İstikamet || Manevi Uyanış - Prof.Dr. Hüseyin Uysal

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 26 жов 2024

КОМЕНТАРІ • 64

  • @muradiyetufekci2126
    @muradiyetufekci2126 3 роки тому +4

    Hayranım size sevgili Hüseyin hocam saygılarımla sizi çok seviyorum🙏

  • @cihan_boge
    @cihan_boge 4 роки тому +11

    Sayın sunucu kardeşim Hüseyin Hocamızın konuşmasını sürekli kesmeniz yüzünden doğru düzgün dinleyemedim..Tam cümlelerini önemli bir yere bağlayacağı sırada araya başka bir soru soruyorsunuz..Baştan sona dinlerseniz anlarsınız..

  • @bahtsenaytacoglu6572
    @bahtsenaytacoglu6572 11 місяців тому

    Hüseyin hocam iyi ki varsınız.. şükürler olsun varlığınıza 🙏💚

  • @leylabulbul3391
    @leylabulbul3391 6 місяців тому

    Öz'den Öz'e selam ve sevgiler Gönlünüze sağlık ve çok teşekkür ediyorum ve saygilarimi sunuyorum Öz'den şükrediyorum

  • @suzanakyildiz6795
    @suzanakyildiz6795 7 місяців тому +2

    Evet bende katılıyorum sunucunun Hüseyin hocayı surekli sözünü kesmesi..gerçi uyanmış olsaydı oda dinlerdi.

  • @YT-ej4zr
    @YT-ej4zr 7 років тому +7

    onların uyanıklığı daha çok uykuda oldukları içindir der Mevlana Hazret

  • @ufukcetin9467
    @ufukcetin9467 Місяць тому

    Sunucu bey ağır uykudan uyanmayı pek düşünmuyor gibi. Hüseyin hocam yüreğinize sağlık 🎉

  • @ugur3524
    @ugur3524 4 роки тому +4

    Biraz tasavvuf biliyorsam bu adam insanı kâmil

  • @muradiyetufekci2126
    @muradiyetufekci2126 3 роки тому +6

    Ah sunucu ah nediyim

    • @deryaguzel7344
      @deryaguzel7344 Рік тому

      Katılıyorum bu kadar mi konuyla ilgisiz ve bilgisiz olur..

  • @sdkaicyeroglu2523
    @sdkaicyeroglu2523 7 місяців тому

    ❤❤❤teşekkürler sevgiler.

  • @muratdinc1298
    @muratdinc1298 Рік тому +3

    Böyle sunucu nerden buldunuz, bı soru bitmeden diğer soruyu soruyor sorduğu soruyuda kendide bilmiyor laf olsunda olsun anlayasi

  • @alibal4966
    @alibal4966 27 днів тому

    Hocam Allah razı olsun çok sabırlı Ben olsam dalardim

  • @bayanzek3828
    @bayanzek3828 Рік тому

    Canim hocam❤

  • @enverkeles1471
    @enverkeles1471 5 років тому +2

    Bır insana iyı kotu varsa o insan uykuda dır uykuya devam

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +2

      Hayır ve şerrin gerçeği şudur...
      Nitekim, Bakara Sûresi’nde:
      “...Sizin için hayır olan bir şeyden hoşlanmayabilir; sizin için şerr olan bir şeyi sevebilir-siniz. Allâh bilir, ne var ki siz bilmezsiniz!” (2.Bakara: 216)
      Yani, sizin oluş programınızda bunlar meydana gelmiştir.
      Ancak, sizin terkibî yapınıza göre; size uygun düşmeyen şeylere siz, “şerr” adını verirsiniz. Hâlbuki bileşiminize uygun olmaması dolayısıyla o şey sizin hakkınızda gerçekte hayırlıdır. Sizi, terkibinizin oluşturduğu kayıtlardan çıkarmak için olay oluşturulmuştur. Şuurunuzu, ter-kibinizin kaydından kurtarmak için o olay düzenlenmiştir...
      Ve...
      Size birçok şeyler “hayır” gibi gelebilir. Çünkü o oluşan şey, senin bileşimine uygun olan şey-dir. Ne var ki o olay esasında “şerr”dir!..
      Senin terkibine uygun geldiği için, senin hoşuna gider, ona devam edersin ve o şey seni be-denselliğe, birimselliğe bağlar; ve yine o olay seni şuur boyutundan uzaklaştırır!..
      Şuur boyutundan uzaklaştırdığı için de o şey sana hayır gibi gelmesine, gözükmesine, o şeyi hayır gibi düşünmene rağmen, esasında o şey senin için şerrdir!..
      Hayır ve şerrin gerçeği şudur...
      Seni, yani şuurunu, isimler bileşiminin yapısından ve kayıtlarından kurtarmaya çalışan şey, hayırdır.
      Seni terkipsel yapına, bedensel yapına çeken, kendini beden gibi, birim gibi kabullenmene yol açan şey de şerrdir!.. Gerçek böyledir!..
      Buna karşın bedensel çıkarlarına göre ise; senin bedenine, tabiatına uygun gelen şey, hayırdır. Seni bedeninden uzaklaştıran, bedenin istek ve arzularına cevap vermeyen şey de sana şerrdir!..
      Hemen burada, şunu anlamalıyız!..
      Senin bedenine uygun gelen; bedenin istek ve arzularına cevap veren, seni bedenselliğe çeken istek ve arzular, demek ki gerçekte “şerr”dir...
      Eğer bunları anlayıp, idrak edersen, artık kendini buna göre düzenlemek zorundasın!..
      Çok önemli hususlardan biri de; anlatılan olayın “TEK”lik konusuyla bağlandığı nokta neresi?..
      Şimdi oraya gelelim...
      ***

  • @aysecatalkaya4453
    @aysecatalkaya4453 6 років тому +6

    Huseyin uysal bey uyanmak icin daha elle tutulur bir seyler soylesenizde bizde uyansak

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 років тому +1

      özel bilmek istedigin nedir?

