0:00 *türkiye'de tekrar kişisel gelişim kitabı furyasının başlaması.* *ilker c.'nin yeni kitabı 'neden ahmak olmalısınız' yakında raflarda.* -kötü- *kişisel gelişim kitabı yazmak için yetenekli mi olmak gerekir?* 3:10 *marquis de sade.* 6:16 *simone de beauvoir 'sade'.* 6:50 *carl gustav jung.* freud'un denge mekanizması'nın önemi. 8:20 *charles baudelaire.* anti-kahramanlar. 11:00 *jean genet.* ismi geçen kitaplar: _mark manson_ *ustalık gerektiren kafaya takmama sanatı* _georges bataille_ *edebiyat ve kötülük* _anthony burgess_ *otomatik portakal* _marquis de sade_ *aşkın suçları* (nietzsche'nin, kafka'nın ve dostoyevski'nin başucu kitaplarından) *sodom'un 120 günü* *erdemle kırbaçlanan kadın* *yatak odasında felsefe* _charles baudelaire_ *kötülük çiçekleri* _jean genet_ *hırsızın günlüğü* *çiçeklerin meryem anası* *gülün mucizesi* aytuğ akdoğan: *duvar* *sürgün* _sohbetin en can alıcı ifadesi benim kanaatime göre şudur:_ *düşünmenin seni hayvanlardan üstün kıldığını nereden çıkardın? belki bu daha kötü yaptı seni? sınırladı! hayvanlardan tek farkın, zevk duygundur. çılgınlıkların en büyüğü, doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır.*
Dün ne salakmışım diye düşünüyorum, her seferinde bugün akıllandığım hissiyle. Ama, yarın da böyle hissedeceğimi farkedince, gelişimin yıkımı çarpıyor yüzüme.
Değil 4 sene 50 senede edebiyat dersi görseydim senden öğrendiklerimi hiçbir yerden öğrenemezdim. (sorun emektar öğretmenlerde değil sistemin mekanik bilgileri kafamıza yerleştirirken düşünce yolumuzu kapamada)
okul hiçbir zaman varlığı nedeniyle faydalı olmaz çünkü senin ihtiyacını bilmez ki neye aç neye tok olduğunu nereden bilsin aç ağzını evladım uaçk geliyor diye tıkıyorlar bilgileri öğrenemek istemiyroum dediğimizde de tehdit ediyorlar bizi
@@suleymankoksal7628 okul sana ihtiyacını vermez senin ihtiyacını seni herkes herkesi sen gibi görüp kafasına göre paylaştırır sistemin sorunuda zati budur.
Okuldan bildiriyorum: Okulda mecburen bir müfredat ve sınav sistemi var. Sınav sistemi de malesef yorumlama üzerine değil bilgi üzerine. Yoksa emin olun ben de bıktım 10 senedir ilk realist roman ilk edebî roman vs konularını anlatmaktan. Her türü anlatırken özelliklerini ezberletmek yerine iki eser okuyup özellikleri onun içinden tespit etsek,kitabı yorumlasak çok iyi olacak ama malaesef ülkede 30+ kişilik sınıflarda herkese her ay 1-2 kitap aldırmak da zor. Olay bizi aşıyor yani😔
Sade günümüz Türkiye’sinde yaşasa ne mutlu olurdu kim bilir 😕 Günyol Bey’in sesinden de tüyleri diken diken eden şiir gerçekten çok yakışmış bu bölüme 👌🏻
Okulların eğitimi o kadar kötü ve insanlar o kadar kişisel olarak sıkıntı içerisinde ki kişisel gelişim diyerek kendilerini avutuyorlar. Durum çok vahim insanın kendini kandirmasi çok kötü bir şey.
Katılmıyorum sonuçta günümüz dünyası bizi yarış halinde olmaya itiyor ve bundan dolayıdır ki insanlar nasıl daha iyi olurum diyerek bu yola başvuruyor ve kimisi de gerçekten aradığını buluyor sonuçta olasılıklar dünyasında yaşıyoruz tabi bunlar şahsi düşüncem saygılar
ilk kez izliyorum, Aytuğ Bey'in anlatımına, etikisine ve ikna ediciliğine hayret ettim. Tane tane ama seri, sade ama dolu, sakin ama harekete geçirici bir tavrı var. İşbirliğini bile anlamadım direk açtırdı appi helal olsun umarım bahsedilen oylamaları da kazanırlar.
İnsanlar ifade edemediği hayatlarını bir şekilde yazıya döktüklerinde başka bir kişilikle karşılaşmak mümkün olmaz. Neysen o hesabı aşıksan aşkı, sokaklandaysan sokakları artarsın. Hayatı doğumdan sorunlu insanların çiçekten böcekten bahsetmesi olmazdı zaten. Sizinde bu konuda yazarların kişiliklerini aktararak harika sunum yapmanız ve en sonuna da sevgili Günyol Bakoğlu’nun seslendirdiği şiirle kapanışı yapmanız harikaydı. Teşekkürler👏🏻👏🏻👏🏻
Bizi "Sade' ı yakmalı mıyız? "sorusuna götüren şey eğer karakterlerinin bizi rahatsız etmesi ise orada bir gerçek, görmek istemediğimiz bir şeyler, içimizde hep üstünü örttüklerimize yaklaştıran bir şey var demektir bu durumda da gerçekten yakılması gereken Sade mıdır yoksa kırılması gereken bizim duvarlarımız mı?
Sade'ı yakmak yerine, kendisi olmaya cüret edebildiği için belki de feyz almalıyız. Bugünlerde daha kaçımız kendi benliğini ya da benliğinin derinliklerini keşfedebiliyor, farkına varabiliyor kendinin
15:39 bu program çok özel bir program oldu. Edebiyat hakkında daha önce hiç bu kadar bilgim olmamıştı. Flu Tv her zaman çok güzel içeriklerle izleyeni aydınlatıyordu fakat bu program öyle bir program ki tarif bile edilemez. Bu yüzden yılın değil 10 yılın en iyi programı ödülüne bile layık bu program.
