Hüseyin hicam Allah sizden razı olsun. 20 senedir sorduğum,tatmin olmak istediğim konuları benim gibi vasat vatandaşın diliyle anlatmaniz takdire şayandır.
İşte hayırlı ameller hususunda, nefsi gururdan kurtarmak ve şerleri de kadere vermemek için; hayırlarda kaderi, şerlerde ise cüz’i iradeyi ileri sürmekle ve bu şekilde iman etmekle mükellefiz.
selam kardes agzina saglik. senin videolar cok yararli. herzaman senin fikrine katilmiyorsamda bazi konulari dusunmemde cok yararli oluyor. Allah razi olsun senden. edepli konusmalarin var, kimsenin kalbini kirmiyorsun. keske senin gibi daha fazla boyle videolar yapanlar olsa
Allah Teâlâ'nın yerine getirilen bir irâdesi ve şâmil bir kudrete sahip olduğuna îmân etmektir.Dolayısıyla bu kâinatta hayır olsun, şer olsun, hiçbir şeyin Allah Teâlâ'nın irâdesi dışında olmaz.
Ali (ra)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu: “Kişi şu dört şeye iman etmedikçe mümin olamaz; 1- Allah’tan başka hiçbir ilah ve otoritenin olmadığına, 2- Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma ve beni hak ile gönderdiğine, 3- Ölüme ve ölümden sonraki dirilmeye inanacak, 4- Kadere de mutlaka iman edecektir.” (İbn Mâce, mukaddime)
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: وما تشاءون إلا أن يشاء الله رب العالمين[ سورة التكوير الآية: ٢9] "Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz (ne doğru yolda gidebilir, ne de ona gücünüz yeter).” ( Tekvîr Sûresi: 29 ) - Kader, Allah Teâlâ'nın kullarındaki bir sırrıdır. Allah Teâlâ'nın bu konuda bizlere açıkladığını öğrendik ve ona îmân ettik. Hakkında bilmediğimiz şeyi ise, kabul ettik ve ona îmân ettik
Kur’an ayetleri kaderin varlığını ispat eder Kuran-ı Kerim’de kader ile direkt yada dolaylı olarak alakalı bir çok ayet-i kerime bulunmaktadır, bazıları şunlardır: “…Allah’ın emri ise, mutlaka yerini bulan bir kaderdir.” (Ahzap, 38) “Şübhesiz ki biz, herşeyi (Levh-i Mahfûz’da yazılmış) bir kadere göre yarattık.” (Kamer, 49) “Hem va‘desi belli olan bir yazı (bir kader) olarak, Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimsenin ölmesi mümkün değildir. Artık kim dünya mükâfâtını isterse, ona ondan veririz. Kim de âhiret mükâfâtını isterse, ona (da) ondan veririz. Şükredenleri ise mükâfâtlandıracağız.” (Al-i İmran, 145) “Allah, her dişinin neye gebe kalacağını ve rahimlerin neyi eksiltip, neyi ziyâde edeceğini bilir. Çünki O’nun katında herşey (kader olarak yazılı) bir ölçü iledir.” (Ra’d, 8) Yeryüzünde ve nefislerinizde baş(ınız)a gelen hiçbir musîbet yoktur ki, mutlaka onu yaratmamızdan önce bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da yazılı) olmasın! Şübhesiz ki bu, Allah’a göre pek kolaydır. (Hadid, 22)
Kadere îmân; îmân esasları'nın altıncısıdır.Kadere îmân etmeyen hiç kimsenin îmânı olmaz. Nitekim bazı insanların kaderi inkâr ettikleri haberi, Abdullah b. Ömer'e -Allah ondan ve babasından râzı olsun- ulaştığında o şöyle demiştir: (( إِذَا لَقِيْتَ أُولَئِكَ فَأَخْبِرْهُمْ أَنِّي بَرِيءٌ مِنْهُمْ وَهُمْ بُرَاءُ مِنِّي، وَالَّذِي يَـحْلِفُ بِهِ عَبْدُ اللهُ بْنُ عُمَرَ لَوْ أَنَّ لِأَحَدِهِمْ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَبًا فَأَنْفَقَهُ مَا قَبِلَهُ اللهُ مِنْهُ حَتَّى يُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ )) [ رواه أبو داود والترمذي وصححه الألباني ] "Onlarla (kaderi inkâr edenlerle) karşılaşırsan, benim onlardan uzak olduğumu, onların da benden uzak olduklarını onlara haber ver.Abdullah b. Ömer'in adına yemîn ettiği (Allah)'a yemîn ederim ki, onlardan birisinin Uhud dağı kadar altını olsa, sonra da bu altınları Allah yolunda harcasa, o kimse kadere îmân etmedikçe, Allah Teâlâ kendisinden bu harcamayı (infakı) asla kabul etmez." ( Ebu Dâvud ve Tirmizî rivâyet etmişler, Elbânî de 'Hadis, sahihtir' demiştir.)
Hadis-i şeriflerde kadere iman Yahya b.Ya'mer'den: Abdullah b. Ömer (ra) dedi ki: Bir gün Cibril (insan suretinde) Peygamberimiz'e (asm) geldi ve sordu: 'İman nedir?' Peygamberimiz (asm): "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve (hayır-şer yönüyle) bütün kader programına inanmandır" dedi. Soran kişi: 'doğru söyledin' deyince biz şaşırdık; hem soruyor, hem de doğruluyordu... Sonra Peygamberimiz: "O Cebrail'di ve size dininizin esaslarını öğretmek için geldi" buyurdu. (Ahmed İbn-i Hanbel- Müsned)
Kâinattaki bütün varlıkların, Allah Teâlâ tarafından yaratıldıklarına îmân etmektir. Dolayısıyla O, mahlukatın, onların sıfatlarının ve fiillerinin yaratıcısıdır.
BAKARA 145 Ayet- Kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen de onlar yine senin kıblene yönelmez. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymaz. Sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfine uyarsan zalimlerden olursun.
Səlamun əleykum. Tövratda keçən ayəti başa düşmək istəyirsənsə вецная тайная книги .михаил лайтман. TAM DƏQİQ İZAH EDİR. AYƏTLƏRİN HƏRFİ MƏNASINA UYANLAR ALLAHIN ƏLI OLDUĞUN ANLAYIBLAR.
HOCAM OKUDUĞUN KUR'AN SİZE NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR DEDİRTMİYOR MU. VEYA KİŞİNİNİN NAMAZI NEYSE DİNİ DE ODUR DEMİYOR MU.. İMDAT BEKLEYENLER VARKEN NAMAZ KILMAK EN AZINDAN AHLAKTAN YOKSUNLUKTUR.
Ama ayeti açıklarken, siz ayrılığa düştünüz sizin aranizi vahiyle düzeltti , diye açıklıyorsunuz. Ama, vahiyden önce mezhep ayrılığı yoktu zaten. Vahy nasıl aralarını duzltir ki?
