Hakkı Seven Âşıkların Eğlencesi Tevhid Olur
Вставка
- Опубліковано 15 вер 2024
- “…Bilesiniz ki, kalpler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28)
Zikrin feyz ve rûhâniyeti, tıpkı güneşten gelen ışık huzmelerini üzerinde toplayan bir mercek gibi, altında bulunan çer-çöp hükmündeki bütün nefsânî arzuları yakıp kül eder.
Öyle ki bu durum ilerledikçe, mü’minin nazarında Hakk’ın zikrinden daha lezzetli bir şey kalmaz. Bu lezzet rûhunu sardıkça, kulun Hakk’a yakınlığı artar; Hakk’a yakınlığı arttıkça da zikre olan iştiyâkı çoğalır.
Ebû Said el-Harrâz Hazretleri, Hak dostlarının hâllerinden bahsettiği bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
“Cenâb-ı Hak, kullarından birinin başına velâyet tâcını giydireceği zaman, ona önce zikir kapısını açar. Kalbine zikretme tadını verir. Kul, bu tadı aldıktan sonra, ona Zât’ına yakınlık kapısını açar. Onu ünsiyet, yakınlık ve ülfet makâmına oturtur. Bundan sonra tevhîd kürsüsüne çıkarır. İşte asıl olacaklar bundan sonra olmaya başlar.”
Zikrin hakîkatine ererek ilâhî muhabbetin lezzetini tadan kullar için bütün dünyevî zevkler değerini yitirir. Nitekim dünya saltanatını bir kenara bırakıp ilâhî aşk deryâsına dalmış olan İbrahim bin Edhem Hazretleri buyurur ki:
“İlâhî muhabbetteki vecd ve istiğrâkımız müşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek için bütün hazinelerini de krallıklarını da fedâ ederlerdi.”
Dâvûd (aleyhisselâm), kendisine lûtfedilen büyük mülk ve saltanata rağmen kalben dünyaya meyletmezdi. Rabbiyle öyle müstesnâ bir huzur ve yakınlık iklîminde yaşardı ki, zikre başladığı zaman onunla birlikte dağlar, taşlar ve hattâ vahşî hayvanlar bile vecd ve istiğrak hâline bürünürdü.
Dâvûd (aleyhisselâm)’ın oğlu Süleyman (aleyhisselâm)’a ise, hiçbir kula nasip olmayan muhteşem bir saltanat bahşedilmişti. Rivâyete göre bir gün Süleyman (aleyhisselâm), kuşların gölgesinde, insanlar, cinler, vahşî ve evcil hayvanlar sağında ve solunda olmak üzere büyük bir ihtişam içerisinde ordusuyla gidiyordu. Bu hâliyle, İsrâiloğulları’ndan bir âbidin yanına uğradı. Âbid ona:
“-Ey Dâvud’un oğlu, Allah sana ne büyük bir saltanat bahşetmiş!” dedi.
Süleyman (aleyhisselâm)bunu işitince şu karşılığı verdi:
“-Mü’min bir kulun amel defterinde bulunan bir tek tesbîh (sübhânallâh sözü) Dâvud’un oğluna verilenden daha hayırlıdır. Çünkü Dâvud’un oğluna verilen fânîdir, hâlbuki tesbîhin kazandıracağı saltanat bâkîdir.” (Rûhu’l-Beyân, VII, 150)
Allah Teâlâ, Hazret-i İbrahim’e de sayılamayacak kadar koyun sürüleri ihsân etmişti. Bir gün Cebrâîl (aleyhisselâm), insan sûretinde gelerek:
“-Bu sürüler kimin? Bana sürülerden birini satar mısın?” diye sordu. İbrahim -aleyhisselâm-:
“-Bu sürüler Rabbimindir. Şu anda benim elimde emânet olarak bulunuyor. Bir kere zikredersen, üçte birini; üç kere zikredersen hepsini al, götür!” dedi.
Cebrâîl (aleyhisselâm) da üç defa;
»سُبُّوحٌَ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلَائِكَةِ وَالرُّوحِ «
“Bizim Rabbimiz, Rûh’un ve melâike-i kirâmın Rabbi, bütün kusurlardan münezzeh, cümle eksikliklerden pâk ve yücedir.” diye zikredince İbrahim -aleyhisselâm-:
“-Al hepsi senin olsun, al götür!” dedi. Cebrâîl -aleyhisselâm-:
“-Ben insan değil, Cibrîl’im, alamam.” dedi. İbrahim aleyhisselâm da:
“-Sen Cibrîl’sen, ben de Halîl’im (Allâh’ın dostuyum). Verdiğimi geri almak bana yakışmaz.” karşılığını verdi.
Nihayet İbrahim -aleyhisselâm-, sürülerinin hepsini sattı; mülk alıp vakfetti. Böylece bütün dünya metâının, Allâh’ın zikri karşısında bir “hiç” mesâbesinde olduğunu fiilen tebliğ edip “Halîlullah/Allâh’ın dostu” sıfatına liyâkatini tescil etmiş oldu.
Bir gün Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zikrin Hak katındaki kıymetini ifâde sadedinde ashâbına:
“−Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sormuştu. Onlar da:
“−Evet, söyleyiniz!” dediler. Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de:
“−Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 6)
Nutuk: Niyâzi Mısrî (h.z.)
Hakk'ı seven aşıkların
Eğlencesi tevhîd olur
Aşk oduna yanıkların
Eğlencesi tevhîd olur
Durmaz isim sürer dili
Sorur müdam doğru yolu
Gerçek ere diyen belî
Eğlencesi tevhîd olur
Halkın arasından çıkar
Tevhid görmeye can atar
Bülbül gibi daim öter
Eğlencesi tevhîd olur
Nâmü menâlin terk eder
Ehlü iyâlin terk eder
Halinle kâlin terk eder
Eğlencesi tevhîd olur
Dünya ve ukba perdesin
Ardına atar cümlesin
Kor mâsivâ eğlencesin
Eğlencesi tevhid olur
Mısrî'ye uyan kişinin
Gider çürüğü işinin
İçindeki can kuşunun
Eğlencesi tevhîd olur
İllâ Hû...
Allah Allah...