Atilla İlhan - Kaptan

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 28 сер 2024
  • Kendi sesinden, Kaptan isimli şiirin tüm bölümleri(1,2,3,4,5)
    eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
    geceyarısını yaşamaktan yorgunum
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
    bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
    hele paris'in gökleri aklımı başımdan alıyor
    bana seni senden evvelki poitiers'li kızı hatırlatıyor
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
    gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar
    ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
    hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
    burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
    oysa au vieux châtelet'de akşam sabah beraberdik
    üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
    üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
    neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti
    yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim
    montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
    o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
    ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
    sidney bichet'nin caz havalarını çiğneyip tüküren
    o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
    yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü
    bir gazete aldım ama evde okuyacağım
    kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
    seni öldürmek için çareler tasarlasam
    sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
    mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
    ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
    ve ben unutulsam yazdığım şiirler
    senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
    eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
    ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
    ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
    ellerim oldum olasıya seni unutsalar
    yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
    rue lafayette'de dünden bugüne geçiyorum
    eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum..

КОМЕНТАРІ • 44

  • @mehmetalial4351
    @mehmetalial4351 3 роки тому +5

    Türk edebiyatı nin en iyi şairi bana göre Atilla ilhandir

  • @canerylmaz6045
    @canerylmaz6045 4 роки тому +9

    17 dakikalık şiiri ezberlettiren adam .. iyiki vardın.

  •  Рік тому +2

    Sen kendine yetmiyorsun, hiç kimse sana yetmiyor...

  • @fetishistfethy552
    @fetishistfethy552 5 років тому +5

    "yanımda olduğun zaman, her zamankinden yalnızım..."

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому +15

    bir gün bu şiirleri okudum. o gün bugündür huzursuzum...

    • @seferbor6294
      @seferbor6294 Рік тому

      Güzel alıntı ama sahibi daha iyi diyordu sanki 😊😊

  • @ismailyusufsarbas2194
    @ismailyusufsarbas2194 6 років тому +4

    Eşsiz bir huzurdur bu şiiri dinlemek

  • @orhn6289
    @orhn6289 4 роки тому +4

    Müziğin sesinden şiiri duyamıyoruz, bravo

  • @raymondreddington4612
    @raymondreddington4612 8 місяців тому +1

    Bir barmen olarak en sevdiğim sözü.. Bistroya yıkılır çırılçıplak bir cointreau içerdim..

    • @guness6.
      @guness6. 3 місяці тому

      Yine Hisar'da yürürken mi dinliyorsun

  • @elif2487
    @elif2487 3 роки тому +3

    aldı götürdü beni, Paris'in bilmediğim sokaklarına...

    • @aykutgursoy9712
      @aykutgursoy9712 3 роки тому

      Ve sokaklarında canlandı ağaçlar, kaldırım şarkıları eşliylinde, heyfel kızardı utandı, aşıkların ritminde..

