Bakara 2/165 : 2.165*************وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ وَلَوْ يَرَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًا وَاَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعَذَابِ Kimi insanlar, Allah ile arasına koyup Allah’a benzer nitelik verdiklerine sarılır; onları, Allah'ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi daha güçlüdür[*]. Bu yanlışa düşenler, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah’ın azabının şiddetini, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlayabilselerdi! [*] Müşrik de Allah’ı sever ve kendini Allah’a ulaştıracağına inandığı aracılara sarılır. Ama şah damarından daha yakın olan Allah’ı uzakta sayması ve aracılara Allah’a benzer özellikler vermesi, onu onlara kul eder ve müşrik yapar. Bakara Suresi 165. Ayetin Tefsiri EndÂd Ayette "endad"a tutunanlardan bahsedilmektedir. EndÂd, nidd’in çoğuludur. Nidd, Allah’a benzer bazı niteliklere sahip görülen ve aykırı şeyleri savunabileceğine inanılan varlıktır . Allah’ın onları kırmayacağına, gerekirse Allah’a, onun istemediği bir şeyi kabul ettirebi-leceklerine, onların bu gücü Allah’tan aldıklarına inanılır. Bir de müşrikler, bu arabulucuların kendilerine şefaatçi olacaklarına inanırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:“Allah’a karşı yalan uydurandan veya onun ayetle-ri karşısında yalan söyleyenden daha zalim kim olabilir? Bu suçu işleyenler umduklarını bulamazlar. Onlar, Allah’tan önce öyle şeye kul olurlar ki, onla-ra ne faydası olur ne de zararı. Derler ki, ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.’ De ki: “Gök-lerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi ona haber veriyorsunuz?” Allah, onların şirkinden uzak-tır ve yücedir.” (Yunus 10/17-18) Peygamberler insanları, yalnız Allah’a kul olmaya çağırmışlardır . Yalnız Allah’a kul olan, yardımı yalnız ondan ister. Müslümanlar, namazların her rekatında “Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım dile-riz.” (Fatiha 1/4) derler. Müşrikler de Allah’ı severler. Allah'ın dûnundan ona benzer saydıkları şeylere tutulmaları, onlar aracılığıyla Allah’a daha çok yaklaşmak içindir. O aracıları Allah’a benzer saymaları bundandır. Bu tutum, hem onların Allah sevgisini bölmekte, hem de Allah ile ilgilerini kesmektedir. Kur’ân’ın şirkle ilgili Âyetlerinde, tapılan ve yardıma çağrılan hayalî ilahların yeri “من دون الله = Allah’ın dûnundan” sözüyle ifade edilir. Dûn sözlükte; üstün zıddı, en üst merte¬beden beri, ondan aşağıca, başka ve en yakın anlamlarına gelir .” Allah’ın dûnundan, Allah’tan aşağı seviyede, demek olur. Müşrikler Allah’ın zatına ortak koşmazlar. Yani birden fazla Allah’ın var olduğunu iddia etmezler. Onların iddiası, sıfatta ortaklıktır. Yani aracı koydukları varlıklara, Allah’a ait özellikler yakıştırmalarıdır. Bu sebeple onları ölümsüzleştirir, olağanüstü duyma, görme, anlama ve yardım etme özelliklerine sahip sayarlar. Üstelik bu özellikleri ve bütün yetkileri, Allah’ın verdiğine inanırlar. Müşrikler tarafından tasarlanan bir inanç olarak birinci sırada olan Cenab-ı Hakkın dûnundan/aşağısından oluşturulan endadlar/denkliklerin yapısı şöyle incelenebilir: 1- Sırat-ı Müstakim (Doğru yol): Bu, Allah’ın istediği yoldur. Doğru inanca sahip olan ve doğru davranış gösteren herkes o yola girmiş olur. Doğru davranış, Allah’ın istediği davranıştır. Allah, kişiye şah damarından daha yakındır. Doğru yol, İblis’in yani Şeytanın asıl çalışma alanıdır. Allah’tan yetki alınca şöyle demişti: “... Ne olursa olsun, onlar için, senin doğru yolunun üstünde otura-cağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim. Göreceksin, onların çoğu, sana teşekkür etmeyecektir”. (Arâf 7/16-17) Asıl sıkıntı, insan şeytanlarının verdiği sıkıntıdır. Onlar da doğru yola otururlar. Allah’ı insandan uzak gösterir, boşluğu kendilerinin dolduracağını iddia ederler. 