    • @nihan8sertel
      @nihan8sertel 5 років тому +2

      Nasıl uyanılır?

    • @tugvaegitim8523
      @tugvaegitim8523 4 роки тому +4

      Bu sadece bir mürşidi kamile intisapla mümkündür

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +3

      @@nihan8sertel´a selam Vahdet ve Kesret Gerçeği
      “ALLÂH” adıyla işaret edilenin dilemesi ve programlamasıyla oluşmuş bir sistem içinde yer alan bizler, algılama kapasitemizin sınırları içinde, kozamızda yaşarken; bir yandan da haddimizi bilemeyip, sanki evrenin hükümdarı gibi evrene ve yaşama dönük değerlendirmelerimizi sürdürmekteyiz!..
      Evrenin gerçek boyutlarına, bir açıklamasında “Yedi kat semânın her biri, bir diğeri içinde çöldeki yüzük gibi kalır” diyerek işaret eden Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Din’den bîhaber; 1400 küsur yıl öncesinin bedevîsi bakışıyla, geçen süreç şartlarının getirdiği sınırlı anlayış yorumları ve dahi araya karışmış safsatalarla meczolmuş Müslümanlık anlayışı ile 2019’larda yaşamımızı düzenlemekteyiz!..
      “Mi’râc”ı; at veya füzeyle uzayda seyahat, sonucunda da gökteki bir tanrı huzuruna çıkmak; ve dahi gökteki tanrıyla buluşup ondan buyruklar almak ve hatta onunla pazarlık etmek; diye anlayan kafa yapısı; ALLÂH indîndeki tek DİN hakkında, ilkel anlayışıyla sınırlı kişisel hükümler vererek, dünya ve âhiretimizi düzenlemeye kalkmakta; biz de bütün bunları kerâmetmişcesine kabullenmekteyiz!..
      Bu ilkel anlayışla âdeta kabile dinine dönüştürülmüş Müslümanlık anlayışından, kıyamete kadar geçerli evrensel gerçekleri vurgulayan İslâm Dini anlayışına ne zaman, nasıl yükseleceğiz?
      Kim bu gidişe “DUR” diyecek?
      Hâlâ gelmeyecek mi bizi İslâm Dini’nin gerçeğine yöneltecek, akıl ve mantık dışı safsatalarla iç içe geçerek melezleşmiş müslümanlıktan kurtaracak bir aydınlatıcı...
      Düşünebilen beyinlerde sorular çok... Ne çare ki, geçmişin safsatalarından arınmış, mantıksal bütünlük içinde gerçekleri ve sistemi dillendiren kişi yok!..
      Cahil, bilmediğini bilmemekte!.. Aydınsı, bin türlü çelişkili fikirler içinde, sistemli ve mantıksal bütünlük içindeki bakıştan ve konunun ruhundan ne kadar yabancı olduğunu fark edememekte!..
      İlim, mukallitlerin dilinde olmuş kilim; ayaklara düşmüş, paspas edilmekte!..
      Meded Yâ Rabb-ül âlemîn!..
      Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) hiçbir puta ve tanrıya inanmayan hanîf iken, vahiy ile, tüm varlıkların aslı, hakikati, özü ve zâhiri olan; ancak tüm bu anlamlarla da kayıtlanmaktan berî, Orijini müşahede edip; bundan sonra da insanları putlardan arındırmaya çalışmış 1400 küsur yıl önce...
      Anlatmaya çalışmış ki, dışa yönelik tapınılacak hiçbir varlık yoktur!.. Yalnızca her birim kendi özü ve hakikati olan “ALLÂH” adıyla isimlenmişe biçimsel-mekânsal olmayan anlamda ulaşma imkânına sahiptir!..
      Mi’râc yolu, “salât”ın yaşanmasıyla, birimin özüne dönük olarak, tüm inananlara açıktır!.. Göklerde ise ulaşılacak bir hedef veya tanrı asla mevcut değildir!.. Keza, dıştaki bir varlığa yönelik herhangi bir ibadet de asla söz konusu değildir!..
      İbadet adı verilen tüm çalışmalar; kişinin, kendisine Fâtır’ın bahşetmiş olduğu ve kolaylaştırdığı yoldan, fıtratı kadarıyla hakikatinin muradını gerçekleştirmek içindir.
      Tasavvuf erenleri, tasavvuftaki yolculuğu, “başladığı noktaya gelen daireyi tamamlamaktır” diye tarif etmişlerdir.
      Bireysellik ve birimsellik noktasından hareket eden düşünce yolcuları, aşama aşama eşyanın (şeyler) hakikatine ilerleyerek, her şeyin TEK’ten var olduğunu müşahede ederler. Bu boyutta, basîretleriyle tespit ederler ki, hakikatleri itibarıyla, çokluk yani kesret mevcut olmayıp, varlık TEK’ten ibarettir. Ne kendileri ne de çeşitli boyutlar ve evrenler hiç var olmamıştır!.. Böylece yarım daire tamamlanmış, “fenâfillâh” gerçekleşmiş olur... Bunun biraz ötesi de vardır ki, onu burada dillendirmenin gereği yoktur.
      İkinci yarım dairenin yolculuğu kolaylaştırılmış olanlar ise burada kalmayıp, fıtratları gereği olarak seyirlerinde devam ederler... Bu defa TEK’in İlim sıfatının, “Müriyd” ismiyle işaret edilen İrade sıfatı aracılığıyla Kudrete dönüşerek, kesrete ait ilmî sûretleri meydana getirdiğini; bu ilmî sûretleri hâvî mücerred meleğin, kendisinden açığa çıkma mahalli olan “RUH” adlı müşahhas meleğe dönüştüğünü, bundan meydana gelen hamele-i arş denen müşahhas meleklerin varlığını ve boyut boyut bunlardan meydana gelen diğer müşahhas melâikenin varlıklarıyla evren içre nice evrenlerin ve sair varlıkların oluşumunu müşahede ederler. Nelerden nelerin nasıl meydana geldiğini, hangi müşahhas melek (kuvve)lerin hangi kuvveler-varlıklar şeklinde açığa çıktığını seyrederler. Seyredenin, gerçekte kim olduğunun bilincinde, varlıksız olarak!..