17:18 Kur'andaki Müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul ederek, tevil etmeyerek, bu ayetlerde kasdedilen manayı insanın bilemeyeceğini, onu ancak Allahın (cc) bileceğini söylüyorlar ve onu bilmeyi Allaha havale ediyorlar.. Allah sana müteşabih ayet gönderiyor.. sen o müteşabih ayetin üzerinde tetebbür etmediğin için, bu Ayetin tevilini ancak sen bilirsin Ya Rabbi diye Allaha o müteşabih olan ayeti geri gönderiyorsun diyor... bu ne demek bu Kur'anı mehcur bırakmaz olmaz mı diyorsun Felsefeci efendi.. Ve Müteşabih ayetler üzerinde olmadık te'vil ve yorumlarını yapmak için daldıkca dalıyorsun.. Oysa onun te'vilini Allahtan başkası bilmez... Ancak Allah bildirirse bilebiliriz.. ayetten de ders almıyorsun... Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (.Al-i İmran 7)
*Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (.Al-i İmran 7)* Muhkem açık, kesin, yalın ve kat'î demektir. Muhkemât ise, hiçbir belirsizlik gölgesine düşürmeksizin anlamlarını çok açık olarak ifade eden Kur'an ayetleridir. Bu ayetler yanlış anlamaya çok az meydan bırakacak şekilde anlamlarının çok açık ve kesin olması için böyle ifade edilmişlerdir. Bu ayetler Kitab'ın ana prensiplerini oluştururlar; yani, Kur'an'ın gerçekleştirmek için indirdiği amacı ancak ve ancak bu muhkem ayetler belirler. Bunlar dünyayı İslâm'a çağırır, öğütler verir ve uyarılarda bulunur. Yanlış inanç ve uygulamaları reddedip doğru hayat nizamını bu muhkem ayetler ortaya koyar. Dinin esaslarını açıklayıp, inançla ibadetleri, görevle sorumlulukları, emir ve yasakları bu muhkem ayetler bildirir. Bu nedenle Hakk'ı arayan bir kimse, kendi ihtiyaçlarına ancak bunlar cevap verebileceği için bu ayetlere başvurmalıdır. Doğal olarak böyle bir kimse bu ayetler üzerinde duracak ve tetebbür edecek, bunlardan en fazla faydayı elde etmeye gayret edecektir. Müteşabihat, birden fazla anlama gelebilen ayetlerdir. Bu ayetlerin amacı evren hakkında, onun başlangıcı ve sonu, insanın evrendeki konumu gibi konularda bir miktar bilgi vermektir. Çünkü bu tip bilgiler, herhangi bir hayat sistemini formüle etmede esas teşkil ederler. Hiçbir dilin, henüz insan duyuları tarafından algılanmamış, hiçbir insan tarafından duyulmamış, koklanmamış dokunulmamış ve tadılmamış bu doğa-üstü şeyleri ifade edecek kelime, ifade, deyim vs. sahip olmadığı bilinen bir şeydir. Bu doğa-üstü şeylerin, insan hayatı sözkonusu edilerek anlatılmasının nedeni işte budur. Kur'an'ın insan dilinde birden çok anlama gelebilecek müphem ifadeler kullanmasının nedeni de budur. O halde bu ayetlerin en önemli faydasının, kişinin gerçekliğe yaklaşmasının ve onun bu gerçekliği bu şekilde kavramasını sağlamak olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu ayetlerin asıl manalarını belirlemek için ne denli çaba sarfedilirse, o denli şüphe ve belirsizlik içine düşülür. Bunun bir sonucu olarak kişi, gerçekliği (reality) bulmayı hiçbir zaman başaramaz, hatta ondan uzaklaşır ve sapıklığa düşer. Bu yüzden Hakk'ı arayanlar ve gereksiz şeylerin peşinde koşmayanlar, bu müphem ayetlerden aldıkları yalın gerçeklik anlayışıyla yetinirler ve bu da onların Kur'an'ı anlamalarını sağlar. Bu tür kişiler tüm dikkatlerini anlamları açık ve kesin ayetleri anlamakta kullanırlar. Diğer taraftan kalblerinde hastalık olan, gereksiz şeyleri bilmeye hevesli ve meraklı olan ve fitne peşinde koşanlar, akıllarını, zamanlarını ve enerjilerini bu anlamı belirsiz olan müteşabih ayetleri yorumlamada harcarlar. Bu şöyle bir soruya neden olabilir: Kişi müteşabih ayetlerin gerçek anlamını bilmediği halde nasıl onların hak olduğuna inanabilir?Kalbi onu bilmeden ve anlamadan mutmain olabilir? Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Müteşabih (müphem) ayetler yorumlandığında değil, muhkem (anlamı açık ve kesin) ayetler iyice incelendiğinde, bu inceleme, anlayışlı bir kişiyi Kur'an'ın gerçekten Allah'ın kelâmı olduğu inancına götürür. Muhkem ayetleri inceleme, kişiyi bir kez Kitab'ın gerçekten yakinen Allah'tan olduğu inancına götürdükten sonra, müteşabih ayetler onun zihninde şüphelere yol açmaz ve ben ona inandım hepsi Allah katındandır der.. ayet anlamlarında karmaşıklıklara rastlandığında ise, bunları bir tarafa bırakır. Kılı kırk yarıp onları araştıracağına Allah'ın Kelâmı'na bütün olarak inanır ve dikkatini daha faydalı işlere yöneltir.
Rivayet edildiğine göre, Necran hıristiyanları Peygamber efendimize; "Sen Hz. İsa hakkında; `O, Allah'ın kelimesi ve ruhudur' demiyor musun?" demişlerdi. Bu ifade ile, O'nun insan olmayıp Allah'ın ruhu olduğu şeklindeki kendi inançlarına destek bulmaya çalışıyorlardı. Bu hristiyanlar, Allah'ın mutlak birliğini ifade eden, O'na şekil, ortaklar ve oğullar yakıştıran her türlü düşünceyi reddeden kesin ve muhkem ayetleri bırakıp mecazi ve te'vile müsait ayetleri kendi yanlış inançlarına dayanak yapmak üzere kullandıkları için uyarılıyorlardı. Yalnız, ayetin kapsamı bu belirli olayla sınırlı değildir. Aynı zamanda Allah'ın Hz. Peygamber'e gönderdiği inançla ilgili düşüncenin gerçeklerini ve İslâm'ın hayat tarzını içeren, bu Kitap karşısında insanların benimsedikleri farklı tutumların yanında insan aklının kendi özel vasıtalarıyla kavrama imkanı olmayan ve nassların açıkladığının dışında hiçbir şekilde doğru olarak anlaşılma imkanı bulunmayan gayb ile ilgili meseleler de bu ayetin kapsamı içinde yer alıyor. Akide ve Şeriatın hassas ilkeleri ise içerik ve kapsam açısından anlaşılır ve kesindir. Bunlarla ilgili amaçlar kavranabilir türdendir ve kitabın temelini bunlar oluşturur. Hz. İsa'nın doğumu ve yaratılışı gibi sem'iyata ve gaybe ait konulara gelince ayeti kerime bu tür konularda bize Allah'tan gelen bilgiyle yetinmemizi ve ileriye gitmememizi, sadece tasdik etmemizi hatırlatmaktadır. Çünkü bu tür ayetler de "Hakk" olan aynı kaynaktan gelmiştir. Onların mahiyetini ve keyfiyetini kavramak insan tabiatının sınırlı olan düşünce alanı ve kavrayış vasıtaları ile, mümkün değildir. İşte bu aşamada insanlar, fıtratlarının sağlamlık veya bozulmuşluk durumuna göre bu "muhkem" ve "müteşabih" ayetleri farklı şekilde karşılıyorlar. Kalplerinde eğrilik, saf fıtratında sapma ve bozukluk meydana gelenler; inanç, şeriat ve pratik hayat tarzının üzerine bina edildiği apaçık muhkem ayetlerdeki ilkeleri gözardı ederek, farklı anlamlar yüklenebilecek müteşabih ayetlerin ardına düşerler. Halbuki bu ayetleri tasdik etmede temel dayanak onların geldiği kaynağın doğruluğuna inanmak ve onların tümünün "Hakk"tan geldiğini bilmeyi teslim etmektir. Bununla beraber insanın algılama gücü gerçekten çok sınırlı ve alam da hayli dardır . Bu ayetleri anlamada başlıca dayanaklardan biri de bu Kitabın tamamının doğru olduğunu, ne önce ve ne de geldikten sonra ona batılın karışamayacağı, Hakk ile indiğini doğrudan ilham ile kavrayabilme yeteneğine sahip olan fıtratın dürüstlüğüdür... O ard niyetliler, müteşabih ayetlerin peşine düşüyorlar. Çünkü müteşabih ayetlerde, inancı sarsıcı te'viller ve normal akılla yorumlanması mümkün olmayan sahaya girmiş olmanın tabii