Oldukça değerli buluyorum bu programı.. Ne zaman biter bilemem fakat benzer veya daha iyisini hedefleyen çalışmaların oluşmasını sağlayacaktır düşüncesindeyim. Artık üretiminin inşada uyandırdığı salt etkiyi değil İlham oluşturan ve yaratıcılığa iten varlığını seyrediyoruz.
"Çünkü bazıları bir yerden içeri, kapıyı ancak kırarak girebilir." Bazı sözler cuk diye bir hissi karşılar ve hissettiğimiz ama dile dökemediğimiz şeyleri, birileri cümleyle dökünce ufak bi aydınlanma olur ya kafamızda, tam olarak öyle hissettim. Bu yazdığım ve sonrasında gelen cümle size aitse tebrik ederim.
Kişisel gelişimden ziyade görselleşmiş ve hızlanan dünyada ağır romanlar gitmiyor artık. İnsanlar kolay kelimelerle, düşük kurgularla yazılmış kolay hazmedilecek(!) kitaplara ilgi gösteriyor. Bu yüzden çok satanlar arasında enteresan kitaplar var.
Yeni keşfettim, az olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, Aytuğ bey çok iyi bir okuyucu ve yorumlayicisiniz, kişiyi her anlamda aydınlatan ve bilgilendirip bir şekilde sonunda şiir ile hüzünlendirip anlam kavgamıza yeni bir bakış kazandırıyorsunuz..
İlginç bir tevafuk oldu. Bu hafta bir arkadaşın "Büyük bir marangoz veya mühendis olmak için illa da büyük insan olmanız gerekmeyebilir; belki sadece işinizi iyi yapmanız yeterli olabilir. Ama yüksek bir kişilik sahibi olmadan büyük edebiyatçı olunmaz tezine karşı " bende karşı tez olarak flutv den Bahar Feyzan'ın Dosteyesvki videosunu paylaşmıştım. Artık bu videoyu paylaşabilirim...
Tüm bu kelimeleri; aşkı, hazzı, acıyı, şehveti ve cinselliği biz uydurmuşken, içinden çıkamadığımız tüm duyguların müsebbibi yine biz olmuşken neden hâlâ çare aramaktayız ve neden hâlâ bulamamaktayız? Neden dolaylı da olsa sebebi olduğumuz hiçbir şeyden malumatımız yok? Bilinçsiz bir yapıt yaratımından mı yahut boş vermiş bedenin herhangi bir rüzgâra salınımından mı? Merak ediyorum.
Selam. İlgili yazarlar arasına Ömer Seyfettin de eklenebilirdi. Maalesef Ömer Seyfettin'in, toplumun -yalnızca nispeten ince kitaplar olduğu için- ilkokul kitabı olarak etiketlediği birçok öyküsünde, genel olarak da ham denebilecek bir şekilde bulunan bir kötülük meselesi vardır. Yani bu meselenin Sade'da olduğu gibi bir ana mesele olduğu pek söylenemez fakat yer yer üstü kapalı da olsa sorunsallaştırıldığı söylenebilir. Örnekse, ismini hatırlamadığım bir öyküsünde bir çocuğun vapur seyahatinde eline geçirdiği bir martıyı avucunun içinde sıkarak öldürüşünün martının kemiklerinin yumukşaklığına ve çıkan seslere varıncaya kadar anlatıldığı bir sahne vardır. Yine başka bir öyküsü Beyaz Lale'deki canlı canlı fırına atılma sahnelerindeki yananlardan çıkan renk-koku tasvirleri ve aynı kitapta anlatılan bir işkence-tecavüz sahnesi vardır. Buradan sonrası hassas bir içerik olabilir, uyarıyorum, fakat ben yerli edebiyatta kötülük meselesinde bu derece gösterilmiş pek bir cüret görmediğim için kısaca yazmak istiyorum. Öyküde Balkan Savaşları sırasında, bir müslüman şehrini ele geçiren çeteler şehrin kadınlarını toplayıp çırılçıplak soyup bir değişik biçimlerde üst üste koyduktan sonra toplu tecavüz ederler. Hatta bir yerden sonra kadınların göbeklerinde küçük bir bıçak deliği açılarak tecavüze buradan devam edilir ve yazar burada mealen "zevkin doruğuna ulaştılar ve o sefil arzuları ancak böyle tatmin oldu" gibi bir ifade kullanır. Öykünün final sahnesinde Bulgar komutan şehrin en güzel kızının evini basar ve kızı yalnız başına kıstırır. İlişkiye girmeyi reddeden kız son anda kendini pencereden atarak ölür. Bunun üzerinde komutan bir anlık duraksasa da, bir süre düşündükten sonra "soğumadan soğumadan" diye kızın peşinden gidip kızı odaya geri getirir ve oldukça arzulu bir şekilde tecavüz eder. Demek istediğim Ömer Seyfettin'in bunları yazdığı için "kötü biri" olduğunu söylemek elbette değil. Yalnızca söz konusu kitapları ilk ve ortaokullardan kaldırmanın yanı sıra, yazara haksızlık edildiği ve ona olan bakışın değişmesi gerektiğini söylüyorum. Neyse ki son yıllarda böyle bir yönelim oluşmaya başladı ve bütün bunları bir kez de buradan söylemek istedim.
geldim geldim :) insanlar umutsuz insanlar çaresiz. biri bana da sürekli yetersiz olduğum için mutsuz olduğumu söylerse kendimi kişisel gelişim kitabı okurken bula bilirim.
Kişisel gelişim adı altında olmadığımız insanlar olabileceğimizi ve bunun sadece istemekten geçtiğine inandırılıyoruz ama kitap bitip programlar hazırlandıktan sonra kendimizle baş başa kaldığımız o an gene bir şeylerin değişmediğini anlıyor ve bırakıyoruz . Bizler süreci değil sonuçları seviyoruz ve sonucu hemen istiyoruz .
Bazen Aytuğ Akdoğan'ın kendi kitapları olduğunu unutuyordum. Sanatçıları konuşan sanatçı olarak görüyordum galiba onu. Neyse, 1 yıllık takibin sonunda artık kitaplarından birini okumanın vakti gelmişti. Sürgün'ü okudum ve bakış açım değişti, ne anlamda değişti nasıl değişti bilmiyorum ama değişti işte.