      Tahkik ehli (hakikatine ermiş - taklitçi değil) olan bu zevât Rabbine yakîn (yakın - uzak değil) elde etmiş olarak artık bilirler ki, Allâh Rasûlü’nün 1400 küsur yıl önce bildirdikleri, eksiksiz fazlasız aynen Allâh Sistemi’nin (Sünnetullâh) sonucudur!.. Kim bunu müşahede ve idrak edemese de, fakat taklit yollu uygulasa, gene yararını görür; tahkike eremediği için kaybettikleri kazandıklarından çok çok daha fazla olsa dahi!.. Kim bu sistemin gereklerine karşı çıkarsa, o da, eksik kalan ibadet adı verilmiş çalışmalarının kendisinde oluşturacağı eksiklikler dolayısıyla, sistemin dişlileri arasına düşerek kendi kendini cezalandırmış olur!..
      Yaratılmış her boyutta, o boyutun kanun ve kuralları geçerlidir!.. Hakikati ne olursa olsun!
      Kişinin hakikatinin TEK’e dayanması, onun yaşadığı boyutun şartlarından azâde kalmasını sağlamaz!.. Atomlardan meydana gelen tahta yanar, ama atomları, tahtanın yandığı ateşte yanmaz!.. Cahil mukallitin dediği üzere, “Benim aslım HAKK’tır, Hak cehennemde yanmaz” mantıksızlığına ancak kendi gibi anlayışı kıt olanlar inanır!..
      Bugün yanan, yarın da yanar! Bugün azap çeken, yarın da azap çeker!.. Bugün neysen, yarın da o’sun!.. Bunu iyi anlamak gerekir.
      Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın söylediklerini, ne gerekçeyle olursa olsun, arka plana atıp, seni O’nun bildirdiği yaşam biçiminden uzaklaştırmaya çalışanlar, bil ki seni sadece, vehimleriyle, evham ve aldanış dünyasına ve bunun sonuçlarına sürüklemektedirler!..
      Bal kavanozu yalanmakla balın nimetlerine erilmez!.. Eczane sahibi olsan, raftaki bir ilacı kullanmadıkça hastalığından kurtulamazsın!..
      Yaşamda kudret hâkimdir!.. Allâh’ın Kudret Sıfatı vardır; acz sıfatı yoktur!.. Sistemde her an ilmî veya fiilî kudret, âcize galebe çalıp onu bir şekilde imha etmektedir!..
      Allâh, insanı yeryüzünde halife olarak meydana getirmiş ve onu kendi Esmâ ve sıfatlarıyla bezemiştir!..
      Sen, yaptığın ibadet adı verilen çalışmalarla, gök tanrısını övüp ululaştırmayacak; varlığına bahşedilmiş kuvveleri kendinde açığa çıkaracaksın!.. Böylece birtakım yeni kuvveler elde etmiş olarak başka bir boyutta o boyutun canlıları arasında yerini alacaksın. Eğer bu kuvveleri bu çalışmaları yapmayarak elde etmemişsen, bu defa da o boyutun canlıları arasında oyuncak olacaksın, bunun sonuçlarına katlanacaksın!.. İşteibadetin amacı budur!..
      Evren içre evrenleri sayısız boyutlar içinde yaratmış “ALLÂH” adıyla işaret edilenin, senin ibadetine ihtiyacı yoktur!.. Kesinlikle bil ki, ne yapacaksan hep, kendi orijinini tanımak, varlığına bahşedilmiş özellikleri ve kuvveleri açığa çıkarıp sonuçlarını yaşamak için yapacaksın!..
      Mehdi, kurtarıcı bekleyerek, yaşadığın anları boşa geçirme gafletine düşme dostum!.. MehdiN hakikatinde mevcuttur!.. Arıya bile vahyeden Allâh sana da özünden her an vahyetmektedir; lâkin veritabanın bu vahyi sana fark ettirmemektedir!..
      Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’dan bu yana geçen süreç içinde gelmiş, çeşitli mertebelerde kalmış kişilerin o mertebelere dayanarak söylediği şeyler, seni asla Allâh Rasûlü’nün bildirdiklerini uygulamaktan alıkoymasın!.. İslâm Dini’ni hakkıyla anlayıp gereğini yaşamak için tek örnek Zât, Hz. Muhammed Mustafa adıyla bilinen ALLÂH Rasûlüdür!..
      Ne mutlu O’nu anlayıp, O’nun düşüncelerini idrak edip, O’nun evrensel sistem gereği uygulamalarını örnek alarak yaşamını buna göre düzenlemek suretiyle, sonsuz mutluluğa erenlere...
      ***
      Kişi, vahdet itibarıyla, aslının Tekil Hakikat olduğunu ne kadar idrak etmiş, hissetmiş ve yaşar olursa olsun; sonuçta, yaşamı beden boyutunun şartlarına göre sürmektedir.
      Bedeninin aslı moleküler katmandır! Moleküler katmanın için, ne açlık ve susuzluk söz konusudur ne de hastalık veya kuvvetsizlik!.. Sen şimdi, benim aslım, hücresel beden boyutuma GÖRE moleküler boyutum veya katmanımdır, diyerek yemeden içmeden durabiliyor, hastalanınca ilaç veya serum, vitamin almadan ayakta kalabiliyor musun?
      Hücresel katmanının aslı olan moleküler katmanının gerçeklerine rağmen, nasıl sen yaşamına beden yani hücresel katmanına göre yön vermek ve şartlar oluşturmak zorunda isen...

