İKİNCİ BÖLÜM: Hoca, "Türkiye'den ve Fransa'dan iki misafirimiz var." diye bizi sınıfa takdim ettikten sonra öğrencilere döndü:: "Aklınızdaki bütün soruları, hiç çekinmeden onlara sorabilirsiniz." dedi. Ön sıralardan gözlüklü bir öğrenci elini kaldırdı: "Hıristiyan mısın?" diye sordu. "Evet." diye cevapladı Fransız. Sonra bana döndü: "Sen de Müslümansın, değil mi?" "Hayır." dedim. Pencere tarafında oturan bir öğrenci, heyecanla atıldı: "O halde Hıristiyansın." dedi. "Hayır, ikisi de değilim." dedim. Arka sıralardan: "İnanmıyor?" diye bir ses duyuldu. Müslüman ve Hıristiyan olmadığıma göre, inançsızlığıma dair kesin bir hükme varılmıştı. Önde oturan gözlüklü çocuk şaşırmıştı. "Seni bu denli şaşırtan nedir?" diye sordum. "Ne bileyim." diye omuz silkti. Yanındaki lafa karıştı: "Bir şeye inanmamak... Sanki... Biraz tuhaf... " "Sence asıl tuhaf olan şey, sınırları çizilemeyen ve tamamen subjektif tecrübelerin ürünü olan inançlarla insanı tanımlamaya çalışmak ve ona sınır çizmek değil midir?" dedim. Karşımdaki, sorumu anlayamadı. Zaten beni dinlememişti bile. Zihni, sıradaki cümlesini araya sıkıştırmanın telâşesindeydi; çünkü savunduğu düşüncenin mutlak doğru olduğu ön kabulü, karşısındakinin ne dediğiyle ilgilenmekten onu alıkoyuyordu. O ana kadar utangaç ve sıkılgan tavırlarıyla sessiz duran kızlar tarafı, hareketlenmeye başladı. Kullanacakları kelimelerin İngilizcesini bulmak için bir yandan sözlükleri karıştırıyorlar, bir yandan da söz almak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bütün sınıf, Kur'an'dan örnek ayetler okuyarak, ne denli yanlış yolda olduğumu bana göstermek için çaba sarfediyordu. Orta sıralardan, yargılamak yerine, nispeten daha aklı başında bir çıkış geldi: "Neden inanmıyorsun?" Soruyu soran kişiyle göz göze geldik. Yanılmıştım. Meraktan değil, yine tepki ve şaşkınlıktan doğan bir soruydu. Bunun üzerine, öğrenciyi muhatap almak yerine, masada oturan öğretim görevlisine döndüm: "Kutsal metinlere başvurmadan, önce neden inandığını bana açıklayabilirse, ben de o zaman ona neden inanmadığımı açıklayacağım." dedim. Öğretim görevlisi, öğrencilerin tutumundan kendisi de rahatsız olmuşa benziyordu. "Başta Arap ülkelerinde olmak üzere, bütün İslam ülkelerinde bir yabancıyla karşılaşıldığında, ilk sorulan şey neden onun dini inancıdır?" diye sitem ederek devam ettim. Fransız çocuk, müstehzi bir yüz ifadesiyle araya girdi: "Doğal karşılayacaksın bunları." dedi. "Bu coğrafyada, insanların kimlik kartlarında, mensup oldukları din yazılıdır. Bu anlamda, din onların kimliğinin bir parçası. İsmini sormalarını nasıl doğal karşılayıp cevaplıyorsan, bu soruyu da aynı şekilde doğal karşılayacaksın. 'Dinim yok' demen, 'ismim yok' demen kadar tuhaf karşılanır." Sözleri bana yönelik olmasına rağmen, konuşması sırasında, daha çok öğretim görevlisiyle göz teması kurmuştu. Fransız çocuğun tespiti, meselenin psikolojik ve sosyolojik boyutunu açıklamaktan uzak olmasına rağmen, onu başımla onayladım; çünkü yüz hatlarına yapışıp kalan istihza karşısında utanmıştım. Haklıydı. Öğretim görevlisi, bizi evinde ağırlayıp ikramda bulunmuş, bunun karşılığında ise, öğrencileriyle dil pratiği yapmamız için sınıfına davet etmişti. Öğrencilerinin tutumunu, yaşadıkları toplumu ve ülkelerinin eğitim sistemini gergin bir üslupla eleştirmenin ne yeri ne de zamanıydı. İşte, gümrük binasında, güvenlik görevlisini terslerken, o Fransız çocuğun müstehzi yüz ifadesini hatırlamış ve fevri çıkışım karşısında pişmanlık duymuştum. Sırtını dönüp uzaklaşmakta olan güvenlik görevlisine: "Öğlen ve ikindi namazlarını cem edeceğim." diye açıklama yapma ihtiyacı duydum. Yüzünü döndü, "Böyle şey mi olur?" dercesine kafasını sallayıp yerel dilde söylendi. Fakat çok uzaklaşmadan, nedense vazgeçip geri döndü: "Daha ucuza vasıta bulamazsın." dedi. Güvenlikçinin bu sözü üzerine, iyice cesaretlenen motorsikletçi, sessizce oturduğu yerden kalkıp tekrar ısrar etmeye başladı. Benim niyetimin daha ucuz bir vasıta bulmak olmadığını anlamaktan uzak yerlilerin bu baskısı, beni iyice bunaltmıştı. Serin havayı beklemeden, çantalarımı yüklendim. Liman binasından ayrıldım; fakat sağlı sollu otomobil ve petrol atıklarının olduğu gölgesiz sokaklarda, çevredeki yabancı bakışların dikkatini çekmeden ve yoldan geçen neredeyse her motorsikletçinin ısrarlarına maruz kalmadan yürümek, kolay değildi. Daha fazla devam etme iradesini kendimde bulamadım. Limana geri döndüm. Yolcuların ve taksicilerin çoktan ayrıldığı limana, sessizlik çökmüştü. Giriş kapısına, ertesi gün gerçekleşek feribot seferine kadar kilit vurulmuştu. Gümrük binasının büyük bir bulvara açılan kapısının eşiğine matımı serip oturdum. Bulvarın sağına soluna seyrekçe dizilmiş tek katlı bakımsız evleri, kızgın bir gökyüzü örtmüştü. Kaldırımsız ve yamalı asfaltın üzerinde, rüzgarın zaman zaman toz öbekleriyle oynaması dışında bir hareketlilik yoktu. Yalnızca alaca bir kuş; az ilerde, refüjden taşmış bir palmiyenin gölgesinde, etrafın dinginliğine tezat bir tez canlılıkla toprağı eşeliyordu. Tepedeki güneş, gümrük binasının arkasına düştükçe, saçağın gölgesi, bir yorgan gibi üzerimi örtüyor, göz kapaklarıma, karşı konulmaz bir ağırlık çöküyordu. Zamanın bile ilerlemekte üşengeç davrandığı bu kızgın gökyüzünün altında, teslimiyet, o an için en büyük erdemdi. Uyandığımda, sırtüstü yattığım yerden başımı sağa çevirir çevirmez, karanlık bir gölgeye dönüşmüş palmiye ağacı görüş alanımı kapladı. Ürperdim. Doğruldum. Apar topar çantalarımı yüklendim. Karanlığa kadar, deliksiz bir uykuyla ne de huzurlu uyumuştum! Şehir merkezine doğru hızlı adımlarla yürürken, yerleşik hayatımda mobilyacı mobilyacı ortopedik yatak aradığım günleri, gayriihtiyari anımsadım. Demek ki istendiğinde, sokakta sadece ince bir yoga matı üzerinde bile deliksiz bir uykuya dalmak mümkünmüş. İnsan, bütün şartlara ayak uydurabilme kapasitesini içinde taşımasına rağmen, enerjisinin ve zamanının çoğunu, mevcut doğal şartları kendine uydurmak için harcayan bir varlıktı... DEVAMI DİĞER YORUMDA.