Bölümlerde anlattıklarınız çok ilgi çekici fakat her cümlenin ardından birçok, felsefi derinliği olan veya olmayan, soru akla geliyor. Bu sorular üzerine de bir bölüm yapabilseniz çok güzel olurdu. Örneğin, kendini dürtülere teslim etmek onun boyunduruğuna mı girmektir/kimseye eyvallahı olmayanlar da özgürlüğün boyundurluğu altında değil midir?
10 yıl kadar önce bir kişisel gelisim sempozyumuna gitmiştim. Konuşmacı dayı "hepiniz birer prens ve prensessiniz" dedi ve yanimdaki kız heyecanla defterine büyük harflerle BEN PRENSESIM yazdı. Konuşma bitmeden oradan çıktım. Valla ben gelişmek falan istemiyorum. Aslında kişisel gelişim kitapları Nevzat Hoca'nın bahsettigi burçlar ve inanç gibi insanın kendini rahatlattigi ve bir noktadan tutunmasini sağlayan unsurlar gibi. Hosuna gidiyorsa ve zararı yoksa bırak okusun, bırak yapsın.
Canikli bu korkunç yorumları şu sebeple yapıyor: her şeye eşit mesafeden bakıyor, her şeyi aynı derecede anlamsız buluyorum. Korkunç bir sığlık, nihilizm görüyorum günlük hayatımda ama bir yandan her şeye anlam bulan bir entelektüel çaba var. Bana bomboş geliyor. Hayat, hayatta kalma sanatıdır. Gerisi hikayedir.
Avukatlığıma ihtiyacı olduğunu hiç sanmam ama okuyup hayrını görebileceklerini umduğum insanların azalmaması adına: Programda adı geçen Mark Manson’ın “Kafaya Takmama Sanatı” ve artçısı “Herşey B.oktan, Umut Hakkında Bir Kitabı”nın kesinlikle birer basmakalıp kişisel gelişim kitabı olmadıklarını söyleyebilirim! Yazarın kendisi özellikle kişisel gelişim vb vaadetmiyor zaten okuyucuya; “Mutlu olmayı ve sevilmeyi umutsuzca arzuladıkça, çevrenizde kim olursa olsun kendinizi yalnız hisseder ve korkarsınız. Spiritüel aydınlanma peşinde koştukça, oraya ulaşmayı denedikçe daha sığ ve ben merkezci olursunuz.” Bu paragraf “çok tutacak” bir “kişisel gelişim” önerisi olmasa gerek!😁 “Bir kültürün başarı kıstası “olağanüstülük” olunca “çan eğrisi”nin ortasında yer almaktansa en aşağısında yer almak daha tercih edilebilir hale gelmiştir, çünkü hiç değilse hala “özelsiniz”dir, dolayısıyla ilgiyi hakedersiniz. Çoğu insan bu taktiğe başvurur: En kötü durumda, en mağdur, en kurban edilmiş olduklarını herkese ispat etmek için.” Mark Manson-Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı Yukardaki paragraf ise bu programda bahsedilen yazarları dahi değerlendirirken karşımıza az ya da çok ama sürekli çıkan bir olguyu gayet açıkça anlatıyor, çoğu edebiyat severin pek hoşuna gitmese de tahminim... Her derde tek deva olduğunu iddia etmiyorum tabii ki ama “Sade’ı Yakalım mı” sorusunun cevabını değerlendirirken dahi başvurabileceğim bir başka Mark Manson paragrafı ise şudur: “Tek önemli olan; Bilince saygı duyulması ve korunmasıdır. Hikâyenin sonu. Çünkü Kant, geleceğe karar verme ve onu dikte etme işine girişirseniz umudun yıkıcı potansiyelini serbest bırakacağınızı anlamıştı. İnsanları onurlandırmak yerine onları değişmeye zorlayacak ve kendi içinizdeki kötülüğü aramak yerine başkalarındakini yok etmeye girişecektiniz” Mark Manson-Umut Hakkında Bir Kitap Aytuğ Akdoğan’ın kitapları artık e-kitap olarak da Kobo’dan alınabiliyorlar! “Sürgün”ü okuyup, çok sevip çocuklarıma da okumaları için iki basılı kopya da aldım ; ) Programa emek verenlere teşekkür ederim.🖖
şu vahim durumda insanların kitap okumaya yönlenmesi güzel tabi ki fakat çok satanlarda çok satması gereken yazarları görememek üzücü kıymeti bilinmeyen yazarlarımız çok fazla kendisinden bir şeyler öğrenmemiz gereken yazarlar da öyle umarım Aytuğ senin gibi önemli yazarların yaşarken kıymetini biliriz..
“Tanrının hiçbir şey bağışlamadığı insanlar özgür olabilir ancak”. Biz başkalarının sahip olduğu başarı veya maddi şeyler bize verilmedi diye bundan bir şekilde haz alıyor olabilir miyiz? Yani hiç bir şeye borçlanmamak. Sahip olduklarının şükrünü yapma ağırlığını taşımaktansa, sahip olmama durumunun acısına mı katlanıyoruz acaba. Başarıda da aynı şey. Ona sahip olmak değil belki mesele, olduktan sonra öyle devam edebilmek, başarılı olma durumunu devam ettirmek, gerekli minneti ve şükrü yaşamak ağır gelen. Konfor dediğimiz şey başarı için çabalamamak değil, bilakis çabalıyoruz .
Bölümdeki renk uyumu çok gerçekten de çok etkileyici. Aytuğ Bey'in tonlamaları daha net hissediliyor mikrofonda da değişikliğe gidilmiş gibi. Flu Tv kaliteli olarak işinizi ileri taşıyorsunuz fakat yazar isimlerinin yanıp sönmeli ve rahatsız bir seste vurgulanmasının kötü olduğunu düşünüyorum. Kitabın alt kısmında yazması daha güzel durabilir. Başarılar.