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +2

      @@nihan8sertel Ölmeden evvel ölmek denen hâl meydana gelir! Yakîne erer!..
      Birinci aşamada, şartlanmaları kaldırdı... Şartlanmaları kaldırarak, halka tâbi olmak durumundan kendini kurtardı!..
      İkinci aşamada, tabiat perdesini kaldırdı...İlâhî ikram denen özünden gelen birtakım hâllere nail oldu!.. Kerâmet sahibi oldu!
      Ve üçüncü aşamada, nasip olursa eğer; o zaman nefs perdesi de kalkar, “ölmeden evvel ölmek” denen hâl meydana gelir! Yakîne erer!.. Yakîne erdiği zaman, ondaki ubûdiyet hükmü kalkar. Hâli, ubûdettir.
      Ubûdet; Allâh'ın fiilinden ibarettir!
      Burada önemli bir nokta var.
      İman nûru olmayan kişi, felsefe yolu ile kendisindeki şartlanmaları, âdet perdesini ve de değer yargıları perdesiyle, duygular perdesini kaldırabilir.
      İman nûru ile hareket eden de bu iki perdeyi kaldırabilir. Fakat bunlardan sonraki ana perde olan NEFS perdesinin kalkması iman nûruna bağlıdır.
      Eğer iman yoksa o kişide, şartlanmalar ve tabiat ve duygular perdelerini kaldırmasına rağmen; nefs perdesi onda kalkmaz! Nefs perdesinin onda kalkmayışının sebebi iman nûrunun onda açığa çıkmamasıdır!..
      Nefs perdesi kalkmadığı sürece kişi hakikate eremez, zâhirde kalır.
      İman nûru ile nefs perdesi kalkar! Ancak, iman nûru da saadet hükmünü almış kişide meydana gelir.
      Eğer 120. günde saadet hükmünü almamışsa, o kişide nefs perdesi kalkmaz!.. Niye? Çünkü iman nûru yok! İman nûrunun varlığı, kişide ana rahminde 120. günde saadet hükmünü, açılımını almasına bağlıdır. Onu almadıysa ne yaparsa yapsın bu mümkün olmaz!
      İşte Eflâtun’un cehennemde olmasının sebebi “ŞAKΔolarak varoluşuydu!
      Esasen Eflâtun; âdet yani şartlanmalar ile tabiat perdesini kaldırmıştı. Eflâtun’da istidraç denen hâller de görülmüştü!
      Birçok Budistte de bu perdeler kalkar!.. Fakat 120. günde saadet hükmünün sonuçlarını oluşturan antiçekim dalgaları beyinde üretilerek ruha yani holografik dalga bedene yüklenmediği için cennet boyutuna geçemezler...
      Tabiat perdesinin kalkmaması yüzünden kişi NEFSine ârif olamaz, kendini beden kabullenmekte devam eder...
      Kendi kabul ettiği bedenine güç geldiği için de yapmakta zorunlu olduğu ibadet adı verilen çalışmaları yapmaz! Bu yüzden de ister istemez cehennemden uzun bir sürede geçer...
      Zira, iman nûru var olmadığı için, kendini cehennemden kurtaracak olan o nûr veya antiçekim dalgalarından oluşan holografik dalga enerji ruha yüklenmez!.. Ruha yüklenmeyince de ister istemez cehennem ortamında kalır; dışarıya çıkamaz!.. İşin ilmine, hakikatine bilgi yollu vâkıf oluş, kendini bu olaydan kurtaramaz.
      Anlamadigin kelimeleri sorki acayim! Ilim bir nokta idi cahiller cogaltti bu sebebden icinden cikilmiyor! yinede yolumuza yorulmadan devam edecegiz insallah..

  • @gulruerdem97
    @gulruerdem97 7 місяців тому +3

    sunucu ağır uykuda, hoca sura üflüyor ama ne fayda😂

  • @dunya022
    @dunya022 5 місяців тому

    Şu bir gerçektir..siz Allaha bir adım attığınızda odaha size adım atacaktır..Dolayısıyla kul ne kadar Allah yolunda olursa o derece itibarı olur

  • @haticeozdemir2867
    @haticeozdemir2867 6 років тому +2

    Kitapların baskısı tükendimi? bulamıyoruz

  • @arzuyontar6587
    @arzuyontar6587 2 місяці тому

    Garibim sunucunun civatalardan cikan dumani gorur gibiyim ☺️

  • @haticedogan3681
    @haticedogan3681 Місяць тому

    Hocanın sozunu ne kadar cok kesmıs .cok bılmıs sunucu

  • @esatadamtv6902
    @esatadamtv6902 3 роки тому

    Amin.

