanca inanış erkeklerin, yaşadıkları hayatı, bölgelerini eşlerini ve çocuklarını korumaktan ve onlara daha iyi bir yaşam sunmaktan ibaret gördükleri için bilinçaltındaki bla bla bla" gibi bir önerme sunsam makaleyi yazarken oturduğum sandalyenin üzerinde bir gülme alır beni, o dönemlerde yaşamış bir erkeğin böyle bir psikolojiye girebileceğine nasıl inanamazsak tülay hanımın makalesi de o döneme o kadar uzak kalmış. tülay hanımın kişiliğini ve kariyerini kılı kırk yarıp tenzih etmeye çalışarak yazdım, umarım kastım anlaşılıyordur. bu arada her zamanki gibi muhteşem bir yayın olmuş, emeğinize sağlık, hakkınız ödenmez. var olun...
Benim büyüdüğüm ailede son soz kadınındır. Annem ne derse odur. Şimdi yetiskinlik dönemimde ayni durum bende var. Benim dediğim olmazsa o evlilik yürümez gibi geliyor. Çocuk izni benden alır. Fikirleri sorarım ama son kararı ben veririm. Çünkü çoklu düşünen kadındır gibi geliyor.
benim göbek bağımı ankarada bi üniversitenin bahçesine gömmüşler :D ve ben de üniversitemin bi kısmını ankarada okudum cidden :D aynı üni değil ama slkfjs
Ceren Abla okuyup cevap verir misin bilmiyorum. Bugün Bursa'da kitap fuarı vardı. Türk mitolojisi ve Şamanizm adında bir kitaba bakıyordum meğer yazarı da oradaymış ama ben yazarı hiç duymamıştım internette araştırdım hala bulamadım bir de kitap ilgimi çekti aldım ve adam da imzaladı sohbet ettik hatta 😂 Adı Murat Çavga biliyor musunuz acaba bu kişiyi?
Esas uyduruk olanlar çoğu yazılı kaynaktır.ki bahsettiğiniz dönem zaten yazı teknolojisi daha yoktu. Ayrıca Arkeolojik ve antropolojik kalıntılar daha güvenilirdir sanırım
1:47:50 Alanla hiçbi alakam yok da sadece dışarıdan bir yorum: bence mehmet kaplan hoca, insanlar ilişkilerini kurarken engellenmemiş demek istemiş olabilir. Çünkü o ağlak aşk dediğimiz şeyin gerçekleşmesi için bir engel, bir kavuşamama hâli olmalı... sanırım
Aslında hala ana erkiliz kadın mutluysa ev huzurlu Kadın mutlu değilse cehennem hatta kadının davranışları da erkeğin kişiliğini belirliyor ben ailem ve kendimi tasvir ediyorum soy sülale hikayeler komple Türk’üz dışarıda farklı gösterilse de ev düzeni böyle.
2 doğum yaptım ne kil yedim ne çocuklarım mobilya kemirdi ben anlamadım bizde mi var gariplik sizde mi ? Ama ellerinde kalem heryeri çizdiler bu sayılır mı sayılır sayılır.
Bence : Mağara döneminden beri kadınlar üstündüler. öünkü kadın doğurabiliyordu, yani nufusu arttıran bir bireydi, Nufusun artması da o toplumun daha korunaklı, daha müreffeh olması demekti. Erkeklerin amacı Avlanıp kadınlara yiyecek getirmek, kadınlara hizmet etmekti. Doğurganlıkları kadınlara büyük bir üstünlük sağlıyordu, çünkü çoğalabiliyordu, çokluk iyi bir şeydi. Ve kadın seçiciydi : Hani kabil habilin ikizini değil kendi ikizini istediği için habili öldürüyor ya. İkiz oldukları için habilde de ikizi olan kız kardeşi gibi çok güzel değildi. Habil, kabilden daha yakışıklıydı, yani ikizi olan kız kardeşi de Habilin kardeşinden doğal olarak çok güzeldi. Bize din kitaplarında anlatılan kabil in iklima yı istediği yönünde ama esas kabil i seçen iklima idi. Bu nedenle kadın hep üstün varlıktı. Tanrılardan önce tanrıçaların olmasının sebebi bu. Çünkü kadın toprak gibi doğurgandı, besleyiciydi. tabii ki kutsaliyeti hak ediyordu. Ta ki tek tanrılı dinler çıkmaya başlayana kadar. Çünkü tanrılarla ancak uyanık erkekler konuşabiliyordu, bütün tanrıyla konuşanlar erkekti, Ve tanrının ( aslında Kendilerinin ) kurallarını koyuyorlardı ortaya. Tek tanrılı dinlerle Kadının üstünlüğü sona erdirildi.
Regl acısını doğum acısına hazırlık olarak düşünün. Askerler savaşa hazırlık için tatbikat yaparlar.Savaş olmasa bile tatbikatlar sayesinde formda kalırlar. Hiç regl acısını çekmeden direk doğum acısını çekseniz daha zor olabilir tıpkı formda olmayan askerlerin direk savaşa gitmesi yada antremansız bir sporcunun olimpiyatlara katılması gibi.
Hiç bu kadar saçma bir yorum görmemiştim.Her gün kendimizi biraz biraz bıçaklasak gerçek anlamda bicaklaninca daha az acı cekecegimizi mi sanıyorsun ? Doğum sancısınin yaninda regl ağrısı bir hiç.
