Askere gitmeden evvel, hak iş sendika konferans salonunda şiir ve türkü dinletisini dinlemiştim. Elini öpüp, üstad şiiri neden bıraktın gönlüm kırgın sana demiştim, hakkımı helal etmek gelmiyor içimden dedim, göz göze geldik elini öptüm. Sizi seviyorum dedim ayrıldım yanından. 2 saat biz gençlerle muhabbet etti. ANIM VAR BENİM İSMET ÖZEL İLE. ANIM VAR. ŞÜKÜRLER OLSUN. 😀
@@arif6099iki yıl önce yazmışım bunu. O zamanlar öyleydi. Sonra hayatıma ben daha önce hiç yaşamamışım dedirten biri girdi. Artık onunla geçireceğim ömürden bir saatimi bile hiçbir şey için veremem. Teşekkür ederim yanıt verip onu nasıl sevdiğimi hatırlamama neden olduğunuz için.
evet, ilmektir boynumdaki ama ben kimsenin kölesi değilim tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya tarantulaymış benim adım diyecek değilim tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemiyeceğim razı değilim beni tanımayan tarihe beni sinesine sarmayan tabiattan rıza dilenmeyeceğim.
İniyorum kulelerinden katil iniyorum maktul minarelerden taraçadan, bahçeden ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane canlıların korka korka uzandıkları zemin ağzımda kef iki gözIerimde mil iniyorum kulelerinden katil. Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor? Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan beni çağırmaktadır? Göklerin çökeltisinden başkaca soy toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin iniyorum kirli eteklerine beni emziren kaltak şehrin iniyorum ama indirilmedim iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek arada bir çehremi dalgalandıran karaltı vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için indiğim yerde beni bir bekleyen yok indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim puslu, çapraşık, koklanmamış ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı benimle açsaydı ağırdan tükeniş faslını mızrap. Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana? Ne dökülüş inişimde, ne çakış… Yalnızca o çetrefil aralama zahmetine katlanarak iniyorum kızları utandıran iç çekişle erkekleri boğan kasvetle iniyorum. Öfkemdi başlattı yolu ısrara gerek var deyip durdu şehvetim istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat tarih onu tanımazlıktan geldi bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın sonunda yükü bıraktığıma yanacağım. İniyor ve inliyorum nereye bir kucak dolusu sonluluk sorgusu getiriyorsam oraya bir kucak da getiriyorum bir kucak sadece genç ve diri değil bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil bir kucak sadece erkek ve vakur değil bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil bir kucak sadece gürbüz ve atak değil bir kucak sadece üzgün ve dindar değil bir kucak sadece temiz ve sevecen değil bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil bir kucak sadece cömert ve sıcak değil bir kucak sadece sancılı ve keskin değil bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil bir kucak sadece öksüz ve çolak değil bir kucak sadece bir kucak açılınca açıkları kapatan acıkınca doyuran ve doyurunca nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü darası alınmaz yüküm bu benim kayda geçirilemez, narhı konulmaz resmen ve alenen ifade usulü yok gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır dizimin dermanıdır o buradan gelir cesaretim...
ah be ismet abi! ah be delikanlı bağrımın anlam bulduğu şair! bugün senin kalp krizi haberinle uyandım. dayan be abi. Allah için seviyoruz seni, Allah için şahidiz ustam.
