Hocam Allah (c.c.) razı olsun. Ben de üniversiteye hazırlık yapıyorum tıp istiyorum İnşallah Rabbim bizi de İslama ve Müslümanlara hizmet eden bir doktor olmayı nasip eder İnşallah.
Allah için olan dostlar hep aynı yolda yürüdüler Rabbim üstaddan şeyh maşuk ve haydar hocamızdan razı olsun 🌹ALLAH için olan dostları en sevgilinin yanında olma şerefini olmayı nasip eylesin 🌷
"Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydâ'nın meclisine git bak: Orada fukara kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar." Mesnevî-i Nûriye, s. 263
Emirdağ Lâhikası - I ( 28 ) Aziz kardeşlerim; Risale-i Nur’un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı mânevî ile kat’î kanaatim gelmiş. Şefik ve kardeşim Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fâş etmek isterdim. Şimdi Cenâb-ı Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve çok Abdurrahman’ları verdiği için, size beyan ediyorum: Ben, on yaşında iken, büyük bir iftihar, hattâ bazan temeddüh suretinde bir hâletim vardı. İstemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takınıyordum. Kendi kendime derdim: Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkârane, hususan cesarette çok fazla gösterişin niçindir? Bilmiyordum, hayret içindeydim. Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki: Risale-i Nur, kablelvuku kendini ihsas ediyordu. Sen, âdi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfuruşluk ederdin. Bizim Nurs köyümüz ise, hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki, bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakikî bir ihtar ile bildim ki: O mâsum Nurslu insanlar, Nurs karyesi; Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs köyünü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kablelvuku ile o nimet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde göstermişler. Hem, o nahiyemiz olan Hizan kazasına tâbi Isparta’da, birden bire, meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya rû-yi zemini fethedecek bu hocalardır. Emirdağ lahikası 28.mektub
"…Deccal 40 günde dünyayı gezer, harikulade bir eşeği vardır. Bir kulağı cennet bir kulağı cehennem." Hadis-i Şerif Sadece bu hadis dahi dikkatle okuyabilen müslümana yukarıda verdiğim hadis gibi koordinat verir. Siz bu hadisden tarih çıkarabilirmisiniz? Ben hesap maknesiyle bu hadisten tarih çıkarıyorum. Peygamberimiz(A.S.M.) zamanında bir insan yürüyerek veya yaşadıkları bölgede en yaygın develerle yolculuk yapılıyordu. Ortalama olarak bir insan günde 6 saat yürüse; saatte 6 km. yol alma hesabıyla günde, 6×60= 36 km yol gidilir. Dünyamızın çevresi 40.075 km. olduğundan: Peygamberimizin(A.S.M.) yaşadığı yıllarda dünyayı gezmek 40 075÷36=1 1113.13 gün sürüyordu. Bu süreyi de ay ve yıla çevirdiğimiz zaman 3 yıldan fazla bir zaman istiyordu. Onun için deccalın 40 günde gezmesi harika olarak nazara veriliyor. Ulaşım vasıtaları zaman geçtikçe hem çoğalması; hem de saatte gidilen mesafe gittikçe artmasıyla bu süre 3 yıldan; 2 yıla, 1 yıla, aylara hatta şu içinde bulunduğumuz ahirzamanda neredeyse saatlere düşdü. Şu anda zengin ve imkanı olan bir insan saatte 2600 km. hız yapan SU-57 uçaklarına binse: 40 075km. ÷ 2600km.= 15 saatte dünyayı gezebilir. Ulaşım vasıtalarının hızları yeni gelişmelerle daha da artacağından bu süre belki tek haneli saatlere inecektir. Aklı başında hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği hesap makinasıyla hesaplanan bu gelinen nota gösteriyor ki; Deccal’ın yaşadığı 40 günde dünayanın gezildiği yıllar çok geride kaldı. Bir daha gelme ihtimali de yok! Biz şu anda 15 saatte gezebiliyoruz. Peki bu zaman ve süre çizelgesinde deccalın yaşadığı zaman dilimini nasıl tespit edebiliriz? Sorusunu da Hadis-i Şerif’in devam eden cümlesi cevaplıyor: “Merkebinin bir kulağı cennet bir kulağı cehennem.” Böyle bir eşek dünyada var mı diye ulaşım vasıtlarını inceleyecek olursak; cehennem gibi suların kaynamasıyla buharlaşan suyun tribünlerle tekerleklere aktarılması esasına dayanan kömürle çalışan kara trenlerin lokomotifleri: “ Beni öküzler bile hayretle seyretti, sen nasıl görmemezlik edebilirsin.” diye dikkatleri üzerine çekiyor. Ve diğer kulağı da cennet gibi konfor edilmiş 1.sınıf kompartıman, oturduğunuz yerde çayınızı, kahvenizi içerek, etraftaki manzaraları seyrede seyrede geziyorsunuz. 40 gün; 40 gün × ( 1 gün 24 saat) = 960 saat eder. Dünyamızın çevresi 40 075 km. olduğuna göre: 40.075km. ÷ 960 saat = 41.7 km. eder. Yani saatte 41 km. hızla giden bir trene binen kimse 40 günde dünyayı gezebilir.Demek ki; ulaşım vasıtalarının saatte 40-41 km. hıza ulaştığı yıllarda deccal dünyada yaşamış. Bu da bize camilerin kapatıldığı, ezanın yasaklandığı, harf inklabıyla bütün ümmetin bir gecede komplesinin cahilleştirilip mazi ile bağlarının koparıldığı; hristiyan simgesi olan ve giymesinde hiçbir fayda sağlamayan şapkanın müslüman ulemasına zorla giydirildiği, giymeyenin idam edildiği v.s. adı cumhuriyet oysa ki tek parti halk partisinden başka partinin bulunmadığı; cumhuriyetin ilk yılları o ceberut zamanını bize koordinatlıyor. Hem hesap makinası, hem de yaşanan gerçek tarih bize deccalın çoktan çıktığını, İslami değerleri tahrip ettiğini gözü olanlara gösteriyor. Aklı olanlara kabul ettiriyor. Yaşadığımız zaman ise Hz.Mehdi(A.S.)’