Hani erkekler cok uzaklardan evleniyolar diye bahsetmistiniz. Bu durumda cocuklar anne tarafi akrabalarini nerden gorebiliyolar da hayatlarinda onem arz ediyo
Ut kelimesine gelince yörük ler bunu kullanır hala yani o konuk iyi ağırlanmayınca utanılacak bir konuk ağır misafir ev için saygın önemli konuk anlamında
İlk yirmi dakikayı dinlemeyi, mesaimin son yirmi dakikasında akıl etmem de tam 500 iq lük hareket. Müthiş bir yayındı. Çok eğlendim, bilgilendim, tırstım. 🥰
Eski Türkler Anaerkil miydi? Kaynaklar
Matriarchy/Patriarchy
www.pure.ed.ac.uk/ws/portalfiles/portal/23799053/Davies_VSR_2016_Matriarchy_Patriarchy.pdf
Johann Jakob Bachofen
www.britannica.com/biography/Johann-Jakob-Bachofen
“Mother Right”
mellenpress.com/book/An-English-Translation-of-Mother-Right-mutterrecht-1861-A-Study-of-the-Religious-and-Juridical-Aspects-of-Gynecocracy-in-the-Ancient-World-Volume-Three/6605/
Söylence, Din ve Anaerki
1000kitap.com/kitap/soylence-din-ve-anaerki--85639/hakkinda
John Ferguson McLennan
www.britannica.com/biography/John-Ferguson-McLennan
Primitive Marriage
ia801302.us.archive.org/24/items/Mclennan1865gg67O/Mclennan1865gg67O.pdf
Ferguson kitapları
onlinebooks.library.upenn.edu/webbin/book/lookupname?key=McLennan%2C%20John%20Ferguson%2C%201827%2D1881
Lewis Henry Morgan
www.britannica.com/biography/Lewis-Henry-Morgan
Ancient Society
ia801502.us.archive.org/8/items/in.ernet.dli.2015.174214/2015.174214.Ancient-Society.pdf
www.marxists.org/reference/archive/morgan-lewis/ancient-society/index.htm
Eski Toplum (Alfa)
www.kitapyurdu.com/kitap/eski-toplum-/628590.html&manufacturer_id=11236
Marija Gimbutas, The Kurgan Culture
www.amazon.com/Culture-Indo-Europeanization-Journal-Indo-European-Monograph/dp/0941694569
The Beginnings of Patriarchy in Europe: Reflections on the Kurgan Theory of Marija Gimbutas Joan Marler
citeseerx.ist.psu.edu/document?repid=rep1&type=pdf&doi=eb4b99723382376c87dcf82fb377b995572dee20
Anaerkil Dönem Eleştirisi
Cynthia Eller, Sons of the Mother: Victorian Anthropologists and the Myth of Matriarchal Prehistory
www.researchgate.net/publication/229796726_Sons_of_the_Mother_Victorian_Anthropologists_and_the_Myth_of_Matriarchal_Prehistory
The Myth of Matriarchy, Why Men Rule in Primitive Society
radicalanthropologygroup.org/wp-content/uploads/class_text_052.pdf
Matriarchy and the Volk, Cynthia Eller
www.jstor.org/stable/23357881
The Myth of Matriarchal Prehistory
en.wikipedia.org/wiki/The_Myth_of_Matriarchal_Prehistory
The Myth of Matriarchal Prehistory, Why an Invented Past Won't Give Women a Future, By CYNTHIA ELLER
archive.nytimes.com/www.nytimes.com/books/first/e/eller-myth.html?_r=1
Türkler ve Kadın
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Şamanlar
www.sosyalarastirmalar.com/articles/toplumsal-cnsyet-balaminda-kadin-amanlar-women-shamans-from-the-gender-aspects.pdf
Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Kadın Şaman
www.otuken.com.tr/u/otuken/docs/t/u/turk-kulturunde-kadin-saman-1606387549.pdf
Ümit Hassan - Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler
iletisim.com.tr/kitap/eski-turk-toplumu-uzerine-incelemeler/10454
Kâmil Şahin, Sosyolojik Bağlamda İslamiyet Öncesi Türklerde Kadın ve Kadının Aile İçerisindeki Yeri Üzerine Bir Analiz
Altay Türklerinde Akrabalık
turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/figen_guner_dilek_altay_turkleri_akrabalik.pdf
Altay Toplulukları, Aile ve Aile Değerleri
www.tdbb.org.tr/tdbb/wp-content/uploads/2019/09/Altay-Topluluklar%C4%B1-Aile-ve-Aile-De%C4%9Ferleri.pdf
Üçler Bulduk, Anne Tarafından Akrabalığa Bir Örnek: Türk Dünyasında Böle / Bölö
www.academia.edu/93843514/Anne_Taraf%C4%B1ndan_Akrabal%C4%B1%C4%9Fa_Bir_%C3%96rnek_T%C3%BCrk_D%C3%BCnyas%C4%B1nda_B%C3%B6le_B%C3%B6l%C3%B6
Türk Mitolojisinde Kutsal Ana - Efe Baştürk
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/494248
Mehmet Kaplan - Dede Korkut’ta Kadın
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/172686
Kitâb-ı Dedem Korkut Anlatılarını Anaerkil Düzen Temelinde Okumak
www.folkloredebiyat.org/Makaleler/489764847_1666925827_3.Mehmet%20A%c3%a7a-Dedem%20Korkut.pdf
Şenay ERAY SARITAŞ, Dede Korkut Kitabı’nda Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Kadın
www.academia.edu/44199828/Dede_Korkut_Kitab%C4%B1nda_Toplumsal_Cinsiyet_Rolleri_Ekseninde_Kad%C4%B1nl%C4%B1k_Olgusu_The_Fact_of_Womanhood_in_The_Book_of_Dede_Korkut_in_The_Context_of_Gender_Roles_%C5%9Eenay_ERAY_SARITA%C5%9E
Güncel Umay çizimleri
matma.ru/umay-boginya-mat-tyurkskih-i-mongolskih-narodov/
Hamilelik, Doğum ve Beşik Âdetleri, Kaynaklar
Altay Türklerinde Çocuğun Doğması ve Doğum Günü Kutlamalarına Dair Bazı İnanışlar, İbrahim Dilek
bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3712-published.pdf
Abdülkadir İnan - Şamanizm
www.kitapyurdu.com/kitap/tarihte-ve-bugun-samanizm-materyaller-ve-arastirmalar/557759.html
Abdülkadir İnan - Göçebe Türk Boylarında Evlâtlık
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2152458
Potapov, Altay Şamanizmi
www.kitapyurdu.com/kitap/altay-samanizmi/271164.html
Yenidoğan Hekimliği
www.cshd.org.tr/uploads/pdf_CSH_525.pdf
Uno Harva, Altay Panteonu
www.kitapyurdu.com/kitap/altay-panteonu-mitler-ritueller-inanclar-ve-tanrilar/631498.html
Wilhelm Radloff
www.simurgkitabevi.com/sibiryadan-2-cilt-4-kitap
Alkarısı, Al Basması Kaynaklar
L.P. Potapov (Muvaffak Duranlı), Etnografik Verilerin Işığında Eski Türklerin Tanrısı Umay 213, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 1996.
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/406062
İnan - Eski Türk Dini
www.kitapyurdu.com/kitap/eski-turk-dini-tarihi/417361.html
Tülay Aslıhak Uğurelli, Alkarısı/Albasması İnancı Üzerine
www.academia.edu/44715165/ALKARISI_ALBASMASI_%C4%B0NANCI_%C3%9CZER%C4%B0NE
Orhan Acıpayamlı (1961). Türkiye’de doğumla ilgili âdet ve inanmaların etnolojik etüdü. Erzurum: AÜEF Yayınları.
books.google.com.tr/books/about/T%C3%BCrkiyede_do%C4%9Fumla_ilgili_%C3%A2det_ve_inan.html?id=_QvgAAAAMAAJ&redir_esc=y
24:20 “maksimum iki buçuk saatte bitirmeye çalışacağım” diyip dört buçuk saat video yükleyen aslan yürekli Ceren! UA-cam da şaşkın! ❤
Dogum yapinca, beni lohusayken en cok rahatlatan sey, bir kap yemek getiren, anneye de bebek gibi bakan insanlar olmasiydi. Bunlar aile buyukleri olabilir, es olabilir, dostlar olabilir. Bir annenin en cok sefkate ihtiyac duydugu donemi bence lohusa donemidir.
Ana içerik 25:40 ta başlıyor.
Bu yayından aldığım kısa kesitleri, videolar sekmesine ayrıca yükleyeceğim.
Kore'de yaşıyorum ve eşim de Koreli. Dediklerinize katılıyorum Kore hakkında. Maalesef çalışma koşulları bakımından vs de kadınlara çok mobbing yapılıyor. Sırf patronlar laf eder diye burada çocuk yapamayan çok kadın gördüm. Ne kadar isteselerde.. Yani doktora yapıyorum ve doktora sürecinde bile bunu hissettiriyor hocalar.. Sabır diyerek devam ediyoruz hayatımıza.