bir sonucu olarak birbirine aykırı düşüncelerden kaynaklanan fitneyi körükleme zemini bulabiliyorlar... "Halbuki bu tür müteşabih ayetlerin gerçek anlamını Allah'tan başka hiç kimse bilemez." İlimde derinleşmiş olanlara gelince, bunlar; elde ettikleri bilgileri kullanarak aklın sahasını ve beşerî düşüncenin yapısını kavradıkları gibi, kendisine bahşedilen vasıtalarla üzerinde çalışma yapabileceği zeminin şartlarını idrak etmiş kimselerdir. İşte bunlar gönül huzuru ve güven içinde derler ki: "Biz ona inandık; hepsi Rabbimizin katındandır." Kitabın, Rabbleri katından indiğine inanmaları, onları bu gönül huzuruna iletmektedir. Öyleyse o Hakktır ve doğrudur. Allah'ın bildirdiği şey mutlak anlamda doğrudur. Onun nedenlerini ve illetlerini araştırma insan aklının görevi olmadığı gibi, onun güç yetireceği bir şey de değildir. Yine insan onun mahiyetini ve arka-plandaki gizli illetlerin yapısını kavrayabilecek güce de sahip değildir. Bilgide derinleşmiş bulunanlar Allah katından kendilerine gelen herşeyin doğru olduğunu daha baştan gönül huzuru ile kabul etmişlerdir. Onlar bu huzura dürüst ve üretken fıtratları sayesinde varabilmişlerdir... Sonra, akılları da bu konuda, hiçbir kuşkuya kapılmaz. Çünkü onlar ilmin sahasına girmeyen, insanın araç-gereç ve vasıtalarla bilgisini elde edemeyeceği konulara aklın girişmemesi gerektiğini bilirler. İşte bu, bilgide derinleşmiş olanların gerçek bir tasviridir... Büyüklük kompleksine kapılıp inkâra kalkışmak, ancak bilginin dış yüzeyine aldanan ve meseleye yüzeysel olarak yaklaşanların işidir. Onlar bu halleriyle varolan herşeyi kavradıklarını, kavramadıkları şeylerin de yok olduğunu zannederler. Ya da kendi kavrayışlarını gerçeğin ölçüsü olarak kabul ederler ve kendilerinin kavradıkları sahanın dışında kalan gerçeklerin varlığına izin vermek istemezler. Bu nedenledir ki Allah'ın mutlak kelâmını da kendi aklî ölçüleriyle (!) değerlendirmeye kalkarlar! Gerçek bilgi sahiplerine gelince, onlar çok daha mütevazidirler. Beşer aklının gücünü aşan ve çerçevesi dışına taşan pek çok gerçeği kavramada aciz kaldığını kabul etmeye daha yatkın oldukları gibi, fıtratları da daha dürüsttür. Ve çok geçmeden dürüst fıtratları Hakk ile temasa geçer ve gönül huzuru ile onu kabul ederler. "Bunu ancak akıl sahipleri bilebilir." Akıl sahipleriyle Hakkı kabullenme arasında yalnızca bir hatırlama vardır sanki... O anda Allah'a bağlı olanların bozulmamış fıtratlarına yerleştirilmiş bulunan Hakk, birden harekete geçip ortaya çıkar ve düşünceye yerleşir. İşte o anda dilleriyle ve kalpleriyle sükunet dolu bir duaya, samimiyet dolu bir niyaza yönelerek, Allah'ın kendilerini Hakk'tan ayırmaması, hidayete erdikten sonra tekrar kalplerini eğriliğe bulaşmaktan koruması, rahmet ve iyiliğini kendilerinden esirgememesi için yalvarırlar.. Herkesi biraraya getirecek olan kuşku götürmeyen günü ve asla değişmesi düşünülemeyecek olan verilmiş va'di (sözü) hatırlarlar: "Böyleleri şöyle der: `Ey Rabbimiz, bizleri doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet bağışla, kuşkusuz sen bağışı bol olansın."
Ymer Bala Dava davet edilen manasındadır. Ayakta tutmak ile alakalı değildir. Çağırmak tebliğ ve davet ile alakalı. Bu nedenle dini ayakta tutan tek ve en önemli olmazsa olmaz tevhittir. Bu direği çürütende şirktir.
Kaaa Norma Kuranın matematiksel bir simetrisi var ancak benim için Kuranı Kuran yapan onun muazzam mana örgüsüdür 19 sistemi bana kırılgan ve subjektif geldi. Bu nedenle tercih etmiyorum. Savunan arkadaşlarada saygı duyuyorum sonuçta Kuranın beşer üstülüğünü göstermeye çalışıyorlar.
Ben bu konu hakkinda baya bi kafa yordum ve misal "ha mim" tablosu ve besmele tablosu yani 114 kere gecmesi birisinin kayip yani surenin icinde olmasi ve besmeledeki alti arka arkaya gelen örgünün bile burada bir mesaj oldugunu bana gösteriyor. Bu konuda sizden ricam daha cok kafa yormaniz. Bu konu hakkinda gürkan engin bey ile mesela istisare etmenis ve kafanizdaki sorulari iletmeniz hem size hem bize (video olarak) yardim edecektir insaAllah. Bu arada videoyu izledim ve aslinda begendim sadece hadis rivayetleri hakkinda biraz daha sert konusmanizi beklerdim ..yani rivayetlerin arasindada bircok uydurmanin mevcut oldugu hakkinda.
kuran bitane ama biranslar farkli kimi felsesi ile ugrasiyor kimi sifresi kimi sosyal bilim teknik yani kuran hersey ve hersey icinde barindiriyor yani kisi ne ararsa kuran o kapisini aciyor
18:51 Ayeti olduğu gibi kabul ederler, te'vile girmezler, nasıllığını bilmeyi Allaha havale ederler , böylece çoğu ayetlerdeki hikmeti ıskalarlar diyorsun.. Ama Ayette Allah onun tevilini Allah'tan başkası bilmez diyor.. buna ne diyeceksin? Demek kalbinizde kayma olmalıki Allahın nasıllığını ancak ben bilirim dediği müteşabih ayetleride yorumlamaya ve tevil etmeye kalkışıyorsunuz.. Selefin bu husustaki nakil ve tavsiyelerine de kulak asmıyorsunuz.. sizin aklınız herşeye mühendismidir?İyi gidişler size...
5 років тому+1
Onun tevilini Allah bilir demek kimse tevil yapmasın o ayetler üzerimde düşünmesin demek değildir. Ayetin anlattığı kimse kendi yorumunu mutlaklaştırmasın uyarısıdır. Zira mutlak olan Allahın katımdakidir. Ayetin bize kazandırdığı bakış yorum üzerimden tekfir ve ötekileşyirmenin önüne geçmektedir.
*Müteşabih ayetin te'vilini yaptın da eline ne geçti?Ayetin manası hakkında hangi kesin sonuca sonuca ulaşabildiniz?Zan ve tahminden başka, aranızda ihtilaftan başka.... Elden maksad Kudret mi?, Rahmet mi?, Destek mi?, inayet mi? Şefkat mi? veya yorumunu bizim asla bilemeyeceğimiz sadece Allahın bildiği başka bir mana mı?Ayette Allah (cc) ""Oysa onun te'vilini Allahtan başkası bilmez diyor"" iken siz hâlâ neyin peşindesiniz... Biz de biliriz mi diyorsunuz? Said Nursiye mi özendiniz?Allah (cc) kıyametin vaktini kimse bilmez demişken, o adeta Yüce Allaha (cc) kafa tutarak ""Ebced bir anahtar-ı Gaybidir, bu anahtar da benim elimdedir, ben de bilirim"" dercesine Ebced kehanetiyle ve falcılığıyla Gayba Taş atarcasına kıyametin vaktini hesaplamaya kalkışıyor(!!!) Zan ve tahminlerde bulunuyor.. İşte bunlar kalblerinde eğrilik olanlardır.. Fitne ve ihtilaf çıkarmak için böyle yaparlar... Sonucuna asla ulaşamayacakları neticesiz Zan ve Tahminlerde bulunurlar.. (Çünkü Allah (cc) onun te'vilini ancak ben bilirim, kimse bilmez diyor.. siz daha neyin peşindesiniz?neyi ispatlamaya kalkışıyorsunuz?Neden olmadık tevil ve yorumlarınızı yapıyorsunuz.. Gayba Taş atıyorsunuz.. Biz Allahın (cc) El Sıfatı olduğuna inanırız.. onu iptal etmeyiz.. Çünkü Allah bunu bildirmiştir.. ispat etmiştir.. Nasıllığını ve keyfiyetini ise asla bilemeyiz.. Onun mahiyetini bilmeyi Allaha (cc) havale ederiz.. Biz ona iman ettik deriz üzerinde yorum yapmayız.. Neticesiz Zan ve tahminlerde bulunmayız.. Gaybı Taşlamayız.. Çünkü Allah onun te'vilini ancak ben bilirim diyor.. Siz batıl yorumlarınızı yaptınız da Allahın (cc) el sıfatının keyfiyetinin ne olduğu hakkında aranızda anlaşabildiniz mi? Asla hakikatine ulaşamazsınız, sadece hakkında zan ve tahminlerde bulunabilirsiniz...