2- Tanrılar: Allah ile insan arasında yer aldığına inanılan, bir yönüyle Allah’a, bir yönüyle de insana benzetilen, bu sebeple aracı sayılan varlıklardır. 3- Ata ruhları: İnsanlar, ölmüş büyüklerini kutlu kişi saymaktan pek hoşlanır, onlara, Allah’a ait özellikler yüklerler. Fena fillah, yani Allah’ta yok olma ve vahdet-i vücut gibi düşüncelerin kaynağı bu olsa gerektir. Bu, onları tanrılaştırmaktır. 4- Din adamları: İnsanlarla ilişkide bulunan ve yukarıdaki yapıyı din olarak sunan kişilerdir. Tanrılarla insanlar arasında aracılık yaptığına inanıldığı için yarı insan, yarı tanrı gibi kabul edilirler. 5- İnsan: Oluşturulan bu ilişkiler ağı, insandaki din duygusunu istismara yol açar. İnsanları bu organizasyonun içine atan asıl sebep, orada olmanın faydalarını görmek ve menfaat ilişkisine girmektir. Şu ayet, ona dikkat çekmektedir: “(İbrahim şöyle) demişti: Allah’tan önce putlara tutulmanız sadece bu hayatta birbirinize karşı bir sevgi ortamı oluşsun diyedir. Sonra, kıyamet gününde biriniz diğerini tanımayacak ve biriniz diğeri-ne lanet edecektir. Varacağınız yer o ateştir; size yardım eden de olmayacaktır.” (Ankebût 29/25) Hak dinin dışındaki bütün dinler, böyle bir yapılanma içindedirler. Allah Teâlâ, bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında şöyle buyurur: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31) Adiyy b. Hatim diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve seleme geldim, boynumda altın haç vardı. “Adiyy, at o putu” dedi. Ondan şu ayeti işittim: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler…” Dedi ki, “Onlar bunlara ibadet etmediler, ama bir şeyi helal sayarlarsa helal saydılar, haram sayarlarsa haram say-dılar .” Onları rab edinmeleri böyle oldu. Doğru yolda, yani sırat-ı müstakimde olmak isteyen her insanın önüne engeller çıkar. Çünkü sırat-ı müsta-kim, Şeytanın çalışma sahasıdır. O, tuzaklarını orada kurar. Oraya gelenlere aracılardan bahseder, onların Allah’a yakın ve onunla dost olduklarını, Allah’a giden yolda onların desteklerine ihtiyaç olduğunu, arabulucu ve şefaatçi olabileceklerini söylerler. Hayali hikayeler anlatarak Allah’ın onları kırmayacağını iddia ederler. Dolayısıyla onlara teslim olma gereği üzerinde dururlar. Bu konuda en büyük desteği, aklını kullanmayan insan-lardan ve gelenekten alırlar. Böylece o insanlar Allah’tan önce, aracı saydıkları varlıklara kul olurlar. Bu da onların Allah ile ilişkilerini keser. Bu sebeple müşrikler kendi içlerinde sürekli huzursuzluklar yaşarlar ve sağlam bir duruş sergileyemezler. Müminler ise Cenab-ı Hakka tam bir güven içerisindedirler, O'na olan sevgileri her türlü sevginin, çıkarın, menfaatin üzerindedir ve bu yüzden tercihlerini hep O'nun razılığından yana kullanırlar. Şirk günahını tevbe etmeden ölen bir kimsenin geri dönüşü olmayacaktır. Bu durumu şu ayetlerden anlamaktayız; "Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun altında olanı, tercih ettiği kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, ona büyük bir iftirada bulunmuş olur."(Nisa 4/48) "Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur."(Nisa 4/116) Müşrikler eğer tevbe etmeden ölürlerse hesap günü ebedi azaba çarptırılacaklardır. Hatalarını hesap günü anlayacaklardır fakat artık bir çare bulamayacaklardır. Ayette geçen "Bu yanlışa düşenler, bütün gücün Allah'a ait olduğunu ve azabının,(işlediklerisuçla)bağlantısını, oazabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar!"(Bakara 2/165) ifadesi müşriklerin henüz hayatta iken bu yanlışından dönmeleri için yapılan bir vurgudur.
