var olan bir şeye var diyemeyiz! çünkü onun özünün var olup olmadığını bilemeyiz! bu yüzden hiç bir şey gerçek değildir! yani gerçek olup olmadığını bilemeyiz! canlıya bakıp ta ona var diyemeyiz! onun içindekini bilemediğimiz sürece hiç bir kesin sonuca varamayız!
Meseleye Thomas’ın bireyleşme ilkesini yasladığı materia signata quantitate çözümünden hareketle yaklaşır. Thomas’ın bu çözümüne göre bireyleşme niteliksel özelliklerin bireyleşmenin kaynağı olduğunu düşünür. Doctor Subtilis ise nitelik, ilineksel olduğundan, Thomas’ın bu çözümünün paradoksal olduğunu one sürer: Ya toz bir tekillerde özdeştir; böylece çokluk, çeşitlilik (multiplicity)sadece niteliksel farklardan etkilenir ya da töz doğası gereği tekildir ve tekilliğini, kendi çokluğunun (çeşitliliğinin) da türediği uygun niteliği talep ederek açığa vurur. İlk durumda Scotus, tekilliğin çokluk ilkesini bir araza indirmiş olur. İkinci durumda ise töz, ilineksel etmenlerce öznelliklere bölünmüş olur ki tanımları gereği bu durum çelişiktir (Bettoni & Bonansea, 1961: 59). Bunun yerine Duns Scotus "haecceitas” kavramını öne sürer: Türler kendi mantıksal ve doğal birliklerine sahiptir. Bu birlik, kendi asli kısımlarının bölünmesini dışlarken (bu bağlamdaki her tür değişimi) öznel parçalarına dair bir bölünmeyi dışlamaz; böylece türün özelliklerini taşıyan, türü temsil edenler, sonsuz kadar çoğalabilir. Tekil ise sadece kendinin temsilcisidir, özgün bir birlikten farklı bir durum sergiler. Öznel kısımlara ayrılmayı bile dışlar ve yekin, tam anlamıyla (perfect) bir birlik sunar; böylece şey ve birliği el ele gider. Özgün birlikten tekil birliğe geçiş, varlığın kendi içsel tekamülünün katkısı olmadan gerçekleşmez. Bu yeni edim, türe eklenen mevcudiyetindeki mükemmellik (entitative perfection) haecceitas ’tır: Sadece eklenen bir tekâmül değil aynı zamanda bir varlık edimidir. Bicimin, gerçek varlığına ilerlerken son adımıdır (Bettoni & Bonansea, 1961: 60). Gerçekliğin doğası ve gerçekliğin esas tekil katmanı bağlamında (Vos, 2006: 400) cinsi belirleyen özgün bir fark değil, bir edim vasıtası ile türün mümkün ve potansiyel gerçekliğini olabilecek bir mevcudiyettir. Yaratılmışlarla ilişkisellikten azade bir ilahi varlıkla ilişkisellikler içinde yer alan yaratılmışların ayrımını imleyen kendi müstakil varoluşu, tekil birliği ve değişmezliği artık tözden değil haecceitas kavramı üzerinden ele alınabilir bir konuma gelir (Cross, 1999: 67). Quod erat demonstrandum. Duns Scotus, quidditas sorusuna cevaben bir haecceitas geliştirmiş, soru-cevap diyalektiğinin iki ucundaki figür olarak düşünce geleneği içinde yerlerini almışlardır. Scotus’un çözüm getirdiği kavramla yeni bir düşünce doğacaktır.
Tarih insan ırkındaki bir gecikme halidir,” diyor. Bir tür gecikmişlik, yani doğaya gö re gecikme, her şey geç geliyor, o yüzden tarihimiz var; zaman diye, geçmiş diye bir şeyimiz var; hayvanlarınsa geçmiş diye bir derdi yok, çünkü gecikmemişler, şu anda varlar, yani yaşam anlarında varlar. İnsanın bir geçmişi var çünkü gecikerek yapmış bir şeyleri, sanata geç başlamış sözgelimi.
Cümleleri birleştirmediğiniz için tşkler. Müthiş sinir bozucu oluyor öyle.
Çok özledik.
Vaybe adam devrimizin son filosofu belkide
Aras, çok şanslısın.