5 років тому+142
ÜÇÜNCÜ VE SON BÖLÜM: Geceyi bir caminin bahçesinde geçirdim. Sabah namazından sonra, camiden çıkan bir adam yanıma geldi. Beni yukardan bir süre süzdükten sonra: "Dersler bittikten sonra, dersliğe senin için bir yatak sererim. Sana uyar mı?" derslikle nereyi kastettiğini anlayamadım; fakat başımı sokabileceğim bir çatı bulmanın sevinciyle, teklifi hemen kabul etmiştim. Çantalarımı yüklenip adamın ardı sıra yürümeye koyuldum. O açıklama yapmaya devam ediyordu: "Seni misafir edeceğim, sen de bunun karşılığında, günde iki saat benimle birlikte derslere gireceksin." "Tamam." dedim. Adamın neyden bahsettiğini, eve varıncaya kadar anlayamamıştım. Ellili yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim ev sahibi, evli ve üç kızı vardı. Oturduğu tek katlı, bahçeli evin küçük bir odasını İngilizce kursuna çevirmişti. Yirmi beş yılı aşkın bir süredir, burada İngilizce dersi veriyordu. "Ben burayı açtığımda, Dumai'de İngilizce kursu yoktu." dedi. Sonra, haklı bir gururla ekledi: "Bu şehirde İngilizce konuşabilenlerin çoğuna İngilizce'yi ben öğrettim." "Müslüman mısın?" Konuyu öyle hızlı değiştirmişti ki, tavrında, bir şeyi zamanında akıl edememenin suçluluğu seziliyordu. "Değilim." dedim. Anlaşılmaz bir yüz ifadesiyle: "Anlıyorum." dedi. Güneş ufukta bir insan boyu kadar yükseldiğinde, gelen ilk öğrenci grubuyla ders işledim. Sonrasında, iki saatte bir değişen her öğrenci grubu için ev sahibi, bir bahaneyle benden derse devam etmemi rica ediyor; bitişikteki mutfakta pişen yemeğin kokusu, etrafa yayıldığında ise, ortadan kayboluyordu. Mutfaktan duyulan sofra başı aile muhabbeti ve çatal kaşık gürültüsünden sonra, tok bir mideyle geri geliyordu. Akşam, son öğrenci grubu da dağıldığında, sekiz saat derse girmiştim. Ev sahibi, sıraları arkaya doğru çekip, dersliğin ön tarafına yatağımı serdi. Evin ana girişini, banyo ve tuvaleti, mahremiyet gerekçesiyle kullanamayacağımı; bunun yerine, iki yüz metre ötede bulunan caminin tuvaletini kullanabileceğimi söyleyerek odasına çekildi. Son yirmi dört saat hiçbir şey yiyememiş, su bile içememiştim. Yer yatağına yorgun argın sırtüstü kendimi bıraktıktan sonra, gün boyu beni çalıştırmasına rağmen, bana su bile ikram etmeyen ev sahibini kafamda bir yere oturtmaya çalışırken uyuyup kalmışım. Gece uyanıp camiye gittiğimde, tuvalet kapısının kilitli olduğunu gördüm. "Mahremiyet" kaygısıyla kısıtlanan temel ihtiyacımı, yolda bir ağacın altında gidermek zorunda kaldım. Ev sahibi öğrencileri ve ailesiyle diyalog halindeyken, içini apaçık gösteren bir insan olmasına rağmen; sıra bana geldiğinde, ansızın derinliğini yitiren bakışları, kuşkulu bir hal alıyor, sözleri ile mimikleri arasındaki tezatlık, açığa çıkıyordu. Kaşlarının hemen üzerinden başlayıp saç çizgisine kadar sıralanan derin kırışıklıklar, konuştuğunda şaşırtıcı bir şekilde açılıp kapanıyordu. Biçimsiz dişlerini diş etlerine kadar ortaya çıkaran gülümsemesi, sönük ve kaygılıydı. Ertesi günün sabahı iki saat derse girdikten sonra, aç ve susuz olduğumu ve bu yüzden şehir merkezine gitmek istediğimi söyledim. Ev sahibi, kursa bir yabancının geldiği haberini öğrencilerine önceden verdiğini, iki saat derse girecek olursam kendisinin çok mutlu olacağını söyleyince: "O halde, ders başlamadan birşeyler yemem gerekiyor." dedim. Kendisinden yemek istediğimi zannedecek korkusuyla: "Yakınlarda market var mı?" diye aceleyle ekledim. Yanık teninin üzerinde fersiz duran kara gözlerini sağa sola kaçırdı: "Maalesef yok, ama sana su verebilirim." dedi. "Dersten sonra seni motorla şehir merkezine bırakırım." Başka çarem yoktu. Biraz daha sabredecektim. "Tamam." dedim. Ev sahibi, su getirmek için derslikten çıktı. Biraz sonra kafasını mutfakla dersliği birbirine bağlayan kapıdan içeri soktu: "Yanında pet şişe var mı? diye sordu. Yanımda pet şişenin olmadığını görebiliyordu. Bir bardak veya sürahiyle su getirmek istememesinin sebebi neydi? Onun gözünde, mutfaklarındaki bir su bardağına bile dokunmaması gereken necis bir varlık mıydım? Ev sahibinin sorusunu duymazlıktan geldim. İnsanî yönü zerrece değer taşımayan, yalnızca inancından ve yaşam tarzından ibaret görülen bir canlı olmanın yalnızlığına gömülmüştüm. Ev sahibi, soruyu ikinci kez sordu. Yine duymazlıktan geldim. Onun olduğu tarafa bakmıyordum. Kapı kapandı. Biraz sonra, kapı tekrar açıldı. Bu sefer, ev sahibinin hanımı çıkıp gelmişti. Elinde küçük, daha önce kullanıldığı açıkça belli olan, buruşuk ve son derece kirli bir pet bardak vardı. Endonezyalı ailenin yanında iki gece kaldım. Ertesi günün akşamı, Dumai şehrinden ayrılıp Sumatra'nın güneyindeki Bukittinggi şehrine doğru yola koyuldum.