  • @melahatdemirel3529
    @melahatdemirel3529 4 роки тому +1

    Güzel anlatıyorsunuz da? peki bedenden eksildiginde uyanış halinin hangi boyutta olucak? Rabbimin huzurunda olununca hangi hal de oluruzki ?bize sormuyacaklarmı sualleri uyandıgın zaman aacaba

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +4

      İnsanlar uykudadır Ölünce, uyanırlar!..
      • “Allâh” vardı ve O’nunla beraber bir şey yoktu!.. Bu an, “O an”!.. (Hadis ve Hz. Âli)
      • Nefsine ârif olan, Rabbine ârif olur... (Hadis)
      • İnsanlar uykudadır... Ölünce, uyanırlar!.. (Hadis)
      • Ölmeden önce, ölünüz!.. (Hadis)
      • “HÛ”dur; Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın!.. (57.Hadiyd: 3)
      • Attığında, sen atmadın, atan “ALLÂH”tı!.. (8.Enfâl: 17)
      • Biz, semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri Hak olarak yarattık! (15.Hicr: 85)
      • Nefslerinizde (Benliğinizin hakikati)! Hâlâ (fark etmiyor) görmüyor musunuz? (51.Zâriyat: 21)
      • Ne yana dönersen Vechullâh karşındadır (Allâh Esmâ’sının açığa çıkışıyla karşı karşıyasın)! (2.Bakara:115)
      • Allâh (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirir! (24.Nûr: 35)
      • Nerede olursanız O sizinle (hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ’sıyla varolması sonucu) beraberdir! (57.Hadiyd: 4)
      • “Allâh” de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar! (6.En’am: 91)
      • Kesinlikle Allâh irade ettiğini yapar (ilminden açığa çıkmasını irade ettiğini kudretiyle oluşturur; İlim - İrade - Kudret). (22.Hac: 14)
      • Yaptığından soru sorulmaz! (21.Enbiya: 23)
      • Beni gören, HAKK’ı görmüştür. (Hadis)
      • Rabbimi, genç bir delikanlı sûretinde gördüm!.. (Hadis)
      • Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)! (17.İsra’: 72)
      • Allâh dilediğini kendine seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir! (42.Şûrâ: 13)
      • Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın (Fâtır’ın beyni programlaması)... (11.Hûd: 56)
      • Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onların ihtiyârı (seçim hakkı) yoktur! (28.Kasas: 68)
      • Ne hâl ile yaşarsanız, o hâl ile ölürsünüz; ve ne hâl üzere ölürseniz, o hâl üzere bâ’s olursunuz; ve o hâl üzere haşrolursunuz!.. (Hadis)
      • Allâh’ın ahlâkı ile, ahlâklanın!.. (Hadis)
      • Hakikat dünyada iken yaşanacak bir olaydır!.. Hakikati yaşamadan ölenler, ölüm sonrasında, bu yaşamı elde edemezler!.. Hakikate karşı “âmâ”lıkları sonsuza dek sürer!..
      • Ötendeki değil, karşındaki HAKK’ın fiilinden razı olmak, şirkten arınmaktır!.. Ya “Allâh kulu” olunduğunu fark edersin; ya da “tanrının kulu” olarak, geçer gidersin!
      • Şeriat ve tarikattan gaye; hakikate ermek, marifeti yaşayabilmektir!..
      • Tarikat, seni hakikate erdirip hakikati yaşatamıyorsa, “yol” vasfını yitirmiş demektir!.. Seni, senden arındırmayan tarikat, “tarikat” değil, “dernek”tir!..
      • NÛR, O’dur ki, seni, hakikate erdire; şartlanmalarından, değer yargılarından, duygularından arındırıp; “ALLÂH” gibi düşündüre, insan gibi değil!..
      • Korku atılmadıkça, vehmin terki mümkün değildir!.. VAHDET idrak edilmeden, vehimden kurtulunmaz!.. “Allâh”ı anlamadan vehmi atan firavun olur!.. Firavun, birimsel nefse dönük sorumsuz yaşayan kişidir!..
      • “Allâh”ı “nefs”inde bulanda, birimsel menfaatlere dönük istek ve arzular kalmaz!..
      • “Allâh ahlâkıyla ahlâklanmak”; birimsellik duygu ve değer yargılarından arınmak; Allâh gibi düşünüp, Allâh gibi değerlendirmektir!..
      • “Allâh”ta kendini yok etmek anlamını ifade eden “fenâfillâh” muhaldir!.. “Allâh” dışında ikinci bir varlık yoktur ki, o ikinci varlık, “yok” edilsin!..
      • Geçerli olan, O’nun varlığı dışında VARSAYDIĞIN BENLİĞİNİN, GERÇEKTE, hiçbir zaman VAR OLMADIĞINI ilim yollu kavramak; ve gereğini hissedip yaşamaktır!..
      • Şayet, sen “yok”san elbette ki karşındaki kişi de “yok”tur!.. Öyle ise, karşındaki gerçek “var” olanı fark edip, O’nu kabullenebilecek ve hazmedebilecek misin?.. Yoksa, karşındaki O’nu inkâr ederek mi geçip gideceksin bu dünyadan, “âmâ” olarak geçip giden nice ve niceleri gibi!..
      • Ortaya koyduğu tüm sayısız Esmâ terkipleriyle, her an, türlü isimler altında dilediğini, dilediği gibi yapmakta olan kim?.. Sen mi, O mu?.. Cevabın, O ise; tanrın, senden razı olsun!.. Sen isen, razı mısın yaptıklarından?.. Reva mı düşündüklerin, yaptıkların?..
      • TEK’in nazarıyla, TEK’ten “çok”a bakışı muhafaza edip, sürekli olarak piramidin tepesinden aşağıya bakarak varlıkları seyretmek, yakîn ehlinin hâlidir!.. Ya varsayım yollu, “çok”tan, “yok”a bakılır; ya da TEK, kendi Esmâ ve fiillerini seyreder!..
      ***