  • @iremduzgun8517
    @iremduzgun8517 3 роки тому +2

    "Seni kollarımın arasında tutuyor ağzından öpüyorum" sevgilim. Seni özlüyorum

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому +5

    hep aynı manzarayı kullanmaktan bıktım, usandım
    bir yumruk vurdum, dünden kalma bir şarkıyı dağıttım
    van gogh, bana bakıyordu, deli gözleriyle bakıyordu
    ellerim titriyordu, bir dakar yolculuğu kuruyordum
    güya bir şilebin kıç güvertesinde durmuştum
    nabızlarım bir deniz fenerinin gözlerinde atıyordu
    asor adalarında on sekiz mısramı unutmuşum
    onlar, beni terk etmişlerdi, yalnız kalmıştım, mahvolmuştum
    sen, beni terk etmiştin, bunu yalnız serdümen biliyordu
    geceleyin ışıkları söndürüp, senden bahsediyorduk
    seine kitapçılarında villon'un şiirlerini buldum
    nehir, yürek gibi kabarmıştı, rüzgâr esiyordu
    bir hafta, her gece villon'dan bir şeyler okudum
    sen, benim şiirlerimi okudukça ağlayacaksın
    seni hiç görmeseydim, seni keşke hiç görmeseydim
    şu benim iki gözüm aksalardı, kıpkızıl kör olsaydım
    sacre coeur'de armonik çalsaydım, dinleseydim
    seni hiç görmeseydim, ismini hiç duymasaydım
    belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
    kaldırımlara renkli tebeşirle, katedral resimleri çizerdim
    kaldırımlara senin resimini çizerdim, herkes seni çiğnerdi
    bistroya yıkılır, çırılçıplak bir quandro içerdim
    lucie anne yine gelir, yine bana senden bahsederdi
    lucie anne neden gelir, neden bana senden bahsederdi
    benim bu çektiklerimi, bir çocuk var ki anlıyor
    kendimi yerden yere vuruşumu, içimdeki zehiri
    bir çocuk var ki anlıyor, benim gibi kahroluyor
    odasında şiirlerim, fukara mumlar gibi yanıyorlar
    sen, o çocuk değilsin, sen artık çocuk değilsin
    dudakların eskisi gibi beyaz değiller, biliyorsun
    sen, gözlerini kaybettin, gözlerini, bunu biliyorsun
    ben ki yaşadıklarını büyük dinler gibi yaşıyorum
    sen artık bir din değilsin, bunu biliyorsun
    eifel'in dibinde durduk, ben bir cigara yaktım
    saint dominique sokağı'nda şehir, ışıklarını yaktı
    içim büyük, karanlıktı, ellerimi göğe uzattım
    soluk bir sisin arkasından yüzün gözüküyordu
    gece inmişti, takım takım yıldızlar gözüküyordu
    şimdi sen başka bir şehirdeydin, saçlarını kesmiştin
    dudaklarını boyamıştın, bu seni tamamen değiştirmişti
    rüyana erkekler giriyordu, hem çıplak giriyordu
    aklına ben geldiğim zaman utanıyordun
    onların arasında değildim, çünkü ben yoktum
    ben, paris'te kalmıştım, adresim ezberindeydi
    her cumartesi istesen bir kart gönderebilirdin
    ne var ki bunu hiçbir zaman yapmayacaksın
    kendimden kurtulmak için gölgemi, koridorda astım
    pazar günü sözleşmiştik, beni mutlaka bekleyecekti
    şimdi kalkıp gitsem mırç'ı bulacağım, malum
    sonra vini prix'ten üç litre şarap alacağımız,
    şarabın yanına bir şişe rom negrita alacağımız
    sarhoş olacağımız malum, şarkı söyleyeceğimiz
    sonra mırç zehra'dan bahsedecek, ben susacağım
    camlardan bakınca paris'in damlarını göreceğiz
    bana ancak sabahları telefon edebilirsiniz...

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому +6

    hâlâ huzursuzum...

  • @azraaybars3711
    @azraaybars3711 3 роки тому

    Çarmıhta güzel asıldık Atilla İlhan ruhun şad olsun inşaAllah 🤲
    emeklerinize sağlık Teşekkürler 🙏