Dilerim kitap çıkarırsınız yazdıklarınız burda kalsın istemem. Yazdıklarınızı sorulara cevap arayarak okuyorum ve hepsinde kendimden bir şeyler bulmakla beraber kendimde hepsinden kesitler de buluyorum. Yani, bu kadar olur.
Loudingirra Özdemir yazılarını pür dikkatle okuyorum insanların neden din dil ırk lara göre insanları yargılarlar ben anlamış değilim müsluman olmayabilirsin hristiyan olmayabilirsin hiç bir seye inancı olmayan da olabilirsin ama herseyden önce insansın bütün dünya daki kişiler önce insanliga saygı duymalı bence
Gerçekten kitap çıkarmanızı çok isterim. Gitttiğiniz her ülkedeki anılarınızı yazabilirsiniz burda yaptığınız gibi. Yazılarınız çok akıcı, türkü seslendirmeleriniz kadar yazılarınızı da dört gözle bekliyorum. Hayatta başarılar.
Insani insan olduğu için degerli görmediğimiz sürece hicbir ırk millet düzelemeyecek. Bir bardak su vermek veya bir kap yemek vermekten aciz insanlar maalesef hicbir zaman sofrasında bereket bulamaz.
@@UsersName652 haşa ben sadece sözlerinde şirke mi giriyor yoksa bizim anlamadığımız farklı bir anlam mı barındırtıyor diye merak ettim zira müslüman bir kimsenin edeceği laflar değil gibi geldi, ama farklı bi anlamı olabilir misal (Eyyübün derdi dertmidir Ben ondan besbeter çektim.) Böyle bir şarkı sözü var ve kişi burda eyyübün derdini küçümsemiyor anlatmak istediği şu hz Eyüp peygamberin derdi hastalığıydı, kişinin ise daha önceden Allahla arası açıkmış onu belirtmek için Allah ile arasında olan açıklığın hz Eyyübün derdinden daha beter olduğunu anlatıyor. İyi akşamlar
Kişinin dininden sizene. İnsanları dinine göre değil vatanseverliğine ve insanlığına göre yargılayın. Ayrıca aleviler de müslüman. Mal mal konuşmayın. Nasıl Sünni-Şii, Hanefi-Şafi gibi bölünmeler varsa Alevilik de öyledir.
Yeni bir yere tayin olup orada ki ilk günümde hiç bir yere aitsizlik hissi tüm kalbimi kapladığında, kendimi senin o gümrük binasındaki bilinmezlikte bulurum hep. Sınırlar içinde yerleşik konforlu hayat mı yoksa konforsuz sınırsız hayat mı? Kim senin kadar cesaretli olabilir. Ben değilim. O yüzden yapamadığımı yapan seni soluksuz takip ediyorum. Yolun açık olsun.
ses çok güzel yazılanlar ise insanlığı sorgulatacak kadar derin; eski bir öykün deki seni aracına alan rahip, inanmadığını öğrenince seni araçtan indiriyor; burada ise yine inanmadığını söylediğinde bir kap yemekten hatta bir tas sudan bile uzak kalıyorsun.... insanlar gibi inanmadığın için kendin gibi inandığın için; sorguladığın, düzene farklı baktığın için.
Allah’ın adamı kalbi gönlü güzel insan okudukça okuyası oluyor insanın gelmende bitiyor sürükleyici Endonezyalı vebalımı gördü kişi insan olsun inancından dolayı yakışık kalmamış sabırlıymışsın helal olsun ,rabbim korusun seni
Dünyanın en kalabalık müslüman ülkesinde insan-ı kamil aramak zor iş aslanım! Beşer olmanın ne demek olduğunu öğretmedikleri insanlara "din" kuralları öğretince, alfabe öğretmeden kitap hediye etmiş oldular. Bu yüzden tamamını gezmiş olmakla beraber, huzur ve refah içerisinde bir müslüman ülke görmedim ben. Yolun açık olsun :)
@Eren Yaman Müslümanlığa suçu atmak kimin haddine. Yanlış anladın. Hiç bir din kötülüğü savunmaz. Mesele işin özünü öğretmediğin hiçbir öğreti salt kurallarla karşılık bulmaz. Dünyanın tüm ülkelerinde ruhu güzel ve arınmış milyonlar yaşıyor. Tabi ki müslüman ülkeler de dahil. Ama gelir adaletsizliği, suistimal, sömürü, yolsuzluk, kapalı kapılar arkasında ahlaksızlık müslüman ülkelerde daha fazla. Sebebi Kuran-ı Kerim'in anlattığı %90'ının örtülüp, şeklen görünür %10'unu kullanılarak, toplumları baskı altında tutma çabasından kaynaklanıyor. Bu peygamberin ölümü ile başlayıp 1400 yıldır devam etti.
Sorun siz muslumanlarda ve sürekli başkalarını batıyı suclmayi bırakın ,Kur'an ve sünneti açıp okuyunca insanın midesi bulanıyor ama ben bunları kime anlatıyorum ne Kur'an ne hadisden haberiniz yok
Vallahi çok güzel söylüyorsun. Başarıların devamı. KRAL SIN. 🇹🇷 🇹🇷 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑. İmamhatiplere. Ders gir. Türkiye de. KRAL. 👑 İnsan. Mili eğitime söyleyecem.
Senin için gerçekten özel olan bir türküyü her gittiğin ülkede parça parça söylesen ve 100 ülkenin sonunda final şeklinde birleştirip atsan efsane olur. sesine yüreğine sağlık
Sizi ilk dinlediğimde sesinizdeki derinlik dikkatimi çekmişti. Ancak yazılarınızı okuduğumda sesinizdeki derinliğin aslına içinizdeki dipsiz kuyudan kaynaklandığını anladım. Kuyu dipsiz ama ne karanlık ne de boş. Arayışınızdan dolayı da size saygı duyuyor bir gün mutlaka sorularınıza cevap bulabileceğinize inanıyorum. Keskin kenarlarda gezdirilerek öğretilenlerin bir gün zihnimizi parçaladığını deneyerek yaşayanlar kadar arafta kalmamanız dileğiyle... Yüreğinize gam değmesin. Yolunuz da bahtınız da açık olsun.