Merak ettiğim için sormak istedim: bu Türkiye’den daha kötü lafını çok yerde görüyorum. Ama uluslarası indekslere baktığımızda da Güney Kore’deki kadının yerinin Türkiye’den daha kötü olduğuna dair bir şey çıkmıyor. Bir çok indekste çok daha iyi durumda, kadının iş gücüne katılımı %50lerde Türkiye’de %30lardayken, ya da kadın cinayetleri çok daha az. Ha Avrupa ile kıyaslanacak bir seviyede kesinlikle değil Güney Kore anlaşılan, ama hani bu Türkiye’deki sanki bizim ülkeden çok daha kötü anlayışı biraz garip gelmeye başladı, nereden yayıldığını merak ediyorum. Acaba ordaki kadın hareketlerinin genele daha çok yayılıp daha vokal olmalarından bize sanki böyle bir algı mı geçiyor? Mesela bir makyaj malzemesi kırma, saç kesme hareketi vardı. Türkiye’de insanlar şok olmuştu bu kadar baskı mı var kadına Kore’de diye. E Türkiye’de de kadın üzerinde bir sürü baskı var ama hangisine bu kadar genele yayılmış, uluslararası arenada bile duyulmuş topluca bir tepki veriliyor. Ya da 4b movement. Türkiye’de evet kadın hareketleri var bu tarz patriyarkaya karşı eylemler yapan. Ama bu kadar vokal, genele yayılmış bir hareket yok, dizilerin konusunu bile değiştiren. Ki Kore’deki o 4b gibi hareketlerden etkilenip Kore’deki erkek egemen düzene karşı bir şeyler söyleyen diziler, Doctor Cha gibi, Türkiye’de direkt uyarlanıyor ve herkes “aa ben” diye paylaşıyor. Yani aynı sorunlar buraya bu kadar kolay adapte ediliyorsa çok da farklı değiliz sanki, üstüne çok daha düşük iş gücüne katılım ve yüksek oranda kadın cinayetleri gibi sorunlar var.
Biraz uzun yazdım kusura bakmayın:D sizin bizzat tecrübeniz olduğu için merak ettim. Bu “Türkiye’den daha kötü” anlatısının çıkışı ne acaba sizin de deneyiminizi baz alarak? Benim görüşüm bizim burda kadınlarımız sabah programlarında kim kimin eltisiyle gibi programlarla ya da dizilerle uyuşturulurken bir çok sorun göz ardı ediliyor ve ekonomik durumlardan ötürü de kimsede ortak bir ses çıkarmaya mecal yok bir çok konuda (yine aktif kadın derneklerini ayrı tutarak söylüyorum).
Üstüne Kore’de kadının eğitim seviyesi ve iş gücüne katılımı çok daha fazla. Yani toplumsal patriyarkadan bizdekinden daha güçlü bir tepki görmeleri de normal ve buna karşı çok güzel mücadele veriyolar gibi dünyaya bile yayılan. Ama bu bizde şöyle bir illüzyona neden oluyor, “saç baş için bile bu kadar tepki veriyolarsa durum bizden kötü”. Ama aslında aynı çamurda debeleniyoruz biz de, daha kötü bir ekonomi ve daha sindirilmiş bir toplumla.
Ben de sizin gibi düşünüyorum, bizde kadınlar ezildiğinin, haklarının yenildiğinin farkında bile değil, bu açıdan yaygın bir tepki de yok.
Kadınla ilgili herhangi bir video altındaki yorumlar korkunç. Reşit olmadan okuldan alınıp zorla evlendirilenler, kocasından, kaynanasından şiddet görenler, ekonomik olarak mahrum bırakılıp çalışmasına hatta evden çıkmasına izin verilmeyenler, zorla tesettüre sokulanlar, kızların kaçırılıp zorla fuhuş yaptırılması,aile içi tecavüz... Bu seviyedeki şeylerin Korede bu derece çok ve yaygın bulunduğunu zannetmiyorum..@pguler
@@pguler sadece istatistiklere bakarak bir şeylerin anlaşılabileceği duygusu nereden peydah oldu bilmiyorum, istatistikler çok net bir şey göstermez. kimsenin aklında herhangi bir soru işareti bırakmayacak bir örnek olarak amerika, almanya, fransa ve hatta ingiltere'de bile popülist (küresel ısınma, veganlık, lgbt, vb) söylemlerin dışına çıkan özellikle resmi yerlerde çalışan insanlara neler yapıldığını internet sağolsun biliyoruz, sadece elon musk'ın twitter'ı satın almadan önce devletlerin twitter'a uygulattıkları bile ifade özgürlüğü konusunda "aslında" nerelerde olduğunu ortalama bir zeka için gösteriyor ama istatistiklere bakarsanız "medeniyet be" dersiniz. kısacası istatistikler kabaca bir şeyler anlatabilir ama kesinlikle baz alınası bir veri değil, devletlerin gerek direkt gerek dolaylı yoldan fonladığı hiçbir "şey" güvenli değildir.
böyle anlatınca ideolojik olarak "anarşist" ya da "komünist" sanmayın, tam karşısındayım ama aptal da değilim. istatistiklerin hedeften ne kadar uzak olduğunu şöyle görebiliriz; "en çok hangi bölgedeki oyuncular gol atıyor/maç kazandırıyor?" gibi bir istatistik tutulsa cevabını hepimiz öngörebiliriz fakat bu istatistiğin futbol ve hayat dinamikleri içinde ıskaladığı onlarca şeyi ne yapacağız? halbuki saha içinde ve dışında en az emek veren bölge oyuncuları da onlar, oysa istatistiğin onlara yüklediği rolün ağırlığına bakınca... futbola biraz aşina iseniz ne demek istediğimi anlarsınız, istatistikler yol gösterici bir şey söyleyemez, araştırılan birimin sayısıyla ifade ettiği anlam ters orantılıdır bile diyebiliriz muhtemelen.
sayıları anlamlandırmanın ne kadar hatalı olduğunu gün içinde ve tarihte yüzbinlerce kere görmüş olmanız lazım.
@@SsQutayistatistiklere yüzde yüz güvenmek hataya götürebilir insanı. Ama sizin gibi istatistiklerin insanı hataya tamaman götüreceğini düşünmek de yanlış bir yere götürür. İstatistikler her şeyi söylemese de bir şeyleri söyler: Avrupa ve ABD’nin bazı eyaletlerinde aşırı bir söylem kısıtlaması getirilmiş olabilir bazı azınlık haklarının yüzlerce yıldır bu ülkelerde baskılanmasına karşı bir tepki olarak. Bunu da aşırı bulabilirsiniz. Ama sırf hakim söyleme (mesela diyelim küresel ısınmaya ki o da ne kadar hakim söylem tartışılır bu kadar güçlü petrol şirketleri varken ve bu ülkelerde zenginler tek kişilik jetleriyle ordan oraya rahatlıkla uçarken) inanmıyorsunuz diye hapse atılmıyorsunuz bu ülkede. Buna karşın ifade özgürlüğünün bazı istatistiklerle düşük indekslerde olduğu ülkelerde, Türkiye gibi, hakim söylemin dışına çıkarsanız (iktidar söyleminin) tutuklanma, hapis, yurtdışına çıkış cezası gibi farklı kademelerde cezalandırılıyorsunuz. Ha ona karşı burda mesela daha rahat lgbt vs. düşmanlığı yapabilirsiniz ya da bu insanları yok sayabilirsiniz tabi, batının aksine ve bunu ifade özgürlüğünden sayıyorsanız. Yani bu indeksler, istatistikler her şeyi söylemiyor olabilir, ama sizin deyiminizle her orta zekalı insan bir şeyler söylediklerini ve tamamen görmezden gelinemeyeceğini bilir.