İniyorum kulelerinden katil iniyorum maktul minarelerden taraçadan, bahçeden ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane canlıların korka korka uzandıkları zemin ağzımda kef iki gözIerimde mil iniyorum kulelerinden katil. Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor? Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan beni çağırmaktadır? Göklerin çökeltisinden başkaca soy toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin iniyorum kirli eteklerine beni emziren kaltak şehrin iniyorum ama indirilmedim iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek arada bir çehremi dalgalandıran karaltı vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için indiğim yerde beni bir bekleyen yok indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim puslu, çapraşık, koklanmamış ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı benimle açsaydı ağırdan tükeniş faslını mızrap. Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana? Ne dökülüş inişimde, ne çakış… Yalnızca o çetrefil aralama zahmetine katlanarak iniyorum kızları utandıran iç çekişle erkekleri boğan kasvetle iniyorum. Öfkemdi başlattı yolu ısrara gerek var deyip durdu şehvetim istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat tarih onu tanımazlıktan geldi bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın sonunda yükü bıraktığıma yanacağım. İniyor ve inliyorum nereye bir kucak dolusu sonluluk sorgusu getiriyorsam oraya bir kucak da getiriyorum bir kucak sadece genç ve diri değil bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil bir kucak sadece erkek ve vakur değil bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil bir kucak sadece gürbüz ve atak değil bir kucak sadece üzgün ve dindar değil bir kucak sadece temiz ve sevecen değil bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil bir kucak sadece cömert ve sıcak değil bir kucak sadece sancılı ve keskin değil bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil bir kucak sadece öksüz ve çolak değil bir kucak sadece bir kucak açılınca açıkları kapatan acıkınca doyuran ve doyurunca nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü darası alınmaz yüküm bu benim kayda geçirilemez, narhı konulmaz resmen ve alenen ifade usulü yok gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır dizimin dermanıdır o buradan gelir cesaretim bende bu kucak olduktan sonra iyi veya kötü ne yapılabilir kendi hayatı aleyhine binlerce defa dolap çevirmiş olan bana? Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak her sevincimi viran eden bu hayvan yalanlar içinde boğulmamı önlüyor ondan kurtulacak olursam biliyorum beni yaşamakla coşturan bir kaynak keşfederim ondan kurtulduğum an bütün boyutlarımı kaybederim. Önceleri, acemiyken bu vaşak yokken daha yanıbaşımda okul müdürü veresiye satan bakkal kapıcı ve akrabaları dört ayrı ölümle ölmeyi öğren demişlerdi bana dört bucakmış anlattıklarına bakılırsa dünya omzun güneş kokuyor demişti kısa eteklikli kız o da omzuma bir şey konduracak mutlaka. İşte o zaman bildimdi anladımdı o sıra ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim bu çuha, bu sicim elden çıkarsa acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi berbattır balkonda o güneşli sabahlar biraz açılmak için açıldığınız kırların aniden karşılaştığınız ırmakların ürpertisi ahmakça böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem benden iki bakışık parça çıkarmaya çabalayan boylam da berbat ipekli libas giymem, altın takınmam atımın eğerinde kaplan derisi yoktur çehreme iyi baksalardı yırtılırdı uykularının zarı uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken uykularına tutundular… Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek acılardır paylaşan çocukları gün geldi paylaşıldı acılar çocuklar paylaşıldı
bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım gittim bir kuyudan su çektim halka boynumdan geçti geçti boynuma kemend d harfine bak dedim nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri harf ol harfle birlikte kıyam et harf of harfler ummanına bat çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin çünkü böndür altında kaldığım töhmet uğradığım kinayeler bön ve berbat. Evet, ilmektir boynumdaki ama ben kimsenin kölesi değilim tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya tarantulaymış benim adım diyecek değilim tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemiyeceğim razı değilim beni tanımayan tarihe beni sinesine sarmayan tabiattan rıza dilenmeyeceğim. Gittim su çektim en derin kuyudan en hileli desteden kendi kartımı çektim yaktım belgeleri bütün tanıkları yok etmek için ricacıları öldürdüm onlar bu dumanlı dünyanın beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti özüm gelinceye kadar bana temas etmişti bu dokunuş parlatınca beni benden biraz dünya isteyen ricacıları öldürdüm ve kıtal bitti. Yazık. Yazık ki yazgımın boyası koyu. İnilecek kadar indim. Hayfa. Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura eskilerin tayfası yine hep buradalar hep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalar havada hayza benzeyen aynı koku binalara yaklaşırken eskisi gibi sıklet artıyor hâlâ ayırt edilemiyor dişli gıcırtıları çocuk çığlıklarından tanıyorum bunlar bulutlara bakmak için penceresi evlerin bu da deniz hırs püsküren, toynak durduran deniz rezeleri yerlerinden oynatan vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz. Bir yanımda kıyısı kışkırtıcı ufku muallâk deniz, bir yanımda kamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât kimin yüzünü çevirdiysem hüznü de sevinci kadar ıskarta… Niye indim buraya ben? Boşuna mıydı yol boyunca benliğime musallat olan belâ? Bir çevrim tamamlandı mı şimdi? Yine mi döndüm başa? Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak kimse başa dönmemiştir, dönemez hele sen geçtiğin o ormanlar rüyalarındaki canavarlardan sonra çok uzaksın o ilk fırlatıldığın zamana. Aldanma bunlar tayfa değil burada doğdu hepsi denize hiç açılmadılar denizi sen kadar bile tanıyan yoktur aralarında her biri uzak bir beldeden geldi sanılsın istiyor yosmalar böylece saygın fahişeler arasına katışacaklar müptezel birer facire ofsalar da. Tecimenler, onlar da sahi değil onlar da olmayan tayfaların gemilerinden çıkan malları sattıklarına inandırmak istiyor şehrin acemi insanlarını. Sen ve yağmur. Başa dönemezsiniz. Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine. Yağmur yalnız yağarken yağmurdur sen yalnız senken sensin burada kalamazsın ve başa dönemezsin gitmek zorundasın kovalanan bir Yahudi gibi ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun her şey çok yetersiz senin için her şey sana çok fazla ayıklarsan ayık durabiliyorsun aranı açıyorsun kendinle eşyayı araladıkça uyanmanın bedeli serapları fedadır uykuyu tadayım dersen kâbusa dalmak pahasına. Tarihe dersini vermen gerek yoldan ayrılamazsın yediremezsin sokulmayı kendine tabiatın apışaralarına ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu durdurabiliyor seni ne gürültülü bir havra. Yükün ağır. He’s so heavy just because he’s your brother. Kardeşlerin pogrom sana. Dostlarının eşiğine varınca başlıyor senin diasporan. Herkesin bahanesi var, senin yok günahlı bir gölgenin serinliğinde biraz bekleyebilirsin, daha sonra burada kalamazsın, başa dönemezsin ama dön Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön! Eve dönmek kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?
orada, arada bir beni yoklar intihara ayırdığım zamanlar bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır düzgün sabuklamalardan bana kalan.. Evde anlaşılmaz bir tını bilmem nereden gelir uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan? bilemem Yahudi değilim gizli bir yerde genizam yok bilemem insan nerenin yerlisidir ömrüm burada bütün Yahudiler gibi raflara doğru, çekmecelere sahanlıklara doğru geçti yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için bir sıvaydım kendime kendi ellerimde tıpkı Yahudiler gibi buraların yerlisi ben değilim. Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek ağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımın şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar ben şarkıya dönünce boğazlarındaki boğum insanların epriyecek ve onun yerine her günkü işleri yaparken kepenkleri kaldırırken, silerken tezgahı kalbe gizlice batan kıymık geçecek şarkıya dönersem, yanık bir şarkıya holokost neymiş meğer herkes bilecek. Kalbime döneceğim, ama hangi yolla? Yedeğimdeki okunaksız şarapla lekelenmiş, solgun harita uyduruk bir şey mi bilmiyorum yoksa sahiden definenin yeri gösteriliyor mu orada? Ama boşver... Nasıl bir ilgi olabilir kalbe dönmekle define bulmak arasında? Lâkin ben inerken her dönemeçte bir parçasını ele geçirdiğim her molada, her zorlanışında nefesimin her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir nerelerde kıraçlaşır rahminde levendane öcün tohumları yatan gece güneşin şifa diye bilinen ışıkları nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir… Haritamda caddeyi ürpertiye açacak bir kaç kaçıktan başka nirengi noktası yok. Açıkça gösteriyor haritam farkı nedir bir cenaze kalkarken yağan yağmurun bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan. Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde canı sıkkın kızların yüzlerinden döşünden ahı kalmış delikanlıların dünyaya habire pörtleyeceğim evlerin olanca tınısı dindiği zaman kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından. Yahudi değilsem bile bende Yahudalık da mı yok- Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?
20'lı yaşlarımda ben de yazıyordum. 2002’de Bilgi’de şiir yarışmasında okudu bir şiirimi, içinde “bakır bakraçlar” geçen, “senin şiirini beğendim, reyimi senin şiirine vermiştim” dedi, oysa yarışmada ikinci olmuştum. oh dedim, benden bu kadar, sonra okudum, okumayı yazmaktan evla tutarak.
"acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi berbattır balkonda o güneşli sabahlar biraz açılmak için açıldığınız kırların aniden karşılaştığınız ırmakların ürpertisi ahmakça"
Kelimenin sonundaki d harfi Muhammed'dir. Şairi eğer davasını derdini anlamadan ne güzel laflar ediyor diye dinliyorsanız alacağınız o kadardır. O kadar yani güzel laflar.
Evet, İsmet Özel'i öve öve bitiremeyeceğimiz bir videomuza daha hoşgeldiniz. Sırasıyla "Celladıma Gülümserken", "Amentü" ve daha nice şiirleri dinleyeceğiz ve övmekte kusur etmeyeceğiz. Not: "İsmet Özel, tek başına Türk şiiri diye bir şeyin olduğunu kanıtlar" ya da "kendime seni dinledikten sonra şair diyemeceğim için şiir yazmaktan vazgeçtim" gibi ifadeler bin küsur kez yazıldığı için bu tarz yorumlar kabul edilmeyecektir. Üstadın dediği gibi : "fly pan-am drink coca-cola"... Yaaaa, yaaa. Büyük adam vallahi.
Askere gitmeden evvel, hak iş sendika konferans salonunda şiir ve türkü dinletisini dinlemiştim. Elini öpüp, üstad şiiri neden bıraktın gönlüm kırgın sana demiştim, hakkımı helal etmek gelmiyor içimden dedim, göz göze geldik elini öptüm. Sizi seviyorum dedim ayrıldım yanından. 2 saat biz gençlerle muhabbet etti. ANIM VAR BENİM İSMET ÖZEL İLE. ANIM VAR. ŞÜKÜRLER OLSUN. 😀
Peki üstad ne dedi?
Ben de şimdi merak ettim Özel ne dedi acaba?:)
Sevmeyi aşmışssın , benzemişssin
Sallama aq
Bu adamın kıymetini bildim sansam da ne denli yanılırım.
Seni yaşarken tanıdığım için çok şanslıyım İsmet Özel
Yaşayan en büyük şairdir İsmet Özel. Sen çok yaşa İsmet Özel
Şu resitali canlı dinlemek için ömrümden birkaç on yıl verirdim...
canın o kadar değersiz öyle mi
@@arif6099iki yıl önce yazmışım bunu. O zamanlar öyleydi. Sonra hayatıma ben daha önce hiç yaşamamışım dedirten biri girdi. Artık onunla geçireceğim ömürden bir saatimi bile hiçbir şey için veremem. Teşekkür ederim yanıt verip onu nasıl sevdiğimi hatırlamama neden olduğunuz için.
evet, ilmektir boynumdaki ama
ben kimsenin kölesi değilim
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya
tarantulaymış benim adım diyecek değilim
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendime rabb bellemiyeceğim
razı değilim beni tanımayan tarihe
beni sinesine sarmayan
tabiattan rıza dilenmeyeceğim.
yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın
ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
Gözümün feri saydım onu, gücüm bundandır!
Dizimin dermanıdır o, buradan gelir cesaretim!
Rabbim şifa versin seni Allah için seviyoruz şahidiz
İniyorum kulelerinden katil
iniyorum maktul minarelerden
taraçadan, bahçeden
ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden
ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte
değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor
açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane
canlıların korka korka uzandıkları zemin
ağzımda kef
iki gözIerimde mil
iniyorum kulelerinden
katil.
Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor?
Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan
beni çağırmaktadır?
Göklerin çökeltisinden başkaca soy
toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin
iniyorum kirli eteklerine
beni emziren kaltak şehrin
iniyorum ama indirilmedim
iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek
arada bir çehremi dalgalandıran karaltı
vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek
iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için
indiğim yerde beni bir bekleyen yok
indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim
puslu, çapraşık, koklanmamış
ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap
bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim
yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı
benimle açsaydı ağırdan
tükeniş faslını mızrap.
Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana?
Ne dökülüş inişimde, ne çakış…
Yalnızca o çetrefil
aralama zahmetine katlanarak
iniyorum kızları utandıran iç çekişle
erkekleri boğan kasvetle iniyorum.
Öfkemdi başlattı yolu
ısrara gerek var deyip durdu şehvetim
istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat
tarih onu tanımazlıktan geldi
bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım
belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra
ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın
sonunda yükü bıraktığıma yanacağım.
