Alman İdeolojisi, Marx ve Engels’in 1845’te kaleme aldığı kitap. Marx ve Engels bu kitabı bir yayımcı bulamadıklarından yayımlayamamışlardır. Eserin bir türlü yayımlanamaması üzerine Marx eseri: “farelerin eleştirisine bırakılan eser” olarak tanımlar. (İlk duyduğumda gümlemiştim “farelerin eleştirisine bırakılan eser” yazdığında sakallı 27 yaşında) Bu eser ilk defa 1932 tarihinde David Riazanov'un Moskova'da bulunan Marx-Engels Enstitüsü adına yaptığı araştırmada ortaya çıkarılmıştır. Kitabın genel olarak idealist tarih anlayışının özel olarak da Hegel sonrası Alman Felsefesi’nin tutarsızlığı isimli bölümünde Stirner, Bruno ve Genç Hegelciler ağır topa tutulur. Mutlaka okuyun keyiflidir
Varlık, kendisi olarak değil, başka nesnelerle, atmosferle ve zihinlerle kurabildiği ilişkiler bağlamındadır. Varlığın kendisi yoktur, kurduğu, kurabileceği, kurabildiği varsayılan ilişkileri vardır. Dolayısıyla yalıtım öznenin ölümüdür. Varlık, zihnimizin dışında da, içerisinde yalnız değildir. Her yerde kalabalığın içerisindedir. Varlığı görmeye ve değerlendirmeye kendisinden değil, her şeyden başlarız. Dolayısıyla “Stirner’in yalıtık bireyinin yerine Marx’ın güncel toplumsal koşullara bağlı, bireyler arası ilişkiler içindeki bireyi” haklı gerçeğini korur.
her şey'den başlarız kısmına kadar sana katılabilirdim. her şeyden başlar demen lazımdı. bu kendilikten bu kadar yoksun bir varlık anlatımını nasıl kişisel bir ödeve dönüştürdün sondaki iki cümlede? Sanki bir yerden tutup başlayabileceğimiz bir odak noktası varmış gibi, her şeyin dışında bu her şeyin her şeyden başladığı gerçeğini kavrayabilecek bir kendilik veya bizlik varmış gibi "işte budur doğru bakış açısı bizler için" nasıl dersin? veyahut eğer ki varlığın kendisi kendisinde yok iken, başkalıklar ile olan ilişkisinden ortaya çıkar iken, senin için de 'kendisinin kendisinde anlaşılabileceği yanılgısı' da başkalık ile olan ilişkisinden doğmamış mıdır? yani eğer bizim varlıktaki varlık yanılgımıza bile olanak sağlayabilecek bir ilişki ağı sürebiliyorsa bu başkalık ile olan kaçınılmaz ilişkimiz, sanki bu da başkalık ile olan ilişkiden doğan bir başka gerçek değilmiş gibi bunu alaşağı etme çaban niye? bu yanılgı neye engel? daha doğrusu kime engel, olmayan varlığa mı engel?
Gerçekte, her ilişki bir sınıf ilişkisidir, kişisel olan da politiktir. Bu nedenle bir kadın ve erkeğin ilişkisindeki kişisel sorunlarda kolektif olarak çözülebilecek politik sorunlardır. Ev politiktir, sokak politiktir, işyeri politiktir. Unutmayalım, yeryüzünde her şey politiktir, politikasızlık bile… Politika ise bizim yaşamımızdır.
Marx ve Engels’in “Alman İdeolojisi”nde, Stirner payına düşeni fazlasıyla almıştır. Marx ve Engels’in üslupları ve ince zekâları bu eleştirileri o kadar iyi kavramanıza katkı sunar ki ne gerekiyorsa söylenmiştir Stirner’e
Kaçırdığın bir şey var Arda, o senin marxın o dönem alman ideolojisini yayımlamıyor. 1920li yıllarda, farelere terk edilmiş şekilde bulunuyor. O kadar yazmış ama marx yayımlayacak cesareti bulamamış. Cümle cümle sözcük sözcük eleştiriyor marx Stirner'ın. Ve doğrusu çuvallıyor.
