Sultan Abdülhamid'in Duası -Filinta 48. Bölüm
Вставка
- Опубліковано 29 лют 2016
- FİLİNTA 48.BÖLÜM ÖZETİ:
Dizide bu hafta Osmanlı’da Sultan Abdülhamid Han'ın tahtta çıktığı yeni bir döneme imza atılıyor. 26 Şubat Cuma akşamı ekranlara gelecek ve Türk sinemasının duayenlerinden Ahmet Mekin ile yine Türk tiyatrosu ve dizilerin usta oyuncularından Hazım Körmükçü’nün kadroya katılacağı dizinin bu hafta yayınlanacak bölümünde şunlar olacak:Filinta Mustafa, Leyla ile birlikte yaptıkları planla hem Şehzade Mehmet’i, hem de Ali’yi Miloş’un elinden kurtarırlar.Rüştü ve Mithat Paşa, Sultan Murat’ın devleti idare edemeyeceğini anlamıştır. Bu yüzden Şehzade Mehmet’le anlaşma yoluna giderler, böylece Şehzade Mehmet akıl sağlığı bozuk olan kardeşinin yerine Osmanlı tahtına çıkacaktır.Miloş ve Kardeşler Teşkilatı ise Şehzade Mehmet’in tahta çıkmasını istememektedir. Bu yüzden bu işe mani olmak için ellerinden geleni yapacaklar ve İngilizler üzerinden Paşaları etkilemek istemektedirler.Şehzade Mehmet’in aklında ise bambaşka planlar vardır. Tahta çıkana kadar Rüştü ve Mithat Paşa ile uzlaşmış görünecek, fakat daha sonra ilk fırsatta bu darbeci paşalardan hesap soracaktır. Bu planının uygulamaya sokulmasında en büyük destekçisi ise Filinta Mustafa’dır. Ve Padişah'ın, etrafındaki tüm güvendiklerinden istekleri olacaktır. Başta danıştığı kişi ise Kadiri Tarikatının Pir'i Abdullah (Ahmet Mekin) olacaktır.Sonunda Sultan Murat tahttan indirilecek ve yerine Şehzade Mehmet, Osmanlı tahtına çıkacaktır. Sultan Murat ise Çırağan Sarayı'na zorunlu ikametgaha mecbur bırakılacaktır.Bu sırada Kardeşler Teşkilatının en tepesinde bulunan isimlerden biri olan Akbar Eyyam (Hazım Körmükçü) Yeni Dünyadan, Osmanlı topraklarına gelmiştir ve Miloş’un yöntemlerini sorgulamaya başlamıştır.Kenan Miloş ise Leyla’ya hayatının en zor görevini verecektir. Acaba Leyla aşkı ile vazifesi arasında nasıl bir tercih yapacaktır?
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Es Film Resmi Facebook Sayfası (Official Facebook Page)
on. 1udouW9
For Official UA-cam Channel click here : bit.ly/1ruuDgM
للانتقال إلى القناة الرسمية على اليوتيوب اضغط bit.ly/1ruuDgM
Facebook: / filintatv
Twitter: / filintatv
Instagram: / filintatv
UA-cam: / filintatv
Pinterest: / filintatv
Tumblr: / filintatv
Vimeo: www.vimeo.com/FilintaTV
Soundcloud: / filintatv - Фільми й анімація
Çok güzel bir sahneydi. Hele "Abdülhamid Han" ismi telafuz edildiği anda, sevinçten dört köşe oldum.
cok duygu dolu bir sahneydi
Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
@@oncevatanoncevatan2141 Var olsun Serdar ı Hakan Abdülhamid Han bizim gibiler var olduğu sürece Sultanın İlayı Kelimetullah davası sonsuza kadar sürecek inşallah
Kalsa da son neferimiz dinmeyecek Hakanımıza olan sevgimiz
It was great to see how seriously the young Sultan prepared himself for his Coronation
allah atalarını ve ecdadını unutmayan unutturmayan insanlardan eylesin hepimizi. ömrümce sizlerin verdiğiniz mücadeleye karşı layık olmaya ve layık evlatlar yetiştirmek istiyorum. bu yapımda bizlere geçmişimizi bahşettiği için allah onlardan da razı olsun.