İniyor ve inliyorum
nereye bir kucak dolusu
sonluluk sorgusu getiriyorsam
oraya bir kucak da getiriyorum
bir kucak sadece genç ve diri değil
bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil
bir kucak sadece erkek ve vakur değil
bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil
bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil
bir kucak sadece gürbüz ve atak değil
bir kucak sadece üzgün ve dindar değil
bir kucak sadece temiz ve sevecen değil
bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil
bir kucak sadece cömert ve sıcak değil
bir kucak sadece sancılı ve keskin değil
bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil
bir kucak sadece öksüz ve çolak değil
bir kucak
sadece bir kucak
açılınca açıkları kapatan
acıkınca doyuran
ve doyurunca
nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü
darası alınmaz yüküm bu benim
kayda geçirilemez, narhı konulmaz
resmen ve alenen ifade usulü yok
gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır
dizimin dermanıdır o
buradan gelir cesaretim...
ne halklar arasında savaş
ne sınıflar arasında barış..
Tişört :)
İsmet Özel Değerli bir sairimizdir. İyiki var.
ah be ismet abi! ah be delikanlı bağrımın anlam bulduğu şair! bugün senin kalp krizi haberinle uyandım. dayan be abi. Allah için seviyoruz seni, Allah için şahidiz ustam.
Allah için seviyoruz Onu,Allah için şahidiz evet
ni guerra entre pueblos ni paz entre clases.
Halklar arasında savaş yok
Sınıflar arasında barış yok
Halklar arasında savaş yok sınıflar arasında savaş var yazıyor.
Ne halklar arasında savaş, ne sınıflar arasında barış yazıyor. İkisini de red.
suleyman elinize emeğinize sağlik, çok teşekkürler.
Kimse başa dönemez...Uyanmanın bedeli serapları fedâdır...Eve dön,kalbine dön,şarkıya dön..Eve dön.
Dislike atanlar tam listesi:
A turan alkan
Mine kırıkkanat
Balçiçek İlter
Tüyaptaki ab köpeği dayı
Muhsin kızılkay
Ve
Falan veya
Filan ...
:)
Sesli güldüm 😂😂😂
tüyaptaki ab köpeği dayı :D
@@ahmetyasar249 hangi orta çağ?:)
Hilmi Yavuz
Komple 32.gün
İniyorum kulelerinden katil
iniyorum maktul minarelerden
taraçadan, bahçeden
ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden
ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte
değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor
açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane
canlıların korka korka uzandıkları zemin
ağzımda kef
iki gözIerimde mil
iniyorum kulelerinden
katil.
Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor?
Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan
beni çağırmaktadır?
Göklerin çökeltisinden başkaca soy
toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin
iniyorum kirli eteklerine
beni emziren kaltak şehrin
iniyorum ama indirilmedim
iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek
arada bir çehremi dalgalandıran karaltı
vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek
iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için
indiğim yerde beni bir bekleyen yok
indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim
puslu, çapraşık, koklanmamış
ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap
bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim
yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı
benimle açsaydı ağırdan
tükeniş faslını mızrap.
Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana?
Ne dökülüş inişimde, ne çakış…
Yalnızca o çetrefil
aralama zahmetine katlanarak
iniyorum kızları utandıran iç çekişle
erkekleri boğan kasvetle iniyorum.
Öfkemdi başlattı yolu
ısrara gerek var deyip durdu şehvetim
istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat
tarih onu tanımazlıktan geldi
bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım
belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra
ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın
sonunda yükü bıraktığıma yanacağım.
İniyor ve inliyorum
nereye bir kucak dolusu
sonluluk sorgusu getiriyorsam
oraya bir kucak da getiriyorum
bir kucak sadece genç ve diri değil
bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil
bir kucak sadece erkek ve vakur değil
bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil
bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil
bir kucak sadece gürbüz ve atak değil
bir kucak sadece üzgün ve dindar değil
bir kucak sadece temiz ve sevecen değil
bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil
bir kucak sadece cömert ve sıcak değil
bir kucak sadece sancılı ve keskin değil
bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil
bir kucak sadece öksüz ve çolak değil
bir kucak
sadece bir kucak
açılınca açıkları kapatan
acıkınca doyuran
ve doyurunca
nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü
darası alınmaz yüküm bu benim
kayda geçirilemez, narhı konulmaz
resmen ve alenen ifade usulü yok
gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır
dizimin dermanıdır o
buradan gelir cesaretim
bende bu kucak olduktan sonra
iyi veya kötü ne yapılabilir
kendi hayatı aleyhine
binlerce defa dolap
çevirmiş olan bana?
Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor
kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak
her sevincimi viran eden bu hayvan
yalanlar içinde boğulmamı önlüyor
ondan kurtulacak olursam biliyorum
beni yaşamakla coşturan
bir kaynak keşfederim
ondan kurtulduğum an
bütün boyutlarımı
kaybederim.
Önceleri, acemiyken
bu vaşak yokken daha yanıbaşımda
okul müdürü
veresiye satan bakkal
kapıcı ve akrabaları
dört ayrı ölümle ölmeyi öğren
demişlerdi bana
dört bucakmış
anlattıklarına bakılırsa dünya
omzun güneş kokuyor demişti
kısa eteklikli kız
o da omzuma bir şey konduracak mutlaka.
İşte o zaman bildimdi
anladımdı o sıra
ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim
bu çuha, bu sicim elden çıkarsa
acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza
bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi
berbattır balkonda o güneşli sabahlar
biraz açılmak için açıldığınız kırların
aniden karşılaştığınız ırmakların
ürpertisi ahmakça
böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem
benden iki bakışık parça
çıkarmaya çabalayan boylam da berbat
ipekli libas giymem, altın takınmam
atımın eğerinde kaplan derisi yoktur
çehreme iyi baksalardı yırtılırdı
uykularının zarı
uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar
bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken
uykularına tutundular…
Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek
acılardır paylaşan çocukları
gün geldi paylaşıldı acılar
çocuklar paylaşıldı
bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım
gittim bir kuyudan su çektim
halka boynumdan geçti
geçti boynuma kemend
d harfine bak dedim
nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin
harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri
harf ol harfle birlikte kıyam et
harf of harfler ummanına bat
çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin
çünkü böndür altında kaldığım töhmet
uğradığım kinayeler bön ve berbat.
Evet, ilmektir boynumdaki ama ben
kimsenin kölesi değilim
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya
tarantulaymış benim adım diyecek değilim
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendime rabb bellemiyeceğim
razı değilim beni tanımayan tarihe
beni sinesine sarmayan
tabiattan rıza dilenmeyeceğim.
Gittim su çektim en derin kuyudan
en hileli desteden
kendi kartımı çektim
yaktım belgeleri
bütün tanıkları yok etmek için
ricacıları öldürdüm
onlar bu dumanlı dünyanın
beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi
gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti
özüm gelinceye kadar bana temas etmişti
bu dokunuş parlatınca beni
benden biraz dünya
isteyen ricacıları
öldürdüm ve
kıtal bitti.
Yazık.
Yazık ki yazgımın boyası koyu.
İnilecek kadar indim. Hayfa.
Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura
eskilerin tayfası yine hep buradalar
hep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalar
havada hayza benzeyen aynı koku
binalara yaklaşırken eskisi gibi
sıklet artıyor
hâlâ ayırt edilemiyor dişli gıcırtıları
çocuk çığlıklarından
tanıyorum bunlar
bulutlara bakmak için penceresi evlerin
bu da deniz
hırs püsküren, toynak durduran deniz
rezeleri yerlerinden oynatan
vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz.
Bir yanımda kıyısı kışkırtıcı
ufku muallâk deniz, bir yanımda
kamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât
kimin yüzünü çevirdiysem
hüznü de sevinci kadar ıskarta…
Niye indim buraya ben?
Boşuna mıydı yol boyunca benliğime
musallat olan belâ?
Bir çevrim tamamlandı mı şimdi?
Yine mi döndüm başa?
Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak
kimse başa dönmemiştir, dönemez
hele sen geçtiğin o ormanlar
rüyalarındaki canavarlardan sonra
çok uzaksın o ilk
fırlatıldığın zamana.
Aldanma bunlar tayfa değil
burada doğdu hepsi
denize hiç açılmadılar
denizi sen kadar bile
tanıyan yoktur aralarında
her biri uzak bir beldeden geldi
sanılsın istiyor yosmalar
böylece saygın fahişeler
arasına katışacaklar
müptezel birer facire ofsalar da.