  • @gkhn1677
    @gkhn1677 4 роки тому +13

    eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
    geceyarısını yaşamaktan yorgunum
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
    bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
    hele paris’in gökleri aklımı başımdan alıyor
    bana seni senden evvelki poitiers’li kızı hatırlatıyor
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
    gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar
    ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
    hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
    burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
    oysa au vieux châtelet’de akşam sabah beraberdik
    üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
    üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
    neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti
    yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim
    montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
    o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
    ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
    sidney bichet’nin caz havalarını çiğneyip tüküren
    o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
    yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü
    bir gazete aldım ama evde okuyacağım
    kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
    seni öldürmek için çareler tasarlasam
    sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
    mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
    ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
    ve ben unutulsam ve yazdığım şiirler
    senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
    eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
    ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
    ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
    ellerim oldum olasıya seni unutsalar
    yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
    rue lafayette’de dünden bugüne geçiyorum
    eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum
    2.
    bu geminin yelkenlerine herifin biri paris yazmış
    luxembourg garı’nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin
    yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız
    en dokunulmaz kızı en temiz fikrimce paris’in
    pablo’ya sorarsanız bir taksi şöförüyle yatıyor
    pablo!.. ah pablo!.. onunla bir tanışsanız
    önüne gelene salamanca’dan bir şeyler anlatıyor
    babasını orada bir duvar dibinde bırakmış
    halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız
    saint - michel’de bir talebe kahvesindeyim yalnız
    gündüz olduğu halde bütün ışıkları yakmışlar
    bir cumartesi günü saat dört buçuğa beş var
    ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam
    dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
    avenue wagram’da bir akşam yeter bana ağustosta
    yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
    bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl
    sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor
    birini bitirmeden aklın öteki yolculukta
    dün gece châtelet’de metro’nun yanıbaşında durdum
    yağmur bilmediğim başka bir gökten yağıyordu
    yağmur saint-jacques kulesine doğru yağıyordu
    yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım
    şimdi bir nefeste cafe de I’ecluse’ü hatırladım
    seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini
    kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor
    seine gemicileri her akşam burada toplanırlar
    onlar için bir takım maceralar düşünürüm
    seine sanki petrolmüş gibi iştahlı ve obur akıyor
    dupont’daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar
    utrillo’nun bir sokağından seni çektim çıkardım
    elin yüzün kirlenmiş üstün başın toz içinde
    sana mardi gras için bir Japon maskesi aldım
    sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor
    sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum
    3.
    yalın kılıç bir kasım sabahını paris’te yaşadım
    sokaklarda sonbahar şiirleri salkım salkım
    faubourg saint - denis’de işte yine pazar kurulmuş
    beş franga çorba içtiğimiz julien’in kapısı önünde
    kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş
    muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde
    camların arkasında ekmekçi kızlar mavi beyaz
    raflarda uzun uzun herifler gibi tâze ekmekler
    üstünde bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde
    ben bu mısraları yazarım tout-va-bien kahvesinde
    concorde’da bütün fiskiyeler birden ayaklanacak
    eğri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebem kuşağını
    paris’in göklerinden uzanıp bir yıldız kopardım
    kırmızı bir karanfilmiş gibi yıldızı saçlarına taktım
    on beş dakika sonra bordeaux’ya bir tren kalkacak
    garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
    ellerim yağmura açılmış sakallarım ıslak
    ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım
    st. vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer
    saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor
    her seferinde seni tekrar bordeaux’ya yolcu ediyorum
    saadetin ıstırap çekmek olduğunu ben keşfettim
    çarmıhta bir isa gibi ben ıstırap çektim
    bir sulfat acılığı sinerse parmaklarına şiirlerimden
    gözyaşları sinerse eğer küstahça kafiyeli
    anla ki ölümle hayat arasında zaman gibi mesudum
    kendimi öldürecek haldeyim seni öldürecek saadetimden
    dona-maria! bir kahvede isyan halinde bulduğum
    çekik gözleriyle ermenice küfürler yazıp çizen çocuk
    sen! bordeaux’ya yorgun bir flâmingo gibi yolladığım
    geceleri benim için dua etmelisiniz
    renault’daki grevciler toptan sokağa atıldılar
    paris’in duvarlarını boydan boya afişler kapladı
    seni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
    armagnac demek yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
    demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim
    senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
    ben sarhoş olduğum zaman korkmuyorsun hiç korkmuyorsun
    gözlüklerim kırılmasın diye sakladığını bilirim
    kalbim bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
    ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım
    nehir gemilerinde muçoluk etmeye ölmeye
    seni terk etmeye razıyım parasız pulsuz çekip gitmeye
    kur’andaki bütün belâlara tevrattaki bütün belâlara
    ibranice öğrenmeye razıyım hapis yatmaya
    kalbim yüzünden mademki ellerimi parçaladım
    kalemimi kırdım hayatımı çignedim ağladım
    mademki en büyük düşmanım kalbim benim kendimin
    onu inkâr ediyorum kalbimi inkâr ediyorum
    geceleri benim için dua etmelisiniz
    üçüncü paralelde eski bir dünya gibi batacağım
    malgaş halkı birkaç yüzyıl hikâyemi anlatacak
    4.
    cenovaya indiğim sabah seni katiyen göremezdim
    aklım başımda değildi küfür gibi huzursuzdum
    herkes beni unutmuştu ben kimseyi unutmamıştım
    zehra’yı unutmamıştım allahsız gözlerini unutmamıştım
    sol böğrüme sanki çıplak bir hançer saplamışlardı
    şimdi benim gözlerim paris’te marivaux sinemasında
    bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz
    ellerim derseniz marsilya’da garsonla hesaplaşıyor
    martini-cin seksen frank on frank da servis
    kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum
    hiç kimse kalbimin nerede olduğunu bilmiyor
    nihayet seni terk edip gitti diyebilirsiniz
    benim acılarım ilâhlar gibi şiirlerimi doğuruyorlar
    onları karanlıkta bembeyaz gözleriyle görüyorum
    karanlıkta seni görüyorum dudaklarına ellerimi sürüyorum
    seni kollarımın arasında tutuyorum ağzından öpüyorum
    ikimiz birdenbire austerlitz garı’na gidiyoruz
    austerlitz garı önüne bakıyor bizden utanıyor
    bir trene binmek rastgele defolup gitmek istiyorum
    trenin barında alnımı yağmurlu camlara dayamak
    küstah bir duble birayla karşılıklı oturup ağlamak
    kalemimde mürekkep kalmıyor insanlar beni görmüyorlar
    insanlar kendilerini kaybetmişler onlara acıyorum
    ümitsiz bir akrep gibi ben aynı zamanda mağrurum
    samaritain’in ışıkları ocağıma düşmüş yalvarıyor
    bir roman için fevkalâde oldukları düşünülebilir
    sen bir paket gauloise aldın bir paket mavi gauloise
    bense on frangımı amerikan bilârdosuna kaptırdım
    seine kıyısında mırç büyük bir hayal kuruyordu
    seine kıyısında üçümüz sarhoş bir hayal kuruyorduk
    mavi bir ışık vardı ben işte onu kaybettim
    ben gölgemi kaybettim max jacob’un şiirlerini
    sen avucunda bir lokma rüzgâr tutuyordun
    bu rüzgâr için şairliğimi hınzırlığımı kaybettim
    aklımdan sen geçiyorsun bir bulut gibi geçiyorsun
    dün gece ezberimden çehreni defterime çizdim
    sen belki hakikaten bir bulut gibi yolcusun
    marsilya’da bir akşam soğuktan tir tir titredim
    peter cheyney’in bir kitabını bir kahvede soluksuz bitirdim
    vapur ertesi gün saat beş’te kalkacaktı
    ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
    bunu alahım gibi aşikâr biliyorum
    kim ne derse desin biliyorum içime gün gibi doğuyor
    on bir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım
    on ikinci gün jiletle damarlarımı keseceğim