Allah razi olsun sizden sultan Abdulhamidhan🇺🇿🇺🇿🇺🇿🇺🇿🇺🇿🇺🇿🇺🇿🤗🤗🤗
Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
Ula 4 sene önce öyle heyecanla izlerdim ki... sultan Abdülhamid şu an mucize doktorda:)
Filinta Mustafa da ordaydı ama Filinta güzel diziydi bee
Ya Allah ecdadımızın mekanını cennet eylesin. Amin padişahım biliyoruz ki, milletini adil bir şekilde yönettin çok şükür seni yaşamak yaşatmak ta bizim görevimiz sağol varol filinta
Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
@@oncevatanoncevatan2141 Devlete utançlar veren olaylar ?! Kardeşim sen ne saçmalıyosun? Evet tek başına Osmanlı nın çökülmemesi için çabaladı durdu. Ama çok büyük yanlışların var
"Abdülhamid İktidarında 1878-1908 yılları arasında hiçbir toprak kaydedilmemiş, kaybedilmemesi için büyük emek sarfetmiştir. Bütün o Milli Mücadele komutanlseının yetiştiği eğitim kurumlarını açan, köylere kadar iptidai yaptıran, dış politikada denge siyaseti izleyen, Teselya 1897 harbinde Yunanlara ve destekçilerine hasta adamın henüz ölmediğini gösteren ülkeye demiryolları karayolları yaptıran, tarım alanında reformlar yapan, ddnize önem vermemesine rapmen Kara ordusuna ehemmiyet vermiş olan, kendisine en büyük hainliği yapanlara en kötü sürgün cezalarını veren, Kürtlerden Hamidite Alanları kurdurup isyan etmelerine mani olan, Filistin'i Siyonistlere vermeyen, Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı borçlarını yarıya indiren, Türklerin kurduğu, en büyük Arkeoloji müzesini kuran, bugün hala işlevde olan Kızılay, GATA, Danıştay'ı kuran, ülkeye gazı getiren ve daha birrçokk şeyi yapan Abdülhamid Han dan bahsediyoruz. Abdükhamid Han ın tek hatası Merhametsiz OLMAMASIDIR. Harekat ordusunu istese 1.Ordu Ertuğrul Alayı ve Arnavut Avcı Taburları ile bitirebilecekken kardeş kanı dökülmesin diye yapmamasıdır. " Abdülhamid Han nice ihanetlere(hemde 'herkesten', her yerden) nice suçlamalara, nice acılara göğüs germeye çalışmıştır. Abdülhamid Han olmasaydı, onun zamanlarında onun yerine başka biri gelseydi Osmanlı anında çökerdi. Osmanlıya çok katkısı olmuştur.Siyasi deha...💖
@@simanurr295 hani belgen ? hani ispatin ? bak nereleri kaybetmisiz....
Kaybedilen toprakları madde madde sıralayabiliriz:
1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan, Karadağ ve Romanya Osmanlı’dan ayrılır; Kars, Ardahan ve Batum, harp tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere Rusya’ya, Kotur ise İran’a bırakılır,
1878’de Kıbrıs, İngiltere’ye bırakılır,
1881’de Fransa, Tunus’u ele geçirir; Teselya ve Narda Yunanistan’a verilir,
1882’de Birleşik Krallık, Mısır’ı ele geçirir,
1884’te Birleşik Krallık, Somali’yi ele geçirir,
1885’te İtalya, Habeş’i ele geçirir; Doğu Rumeli savaşsız bir şekilde Bulgaristan’ın ilhakına bırakılır,
1898’de Kuveyt, bağımsızlığını ilan eder; Girit’e özerklik verilir.
1908’de Bulgaristan Osmanlıdan ayrılır; Avusturya, Bosna - Hersek’i ilhak eder; Girit, Yunanistan’a katılır.
FİLİNTA GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL DİZİ
Sonunda bittiğim sahne yüklenmiş mükemmel ötesiydi ya o efekt nedir öyle o ışığın kılıca vurduğu sahne canımsın Filinta 😍😍
bu sahneyle birlikte evde kimse gözyaşlarını tutamadı. allah razı olsun maneviyatımızı doruklarda yaşattığınız için
Çok güzel dua etti
Sonradan yayınlanan Abdülhamid filmindeki oyuncudan çok daha fazla yakışıyordu.
cok duygulu bi bolumdu
Amin ecmain.
inşallah sizlere layık torunlar olacağız
Böylemi olucan? Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
Olcaz olcaz cok guzel olcaz tiktom cekerek ataturk diyerek bagirarak gorecez merak etme
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ejdadima kurban olayim,mükemmel
Kurban bakalım! Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
@@oncevatanoncevatan2141 Abdülhamid Han iyi veya kötü oldugu tartışılır ben iyi tarafındanım hiç kimse kanıtlamadan ona kötü diyemem
@@buraksadc9127 bak nereleri kaybetmisiz senin Abdülhamit döneminde;
1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan, Karadağ ve Romanya Osmanlı’dan ayrılır; Kars, Ardahan ve Batum, harp tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere Rusya’ya, Kotur ise İran’a bırakılır,
1878’de Kıbrıs, İngiltere’ye bırakılır,
1881’de Fransa, Tunus’u ele geçirir; Teselya ve Narda Yunanistan’a verilir,
1882’de Birleşik Krallık, Mısır’ı ele geçirir,
1884’te Birleşik Krallık, Somali’yi ele geçirir,
1885’te İtalya, Habeş’i ele geçirir; Doğu Rumeli savaşsız bir şekilde Bulgaristan’ın ilhakına bırakılır,
1898’de Kuveyt, bağımsızlığını ilan eder; Girit’e özerklik verilir.