ın fikren galebesiyle deccalın tahribatlarının bir çoğunun tamir edildiğini ve Ayasof’yanın da yeniden puthanelikten kurtarılıp Fatih’in vakfiyesi olan camiye çevrilmesiyle daha geniş sahalarda İslami fütühatların olacağını bize müjdelemektedir. İşte ,Bediüzzaman Said Nursî’nin, Risale-i Nurla Anadolu’daki hizmet-i imaniye ve Kur’âniyesine cansiperane çalışan bir fedai-yi İslâm olarak başladığı seneler ki, zemin yüzünün görmediği pek dehşetli bir dinsizlik devrinin başlangıcı ve teessüs zamanı idi. …Riale-i Nur, Kur’ânın son asırlarda beklenen bir mu’cize-i mânevîsi olarak tulû etmiş …Bu yeni doğan güneş, bin üçyüz yıl evvel âlem-i beşeriyete doğmuş olan güneşin bir in’ikâsıdır ve o mânevî güneşin her asırda parlayan lem’alarından birisidir ve beklenilen son mu’cize-i mânevîsidir! (Tarihçe- Hayat; Envâr:156) …Hattâ Denizli’deki ehl-i vukuf:’’EĞER SAİD MEHDİLİĞİNİ ORTAYA ATSA BÜTÜN ŞÂKİRDLERİ KABUL EDECEK.’’dediklerine mukabil; SAİD, itiraznamesinde demiş ki:’’BEN SEYYİD(1) DEĞİLİM.MEHDİ SEYYİD(2) OLACAK.’’diye onları reddetmiş. Said Nursî (Şuâlar: Envâr: 383) (1)BENİM ADIM SAİD NURSÎ; SEYYİD NURSÎ DEĞİL. Nokta cümleyi bitirir.Üstad müdâfaa makamında ismini nazara vererek onları yanıltmıştır. Noktadan sonra ise onların kastettiği mânâda bir cümle kullanmıştır. (2)PEYGAMBER EFENDİMİZİN (A.S.M.) NESLİNDEN olacak. M.ÇEKİÇ …Envâr-ı Muhammediyeyi(A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi(A.S.M.) ve füyuzât-ı şem’-i İlâhîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve KUR’ÂNÎ VE HADÎSÎ OLAN İŞARÂT-I RİYAZİYENİN KENDİSİNDE MÜNTEHİ OLMASI ve hitabât-ı Nebeviyeyi(A.S.M.) ifade eden ÂYÂT-I CELÎLENİN RİYAZÎ BEYANLARININ KENDİ ÜZERİNDE TOPLANMASI DELÂLETLERİYLE O ZÂT; hizmet-i imaniye noktasında RİSALETİN BİR MİR’AT-I MÜCELLÂSI ve ŞECERE-İ RİSALETİN BİR SON MEYVE-İ MÜNEVVERİ ve LİSAN-I RİSALETİN İRSİYET NOKTASINDA SON DEHAN-I HAKİKATI ve ŞEM’-İ İLAHÎNİN HİZMET-İ İMANİYE CİHETİNDE BİR SON HÂMİL-İ ZÎSAÂDETİ OLDUĞUNA ŞÜPHE YOKTUR. Üçüncü Medrese-i Yusufiye’nin Elhüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan Tek Dersini Dinleyen Nur Şâkirdleri Namına Ahmed Feyzi,Ahmed Nazif,Salâhaddin,Zübeyir,Ceylan,Sungur,Tabancalı Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber,bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim.Sükût ederek O MEDHİ RİSALE-İ NUR ŞÂKİRDLERİNİN ŞAHS-I MÂNEVÎSİ NAMINA KABUL ETTİM. SAİD NURSÎ (Şuâlar: Envâr: 671) Bu aşağıdaki videoda Hüsnü BAYRAMOĞLU Abi sempozyumda Bediüzzaman Said NUSİ Hazretlerinin hem Seyyid, hem şerif olduğunu, ümmetin bin yıldır beklediği Mehdi(A.S.) olduğunu, kıyamete kadar başka birinin gelmeyeceğini ilan ediyor : facebook.com/mustafa.cekic.37/videos/2047471175394452 …Kendimizi değil,RİSALE-İ NÛR’UN ŞAHS-I MÂNEVİSİNİ EHL-İ ÎMANA GÖSTERİYORUZ. (Tarihçe-i Hayat; Envâr:480) Neşrolunan Sözler,HAKAİK-I KUR’ANİYENİN BİRER ANAHTARI ve O HAKAİKI İNKÂR ETMEYE ÇALIŞANLARIN BAŞLARINA İNEN BİRER ELMAS KILINÇTIR…SİZİN EN BÜYÜK ÂLİMLERİNİZ DE, ONA ‘’LEBBEYK!’’ DEMEMESİNDE HAKSIZ DEĞİL MİDİRLER? (Mektûbat: Envâr: 474) “Bundan sonra her mes'elemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir re'yim var. “(Emirdağ Lâhikası 1; Envâr: 223) Şahs-ı maneviyi temsil eden has şakirtlerdir; ve onlarla beraberseniz sizlerindir. Risale-i Nur'da; adı bile geçmeyenler değildir! Üstadımızın Emirdağ Lahikasındaki son vasiyetinde isimlerini verdiği Mutlak vekil hasların da hasıdır. Hem de mutlak yani sınırsız; her sahada ve her zaman. Mesleğimiz sahabe mesleğidir. Okçular Resululah’ı(A.S.M.) dinlemedi kafalarına göre hareket etti ve mağlubiyete sebep oldular.M.Çekiç “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.” (Emirdağ Lâhikası 2; Envâr: 233) Risale-i Nur'u dikkatlice okursak: Hüsnü Ağabey Üstadın Risale-i Nur'da ismini açıkca kıyamete kadar gelecek Nur Talebelerine ilan ettiği; hem de her sahada mutlak vekildir. Mutlak vekil abimizin rızası ve tasvibi dışında birilerinin alacağı bin adet meşveret kararı o cümleleri Risale- Nur'dan kaldıramaz, Üstad namına alınmış bir karar olamaz. Üstad namına yapılan meşveret; Üstadın mutlak vekillerinin nezaretinde yapılan meşverettir. Bekir BERK abi Nurculuk Davası adlı eserinde Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinden iktibasla : " Mehdi(A.S.)'ın beşden çok, ondan az olmak üzere manevi Vezirleri olacak ." diyor; Muhyiddin-i Arabi Hazretleri. Üstad Vezirim demiyor; ama Üstad'ı tanıyan anlıyor ki; mutlak vekil kabul ettiği bu saydığı altı kişidir. Zübeyir abi ile Bayram YÜKSEL abi bu son vasiyet yazılırken Üstadın yanında hazır olduklarından Üstad onların ismini de ayrıca ifade etmeye lüzum görmediğinden “ bir-iki adam “ tabiriyle zikretmiştir. Zaten Üçüncü Said döneminde Üstadın yanında, geceli gündüzlü hizmetinde bulunan bu abilerimizdir. Hadi diyelim; Sungur abiye karşı binbir bahane ile nefsimizi dinledik; samimi Nur Talebesi olduğunuzu son varis Hüsnü Abiye itaatle göstermeliyiz. Üstadın mutlak vekillerine karşı tavır alanın sonundan korkulur! Son soru şimdi bir Hüsnü BAYRAMOĞLU Abi kaldı. Nefis ve şeytanın desiselerini elimizin tersiyle itip; bütün müslümanları son derece tevazu ve şefkatle kucaklayan, Hüsnü abimizin etrafında bir araya gelip ittihad edemezsek; başka nerede birleşebiliriz!