Günyol Bakoğlu harika okumuş. Şiirlerin altına efekt, müzik vs sevmiyorum ama burada çok başarılı kullanılmış. 400 darbe filmi geldi dinlerken aklıma.. * Otomatik Portakal'daki Alex ile Joker bence birbirine yakın karakterler değil. Alex toplum normlarının tamamının dışında hatta karşısında. Daha yıkıcı, anarşist diyebiliriz. Joker ise aslında toplumla uyumlu biri sadece toplum ona eziyet ediyor. Çok daha uzun konuşulabilir tabii.
Kötüler bazen öyle yaratacı, iyi ve kurgulanmış kötülüklere maruz kalırlar ki iyiler tarafından, kötülüklerinden gurur duyarlar. Ve iyi olmayı iyi durmayı veyahut iyilik gösterilerinde bulunmayı akıllarını ucundan bile geçirmezler, geçirmek istemezler.
Bu videonun yayınlanmasının ardından izlemiştim sonrasında ikinci izleyişimde anladım ki; psikolojik çıkarımlar, çocukluğa inme durumları vs.. hepsinde çözümsüz bir döngü çıkıyor ortaya.Evet farkına vardık sorunun temeli bu bulduk. Ee sonra? Bilmesek, farkında olmasak daha iyi değil miydi? Kabulleniş,kendini iyileştirme süreci tamamlandı👍Zorlu oldu ama tamamlandı.Fazla bilmek, öğrenmek de bir sorumluluk.Sana yüklenen bir yük olarak görüyorum ve toplumda son dönemde bu özetlediğim durum içinde çırpınan bir çok insan var, mutsuzlar. İnsanlık umarım kendine ait çözümü kendi hakkında gerçekleştirebilir.
Bu programin hicbir alternatifi yok. Cok orijinal ve cok iyi.
Portal diye bir kanal var öneririm
+pelin dilara çolak ve tarih obası kanali
0:00 *türkiye'de tekrar kişisel gelişim kitabı furyasının başlaması.*
*ilker c.'nin yeni kitabı 'neden ahmak olmalısınız' yakında raflarda.*
-kötü- *kişisel gelişim kitabı yazmak için yetenekli mi olmak gerekir?*
3:10 *marquis de sade.*
6:16 *simone de beauvoir 'sade'.*
6:50 *carl gustav jung.*
freud'un denge mekanizması'nın önemi.
8:20 *charles baudelaire.*
anti-kahramanlar.
11:00 *jean genet.*
ismi geçen kitaplar:
_mark manson_
*ustalık gerektiren kafaya takmama sanatı*
_georges bataille_
*edebiyat ve kötülük*
_anthony burgess_
*otomatik portakal*
_marquis de sade_
*aşkın suçları* (nietzsche'nin, kafka'nın ve dostoyevski'nin başucu kitaplarından)
*sodom'un 120 günü*
*erdemle kırbaçlanan kadın*
*yatak odasında felsefe*
_charles baudelaire_
*kötülük çiçekleri*
_jean genet_
*hırsızın günlüğü*
*çiçeklerin meryem anası*
*gülün mucizesi*
aytuğ akdoğan:
*duvar*
*sürgün*
_sohbetin en can alıcı ifadesi benim kanaatime göre şudur:_
*düşünmenin seni hayvanlardan üstün kıldığını nereden çıkardın? belki bu daha kötü yaptı seni? sınırladı! hayvanlardan tek farkın, zevk duygundur. çılgınlıkların en büyüğü, doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır.*
Dün ne salakmışım diye düşünüyorum, her seferinde bugün akıllandığım hissiyle. Ama, yarın da böyle hissedeceğimi farkedince, gelişimin yıkımı çarpıyor yüzüme.
Şiiri seslendiren ve ona hayat veren Günyol Bakoğlu'na teşekkür ederim. Çok çok etkileyiciydi.
@Lemi Akhan before night falls adlı şiir kitabından bir şiir sanırım. Şiire ulaşabileceğiniz bir link bırakıyorum.
www.sinefil.com/sinekritik/kqpojer
@Lemi Akhan 15:56 sol alt köşe
13:36 “Tanrı’ların hiçbir şey bağışlamadığı insanlar özgür olabilir ancak..”
Kardeş virgülü çok kambur yerleştirmişsin ya.
@@gundogankazanc9241 kitabı okurken bu satırlar dikkat çekiciydi , durup düşünmüştüm . umarım 2.cildi basılır.
Ruhumun beslendiğini hissediyorum Çok aç kalmış. İçimizdeki büyük eksikliklerden biri de bu, eminim. Edebiyat. Dinlemek...
''bütün harikalar, ürpertici kılıklara bürünmeli ancak bu şekilde insanların kalplerinde bir yer edinebilirler."
Değil 4 sene 50 senede edebiyat dersi görseydim senden öğrendiklerimi hiçbir yerden öğrenemezdim. (sorun emektar öğretmenlerde değil sistemin mekanik bilgileri kafamıza yerleştirirken düşünce yolumuzu kapamada)
okul hiçbir zaman varlığı nedeniyle faydalı olmaz çünkü senin ihtiyacını bilmez ki neye aç neye tok olduğunu nereden bilsin aç ağzını evladım uaçk geliyor diye tıkıyorlar bilgileri öğrenemek istemiyroum dediğimizde de tehdit ediyorlar bizi
@@suleymankoksal7628 okul sana ihtiyacını vermez senin ihtiyacını seni herkes herkesi sen gibi görüp kafasına göre paylaştırır sistemin sorunuda zati budur.
Okuldan bildiriyorum:
Okulda mecburen bir müfredat ve sınav sistemi var. Sınav sistemi de malesef yorumlama üzerine değil bilgi üzerine. Yoksa emin olun ben de bıktım 10 senedir ilk realist roman ilk edebî roman vs konularını anlatmaktan. Her türü anlatırken özelliklerini ezberletmek yerine iki eser okuyup özellikleri onun içinden tespit etsek,kitabı yorumlasak çok iyi olacak ama malaesef ülkede 30+ kişilik sınıflarda herkese her ay 1-2 kitap aldırmak da zor. Olay bizi aşıyor yani😔
İlker hocam “Aptal herifler” adında kitap yazsanız ilgi görür bence.