Bakara 2/164 : اِنَّ فٖى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتٖى تَجْرٖى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فٖيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرٖيفِ الرِّياَحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah'ın gökten indirdiği suda, o su ile ölü toprağı diriltmesinde, kıpırdayan her canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârların farklı yönlere esmesinde, gök ile yer arasında emre hazır bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için göstergeler vardır. Bakara Suresi 164. Ayetin Tefsiri Göklerin ve yerin görkemli yaratılışı üzerinde düşünüldüğünde ancak üstün bir güç tarafından yaratıldığı her kes tarafından kavranabilecek bir gerçektir. Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde insan kainat ayetleri üzerinde derin derin düşünmeye çağırılmaktadır. "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün peş peşe gelişinde içi temiz olanlar için Âyetler vardır."(Ali İmran 3/190) Gece ile gündüzün yaratılışı da böyledir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "De ki: "Ey hâkimiyeti elinde tutan Allah’ım! Yaptığın tercihe göre bir kişiye hâkimiyeti verir, tercihine göre bir kişiden hâkimiyeti alırsın. Tercihine göre kişiye güç ve kuvvet verir, yine tercihine göre kişiyi değersizleştirirsin. Bütün iyilikler senin elindedir. Sen her şeye bir ölçü koyarsın. Geceden alıp gündüze katarsın, gündüzden alıp geceye katarsın; ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Tercih ettiğin kişiye orantısız rızık verirsin."(Ali İmran 3/26/27) "İşte böyle, Allah geceyi gündüzün içine geçirir, gündüzü de gecenin içine geçirir. Allah işitir ve görür."(Hacc 22/61) Gece ve gündüz Allah tarafından yaratılmış birer varlıktırlar. Gece belirtisi olmayan bir varlıktır, hafif aydınlık ya da karanlıktır. Fakat gündüz mutlaka aydınlatıcıdır. Güneş ışınlarını ışığa çeviren bir varlıktır. Eğer gündüz denilen bir varlık yaratılmış olmasaydı güneş ışınları aydınlığa çevrilmezdi. Nitekim uzay gözlemlerinde güneş karanlığın içinde bir ateş topu gibi görünmekte ve etrafındaki hiç bir yeri aydınlatmamaktadır. Aydınlatan varlık "gündüz"dür, bir ayna gibi güneş ışınlarını aydınlığa çevirir. "Gündüz" ufkun altındaki güneş ışınlarını emer ve aydınlığa çevirir, bu yüzden güneşin hiç doğmadığı zamanda gündüz olduğu gözlemlenmektedir. Gündüz gecenin içerisine girer ve 24 saat oluşur. Fakat gece belirtisiz olduğu için, gündüzün gece etkisi görülmez. Aydınlatma özelliği gündüze ait olduğundan gece gündüzün altında bir varlıktır. Gece güneşten gelen ışınları aydınlığa çevirmez ve onları süzgeç gibi emer. Böylece tüm canlıların dinlenmesi için gerekli ortamı sağlar. Tüm bu uyum muhteşem bir yaratılıştır ve üzerinde düşünülmesi gereken ince olaylardır. Cenab-ı Hakkın tabiat ayetlerinden yağmur ile toprağın ve yarattıklarının can bulması ve nimetlenmesi ayetlerde şu şekilde anlatılmıştır: "Geceyi size örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de yeniden başlama vakti yapan odur. Gökten temiz bir su indirerek yapacağı ikramdan önce bir müjdeci olarak rüzgarları gönderen odur. Bunu, ölü bir bölgeyi canlandıralım, yarattığımız en’amın (koyun, keçi, sığır ve deveyi) ve birçok insanın su ihtiyacını karşılayalım diye yaparız."(Furkan 25/47-49) Doğa hep bir dönüşüm içerisindedir ve kainattaki uyumu yaratan Allah, kitabında yarattıklarını anlatmıştır. Bu Kuran'ın, bu uyumu yaratan yaratıcının kitabı olduğu işte bu kainat ayetleri ve Kuran-ı Kerim ayetleri bir araya getirilerek okunmasıyla anlaşılacaktır, bir çok bilgiye de böylece ulaşılacaktır.
Bakara 2/167 : Onları takip edenler şöyle derler: "Keşke elimize bir fırsat geçse de onların burada bizi terk ettiği gibi biz de onları terk edebilsek!” Allah yaptıklarını onlara gösterirken içleri yanacaktır. Artık o ateşten çıkacak değillerdir. 2.167*************وَقَالَ الَّذٖينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُا مِنَّا كَذٰلِكَ يُرٖيهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُمْ بِخَارِجٖينَ مِنَ النَّارِ Bakara Suresi 167. Ayetin Tefsiri Gerçeği gizleyenlerin azabı gördüklerinde artık pişmanlık fayda vermeyecektir. Şaşkınlıkları ve tepkileri ayetlerde şu şekilde anlatılmaktadır; "De ki: "Size söz verilen bir gün var. Onun ne bir saat ertelenmesini ne de öne alınmasını isteyebilirsiniz." Görmezlikten gelenler şöyle derler: "Bu Kuran'a da bundan önceki kitaplara da güvenecek değiliz". Yanlışlar içindeki bu kişileri, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman bir görsen! Etkisizleştirilmişler büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Siz olmasaydınız biz kesin mümin olurduk" Büyüklük taslayanlar da etkisizleştirilmişlere şu cevabı verirler: "O doğruluk rehberi geldikten sonra sizi biz mi engelledik? Aslında siz, suça dalıp gitmiştiniz. Etkisizleştirilmişler büyüklük taslayanlara; "Hayır sizler, gece gündüz hile kuruyor, Allah'ı inkar etmemizi ve ona ortaklar koşmamızı emrediyordunuz" derler. Boyunlarına taktığımız demir halkalar içinde o azabı görünce de pişmanlıklarını gizlerler. Başlarına gelen yaptıklarının karşılığından başka nedir ki?"(Sebe 34/31-33)