Marx’ın sosyal bilinç ile oluşan bireysel bilinç okuması; Stirner düşüncesi ile örtüşmez. Bireysel bilinç otonom değildir. Marx Stirner’in tikel bilincin eşsizliğine yönelik vurgusunu bireyin sosyal ilişkilerden bağımsız olarak belirlendiği bir felsefi düşünce olarak yorumlar. Buna göre; komünizm, kurulması gereken ilişkiler bütünü değil, gerçekliğin kendisini dönüştürmesi gereken idealdir.
Şu ana dek tartıştığım bütün Marxistlerle bu noktada ayrışmışımdır. Marx'ı, özellikle de erken dönem filozof marx'ı, yabancılaşma teorisini, kapitalizm eleştirilerini çok severim ancak Stirner'in 'ben'ciliği ve egoizmi karşısında tartıştığım hiçbir sosyalist bana tatmin edici bir argüman sunmadı henüz
Yetkin, bilgi kapasitesi sağlam Marksistlerle henüz tanışmamış, karşılaşmamışsındır. Denk gelip daha da iyi bir araştırma ve inceleme yapman önerisiyle.
@@sinanakar-ru1bi Boğaziçi Politika mezunuyum emin ol o ‘bilgi kapasitesi tam ve yetkin’ network bende var. Ha bu arada Marksistlerin bu ‘en doğru benim ve benim kadar sol olmayan kimse haklı olamaz’ tarzı kibirleri yüzünden hiçbir zaman kazanamıyorlar onu da diyim. Marx’ı sevdigimi söylemişim Marxist literatüre de epey hakimim gelip diyorsun ki ‘daha iyi araştırmanı öneririm’. Hele hele paşama bak sen :D
@@sinanakar-ru1bi Boğaziçi Politika mezunuyum emin ol o ‘bilgi kapasitesi tam ve yetkin’ network bende var. Ha bu arada Marksistlerin bu ‘en doğru benim ve benim kadar sol olmayan kimse haklı olamaz’ tarzı kibirleri yüzünden hiçbir zaman başarılı olamıyorlar onu da diyim. Marx’ı sevdigimi söylemişim Marxist literatüre de epey hakimim gelip diyorsun ki daha iyi araştırmanı öneririm.
Boğaziçi politika mezunuyum diyerek çok yetkinim diyorsun yani! Bu nasıl da trajikomik! Ben de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, İktisat mezunuyum elbette yetkin biri olarak adlandıramam ölçü bu ile belirlenemez nasıl bir sığlıktır bu yaa! Kapasiten net görünürüyor bu yaklaşımınla. Cevaplandırmaya, cvp vermeye bu dk’dan sonra gerek dahi görmeyeceğin bir zihniyet! Daha da çok okuman, incelemen, araştırman dünyası ile NOKTA!
Bakın marx bakunine de benzer bir üslupla yaklaştı bir noktadan sonra. Bütün muhaliflerini, argüman zayıflığından dolayı retorik yoluyla tenkit etmeye çalışmıştır çoğu zaman
Bourdieu'nün bir yerde "entelektüel alanın rekabet dinamikleri, uzlaşmayı engeller" tarzında bir savı vardı. birleşemediler hiç bir zaman, tüm birlik çabalarına rağmen...ama o dönemin polemos ruhu ile şimdinin susuş kumkumasına tâbi entelektüel alanı arasında yine de dağlar kadar fark var...teşekkür ederiz yorumunuz için
Marx teorik olarak Bakunin’den daha gelişmiş bir entelektüeldir. Bunu Bakunin’in kendisi de teslim eder zaten. Dolayısıyla “retorik yoluyla” tenkitte bulunmaya ihtiyacı olan bir düşünür olamayacağını olsa olsa söz söyleme sanatında da ekstra yetenekli bir düşünür olduğunu kabul görürüm.