1908’de Bulgaristan Osmanlıdan ayrılır; Avusturya, Bosna - Hersek’i ilhak eder; Girit, Yunanistan’a katılır.
tan sonra ismi soilendi ya offf sevindim
harika bi sahneee 👏👏
👍👍👍👍👍👍👍
Önceki oyuncu Abdülhamide daha çok benziyordu.
Ulu hakanım 😍
Cennet Mekan 2. Abdülhamid Han :) Padişahlarımızın İsmini Duymak Çok Güzel. Duymasakta Biliyoduk Ancak Bilmeyenler Öğrenmiş Oldu :)
DIZI BITMIS GITMIS AMMA ACABA NEDEN SOYLEMIYOLARDI FARKLI ISIM DIYOLARDI???
Bilmeyenler bunlarıda öğrensin! Biz millet olarak tarihimizi hiç bilmeyiz. Oysa bu padişah ilginç biridir.
1876-1909 yılları arasında tam 33 yıl boyunca tek adam olarak padişahlık yaptı.
Dönemi hezimetler, yenilgiler ve her biri devlete utançlar veren olaylarla doludur.
Bu süre içerisinde kazandığı bir tek zafer, bir tek başarı bile olmamıştır.
* * *
1877 yılında Rus ordusu Osmanlı'ya saldırdı. Doğu'dan Erzincan'a kadar girdiler, Batı'da Rumeli ve Trakya'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Bu yenilgi tarihimizde 93 Harbi olarak anılır.
Kuzey'den gelen ve Plevne müdafaasını çökerten Rus orduları İstanbul'u işgal etmek üzereydi. Yeşilköy'e kadar dayandılar. Abdülhamit İngiltere'ye başvurup “Beni kurtarın” diye ricacı oldu ve İngiliz donanması İstanbul'a demir attı.
Ruslar o günkü adı Ayestefanos olan Yeşilköy'de 10 katlı apartman yüksekliğinde görkemli bir zafer anıtı yaptı. Abdülhamit derseniz, çok uzun yıllar boyunca padişahlığını bu anıtın yanı başındaki Yıldız sarayında (ve hiç utanmadan) sürdürdü.
* * *
Tahta çıktığı zaman Osmanlı'nın parlamentosu vardı. Hemen ilk iş olarak kapattı!..
Ve o günden sonra 33 yıl boyunca ülkeyi tek adam-tek despot yöntemiyle yönetti. Sadrazam, büyük devlet adamı Mithat Paşa'yı bugün Suudi Arabistan'da olan Taif Kalesi'ne sürdürdü ve orada adamlarına boğdurarak şehit etti.
Korkak, vesveseli bir adamdı. Padişah kaldığı sürece sarayından sadece cuma günleri namaza gitmek için çıkardı! Ne de olsa halife idi!
Ülkeyi gizli hafiyeler ve jurnalcilerle yönetti. Nice asker ve sivil yurtseverleri İmparatorluğun Fizan, Yemen gibi en ücra köşelerine sürgün edip hayatlarını kararttı.
* * *
Evet, korkaktı.
Dünyanın en güçlü donanmalarından biri elindeydi. Haliç'teki donanmayı “Dışarı çıkarsa bu gemiler sarayımı bombalayıp beni tahttan indirirler” korkusuyla orada yıllar boyu çürüttü.
Devlet kendisinden sonra Balkan Harbi ile Birinci Dünya Harbi'ne girdiğinde donanma sıfır düzeyinde idi ve gemiler artık çalışmıyordu!
O iki savaşta yine hezimete uğradık.
Elinde Ertuğrul isimli ahşap bir firkateyn vardı. Onu Japon İmparatoru'na nişan ve madalya vermek için Japonya'ya gönderdi. Hint Okyanusu'nun fırtınalı denizlerine dayanamayan ahşap Ertuğrul dönüş yolunda battı ve 587 denizcimiz boğularak şehit düştü.