Bakara 2/163 : وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖيمُ Sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği çok, ikramı boldur. Bakara Suresi 163. Ayetin Tefsiri "İlah" tüm dillerde farklı kelimelerle ifade edilir. Örneğin; Kişi Arap ise ilah, farisi ise hüda, ingiliz ise god, Türk ise tanrı diyecektir. İlah kelimesi arapça bir kelime olup, Türkçesi Tanrı'dır. Önemli olan ise Allah'tan başka ilah/tanrı olmadığını kabul etmektir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor; "Sizin tanrınız sadece Allah’tır; ondan başka tanrı yoktur. Bilgisi her şeyi kuşatmıştır."(Taha 20/98) Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde Cenab-ı Haktan başka ilah olmadığı yani tevhid inancı zikredilmektedir. Allah'ın tüm kitaplarında bildirdiği ana madde tevhid ve tüm elçilerinin görevi insanları tevhid inancına çağırmaktır. Tevhid demek ayetlerden de anlaşıldığı üzere yalnızca Allah'ın tek ilah olduğunu tasdik etmek değil, O'ndan başka hiç bir ilah olmadığını tasdik etmektir. Tevhid inancı insanın fıtratında olan ve Allah'tan başkasına kul olmaya karşı direnmeyi gerektiren inançtır. (Bakara 163. ayette geçen "İyiliği sonsuz ve ikramı boldur" ifadesi ile ilgili geniş bilgi için bkz. Fatiha suresi 1.ayet) Tevhid inancının zıddı, reddedilmesi ve korunulması gereken şirk inancıdır. Şirk, ortak etmek demektir. Şirk inancını reddetmeyen bir kimsenin Allah-u Telanın varlığını tasdik ediyor olması kendisine hiç bir şey kazandırmayacaktır. Allah’a şirk koşmak, ona ait özelliklerden birini veya bir kaçını başka bir varlıkta da görmektir. Bu varlık daha çok Allah’a yakın sayılan din büyükleri arasından seçilir. Şeytanlar, onların Allah’ın dostu olduğunu, Allah ile olacak işlerde destek vereceklerini, arabulucu ve şefaatçi olacaklarını fısıldar-lar. Onlara teslim olmak gerektiğini, üzerine basa basa söylerler. Allah’a tam güvenme ve kayıtsız şartsız boyun eğme, imanın olmazsa olmaz şartıdır. Ama insanların çoğu, Allah’a karşı bazı şartlar ileri sürerler. Kimileri şartları kendileri belirler, kimileri de bozulmuş bir dinin veya bir tarikatın ileri sürdüğü şartları uygun bulurlar. Şeytanın en büyük tuzağı, şirk tuzağıdır. Çünkü“Allah şirki bağışlamaz, onun dışında kalanı dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa 4/48)
Bakara 2/166 :Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerine uyanları terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. اِذْ تَبَرَّاَ الَّذٖينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذٖينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ Bakara Suresi 166. Ayetin Tefsiri اِذْ تَبَرَّاَ الَّذٖينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذٖينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ "Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerine uyanları terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur."(Bakara 2/166) Kendilerini Allah'ın yolundan saptıran yöneticilerin/önderlerin peşinde bir ömür harcayan müşrikler, gerçeği anladıkları vakit onlardan hesap soracaktır. Fakat o yöneticiler kendi derdine düşmüş bir şekilde yoldan saptırdıkları kimselerden kaçacaklardır. Bugün diri ya da ölü liderleri için kendilerine bir din oluşturmuş ve bütün hayatını onlara göre yaşayan, Kuran-ı Kerim ayetlerini gözleri görmeyen tarikat ve cemaatlerde aynı durumu yaşayacak, azabı gören liderleri kendilerinden fersah fersah kaçacaktır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Yüzleri ateşte çevrildiği gün şöyle diyeceklerdir: "Ah keşke Allah'a boyun eğseydik, keşke Elçiye de boyun eğseydik! Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize boyun eğdik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara bu azabın iki katını ver; onları tamamen dışla" derler."(Ahzab 33/66-68)
Bakara 2/165 :
2.165*************وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ
اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِ
وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ
وَلَوْ يَرَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ اَنَّ الْقُوَّةَ
لِلّٰهِ جَمٖيعًا وَاَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعَذَابِ
Kimi insanlar, Allah ile arasına koyup Allah’a benzer nitelik verdiklerine
sarılır; onları, Allah'ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi
daha güçlüdür[*]. Bu yanlışa düşenler, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve
Allah’ın azabının şiddetini, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke
şimdiden anlayabilselerdi!
[*] Müşrik de Allah’ı sever ve kendini Allah’a ulaştıracağına inandığı aracılara
sarılır. Ama şah damarından daha yakın olan Allah’ı uzakta sayması ve aracılara
Allah’a benzer özellikler vermesi, onu onlara kul eder ve müşrik yapar.