Sade günümüz Türkiye’sinde yaşasa ne mutlu olurdu kim bilir 😕 Günyol Bey’in sesinden de tüyleri diken diken eden şiir gerçekten çok yakışmış bu bölüme 👌🏻
Aksine çokça linç edilir ve hatta yakılırdı diye düşünüyorum.
@@Emir__Arslan aslında haklısınız,tek taraflı yazmışım yorumu. Toplumun içinde bulunduğu hastalıklı durumdan bi derece memnun olurdu diye düşünmüştüm.
Okulların eğitimi o kadar kötü ve insanlar o kadar kişisel olarak sıkıntı içerisinde ki kişisel gelişim diyerek kendilerini avutuyorlar. Durum çok vahim insanın kendini kandirmasi çok kötü bir şey.
Ooo sizde mi buradaydınız :)
@@realturkish5872 Flu TV olmadan olmaz :)
@@LaPerdutaGenteReis ile beğendiğimiz kanalların aynı olması beni sevindirdi :))
Katılmıyorum sonuçta günümüz dünyası bizi yarış halinde olmaya itiyor ve bundan dolayıdır ki insanlar nasıl daha iyi olurum diyerek bu yola başvuruyor ve kimisi de gerçekten aradığını buluyor sonuçta olasılıklar dünyasında yaşıyoruz tabi bunlar şahsi düşüncem saygılar
@@mursalasadov647 Düşünceniz doğru Mursal bey farklı bir bakış açısından da görmüş oldum :)
ilk kez izliyorum, Aytuğ Bey'in anlatımına, etikisine ve ikna ediciliğine hayret ettim. Tane tane ama seri, sade ama dolu, sakin ama harekete geçirici bir tavrı var. İşbirliğini bile anlamadım direk açtırdı appi helal olsun umarım bahsedilen oylamaları da kazanırlar.
Gercekten edebiyattan sifir anlayan, ilgi duyan benim gibi insanlarin edebiyat konusunda meraklanmasini sagladigin icin tesekkur ederim.
İnsanlar ifade edemediği hayatlarını bir şekilde yazıya döktüklerinde başka bir kişilikle karşılaşmak mümkün olmaz. Neysen o hesabı aşıksan aşkı, sokaklandaysan sokakları artarsın. Hayatı doğumdan sorunlu insanların çiçekten böcekten bahsetmesi olmazdı zaten. Sizinde bu konuda yazarların kişiliklerini aktararak harika sunum yapmanız ve en sonuna da sevgili Günyol Bakoğlu’nun seslendirdiği şiirle kapanışı yapmanız harikaydı. Teşekkürler👏🏻👏🏻👏🏻
Sandalyeden düşecekmiş gibi oturması yüzünden odaklanamıyorum programa! Bir rahat otur be üstad! Yayıl şöyle!
Bizi "Sade' ı yakmalı mıyız? "sorusuna götüren şey eğer karakterlerinin bizi rahatsız etmesi ise orada bir gerçek, görmek istemediğimiz bir şeyler, içimizde hep üstünü örttüklerimize yaklaştıran bir şey var demektir bu durumda da gerçekten yakılması gereken Sade mıdır yoksa kırılması gereken bizim duvarlarımız mı?
Sade'ı yakmak yerine, kendisi olmaya cüret edebildiği için belki de feyz almalıyız. Bugünlerde daha kaçımız kendi benliğini ya da benliğinin derinliklerini keşfedebiliyor, farkına varabiliyor kendinin
Sade'ın Yatak Odasında Felsefe kitabını okuduktan 5 dakika sonra bu videonun yayınlanmasının bildirimi geldi. Güzel bir tesadüftü.
15:39 bu program çok özel bir program oldu. Edebiyat hakkında daha önce hiç bu kadar bilgim olmamıştı. Flu Tv her zaman çok güzel içeriklerle izleyeni aydınlatıyordu fakat bu program öyle bir program ki tarif bile edilemez. Bu yüzden yılın değil 10 yılın en iyi programı ödülüne bile layık bu program.
Yeni buldum burasını. Kalite sadece... Teşekkürler Aytuğ Akdoğan
Allaaah beklediğim bölüm gelmiş. Eleştir Aytuuuğğğ!
Flu TV'nin şimdiye kadar izlediklerim arasından en iyi serisi bu. Emeğinize sağlık :)
O kadar iyi anlatıyorsun ki youtube mecrasında defalarca geriye sararak dinlediğim tek insansın.
Günyol Bakoğlu'nun sesine kapılmaktan içeriği kaçırdım; yerinde olsam sesimi kaydedip kaydedip dinlerdim muhtemelen.
Oldukça değerli buluyorum bu programı.. Ne zaman biter bilemem fakat benzer veya daha iyisini hedefleyen çalışmaların oluşmasını sağlayacaktır düşüncesindeyim. Artık üretiminin inşada uyandırdığı salt etkiyi değil İlham oluşturan ve yaratıcılığa iten varlığını seyrediyoruz.
"Çünkü bazıları bir yerden içeri, kapıyı ancak kırarak girebilir."
Bazı sözler cuk diye bir hissi karşılar ve hissettiğimiz ama dile dökemediğimiz şeyleri, birileri cümleyle dökünce ufak bi aydınlanma olur ya kafamızda, tam olarak öyle hissettim. Bu yazdığım ve sonrasında gelen cümle size aitse tebrik ederim.
Kişisel gelişimden ziyade görselleşmiş ve hızlanan dünyada ağır romanlar gitmiyor artık. İnsanlar kolay kelimelerle, düşük kurgularla yazılmış kolay hazmedilecek(!) kitaplara ilgi gösteriyor. Bu yüzden çok satanlar arasında enteresan kitaplar var.
Yeni keşfettim, az olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, Aytuğ bey çok iyi bir okuyucu ve yorumlayicisiniz, kişiyi her anlamda aydınlatan ve bilgilendirip bir şekilde sonunda şiir ile hüzünlendirip anlam kavgamıza yeni bir bakış kazandırıyorsunuz..