Konu Güney Kore’ydi ama konuda uzaklaştı sayenizde. Güney Kore’nin de mükemmel bir ülke olmadığı kesin kadınlar için, yine hem istatistiklere hem orda yaşayanların ifadelerine bakınca. Ben Türkiye’den kötü söyleminin gerçekliğini merak ettim ve orda yaşayan birinin gözlemini sordum.
DW'de haber olmuştu. Izleyince sasirmistim ancak hanımefendi doğru söylüyor.
ben suyun kadını temsil ettiğine dair antropologlardan çok şey okumuştum yani o kısmı çok atmasyon olmayabilir. kadının doğal döngüleri nedeniyle stabilitesizliği suya benzetiliyor zaten sudaki pek çok yaratık da dişil temsil edilir özellikle gemicilere uğursuzluk getirenleri.
Suyun, tıpkı annenin yavrusunu süt ile beslediği gibi tüm doğayı insanları beslediği düşünüldüğü İçin tanrıçalar genellikle ırmaklar nehirler su kaynakları ile eşleştiriliyor … Ana tanrıçalar ve Umay ana da güneş ve su kaynakları ile temsil ediliyor
Annenin sütü ile çocuğu besleyip bakıp büyüttüğü gibi, doğa ananın ya da ana Tanrıçanın sular ile tüm doğaya bakıp beslediği ve hayat verdiği düşünülüyor
Yani destabilite veya uğursuzluk ile ilgisi yok … Sonradan toplum ataerkil evreye geçince kasım tanrıçalar dolayısı ile kadınlar tü kaka oluyor Hatta Zeus un Artemis i kafasından doğurduğu hikayesi mitolojiye giriyor … O denli bir kıskançlık var yani
96 98 99 senelerinde annem ardarda doğumlar yapmış. Annem üzülüyormuş çok sık çocuklarım oldu diye. Babam da olsun hepsi sağlıklı ya demiş. Annelerin yaşadığı zor durumlar toplum tarafından hiç görülmüyor gerçekten.
Hocam bizim oralarda yeni doğum yapmış bi kadının kedi görmemesi gerektiğini söyler ve hamile kadının yılana bakmaması gerektiğini falan söylerler ek olarak ikiz doğum yapmış kadını şifacı olarak adlandırılır(hatta deri hastalığı olan bu kadının yanına gider yanın çam yaprağı olur böyle bi tutam şekilde hastalığın olduğu yere şey yapar akşam ve sabah külüyle bu çam yaparğını dokundurup sürer deriye ve sure okur 3 gün tekrarlanır çam yaprağı kuruyunca hastalıkta geçmiş sayılır)
Hayallerim gerçek oldu. Keşke bütün Yayınlar bu kadar uzun olsa
2.30 saat diyip 4.30 saat yapan koca yürekli kanal sahibi sevdim seni.
abla çok bereketli yayın olmuş 4 gündür izliyorum eline ağzına sağlık
27 günlük bebeğimle izliyoruz sizi ❤ iyi ki varsınız
Şahane bir yayındı, yine çok şey öğrendim, teşekkür ederim. Çok eski inanışların günümüzde de şekil değiştirerek, hatta bazen ilk haliyle, korunmuş olması çok ilginç.
Mesela hamilelikte saç kesmeme meselesi hala aynı şekilde devam ediyor. Üstelik sadece köylerde falan değil, gayet eğitimli, şehirli, batıla itibar etmeyen kadınlar arasında, hamileyken saçını kestirirsen, bebeğin ömrü kısalır inancı var. Bazı ailelerde yeni doğan bebeğin yüzüne ince, yarı şeffaf bir bez örterler. Belli bir süre boyunca, belli insanlar dışında kimse bebeğin yüzüne direkt bakamaz. Bebeği nazardan, kötülükten koruyacağına inanırlar. Bir de bebekten diken çıkarma diye bi'şey var. Sadece 1 kere duydum ve duyduğum gün görüp, şok oldum.
2:57:03 annemin ismi Yeter,anneannemin,teyzemin ve de yengemin adı Durdu.Bizimkilerde önceki çocuklar öldüğü için Durdu ismi,daha fazla çocuk olmasın diye de Yeter koyarlarmış.
Çoook güzel bir yayındı ceren ,sonundaki makale cok gercek tespitti bizim köyde eskiden kızları ilkokul zamannda evlendiriliyormuş düşününce o kızların doğumunu
Adana da yaşıyorum.30 yıl önce doğum yaptığım zaman doğum ve bebek ritüellerinin tamamı na yakınını bana büyüklerim yaptılar.plesenta mı da gömdüler.Yakın zamana kadar buranın köylerin de bu gelenekler yaşıyordu inanın.Saçımı da kestirmemiştim.dokuz ay.😊
2:56:35 bokburun'da beni bir gülme krizi aldı
Duyunca çok sevindim. O tüttürdüğünüz zehiri bırakmaya karar vermişsiniz. Çok mutlu oldum.
4:15:35 ayy harika bir alıntı gerçekten. Herkese izletebilmek için buraya bırakıyorum
4:22:50
Çok güzel bir yayın oldu, teşekkür ederim ❤️
Rahmetli anneannem tüm torunlarını severken "oğul" diye hitap ederdi. Kız-oğlan ayrımı yoktu.
Kadının da erkek içinde olduğu gibi akıllı yetenekli ve cesur olması makbul olmuş … Ve hatta ana olarak öne geçmiş….
Zikzak deseninin su olduğu dogru olabilir çünkü eski fenike ve ibrani alfabesinde zikzak desenli bir harf var ve bugün Arapça alfabesinde de yer alan "mim" harfi olarak kullanilir. Bu da sami dillerinde su anlamına denk gelmekte.
Aklıma takıldı,köprüden geçene kadar, ayıya dayı demek deyiminin anlamı belki de bugün anladığımızdan farklıdır. O zamanlar belki de karşılaştıklarında ayının gerçek adını söylemeyip, tay/dayı diyerek ayının kendilerine zarar vermeyeceğine inanıyorlardı.