@@DogukanGokova Evet haklı olduğunuz bir taraf var. Bakunin bunu bizzat kendisi dile getirmiştir. Ama şunu da unutmamalıyız diye düşünüyorum: Bakunin, siyasi militan pratik açısından Marx’tan çok daha fazla mücadele vermiş bir devrimcidir. Bakunin’e yapılan haksızlıkları (ajan ithamından, Enternasyonal’deki ayak oyunlarına kadar) unutmamamız gerekir. Bir de yine Graeber bize şunu hatırlatır: Marx teorik olarak Bakunin'in etrafında daireler çizerken, her şeyin gerçekleştiği Bakunin'in öngörüleriydi. Marx yalnızca bir teorisyen değildi ve Bakunin de yalnızca bir eylemci değildi. Sonuç olarak her ikisi de kendi alanlarında derin etkiler bırakmışlardır. Neden birinden beslenirken diğerini saf dışı bırakmamız gerekiyor bunu da anlamıyorum? Bu iki önemli figürün katkılarını ve yaşadıkları zorlukları dengeli bir şekilde değerlendirmek gerekir. Her ikisinin de devrimci mücadeleye yaptığı katkılar, bize farklı bakış açıları ve mücadele stratejileri sunmaya sonsuza dek devam edecek.
Bakunin bunu kabul eder çünkü Marx bir entelektüel ve teorik olarak çok gelişmiş bir isim. Marx’ın yapıtlarını doğurabilmesi için kendisinin de dert edindiği gibi: özgür zamanın, proleterin (bireyin) kendisinin üretmeye muktedir olduğu zamansal özgürleşmeye sermayenin kronolojik mantığı gereği her gün, her saat el koyulmasını, geri almak için kafa yorduğu ve emek ile arzu arasında yeni bir ittifakın kurulması için zaman mefhumunun sorunsalları ve elbette zamanın yabancılaşmış bir biçimi olarak tarihte işleyen zaman mefhumunun analizini yapmış olması Marx’ın, çözümlemek istediği bir meseledir zati. Teorik üretkenlik için bir zamana ihtiyacınız vardır. Bakunin ise daha çok pratiğindedir o nedenle çalışmaları dağınık, eksik yer yer çelişkilidir de. Bakunin ve Marx arasında sonu gelmez tartışmalar yaşanmasına rağmen, Marx'ın Kapital'ini Rusçaya Bakunin bizzat kendisi çevirmiştir. Graeber, bir çalışmasında: “Marksizm ve anarşizmin potansiyel olarak uzlaştırılabilir olduğunu çünkü eğer Marksizm bir teorik analiz modu ise ve anarşizm bir uygulama etiğiyse, her ikisine de katılmamanız için gerçekten hiçbir neden yoktur.” Diye belirtir. İtirazım Marx’ın “retorik yola” başvurmasındaki gerekçeye dair idi çünkü ihtiyacı yok.