Bakara Suresi 165. Ayetin Tefsiri
EndÂd
Ayette "endad"a tutunanlardan bahsedilmektedir.
EndÂd, nidd’in çoğuludur. Nidd, Allah’a benzer bazı niteliklere sahip görülen
ve aykırı şeyleri savunabileceğine inanılan varlıktır . Allah’ın onları
kırmayacağına, gerekirse Allah’a, onun istemediği bir şeyi kabul
ettirebi-leceklerine, onların bu gücü Allah’tan aldıklarına inanılır. Bir de
müşrikler, bu arabulucuların kendilerine şefaatçi olacaklarına inanırlar. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:“Allah’a karşı yalan uydurandan veya onun ayetle-ri
karşısında yalan söyleyenden daha zalim kim olabilir? Bu suçu işleyenler
umduklarını bulamazlar. Onlar, Allah’tan önce öyle şeye kul olurlar ki, onla-ra
ne faydası olur ne de zararı. Derler ki, ‘Bunlar, Allah katında bizim
şefaatçilerimizdir.’ De ki: “Gök-lerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi
ona haber veriyorsunuz?” Allah, onların şirkinden uzak-tır ve yücedir.” (Yunus 10/17-18)
Peygamberler insanları, yalnız Allah’a kul olmaya çağırmışlardır . Yalnız
Allah’a kul olan, yardımı yalnız ondan ister. Müslümanlar, namazların her
rekatında “Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım dile-riz.” (Fatiha 1/4) derler. Müşrikler de Allah’ı severler. Allah'ın
dûnundan ona benzer saydıkları şeylere tutulmaları, onlar aracılığıyla Allah’a
daha çok yaklaşmak içindir. O aracıları Allah’a benzer saymaları bundandır. Bu
tutum, hem onların Allah sevgisini bölmekte, hem de Allah ile ilgilerini
kesmektedir. Kur’ân’ın şirkle ilgili Âyetlerinde, tapılan ve yardıma çağrılan
hayalî ilahların yeri “من
دون الله = Allah’ın
dûnundan” sözüyle ifade edilir. Dûn sözlükte; üstün zıddı, en üst merte¬beden
beri, ondan aşağıca, başka ve en yakın anlamlarına gelir .” Allah’ın dûnundan,
Allah’tan aşağı seviyede, demek olur. Müşrikler Allah’ın zatına ortak
koşmazlar. Yani birden fazla Allah’ın var olduğunu iddia etmezler. Onların
iddiası, sıfatta ortaklıktır. Yani aracı koydukları varlıklara, Allah’a ait
özellikler yakıştırmalarıdır. Bu sebeple onları ölümsüzleştirir, olağanüstü
duyma, görme, anlama ve yardım etme özelliklerine sahip sayarlar. Üstelik bu
özellikleri ve bütün yetkileri, Allah’ın verdiğine inanırlar.
Müşrikler tarafından tasarlanan bir inanç olarak birinci
sırada olan Cenab-ı Hakkın dûnundan/aşağısından oluşturulan
endadlar/denkliklerin yapısı şöyle incelenebilir:
1- Sırat-ı Müstakim (Doğru yol): Bu, Allah’ın istediği
yoldur. Doğru inanca sahip olan ve doğru davranış gösteren herkes o yola girmiş
olur. Doğru davranış, Allah’ın istediği davranıştır. Allah, kişiye şah
damarından daha yakındır. Doğru yol, İblis’in yani Şeytanın asıl çalışma
alanıdır. Allah’tan yetki alınca şöyle demişti: “... Ne olursa olsun, onlar
için, senin doğru yolunun üstünde otura-cağım. Sonra önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından geleceğim. Göreceksin, onların çoğu, sana teşekkür
etmeyecektir”. (Arâf 7/16-17) Asıl
sıkıntı, insan şeytanlarının verdiği sıkıntıdır. Onlar da doğru yola otururlar.
Allah’ı insandan uzak gösterir, boşluğu kendilerinin dolduracağını iddia
ederler.
2- Tanrılar: Allah ile insan arasında yer aldığına
inanılan, bir yönüyle Allah’a, bir yönüyle de insana benzetilen, bu sebeple
aracı sayılan varlıklardır.
3- Ata ruhları: İnsanlar, ölmüş büyüklerini kutlu kişi
saymaktan pek hoşlanır, onlara, Allah’a ait özellikler yüklerler. Fena fillah,
yani Allah’ta yok olma ve vahdet-i vücut gibi düşüncelerin kaynağı bu olsa
gerektir. Bu, onları tanrılaştırmaktır.
4- Din adamları: İnsanlarla ilişkide bulunan ve
yukarıdaki yapıyı din olarak sunan kişilerdir. Tanrılarla insanlar arasında
aracılık yaptığına inanıldığı için yarı insan, yarı tanrı gibi kabul edilirler.