5 років тому+4
@@IBRAHIM-oz1nx kardeşim neden bunları yazdığınızı anlayamıyorum zira çok farklı düşünmüyoruz. Bileceğimiz ve bilemeyeceklerimiz var. Siz sözün tamamını dinleyin en güzeline uyun vesselam
Tevhide iman etmek, öncelikle Dinde Birlik olmayada iman etmekdir, yani yetkili tek bir imamete sahip olmak her zaman nasip degil, fakat önceliklede enazindan buna iman etmek ve bunun gerceklesmesi icin en azindan istekli-azimli olmak, dua etmekdir. Ey Seyhler , hocalar. Birlikk icin gereken imameti kurmak icin ne yapiyorsunuz? Yoksa kendi halinizden-yolunuzdan memnun, kendikendinizi ve cemaatinizi Dinde Ahiretinize yeterli mi görüyorunuz? Selefi, Vahhabi, Mutezili, Ehlisünnet bilmem ne. Nerde bunlarin ortak imami-imameti-Birligi? Selefilerde bilmem kac firka, vahhabi ise birlik der, imamet yok, imamet-hilafet dedigi ise, her bilegi güclünün bisekilde basa gelenin-devletini-düzenini kurdugu hicazda saltanatci lanetlilerin dostu hain suud gibileri. Bölünük halde, Dinde Yetki onundura iman etmemiz emredilen imametsiz-öndersiz tek ordu olmadan, cAllahin kuranda gösterdigi-emrettigi, Dinin Düzen yapilmasi nasil gerceklesecekmis? Oysa, ancak kendileri dogru yolda, SiratiMüstagimde, digerleri bundan azcok sapik. hatta kafir-mürted-münafik... Bu kafayla SiratiMüstagimde olunmaz. Dinden-SiratiMüstagimden sapiklik, öncelikle Fitrata ve Kurana sadik olarak,Takva üzeri olmamakla ve özlkle, yoksa, mesru-cAllahtan yetkili imamete enazindan gönülden bagli olmamakla-iman etmemekle, kafirlik ise, hatta varsa onu reddedip-yalanlamakla.muhalefet etmekle, münafiklik ise cesitlidir, en kötüsü, SiratiMüstagime ve en barizi ve önemlisi-zararlisi, varsa, imamete bagli gözüküp, kalben reddetmekle-yalanlamakla, mürtedlik ise, yine en barizi ve önemlisi-zararli, önce bagli olup sonra terketmekle olur. Hakiki kafirlik budur. imamet varsa, mürtedin cezasi idamdir, yoksa kimsenin kimseyi alenen tekfir etmeye hakki yok, cünkü ortada yetkili bir din-Sahibi imamet yok, hem ne icinki, bu durumda cezalama yetkinde yok. Hele ayni ümmetin-evin komsulari olarak birbirimizi tekfir etmeye hic hakkimiz yok, taki imam Mehdi gelip, iammeti varoluncaya dek. O zaman akla kara ayrilacak, kendine baglanmayana tekfir Hak olacak. Öncesi Kuran-Sünnetde olsa, imamet olmadigindan, Tekfire yer-Hak olmayan bir Fetret dönemi sayilir, cünkü Kurana-Sünnete/Dinde yetkili imam, yani tam manasiyla bir Din yok ortada. cAllahin Dinine yardim, Dinin Düzen yapilmasi görevini yerine getirmek ise, öncelikle Birlik-imamet icin caba göstermekle olunur. Hanginiz bu Görevi yerine getiriyor? Hanginiz bunlari vurguluyor, kuldan korkmadan savunuyor? Din, düzen olmadigi, özlkle Evin koruyucu catisi olan, seytana yol acan lagimlari tikayan, cAllahin Haramlari, yasak olmadigi icin, ümmetEvi su-lagim aliyor, cökmek üzere, ümmet dinsizlesiyor, siz oturuanlarinin dairelerinin kusurlariyla, onun odasinin penceresini, digerinin kapisini elestiriyorsunuz. Su Evi, sahibi cAllaha ve Yetkilisi imamete teslim edelim artik. Onu SonResulün Beyyinelerinde/Bildirilerinde arastirip tespit edip, ona baglanip, Evin catisini yapmak icin, onun önderliginde bu Hedefe götüren Yola girelim ve Yol alalim artik, bosuna kürek sallayip yerimzde sayacagina hatta zamanla sayica ve imanen eriyip geri gidecegine. Ey Akl-Basiret sahibleri. Buna odaklanin, bunu yayin, imam Mehdiye zemin ve Müminler hazirlayin.
el kesmek..yanlış meal dir kesin..la eli ni yani o haram ve zulmden men edin. o kötülüğün yolunu kesin..mal lan bunlar..el kesmek ne.ya pöff banane ya valla ben artık vazgeçtim. herkes bildiği gibi yapsın..ALLAH Af etsin bizleri..
Hırsızların hiç bir zaman çalışma niyetleri olmadığı için sakat hükmündeler. Nasıl olsa başkalarının üstüne yük olacaklarından elini keserek onların halka vereceği zarardan kurtulmalı. Hırsızlık bir hastalıktır. zengin bile olsalar çalarlar.
@@zuleyhaucar295 hayır daha önce bu hastalığamı yakalandınızda bu kadar eminsizniz ekmek çalan içerde devletten trilyar çalan rahat buna ne diyorsunuz hırsızlık faili meçhul tacavüz uyuşturucu fuhuş tehdit gasp sizin bağımlılık dediğiniz kişiler bu eylemleri topyekün uyguluyor mafya ganster gibi el gerçekten kesiliyorsa ayette daha sonra neden affedilmesinden bahsediyor elini geri dikeceksiniz affedilince?
Sen selefiler i tanıdığını zan ediyorsun ama hiç bir bilgin yok .kesin kanaatim. Sana Ebu Hanzala hocayı tavsiye ederim. Selefi kim ve ne ondan öğren .
18:11 dakika
“ Geleceği Kuran ile inşa et ! “
Allah razı olsun Hocam.
TEŞEKKÜR HOCAM ALLLAH RAZI OLSUN
Hocam Allah razi olsun her zamanki gibi muhtesem anlatmissiniz.. Lütfen bol bol video yapin..Allah yardimciniz olsun..
Maşallah Hocam, ne kadar çok çalışmışsınız. Rabbim sağlık, sıhhat ve afiyet versin. Rabbim derslerinizi de bereketlendirsin.
Hüseyin hicam Allah sizden razı olsun. 20 senedir sorduğum,tatmin olmak istediğim konuları benim gibi vasat vatandaşın diliyle anlatmaniz takdire şayandır.
İşte hayırlı ameller hususunda, nefsi gururdan kurtarmak ve şerleri de kadere vermemek için; hayırlarda kaderi, şerlerde ise cüz’i iradeyi ileri sürmekle ve bu şekilde iman etmekle mükellefiz.
selam kardes agzina saglik. senin videolar cok yararli. herzaman senin fikrine katilmiyorsamda bazi konulari dusunmemde cok yararli oluyor.