Bu video serisinin teorik birikimimize olduğu kadar, tartışma kültürümüze de önemli katkılar sağladığını düşünüyorum; ki buna gerçekten ihtiyacımız var. Videoların hiçbirinde, Marx veya başka bir düşünür hakkında olumlu/olumsuz yargılar bulunmuyor. Aksine, Marx ve ‘mahdumları’ okumaya teşvik ediliyor, çünkü başka türlü Stirner ile olan münakaşa nasıl anlaşılabilir? Ne Marx'ı ne de Stirner'i ya da başka bir düşünürü yüceltmeden, herkesin görüşlerine adil bir şekilde yaklaşılıyor. Bu da eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirmenin yanı sıra, farklı perspektiflere açık olmanın önemini vurgulayan değerli bir yaklaşım. Fakat memleketin acı bir gerçeği olan Türk solu, pratik politika üretmedeki edilgen rolünü örtbas etmek için teorik tartışmalarda Marx'tan peygamber yaratmaya çalışıyor. Bu sorun, entelektüel dürüstlüğün önüne geçip, dogmatik bir tutuma yol açıyor. Güney hoca bu dogmaları tek tek yıkmaya devam edecek. Burada sürdüreceğimiz tartışmalarımızda tüm bakış açılarını dengeli bir şekilde ele alarak, daha kapsayıcı ve yaratıcı yaklaşmalıyız mevzuya. Graeber’in şu sözlerini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız: “Marksizm ve anarşizm potansiyel olarak uzlaştırılabilir… Çünkü eğer Marksizm bir teorik analiz tarzıysa ve anarşizm bir uygulama etiğiyse, her ikisine de katılmamanız için gerçekten hiçbir neden yok.”
değerli yorumunuz için teşekkür ederim...nezaket seviyesinde her türlü yorum, kritik, tenkit bu düşünürlerle hemhal olan insanların yapması gereken şeyler zaten...marx, stirner hakkında 340 sayfa bir kritik yapacak kadar onu ciddiye almış biri...dolayısıyla bu tartışmaya katılan insanların da bu tartışmaya ciddi bir söylemle yaklaşması gerekir diye düşünüyorum...insanlar artık bel altı vuruşlardan, hasımlaştırmalardan uzaklaşmalı...marx'ın dehası tartışılmaz...lakin onunla polemos'a girişen herkes de onun kadar kıymetlidir...sağlıcakla
Yapılan yorumlar vesilesiyle gerçekleştirilen değerlendirme, tenkit ve tespitlerin ufkumun penceresine değerli katkıları söz konusu. Bir “peygambere övgü” değil, bir düşünürün nasıl düşündüğü, yaklaşımına dair benliğimde somut yer edinmesi bağlamında nitelikli katkı ve tenkitler olduğunu düşünüyorum. Marx taktir ederiniz ki yüzeysel bir düşünür değil. Hakkında en fazla eser yazılan bir filozoftandan bahsediyoruz aynı zamanda. Tenkit iyidir. Farklı düşünceyi dillendirmekle birlikte bu alanlarının açık olmasıda önemlidir. Selamlar, sevgiler.
@@oguzhankaanborat Nazik yanıtınız için teşekkür ederim. Ortak noktada buluştuğumuza çok sevindim. Sizin de belirttiğiniz gibi, Marx gibi derin bir düşünür üzerine yapılan tenkitler ve değerlendirmeler, Onu daha da değerli kılıyor. Farklı düşünceleri dile getirerek bu tartışma alanlarının açık kalmasını sağlamak, düşünsel ufkumuzu genişletme açısından değerli olduğu kadar, teorik gelişimimiz için de çok önemli.
Ben teşekkür ederim. Ayrıca bir Konsensüsa varmış olduğumuzada sevinmiş bulunmaktayım. Katılmaktayım size düşünüp tartışarak ve bu alanları da yaratarak… Sevgiler.
Alman İdeolojisi, Marx ve Engels’in 1845’te kaleme aldığı kitap. Marx ve Engels bu kitabı bir yayımcı bulamadıklarından yayımlayamamışlardır. Eserin bir türlü yayımlanamaması üzerine Marx eseri: “farelerin eleştirisine bırakılan eser” olarak tanımlar. (İlk duyduğumda gümlemiştim “farelerin eleştirisine bırakılan eser” yazdığında sakallı 27 yaşında) Bu eser ilk defa 1932 tarihinde David Riazanov'un Moskova'da bulunan Marx-Engels Enstitüsü adına yaptığı araştırmada ortaya çıkarılmıştır. Kitabın genel olarak idealist tarih anlayışının özel olarak da Hegel sonrası Alman Felsefesi’nin tutarsızlığı isimli bölümünde Stirner, Bruno ve Genç Hegelciler ağır topa tutulur. Mutlaka okuyun keyiflidir
çok değerli katkınız için teşekkür ediyorum...umarım bu tarz programlar vesilesiyle söz konusu metinler okunup, tartışmaya açılır...