5- İnsan: Oluşturulan bu ilişkiler ağı, insandaki din
duygusunu istismara yol açar. İnsanları bu organizasyonun içine atan asıl
sebep, orada olmanın faydalarını görmek ve menfaat ilişkisine girmektir. Şu
ayet, ona dikkat çekmektedir: “(İbrahim şöyle) demişti: Allah’tan önce putlara
tutulmanız sadece bu hayatta birbirinize karşı bir sevgi ortamı oluşsun
diyedir. Sonra, kıyamet gününde biriniz diğerini tanımayacak ve biriniz
diğeri-ne lanet edecektir. Varacağınız yer o ateştir; size yardım eden de
olmayacaktır.” (Ankebût 29/25)
Hak dinin dışındaki bütün dinler, böyle bir yapılanma
içindedirler. Allah Teâlâ, bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında şöyle buyurur:
“Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler. Meryem oğlu
Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları
idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)
Adiyy b. Hatim diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve
seleme geldim, boynumda altın haç vardı. “Adiyy, at o putu” dedi. Ondan şu
ayeti işittim: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler
edindiler…” Dedi ki, “Onlar bunlara ibadet etmediler, ama bir şeyi helal
sayarlarsa helal saydılar, haram sayarlarsa haram say-dılar .” Onları rab
edinmeleri böyle oldu.
Doğru yolda, yani sırat-ı müstakimde olmak isteyen her
insanın önüne engeller çıkar. Çünkü sırat-ı müsta-kim, Şeytanın çalışma
sahasıdır. O, tuzaklarını orada kurar. Oraya gelenlere aracılardan
bahseder, onların Allah’a yakın ve onunla dost olduklarını, Allah’a giden yolda
onların desteklerine ihtiyaç olduğunu, arabulucu ve şefaatçi olabileceklerini
söylerler. Hayali hikayeler anlatarak Allah’ın onları kırmayacağını iddia
ederler. Dolayısıyla onlara teslim olma gereği üzerinde dururlar. Bu konuda en
büyük desteği, aklını kullanmayan insan-lardan ve gelenekten alırlar. Böylece o
insanlar Allah’tan önce, aracı saydıkları varlıklara kul olurlar. Bu da onların
Allah ile ilişkilerini keser. Bu sebeple müşrikler kendi içlerinde sürekli
huzursuzluklar yaşarlar ve sağlam bir duruş sergileyemezler. Müminler ise
Cenab-ı Hakka tam bir güven içerisindedirler, O'na olan sevgileri her türlü
sevginin, çıkarın, menfaatin üzerindedir ve bu yüzden tercihlerini hep O'nun
razılığından yana kullanırlar.
Şirk günahını tevbe etmeden ölen bir kimsenin geri dönüşü olmayacaktır. Bu
durumu şu ayetlerden anlamaktayız; "Allah kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz, bunun altında olanı, tercih ettiği kişi için bağışlar. Kim Allah'a
ortak koşarsa, ona büyük bir iftirada bulunmuş olur."(Nisa 4/48)
"Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun altında olanı,
şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa
derin bir sapıklığa düşmüş olur."(Nisa 4/116)
Müşrikler eğer tevbe etmeden ölürlerse hesap günü ebedi azaba
çarptırılacaklardır. Hatalarını hesap günü anlayacaklardır fakat artık bir çare
bulamayacaklardır. Ayette geçen "Bu yanlışa düşenler, bütün gücün Allah'a
ait olduğunu
ve azabının,(işlediklerisuçla)bağlantısını, oazabı gördüklerinde
anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar!"(Bakara
2/165) ifadesi müşriklerin henüz hayatta iken bu yanlışından dönmeleri
için yapılan bir vurgudur.
Bakara 2/164 :
اِنَّ فٖى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ
وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتٖى تَجْرٖى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ
وَمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ
بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فٖيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرٖيفِ الرِّياَحِ
وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde,
insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah'ın gökten
indirdiği suda, o su ile ölü toprağı diriltmesinde, kıpırdayan her canlıyı
yeryüzüne yaymasında, rüzgârların farklı yönlere esmesinde, gök ile yer
arasında emre hazır bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için göstergeler
vardır.