2022 yılında Hacettepe Üniversitesi arkeoloji bölümünü bitirdim, hocamızın bir yorumu vardı" eski insanlar(özelikle neolitik ve sonrasını kast ederdi) aptal değildi". paleolitik dönemlerde (neanderthaller'den önce) belki cinsellik ve doğum arasındaki bağlantılıyı bilmiyor olabilir
(ki o dönemler için mantıklı geliyor)ama sonrasında bunun farkındaydılar ve ben bu dönemlerde daha eşitlikçi olduklarını düşünüyorum, tarım ve artı ürün kavramları ile tanışıp yerleşik hayata geçilince bu eşitlik dengesinin bozulduğunu düşünüyorum. evet zikzaklar suyu temsil ediyor( Uruk vazosunun en altında da zikzak motifleri vardır ve sonrasında tarım ve hayvancılık ile alakalı motifler geliyor.) ama direkt kadın- kadınlık ile zikzak motifli su arasında bir bağlantı olduğundan hocalarım bahsetmedi yada ben hatırlamıyorum ve hanımefendinin oradaki yorumu biraz zorlama gelmiş, bu arkeolojide çok sık olur kendi ideolojini buluntulara çok sık empoze eder ve bağdaştırırsın. bacaklarını açıp vulvalarını gösteren kadın heykelcikleri ya da manken gibi yatarak poz veren kadın heykelciklerin ise zamanın pornografisi olduğunu söyleyen bir hocam da vardı. Antik dönem pişmiş kadın heykelciklerini bir kaça ayırabiliriz. tahtında oturan, aslanlı-hayvanlı tanrıça heykelcikleri, atalar kültü için yapılmış koruma amacı ile kullanılan kadın heykelcikleri ve bence son grup olarak pornografik amacı olanlar. ayrıca bu benim kişisel fikrim bence pornografik görüntüler sadece erkekler için değildi falluslar hem bereket ile ilişkilendiriliyor hem de cinsellik için kullanılıyor olabilir.
38 yaşında anne oldum en doğru karardı 38 yıl hayatımı yaşadım sonrada anne oldum o işte çok tatlı tavsiye ama 38 den sonra iyi
Çok güzel bir yayın oldu. Elinize, emeğinize sesinize sağlık. Teşekkür ediyorum.💐
Mehmet Aça hocamdı. Çok mutlu oldum duyunca. Hoca olarak da çok iyiydi.
yaa önerdiğiniz bir kitabı var mı acaba
Sonuna kadar keyifle izledim. Harika bir yayın🫶🏻💐✨️
Toprak yemekten falan bahsedilen yerde aklıma şey geldi, birisi yenilebilir toprak var demiş Diyarbakır-Mardin taraflarında, bizimkiler de köyde (Kastamonu/Ağlı) pekmez yaparken bal toprağı diye bir toprak var pekmez için özel bir topraktır, ondan katıyorlar pekmeze.
Ben de bebekken ocaktaki külleri yermişim bu arada :D
Tuzlu suda yıkamak, çirkin diyerek sevmek , Yeter ismini koymak hala Anadolu’da geçerli
Eski toplumların anaerkil bir yapıya sahip olmasının ilk şamanların kadın olmasının yaşam süresinin kısa olması ile de ilgili olduğunu düşünüyorum. Kız çocuklar daha çabuk olgunlaşır kadınlar yapıları itibarıyla erkeklerden daha uzun ömürlüdür ve delikanlılar adı gibi delikanlıdırlar zaten yaşam süresinin 30 yaş civarında son bulduğu bir zamanda muhtemelen erkekler çok daha az yaşıyordu toplumdaki yaşlı kadın sayısı çok daha fazla olduğu için şamanların kadın olması çok doğal. Yaşam süreleri uzadıkça yaşlı erkekler arttıkça kadın şamanların yerini erkek şamanlar almış olmalı.
Güzel ve akıllı kadın , sizinde emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun...emeğinize arastirmalariniza yürekten teşekkürler ..😅
Ceren Hanim, bu harika video icin tesekkur ederim, saclariniz cok guzel olmus size cok yakismis.
Ben evliliğin hem egzogamik olup kızın çok uzak yerlere gelin gidip hem de anne tarafı akrabaların akraba sıfatları daha fazla olduğunu anlayamadım mesela dayı yeğen üzerinde neredeyse baba kadar baskın ama çok uzaktaki yeğenlerim nasıl görebiliyor ve nasıl baba tarafına göre daha fazla akraba sıfatları var
Ya kızım ben seni çok seviyorum ve taktir ediyorum❤
02:58:33 şu anda bu yayın tekrarını gelecek misafirlere sarma sararken izliyorum 😂 cidden türkün ömrü her şeye herkese yemek yaparak geçiyor
harika bir yayın harika bir anlatıcı
Üçler Bulduk, Dtcf'de hocamdı. Adını duyduğuma çok sevindim. ☺️
Erzincan'liyim bize annem geceleri atlari çok sevdiğini gece ahırlara girip atların yelesini ördüğünü ve atin egerlendigini insanların sabah hayvanları kontrol için ahıra girildiğininde anlaşıldığını söyledi.bu dişi varlık vücuduna iğne batirirsan senin emirlerine uymak zorundadırlar diye söyledi.bu varlık gorunmezdir ve iğne batirildiginda görünür olduğunu soyluyorlar.
Ağzınıza emeklerinize sağlık Gücünüz enerjiniz daim olsun
03:00:18 O zamanın iyi ruhları, şimdiki zamanın 'elalem' i olabilir mi acaba ? Çünkü hâlâ 'elalem' i memnun etmeye çalışıyoruz da...
müthiş.
emin ol zerre miktarda abartma yok ceren...cocuklari tek başıma büyüttüğüm gibi ev işlerini de tek yaptım yanı sıra işe gidip para kazandım maaşımı olduğu gibi eline verdim..taksidini ödediğim arabamızı bana kullandırmadi sinir krizi geçirince problemli ben oldum...el netice boşanalı 4 sene oldu...kendimi ilk kez bir birey olarak hissediyorum elli bir yaşında bir öğretmenim 😊
1:04:45 Analar içişleri bakanı, atalar dışişleri bakanı gibi.
ceren hocam saçların çoksel
Tam da joseph campbell in tanrica kitabini okumaya baslamisken ❤️🔥❤️🔥
Altay türklerinin anneye Durga demesi dikkatimi çekti, Hinduism’de de Durga adında ulu bir tanrıça vardır. Acaba bağlantılılar mıdır?
4,5 saat yayın mı yaptın :) Hint filmleri kıvamında....Cori cori hum gori se...
Hocam mutlaka okumuşsunuzdur Dr.Hikmet Kıvılcımlı'nın konuyla alakalı muazzam eserleri var.
Benim annem de halam da allı geldi diye korkuturdu bizi kuzenimle. Gece uyumazdık onlar da allı gelir bakın uyumazsanız derdi. Ta buradan gelmesi çok ilginç hissettirdi
9:46 Bi çizer olarak (animasyon mezunuyum) elbette 😎
Ücretsiz kreş yok, ücretli doğum izni yok. Boşanmalarda çocuk nafakası dahi çoğu zaman ödenmiyor. Iş yerinden cocuklar icin her izin alindiginda ofleyen pöfleyen idareciler. Çocuk için olan ürunlerin aşırı pahalı olmasi. Eğitim sorunlarıni geçiyorum.