Bilmukabele. Ben teşekkür ederim. Kanalınızda başarılar
Varlık, kendisi olarak değil, başka nesnelerle, atmosferle ve zihinlerle kurabildiği ilişkiler bağlamındadır. Varlığın kendisi yoktur, kurduğu, kurabileceği, kurabildiği varsayılan ilişkileri vardır. Dolayısıyla yalıtım öznenin ölümüdür. Varlık, zihnimizin dışında da, içerisinde yalnız değildir. Her yerde kalabalığın içerisindedir. Varlığı görmeye ve değerlendirmeye kendisinden değil, her şeyden başlarız. Dolayısıyla “Stirner’in yalıtık bireyinin yerine Marx’ın güncel toplumsal koşullara bağlı, bireyler arası ilişkiler içindeki bireyi” haklı gerçeğini korur.
Burada eleştirileri ile katkı sunan arkadaşlara teşekkürler, zihnim aydınlandı. “Kayıkçı Kavgası”da şimdi Marx’tan yana tarafım :))
her şey'den başlarız kısmına kadar sana katılabilirdim. her şeyden başlar demen lazımdı. bu kendilikten bu kadar yoksun bir varlık anlatımını nasıl kişisel bir ödeve dönüştürdün sondaki iki cümlede? Sanki bir yerden tutup başlayabileceğimiz bir odak noktası varmış gibi, her şeyin dışında bu her şeyin her şeyden başladığı gerçeğini kavrayabilecek bir kendilik veya bizlik varmış gibi "işte budur doğru bakış açısı bizler için" nasıl dersin? veyahut eğer ki varlığın kendisi kendisinde yok iken, başkalıklar ile olan ilişkisinden ortaya çıkar iken, senin için de 'kendisinin kendisinde anlaşılabileceği yanılgısı' da başkalık ile olan ilişkisinden doğmamış mıdır? yani eğer bizim varlıktaki varlık yanılgımıza bile olanak sağlayabilecek bir ilişki ağı sürebiliyorsa bu başkalık ile olan kaçınılmaz ilişkimiz, sanki bu da başkalık ile olan ilişkiden doğan bir başka gerçek değilmiş gibi bunu alaşağı etme çaban niye? bu yanılgı neye engel? daha doğrusu kime engel, olmayan varlığa mı engel?
Gerçekte, her ilişki bir sınıf ilişkisidir, kişisel olan da politiktir. Bu nedenle bir kadın ve erkeğin ilişkisindeki kişisel sorunlarda kolektif olarak çözülebilecek politik sorunlardır. Ev politiktir, sokak politiktir, işyeri politiktir. Unutmayalım, yeryüzünde her şey politiktir, politikasızlık bile… Politika ise bizim yaşamımızdır.
Kıymetli yorum, tenkit ve katkınız için teşekkür ederiz.
anladım senin için her şey politiktir.
Marx ve Engels’in “Alman İdeolojisi”nde, Stirner payına düşeni fazlasıyla almıştır. Marx ve Engels’in üslupları ve ince zekâları bu eleştirileri o kadar iyi kavramanıza katkı sunar ki ne gerekiyorsa söylenmiştir Stirner’e
Kıymetli tenkit ve katkınız için teşekkür ederiz.
Kaçırdığın bir şey var Arda, o senin marxın o dönem alman ideolojisini yayımlamıyor. 1920li yıllarda, farelere terk edilmiş şekilde bulunuyor. O kadar yazmış ama marx yayımlayacak cesareti bulamamış. Cümle cümle sözcük sözcük eleştiriyor marx Stirner'ın. Ve doğrusu çuvallıyor.
bir sonraki videonuzu sabırsızlıkla bekleyeceğim hocam.