* * *
İstanbul'da yaşayan Lorando ve Tubini isimli iki piyasa bankerinden büyük miktarda borç almıştı. Geri ödeme zamanı çok geçtiği halde, Fransız uyruklu bu iki bankere borcunu ödemedi.
Yıl 1901.…Bunun üzerine Fransa hükümeti Limni ve Midilli adalarına donanmasını gönderip asker çıkardı.
Borç ödeninceye kadar her iki adanın da gümrük gelirlerine el koyduğunu resmen açıkladı.
Paçaları tutuşan Abdülhamit borcunu ödemek zorunda kaldı.
Bu durumlara düşürülen bir devletin saygınlığı olur mu!
* * *
Orduyu ve donanmayı yok eden Abdülhamit savaştan korkardı. Bir tek Yunanistan'la savaştı ve kazandı!.. Ama hiçbir kazancı olmadı, Batılı devletlerin baskısıyla nasihat aldı.
Onun döneminde bir karış bile toprak kazanamadık ama verdiği yerler çok!
Teselya'yı Yunanistan'a, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi.
Karadağ, Bulgaristan, Romanya ve Tunus elden çıktı.
Gerçek bir despottu…
Astığı astık kestiği kestikti ama doğruyu söylemek gerekirse insanları idam ettirmezdi. Sürgün edip susturmayı her zaman tercih etti.
Kendisine her gün yüzlerce jurnal gelirdi. Bu iğrenç jurnalleri verip insanların hayatını kaydıran herkesi saraydan maaşa bağlamıştı. Devletin kese kese altınlarını onlara ihsan ederdi. Jurnalcilik bir sürü sahtekarın geçim kapısı olmuştu.
* * *
Özellikle Batı ülkelerinden acayip korkardı. Onlarla sorun çıkmasını istemez, ne dedilerse onu yapardı.
Yıl 1905. Ermeni terör örgütleri kendisine Yıldız Camisi avlusunda bombalı saldırı düzenledi ve Abdülhamit'in kıl payı kurtulduğu bu patlamada yakınında bulunan 26 kişi öldü. Ermeniler bu paralı görevi, taşeron olarak kiraladıkları Edward Jorris isimli bir Belçika vatandaşı anarşiste yaptırmıştı.
Jorris yakalandı, her şeyi itiraf etti ve idama mahkum edildi… İstanbul'daki Batılı devletler hemen devreye girip katilin Belçika'ya iade edilmesini istediler…
Ve Jorris'i gizlice iade etti, gemiye bindirip ülkesine gönderdi!
* * *
Günün birinde Selanik ve Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Yurtsever asker ve sivil aydınlar İmparatorluğun içine düştüğü durumlara artık isyan ediyor, özgürlük istiyordu.
Yıl 1908. Bazı subaylar emirleri altındaki askerlerle birlikte dağa çıkıp Meşrutiyet ilan edilmesini, Meclis'in yeniden açılmasını istediler.
Şimdi dizilere konu olan Abdülhamit başına gelecekleri görmüş ve yine korkmuştu.
İkinci Meşrutiyet'i ilan etti, 33 yıl aradan sonra Meclis'i tekrar açtırmak zorunda kaldı.
Süngüsü iyice düşmüştü.
Selanik'ten İstanbul'a Meşrutiyet'i korumak ve sahip çıkmak adına askeri birlikler (avcı taburları) gönderildi. Ancak yobazlar-şeriatçılar bu olanlara karşıydı.
Avcı taburlarında görevli bazı çavuşları ayarlayıp isyan çıkardılar.
Bu isyan tarihimizde 31 Mart şeriat olayı olarak bilinir.
* * *
Bu kez isyanı bastırmak için Selanik ve Edirne'den yeni askeri birlikler yola çıkarılıp trenlerle İstanbul'a gönderildi.
Bunun adı Hareket Ordusu oldu…
Hareket Ordusu İstanbul'da isyanı bastırdı. Kurulan Harp Divanları gereken yargılamaları yaptı ve çok sayıda yobaz idam edildi.
Bu arada Meclis toplandı ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Reşat padişah oldu.
(Burada bir parantez açıyorum. Bu konuları baştan sona öğrenmek isteyenler Osman Selim Kocahanoğlu'nun şimdi üçüncü baskısı yapılan “31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamit” isimli çok ilginç ve öğretici kitabını okuyabilir. (Temel Yayınları).
* * *
Bu sırada Balkan Harbi başlamış, Bulgar ordusu neredeyse İstanbul'un kapısına dayanmıştı. İttihat Terakki hükümeti İstanbul elden giderse devletin eski padişahı da esir düşebilir korkusuyla Abdülhamit'i İmparatorluğun en güvenilir bölgesi olan Selanik'e (çocukları ve karılarıyla birlikte) sürgün gönderdi. Orada devlet tarafından kiralanan Alatini köşkünde kaldılar.