Allah razi olsun senden. edepli konusmalarin var, kimsenin kalbini kirmiyorsun. keske senin gibi daha fazla boyle videolar yapanlar olsa
ben hüseyim kemal hocanin ilerde cok ünlü televizyon kanallarina cikacagini simdiden görüyorum, insaallah
34 dk . Rum suresi namaz kılın müşriklerden olmayın ( 30.31)
allah razı olsun insallah.
güzel anlatım teşekkür ederim
Topluma uyacağız diye öyle bir zamana geliriz ki toplum taytlarla geziyor olur biz de sivrilmeyelim diye tabi oluruz. El an bu durumdayız.
Allah Teâlâ'nın yerine getirilen bir irâdesi ve şâmil bir kudrete sahip olduğuna îmân etmektir.Dolayısıyla bu kâinatta hayır olsun, şer olsun, hiçbir şeyin Allah Teâlâ'nın irâdesi dışında olmaz.
Ali (ra)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu:
“Kişi şu dört şeye iman etmedikçe mümin olamaz;
1- Allah’tan başka hiçbir ilah ve otoritenin olmadığına,
2- Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma ve beni hak ile gönderdiğine,
3- Ölüme ve ölümden sonraki dirilmeye inanacak,
4- Kadere de mutlaka iman edecektir.” (İbn Mâce, mukaddime)
Allah.ilmini.ve.ilmimizi.artirsin.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
وما تشاءون إلا أن يشاء الله رب العالمين[ سورة التكوير الآية: ٢9]
"Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz (ne doğru yolda gidebilir, ne de ona gücünüz yeter).” ( Tekvîr Sûresi: 29 )
- Kader, Allah Teâlâ'nın kullarındaki bir sırrıdır. Allah Teâlâ'nın bu konuda bizlere açıkladığını öğrendik ve ona îmân ettik. Hakkında bilmediğimiz şeyi ise, kabul ettik ve ona îmân ettik
Kur’an ayetleri kaderin varlığını ispat eder
Kuran-ı Kerim’de kader ile direkt yada dolaylı olarak alakalı bir çok ayet-i kerime bulunmaktadır, bazıları şunlardır:
“…Allah’ın emri ise, mutlaka yerini bulan bir kaderdir.” (Ahzap, 38)
“Şübhesiz ki biz, herşeyi (Levh-i Mahfûz’da yazılmış) bir kadere göre yarattık.” (Kamer, 49)
“Hem va‘desi belli olan bir yazı (bir kader) olarak, Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimsenin ölmesi mümkün değildir. Artık kim dünya mükâfâtını isterse, ona ondan veririz. Kim de âhiret mükâfâtını isterse, ona (da) ondan veririz. Şükredenleri ise mükâfâtlandıracağız.” (Al-i İmran, 145)
“Allah, her dişinin neye gebe kalacağını ve rahimlerin neyi eksiltip, neyi ziyâde edeceğini bilir. Çünki O’nun katında herşey (kader olarak yazılı) bir ölçü iledir.” (Ra’d, 8)
Yeryüzünde ve nefislerinizde baş(ınız)a gelen hiçbir musîbet yoktur ki, mutlaka onu yaratmamızdan önce bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da yazılı) olmasın! Şübhesiz ki bu, Allah’a göre pek kolaydır. (Hadid, 22)
Selamın Aleyküm hocam. Mülk:5 'in doğru açıklaması nedir ?
Kadere îmân; îmân esasları'nın altıncısıdır.Kadere îmân etmeyen hiç kimsenin îmânı olmaz.
Nitekim bazı insanların kaderi inkâr ettikleri haberi, Abdullah b. Ömer'e -Allah ondan ve babasından râzı olsun- ulaştığında o şöyle demiştir:
(( إِذَا لَقِيْتَ أُولَئِكَ فَأَخْبِرْهُمْ أَنِّي بَرِيءٌ مِنْهُمْ وَهُمْ بُرَاءُ مِنِّي، وَالَّذِي يَـحْلِفُ بِهِ عَبْدُ اللهُ بْنُ عُمَرَ لَوْ أَنَّ لِأَحَدِهِمْ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَبًا فَأَنْفَقَهُ مَا قَبِلَهُ اللهُ مِنْهُ حَتَّى يُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ ))
[ رواه أبو داود والترمذي وصححه الألباني ]
"Onlarla (kaderi inkâr edenlerle) karşılaşırsan, benim onlardan uzak olduğumu, onların da benden uzak olduklarını onlara haber ver.Abdullah b. Ömer'in adına yemîn ettiği (Allah)'a yemîn ederim ki, onlardan birisinin Uhud dağı kadar altını olsa, sonra da bu altınları Allah yolunda harcasa, o kimse kadere îmân etmedikçe, Allah Teâlâ kendisinden bu harcamayı (infakı) asla kabul etmez." ( Ebu Dâvud ve Tirmizî rivâyet etmişler, Elbânî de 'Hadis, sahihtir' demiştir.)
Hadis-i şeriflerde kadere iman
Yahya b.Ya'mer'den:
Abdullah b. Ömer (ra) dedi ki:
Bir gün Cibril (insan suretinde) Peygamberimiz'e (asm) geldi ve sordu:
'İman nedir?'
Peygamberimiz (asm):
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve (hayır-şer yönüyle) bütün kader programına inanmandır" dedi.
Soran kişi: 'doğru söyledin' deyince biz şaşırdık; hem soruyor, hem de doğruluyordu...
Sonra Peygamberimiz:
"O Cebrail'di ve size dininizin esaslarını öğretmek için geldi" buyurdu. (Ahmed İbn-i Hanbel- Müsned)
Kâinattaki bütün varlıkların, Allah Teâlâ tarafından yaratıldıklarına îmân etmektir. Dolayısıyla O, mahlukatın, onların sıfatlarının ve fiillerinin yaratıcısıdır.
Selefilik islam ve sunnetin ozu Allaha həmd olsun
Selefiler şirk etmez ama İslamıda yaşamazlar.
Qurab bizə yetər.
Allah bizi müsəlman adlandırdı (Hacc 78)
👏👏👏
BAKARA 145 Ayet- Kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen de onlar yine senin kıblene yönelmez. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymaz. Sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfine uyarsan zalimlerden olursun.
Səlamun əleykum. Tövratda keçən ayəti başa düşmək istəyirsənsə вецная тайная книги .михаил лайтман. TAM DƏQİQ İZAH EDİR. AYƏTLƏRİN HƏRFİ MƏNASINA UYANLAR ALLAHIN ƏLI OLDUĞUN ANLAYIBLAR.
HOCAM OKUDUĞUN KUR'AN SİZE NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR DEDİRTMİYOR MU. VEYA KİŞİNİNİN NAMAZI NEYSE DİNİ DE ODUR DEMİYOR MU.. İMDAT BEKLEYENLER VARKEN NAMAZ KILMAK EN AZINDAN AHLAKTAN YOKSUNLUKTUR.
Ama ayeti açıklarken, siz ayrılığa düştünüz sizin aranizi vahiyle düzeltti , diye açıklıyorsunuz. Ama, vahiyden önce mezhep ayrılığı yoktu zaten. Vahy nasıl aralarını duzltir ki?
Mezhepçilik ehli kitapta da vardır.
Ebu Said Hoca - Selefilik ve Hariciliğin Arasındaki Fark
ua-cam.com/video/93PwEjuqi-k/v-deo.html
17:18 Kur'andaki Müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul ederek, tevil etmeyerek, bu ayetlerde kasdedilen manayı insanın bilemeyeceğini, onu ancak Allahın (cc) bileceğini söylüyorlar ve onu bilmeyi Allaha havale ediyorlar.. Allah sana müteşabih ayet gönderiyor.. sen o müteşabih ayetin üzerinde tetebbür etmediğin için, bu Ayetin tevilini ancak sen bilirsin Ya Rabbi diye Allaha o müteşabih olan ayeti geri gönderiyorsun diyor... bu ne demek bu Kur'anı mehcur bırakmaz olmaz mı diyorsun Felsefeci efendi.. Ve Müteşabih ayetler üzerinde olmadık te'vil ve yorumlarını yapmak için daldıkca dalıyorsun.. Oysa onun te'vilini Allahtan başkası bilmez... Ancak Allah bildirirse bilebiliriz.. ayetten de ders almıyorsun...