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +2

      Nefs in arınma mücadelesi
      Bunlar beyin kapasiteleri dolayısıyla görev yapabilecek kuvvettedirler. Bunlar, önceden tespit edilir; bazıları 10 sene, 15 senelik staja alınır. Staj süresi içinde olmalarına rağmen henüz Nefs’in arınma mücadelesi tamamlanmamış; gizli şirk tamamen ortadan kalkmamıştır onlarda... Zaten o yüzden stajerdirler...
      Yukarı mertebedekiler bunlara belli görevleri intikâl ettirirler; onlar da farkında olmadan o özellikleri kullanarak çevrelerinde belli tasarrufları yaparlar... Bu arada yetiştiricileri olan kâmil velîler veya Hızır (aleyhisselâm) nezaretinde, gizli şirkin tamamıyla ortadan kalkması yani Nefs arınması çalışmalarını sürdürürler.
      Nefs’in arınması önce, kendini beden olarak kabul etme hâlinden kurtulma yani tabiat mücadelesiyle başlar; ki bu da “Levvâme nefs” bilincinde oluşur. Bu çalışmalar, senin kendini bir beden ve bir birim olarak kabullenmene yol açan hâllerden kurtulman içindir. Bu gerçekleşmeden, velî olman, yakîn kazanman mümkün değildir...
      “İlm-el Yakîn”, Mutmainne’de hâsıl olur. Mülhime’deki, hissî müşahededir; “yakîn” değildir. Mülhime’deki, “İlm-el Yakîn”in gölgesidir. Bilgi yollu belli şeyleri hissediştir...
      Mutmainne’de “İlm-el Yakîn” hâsıl olur. Bu, Radiye’de “Ayn-el Yakîn”e döner. Mardiye’de, “Hakk-el Yakîn” hâsıl olur; bu zâta “Ârifi Billâh” denir ve ilâhî sıfatlarla tahakkuk eder. Yani, o sıfatların gereği olan hâlleri kendinden ortaya koyar, ama kendinden derken kişiselliğinden değil, Nefs-i Küll olarak varlığından...
      Radiye’de, “Tecelli-i Esmâ” vardır.
      Mardiye’de, “Tecelli-i Sıfat” vardır. Yani, ilâhî vasıflarla tahakkuk etme hâli ki; bu ikisi arasındaki hâl, ancak yaşanarak fark edilir. Dilde bunu anlatmak çok zor bir şey! Çünkü biz, öyle bir şey düşünmemişiz, hayal bile etmemişiz. Onun için bunlar böyle mecaz yollu anlatılır ama gerçeği ancak yaşanarak bilinir!
      “Gavs”, Dünya’da yaşadığı sürece, “Gavsiyet” görevini ifa eder. “Gavs”ların hepsi de esasen “vekîl Gavs”tır.
      Her mertebenin bir asili vardır, bir de o asilden sonra gelen vekîlleri vardır.
      Gavsiyet mertebesinin asâleten sahibi Abdülkâdir Geylânî’dir. “Gavsı Â’zâm”dır. Diğer devirlerde gelen “Gavs”lar da o mertebeye ve göreve “vekâleten Gavs”lık görevini yaparlar. Fakat âhirete intikâl ettikleri zaman, Gavsiyet görevini bırakırlar. Seyyid Abdulkâdir Geylânî’nin görevi ise bâtında devam etmektedir. Bu yüzden de yardımları el’an devam etmektedir.
      “Divan”a, geçmişte görev almış Gavs’ları temsilen, Abdülkâdir Geylânî Hazretleri gelir. Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin “Gavsı Â’zâm”lığı buradan ileri gelir; “Kutbiyet”i, “İrşâdiyet”i kendinde toplamış olduğu için değil!.. Asâleten “Gavs”tır. “Gavsı Â’zâm”dır!..
      Diğer “Gavs”lar, âhirete geçtikten sonra, “Divan”a katılmazlar, dünyevî işlerle alâkalı görüşmelere katılmazlar... O mertebe kendisine bahşedildikten sonra tâbiri câizse, emekli olmuş gibidir. Öbür tarafta, manevî âlemde birtakım görevler yaparlar, ancak dünyevî işlere katılmazlar.
      Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin, Gavsı Â’zâm olarak, asâleten o görevin sahibi olarak dünya işlerine müdahale yetkisi vardır.
      Diğer “Gavs”lar, dünyadan ayrıldıktan sonra, dünya işlerine müdahale etmez, ama Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin dünya işlerine müdahale yetkisi vardır ve o yönüyle Gavsı Â’zâm’dır... Diğer Gavslar, Dünya’da yaşadıkları müddetçe Gavsiyet görevini yapar, öbür dünyaya intikâl edince de öbür dünyanın görevlerini yaparlar.
      Bir de, her hicrî yüz yılın başında gelen “Müceddid”ler yani “yenileyici”ler vardır. Çünkü her yüz yılda bir, Dünya’nın şartları değişir.
      Böyle devam eder gider! ne dersin? saygilar..

  • @sevalgur3063
    @sevalgur3063 6 місяців тому

    Konuk sizlersiniz karşı tarafmı.Sizin konuşmanızdan konuk konuşamadı.

  • @esmayedicam7557
    @esmayedicam7557 4 роки тому +6

    Sunucu açısından başarısız bir program olmuş

  • @demetsurekli443
    @demetsurekli443 3 роки тому +1

    Sunucu soruları kötü olmuş, marifete ermiş biri olsaydı daha feyz alınırdı..

  • @esmayedicam7557
    @esmayedicam7557 4 роки тому +2

    Sunucu dinlemeyi bilmiyo

  • @hulyasener8509
    @hulyasener8509 Рік тому

    ❤️❤️❤️

  • @serdarbilge
    @serdarbilge 10 місяців тому

    Sunucu Hüseyin Beyi engellemek için elinden geleni yapmış. İlla ben de varım diyecek.