Bakara Suresi 164. Ayetin
Tefsiri
Göklerin ve yerin görkemli
yaratılışı üzerinde düşünüldüğünde ancak üstün bir güç tarafından yaratıldığı
her kes tarafından kavranabilecek bir gerçektir. Kuran-ı Kerim'in bir çok
ayetinde insan kainat ayetleri üzerinde derin derin düşünmeye çağırılmaktadır. "Göklerin ve yerin yaratılışında,
gece ile gündüzün peş peşe gelişinde içi temiz olanlar için Âyetler
vardır."(Ali İmran 3/190) Gece
ile gündüzün yaratılışı da böyledir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "De
ki: "Ey hâkimiyeti elinde tutan Allah’ım! Yaptığın tercihe göre bir kişiye
hâkimiyeti verir, tercihine göre bir kişiden hâkimiyeti alırsın. Tercihine göre
kişiye güç ve kuvvet verir, yine tercihine göre kişiyi değersizleştirirsin. Bütün iyilikler senin elindedir. Sen her şeye
bir ölçü koyarsın. Geceden alıp gündüze katarsın, gündüzden alıp geceye
katarsın; ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Tercih ettiğin
kişiye orantısız rızık verirsin."(Ali İmran 3/26/27) "İşte böyle, Allah geceyi gündüzün içine geçirir,
gündüzü de gecenin içine geçirir. Allah işitir ve görür."(Hacc 22/61) Gece
ve gündüz Allah tarafından yaratılmış birer varlıktırlar. Gece belirtisi
olmayan bir varlıktır, hafif aydınlık ya da karanlıktır. Fakat gündüz mutlaka
aydınlatıcıdır. Güneş ışınlarını ışığa çeviren bir varlıktır. Eğer gündüz
denilen bir varlık yaratılmış olmasaydı güneş ışınları aydınlığa çevrilmezdi.
Nitekim uzay gözlemlerinde güneş karanlığın içinde bir ateş topu gibi
görünmekte ve etrafındaki hiç bir yeri aydınlatmamaktadır. Aydınlatan varlık
"gündüz"dür, bir ayna gibi güneş ışınlarını aydınlığa çevirir.
"Gündüz" ufkun altındaki güneş ışınlarını emer ve aydınlığa çevirir,
bu yüzden güneşin hiç doğmadığı zamanda gündüz olduğu gözlemlenmektedir. Gündüz
gecenin içerisine girer ve 24 saat oluşur. Fakat gece belirtisiz olduğu için,
gündüzün gece etkisi görülmez. Aydınlatma özelliği gündüze ait olduğundan gece
gündüzün altında bir varlıktır. Gece güneşten gelen ışınları aydınlığa çevirmez
ve onları süzgeç gibi emer. Böylece tüm canlıların dinlenmesi için gerekli
ortamı sağlar. Tüm bu uyum muhteşem bir yaratılıştır ve üzerinde düşünülmesi
gereken ince olaylardır. Cenab-ı Hakkın tabiat ayetlerinden yağmur ile toprağın
ve yarattıklarının can bulması ve nimetlenmesi ayetlerde şu şekilde
anlatılmıştır: "Geceyi size örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de yeniden
başlama vakti yapan odur. Gökten temiz bir su indirerek yapacağı ikramdan
önce bir müjdeci olarak rüzgarları gönderen odur. Bunu, ölü bir bölgeyi
canlandıralım, yarattığımız en’amın (koyun, keçi, sığır ve deveyi) ve birçok
insanın su ihtiyacını karşılayalım diye yaparız."(Furkan 25/47-49)
Doğa hep bir dönüşüm içerisindedir ve kainattaki uyumu yaratan Allah, kitabında
yarattıklarını anlatmıştır. Bu Kuran'ın, bu uyumu yaratan yaratıcının kitabı
olduğu işte bu kainat ayetleri ve Kuran-ı Kerim ayetleri bir araya getirilerek
okunmasıyla anlaşılacaktır, bir çok bilgiye de böylece ulaşılacaktır.
Bakara 2/167 : Onları takip edenler şöyle derler: "Keşke elimize bir fırsat geçse de
onların burada bizi terk ettiği gibi biz de onları terk edebilsek!” Allah
yaptıklarını onlara gösterirken içleri yanacaktır. Artık o ateşten çıkacak
değillerdir. 2.167*************وَقَالَ الَّذٖينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا
كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُا مِنَّا كَذٰلِكَ يُرٖيهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُمْ
بِخَارِجٖينَ مِنَ النَّارِ
Bakara Suresi 167. Ayetin
Tefsiri
Gerçeği gizleyenlerin azabı
gördüklerinde artık pişmanlık fayda vermeyecektir. Şaşkınlıkları ve tepkileri
ayetlerde şu şekilde anlatılmaktadır; "De ki: "Size söz verilen bir
gün var. Onun ne bir saat ertelenmesini ne de öne
alınmasını isteyebilirsiniz." Görmezlikten gelenler şöyle derler: "Bu
Kuran'a da bundan önceki kitaplara da güvenecek değiliz". Yanlışlar
içindeki bu kişileri, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman bir görsen! Etkisizleştirilmişler
büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Siz olmasaydınız biz kesin mümin
olurduk" Büyüklük taslayanlar da etkisizleştirilmişlere şu cevabı
verirler: "O doğruluk rehberi geldikten sonra sizi biz mi engelledik?