Pazarlık edelim alim seninle İki cihan senin Haydar olsun sen benim Hayrını gör imanınla dininle Hatmin Kur'an senin olsun sen benim Ayıp değil midir Adem'e mihnet Başına çalınsın Haydar hurili cennet Dostluk pazarında olma muhannet Huri Kılman senin olsun sen benim Keselim sıratın kazana çöksün Olanca katranı haydar çamura döksün Beraber gülelim cehennem korksun Sırat nizam senin olsun sen benim
Bu adamin dibidir. İnsaninda dibidir. Ciktigin yolda gazan mubarek olsun hocam. Sana kattigi herseyide bizimle paylasman dileylgiyle saglicakla kal inşallah
Ağzına , yüreğine sağlık. İnan beni çok duygulandırdın. Dün tesadüfen kanalı fark ettim. Videolarını izledim çok beğendim. Yoluna devam et. Kendine iyi bak , başarılar.
Yolun acik bahtin guzel olsun. Dünya bir arayis ve kargasadir. Herkes yolcu kimi haberli kimi habersiz yasadigimiz tek bir gundur aslinda. Bir omur zannettigimiz.
Hayırlı günler öncelikle sizi tebrik etmek isterim Allah size çok güzel bir yolculuk nasip etmiş belliki bu yolculukta kendinizi ve Rabbimizi bulmanizi istiyor .Başınıza gelen olaylar ise gerçekten çok üzücü bunlar bize mükemmel olanin islam olduğunu müslümanlar olmadiğini bir kez daha gözler önüne seriyor .Yolculuğunuzun hayirlara vesile olmasi duasıyla ...
İnsanlar ve kalıpları... türkülere hep kapılıp giderim ama bu sefer hikaye daha çekiciydi,derin bir girdaba doğru yahut sığ bir suya emin olamıyorum henüz bundan. Düşünmekten korkuyorum sanırım. Bilmiyorum... Kalbine güç dilerim,🌿
İKİNCİ BÖLÜM:
Hoca, "Türkiye'den ve Fransa'dan iki misafirimiz var." diye bizi sınıfa takdim ettikten sonra öğrencilere döndü::
"Aklınızdaki bütün soruları, hiç çekinmeden onlara sorabilirsiniz." dedi.
Ön sıralardan gözlüklü bir öğrenci elini kaldırdı:
"Hıristiyan mısın?" diye sordu.
"Evet." diye cevapladı Fransız.
Sonra bana döndü:
"Sen de Müslümansın, değil mi?"
"Hayır." dedim.
Pencere tarafında oturan bir öğrenci, heyecanla atıldı:
"O halde Hıristiyansın." dedi.
"Hayır, ikisi de değilim." dedim.
Arka sıralardan:
"İnanmıyor?" diye bir ses duyuldu.
Müslüman ve Hıristiyan olmadığıma göre, inançsızlığıma dair kesin bir hükme varılmıştı. Önde oturan gözlüklü çocuk şaşırmıştı.
"Seni bu denli şaşırtan nedir?" diye sordum.
"Ne bileyim." diye omuz silkti.
Yanındaki lafa karıştı:
"Bir şeye inanmamak... Sanki... Biraz tuhaf... "
"Sence asıl tuhaf olan şey, sınırları çizilemeyen ve tamamen subjektif tecrübelerin ürünü olan inançlarla insanı tanımlamaya çalışmak ve ona sınır çizmek değil midir?" dedim.
Karşımdaki, sorumu anlayamadı. Zaten beni dinlememişti bile. Zihni, sıradaki cümlesini araya sıkıştırmanın telâşesindeydi; çünkü savunduğu düşüncenin mutlak doğru olduğu ön kabulü, karşısındakinin ne dediğiyle ilgilenmekten onu alıkoyuyordu.
O ana kadar utangaç ve sıkılgan tavırlarıyla sessiz duran kızlar tarafı, hareketlenmeye başladı. Kullanacakları kelimelerin İngilizcesini bulmak için bir yandan sözlükleri karıştırıyorlar, bir yandan da söz almak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bütün sınıf, Kur'an'dan örnek ayetler okuyarak, ne denli yanlış yolda olduğumu bana göstermek için çaba sarfediyordu. Orta sıralardan, yargılamak yerine, nispeten daha aklı başında bir çıkış geldi:
"Neden inanmıyorsun?"
Soruyu soran kişiyle göz göze geldik. Yanılmıştım. Meraktan değil, yine tepki ve şaşkınlıktan doğan bir soruydu.
Bunun üzerine, öğrenciyi muhatap almak yerine, masada oturan öğretim görevlisine döndüm:
"Kutsal metinlere başvurmadan, önce neden inandığını bana açıklayabilirse, ben de o zaman ona neden inanmadığımı açıklayacağım." dedim.
Öğretim görevlisi, öğrencilerin tutumundan kendisi de rahatsız olmuşa benziyordu.
"Başta Arap ülkelerinde olmak üzere, bütün İslam ülkelerinde bir yabancıyla karşılaşıldığında, ilk sorulan şey neden onun dini inancıdır?" diye sitem ederek devam ettim.
Fransız çocuk, müstehzi bir yüz ifadesiyle araya girdi:
"Doğal karşılayacaksın bunları." dedi.
"Bu coğrafyada, insanların kimlik kartlarında, mensup oldukları din yazılıdır. Bu anlamda, din onların kimliğinin bir parçası. İsmini sormalarını nasıl doğal karşılayıp cevaplıyorsan, bu soruyu da aynı şekilde doğal karşılayacaksın. 'Dinim yok' demen, 'ismim yok' demen kadar tuhaf karşılanır."
Sözleri bana yönelik olmasına rağmen, konuşması sırasında, daha çok öğretim görevlisiyle göz teması kurmuştu.
Fransız çocuğun tespiti, meselenin psikolojik ve sosyolojik boyutunu açıklamaktan uzak olmasına rağmen, onu başımla onayladım; çünkü yüz hatlarına yapışıp kalan istihza karşısında utanmıştım. Haklıydı. Öğretim görevlisi, bizi evinde ağırlayıp ikramda bulunmuş, bunun karşılığında ise, öğrencileriyle dil pratiği yapmamız için sınıfına davet etmişti. Öğrencilerinin tutumunu, yaşadıkları toplumu ve ülkelerinin eğitim sistemini gergin bir üslupla eleştirmenin ne yeri ne de zamanıydı.
İşte, gümrük binasında, güvenlik görevlisini terslerken, o Fransız çocuğun müstehzi yüz ifadesini hatırlamış ve fevri çıkışım karşısında pişmanlık duymuştum. Sırtını dönüp uzaklaşmakta olan güvenlik görevlisine:
"Öğlen ve ikindi namazlarını cem edeceğim." diye açıklama yapma ihtiyacı duydum. Yüzünü döndü, "Böyle şey mi olur?" dercesine kafasını sallayıp yerel dilde söylendi. Fakat çok uzaklaşmadan, nedense vazgeçip geri döndü:
"Daha ucuza vasıta bulamazsın." dedi.