Emeğinize sağlık
kanalınızı ve sizi yeni keşfettim. anlatımınız ve değindiğiniz konular şahane. umarım uzun soluklu bir kanal olur. teşekkürler.
Zihninize sağlık hocam.
Marx’ın sosyal bilinç ile oluşan bireysel bilinç okuması; Stirner düşüncesi ile örtüşmez. Bireysel bilinç otonom değildir. Marx Stirner’in tikel bilincin eşsizliğine yönelik vurgusunu bireyin sosyal ilişkilerden bağımsız olarak belirlendiği bir felsefi düşünce olarak yorumlar. Buna göre; komünizm, kurulması gereken ilişkiler bütünü değil, gerçekliğin kendisini dönüştürmesi gereken idealdir.
teşekkürler katkınız için...
Marksistlerin tartışmaya dahil olmaları iyi olmuş. Önermeleri ile konuya daha da vâkıf olmam söz konusu oldu. Akıl yürütme yöntemleri güzel ve güçlü
elbette, tam da dilediğimiz şey...
Yine çok iyi bir programdı 👏🏼
Şu ana dek tartıştığım bütün Marxistlerle bu noktada ayrışmışımdır. Marx'ı, özellikle de erken dönem filozof marx'ı, yabancılaşma teorisini, kapitalizm eleştirilerini çok severim ancak Stirner'in 'ben'ciliği ve egoizmi karşısında tartıştığım hiçbir sosyalist bana tatmin edici bir argüman sunmadı henüz
Yetkin, bilgi kapasitesi sağlam Marksistlerle henüz tanışmamış, karşılaşmamışsındır. Denk gelip daha da iyi bir araştırma ve inceleme yapman önerisiyle.
@@sinanakar-ru1bi Boğaziçi Politika mezunuyum emin ol o ‘bilgi kapasitesi tam ve yetkin’ network bende var. Ha bu arada Marksistlerin bu ‘en doğru benim ve benim kadar sol olmayan kimse haklı olamaz’ tarzı kibirleri yüzünden hiçbir zaman kazanamıyorlar onu da diyim. Marx’ı sevdigimi söylemişim Marxist literatüre de epey hakimim gelip diyorsun ki ‘daha iyi araştırmanı öneririm’. Hele hele paşama bak sen :D
@@sinanakar-ru1bi Boğaziçi Politika mezunuyum emin ol o ‘bilgi kapasitesi tam ve yetkin’ network bende var. Ha bu arada Marksistlerin bu ‘en doğru benim ve benim kadar sol olmayan kimse haklı olamaz’ tarzı kibirleri yüzünden hiçbir zaman başarılı olamıyorlar onu da diyim. Marx’ı sevdigimi söylemişim Marxist literatüre de epey hakimim gelip diyorsun ki daha iyi araştırmanı öneririm.
Boğaziçi politika mezunuyum diyerek çok yetkinim diyorsun yani! Bu nasıl da trajikomik! Ben de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, İktisat mezunuyum elbette yetkin biri olarak adlandıramam ölçü bu ile belirlenemez nasıl bir sığlıktır bu yaa! Kapasiten net görünürüyor bu yaklaşımınla. Cevaplandırmaya, cvp vermeye bu dk’dan sonra gerek dahi görmeyeceğin bir zihniyet! Daha da çok okuman, incelemen, araştırman dünyası ile NOKTA!
@@sinanakar-ru1bi yoo.
Emeğine sağlık hocam.