  • @derin9457
    @derin9457 2 роки тому

    15:58 37:51

  • @esmayedicam7557
    @esmayedicam7557 4 роки тому +1

    Ben ben diye bağırıyor sunucu

  • @Cosmos019
    @Cosmos019 Рік тому

    Nerden buldunuz bu sunucuyu

  • @edebiyatogretmeni9427
    @edebiyatogretmeni9427 6 років тому +5

    Sunucu ağır uykuda

    • @Sedamoon
      @Sedamoon 5 років тому +1

      😁😁

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +4

      @@Sedamoon “Uyku nedir?..
      Yani, “nefs”in “ölmesi” diye bir şey yoktur!.. “Nefs”in “ölümü tatması” olayı var!..
      Senin o nefsim dediğin yapının, ölüp yok olması diye bir şey kesinlikle söz konusu değil!.. Dolayısıyla, bu “nefs” ölmüyor; ölüm denen olayı yaşayarak, tadarak yeni bir boyuta geçiyor!..
      Beden ise kullanılmaz hâle gelerek çözülüyor!..
      Beden kullanım dışı kaldığı zaman, bedendeyken sahip olduğun huylar da ortadan kalkıyor mu?
      Hayır!..
      Bilinç yani şuur, biyolojik bedendeyken hangi huyları ve değer yargılarını benimsedi ise onlarla yaşamına devam ediyor... Biyolojik bedeni olmasa da!.. Mikrodalga bedeni ve beyniyle!..
      İşte, “nefs” yani bilinç, biyolojik bedenli yaşamında bunları benimsediği; ve ölümle boyut değiştirerek bunlardan kurtulamayacağı için; “ölmeden evvel ölmek” çaresini getiriyor Hz. Muhammed (aleyhisselâm)!..
      Zira, normal ölümle ölürse kişi; o hâlinin sonuçlarını yaşamaktan başka yapabileceği bir şey yok ölüm sonrasında!..
      “Uyku” nedir?..
      “Uyku”; kişinin bilinçli olarak yaşamını yönlendirememesi hâlidir!..
      Bilinçli davranışlar ortaya koyamaması hâlidir. Çevresini, bilincini ve ilmini dilediği gibi değerlendirememe hâlidir uyku!..
      Eğer dünyada yaşarken “NEFS”ini tanıyamamışsan; bilincinin gerçek boyutunun değerlerini elde edememişsen; uyku hâli, kıyamete kadar sürer...
      Kıyametten sonra da ebede kadar, sonsuza kadar uyku hâli, gaflet hâli, yani hakikati kavrayamama hâli devam eder!..
      Sonuç, kişideki kendini şu birim olarak görme, hissetme hâli; onun uykuda oluşunun açık ispatıdır!..
      Bu hâldeyken boyut değiştirirse kişi, ölümden sonra kıyamete kadar; ve daha sonraki sonsuz yaşamda dahi kişi, kendini bir birim olarak hissetme hâli olan uykulu yaşamına devam edecektir. Yani, “Hakikat”i bilemeden, hissedemeden, yaşayamadan, yaşamını sürdürecek...
      “Ölmeden evvel ölünüz!..”
      “Biyolojik bedenden ayrılmadan önce, algılama yetersizliğinden oluşan varsayım benliğinizin olmadığını idrak suretiyle boyut değiştiriniz”!..
      Niye?..
      Çünkü, “ölmeden önce ölmek” hâlini yaşayamadığın takdirde, biyolojik bedenden holografik dalga bedene geçişle problem çözülmez!.. Bu geçiş, senin “nefs”ini yani hakikatini tanımana yeterli olmaz!.. Hatta, bunun artık gerçekleşmesi olanaksız olarak sâbitler yapını!..
      Çünkü, mikrodalga-holografik dalga beynin ancak dünyadaki çalışan beyninin kapasitesine sahiptir!..
      Doğal şartlardaki yaşamınla ilgili olarak ne dedik?..
      Bu dünyada neye bağlanmışsan, neyinin terki sana zor geliyorsa; bu, senin kendini, beden, huylar, şartlanmalar toplamı olarak kabul etmendendir!.. Bunun, kesin olarak başka bir izahı yok...
      Neden kopamıyorsan, neye bağlıysan; senin kafanı ne meşgûl ediyorsa, neyi kaybetmenin ıstırabını çekiyorsan, bu çektiğin ıstırap, senin açık seçik, vehmi kişiliği yaşama hâlinin tabii neticesidir. Zaten o çektiğin ıstırap, kâbus hükmündedir...
      Nasıl ki uykunda bazı zamanlar kâbus görürsün; kurtulmak istersin kurtulamazsın!..
      Düşün ki hayatın boyunca bağlanıp kaydından kurtulamadığın şeyden kopma gerçeğiyle yüz yüze geldiğin anda nasıl bunalırsın!.. Sanki boğazını sıkarlar da nefes alamazsın, boğulacak gibi olursun!.. Öylesine bir ıstırap çekmeye başlarsın...
      Düşün ki, bütün hayatını ona tapınmakla geçirmişsin!.. İlâhın o olmuş!.. Şimdi ise onu yitirmek durumundasın!.. Aklın bunu tasdik ediyor, fakat hâlin de ondan kopmanın çekişmesini veriyor...
      Can çekişme anındaki hâli düşünün; hani içinden çalı süpürgesi çekilir gibi diye tarif edilir ya, işte o an!..
      Hayatını o şeye adamışsın, varlığını ona adamışsın; ve bir anda bakıyorsun, o senin terk edemediğin şey, seni terk etmeye başlıyor!.. Çalı süpürgesinin içini parçaladığı gibi, o parçalanışı duyacaksın, hissedeceksin.
      Ve sende böylesine bir bağımlılık oluşmuşsa, böylesine bir kendini kaptırma yerleşmişse o şeye karşı; şimdi de ondan kopmanın, ayrı düşmenin ıstırabını duyacaksın!.. İşte bu, kâbus hükmü oluyor!..
      Bu kopuşlar gerçekleşmediği sürece, senin kendini tanıma noktasına gelmene imkân yok!..
      İşin bilgi yanını konuşmuyorum, yaşam yanından söz ediyorum...
      Çünkü, ne olursa olsun bilgi, insanı arındırmaz!..
      Bilgi, insanı paklaştırmaz!..
      Bilgi, insanı saflaştırmaz!..
      Bilgi, gereği uygulanmak içindir!..
      Öz’ündeki, “sır”rındaki hakikati, Kurân’ı anlayabilmen için ancak ve ancak, temizlenmiş, arınmış olman şart!.. Çünkü:
      “Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!” (56.Vâkı’a: 79)
      Diyor... Neden arınacaksın?..
      Gerçekleri görmene ve değerlendirmene engel olan tüm şartlanmalarından, huylarından, bağımlılıklarından, dünyaya ait seni kendine esir eden tüm ilgilerinden arınacaksın!..
      Bütün bunlar, kendini varsayım kişilik olarak hissetmene sebep olan şeyler...
      Zaten kendini kişi olarak hissetmesen, onlar senin için hiçbir şey ifade etmeyecektir!.. Seni zorlamayacak, seni üzmeyecek, seni sıkmayacak, seni bunaltmayacak, kafanı bir an bile meşgûl etmeyecek...
      Hangi olay, hangi konu, hangi problem senin kafanı meşgûl ediyorsa, o meşgûl eden şey kadar sen bu kişisin!..
      Oysa sen, bu kişi değilsin!.. Sen, bu beden, çevrenin gördüğü gibi hitap ettiği kişi değilsin!..
      Nesin?..