Güvenlikçinin bu sözü üzerine, iyice cesaretlenen motorsikletçi, sessizce oturduğu yerden kalkıp tekrar ısrar etmeye başladı. Benim niyetimin daha ucuz bir vasıta bulmak olmadığını anlamaktan uzak yerlilerin bu baskısı, beni iyice bunaltmıştı. Serin havayı beklemeden, çantalarımı yüklendim. Liman binasından ayrıldım; fakat sağlı sollu otomobil ve petrol atıklarının olduğu gölgesiz sokaklarda, çevredeki yabancı bakışların dikkatini çekmeden ve yoldan geçen neredeyse her motorsikletçinin ısrarlarına maruz kalmadan yürümek, kolay değildi. Daha fazla devam etme iradesini kendimde bulamadım. Limana geri döndüm.
Yolcuların ve taksicilerin çoktan ayrıldığı limana, sessizlik çökmüştü. Giriş kapısına, ertesi gün gerçekleşek feribot seferine kadar kilit vurulmuştu. Gümrük binasının büyük bir bulvara açılan kapısının eşiğine matımı serip oturdum.
Bulvarın sağına soluna seyrekçe dizilmiş tek katlı bakımsız evleri, kızgın bir gökyüzü örtmüştü. Kaldırımsız ve yamalı asfaltın üzerinde, rüzgarın zaman zaman toz öbekleriyle oynaması dışında bir hareketlilik yoktu. Yalnızca alaca bir kuş; az ilerde, refüjden taşmış bir palmiyenin gölgesinde, etrafın dinginliğine tezat bir tez canlılıkla toprağı eşeliyordu. Tepedeki güneş, gümrük binasının arkasına düştükçe, saçağın gölgesi, bir yorgan gibi üzerimi örtüyor, göz kapaklarıma, karşı konulmaz bir ağırlık çöküyordu. Zamanın bile ilerlemekte üşengeç davrandığı bu kızgın gökyüzünün altında, teslimiyet, o an için en büyük erdemdi.
Uyandığımda, sırtüstü yattığım yerden başımı sağa çevirir çevirmez, karanlık bir gölgeye dönüşmüş palmiye ağacı görüş alanımı kapladı. Ürperdim. Doğruldum. Apar topar çantalarımı yüklendim. Karanlığa kadar, deliksiz bir uykuyla ne de huzurlu uyumuştum! Şehir merkezine doğru hızlı adımlarla yürürken, yerleşik hayatımda mobilyacı mobilyacı ortopedik yatak aradığım günleri, gayriihtiyari anımsadım. Demek ki istendiğinde, sokakta sadece ince bir yoga matı üzerinde bile deliksiz bir uykuya dalmak mümkünmüş. İnsan, bütün şartlara ayak uydurabilme kapasitesini içinde taşımasına rağmen, enerjisinin ve zamanının çoğunu, mevcut doğal şartları kendine uydurmak için harcayan bir varlıktı... DEVAMI DİĞER YORUMDA.
ÜÇÜNCÜ VE SON BÖLÜM:
Geceyi bir caminin bahçesinde geçirdim. Sabah namazından sonra, camiden çıkan bir adam yanıma geldi. Beni yukardan bir süre süzdükten sonra:
"Dersler bittikten sonra, dersliğe senin için bir yatak sererim. Sana uyar mı?" derslikle nereyi kastettiğini anlayamadım; fakat başımı sokabileceğim bir çatı bulmanın sevinciyle, teklifi hemen kabul etmiştim. Çantalarımı yüklenip adamın ardı sıra yürümeye koyuldum. O açıklama yapmaya devam ediyordu:
"Seni misafir edeceğim, sen de bunun karşılığında, günde iki saat benimle birlikte derslere gireceksin."
"Tamam." dedim.
Adamın neyden bahsettiğini, eve varıncaya kadar anlayamamıştım.
Ellili yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim ev sahibi, evli ve üç kızı vardı. Oturduğu tek katlı, bahçeli evin küçük bir odasını İngilizce kursuna çevirmişti. Yirmi beş yılı aşkın bir süredir, burada İngilizce dersi veriyordu.
"Ben burayı açtığımda, Dumai'de İngilizce kursu yoktu." dedi.
Sonra, haklı bir gururla ekledi:
"Bu şehirde İngilizce konuşabilenlerin çoğuna İngilizce'yi ben öğrettim."
"Müslüman mısın?"
Konuyu öyle hızlı değiştirmişti ki, tavrında, bir şeyi zamanında akıl edememenin suçluluğu seziliyordu.
"Değilim." dedim.
Anlaşılmaz bir yüz ifadesiyle:
"Anlıyorum." dedi.
Güneş ufukta bir insan boyu kadar yükseldiğinde, gelen ilk öğrenci grubuyla ders işledim. Sonrasında, iki saatte bir değişen her öğrenci grubu için ev sahibi, bir bahaneyle benden derse devam etmemi rica ediyor; bitişikteki mutfakta pişen yemeğin kokusu, etrafa yayıldığında ise, ortadan kayboluyordu. Mutfaktan duyulan sofra başı aile muhabbeti ve çatal kaşık gürültüsünden sonra, tok bir mideyle geri geliyordu. Akşam, son öğrenci grubu da dağıldığında, sekiz saat derse girmiştim. Ev sahibi, sıraları arkaya doğru çekip, dersliğin ön tarafına yatağımı serdi. Evin ana girişini, banyo ve tuvaleti, mahremiyet gerekçesiyle kullanamayacağımı; bunun yerine, iki yüz metre ötede bulunan caminin tuvaletini kullanabileceğimi söyleyerek odasına çekildi.
Son yirmi dört saat hiçbir şey yiyememiş, su bile içememiştim. Yer yatağına yorgun argın sırtüstü kendimi bıraktıktan sonra, gün boyu beni çalıştırmasına rağmen, bana su bile ikram etmeyen ev sahibini kafamda bir yere oturtmaya çalışırken uyuyup kalmışım. Gece uyanıp camiye gittiğimde, tuvalet kapısının kilitli olduğunu gördüm. "Mahremiyet" kaygısıyla kısıtlanan temel ihtiyacımı, yolda bir ağacın altında gidermek zorunda kaldım.
Ev sahibi öğrencileri ve ailesiyle diyalog halindeyken, içini apaçık gösteren bir insan olmasına rağmen; sıra bana geldiğinde, ansızın derinliğini yitiren bakışları, kuşkulu bir hal alıyor, sözleri ile mimikleri arasındaki tezatlık, açığa çıkıyordu. Kaşlarının hemen üzerinden başlayıp saç çizgisine kadar sıralanan derin kırışıklıklar, konuştuğunda şaşırtıcı bir şekilde açılıp kapanıyordu. Biçimsiz dişlerini diş etlerine kadar ortaya çıkaran gülümsemesi, sönük ve kaygılıydı.