3:21 "bir yengeçten nefret edemezsiniz" deyince aklıma Feyyaz Yiğit geldi
var olan bir şeye var diyemeyiz! çünkü onun özünün var olup olmadığını bilemeyiz! bu yüzden hiç bir şey gerçek değildir! yani gerçek olup olmadığını bilemeyiz! canlıya bakıp ta ona var diyemeyiz! onun içindekini bilemediğimiz sürece hiç bir kesin sonuca varamayız!
Meseleye Thomas’ın bireyleşme ilkesini yasladığı materia signata quantitate çözümünden hareketle yaklaşır. Thomas’ın bu çözümüne göre bireyleşme niteliksel özelliklerin bireyleşmenin kaynağı olduğunu düşünür. Doctor Subtilis ise nitelik, ilineksel olduğundan, Thomas’ın bu çözümünün paradoksal olduğunu one sürer: Ya toz bir tekillerde özdeştir; böylece çokluk, çeşitlilik (multiplicity)sadece niteliksel farklardan etkilenir ya da töz doğası gereği tekildir ve tekilliğini, kendi çokluğunun (çeşitliliğinin) da türediği uygun niteliği talep ederek açığa vurur. İlk durumda Scotus, tekilliğin çokluk ilkesini bir araza indirmiş olur. İkinci durumda ise töz, ilineksel etmenlerce öznelliklere bölünmüş olur ki tanımları gereği bu durum çelişiktir (Bettoni & Bonansea, 1961: 59). Bunun yerine Duns Scotus "haecceitas” kavramını öne sürer: Türler kendi mantıksal ve doğal birliklerine sahiptir. Bu birlik, kendi asli kısımlarının bölünmesini dışlarken (bu bağlamdaki her tür değişimi) öznel parçalarına dair bir bölünmeyi dışlamaz; böylece türün özelliklerini taşıyan, türü temsil edenler, sonsuz kadar çoğalabilir. Tekil ise sadece kendinin temsilcisidir, özgün bir birlikten farklı bir durum sergiler. Öznel kısımlara ayrılmayı bile dışlar ve yekin, tam anlamıyla (perfect) bir birlik sunar; böylece şey ve birliği el ele gider. Özgün birlikten tekil birliğe geçiş, varlığın kendi içsel tekamülünün katkısı olmadan gerçekleşmez. Bu yeni edim, türe eklenen mevcudiyetindeki mükemmellik (entitative perfection) haecceitas ’tır: Sadece eklenen bir tekâmül değil aynı zamanda bir varlık edimidir. Bicimin, gerçek varlığına ilerlerken son adımıdır (Bettoni & Bonansea, 1961: 60). Gerçekliğin doğası ve gerçekliğin esas tekil katmanı bağlamında (Vos, 2006: 400) cinsi belirleyen özgün bir fark değil, bir edim vasıtası ile türün mümkün ve potansiyel gerçekliğini olabilecek bir mevcudiyettir. Yaratılmışlarla ilişkisellikten azade bir ilahi varlıkla ilişkisellikler içinde yer alan yaratılmışların ayrımını imleyen kendi müstakil varoluşu, tekil birliği ve değişmezliği artık tözden değil haecceitas kavramı üzerinden ele alınabilir bir konuma gelir (Cross, 1999: 67). Quod erat demonstrandum. Duns Scotus, quidditas sorusuna cevaben bir haecceitas geliştirmiş, soru-cevap diyalektiğinin iki ucundaki figür olarak düşünce geleneği içinde yerlerini almışlardır. Scotus’un çözüm getirdiği kavramla yeni bir düşünce doğacaktır.
Tarih insan ırkındaki bir
gecikme halidir,” diyor. Bir tür gecikmişlik, yani doğaya gö
re gecikme, her şey geç geliyor, o yüzden tarihimiz var; zaman diye, geçmiş diye bir şeyimiz var; hayvanlarınsa geçmiş
diye bir derdi yok, çünkü gecikmemişler, şu anda varlar, yani yaşam anlarında varlar. İnsanın bir geçmişi var çünkü gecikerek yapmış bir şeyleri, sanata geç başlamış sözgelimi.
Güçlü ne demek? Kendi var oluşunu içine doldurabilen bir varlık..
Hocam
✓
16:27 saçını yalayan kadın
Napıyo la o 😂😂😂