@@mustafacekic4300ardeş güzel yazmışsın da biraz olayları dönemin zihniyeti ile değerlendirmek gerekiyor.Siz Ahmed Akgündüz adlı intihalci,namus ve şeref yoksunu,üretme kabızı ve Bitlis asıllı kürd haini faşist fetoşun cemaate sızdırdığı adamını dinleyip seyyid ilan ediyorsunuz.Yazıklar olsun.Üstad her sorulduğunda ben mehdi değilim çünkü mehdi Arap olacak Seyyiddendir diyor.Üstad'a yalancı demek nur şakirtine yakışır mı? Ataput adlı cehennemlik köpek sizleri de bozdu maalesef.Nur hakikatlerini yenemeyen bu ırkçı,islam düşmanı türkçü tayfa Bitlis Kürdü hain fetoşu önce sızdırdı cemaate."Biz Erzurum'lular turancıyız,ben bir kürde biat etmem" diyecek kadar asimile ve şerefsiz bir insandır bu fetoş.Ve hollandalı köpek Akgündüz'ü sızdırdı içinize.Önce türk yapmaya çalıştılar baktılar olmuyor.Musul'dan bir aile bulup yalan bir şecere uydurdular.Bu ahlaksızlıktır.Üstad'a Müceddid dememek çok zor olsa gerek.Mewlana Xalıdê Şehrezorî'den sonraki Müceddid kendisidir ALLAHUALEM.Kendisine ulaşan hırka da bunun bir delili olsa gerek.Hüsnü Bayram Ayasofya'yı gören abimizdir.Fırıncı Abi'de abimizdir.Teşbihte hata olmazsa Asrı Saadet'e benzetiyorum ben bu Nur sürecini,mesleğimiz sahabe mesleğidir diyor ya üstad.İmam Şafii'nin dediği gibi "Allah bizim kılıçlarımızı o kanlara bulaştırmadı Biz de dilimizi bulaştırmayalım" sözünden alacağımız ders ile vekiller ve talebelerin hepsine saygı durmak gerekir.Örneğin; bir kürd olarak bir üstad talebesinin kürdler devlet kuramaz sözü ne kadar içimizi acıtsa da saygısızlık bize yakışmaz.Yoksa teoriler üzerine benle yarışan çok az kişi bulunu galiba.Velhasıl demem o ki bu cemaatin kaderi budur.Gelişmeler bu hale getirmiştir bu vekil abiler cemaati tek çatıda toplayamamıştır,zaten tarikat da değildir işaret vekillere değil risaleleredir.Üstad 25 de Şex Said'e destek olsaydı şu an bu devletin adı başkaydı belki de.Sırf bu sebeble Bediüzzaman'ı Kürdlüğün kayıp risalesi olarak gören dostlar vardır.Haklı tarafları da vardır.ALLAHUALEM Şex Said'e destek olmamanın getirdiği hatadan sebeb,Rahman'ın bir şevkat tokatı ile hayallerini süsleyen kürdistan'ından Barla'ya sürüldü üstad.Bu Risaleler'e sebeb oldu.Kurdi mahlasını Nursi yaptı hükumetin fitneleri sebebi ile.Evet vasiyeti de mezarının bulunmaması idi mezarı belli olsaydı bu sistem yerle yeksan olacaktı,olacak da inşaallah.Ama nasip işte.Çürkeş adlı bir k.pek ve tayfası Üstad'ın naaşını sadece bir takım kişilerin bildiği bir yere gömdü.Her talebesi de ayrı şeyler söyledi.Umuyorum ki bulunacaktır kabri üstadımızın.Nur talebelerinin çoğu üstad'a ihanet etti,türk yaptılar tutmadı arap yaptılar,Kürdistan'ı değiştirip Şark yaptılar,kürdü bedevi yaptılar.Put kırmayı,pot kurma yaptılar,Mehmet Kutlular gibi faşistleri önder yaptılar,yeni Asya'yı Chp'nin yaptılar.Kenan Evren'i destekledi kırkıncı hoca ama saygımız azalmadı,Said Özdemir abi bilerek bilmeyerek hatalar yaptı ama biz onu seviyoruz,teşbihte hata olmasın,bir nevi Resulullah'ın sahabesini görmek,tabiin olmak ne ise bir küçük örneği olarak bu vekiller, o yolun yolcusudur bizim için,görmek nasip olmadı birini hariç,keşke o kısa vakit de bu düşüncelerim olsaydı meseleyi idrak edebilseydim üstad'ın talebesi ile 1 saati 1000 saat olarak nasiplenseydim,içimde ukde kaldı.Uzun lafın kısası talebelerin mehdiyet addetmeleri normal hepsi de medrese ehli değildi.Ama üstad mehdi değildi belki kendi çağının mehdisiydi
Elfu elfi salatin ve Elfu elfi selamin aleyke yaa Rasulullah Allahümme salli ala seyyidine muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim Allahuekber Allahuekber 3x
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: * Veysel Karani hazretlerine, uzak yoldan bir kimse gelip nasihat ister. O da (Allahü teâlâyı bilir misin?) der. Elbette bilirim diye cevap verir. (Başka bir şeyi bilmene gerek yok) der. Yolcu, uzaktan geldiğini söyleyip, yine nasihat ister, o da (Allahü teâlâ seni biliyor mu?) der. Elbette biliyor diye cevap verir. Veysel Karani hazretleri de (Başkasının bilmesine gerek yok o zaman) der ve gider.
Ehli kemâl zatların halini anlamak bizim gibi günaha bulaşmış kişilerin fehm etmesi çok güç. Rabbim kendi lütfuyla muamele buyursun. Amin yedikleri nanelerin haddi hesabı olmayan, helale harama dikkat etmeyen echellerin yaptıklarına tarafgirlik edenlere Allah hidayet nasip eylesin. Ne mutlu ki kişi sevdiğiyle beraber
Hasbunallahi ve nimel vekil ve nimel mevla ve nimen nasir Gufraneke Rabbena ve ileykel masir HasbiyAllahu Laaa ilahe illa huu aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbul arşil azim Allahuekber Allahuekber 3x
Şeyh Abdurrahman Taği, vefatindan sonra tasarrufu cismen devam eden 4 evliyaullahtan biri digerleri Abdulkadir Geylani Marufu Kerhi ve Hayati Harrani Hz.leridir. Maşallah. Şuphe yok ki Ustad Hazretleri de bunlarin besincisidir.