Ertesi günün sabahı iki saat derse girdikten sonra, aç ve susuz olduğumu ve bu yüzden şehir merkezine gitmek istediğimi söyledim. Ev sahibi, kursa bir yabancının geldiği haberini öğrencilerine önceden verdiğini, iki saat derse girecek olursam kendisinin çok mutlu olacağını söyleyince:
"O halde, ders başlamadan birşeyler yemem gerekiyor." dedim.
Kendisinden yemek istediğimi zannedecek korkusuyla:
"Yakınlarda market var mı?" diye aceleyle ekledim.
Yanık teninin üzerinde fersiz duran kara gözlerini sağa sola kaçırdı:
"Maalesef yok, ama sana su verebilirim." dedi. "Dersten sonra seni motorla şehir merkezine bırakırım."
Başka çarem yoktu. Biraz daha sabredecektim.
"Tamam." dedim.
Ev sahibi, su getirmek için derslikten çıktı. Biraz sonra kafasını mutfakla dersliği birbirine bağlayan kapıdan içeri soktu:
"Yanında pet şişe var mı? diye sordu.
Yanımda pet şişenin olmadığını görebiliyordu. Bir bardak veya sürahiyle su getirmek istememesinin sebebi neydi? Onun gözünde, mutfaklarındaki bir su bardağına bile dokunmaması gereken necis bir varlık mıydım? Ev sahibinin sorusunu duymazlıktan geldim. İnsanî yönü zerrece değer taşımayan, yalnızca inancından ve yaşam tarzından ibaret görülen bir canlı olmanın yalnızlığına gömülmüştüm. Ev sahibi, soruyu ikinci kez sordu. Yine duymazlıktan geldim. Onun olduğu tarafa bakmıyordum. Kapı kapandı. Biraz sonra, kapı tekrar açıldı. Bu sefer, ev sahibinin hanımı çıkıp gelmişti. Elinde küçük, daha önce kullanıldığı açıkça belli olan, buruşuk ve son derece kirli bir pet bardak vardı.
Endonezyalı ailenin yanında iki gece kaldım. Ertesi günün akşamı, Dumai şehrinden ayrılıp Sumatra'nın güneyindeki Bukittinggi şehrine doğru yola koyuldum.
Müthişti söylediğin Türkünün bittiğini farkına bile varmadan okumuşum
Dilerim kitap çıkarırsınız yazdıklarınız burda kalsın istemem. Yazdıklarınızı sorulara cevap arayarak okuyorum ve hepsinde kendimden bir şeyler bulmakla beraber kendimde hepsinden kesitler de buluyorum. Yani, bu kadar olur.
Loudingirra Özdemir yazılarını pür dikkatle okuyorum insanların neden din dil ırk lara göre insanları yargılarlar ben anlamış değilim müsluman olmayabilirsin hristiyan olmayabilirsin hiç bir seye inancı olmayan da olabilirsin ama herseyden önce insansın bütün dünya daki kişiler önce insanliga saygı duymalı bence
Gerçekten kitap çıkarmanızı çok isterim. Gitttiğiniz her ülkedeki anılarınızı yazabilirsiniz burda yaptığınız gibi. Yazılarınız çok akıcı, türkü seslendirmeleriniz kadar yazılarınızı da dört gözle bekliyorum. Hayatta başarılar.
Insani insan olduğu için degerli görmediğimiz sürece hicbir ırk millet düzelemeyecek. Bir bardak su vermek veya bir kap yemek vermekten aciz insanlar maalesef hicbir zaman sofrasında bereket bulamaz.
Muhlis babanın ruhu şad olsun yüreğine aaglık✌️❤️
Muhlis Akarsu'nun ruhu şad olsun.
Kendisi müslümanmıydı acaba bilginiz varmı araştırdım fakat öğrenemedim
@@sahmeremkul2919 Yalnızca Allah C.C. bilir.
@@sahmeremkul2919 Sanane lan, sen cennetin tapu müdürü müsün?
@@UsersName652 haşa ben sadece sözlerinde şirke mi giriyor yoksa bizim anlamadığımız farklı bir anlam mı barındırtıyor diye merak ettim zira müslüman bir kimsenin edeceği laflar değil gibi geldi, ama farklı bi anlamı olabilir misal (Eyyübün derdi dertmidir
Ben ondan besbeter çektim.)
Böyle bir şarkı sözü var ve kişi burda eyyübün derdini küçümsemiyor anlatmak istediği şu hz Eyüp peygamberin derdi hastalığıydı, kişinin ise daha önceden Allahla arası açıkmış onu belirtmek için Allah ile arasında olan açıklığın hz Eyyübün derdinden daha beter olduğunu anlatıyor. İyi akşamlar
Kişinin dininden sizene. İnsanları dinine göre değil vatanseverliğine ve insanlığına göre yargılayın. Ayrıca aleviler de müslüman. Mal mal konuşmayın. Nasıl Sünni-Şii, Hanefi-Şafi gibi bölünmeler varsa Alevilik de öyledir.
Asırlar önce yaşayan Nesim'i ölmedi onu sen yaşatıyor sun.can kurban yoluna bahtın açık olsun. Yüreğimiz seninle
Aynı türküyü belki defalarca dinledik ama bu şekilde tesir etmedi insan aynı dili konuşmasa da aynı duyguları yaşıyor...
Biñ kere diñledim biñ kere yine diñlerim o kadar içteñ güzel kiii kulağa hoş gelişi değil sadece beñi beñden edişi🧚🏻♀️🙏🏻
Yeni bir yere tayin olup orada ki ilk günümde hiç bir yere aitsizlik hissi tüm kalbimi kapladığında, kendimi senin o gümrük binasındaki bilinmezlikte bulurum hep. Sınırlar içinde yerleşik konforlu hayat mı yoksa konforsuz sınırsız hayat mı? Kim senin kadar cesaretli olabilir. Ben değilim. O yüzden yapamadığımı yapan seni soluksuz takip ediyorum. Yolun açık olsun.
Allah Alllah eyvallah askılee huuu gezgin erenlerim nefesine özüne sağlık ❤😍👏👏👏⚘⚘⚘🕊
ses çok güzel yazılanlar ise insanlığı sorgulatacak kadar derin; eski bir öykün deki seni aracına alan rahip, inanmadığını öğrenince seni araçtan indiriyor; burada ise yine inanmadığını söylediğinde bir kap yemekten hatta bir tas sudan bile uzak kalıyorsun....
insanlar gibi inanmadığın için kendin gibi inandığın için; sorguladığın, düzene farklı baktığın için.
Allah’ın adamı kalbi gönlü güzel insan okudukça okuyası oluyor insanın gelmende bitiyor sürükleyici Endonezyalı vebalımı gördü kişi insan olsun inancından dolayı yakışık kalmamış sabırlıymışsın helal olsun ,rabbim korusun seni
Muhteşemsiniz. Helal olsun size.