Dört gözle bekliyordum🎈
Kötü karakaterlere, insanın içinde olmasına rağmen yapamadığı birçok kötülüğü yapma cesareti olduğu için sempati duyulur.
Her bölümü da mükemmel hazırlamazsın be adam ♡
İlginç bir tevafuk oldu. Bu hafta bir arkadaşın "Büyük bir marangoz veya mühendis olmak için illa da büyük insan olmanız gerekmeyebilir; belki sadece işinizi iyi yapmanız yeterli olabilir. Ama yüksek bir kişilik sahibi olmadan büyük edebiyatçı olunmaz tezine karşı " bende karşı tez olarak flutv den Bahar Feyzan'ın Dosteyesvki videosunu paylaşmıştım. Artık bu videoyu paylaşabilirim...
Bence kalite git gide yükseliyor ya da ben daha iyi anlıyorum kalitenizi,tebrik ederim, devamını bekliyoruz.
Bu ses de neee😍 bir şiir bu kadar güzel okunur diyeceğim ama sese o kadar odaklandım ki şiiri anlayamadım😄
Sondaki şiir Günyol Bakoğlu okumasıyla mükemmel olmuş. Üst üste 17 kere falan dinledim
Özgün içeriklerle bizi bağladınız çok orijinalsiniz tebrikler 👏👏👏 severek takip ediyoruz.
Bu bölümleri izlemek beni rahatlatıyor.
aga bunu pazarlari attigin icin sag ol
Aytuğ anlattıkça noktalar birleşiyor kafamın içinde, kendime bu da varmış be kızım diyorum :P
Güzel bir bölüm daha teşekkürler flu tv ♡
şiir okuma bölümü harikaydı! belki de şu ana kadarki en iyisi!
"(...) bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler..."
Oğuz Atay
"Bunun Fransızcasına baktım, doğru mu çevirmişler diye" ne güzel bir cümle ya.
Program harika,şiir de çok gunyol beyin sesine ne kadar yakışmış.
8:06 bence de insanın mental gelişiminde yeterince müge anlı izlemiş olması önemli bir yer kaplıyor.
Tam 10 dakika önce sade kitabı okumaya başladım ve bu bildirim geldi :D
Yaw he he
Yeni bölümü görünce gecem güzelleşti, keşke daha uzun olsaydı
Tüm bu kelimeleri; aşkı, hazzı, acıyı, şehveti ve cinselliği biz uydurmuşken, içinden çıkamadığımız tüm duyguların müsebbibi yine biz olmuşken neden hâlâ çare aramaktayız ve neden hâlâ bulamamaktayız? Neden dolaylı da olsa sebebi olduğumuz hiçbir şeyden malumatımız yok? Bilinçsiz bir yapıt yaratımından mı yahut boş vermiş bedenin herhangi bir rüzgâra salınımından mı? Merak ediyorum.
Selam. İlgili yazarlar arasına Ömer Seyfettin de eklenebilirdi. Maalesef Ömer Seyfettin'in, toplumun -yalnızca nispeten ince kitaplar olduğu için- ilkokul kitabı olarak etiketlediği birçok öyküsünde, genel olarak da ham denebilecek bir şekilde bulunan bir kötülük meselesi vardır. Yani bu meselenin Sade'da olduğu gibi bir ana mesele olduğu pek söylenemez fakat yer yer üstü kapalı da olsa sorunsallaştırıldığı söylenebilir. Örnekse, ismini hatırlamadığım bir öyküsünde bir çocuğun vapur seyahatinde eline geçirdiği bir martıyı avucunun içinde sıkarak öldürüşünün martının kemiklerinin yumukşaklığına ve çıkan seslere varıncaya kadar anlatıldığı bir sahne vardır. Yine başka bir öyküsü Beyaz Lale'deki canlı canlı fırına atılma sahnelerindeki yananlardan çıkan renk-koku tasvirleri ve aynı kitapta anlatılan bir işkence-tecavüz sahnesi vardır. Buradan sonrası hassas bir içerik olabilir, uyarıyorum, fakat ben yerli edebiyatta kötülük meselesinde bu derece gösterilmiş pek bir cüret görmediğim için kısaca yazmak istiyorum. Öyküde Balkan Savaşları sırasında, bir müslüman şehrini ele geçiren çeteler şehrin kadınlarını toplayıp çırılçıplak soyup bir değişik biçimlerde üst üste koyduktan sonra toplu tecavüz ederler. Hatta bir yerden sonra kadınların göbeklerinde küçük bir bıçak deliği açılarak tecavüze buradan devam edilir ve yazar burada mealen "zevkin doruğuna ulaştılar ve o sefil arzuları ancak böyle tatmin oldu" gibi bir ifade kullanır. Öykünün final sahnesinde Bulgar komutan şehrin en güzel kızının evini basar ve kızı yalnız başına kıstırır. İlişkiye girmeyi reddeden kız son anda kendini pencereden atarak ölür. Bunun üzerinde komutan bir anlık duraksasa da, bir süre düşündükten sonra "soğumadan soğumadan" diye kızın peşinden gidip kızı odaya geri getirir ve oldukça arzulu bir şekilde tecavüz eder. Demek istediğim Ömer Seyfettin'in bunları yazdığı için "kötü biri" olduğunu söylemek elbette değil. Yalnızca söz konusu kitapları ilk ve ortaokullardan kaldırmanın yanı sıra, yazara haksızlık edildiği ve ona olan bakışın değişmesi gerektiğini söylüyorum. Neyse ki son yıllarda böyle bir yönelim oluşmaya başladı ve bütün bunları bir kez de buradan söylemek istedim.
ya muhteşem bir seri, muhteşem bir kanal iyi ki böyle kaliteli bir iş yapıyorsunuz emeğinize sağlık
geldim geldim :) insanlar umutsuz insanlar çaresiz. biri bana da sürekli yetersiz olduğum için mutsuz olduğumu söylerse kendimi kişisel gelişim kitabı okurken bula bilirim.