" Bizim Nurs köyümüz ise; hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki; bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesârette ileri göstermek için temeddühü (övünmeyi) çok severdiler, güyâ büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakikî bir ihtar (ilham) ile bildim ki: O mâsum Nurslu insanlar, Nurs Karyesi (Köyü) Risâle-i Nur'un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilâyetin, nâhiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyü'nü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kable'l-vuku' ile o nimet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde (övünme şeklinde) göstermişler. Hem o nâhiyemiz (ilçemiz) olan Hizan Kazası'na tâbi' İsparta'da, birdenbire meşhur Seydâ nâmında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî (K.S.) himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan (Doğu ve Güneydoğu Bölgesi) onlar ile iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münâzara-i ilmiye (ilmî tartışmalar) ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir dâire-i ilim ve tarîkat içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya rûy-i zemini (yeryüzünü) fethedecek bu hocalardır.. Şimdi bir ihtar ile kat'î kanaatım geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde hocalarım, o mürşidlerim, evliyâ ve şeyhlerim; bir hiss-i kable'l-vuku' ile (bir şeyi meydana gelmeden önce hissetme duygusu ile) ruh hissedip akıl bilmeyerek -ki en lüzumlu bir zamanda- o talebeler içinde ve o hocaların şâkirdleri içinde ve o mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imânın imdâdına (yardımına) gelecek diye o istikbâldeki (gelecekteki) nimet-i İlâhiyeye (ilâhî nimetlere) gâyet ağır ve acib şerâit (olağanüstü şartlar) içinde ve hadsiz muârızların (sayısız düşmanlar) karşısında ve bin seneden beri kuvvet bulan dalâletin mukâbilinde (dinsizliğin karşısında) ve gâyet vehham (çok şüpheli) ve garazkâr (kin güden) düşmanlarımızın desiselerinin ihâtâsında (tuzaklarının kuşatmasında) ve iki dehşetli mahkemenin (Eskişehir ve Denizli Ağır Ceza Mahkemeleri'nin) uzun tedkikâtında (incelemesinde) Risâle-i Nur'un bu fevkalâde galebesi (olağanüstü başarısı) ve hârikulâde perde altında tenvirâtı (insanları îman ve İslâm nuruyla aydınlatması) ve düşmanlarını mecbur edip serbestiyetini (serbestliğini) kazanması gösteriyor ki; o, mevkiine (yüksek mânevî makamına) lâyıktır ki, kable'l-vuku' (ortaya çıkışından önce) İmâm-ı Ali Radıyallâhu Anhu ve Gavs-ı A'zam (Kuddise sırruhu) ondan haber verdikleri gibi, bunlar köy ve nâhiye ve vilâyetim, benimle beraber şuursuz olarak geleceğini hissedip mesrur olmuşlar (sevinmişler)." Emirdağ-1, s. 53
İ'lem Eyyühel-Aziz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semalarda tayerana başlar. Âfâk-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemalâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şübhe yoktur. Binaenaleyh tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (A.S.M.) bidayet-i hayatına maddî, sathî, surî bir nazar ile bakan bir adam şahsiyet-i maneviyesini idrak edemez ve derece-i kıymetine vâsıl olamaz. Ancak bidayet-i hayatına ve levazım-ı beşeriyetine ve ahval-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlahî ile sulanmış ve fazl-ı Rabbanî ile tekâmül etmiştir. Binaenaleyh Nebiyy-i Zîşan'ın (A.S.M.) mebde-i hayatına ait ahval-i suriyesinden zaîf bir şey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı. Maahâzâ mebde-i hayatına şek ve şübhe ile bakan adam herhalde masdar ile mazhar, menba' ile makes, zâtî ile tecelli aralarını fark edemiyor. Ve bu yüzden şübheye düşer. Evet Nebiyy-i Zîşan (A.S.M.) tecelliyat-ı İlahiyeye mazhar ve makestir; masdar ve menba' değildir. Çünki o zât yalnız âbiddir ve ibadetçe herkesten ileridir. Demek bu kadar görünen terakkiyat, kemalât onun zâtî malı değildir. Ancak hariçten verilen Rahman-ı Rahîm'in tecellileridir. Evvelce beyan edildiği gibi, hiçbir şey, bir zerreye bile, mana-yı ismiyle masdar olamaz. Amma bir zerre, mana-yı harfiyle semanın yıldızlarına mazhar olur. Yalnız gaflet ile o zerrenin masdar olduğu zannıyla bakıldığından, san'at-ı İlahiyeyi tağutî bir tabiata malederler. Mesnevi-i Nuriye - 86
Efendimiz buyurmuşlar allaha ve ahiret gününe inanan ya hayır konuşsun yada sussun. Allah iyiliğini versin. Kendine niye dert istiyorsun. Kaldıramazsın sonra imtihanı kaybedersin. En büyük dert allah a. C. Gidememektir. Kalplerimizi kendine döndersin. Amin.
Kardeşim çok yanlış konuşmussun en güzel dert Allah'dır sen Cenab-i Hak'tan kendisini işte aşkını muhabbetini iste eğer o nimete kavuşursan zaten, bir derdim var bin dermane değişmem dersin.
BİNLER MAŞAALAH ÜSTADIMA ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ Aziz, sıddık kardeşlerim! ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ sırrıyla, bu mes'elemizin te'hiri hayırdır. Çünki bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat'î hüccetler ile gösteren ve isbat eden Risale-i Nur geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ i'dam olsalar, Din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidaddan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkuk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cür'etkârane tecavüzlerini ta'dil eder. Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: "Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun" ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz. Bu davadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum. Madem şimdiye kadar sabrettiniz, "Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi" diye tahammül ve sabrediniz. Her halde "Meyve"deki kat'î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan i'dam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdafaa etmek için Risale-i Nur'a karşı anudane hareket edilmeyecek, belki musalaha veya mütareke çaresi aranılacak. ﺍَﻟﺼَّﺒْﺮُ ﻣِﻔْﺘَﺎﺡُ ﺍﻟْﻔَﺮَﺝِ ﻭَﺍﻟﺴُّﺮُﻭﺭِ * * * Şuâlar Envâr Neşriyat: 348
23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da İpek Palas otelde vefat ett. Urfa Halil-ur Rahman Dergah camii ne defnedildi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında 12 Temmuz 1960'ta cuntanın emriyle mezarını belli olmayan bire götürülmüştür.
Dinlerken ağladım Allah razı olsn onun adı altında hizmet millet i soydlar iki cihanda rezil rüsva olsnlr
Hocam Allah (c.c.) razı olsun. Ben de üniversiteye hazırlık yapıyorum tıp istiyorum İnşallah Rabbim bizi de İslama ve Müslümanlara hizmet eden bir doktor olmayı nasip eder İnşallah.
İnşeallah🤚✋️sırattan ayrılma💐👆
İnşallah imanlı bir toktor olursun kardeşim
Rabbim şefaatine nail etsin beni.Saidi nursi hzlerinin.
Âmin. Ecmâin
MAŞAALLAH SÜBHANALLAH ELHAMDÜLİLLAH ELHAMDÜLİLLAH ELHAMDÜLİLLAH TEBRIKLER NE GÜZEL
Hocam sizden Allah razı olsun.
Allah için olan dostlar hep aynı yolda yürüdüler Rabbim üstaddan şeyh maşuk ve haydar hocamızdan razı olsun 🌹ALLAH için olan dostları en sevgilinin yanında olma şerefini olmayı nasip eylesin 🌷
Âmin
Allah c.c sevgili babanıza rahmet eylesin seyda
Allah azze ve celle Razı olsun hocam...
RABBİM cümlesinden ebeden razi olsun.