Bakın marx bakunine de benzer bir üslupla yaklaştı bir noktadan sonra. Bütün muhaliflerini, argüman zayıflığından dolayı retorik yoluyla tenkit etmeye çalışmıştır çoğu zaman
Bourdieu'nün bir yerde "entelektüel alanın rekabet dinamikleri, uzlaşmayı engeller" tarzında bir savı vardı. birleşemediler hiç bir zaman, tüm birlik çabalarına rağmen...ama o dönemin polemos ruhu ile şimdinin susuş kumkumasına tâbi entelektüel alanı arasında yine de dağlar kadar fark var...teşekkür ederiz yorumunuz için
Marx teorik olarak Bakunin’den daha gelişmiş bir entelektüeldir. Bunu Bakunin’in kendisi de teslim eder zaten. Dolayısıyla “retorik yoluyla” tenkitte bulunmaya ihtiyacı olan bir düşünür olamayacağını olsa olsa söz söyleme sanatında da ekstra yetenekli bir düşünür olduğunu kabul görürüm.
@@DogukanGokova Evet haklı olduğunuz bir taraf var. Bakunin bunu bizzat kendisi dile getirmiştir. Ama şunu da unutmamalıyız diye düşünüyorum: Bakunin, siyasi militan pratik açısından Marx’tan çok daha fazla mücadele vermiş bir devrimcidir. Bakunin’e yapılan haksızlıkları (ajan ithamından, Enternasyonal’deki ayak oyunlarına kadar) unutmamamız gerekir. Bir de yine Graeber bize şunu hatırlatır: Marx teorik olarak Bakunin'in etrafında daireler çizerken, her şeyin gerçekleştiği Bakunin'in öngörüleriydi. Marx yalnızca bir teorisyen değildi ve Bakunin de yalnızca bir eylemci değildi. Sonuç olarak her ikisi de kendi alanlarında derin etkiler bırakmışlardır. Neden birinden beslenirken diğerini saf dışı bırakmamız gerekiyor bunu da anlamıyorum? Bu iki önemli figürün katkılarını ve yaşadıkları zorlukları dengeli bir şekilde değerlendirmek gerekir. Her ikisinin de devrimci mücadeleye yaptığı katkılar, bize farklı bakış açıları ve mücadele stratejileri sunmaya sonsuza dek devam edecek.
Bakunin bunu kabul eder çünkü Marx bir entelektüel ve teorik olarak çok gelişmiş bir isim. Marx’ın yapıtlarını doğurabilmesi için kendisinin de dert edindiği gibi: özgür zamanın, proleterin (bireyin) kendisinin üretmeye muktedir olduğu zamansal özgürleşmeye sermayenin kronolojik mantığı gereği her gün, her saat el koyulmasını, geri almak için kafa yorduğu ve emek ile arzu arasında yeni bir ittifakın kurulması için zaman mefhumunun sorunsalları ve elbette zamanın yabancılaşmış bir biçimi olarak tarihte işleyen zaman mefhumunun analizini yapmış olması Marx’ın, çözümlemek istediği bir meseledir zati. Teorik üretkenlik için bir zamana ihtiyacınız vardır. Bakunin ise daha çok pratiğindedir o nedenle çalışmaları dağınık, eksik yer yer çelişkilidir de. Bakunin ve Marx arasında sonu gelmez tartışmalar yaşanmasına rağmen, Marx'ın Kapital'ini Rusçaya Bakunin bizzat kendisi çevirmiştir. Graeber, bir çalışmasında: “Marksizm ve anarşizmin potansiyel olarak uzlaştırılabilir olduğunu çünkü eğer Marksizm bir teorik analiz modu ise ve anarşizm bir uygulama etiğiyse, her ikisine de katılmamanız için gerçekten hiçbir neden yoktur.” Diye belirtir. İtirazım Marx’ın “retorik yola” başvurmasındaki gerekçeye dair idi çünkü ihtiyacı yok.