Yüreğine sağlık helal olsun türkülerimizi ve kültürümüzü çok güzel tanışıyorsun
Ağzına yüreğine sağlık gardaş Mevlam yolunu açık etsin 👍🙋♂️
Dünyanın en kalabalık müslüman ülkesinde insan-ı kamil aramak zor iş aslanım! Beşer olmanın ne demek olduğunu öğretmedikleri insanlara "din" kuralları öğretince, alfabe öğretmeden kitap hediye etmiş oldular. Bu yüzden tamamını gezmiş olmakla beraber, huzur ve refah içerisinde bir müslüman ülke görmedim ben. Yolun açık olsun :)
Bu dünyada çocukluk çağını bitirip suçsuz olan bir kimse var mı ki
bu İslamın değil Müslümanların hatası bunu belirtmek lazım çünkü bazıları bu çizgiyi ayırt edemiyor.
@Eren Yaman Müslümanlığa suçu atmak kimin haddine. Yanlış anladın. Hiç bir din kötülüğü savunmaz. Mesele işin özünü öğretmediğin hiçbir öğreti salt kurallarla karşılık bulmaz. Dünyanın tüm ülkelerinde ruhu güzel ve arınmış milyonlar yaşıyor. Tabi ki müslüman ülkeler de dahil. Ama gelir adaletsizliği, suistimal, sömürü, yolsuzluk, kapalı kapılar arkasında ahlaksızlık müslüman ülkelerde daha fazla. Sebebi Kuran-ı Kerim'in anlattığı %90'ının örtülüp, şeklen görünür %10'unu kullanılarak, toplumları baskı altında tutma çabasından kaynaklanıyor. Bu peygamberin ölümü ile başlayıp 1400 yıldır devam etti.
Sorun siz muslumanlarda ve sürekli başkalarını batıyı suclmayi bırakın ,Kur'an ve sünneti açıp okuyunca insanın midesi bulanıyor ama ben bunları kime anlatıyorum ne Kur'an ne hadisden haberiniz yok
Yüreğine sağlık, terima kasih! 💖👍
Hay canına kurban can tebrik ediyorum cok güzel sesin var
Abi sen neler yapıyorsun böyle ya. Küçücük yaşamımıza 100 padişah yaşamı sığdırıyorsun dolu dolu yaşıyorsun tebrik ederim seni ne diyebilirim ki
Hocam bu türküyü çok güzel yorumlamışsınız ağzınıza sağlık her gün dozajımı alıyorum
Hemn yerimi alayım ben ağzına yüreğine sağlık
Kültürümüze, türkülerimize mest oluyor aşkla bakıyor dünya!
Yüreğin dert görmesin delikanlı.🤲👍👏👏👏🙋💙🙏
Türkülerimizi dünyanin her yerinde yaşatan koça yürekli kardeşime selam olsun 🙏🏻 selam olsun
Videonun başında bakara suresi 12-13-14. Ayet çok güzel mesaj vermişsin üstad.
Teşekkürler 😊emeğine saygılar
Harıkasın ne yazsam kı yetmez bır türkü asıgı olarak, saglık, sans dılıyorum sana
hak sizdendir bence özdemir bey. alemin gözünde zerre olsak ne yazar? kendisini fanide bırakan varlıkların insanlığı geride zaten. gözlerim doldu okurken ve dinlerken ...
sağlıcakla kalınız.
Vallahi çok güzel söylüyorsun. Başarıların devamı. KRAL SIN. 🇹🇷 🇹🇷 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑 👑. İmamhatiplere. Ders gir. Türkiye de. KRAL. 👑 İnsan. Mili eğitime söyleyecem.
Bugün de seni sevdik 🌸
Kardeşimizin sesinde hep bir efkar var ,Allah yolunu açik etsin ve gõnlūne su serpsin 🙏
Bir çoğumuz belkide yürekten istediği fakat cesaret edemediği bir adımı atman takdire şayan.... Yolun açık olsun. Nürnberg / Almanyadan selamlar
Sen bir deryasın dost , yolun açık olsun.
Senin için gerçekten özel olan bir türküyü her gittiğin ülkede parça parça söylesen ve 100 ülkenin sonunda final şeklinde birleştirip atsan efsane olur. sesine yüreğine sağlık
Yollun acik olsun yazdiklarin etkiliyici
Ses yorum super🧚♀️🧚♂️✌
helal gardaşım ağzına yüreğine sağlık
Yurekli kardesim kutluyorum sizi. 👏 👏 👏 👏 👏 👏 👏
@@TheEnd.1221 neye göre kardesim söylediğine gore mi insanlığına göremi yoksa boş tarafi gorenlere göremi
@@TheEnd.1221 evliya celebide ayni idi o vakit iste asil yürekli bu degilmi
İyi ki seni takip ediyorum güzel insan iyi ki karşıma çıktın yolun açık gönlün huzur ola 🙏
Tek kelimeyle Helal Olsun!!! Nefesine sağlık!
Diline sağlık kardes yolun açık olsun ellerin dert görmesin güzel bir paylaşım olmuş devamini merakla bekliyorum 👏👏👏👏
Yolun açık olsun ayağına taş değmesin. Yüreğine sağlık.🔥👍
Sizi ilk dinlediğimde sesinizdeki derinlik dikkatimi çekmişti. Ancak yazılarınızı okuduğumda sesinizdeki derinliğin aslına içinizdeki dipsiz kuyudan kaynaklandığını anladım. Kuyu dipsiz ama ne karanlık ne de boş. Arayışınızdan dolayı da size saygı duyuyor bir gün mutlaka sorularınıza cevap bulabileceğinize inanıyorum. Keskin kenarlarda gezdirilerek öğretilenlerin bir gün zihnimizi parçaladığını deneyerek yaşayanlar kadar arafta kalmamanız dileğiyle... Yüreğinize gam değmesin. Yolunuz da bahtınız da açık olsun.
Bir ay oldu senden haber almayalı güzel kardeşim bu kadar özletme kendini saygı ve sevgilerimle sağlıcakla kal.
İLK KEZ KARŞILAŞTIM VİDEOLARINIZLA PEKALA HARİKA...
👍🌺🌸 Sazının sesinde pes Re den bir kemençe arka planda inceden sana eşlik etse müzik daha da renklenirdi. 🌈
Tebrikler ve teşekkürler güzel bir yorum olmuş.
Yüregine sağlık devrış ermiş oğlum gittiğin yolların hep açık olsun
Yüreğine ağzına sağlık
"Dünyada tükenmez murad var imiş" ' sesinize ne de yakışır.