Allah razı olsun hocam fransdan saygılar hurmetler
La ilahe illallah Muhammedür resulullah
Bunu nurcular bilmez, Allah sizden razı olsun hocam.
Sen Nurcuların bildiğini biliyon mu kardeşim....
RaziyAllahu aleykum hocam 🤲 🙋🏻♂️
Kurban olurum Sait nursiye
Said
MecâZ ya Evet haklısın bazen nedense d yerine t kullanıyorlar, hatta Muhammed yerine bazı kişiler Muhammet yazdırmış😔
Mesela bizi Allah yaratmış
"Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydâ'nın meclisine git bak: Orada fukara kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar."
Mesnevî-i Nûriye, s. 263
Allah Celle celaluhu sizden razı olsun hocam 🌹🌹🌹💚💚💚
Allah rahmet etsin tüm sadatlara
Allahü teala razı olsun amin
Allah ondan razı olsun
Emirdağ Lâhikası - I
( 28 )
Aziz kardeşlerim; Risale-i Nur’un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı mânevî ile kat’î kanaatim gelmiş. Şefik ve kardeşim Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fâş etmek isterdim. Şimdi Cenâb-ı Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve çok Abdurrahman’ları verdiği için, size beyan ediyorum:
Ben, on yaşında iken, büyük bir iftihar, hattâ bazan temeddüh suretinde bir hâletim vardı. İstemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takınıyordum. Kendi kendime derdim: Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkârane, hususan cesarette çok fazla gösterişin niçindir? Bilmiyordum, hayret içindeydim. Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki: Risale-i Nur, kablelvuku kendini ihsas ediyordu. Sen, âdi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfuruşluk ederdin.
Bizim Nurs köyümüz ise, hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki, bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakikî bir ihtar ile bildim ki: O mâsum Nurslu insanlar, Nurs karyesi; Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs köyünü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kablelvuku ile o nimet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde göstermişler.
Hem, o nahiyemiz olan Hizan kazasına tâbi Isparta’da, birden bire, meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat
İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya rû-yi zemini fethedecek bu hocalardır.
Emirdağ lahikası 28.mektub
"…Deccal 40 günde dünyayı gezer, harikulade bir eşeği vardır. Bir kulağı cennet bir kulağı cehennem." Hadis-i Şerif
Sadece bu hadis dahi dikkatle okuyabilen müslümana yukarıda verdiğim hadis gibi koordinat verir. Siz bu hadisden tarih çıkarabilirmisiniz? Ben hesap maknesiyle bu hadisten tarih çıkarıyorum.
Peygamberimiz(A.S.M.) zamanında bir insan yürüyerek veya yaşadıkları bölgede en yaygın develerle yolculuk yapılıyordu. Ortalama olarak bir insan günde 6 saat yürüse; saatte 6 km. yol alma hesabıyla günde, 6×60= 36 km yol gidilir.
Dünyamızın çevresi 40.075 km. olduğundan:
Peygamberimizin(A.S.M.) yaşadığı yıllarda dünyayı gezmek 40 075÷36=1 1113.13 gün sürüyordu. Bu süreyi de ay ve yıla çevirdiğimiz zaman 3 yıldan fazla bir zaman istiyordu. Onun için deccalın 40 günde gezmesi harika olarak nazara veriliyor.
Ulaşım vasıtaları zaman geçtikçe hem çoğalması; hem de saatte gidilen mesafe gittikçe artmasıyla bu süre 3 yıldan; 2 yıla, 1 yıla, aylara hatta şu içinde bulunduğumuz ahirzamanda neredeyse saatlere düşdü. Şu anda zengin ve imkanı olan bir insan saatte 2600 km. hız yapan SU-57 uçaklarına binse: 40 075km. ÷ 2600km.= 15 saatte dünyayı gezebilir. Ulaşım vasıtalarının hızları yeni gelişmelerle daha da artacağından bu süre belki tek haneli saatlere inecektir.
Aklı başında hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği hesap makinasıyla hesaplanan bu gelinen nota gösteriyor ki; Deccal’ın yaşadığı 40 günde dünayanın gezildiği yıllar çok geride kaldı. Bir daha gelme ihtimali de yok! Biz şu anda 15 saatte gezebiliyoruz.
Peki bu zaman ve süre çizelgesinde deccalın yaşadığı zaman dilimini nasıl tespit edebiliriz? Sorusunu da Hadis-i Şerif’in devam eden cümlesi cevaplıyor:
“Merkebinin bir kulağı cennet bir kulağı cehennem.”
Böyle bir eşek dünyada var mı diye ulaşım vasıtlarını inceleyecek olursak; cehennem gibi suların kaynamasıyla buharlaşan suyun tribünlerle tekerleklere aktarılması esasına dayanan kömürle çalışan kara trenlerin lokomotifleri: “ Beni öküzler bile hayretle seyretti, sen nasıl görmemezlik edebilirsin.” diye dikkatleri üzerine çekiyor. Ve diğer kulağı da cennet gibi konfor edilmiş 1.sınıf kompartıman, oturduğunuz yerde çayınızı, kahvenizi içerek, etraftaki manzaraları seyrede seyrede geziyorsunuz.
40 gün; 40 gün × ( 1 gün 24 saat) = 960 saat eder.
Dünyamızın çevresi 40 075 km. olduğuna göre:
40.075km. ÷ 960 saat = 41.7 km. eder. Yani saatte 41 km. hızla giden bir trene binen kimse 40 günde dünyayı gezebilir.Demek ki; ulaşım vasıtalarının saatte 40-41 km. hıza ulaştığı yıllarda deccal dünyada yaşamış.
Bu da bize camilerin kapatıldığı, ezanın yasaklandığı, harf inklabıyla bütün ümmetin bir gecede komplesinin cahilleştirilip mazi ile bağlarının koparıldığı; hristiyan simgesi olan ve giymesinde hiçbir fayda sağlamayan şapkanın müslüman ulemasına zorla giydirildiği, giymeyenin idam edildiği v.s. adı cumhuriyet oysa ki tek parti halk partisinden başka partinin bulunmadığı; cumhuriyetin ilk yılları o ceberut zamanını bize koordinatlıyor.
Hem hesap makinası, hem de yaşanan gerçek tarih bize deccalın çoktan çıktığını, İslami değerleri tahrip ettiğini gözü olanlara gösteriyor. Aklı olanlara kabul ettiriyor. Yaşadığımız zaman ise Hz.Mehdi(A.S.)’ın fikren galebesiyle deccalın tahribatlarının bir çoğunun tamir edildiğini ve Ayasof’yanın da yeniden puthanelikten kurtarılıp Fatih’in vakfiyesi olan camiye çevrilmesiyle daha geniş sahalarda İslami fütühatların olacağını bize müjdelemektedir.