Sizi izlemekten büyük keyif alıyoruz. Bizim kişisel gelişimimizde sizi takip etmek. Gelecek bölümü merak ile bekliyoruz.
ilk iki dakika efsane olmuş. bütün bölümü o şekilde çekmeniz dileğiyle
Kişisel gelişim adı altında olmadığımız insanlar olabileceğimizi ve bunun sadece istemekten geçtiğine inandırılıyoruz ama kitap bitip programlar hazırlandıktan sonra kendimizle baş başa kaldığımız o an gene bir şeylerin değişmediğini anlıyor ve bırakıyoruz . Bizler süreci değil sonuçları seviyoruz ve sonucu hemen istiyoruz .
bence bu bölüm içimizdeki şeytanla şöyle adam akıllı bir kavgaya düşürmeli bizi, belki o zaman bir şeyleri anlamaya başlayabiliriz.
15:54 Gerçek Tony Stark sesi ❤❤❤
Bir kitap programına bu kadar tutulabilir insan ancak. Dilinize sağlık.
İyiler her zaman kazanır,kaybetseler bile...
(Kendi kitabımdan alıntı)
UA-camda sadece bu zevk veriyor
Bazen Aytuğ Akdoğan'ın kendi kitapları olduğunu unutuyordum. Sanatçıları konuşan sanatçı olarak görüyordum galiba onu. Neyse, 1 yıllık takibin sonunda artık kitaplarından birini okumanın vakti gelmişti. Sürgün'ü okudum ve bakış açım değişti, ne anlamda değişti nasıl değişti bilmiyorum ama değişti işte.
Bölümlerde anlattıklarınız çok ilgi çekici fakat her cümlenin ardından birçok, felsefi derinliği olan veya olmayan, soru akla geliyor. Bu sorular üzerine de bir bölüm yapabilseniz çok güzel olurdu. Örneğin, kendini dürtülere teslim etmek onun boyunduruğuna mı girmektir/kimseye eyvallahı olmayanlar da özgürlüğün boyundurluğu altında değil midir?
Harika emeğinize sağlık 💓
Bu sesle değil şiir alışveriş listesi okusa bayılırız....👏👏👏👏👏
keşke her gün bölüm atsanız buu seriye ödüm kopuyor bitecek ya da exxene geçecek diye
bu adamı sık sık görmek istiyoruz
Edebiyat herkese lazım. Bunu bu kadar güzel sunan Flutv zekasını selamlıyorum.
Eyy Flutv nişsinniş.
10 yıl kadar önce bir kişisel gelisim sempozyumuna gitmiştim. Konuşmacı dayı "hepiniz birer prens ve prensessiniz" dedi ve yanimdaki kız heyecanla defterine büyük harflerle BEN PRENSESIM yazdı. Konuşma bitmeden oradan çıktım. Valla ben gelişmek falan istemiyorum.
Aslında kişisel gelişim kitapları Nevzat Hoca'nın bahsettigi burçlar ve inanç gibi insanın kendini rahatlattigi ve bir noktadan tutunmasini sağlayan unsurlar gibi. Hosuna gidiyorsa ve zararı yoksa bırak okusun, bırak yapsın.
Not: Sade'ı yakmayalım.
keşke daha sık gelse bu bölümün videoları.
her pazar sabırsızlıkla beklediğim program yayınlanmış hemen izliyorum
Canikli bu korkunç yorumları şu sebeple yapıyor: her şeye eşit mesafeden bakıyor, her şeyi aynı derecede anlamsız buluyorum. Korkunç bir sığlık, nihilizm görüyorum günlük hayatımda ama bir yandan her şeye anlam bulan bir entelektüel çaba var. Bana bomboş geliyor. Hayat, hayatta kalma sanatıdır. Gerisi hikayedir.
Severek takip ettiğim program!Emeğiniz için teşekkür ederim.😍🍀🐞 Iş bu yorum program her daim karşıma çıksın diyedir.🤗
Avukatlığıma ihtiyacı olduğunu hiç sanmam ama okuyup hayrını görebileceklerini umduğum insanların azalmaması adına:
Programda adı geçen Mark Manson’ın “Kafaya Takmama Sanatı” ve artçısı “Herşey B.oktan, Umut Hakkında Bir Kitabı”nın kesinlikle birer basmakalıp kişisel gelişim kitabı olmadıklarını söyleyebilirim!
Yazarın kendisi özellikle kişisel gelişim vb vaadetmiyor zaten okuyucuya;
“Mutlu olmayı ve sevilmeyi umutsuzca arzuladıkça, çevrenizde kim olursa olsun kendinizi yalnız hisseder ve korkarsınız. Spiritüel aydınlanma peşinde koştukça, oraya ulaşmayı denedikçe daha sığ ve ben merkezci olursunuz.”
Bu paragraf “çok tutacak” bir “kişisel gelişim” önerisi olmasa gerek!😁
“Bir kültürün başarı kıstası “olağanüstülük” olunca “çan eğrisi”nin ortasında yer almaktansa en aşağısında yer almak daha tercih edilebilir hale gelmiştir, çünkü hiç değilse hala “özelsiniz”dir, dolayısıyla ilgiyi hakedersiniz. Çoğu insan bu taktiğe başvurur:
En kötü durumda, en mağdur, en kurban edilmiş olduklarını herkese ispat etmek için.”
Mark Manson-Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı
Yukardaki paragraf ise bu programda bahsedilen yazarları dahi değerlendirirken karşımıza az ya da çok ama sürekli çıkan bir olguyu gayet açıkça anlatıyor, çoğu edebiyat severin pek hoşuna gitmese de tahminim...
Her derde tek deva olduğunu iddia etmiyorum tabii ki ama “Sade’ı Yakalım mı” sorusunun cevabını değerlendirirken dahi başvurabileceğim bir başka Mark Manson paragrafı ise şudur:
“Tek önemli olan;
Bilince saygı duyulması ve korunmasıdır.
Hikâyenin sonu.