Kuzenim çocuğunu her kreşe götürdüğünde hastalanmıştı. Çocuk en az bir hafta hasta, iyileştir geri götür tekrar hastalansın. Nihayetinde kreş sanırım en kötü seçenek. İş yerlerinin kendi kreşleri olması lazım. Hem anne istediği zaman çocuğunu görür, hem bulaş riski az çocuk olacağından minimuma iner. Öğrenciyim, önce bir beş altı yıl para biriktirip öyle çocuk sahibi olmayı düşünüyorum. En azından 6-7 yaşına kadar kendim büyütebilmek için. Dediklerinize ek olarak, iş mülakatlarında çocuk yapmayı düşünüyor musun soruları da cabası…
@@merverini para biriktirmek, 6-7yıl ara verip yeniden iş hayatına dönmek de zor. İşyerlerinde ya da yakınında ücretsiz kreş, en az 1 yıl ücretli ebeveyn izinleri gibi konularda kolektif mücadele edilmeli.
1:38 de Mehmet örneğini verdin ya Muhammed dememek için Mehmet dememişler mi zaten? Muhammed ismi çok kutsal olduğu için.
Biraz nevzat hocayi dinlerseniz çok güzel anlatıyor bu kültür kuramlarini
Ceren Hanım merhaba. Yayının tamamını izleyemedim henüz ama yarısına geldim sanırım. Tam uyuyacak vakitte aklıma bizim halk ağzında "obal almak, obal artmak, obalı günahı boynuna, obal çekmek" gibi tamlamalarla obal kelimesi geldi durdu. Aşağı yukarı tahmin edilebilir bir anlamı var. Günaha ya da vebale denk gibi. Ancak bu obal öyle bir anda çıkıyor ki can alıcı bir konu ya da çok ama çok ağır bir hususta söyleniyor. Tabi dil bilimciler daha iyi bilir ama kökeni nedir? Merak ettim. Bir ara(saçma bşy olabilir) Türklerde biri kendi ya da çocuğu çok ağır bir günah işlediğinde çocuksa babanın, yetişkinse kendi boynuna bir ağırlık asılırmış bununla bir bağlantısı var mı? Nerede okudum ya da duydum inanın hatırlamıyorum. Ama aklımda çözemediğim bir konu oldu bu.
1:38:35 örn: Cin sözcüğü yerine üç harfli kullanmak.
02:03:58 Eğer ortalama kastediliyorsa evet. Gerekir muhakkak. Fakat kendini yetiştiren erkekler de var ve az değiller.
Bütün memeli hayvan türleri, tek ama tek istisna insan olmak üzere, doğumdan sonra plasentalarını yerler. Buna otoburlar dahildir. Doğumdan hemen sonra anneye aşırı bi açlık bastırdığı söylenilir. Annenin yapayalnız bulunduğu vahşi, doğal bir ortamda, plasenta güçten düşmüş annenin ilk gıdasıdır. Besleyiciliği çok yüksektir. Vegan annelerin plasentası ise çok daha az besleyicidir, bu renginin açıklığından da belli olur.
Eskiden insanlar (homo sapiens) çiğ et yiyordu. Aşerip toprak yemekten bahsediyoruz. Eskiden (maymunluktan yeni çıktığımız, böyle kandan etten iğrenmediğimiz dönemlerde) plasentamızı yiyorduk arkadaşlar. Bi defa kanın yerde kalmaması içindir bu. Hayvan (insan) kanını vahşi hayvanlar koku alıp gelmesin diye ya yemek ya da ölü gibi gömmek zorundadır. Otoburlar ise gömemiyorlar.
Bu plasenta yemeniz için bir öneri değildir. Plasentayı pişirip kurutup kapsüllere doldurup yemeye çalışayım derken zehirlenenler vardır. Plasenta yemekte hiç bir mahsur yoktur, ama bu kurutup saklama işi tehlikelidir. Ciğer yemeye iğrenen gavurlar bu şekilde ciğer kapsülleri icat etmişler. Biz ciğer yemeye alışkın bi toplum olduğumuza şükredip, doğumdan hemen sonra bi kilo ciğeri mideye indirebiliriz.
Plasenta annenin bebek için feda ettiği, ama bir nevi bebeğe fazla gelmiş besin, vitamin ve mineraller ile doludur. Her ana için kendine özeldir, yani herkes kendi ihtiyaç duyduğu plasentayı bebeğiyle beraber doğurmaktadır. Kişiye özeldir.
Araştırmacılar tarafından hayvanların plasenta yeme durumu gözlemlenmiş ve görülmüş ki, her anne kendi ve sadece kendi plasentasını, doğumdan hemen sonra yiyor. Doğum yapmayan bir dişiye plasenta verdiğinizde yemiyor. Benim şahsi yorumum bu aşerme durumunun bu yüzden oluştuğu. Yani normal şartlarda plasenta mideye indirmek isteyeceğiniz birşey değilken, o aşerme sayesinde doğum yapan kadın plasentasını arkasında koymuyor. Bu besin kaynağı anneye şifa oluyor.
02:41:14 'Annenin 40 gün mezarı açıktır' derler.
videonun sonunda okuduğunuz sayın tülay hocanın makalesi hakkında birkaç düşüncem var naçizane ve gerçekten herhangi bir küçük görme büyüklenme vb. bir güdüyle yazmadığımı belirteyim.
erkekler yüzbinlerce yıldır kendini ailesini bölgesini korumak ve avlanmak için sürekli çatışmış savaşmış ölmüş ve öldürmüş, bu artık genlerimize işlemiş ve yakın zamana kadar hayatın öncelikli gereği olduğu için son derece sıradan bir şey olarak görülüyor, günümüzde de fazlasıyla gözlemliyoruz zaten ki "eğitimli/medeni erkek" de zaten bu vahşi ve cinsel güdüsünü törpüleyebilmişine deniyor bir bakıma. halbuki vahşi doğada kendi halinde büyüyen erkek tamamen bu güdüleriyle büyüyüp yaşayacaktır, onun için ölüm kan çatışma yeme içme kadar sıradan bir olaydır, aynısını kadın için de söylemek mümkündür zaten. çünkü yüzbinlerce hatta milyonlarca yıllık evrimimizin hiçbir evresinde (belki en fazla birkaç yüzyıl dışında) savaş yaşamdan ayrı olmadığı gibi tam da göbeğinde oldu, avlanmak/avlanmamak için savaştık bölgemizi savunmak/genişletmek için savaştık inançlarımızı savunmak/yaymak için savaştık vb. yani bu olay genlerimize ellerimizdeki parmak gözlerimizdeki kirpik ağızlarımızdaki diş kadar işlendi.
yakın zamana kadar çok kolay bir şekilde yani gözünü kırpmadan birini öldürme ya da ölme hayatın "sıradan" bir parçasıyken artık biriyle yumruk yumruğa kavga etmek bile sözüm ona travmatik bir hal alabiliyor, ben bunu "bilimin ve bilhassa tıbbın geliştikçe insan merkezlileşmesiyle beraber günden güne büyüyor" diye yorumluyorum; yani bundan yüzyıllar önce kadın erkek farketmeksizin bizzat vahşi hayvanları avlayabilen çelik gibi bir mental ve vücutla günümüz dönemde dört duvar arasında büyüyüp normalde hiçbir hayati hatta yaralama tehlikesi olmayan örümceklerden bile çığlıklar atarak korkma noktasına bizi getiren şey en büyük yaralanma korkusu merdivenden düşmek olan bir varlığın kendini sadece refahtan ibaret görmesine iten yani insanı kendine her geçen gün daha "biricik" kılan psikoloji dalı, geçen yüzyıl söylesek o dönem bize "çocuk" gözüyle bakacakları konular artık yetişkinliğin duvarları durumuna geldi...