Vay be nerelerde türkülerimiz maşallah
Yüregine saglik 🎶❤️👌
Pazarlık edelim alim seninle
İki cihan senin Haydar olsun sen benim
Hayrını gör imanınla dininle
Hatmin Kur'an senin olsun sen benim
Ayıp değil midir Adem'e mihnet
Başına çalınsın Haydar hurili cennet
Dostluk pazarında olma muhannet
Huri Kılman senin olsun sen benim
Keselim sıratın kazana çöksün
Olanca katranı haydar çamura döksün
Beraber gülelim cehennem korksun
Sırat nizam senin olsun sen benim
bu sözleri söyler ama bu sözlere hiç hürmet etmez, bu sözler din-ü imar içindir. Hal bu ki, bu kişi, dinden nemalanıp dinsiz imansız gezmektedir.
@@Dolunay1071 her yoruma cevap yazmak zorunda mısın?
Sana hidap etmiyorsa kimin çűkűnű arıyorsun burda??
Git műslűman fètőnűn, adnán oktarın, zűppèlinin videolarına yorum yap!!
Hayret birşey...
Yureğindeki özü güzelliği tellerle buluşturmuşsun.Tebrikler kardeşim yolun açık olsun.
Eline diline yüreğine sağlık.
Çok beğendik.Yüregine sağlık, senin gibilere ihtiyaç var bu dünyada.
Harika👏👏👏
Bu adamin dibidir. İnsaninda dibidir. Ciktigin yolda gazan mubarek olsun hocam. Sana kattigi herseyide bizimle paylasman dileylgiyle saglicakla kal inşallah
Nerdesin hocam ozlettin kendini
Dünyanın en şanslı insanısın dünyayı gezmen çok müthiş.
Baştan Sonuna Kadar Muhteşem, MaşaAllah.... cCc
Canımsın zamane dervişi, seni sevgiyle takip ediyorum ve çok çok seviyorum. Sesini, yorumunuve de duruşunu tabii ki. Gönül gözüne aşk olsun. ❤️❤️❤️
Ağzına , yüreğine sağlık. İnan beni çok duygulandırdın. Dün tesadüfen kanalı fark ettim. Videolarını izledim çok beğendim. Yoluna devam et. Kendine iyi bak , başarılar.
En baştan beridir seni takip ediyorum kardeşim seni destekliyorum Helal olsun sana
Senin sazına sözüne ALLAHINA kurban allah yar ve yardımcın olsun.
Yolun açık olsun kardeşim, türkü seçimlerin 10 numara.
Çok güzel bir yorum 👍👏
Diline sağlık
Yüreğine sağlık
bu kadar anıyı en sonunda bir kitap haline getirirsen eger ilk alan ben olurum haellerimi yapıp bana o duyguları aktardığın icin tesekkür ederim
Maşallah abi. Yine çok güzelsiniz. Bu arada Endinezya'ya da selamlar. ( Hi Indonesia from Turkey? 🇹🇷
Yolun acik bahtin guzel olsun. Dünya bir arayis ve kargasadir. Herkes yolcu kimi haberli kimi habersiz yasadigimiz tek bir gundur aslinda. Bir omur zannettigimiz.
Yolun ve Bahtın açık olsun
Hayırlı günler öncelikle sizi tebrik etmek isterim Allah size çok güzel bir yolculuk nasip etmiş belliki bu yolculukta kendinizi ve Rabbimizi bulmanizi istiyor .Başınıza gelen olaylar ise gerçekten çok üzücü bunlar bize mükemmel olanin islam olduğunu müslümanlar olmadiğini bir kez daha gözler önüne seriyor .Yolculuğunuzun hayirlara vesile olmasi duasıyla ...
Sen ne güzel insan be mübarek!! 🙏👏🏻
Oktay Arda mübarek olması için beş parmak mı yapması gerekiyor dostum?
demine devranına huuuuuuuuuuuuuu.. Allah.
Bildirimlerime baktım , çiçek açmış 🏵
Endonezyaya hoşgeldiniz 🙏
Hoca ne güzel bir cansın.
Helal kardeşim🧿🇹🇷
Tebrik ederim seni kardesim helal olsun Ali yoldasin olsun
Eline diline sağlık.
Ruhu şad olsun ulu ozanımızın ,
Yüreğin varolsun güzel dostum hissiyatınla okuyorsun , Aşkın daim olsun , vuslatın yakın olsun , Aşk ile ...
Abi bi dizi izleyecektim iki saattir izleyemiyorum tutuldum kaldım sana
İnsanlar ve kalıpları... türkülere hep kapılıp giderim ama bu sefer hikaye daha çekiciydi,derin bir girdaba doğru yahut sığ bir suya emin olamıyorum henüz bundan. Düşünmekten korkuyorum sanırım. Bilmiyorum...
Kalbine güç dilerim,🌿
Allah yolunu açık etsin.
Süpersin.
Keşke ben de yollara düşsem dedirttin hepimize...
ALLAHIN ASLANI HZ.ALİ DİR. 🇹🇷🇹🇷🇹🇷 HIZIR YOLDAŞIN OLSUN KARDEŞİM ÇOK GUZEL BIR INSANSIN RABBIM YOLUNU AÇIK ETSIN INŞALLAH
Adam müslüman değilmiş. Rabbimin yolunu açık edeceğine inanmıyorki...
Şu dünya tarihinin en büyük cellatı Ali den mi bahsediyorsun?
Türk kültürüne yaptığın katkı tartışılmazzźzzz
Bildirimden gelen mutluluk...
Çok harika tebrikler dostum
👌👌👌👏👏Çok güzel anlatım şeklin tarzın var artık bir kitap yazarsın herhalde büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz.
Kalpleri fet eden caferilikti kilicla kale düşerde iman girmesse kalbe bos duvar sizin olsun imana erişmiş kalp bizim
Abi adam evreni bitirmis, farklı alemlerde...tum guzel dilekler senle olsun gardas,bozmadan devam.
Sen ne güzel bi adamsın ❤❤❤❤
Valla çok iyi geldi darlandıydım tam
bilader gözümüz yollarda kaldı, iyi ki geldin.. hoşgeldin..
KESKE DAHA ÖNCE GÖRSEYDIM ÜSTAD🙏🏽
Doğru yolu bulmuşsun kardeş yolun açık olsun din ırk mezhep ayrımı boş insanı insan yapan Vicdanı ve merhametedir. Bütün alkışları hak ediyorsun 👏👏👏👏👏
Harika söylüyor
Seni kültür sanat elçisi kabul ediyorum dostum eline sağlık diline kurban olayim
Seni var eden anneye başta olmak üzere yetiştiren herkese kurban olurum ağzına sağlık
Güzel Insan inanıyorumki doğruyu bulacaksın ALLAHIM hepimize hidayet versin... Sorgulamak güzeldir inatlaşmadan kibirsiz egosuz yolun bahtın açık olsun.....