Padişahlığı süresince on binlerce masum insanı sürgün eden şahıs şimdi kendisi sürgün edilmişti!
* * *
Abdülhamit 31 Mart irtica olayına acaba destek vermiş miydi?
Bu konu bugün bile bilinmiyor. Elde somut bir kanıt yok. Destek vermiş olmasa bile karşı da çıkmamıştı.
Bir süre sonra, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patladı. Selanik tehlike altındaydı.
Devlet, bu eski padişahı bu kez yine aynı gerekçeyle, düşman eline geçmesin diye İstanbul'a getirip Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirdi. 1918 yılında ölünceye kadar orada yaşadı.
* * *
Ürkek, korkak, vesveseli bir adamdı. 33 yıl boyunca uyruklarına kan kusturdu.
Bu süreçte iyi işler de yapmadı mı? Elbette yaptı ama kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır.
Koskoca güçlü donanmayı Haliç'te çürüttü.
Girdiği her savaşta (Rus ve Yunan) ordumuzu saraydan yönetmeye kalkışıp yenilgiye uğrattı.
Kıbrıs dahil pek çok mülkümüzü yabancılara kaptırdı.
Ülkeyi hafiyelerin verdiği gizli jurnallerle yönetti. Tahttan indirildikten sonra kurulan heyetler, Yıldız Sarayı'nda torbalar dolusu jurnaller buldu. Ama bunlar okundukça bazı acı gerçekler de ortaya çıktı. Abdülhamit'e en karşı bilinen bazıları bile ona jurnal vermişti! Bunun üzerine jurnallerin okunmasından vazgeçildi ve hepsi birden heyetler önünde yakıldı!
* * *
Rus ordusunun Yeşilköy'de, sarayına birkaç kilometre ötede yaptırdığı görkemli zafer anıtının yanında hiç utanıp sıkılmadan padişahlık yapıp devletin onurunu çiğneten bu şahıs şimdi neredeyse “Kahraman (!)” ilan edilecek. (Bu anıt daha sonra İttihat ve Terakki döneminde dinamitlenerek yıkıldı.)
AKP iktidarı siyasi masallar okuyup Abdülhamit'i böyle yapay yöntemlerle parlatmayı bir yana bıraksın da, tarihin gerçeklerine bir baksın.
O padişahı böyle TRT dizileriyle falan aklamak mümkün değildir.
Şu kısacık yazıda çok özetle anlatmaya çalıştıklarım herhalde bunun kanıtıdır
@@oncevatanoncevatan2141 sen bu şekilde bilmeye devam et
@@oncevatanoncevatan2141 herkes biliyor tarihini merak etme
@@oncevatanoncevatan2141 insanlar istediğine inanır karışamazsın istediği gibide över
Öyle birine ata deki; ...
Bir havadisiyle kraliçenin uykusunu kaçırsın öyle birine ata deki bastonunu akdenize sokup karadenizi karıştırsın.
Indeed he did took revenge on his uncle and his secret agents did a good job and i am sorry for cerkus Hassan
Bu dizi ne zaman başlamış bitmiş hangi kanalda oynamış
?
TRT 1 DEÝDİ BENDE GÖRÜYORDUMDA PEK ILGILENMIYORDUM AMA SUAN PAYİTAHT ABDULHMADI SEVEREK IZLIYORUM
@@muhammedbey7907 HELAL KARDESIM BENDE IZLIYORUM PAYITAHTI
ey şanlı osmanlı meme
Hani ismi mehmet ti ? simdi birden abdulhamid oldu lutfen biri bana aciklayabilirmi ?
V. Mehmed Reşat Ve Vahdettin Yok
orası hep muamma kalacak iyi tarih bilmek lazım
Bunun adı mehmet
Dizi ılk zamanlar kısılerden bahsetmıyodu dıye mehmet dedıler
abdülhamidhana sıfır benzeme gram alaka yok
bu kadar kotu bi cekim teknigi gormedim ve eski ordu marsi hic oturmamis bu sahneye
İllaha muhalefet olacanız demi beğenmiyorsanız izlemeyin silah zoruyla izlettiler sanki
Hala mı
Bu oyuncunun oynaması ne kadar da saçma
Cülus kötü çekilmiş niye muhteşem yüzyıl gibi cülus olmuyor ve neden desturrr sultan Abdülhamid han diye kapılar açılmıyor oturdu tahtmı koltuklu belli değil