demek istediğim gün geçtikçe bilerek ya da bilmeyerek mentalimiz yumuşuyor, o yüzden hayattaki sıradanlıkları büyütüyoruz, tarihte yüz milyonlarca kişinin hatta çok büyük çoğunluğunun çaresizce yaşadığı olaylara biz bugün hemen hepsinin çareleri olmasına rağmen aynı anda yüzbinlerce hatta kimi zaman milyonlarca kişi yaşamasına rağmen ilk kez ve sadece biz yaşamışızcasına travmatize oluyoruz. şuan 11 yaşında bir çocuk kendisine "salak" denilince ya da yaptığı herhangi bir hareket küçümsenilince sözüm ona paramparça oluyor, aynı yaşta bir çocuk birkaç yüzyıl önce neler yaşıyordu? hatta çok daha yakın bir tarihten ve bizim ülkemizden örnek vereyim, bundan yarım yüzyıl önce henüz reşit olmuş insanlar nelerle mücadele edip nelere maruz kalıyordu? şimdi aynı yaştaki hatta çok daha yüksek yaştaki insanlar söz gelimi bir şarkı yüzünden bile ne hallere gelebiliyor? bütün bunları niye anlattım?
on binlerce yıldır savaş ve travmalarını nasıl ki erkekler ve belli bir zamana kadar kadınlar kanıksayıp sıradanlaştırdıysa kadınlar için doğumun da en az onun kadar sıradanlaşması doğal olandır, buna göre özelleşiliyor, genlere işleniyor. tıbbın yeterince gelişmediği dönemlerde doğumlarda annenin ve/veya bebeğin ölümlerinin şimdiye göre çok olması yaşam güdüsüyle çatıştığı için iz bırakması çok doğal fakat başarılı ve sağlıklı bir doğumdan sonra makalede bahsedilen psikolojik baskının olması son birkaç yüzyıl dışında anlattığım bağlamlar yüzünden mantıklı gelmiyor, dediğim gibi üreme yeme-içme kadar doğal ve ulus devamlılığı için bilhassa gerekli görülüyor, haddim değil fakat nasıl ki erkekler ve belli bir zamana kadar kadınlar belli sebeplerden dolayı insan ya da hayvan bir şeyleri öldürmekten gurur duyuyorsa kadınlar da psikolojik olarak neslini ve türünü devam ettirebilmenin verdiği gururu duyuyordur muhtemelen. söz etmeye çalıştığım şey hamilelik ve doğum sonrası hormonal ve dolayısıyla duygusal değişimlerden bağımsız, altını çizeyim, makalede söz edilen şey direkt kadınların kendilerine yük gördüğü ya da toplumun onlara yüklediği sorumluluklar olduğu için buraya parmak basmaya çalışıyorum.
hayatın sıradanlıklarıyla travmatize olmaya başlamadan önceki dönemlerde kadınların mentallerinin bu kadar kırılgan olmadığı ve başarılı bir doğumla nesilleri devam ettirebilecekleri için tülay hanımın söz ettiği şeylerin neredeyse onlarca yüzyıl önce (alkarısı inancının ortaya çıkmaya başladığı dönemlerde) bilinçaltında dahi yaşanacağına çok ihtimal veremiyorum, özellikle siz de eski Türklerin o dönemlerde hamile ve doğum yapan kadınların ve bebeklerin üzerine nasıl titrediklerini anlatmışken tülay hanımın o makalesi en fazla bu dönemin kadın psikolojisiyle yapılmış bir yorum olabilmiş sadece. yeni doğmuş bir inanç olsa kesinlikle hak verirdim, alkışlardım hatta ama yüzyıllarca önceki sapasağlam kadınlar için ilgili makaledeki psikolojik baskıyı hissetmek bir yana o psikolojik baskıyla dişlerini karıştırırlardı dönemin psikolojik biyolojik ve anatomik zorluklarının yanında, bana eski kadınları çok küçümsemiş gibi bile geldi bu yüzden. kadınların at üstünde savaşlarda ya da yurtlarına saldırıya gelenleri gözlerini kırpmadan doğradığı dönemlerde kadınları öyle bir psikolojik baskı hissetmekle itham etmek çok onur kırıcı, öbür taraf olsaydı ve ben o dönem yaşamış bir kadın olarak bu makaleyi o taraftan görseydim ya da duysaydım yaşarken mücadele ettiğim şeyleri düşününce kendimi çok aşağılanmış hissederdim.
bütün bu yazdıklarımı asla şimdiki kadınları küçümsemek duygularını ve yaşadıklarını anlamsız ya da abartılı bulmak gibi düşüncelerle yazmıyorum, bu dönemde çocuk yapılabilecek uygun bir eş bulabilmek çocuk yapmak büyütmek ve bu sırada hayatla da bir kadın olarak mücadele edebilmek vb. ayrı ayrı çok büyük zorluklar, bütün beynimle ve kalbimle buna katılıyorum. milli mücadele yıllarına bile bugünkü bakış açısıyla yorum yapmak ne kadar acemice olursa kat kat fazlasını yüzlerce yıl öncesine yapmaya çalışmak çok daha acemice olmuş gibi geldi bana, bir romanın bir parçası olsa çok iyi bir bölüm olacakken bilimsel bir makale olarak yazılmış olması çok büyük bir talihsizlik olmuş, şöyle anlatsam sanırım çok daha anlaşılır olabilir; aynısını erkeklere yapalım, denk bir inanış bulamadım ama "falanca inanış erkeklerin, yaşadıkları hayatı, bölgelerini eşlerini ve çocuklarını korumaktan ve onlara daha iyi bir yaşam sunmaktan ibaret gördükleri için bilinçaltındaki bla bla bla" gibi bir önerme sunsam makaleyi yazarken oturduğum sandalyenin üzerinde bir gülme alır beni, o dönemlerde yaşamış bir erkeğin böyle bir psikolojiye girebileceğine nasıl inanamazsak tülay hanımın makalesi de o döneme o kadar uzak kalmış. tülay hanımın kişiliğini ve kariyerini kılı kırk yarıp tenzih etmeye çalışarak yazdım, umarım kastım anlaşılıyordur.
bu arada her zamanki gibi muhteşem bir yayın olmuş, emeğinize sağlık, hakkınız ödenmez. var olun...
Benim büyüdüğüm ailede son soz kadınındır. Annem ne derse odur. Şimdi yetiskinlik dönemimde ayni durum bende var. Benim dediğim olmazsa o evlilik yürümez gibi geliyor. Çocuk izni benden alır. Fikirleri sorarım ama son kararı ben veririm. Çünkü çoklu düşünen kadındır gibi geliyor.
Antik Yunan'ın ilksel tanrıçalarından gece tanrıçası Nyx de mağaralar ile ilişkilendiriliyor, yine bir kolektif bilinçdışı örneği gibi galiba
benim göbek bağımı ankarada bi üniversitenin bahçesine gömmüşler :D ve ben de üniversitemin bi kısmını ankarada okudum cidden :D aynı üni değil ama slkfjs
Barajı geçene kadar ayıya dayı deyimi burdan mı geliyor yoksa 😮
Musallat olmak ise esasen tebelleş olmak şeklinde kullanılır.