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (.Al-i İmran 7)
*Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (.Al-i İmran 7)*
Muhkem açık, kesin, yalın ve kat'î demektir. Muhkemât ise, hiçbir belirsizlik gölgesine düşürmeksizin anlamlarını çok açık olarak ifade eden Kur'an ayetleridir. Bu ayetler yanlış anlamaya çok az meydan bırakacak şekilde anlamlarının çok açık ve kesin olması için böyle ifade edilmişlerdir. Bu ayetler Kitab'ın ana prensiplerini oluştururlar; yani, Kur'an'ın gerçekleştirmek için indirdiği amacı ancak ve ancak bu muhkem ayetler belirler. Bunlar dünyayı İslâm'a çağırır, öğütler verir ve uyarılarda bulunur. Yanlış inanç ve uygulamaları reddedip doğru hayat nizamını bu muhkem ayetler ortaya koyar.
Dinin esaslarını açıklayıp, inançla ibadetleri, görevle sorumlulukları, emir ve yasakları bu muhkem ayetler bildirir. Bu nedenle Hakk'ı arayan bir kimse, kendi ihtiyaçlarına ancak bunlar cevap verebileceği için bu ayetlere başvurmalıdır. Doğal olarak böyle bir kimse bu ayetler üzerinde duracak ve tetebbür edecek, bunlardan en fazla faydayı elde etmeye gayret edecektir.
Müteşabihat, birden fazla anlama gelebilen ayetlerdir. Bu ayetlerin amacı evren hakkında, onun başlangıcı ve sonu, insanın evrendeki konumu gibi konularda bir miktar bilgi vermektir. Çünkü bu tip bilgiler, herhangi bir hayat sistemini formüle etmede esas teşkil ederler. Hiçbir dilin, henüz insan duyuları tarafından algılanmamış, hiçbir insan tarafından duyulmamış, koklanmamış dokunulmamış ve tadılmamış bu doğa-üstü şeyleri ifade edecek kelime, ifade, deyim vs. sahip olmadığı bilinen bir şeydir. Bu doğa-üstü şeylerin, insan hayatı sözkonusu edilerek anlatılmasının nedeni işte budur. Kur'an'ın insan dilinde birden çok anlama gelebilecek müphem ifadeler kullanmasının nedeni de budur.
O halde bu ayetlerin en önemli faydasının, kişinin gerçekliğe yaklaşmasının ve onun bu gerçekliği bu şekilde kavramasını sağlamak olduğu söylenebilir.
Bu nedenle bu ayetlerin asıl manalarını belirlemek için ne denli çaba sarfedilirse, o denli şüphe ve belirsizlik içine düşülür. Bunun bir sonucu olarak kişi, gerçekliği (reality) bulmayı hiçbir zaman başaramaz, hatta ondan uzaklaşır ve sapıklığa düşer.
Bu yüzden Hakk'ı arayanlar ve gereksiz şeylerin peşinde koşmayanlar, bu müphem ayetlerden aldıkları yalın gerçeklik anlayışıyla yetinirler ve bu da onların Kur'an'ı anlamalarını sağlar. Bu tür kişiler tüm dikkatlerini anlamları açık ve kesin ayetleri anlamakta kullanırlar.
Diğer taraftan kalblerinde hastalık olan, gereksiz şeyleri bilmeye hevesli ve meraklı olan ve fitne peşinde koşanlar, akıllarını, zamanlarını ve enerjilerini bu anlamı belirsiz olan müteşabih ayetleri yorumlamada harcarlar.
Bu şöyle bir soruya neden olabilir: Kişi müteşabih ayetlerin gerçek anlamını bilmediği halde nasıl onların hak olduğuna inanabilir?Kalbi onu bilmeden ve anlamadan mutmain olabilir? Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Müteşabih (müphem) ayetler yorumlandığında değil, muhkem (anlamı açık ve kesin) ayetler iyice incelendiğinde, bu inceleme, anlayışlı bir kişiyi Kur'an'ın gerçekten Allah'ın kelâmı olduğu inancına götürür. Muhkem ayetleri inceleme, kişiyi bir kez Kitab'ın gerçekten yakinen Allah'tan olduğu inancına götürdükten sonra, müteşabih ayetler onun zihninde şüphelere yol açmaz ve ben ona inandım hepsi Allah katındandır der.. ayet anlamlarında karmaşıklıklara rastlandığında ise, bunları bir tarafa bırakır. Kılı kırk yarıp onları araştıracağına Allah'ın Kelâmı'na bütün olarak inanır ve dikkatini daha faydalı işlere yöneltir.
Rivayet edildiğine göre, Necran hıristiyanları Peygamber efendimize; "Sen Hz. İsa hakkında; `O, Allah'ın kelimesi ve ruhudur' demiyor musun?" demişlerdi. Bu ifade ile, O'nun insan olmayıp Allah'ın ruhu olduğu şeklindeki kendi inançlarına destek bulmaya çalışıyorlardı. Bu hristiyanlar, Allah'ın mutlak birliğini ifade eden, O'na şekil, ortaklar ve oğullar yakıştıran her türlü düşünceyi reddeden kesin ve muhkem ayetleri bırakıp mecazi ve te'vile müsait ayetleri kendi yanlış inançlarına dayanak yapmak üzere kullandıkları için uyarılıyorlardı.
Yalnız, ayetin kapsamı bu belirli olayla sınırlı değildir. Aynı zamanda Allah'ın Hz. Peygamber'e gönderdiği inançla ilgili düşüncenin gerçeklerini ve İslâm'ın hayat tarzını içeren, bu Kitap karşısında insanların benimsedikleri farklı tutumların yanında insan aklının kendi özel vasıtalarıyla kavrama imkanı olmayan ve nassların açıkladığının dışında hiçbir şekilde doğru olarak anlaşılma imkanı bulunmayan gayb ile ilgili meseleler de bu ayetin kapsamı içinde yer alıyor.
Akide ve Şeriatın hassas ilkeleri ise içerik ve kapsam açısından anlaşılır ve kesindir. Bunlarla ilgili amaçlar kavranabilir türdendir ve kitabın temelini bunlar oluşturur. Hz. İsa'nın doğumu ve yaratılışı gibi sem'iyata ve gaybe ait konulara gelince ayeti kerime bu tür konularda bize Allah'tan gelen bilgiyle yetinmemizi ve ileriye gitmememizi, sadece tasdik etmemizi hatırlatmaktadır. Çünkü bu tür ayetler de "Hakk" olan aynı kaynaktan gelmiştir. Onların mahiyetini ve keyfiyetini kavramak insan tabiatının sınırlı olan düşünce alanı ve kavrayış vasıtaları ile, mümkün değildir.
İşte bu aşamada insanlar, fıtratlarının sağlamlık veya bozulmuşluk durumuna göre bu "muhkem" ve "müteşabih" ayetleri farklı şekilde karşılıyorlar. Kalplerinde eğrilik, saf fıtratında sapma ve bozukluk meydana gelenler; inanç, şeriat ve pratik hayat tarzının üzerine bina edildiği apaçık muhkem ayetlerdeki ilkeleri gözardı ederek, farklı anlamlar yüklenebilecek müteşabih ayetlerin ardına düşerler. Halbuki bu ayetleri tasdik etmede temel dayanak onların geldiği kaynağın doğruluğuna inanmak ve onların tümünün "Hakk"tan geldiğini bilmeyi teslim etmektir. Bununla beraber insanın algılama gücü gerçekten çok sınırlı ve alam da hayli dardır . Bu ayetleri anlamada başlıca dayanaklardan biri de bu Kitabın tamamının doğru olduğunu, ne önce ve ne de geldikten sonra ona batılın karışamayacağı, Hakk ile indiğini doğrudan ilham ile kavrayabilme yeteneğine sahip olan fıtratın dürüstlüğüdür... O ard niyetliler, müteşabih ayetlerin peşine düşüyorlar. Çünkü müteşabih ayetlerde, inancı sarsıcı te'viller ve normal akılla yorumlanması mümkün olmayan sahaya girmiş olmanın tabii bir sonucu olarak birbirine aykırı düşüncelerden kaynaklanan fitneyi körükleme zemini bulabiliyorlar... "Halbuki bu tür müteşabih ayetlerin gerçek anlamını Allah'tan başka hiç kimse bilemez."