Çünkü Kant, geleceğe karar verme ve onu dikte etme işine girişirseniz umudun yıkıcı potansiyelini serbest bırakacağınızı anlamıştı. İnsanları onurlandırmak yerine onları değişmeye zorlayacak ve kendi içinizdeki kötülüğü aramak yerine başkalarındakini yok etmeye girişecektiniz”
Mark Manson-Umut Hakkında Bir Kitap
Aytuğ Akdoğan’ın kitapları artık e-kitap olarak da Kobo’dan alınabiliyorlar!
“Sürgün”ü okuyup, çok sevip çocuklarıma da okumaları için iki basılı kopya da aldım ; )
Programa emek verenlere teşekkür ederim.🖖
Çok güzel bölümdü.
Izlenme az ama lütfen devam etsin bu bataklıkta çok iyi ve faydalı sizi seviyoruz
bazen gerçekler karanlığın içinde, girmeye korktuğunuz yerdedir .
Doğuştan kötülük diye bir şey var mıdır acaba? İnsan kalbinde kötülük denen siyah bir lekeyle doğabilir mi? En son doğan en iyimiz değil mi?
Bu seriyi geç keşfetmenin pişmanlığını yaşıyorum ama nihayet sonuç olarak burdayım
Emeğinize sağlık hocam
Aytuğ abi inşallah bu videoların sonu gelmez. Cidden bu tarz videoları izlerken aşırı mutlu ve doygun hissediyorum. İyi ki varsın abi.
Sizi Alican Yücesoy'a çok benzetiyorum.
Konu seçimleriniz çok hoş. Şiir ve seslendirmeyse harika olmuş ağzınıza sağlık👌🏻
Çok seviyoruz , devam edin lütfen
şu vahim durumda insanların kitap okumaya yönlenmesi güzel tabi ki fakat çok satanlarda çok satması gereken yazarları görememek üzücü kıymeti bilinmeyen yazarlarımız çok fazla kendisinden bir şeyler öğrenmemiz gereken yazarlar da öyle umarım Aytuğ senin gibi önemli yazarların yaşarken kıymetini biliriz..
“Tanrının hiçbir şey bağışlamadığı insanlar özgür olabilir ancak”. Biz başkalarının sahip olduğu başarı veya maddi şeyler bize verilmedi diye bundan bir şekilde haz alıyor olabilir miyiz? Yani hiç bir şeye borçlanmamak. Sahip olduklarının şükrünü yapma ağırlığını taşımaktansa, sahip olmama durumunun acısına mı katlanıyoruz acaba. Başarıda da aynı şey. Ona sahip olmak değil belki mesele, olduktan sonra öyle devam edebilmek, başarılı olma durumunu devam ettirmek, gerekli minneti ve şükrü yaşamak ağır gelen. Konfor dediğimiz şey başarı için çabalamamak değil, bilakis çabalıyoruz .
Çok iyi bir seri. Devam. Elinize emeğinize sağlık.
hashtag olayını söylediğin iyi oldu izlemediğim iki video var mış allah razı olsun
Her bölümü mükemmel! Her bölümü iple çekiyorum! Teşekkürler Aytuuuğğğ!!!!!!!
Vay be bu saatte beklemiyordum
Bnde bnde bndeee abi iki like atın izletin bu seri bitmesin lütfen insanlara bişeyler anlatabiliriz inanıyorum ya
Güzel bölüm 🕊
minnettarım her seferinde
Bölümdeki renk uyumu çok gerçekten de çok etkileyici. Aytuğ Bey'in tonlamaları daha net hissediliyor mikrofonda da değişikliğe gidilmiş gibi. Flu Tv kaliteli olarak işinizi ileri taşıyorsunuz fakat yazar isimlerinin yanıp sönmeli ve rahatsız bir seste vurgulanmasının kötü olduğunu düşünüyorum. Kitabın alt kısmında yazması daha güzel durabilir. Başarılar.
Günyol Bakoğlu harika okumuş. Şiirlerin altına efekt, müzik vs sevmiyorum ama burada çok başarılı kullanılmış. 400 darbe filmi geldi dinlerken aklıma..
* Otomatik Portakal'daki Alex ile Joker bence birbirine yakın karakterler değil. Alex toplum normlarının tamamının dışında hatta karşısında. Daha yıkıcı, anarşist diyebiliriz. Joker ise aslında toplumla uyumlu biri sadece toplum ona eziyet ediyor. Çok daha uzun konuşulabilir tabii.
Daha fazla Aytuğ Akdoğan
Kendi çölüne yolladığında kim kurtulabilir kirbactan? Ne demek istediğini merak ettiğim için okuyacağım.
Lütfeen devam edinnnn
BU PROGRAM BENİM EN İYİ ARAKADAŞIM
GERÇİ BAŞKA BİR ARKADAŞIM YOK AMA NEYSE
Bu biraz senin elinde gibi , eminimki 80 milyon insan arasında kafana uyan bir insan bulabilirsin.
Yine harikaaa
Bekliyordum 👏
Yine çok güzel bir programdı
Kötüler bazen öyle yaratacı, iyi ve kurgulanmış kötülüklere maruz kalırlar ki iyiler tarafından, kötülüklerinden gurur duyarlar.
Ve iyi olmayı iyi durmayı veyahut iyilik gösterilerinde bulunmayı akıllarını ucundan bile geçirmezler, geçirmek istemezler.
çok sağlam bölüm olmuş keşke bir 10 dk daha uzun olsaydı
Bu videonun yayınlanmasının ardından izlemiştim sonrasında ikinci izleyişimde anladım ki; psikolojik çıkarımlar, çocukluğa inme durumları vs.. hepsinde çözümsüz bir döngü çıkıyor ortaya.Evet farkına vardık sorunun temeli bu bulduk. Ee sonra? Bilmesek, farkında olmasak daha iyi değil miydi? Kabulleniş,kendini iyileştirme süreci tamamlandı👍Zorlu oldu ama tamamlandı.Fazla bilmek, öğrenmek de bir sorumluluk.Sana yüklenen bir yük olarak görüyorum ve toplumda son dönemde bu özetlediğim durum içinde çırpınan bir çok insan var, mutsuzlar. İnsanlık umarım kendine ait çözümü kendi hakkında gerçekleştirebilir.