İşte ,Bediüzzaman Said Nursî’nin, Risale-i Nurla Anadolu’daki hizmet-i imaniye ve Kur’âniyesine cansiperane çalışan bir fedai-yi İslâm olarak başladığı seneler ki, zemin yüzünün görmediği pek dehşetli bir dinsizlik devrinin başlangıcı ve teessüs zamanı idi. …Riale-i Nur, Kur’ânın son asırlarda beklenen bir mu’cize-i mânevîsi olarak tulû etmiş …Bu yeni doğan güneş, bin üçyüz yıl evvel âlem-i beşeriyete doğmuş olan güneşin bir in’ikâsıdır ve o mânevî güneşin her asırda parlayan lem’alarından birisidir ve beklenilen son mu’cize-i mânevîsidir! (Tarihçe- Hayat; Envâr:156)
…Hattâ Denizli’deki ehl-i vukuf:’’EĞER SAİD MEHDİLİĞİNİ ORTAYA ATSA BÜTÜN ŞÂKİRDLERİ KABUL EDECEK.’’dediklerine mukabil; SAİD, itiraznamesinde demiş ki:’’BEN SEYYİD(1) DEĞİLİM.MEHDİ SEYYİD(2) OLACAK.’’diye onları reddetmiş. Said Nursî (Şuâlar: Envâr: 383) (1)BENİM ADIM SAİD NURSÎ; SEYYİD NURSÎ DEĞİL. Nokta cümleyi bitirir.Üstad müdâfaa makamında ismini nazara vererek onları yanıltmıştır. Noktadan sonra ise onların kastettiği mânâda bir cümle kullanmıştır.
(2)PEYGAMBER EFENDİMİZİN (A.S.M.) NESLİNDEN olacak. M.ÇEKİÇ
…Envâr-ı Muhammediyeyi(A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi(A.S.M.) ve füyuzât-ı şem’-i İlâhîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve KUR’ÂNÎ VE HADÎSÎ OLAN İŞARÂT-I RİYAZİYENİN KENDİSİNDE MÜNTEHİ OLMASI ve hitabât-ı Nebeviyeyi(A.S.M.) ifade eden ÂYÂT-I CELÎLENİN RİYAZÎ BEYANLARININ KENDİ ÜZERİNDE TOPLANMASI DELÂLETLERİYLE O ZÂT; hizmet-i imaniye noktasında RİSALETİN BİR MİR’AT-I MÜCELLÂSI ve ŞECERE-İ RİSALETİN BİR SON MEYVE-İ MÜNEVVERİ ve LİSAN-I RİSALETİN İRSİYET NOKTASINDA SON DEHAN-I HAKİKATI ve ŞEM’-İ İLAHÎNİN HİZMET-İ İMANİYE CİHETİNDE BİR SON HÂMİL-İ ZÎSAÂDETİ OLDUĞUNA ŞÜPHE YOKTUR.
Üçüncü Medrese-i Yusufiye’nin Elhüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan Tek Dersini Dinleyen Nur Şâkirdleri Namına Ahmed Feyzi,Ahmed Nazif,Salâhaddin,Zübeyir,Ceylan,Sungur,Tabancalı
Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber,bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim.Sükût ederek O MEDHİ RİSALE-İ NUR ŞÂKİRDLERİNİN ŞAHS-I MÂNEVÎSİ NAMINA KABUL ETTİM. SAİD NURSÎ (Şuâlar: Envâr: 671)
Bu aşağıdaki videoda Hüsnü BAYRAMOĞLU Abi sempozyumda Bediüzzaman Said NUSİ Hazretlerinin hem Seyyid, hem şerif olduğunu, ümmetin bin yıldır beklediği Mehdi(A.S.) olduğunu, kıyamete kadar başka birinin gelmeyeceğini ilan ediyor :
facebook.com/mustafa.cekic.37/videos/2047471175394452
…Kendimizi değil,RİSALE-İ NÛR’UN ŞAHS-I MÂNEVİSİNİ EHL-İ ÎMANA GÖSTERİYORUZ. (Tarihçe-i Hayat; Envâr:480)
Neşrolunan Sözler,HAKAİK-I KUR’ANİYENİN BİRER ANAHTARI ve O HAKAİKI İNKÂR ETMEYE ÇALIŞANLARIN BAŞLARINA İNEN BİRER ELMAS KILINÇTIR…SİZİN EN BÜYÜK ÂLİMLERİNİZ DE, ONA ‘’LEBBEYK!’’ DEMEMESİNDE HAKSIZ DEĞİL MİDİRLER? (Mektûbat: Envâr: 474)
“Bundan sonra her mes'elemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir re'yim var. “(Emirdağ Lâhikası 1; Envâr: 223)
Şahs-ı maneviyi temsil eden has şakirtlerdir; ve onlarla beraberseniz sizlerindir.
Risale-i Nur'da; adı bile geçmeyenler değildir!
Üstadımızın Emirdağ Lahikasındaki son vasiyetinde isimlerini verdiği Mutlak vekil hasların da hasıdır. Hem de mutlak yani sınırsız; her sahada ve her zaman.
Mesleğimiz sahabe mesleğidir.
Okçular Resululah’ı(A.S.M.) dinlemedi kafalarına göre hareket etti ve mağlubiyete sebep oldular.M.Çekiç
“Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.”
(Emirdağ Lâhikası 2; Envâr: 233)
Risale-i Nur'u dikkatlice okursak:
Hüsnü Ağabey Üstadın Risale-i Nur'da ismini açıkca kıyamete kadar gelecek Nur Talebelerine ilan ettiği; hem de her sahada mutlak vekildir.
Mutlak vekil abimizin rızası ve tasvibi dışında birilerinin alacağı bin adet meşveret kararı o cümleleri Risale- Nur'dan kaldıramaz, Üstad namına alınmış bir karar olamaz.
Üstad namına yapılan meşveret; Üstadın mutlak vekillerinin nezaretinde yapılan meşverettir.
Bekir BERK abi Nurculuk Davası adlı eserinde Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinden iktibasla : " Mehdi(A.S.)'ın beşden çok, ondan az olmak üzere manevi Vezirleri olacak ." diyor; Muhyiddin-i Arabi Hazretleri. Üstad Vezirim demiyor; ama Üstad'ı tanıyan anlıyor ki; mutlak vekil kabul ettiği bu saydığı altı kişidir. Zübeyir abi ile Bayram YÜKSEL abi bu son vasiyet yazılırken Üstadın yanında hazır olduklarından Üstad onların ismini de ayrıca ifade etmeye lüzum görmediğinden “ bir-iki adam “ tabiriyle zikretmiştir. Zaten Üçüncü Said döneminde Üstadın yanında, geceli gündüzlü hizmetinde bulunan bu abilerimizdir.
Hadi diyelim; Sungur abiye karşı binbir bahane ile nefsimizi dinledik; samimi Nur Talebesi olduğunuzu son varis Hüsnü Abiye itaatle göstermeliyiz.
Üstadın mutlak vekillerine karşı tavır alanın sonundan korkulur!
Son soru şimdi bir Hüsnü BAYRAMOĞLU Abi kaldı.