Önce eğitim anadan alınıyor Daha sonra da vefa ve sevgi hatundan öğreniliyor
Ayi'ya anne tarafi akrabalarinin ismiyle seslenmesi kisminda aklima gelen: "köprüyü gecene kadar ayiya dayi demek"
Ceren Abla okuyup cevap verir misin bilmiyorum. Bugün Bursa'da kitap fuarı vardı. Türk mitolojisi ve Şamanizm adında bir kitaba bakıyordum meğer yazarı da oradaymış ama ben yazarı hiç duymamıştım internette araştırdım hala bulamadım bir de kitap ilgimi çekti aldım ve adam da imzaladı sohbet ettik hatta 😂 Adı Murat Çavga biliyor musunuz acaba bu kişiyi?
Annem Dede Korkut'taki makbul kadına tam uyuyor ahahhaha
Umay Ana gibi Osmanlının son yıllarında çıkan kadınlardan Umay ana gibi ulusan kadınlar yaratmak mümkün.
Esas uyduruk olanlar çoğu yazılı kaynaktır.ki bahsettiğiniz dönem zaten yazı teknolojisi daha yoktu. Ayrıca Arkeolojik ve antropolojik kalıntılar daha güvenilirdir sanırım
03:10:40 Ne milletiz arkadaş. Ruhları bile kandırmaya çalışıyoruz. Başka milletler boşuna korkmuyor bizden 🤣
1:47:50 Alanla hiçbi alakam yok da sadece dışarıdan bir yorum: bence mehmet kaplan hoca, insanlar ilişkilerini kurarken engellenmemiş demek istemiş olabilir. Çünkü o ağlak aşk dediğimiz şeyin gerçekleşmesi için bir engel, bir kavuşamama hâli olmalı... sanırım
Aslında hala ana erkiliz kadın mutluysa ev huzurlu
Kadın mutlu değilse cehennem hatta kadının davranışları da erkeğin kişiliğini belirliyor ben ailem ve kendimi tasvir ediyorum soy sülale hikayeler komple Türk’üz dışarıda farklı gösterilse de ev düzeni böyle.
2 doğum yaptım ne kil yedim ne çocuklarım mobilya kemirdi ben anlamadım bizde mi var gariplik sizde mi ?
Ama ellerinde kalem heryeri çizdiler bu sayılır mı sayılır sayılır.
Bir de 3 kizi olan kadinlar asure zamani mutlaka asure pisirmelidir derler
Hakkan ve hatun buyuruyor
Arap kültürüile tanîştık
Mineral eksikliğinde toprak aşermek normal
Bence : Mağara döneminden beri kadınlar üstündüler.
öünkü kadın doğurabiliyordu, yani nufusu arttıran bir bireydi, Nufusun artması da o toplumun daha korunaklı, daha müreffeh olması demekti.
Erkeklerin amacı Avlanıp kadınlara yiyecek getirmek, kadınlara hizmet etmekti.
Doğurganlıkları kadınlara büyük bir üstünlük sağlıyordu, çünkü çoğalabiliyordu, çokluk iyi bir şeydi.
Ve kadın seçiciydi :
Hani kabil habilin ikizini değil kendi ikizini istediği için habili öldürüyor ya. İkiz oldukları için habilde de ikizi olan kız kardeşi gibi çok güzel değildi. Habil, kabilden daha yakışıklıydı, yani ikizi olan kız kardeşi de Habilin kardeşinden doğal olarak çok güzeldi.
Bize din kitaplarında anlatılan kabil in iklima yı istediği yönünde ama esas kabil i seçen iklima idi.
Bu nedenle kadın hep üstün varlıktı.
Tanrılardan önce tanrıçaların olmasının sebebi bu.
Çünkü kadın toprak gibi doğurgandı, besleyiciydi. tabii ki kutsaliyeti hak ediyordu.
Ta ki tek tanrılı dinler çıkmaya başlayana kadar.
Çünkü tanrılarla ancak uyanık erkekler konuşabiliyordu, bütün tanrıyla konuşanlar erkekti, Ve tanrının ( aslında Kendilerinin ) kurallarını koyuyorlardı ortaya.
Tek tanrılı dinlerle Kadının üstünlüğü sona erdirildi.
3:40:26 gutts
Regl acısını doğum acısına hazırlık olarak düşünün.
Askerler savaşa hazırlık için tatbikat yaparlar.Savaş olmasa bile tatbikatlar sayesinde formda kalırlar.
Hiç regl acısını çekmeden direk doğum acısını çekseniz daha zor olabilir tıpkı formda olmayan askerlerin direk savaşa gitmesi yada antremansız bir sporcunun olimpiyatlara katılması gibi.
Hiç bu kadar saçma bir yorum görmemiştim.Her gün kendimizi biraz biraz bıçaklasak gerçek anlamda bicaklaninca daha az acı cekecegimizi mi sanıyorsun ? Doğum sancısınin yaninda regl ağrısı bir hiç.
Sen de erkek değilsen ben de hiç bi bok bilmiyorum😂🤡
Şu anki yasamızın adı da zaten anayasa
Hani erkekler cok uzaklardan evleniyolar diye bahsetmistiniz. Bu durumda cocuklar anne tarafi akrabalarini nerden gorebiliyolar da hayatlarinda onem arz ediyo
🥰
Bir Kazak kız var hakasyaya gitti bunlar korunma amacıyla içeri alınmış
Ut kelimesine gelince yörük ler bunu kullanır hala yani o konuk iyi ağırlanmayınca utanılacak bir konuk ağır misafir ev için saygın önemli konuk anlamında
İlk yirmi dakikayı dinlemeyi, mesaimin son yirmi dakikasında akıl etmem de tam 500 iq lük hareket.
Müthiş bir yayındı. Çok eğlendim, bilgilendim, tırstım. 🥰
❤
Ana tanrıça iyi beslenen bol et ve yağ bulan biri olabilir veya o çağ buzul çağı olduğundan belki kadınlar böyle yağlı idi ( mamut Eti yemekten) ???
Ejder meyvesi zararlı mı. 🙂
Bizim orada mezarlara kuşlar yesin diye pirinç atılır ata kültü müdür bu da sizce
Okuduklarımdan değildir diyebilirim sanırım. En azından İslamiyet öncesi Türk boylarıyla ilgili bir şey değil diyebilirim.
14:08 Ceren abla devlet bu şartları sağlasa ben bile doğururum :D ama bu ülkeden bir cacık olmaz
👌👌🙏🙏🌹🌹
Ben oğlumu çirkin ördek yavrusu diye severdim.
2 saatlik kimin eli kimin cebinde dizilerini izlemek için sizin 45 dakikalık yayınlar yapmanızı istiyorlar muhtemelen.
Türk kadınları da evleniyor.
Ayıya verilen isimleri duyunc haykırdım hâlâ güzel adlandırmayla hakaret ediyor millet 😂
Erkekler hakkinda bir sey duydugumda veya gordugum de misandrist damarim aziyor😂
Dün gece al basan oldu mu 😅
274. beğeni lütfen.
neden Türk ırkı Üstündür