    • @nazifeciftci5309
      @nazifeciftci5309 Рік тому

      @@necmettinozcan8519 MasaAllah ne kadar buyuk bir ilminiz var, cok etkilendim. Benim bu konularda takildigim bikac nokta var, onlarada cvp verebilirseniz cok sevinirim

  • @osmanltorunuvatansever2533
    @osmanltorunuvatansever2533 5 років тому +2

    100 yil sonra belki uyanis

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 4 роки тому +2

      Dünyada yalnızca 8 6 saniye geçirdiğimizi fark edeceğiz!
      Uzunca bir ömür gibi geliyor 70 yıl! Dünya senesine göre... Güneş’in galaksi merkezi çevresindeki bir turu-yılı ise 255 milyon sene! Ölümle, Dünya ve madde boyutu gözümüzden kaybolup, âhirete intikâl ettiğimiz anda, Güneş zaman boyutuna tâbi olacağız; ve bu boyuta göre de Dünya’da yalnızca 8.6 saniye geçirdiğimizi fark edeceğiz! Sonra yüzmilyonlar, milyarlarca sene sürecek yaşam boyutları ve şartları! Bir yanda, 70 yıl yaşadım sanarak Dünya’da geçirmiş olduğunuz 8.6 saniye; diğer yanda önünüzdeki milyarlarca senelik yaşam boyutu!
      Hâlâ bunları anlamıyor, düşünemiyor; ölüm ötesi, sonsuz diye tanımlanan yaşamınızı kendi ellerinizle perişan etmek istiyorsanız, elbette yaşamınızı cehennem etme özgürlüğünüz vardır... Ve bu da sizin hakkınızdır!
      Allâh, kesinlikle kullarına zulmetmez!
      İnsanlar tercihlerinin sonucunu ya yaşarlar ya da katlanırlar!
      “İSLÂM DİNİ”ni, müslümanlığa bakarak, dikkate almamanın diyeti pek pahalıdır!
      Varoluş koşullarımızdaki SİSTEMİ çok iyi fark edelim... “EŞİT” miyiz?..
      ***
      Siz hangi takvimi kullaniyorsunuz!? saygilar

    • @arzu1734
      @arzu1734 3 роки тому

      @@necmettinozcan8519 siz neden herkese cevap yazıyorsunuz?Kimsiniz yani kısaca anlata bilirseniz sevinirim

  • @turgayerkan5343
    @turgayerkan5343 4 роки тому +6

    Adamı bir konusturmafin manyak yaaa

  • @reyhanzeynalova3014
    @reyhanzeynalova3014 4 роки тому +4

    Oğlum ,konuşdurmsadınki .

  • @aysemalkoc44
    @aysemalkoc44 3 місяці тому

    Ermiş İnsan karşınızda olmasın.Çok yakın ama size yakin değil maalesef sunucu bey

  • @leylamuftuoglu9107
    @leylamuftuoglu9107 7 місяців тому

    Sunucu ne böyle

  • @mustafaonart9221
    @mustafaonart9221 3 місяці тому

    Sunucu bilmiyor bu işi. Gereksiz acele soruları ile bozuyor gidişatı.

  • @fatosurun6484
    @fatosurun6484 2 місяці тому

    Profesörün önünde dinlemiyo atliyo sen konuşacaksan niye aldın hocamizi dinlemeyi ogern

  • @yusufustaoglu1058
    @yusufustaoglu1058 4 місяці тому

    Ya eyhellezi amenu

  • @nisanugurlu220
    @nisanugurlu220 4 роки тому

    Hiç bişey anlatmadınız ki ben bilmek istiyo rum