Nefis ve şeytanın desiselerini elimizin tersiyle itip; bütün müslümanları son derece tevazu ve şefkatle kucaklayan, Hüsnü abimizin etrafında bir araya gelip ittihad edemezsek; başka nerede birleşebiliriz!
@@mustafacekic4300ardeş güzel yazmışsın da biraz olayları dönemin zihniyeti ile değerlendirmek gerekiyor.Siz Ahmed Akgündüz adlı intihalci,namus ve şeref yoksunu,üretme kabızı ve Bitlis asıllı kürd haini faşist fetoşun cemaate sızdırdığı adamını dinleyip seyyid ilan ediyorsunuz.Yazıklar olsun.Üstad her sorulduğunda ben mehdi değilim çünkü mehdi Arap olacak Seyyiddendir diyor.Üstad'a yalancı demek nur şakirtine yakışır mı? Ataput adlı cehennemlik köpek sizleri de bozdu maalesef.Nur hakikatlerini yenemeyen bu ırkçı,islam düşmanı türkçü tayfa Bitlis Kürdü hain fetoşu önce sızdırdı cemaate."Biz Erzurum'lular turancıyız,ben bir kürde biat etmem" diyecek kadar asimile ve şerefsiz bir insandır bu fetoş.Ve hollandalı köpek Akgündüz'ü sızdırdı içinize.Önce türk yapmaya çalıştılar baktılar olmuyor.Musul'dan bir aile bulup yalan bir şecere uydurdular.Bu ahlaksızlıktır.Üstad'a Müceddid dememek çok zor olsa gerek.Mewlana Xalıdê Şehrezorî'den sonraki Müceddid kendisidir ALLAHUALEM.Kendisine ulaşan hırka da bunun bir delili olsa gerek.Hüsnü Bayram Ayasofya'yı gören abimizdir.Fırıncı Abi'de abimizdir.Teşbihte hata olmazsa Asrı Saadet'e benzetiyorum ben bu Nur sürecini,mesleğimiz sahabe mesleğidir diyor ya üstad.İmam Şafii'nin dediği gibi "Allah bizim kılıçlarımızı o kanlara bulaştırmadı
Biz de dilimizi bulaştırmayalım" sözünden alacağımız ders ile vekiller ve talebelerin hepsine saygı durmak gerekir.Örneğin; bir kürd olarak bir üstad talebesinin kürdler devlet kuramaz sözü ne kadar içimizi acıtsa da saygısızlık bize yakışmaz.Yoksa teoriler üzerine benle yarışan çok az kişi bulunu galiba.Velhasıl demem o ki bu cemaatin kaderi budur.Gelişmeler bu hale getirmiştir bu vekil abiler cemaati tek çatıda toplayamamıştır,zaten tarikat da değildir işaret vekillere değil risaleleredir.Üstad 25 de Şex Said'e destek olsaydı şu an bu devletin adı başkaydı belki de.Sırf bu sebeble Bediüzzaman'ı Kürdlüğün kayıp risalesi olarak gören dostlar vardır.Haklı tarafları da vardır.ALLAHUALEM Şex Said'e destek olmamanın getirdiği hatadan sebeb,Rahman'ın bir şevkat tokatı ile hayallerini süsleyen kürdistan'ından Barla'ya sürüldü üstad.Bu Risaleler'e sebeb oldu.Kurdi mahlasını Nursi yaptı hükumetin fitneleri sebebi ile.Evet vasiyeti de mezarının bulunmaması idi mezarı belli olsaydı bu sistem yerle yeksan olacaktı,olacak da inşaallah.Ama nasip işte.Çürkeş adlı bir k.pek ve tayfası Üstad'ın naaşını sadece bir takım kişilerin bildiği bir yere gömdü.Her talebesi de ayrı şeyler söyledi.Umuyorum ki bulunacaktır kabri üstadımızın.Nur talebelerinin çoğu üstad'a ihanet etti,türk yaptılar tutmadı arap yaptılar,Kürdistan'ı değiştirip Şark yaptılar,kürdü bedevi yaptılar.Put kırmayı,pot kurma yaptılar,Mehmet Kutlular gibi faşistleri önder yaptılar,yeni Asya'yı Chp'nin yaptılar.Kenan Evren'i destekledi kırkıncı hoca ama saygımız azalmadı,Said Özdemir abi bilerek bilmeyerek hatalar yaptı ama biz onu seviyoruz,teşbihte hata olmasın,bir nevi Resulullah'ın sahabesini görmek,tabiin olmak ne ise bir küçük örneği olarak bu vekiller, o yolun yolcusudur bizim için,görmek nasip olmadı birini hariç,keşke o kısa vakit de bu düşüncelerim olsaydı meseleyi idrak edebilseydim üstad'ın talebesi ile 1 saati 1000 saat olarak nasiplenseydim,içimde ukde kaldı.Uzun lafın kısası talebelerin mehdiyet addetmeleri normal hepsi de medrese ehli değildi.Ama üstad mehdi değildi belki kendi çağının mehdisiydi
SubhanALLAH
Elfu elfi salatin ve Elfu elfi selamin aleyke yaa Rasulullah Allahümme salli ala seyyidine muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim Allahuekber Allahuekber 3x
Allah razı olsun.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
* Veysel Karani hazretlerine, uzak yoldan bir kimse gelip nasihat ister. O da (Allahü teâlâyı bilir misin?) der. Elbette bilirim diye cevap verir. (Başka bir şeyi bilmene gerek yok) der. Yolcu, uzaktan geldiğini söyleyip, yine nasihat ister, o da (Allahü teâlâ seni biliyor mu?) der. Elbette biliyor diye cevap verir. Veysel Karani hazretleri de (Başkasının bilmesine gerek yok o zaman) der ve gider.
Ehli kemâl zatların halini anlamak bizim gibi günaha bulaşmış kişilerin fehm etmesi çok güç. Rabbim kendi lütfuyla muamele buyursun. Amin
yedikleri nanelerin haddi hesabı olmayan, helale harama dikkat etmeyen echellerin yaptıklarına tarafgirlik edenlere Allah hidayet nasip eylesin.
Ne mutlu ki kişi sevdiğiyle beraber
Âmin
Hasbunallahi ve nimel vekil ve nimel mevla ve nimen nasir Gufraneke Rabbena ve ileykel masir HasbiyAllahu Laaa ilahe illa huu aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbul arşil azim Allahuekber Allahuekber 3x
Allah razı olsun
Allah razı olsun hocam. Çok guzel bilgiler veriyorsunuz
Şeyh Abdurrahman Taği, vefatindan sonra tasarrufu cismen devam eden 4 evliyaullahtan biri digerleri Abdulkadir Geylani Marufu Kerhi ve Hayati Harrani Hz.leridir. Maşallah. Şuphe yok ki Ustad Hazretleri de bunlarin besincisidir.