Aslında siz, suça dalıp gitmiştiniz. Etkisizleştirilmişler büyüklük
taslayanlara; "Hayır sizler, gece gündüz hile kuruyor, Allah'ı inkar
etmemizi ve ona ortaklar koşmamızı emrediyordunuz" derler. Boyunlarına
taktığımız demir halkalar içinde o azabı görünce de pişmanlıklarını gizlerler.
Başlarına gelen yaptıklarının karşılığından başka nedir ki?"(Sebe 34/31-33)
Bakara 2/163 :
وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖيمُ
Sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği çok,
ikramı boldur.
Bakara Suresi
163. Ayetin Tefsiri
"İlah"
tüm dillerde farklı kelimelerle ifade edilir. Örneğin; Kişi Arap ise ilah,
farisi ise hüda, ingiliz ise god, Türk ise tanrı diyecektir. İlah kelimesi
arapça bir kelime olup, Türkçesi Tanrı'dır. Önemli olan ise Allah'tan
başka ilah/tanrı olmadığını kabul etmektir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor; "Sizin tanrınız
sadece Allah’tır; ondan başka tanrı yoktur. Bilgisi her şeyi
kuşatmıştır."(Taha 20/98)
Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde Cenab-ı Haktan başka ilah olmadığı yani
tevhid inancı zikredilmektedir. Allah'ın tüm kitaplarında bildirdiği ana madde
tevhid ve tüm elçilerinin görevi insanları tevhid inancına çağırmaktır. Tevhid
demek ayetlerden de anlaşıldığı üzere yalnızca Allah'ın tek ilah olduğunu
tasdik etmek değil, O'ndan başka hiç bir ilah olmadığını tasdik etmektir.
Tevhid inancı insanın fıtratında olan ve Allah'tan başkasına kul olmaya karşı
direnmeyi gerektiren inançtır. (Bakara 163. ayette geçen "İyiliği sonsuz
ve ikramı boldur" ifadesi ile ilgili geniş bilgi için bkz. Fatiha suresi
1.ayet)
Tevhid inancının zıddı, reddedilmesi ve korunulması
gereken şirk inancıdır. Şirk, ortak etmek demektir. Şirk inancını reddetmeyen
bir kimsenin Allah-u Telanın varlığını tasdik ediyor olması kendisine hiç bir
şey kazandırmayacaktır. Allah’a şirk koşmak, ona ait özelliklerden birini veya
bir kaçını başka bir varlıkta da görmektir. Bu varlık daha çok Allah’a yakın
sayılan din büyükleri arasından seçilir. Şeytanlar, onların Allah’ın dostu
olduğunu, Allah ile olacak işlerde destek vereceklerini, arabulucu ve şefaatçi
olacaklarını fısıldar-lar. Onlara teslim olmak gerektiğini, üzerine basa basa
söylerler. Allah’a tam güvenme ve kayıtsız şartsız boyun eğme, imanın olmazsa
olmaz şartıdır. Ama insanların çoğu, Allah’a karşı bazı şartlar ileri sürerler.
Kimileri şartları kendileri belirler, kimileri de bozulmuş bir dinin veya bir
tarikatın ileri sürdüğü şartları uygun bulurlar. Şeytanın en büyük tuzağı, şirk
tuzağıdır. Çünkü“Allah şirki bağışlamaz, onun dışında kalanı dilediği kimse
için bağışlar.” (Nisa 4/48)
Bakara 2/166 :Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerine uyanları terk ederler. Artık
azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur.
اِذْ تَبَرَّاَ الَّذٖينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذٖينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ
Bakara Suresi 166. Ayetin Tefsiri
اِذْ تَبَرَّاَ الَّذٖينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذٖينَ
اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ
"Arkasından gidilen kişiler o gün,
kendilerine uyanları terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün
bağlar kopmuştur."(Bakara 2/166)
Kendilerini Allah'ın yolundan saptıran
yöneticilerin/önderlerin peşinde bir ömür harcayan müşrikler, gerçeği
anladıkları vakit onlardan hesap soracaktır. Fakat o yöneticiler kendi derdine
düşmüş bir şekilde yoldan saptırdıkları kimselerden kaçacaklardır. Bugün diri
ya da ölü liderleri için kendilerine bir din oluşturmuş ve bütün hayatını
onlara göre yaşayan, Kuran-ı Kerim ayetlerini gözleri görmeyen tarikat ve
cemaatlerde aynı durumu yaşayacak, azabı gören liderleri kendilerinden fersah
fersah kaçacaktır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Yüzleri ateşte
çevrildiği gün şöyle diyeceklerdir: "Ah keşke Allah'a boyun eğseydik,
keşke Elçiye de boyun eğseydik! Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize
boyun eğdik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara bu azabın iki
katını ver; onları tamamen dışla" derler."(Ahzab 33/66-68)
54dk ve 1.13 dk 1.28dk sonra izle
Thenks
bakara 163 -167 arasI