Babam be
Bu video serisinin teorik birikimimize olduğu kadar, tartışma kültürümüze de önemli katkılar sağladığını düşünüyorum; ki buna gerçekten ihtiyacımız var. Videoların hiçbirinde, Marx veya başka bir düşünür hakkında olumlu/olumsuz yargılar bulunmuyor. Aksine, Marx ve ‘mahdumları’ okumaya teşvik ediliyor, çünkü başka türlü Stirner ile olan münakaşa nasıl anlaşılabilir? Ne Marx'ı ne de Stirner'i ya da başka bir düşünürü yüceltmeden, herkesin görüşlerine adil bir şekilde yaklaşılıyor. Bu da eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirmenin yanı sıra, farklı perspektiflere açık olmanın önemini vurgulayan değerli bir yaklaşım. Fakat memleketin acı bir gerçeği olan Türk solu, pratik politika üretmedeki edilgen rolünü örtbas etmek için teorik tartışmalarda Marx'tan peygamber yaratmaya çalışıyor. Bu sorun, entelektüel dürüstlüğün önüne geçip, dogmatik bir tutuma yol açıyor. Güney hoca bu dogmaları tek tek yıkmaya devam edecek. Burada sürdüreceğimiz tartışmalarımızda tüm bakış açılarını dengeli bir şekilde ele alarak, daha kapsayıcı ve yaratıcı yaklaşmalıyız mevzuya. Graeber’in şu sözlerini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız: “Marksizm ve anarşizm potansiyel olarak uzlaştırılabilir… Çünkü eğer Marksizm bir teorik analiz tarzıysa ve anarşizm bir uygulama etiğiyse, her ikisine de katılmamanız için gerçekten hiçbir neden yok.”
değerli yorumunuz için teşekkür ederim...nezaket seviyesinde her türlü yorum, kritik, tenkit bu düşünürlerle hemhal olan insanların yapması gereken şeyler zaten...marx, stirner hakkında 340 sayfa bir kritik yapacak kadar onu ciddiye almış biri...dolayısıyla bu tartışmaya katılan insanların da bu tartışmaya ciddi bir söylemle yaklaşması gerekir diye düşünüyorum...insanlar artık bel altı vuruşlardan, hasımlaştırmalardan uzaklaşmalı...marx'ın dehası tartışılmaz...lakin onunla polemos'a girişen herkes de onun kadar kıymetlidir...sağlıcakla
Yapılan yorumlar vesilesiyle gerçekleştirilen değerlendirme, tenkit ve tespitlerin ufkumun penceresine değerli katkıları söz konusu. Bir “peygambere övgü” değil, bir düşünürün nasıl düşündüğü, yaklaşımına dair benliğimde somut yer edinmesi bağlamında nitelikli katkı ve tenkitler olduğunu düşünüyorum. Marx taktir ederiniz ki yüzeysel bir düşünür değil. Hakkında en fazla eser yazılan bir filozoftandan bahsediyoruz aynı zamanda. Tenkit iyidir. Farklı düşünceyi dillendirmekle birlikte bu alanlarının açık olmasıda önemlidir. Selamlar, sevgiler.
@@oguzhankaanborat Nazik yanıtınız için teşekkür ederim. Ortak noktada buluştuğumuza çok sevindim. Sizin de belirttiğiniz gibi, Marx gibi derin bir düşünür üzerine yapılan tenkitler ve değerlendirmeler, Onu daha da değerli kılıyor. Farklı düşünceleri dile getirerek bu tartışma alanlarının açık kalmasını sağlamak, düşünsel ufkumuzu genişletme açısından değerli olduğu kadar, teorik gelişimimiz için de çok önemli.
Ben teşekkür ederim. Ayrıca bir Konsensüsa varmış olduğumuzada sevinmiş bulunmaktayım. Katılmaktayım size düşünüp tartışarak ve bu alanları da yaratarak… Sevgiler.
Marx gerçekten bir hiciv ustası değil mi hocam :))
Lan küçük haldeyken Serhan Acar'a benziyor diye açtım. Başkası çıktı.
bohem biricikler vs. proleter mü'minler...
Popper zırvalarıyla ahkam kesme işini azaltalım.