RABBİM şefaatine nail etsin 🤲
" Bizim Nurs köyümüz ise; hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki; bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesârette ileri göstermek için temeddühü (övünmeyi) çok severdiler, güyâ büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakikî bir ihtar (ilham) ile bildim ki: O mâsum Nurslu insanlar, Nurs Karyesi (Köyü) Risâle-i Nur'un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilâyetin, nâhiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyü'nü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kable'l-vuku' ile o nimet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde (övünme şeklinde) göstermişler.
Hem o nâhiyemiz (ilçemiz) olan Hizan Kazası'na tâbi' İsparta'da, birdenbire meşhur Seydâ nâmında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî (K.S.) himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan (Doğu ve Güneydoğu Bölgesi) onlar ile iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münâzara-i ilmiye (ilmî tartışmalar) ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir dâire-i ilim ve tarîkat içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya rûy-i zemini (yeryüzünü) fethedecek bu hocalardır..
Şimdi bir ihtar ile kat'î kanaatım geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde hocalarım, o mürşidlerim, evliyâ ve şeyhlerim; bir hiss-i kable'l-vuku' ile (bir şeyi meydana gelmeden önce hissetme duygusu ile) ruh hissedip akıl bilmeyerek -ki en lüzumlu bir zamanda- o talebeler içinde ve o hocaların şâkirdleri içinde ve o mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imânın imdâdına (yardımına) gelecek diye o istikbâldeki (gelecekteki) nimet-i İlâhiyeye (ilâhî nimetlere) gâyet ağır ve acib şerâit (olağanüstü şartlar) içinde ve hadsiz muârızların (sayısız düşmanlar) karşısında ve bin seneden beri kuvvet bulan dalâletin mukâbilinde (dinsizliğin karşısında) ve gâyet vehham (çok şüpheli) ve garazkâr (kin güden) düşmanlarımızın desiselerinin ihâtâsında (tuzaklarının kuşatmasında) ve iki dehşetli mahkemenin (Eskişehir ve Denizli Ağır Ceza Mahkemeleri'nin) uzun tedkikâtında (incelemesinde) Risâle-i Nur'un bu fevkalâde galebesi (olağanüstü başarısı) ve hârikulâde perde altında tenvirâtı (insanları îman ve İslâm nuruyla aydınlatması) ve düşmanlarını mecbur edip serbestiyetini (serbestliğini) kazanması gösteriyor ki; o, mevkiine (yüksek mânevî makamına) lâyıktır ki, kable'l-vuku' (ortaya çıkışından önce) İmâm-ı Ali Radıyallâhu Anhu ve Gavs-ı A'zam (Kuddise sırruhu) ondan haber verdikleri gibi, bunlar köy ve nâhiye ve vilâyetim, benimle beraber şuursuz olarak geleceğini hissedip mesrur olmuşlar (sevinmişler)."
Emirdağ-1, s. 53
Mekanı cennet olsun
🌹
Allah bizleri onların şeffaatine nail eylesin Amin
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semalarda tayerana başlar. Âfâk-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemalâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şübhe yoktur. Binaenaleyh tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (A.S.M.) bidayet-i hayatına maddî, sathî, surî bir nazar ile bakan bir adam şahsiyet-i maneviyesini idrak edemez ve derece-i kıymetine vâsıl olamaz. Ancak bidayet-i hayatına ve levazım-ı beşeriyetine ve ahval-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlahî ile sulanmış ve fazl-ı Rabbanî ile tekâmül etmiştir. Binaenaleyh Nebiyy-i Zîşan'ın (A.S.M.) mebde-i hayatına ait ahval-i suriyesinden zaîf bir şey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı.
Maahâzâ mebde-i hayatına şek ve şübhe ile bakan adam herhalde masdar ile mazhar, menba' ile makes, zâtî ile tecelli aralarını fark edemiyor. Ve bu yüzden şübheye düşer. Evet Nebiyy-i Zîşan (A.S.M.) tecelliyat-ı İlahiyeye mazhar ve makestir; masdar ve menba' değildir. Çünki o zât yalnız âbiddir ve ibadetçe herkesten ileridir. Demek bu kadar görünen terakkiyat, kemalât onun zâtî malı değildir. Ancak hariçten verilen Rahman-ı Rahîm'in tecellileridir. Evvelce beyan edildiği gibi, hiçbir şey, bir zerreye bile, mana-yı ismiyle masdar olamaz. Amma bir zerre, mana-yı harfiyle semanın yıldızlarına mazhar olur. Yalnız gaflet ile o zerrenin masdar olduğu zannıyla bakıldığından, san'at-ı İlahiyeyi tağutî bir tabiata malederler.
Mesnevi-i Nuriye - 86
♥️♥️♥️🌹🌹🌹
Allah bana bi dert versede ölene kadar ağlasam
DERDİ ALLAH OLAN DERDİ İLE DERTLENİR
Efendimiz buyurmuşlar allaha ve ahiret gününe inanan ya hayır konuşsun yada sussun. Allah iyiliğini versin. Kendine niye dert istiyorsun. Kaldıramazsın sonra imtihanı kaybedersin. En büyük dert allah a. C. Gidememektir. Kalplerimizi kendine döndersin. Amin.
Allah hepimizin iyiliğini versin inşALLAH kurban...
Kardeşim çok yanlış konuşmussun en güzel dert Allah'dır sen Cenab-i Hak'tan kendisini işte aşkını muhabbetini iste eğer o nimete kavuşursan zaten, bir derdim var bin dermane değişmem dersin.
😥😥😥😥😥
BİNLER MAŞAALAH ÜSTADIMA
ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
sırrıyla, bu mes'elemizin te'hiri hayırdır. Çünki bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat'î hüccetler ile gösteren ve isbat eden Risale-i Nur geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ i'dam olsalar, Din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidaddan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkuk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cür'etkârane tecavüzlerini ta'dil eder.
Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: "Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun" ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz. Bu davadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum. Madem şimdiye kadar sabrettiniz, "Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi" diye tahammül ve sabrediniz. Her halde "Meyve"deki kat'î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan i'dam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdafaa etmek için Risale-i Nur'a karşı anudane hareket edilmeyecek, belki musalaha veya mütareke çaresi aranılacak.
ﺍَﻟﺼَّﺒْﺮُ ﻣِﻔْﺘَﺎﺡُ ﺍﻟْﻔَﺮَﺝِ ﻭَﺍﻟﺴُّﺮُﻭﺭِ
* * *
Şuâlar Envâr Neşriyat: 348
Ölmüş dehşetli adam kim oluyor
RABBİM şefaatine nail etsin 🤲
😥💓💗
👆💐🤚✋️
🌷🌿👐😓☝
Fatih hocam, hadsiz yorum yapan bir kendini bilmez var. Yorumlara bir bakarsanız sevinirim.
Selâm ve dua ile...
23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da İpek Palas otelde vefat ett. Urfa Halil-ur Rahman Dergah camii ne defnedildi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında 12 Temmuz 1960'ta cuntanın emriyle mezarını belli olmayan bire götürülmüştür.
Buda Keramet
🌹