İlimde derinleşmiş olanlara gelince, bunlar; elde ettikleri bilgileri kullanarak aklın sahasını ve beşerî düşüncenin yapısını kavradıkları gibi, kendisine bahşedilen vasıtalarla üzerinde çalışma yapabileceği zeminin şartlarını idrak etmiş kimselerdir. İşte bunlar gönül huzuru ve güven içinde derler ki:
"Biz ona inandık; hepsi Rabbimizin katındandır."
Kitabın, Rabbleri katından indiğine inanmaları, onları bu gönül huzuruna iletmektedir. Öyleyse o Hakktır ve doğrudur. Allah'ın bildirdiği şey mutlak anlamda doğrudur. Onun nedenlerini ve illetlerini araştırma insan aklının görevi olmadığı gibi, onun güç yetireceği bir şey de değildir. Yine insan onun mahiyetini ve arka-plandaki gizli illetlerin yapısını kavrayabilecek güce de sahip değildir.
Bilgide derinleşmiş bulunanlar Allah katından kendilerine gelen herşeyin doğru olduğunu daha baştan gönül huzuru ile kabul etmişlerdir. Onlar bu huzura dürüst ve üretken fıtratları sayesinde varabilmişlerdir... Sonra, akılları da bu konuda, hiçbir kuşkuya kapılmaz. Çünkü onlar ilmin sahasına girmeyen, insanın araç-gereç ve vasıtalarla bilgisini elde edemeyeceği konulara aklın girişmemesi gerektiğini bilirler.
İşte bu, bilgide derinleşmiş olanların gerçek bir tasviridir... Büyüklük kompleksine kapılıp inkâra kalkışmak, ancak bilginin dış yüzeyine aldanan ve meseleye yüzeysel olarak yaklaşanların işidir. Onlar bu halleriyle varolan herşeyi kavradıklarını, kavramadıkları şeylerin de yok olduğunu zannederler. Ya da kendi kavrayışlarını gerçeğin ölçüsü olarak kabul ederler ve kendilerinin kavradıkları sahanın dışında kalan gerçeklerin varlığına izin vermek istemezler. Bu nedenledir ki Allah'ın mutlak kelâmını da kendi aklî ölçüleriyle (!) değerlendirmeye kalkarlar! Gerçek bilgi sahiplerine gelince, onlar çok daha mütevazidirler. Beşer aklının gücünü aşan ve çerçevesi dışına taşan pek çok gerçeği kavramada aciz kaldığını kabul etmeye daha yatkın oldukları gibi, fıtratları da daha dürüsttür. Ve çok geçmeden dürüst fıtratları Hakk ile temasa geçer ve gönül huzuru ile onu kabul ederler.
"Bunu ancak akıl sahipleri bilebilir."
Akıl sahipleriyle Hakkı kabullenme arasında yalnızca bir hatırlama vardır sanki... O anda Allah'a bağlı olanların bozulmamış fıtratlarına yerleştirilmiş bulunan Hakk, birden harekete geçip ortaya çıkar ve düşünceye yerleşir.
İşte o anda dilleriyle ve kalpleriyle sükunet dolu bir duaya, samimiyet dolu bir niyaza yönelerek, Allah'ın kendilerini Hakk'tan ayırmaması, hidayete erdikten sonra tekrar kalplerini eğriliğe bulaşmaktan koruması, rahmet ve iyiliğini kendilerinden esirgememesi için yalvarırlar.. Herkesi biraraya getirecek olan kuşku götürmeyen günü ve asla değişmesi düşünülemeyecek olan verilmiş va'di (sözü) hatırlarlar:
"Böyleleri şöyle der: `Ey Rabbimiz, bizleri doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet bağışla, kuşkusuz sen bağışı bol olansın."
Dava dinin diregidir.
Ymer Bala Dava davet edilen manasındadır. Ayakta tutmak ile alakalı değildir. Çağırmak tebliğ ve davet ile alakalı. Bu nedenle dini ayakta tutan tek ve en önemli olmazsa olmaz tevhittir. Bu direği çürütende şirktir.
19 kodu hakkinda ne düsünüyorsunuz?
Kaaa Norma Kuranın matematiksel bir simetrisi var ancak benim için Kuranı Kuran yapan onun muazzam mana örgüsüdür 19 sistemi bana kırılgan ve subjektif geldi. Bu nedenle tercih etmiyorum. Savunan arkadaşlarada saygı duyuyorum sonuçta Kuranın beşer üstülüğünü göstermeye çalışıyorlar.
Ben bu konu hakkinda baya bi kafa yordum ve misal "ha mim" tablosu ve besmele tablosu yani 114 kere gecmesi birisinin kayip yani surenin icinde olmasi ve besmeledeki alti arka arkaya gelen örgünün bile burada bir mesaj oldugunu bana gösteriyor. Bu konuda sizden ricam daha cok kafa yormaniz. Bu konu hakkinda gürkan engin bey ile mesela istisare etmenis ve kafanizdaki sorulari iletmeniz hem size hem bize (video olarak) yardim edecektir insaAllah.
Bu arada videoyu izledim ve aslinda begendim sadece hadis rivayetleri hakkinda biraz daha sert konusmanizi beklerdim ..yani rivayetlerin arasindada bircok uydurmanin mevcut oldugu hakkinda.
kuran bitane ama biranslar farkli kimi felsesi ile ugrasiyor kimi sifresi kimi sosyal bilim teknik yani kuran hersey ve hersey icinde barindiriyor yani kisi ne ararsa kuran o kapisini aciyor
enfal 39 savaşmaktan kasıt.2 türlü..fikri savaş. /silahlı savaş.
18:51 Ayeti olduğu gibi kabul ederler, te'vile girmezler, nasıllığını bilmeyi Allaha havale ederler , böylece çoğu ayetlerdeki hikmeti ıskalarlar diyorsun.. Ama Ayette Allah onun tevilini Allah'tan başkası bilmez diyor.. buna ne diyeceksin? Demek kalbinizde kayma olmalıki Allahın nasıllığını ancak ben bilirim dediği müteşabih ayetleride yorumlamaya ve tevil etmeye kalkışıyorsunuz.. Selefin bu husustaki nakil ve tavsiyelerine de kulak asmıyorsunuz.. sizin aklınız herşeye mühendismidir?İyi gidişler size...
Onun tevilini Allah bilir demek kimse tevil yapmasın o ayetler üzerimde düşünmesin demek değildir. Ayetin anlattığı kimse kendi yorumunu mutlaklaştırmasın uyarısıdır. Zira mutlak olan Allahın katımdakidir. Ayetin bize kazandırdığı bakış yorum üzerimden tekfir ve ötekileşyirmenin önüne geçmektedir.