Tecimenler, onlar da sahi değil
onlar da olmayan tayfaların
gemilerinden çıkan malları
sattıklarına inandırmak istiyor
şehrin acemi insanlarını.
Sen ve yağmur.
Başa dönemezsiniz.
Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz
inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.
Yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
kovalanan bir Yahudi gibi
ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
her şey çok yetersiz senin için
her şey sana çok fazla
ayıklarsan ayık durabiliyorsun
aranı açıyorsun kendinle
eşyayı araladıkça
uyanmanın bedeli serapları fedadır
uykuyu tadayım dersen
kâbusa dalmak pahasına.
Tarihe dersini vermen gerek
yoldan ayrılamazsın
yediremezsin sokulmayı kendine
tabiatın apışaralarına
ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu
durdurabiliyor seni
ne gürültülü bir havra.
Yükün ağır.
He’s so heavy
just because he’s your brother.
Kardeşlerin pogrom sana.
Dostlarının eşiğine varınca başlıyor
senin diasporan.
Herkesin bahanesi var, senin yok
günahlı bir gölgenin serinliğinde
biraz bekleyebilirsin, daha sonra
burada kalamazsın, başa dönemezsin
ama dön
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!
Eve dönmek
kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?
orada, arada bir beni yoklar
intihara ayırdığım zamanlar
bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır
düzgün sabuklamalardan bana kalan..
Evde
anlaşılmaz bir tını
bilmem nereden gelir
uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan?
bilemem Yahudi değilim
gizli bir yerde genizam yok
bilemem insan nerenin yerlisidir
ömrüm burada
bütün Yahudiler gibi
raflara doğru, çekmecelere
sahanlıklara doğru geçti
yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için
bir sıvaydım kendime kendi ellerimde
tıpkı Yahudiler gibi
buraların yerlisi ben değilim.
Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek
ağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımın
şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut
yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar
ben şarkıya dönünce
boğazlarındaki boğum insanların epriyecek
ve onun yerine her günkü işleri yaparken
kepenkleri kaldırırken, silerken tezgahı
kalbe gizlice batan kıymık geçecek
şarkıya dönersem, yanık bir şarkıya
holokost neymiş meğer
herkes bilecek.
Kalbime döneceğim, ama hangi yolla?
Yedeğimdeki okunaksız
şarapla lekelenmiş, solgun harita
uyduruk bir şey mi bilmiyorum
yoksa sahiden definenin yeri
gösteriliyor mu orada?
Ama boşver... Nasıl bir ilgi olabilir
kalbe dönmekle define bulmak arasında?
Lâkin ben inerken her dönemeçte
bir parçasını ele geçirdiğim
her molada, her zorlanışında nefesimin
her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın
bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir
nerelerde kıraçlaşır
rahminde levendane öcün tohumları yatan gece
güneşin şifa diye bilinen ışıkları
nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir…
Haritamda caddeyi ürpertiye açacak
bir kaç kaçıktan başka nirengi noktası yok.
Açıkça gösteriyor haritam farkı nedir
bir cenaze kalkarken yağan yağmurun
bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan.
Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı
ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için
hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde
canı sıkkın kızların yüzlerinden
döşünden ahı kalmış delikanlıların
dünyaya habire pörtleyeceğim
evlerin olanca tınısı dindiği zaman
kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları
fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından.
Yahudi değilsem bile
bende Yahudalık da mı yok-
Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?
Rabbim ömrünü uzun etsin üstadım...
Amin.
Allah seni başımızdan eksik etmesin yürek titreten adam!
20'lı yaşlarımda ben de yazıyordum. 2002’de Bilgi’de şiir yarışmasında okudu bir şiirimi, içinde “bakır bakraçlar” geçen, “senin şiirini beğendim, reyimi senin şiirine vermiştim” dedi, oysa yarışmada ikinci olmuştum. oh dedim, benden bu kadar, sonra okudum, okumayı yazmaktan evla tutarak.
"Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?"
"acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza
bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi
berbattır balkonda o güneşli sabahlar
biraz açılmak için açıldığınız kırların
aniden karşılaştığınız ırmakların ürpertisi ahmakça"
Kiymetlimizsin ustadim
İtikat için değil , seni doğduğundan beri aynı seviyorum . Sende dedin ya hani insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır !!!
Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
Kendime Rab bellemeyeceğim.
İçinde sancı ve sızı oluşturan herkese selam
yaşım ilerledikçe garip bir bağla bağlanıyorum ismet özel şiiirlerine.
Allah ömrünü güzel etsin biricik insan...
ismet özel henüz olmamış şairlerin katilidir...
Çok doğru tespit
o kadar haklısınki...
Çok doğru...
mutlaka ondan iyisi çıkacaktır
@@SirLuganoondan iyisi çıkarsa beni bulsun. Umutsuzum
Büyük ustam selam sana...✋
Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı, kendime Râbb bellemeyeceğim..
Her mısra ayrı bir mana, su gibi geçen 18 dakika
Üstada selam olsun
ni guerra entre pueblos ni paz entre clases!
Harika
Çok güzel olmuş tebrikler
Tam düşerken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim.
Şair ♥️
Yıl olmuş bilmem kaç.
Bilemem daha olacak kaç.
Gözlerim nemli mi namlu mu?
Onu da söylemeyeyim zevki kaçmasın.
İnsan nerenin yerlisidir ?
Babamdan daha babamsın :(((ölme lazimsin bize
Kelimenin sonundaki d harfi Muhammed'dir. Şairi eğer davasını derdini anlamadan ne güzel laflar ediyor diye dinliyorsanız alacağınız o kadardır. O kadar yani güzel laflar.
Üstad (sanki) Spinoza’yı tarif etmiş; ya da onun dublörü olmuş adeta..
Hocam fon müzik vasat. Bu muazzam şiiri dinlenilemez yapmış
Evet, İsmet Özel'i öve öve bitiremeyeceğimiz bir videomuza daha hoşgeldiniz. Sırasıyla "Celladıma Gülümserken", "Amentü" ve daha nice şiirleri dinleyeceğiz ve övmekte kusur etmeyeceğiz.
Not: "İsmet Özel, tek başına Türk şiiri diye bir şeyin olduğunu kanıtlar" ya da "kendime seni dinledikten sonra şair diyemeceğim için şiir yazmaktan vazgeçtim" gibi ifadeler bin küsur kez yazıldığı için bu tarz yorumlar kabul edilmeyecektir.
Üstadın dediği gibi : "fly pan-am drink coca-cola"... Yaaaa, yaaa. Büyük adam vallahi.
büyük adamın büyük olmadığını ispatladığınızda kendiniz büyüyor musunuz? yoksa spor olarak mı bu uğraşınız?
ms faso İsmet Özel’i övmeye ,büyüklüğünü
ispatlamaya ne hacet. Besbelli değil mi? Lakin görebilene anlayabilene. Rabbim ömrüne bereket versin
Haksızlık et haksız olduğun anlaşılsın
Yaşamak bir sanrı değilse
Öç alınmak gerektir
Fon müziğini nasıl bulabilirim?
@jaxyswbe3845 Mini Mini Nihavend Peşrev
bu programın tamamını nereden bulabilirim?
Bulabildin mi acaba? bende ariyorumda
08:34
👍🦋👍🔥🎧🔥👍🦋👍
14:14
Şiirin kartalı🦅
Tüm resitali yükleme imkanınız var mı
Nasipse hepsi yüklenecek
Çok şükür. Bir daha öldük an itibariyle...
12:05
Bir kucak sadece
Arada bir açar dinlerdim bir yandan da yorumları okurken tanıdık birine denk gelir miyim derken beni şaşırtmadın yeğen 👏👍
Arkada çalan müziği bilen var mı ?
@samsungtv1466 Mini Mini Nihavend Peşrev
fonun ismini söyleyebilir misiniz?
Mini mini nihavent peşrev - Hüseyin Saadettin Arel
@@hakansolak4865 teşekkürler :)
@@burakozturk2897 rica ederim
Ekşiden gelenler
Yazık ki yazgimin boyası koyu
Yazık yazık ki yazgımın boyası koyu.
Çok farklı derinlikte çok...
ua-cam.com/video/FWrHCp20SPQ/v-deo.html
Bir De böyle yorumladık üstadın Şiirini
Göklerin çökeltisinden başkaca soy toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin
Yahudi değilsem bile bende Yahudalıkta mı yok...
Saygın fahişeler arasına karışacaklar müptezel bakire olsalarda
facire*