*Müteşabih ayetin te'vilini yaptın da eline ne geçti?Ayetin manası hakkında hangi kesin sonuca sonuca ulaşabildiniz?Zan ve tahminden başka, aranızda ihtilaftan başka.... Elden maksad Kudret mi?, Rahmet mi?, Destek mi?, inayet mi? Şefkat mi? veya yorumunu bizim asla bilemeyeceğimiz sadece Allahın bildiği başka bir mana mı?Ayette Allah (cc) ""Oysa onun te'vilini Allahtan başkası bilmez diyor"" iken siz hâlâ neyin peşindesiniz... Biz de biliriz mi diyorsunuz? Said Nursiye mi özendiniz?Allah (cc) kıyametin vaktini kimse bilmez demişken, o adeta Yüce Allaha (cc) kafa tutarak ""Ebced bir anahtar-ı Gaybidir, bu anahtar da benim elimdedir, ben de bilirim"" dercesine Ebced kehanetiyle ve falcılığıyla Gayba Taş atarcasına kıyametin vaktini hesaplamaya kalkışıyor(!!!) Zan ve tahminlerde bulunuyor.. İşte bunlar kalblerinde eğrilik olanlardır.. Fitne ve ihtilaf çıkarmak için böyle yaparlar... Sonucuna asla ulaşamayacakları neticesiz Zan ve Tahminlerde bulunurlar.. (Çünkü Allah (cc) onun te'vilini ancak ben bilirim, kimse bilmez diyor.. siz daha neyin peşindesiniz?neyi ispatlamaya kalkışıyorsunuz?Neden olmadık tevil ve yorumlarınızı yapıyorsunuz.. Gayba Taş atıyorsunuz..
Biz Allahın (cc) El Sıfatı olduğuna inanırız.. onu iptal etmeyiz.. Çünkü Allah bunu bildirmiştir.. ispat etmiştir.. Nasıllığını ve keyfiyetini ise asla bilemeyiz.. Onun mahiyetini bilmeyi Allaha (cc) havale ederiz.. Biz ona iman ettik deriz üzerinde yorum yapmayız.. Neticesiz Zan ve tahminlerde bulunmayız.. Gaybı Taşlamayız.. Çünkü Allah onun te'vilini ancak ben bilirim diyor.. Siz batıl yorumlarınızı yaptınız da Allahın (cc) el sıfatının keyfiyetinin ne olduğu hakkında aranızda anlaşabildiniz mi? Asla hakikatine ulaşamazsınız, sadece hakkında zan ve tahminlerde bulunabilirsiniz...
@@IBRAHIM-oz1nx kardeşim neden bunları yazdığınızı anlayamıyorum zira çok farklı düşünmüyoruz. Bileceğimiz ve bilemeyeceklerimiz var. Siz sözün tamamını dinleyin en güzeline uyun vesselam
SELAMETLE
@@IBRAHIM-oz1nx Allah razı kardeşim ☝️
Ynlız Kuran.
Tevhide iman etmek, öncelikle Dinde Birlik olmayada iman etmekdir, yani yetkili tek bir imamete sahip olmak her zaman nasip degil, fakat önceliklede enazindan buna iman etmek ve bunun gerceklesmesi icin en azindan istekli-azimli olmak, dua etmekdir. Ey Seyhler , hocalar. Birlikk icin gereken imameti kurmak icin ne yapiyorsunuz? Yoksa kendi halinizden-yolunuzdan memnun, kendikendinizi ve cemaatinizi Dinde Ahiretinize yeterli mi görüyorunuz? Selefi, Vahhabi, Mutezili, Ehlisünnet bilmem ne. Nerde bunlarin ortak imami-imameti-Birligi? Selefilerde bilmem kac firka, vahhabi ise birlik der, imamet yok, imamet-hilafet dedigi ise, her bilegi güclünün bisekilde basa gelenin-devletini-düzenini kurdugu hicazda saltanatci lanetlilerin dostu hain suud gibileri.
Bölünük halde, Dinde Yetki onundura iman etmemiz emredilen imametsiz-öndersiz tek ordu olmadan, cAllahin kuranda gösterdigi-emrettigi, Dinin Düzen yapilmasi nasil gerceklesecekmis? Oysa, ancak kendileri dogru yolda, SiratiMüstagimde, digerleri bundan azcok sapik. hatta kafir-mürted-münafik... Bu kafayla SiratiMüstagimde olunmaz. Dinden-SiratiMüstagimden sapiklik, öncelikle Fitrata ve Kurana sadik olarak,Takva üzeri olmamakla ve özlkle, yoksa, mesru-cAllahtan yetkili imamete enazindan gönülden bagli olmamakla-iman etmemekle, kafirlik ise, hatta varsa onu reddedip-yalanlamakla.muhalefet etmekle, münafiklik ise cesitlidir, en kötüsü, SiratiMüstagime ve en barizi ve önemlisi-zararlisi, varsa, imamete bagli gözüküp, kalben reddetmekle-yalanlamakla, mürtedlik ise, yine en barizi ve önemlisi-zararli, önce bagli olup sonra terketmekle olur. Hakiki kafirlik budur. imamet varsa, mürtedin cezasi idamdir, yoksa kimsenin kimseyi alenen tekfir etmeye hakki yok, cünkü ortada yetkili bir din-Sahibi imamet yok, hem ne icinki, bu durumda cezalama yetkinde yok. Hele ayni ümmetin-evin komsulari olarak birbirimizi tekfir etmeye hic hakkimiz yok, taki imam Mehdi gelip, iammeti varoluncaya dek. O zaman akla kara ayrilacak, kendine baglanmayana tekfir Hak olacak. Öncesi Kuran-Sünnetde olsa, imamet olmadigindan, Tekfire yer-Hak olmayan bir Fetret dönemi sayilir, cünkü Kurana-Sünnete/Dinde yetkili imam, yani tam manasiyla bir Din yok ortada.
cAllahin Dinine yardim, Dinin Düzen yapilmasi görevini yerine getirmek ise, öncelikle Birlik-imamet icin caba göstermekle olunur. Hanginiz bu Görevi yerine getiriyor? Hanginiz bunlari vurguluyor, kuldan korkmadan savunuyor? Din, düzen olmadigi, özlkle Evin koruyucu catisi olan, seytana yol acan lagimlari tikayan, cAllahin Haramlari, yasak olmadigi icin, ümmetEvi su-lagim aliyor, cökmek üzere, ümmet dinsizlesiyor, siz oturuanlarinin dairelerinin kusurlariyla, onun odasinin penceresini, digerinin kapisini elestiriyorsunuz. Su Evi, sahibi cAllaha ve Yetkilisi imamete teslim edelim artik. Onu SonResulün Beyyinelerinde/Bildirilerinde arastirip tespit edip, ona baglanip, Evin catisini yapmak icin, onun önderliginde bu Hedefe götüren Yola girelim ve Yol alalim artik, bosuna kürek sallayip yerimzde sayacagina hatta zamanla sayica ve imanen eriyip geri gidecegine. Ey Akl-Basiret sahibleri. Buna odaklanin, bunu yayin, imam Mehdiye zemin ve Müminler hazirlayin.
Ö
el kesmek..yanlış meal dir kesin..la eli ni yani o haram ve zulmden men edin. o kötülüğün yolunu kesin..mal lan bunlar..el kesmek ne.ya pöff banane ya valla ben artık vazgeçtim. herkes bildiği gibi yapsın..ALLAH Af etsin bizleri..
Şimdi hırsızlar dışarda rahat, ev sahipleri hırsız korkusundan demir parmakların arkasında saklanır.
Hırsızların hiç bir zaman çalışma niyetleri olmadığı için sakat hükmündeler. Nasıl olsa başkalarının üstüne yük olacaklarından elini keserek onların halka vereceği zarardan kurtulmalı. Hırsızlık bir hastalıktır. zengin bile olsalar çalarlar.
@@zuleyhaucar295 hayır daha önce bu hastalığamı yakalandınızda bu kadar eminsizniz ekmek çalan içerde devletten trilyar çalan rahat buna ne diyorsunuz hırsızlık faili meçhul tacavüz uyuşturucu fuhuş tehdit gasp sizin bağımlılık dediğiniz kişiler bu eylemleri topyekün uyguluyor mafya ganster gibi el gerçekten kesiliyorsa ayette daha sonra neden affedilmesinden bahsediyor elini geri dikeceksiniz affedilince?
Abu hanifa mezhebi imamlari sizi halinizi gorse kesin tekvir ederdi
Sen selefiler i tanıdığını zan ediyorsun ama hiç bir bilgin yok .kesin kanaatim. Sana Ebu Hanzala hocayı tavsiye ederim. Selefi kim ve ne ondan öğren .