  • @FFL-sb2vd
    @FFL-sb2vd 8 років тому +2

    5.
    hep aynı manzarayı kullanmaktan bıktım usandım
    bir yumruk vurdum dünden kalma bir şarkıyı dağıttım
    van gogh bana bakıyordu deli gözleriyle bakıyordu
    ellerim titriyordu bir dakar yolculuğu kuruyordum
    güya bir şilebin kıç güvertesinde durmuştum
    nabızlarım bir deniz fenerinin gözlerinde atıyordu
    asor adalarında on sekiz mısramı unutmuştum
    onlar beni terk etmişlerdi yalnız kalmıştım mahvolmuştum
    sen beni terketmiştin bunu yalnız serdümen biliyordu
    geceleyin ışıkları söndürüp senden bahsediyorduk
    seine kitapçılarında villon’un şiirlerini buldum
    nehir yürek gibi kabarmıştı rüzgâr esiyordu
    bir hafta her gece villon’dan bir şeyler okudum
    sen benim şiirlerimi okudukça ağlayacaksın

  • @ahmetkizilkaya6015
    @ahmetkizilkaya6015 Рік тому

    Dönüp dolaşıp yine buraya geliyoruz

  • @mehmetcelebi7783
    @mehmetcelebi7783 3 роки тому +2

    Kendimden kurtulmak için gölgemi koridorda astım...

  • @MehmetYlmaz-oz8kw
    @MehmetYlmaz-oz8kw 3 місяці тому

    Keske seni hic görmeseydim su iki gözüm aksalardi dediği yerdeyim.

  • @muratmurat5128
    @muratmurat5128 6 років тому

    Doğum günün kutlu olsun Attila İlhan 16/06/2018

  • @abcabc-ow7nx
    @abcabc-ow7nx 5 років тому +2

    6:48
    Kendim için...

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому +7

    bu geminin yelkenlerine, herifin biri "paris" yazmış
    lüksemburg garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin
    yeşil, muşamba ceketli, sarışın, küskün kızcağız
    en dokunulmaz kızı, en temiz... fikrimce paris'in
    pablo'ya sorarsanız bir taksi şoförüyle yatıyor
    pablo! ah pablo! onunla bir tanışsanız
    önüne gelene salamanca'dan bir şeyler anlatıyor
    babasını orada, bir duvar dibinde bırakmış
    halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız
    saint-michel'de bir talebe kahvesindeyim, yalnız
    gündüz olduğu hâlde bütün ışıkları yakmışlar
    bir cumartesi günü, saat dört buçuğa beş var
    ellerim kırılsa, ben senin için bu şiirleri yazmasam
    dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
    avanue vagram'da bir akşam yeter bana ağustos'ta
    yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
    bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl
    sen, kendine yetmiyorsun, hiç kimse sana yetmiyor
    birini bitirmeden aklın öteki yolculukta
    dün gece chatelet'de, metro'nun yanı başında durdum
    yağmur bilmediğim, başka bir gökten yağıyordu
    yağmur saint-jacques kulesi'ne doğru yağıyordu
    yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım
    şimdi bir nefeste cafe de l'ecluse'ü hatırladım
    seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini
    kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor
    seine gemicileri, her akşam burada toplanırlar
    onlar için birtakım maceralar düşünürüm
    sine sanki petrolmüş gibi iştahlı ve obur akıyor
    dupont'daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar
    utrillo'nun, bir sokağından seni çektim, çıkardım
    elin-yüzün kirlenmiş, üstün-başın toz içinde
    sana, mardi gras için bir japon maskesi aldım
    sen bana kaptan diyorsun, herkes bana kaptan diyor
    sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum.

    • @nebula3292
      @nebula3292 7 років тому +1

      cenova'ya indiğim zaman seni katiyen göremezdim
      aklım, başımda değildi küfür gibi huzursuzdum
      herkes beni unutmuştu, ben kimseyi unutmamıştım
      zehra'yı unutmamıştım, allah'sız gözlerini unutmamıştım
      sol böğrüme sanki çıplak bir hançer saplamışlardı
      şimdi benim gözlerim paris'te marivaux sineması'nda
      bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz
      ellerim derseniz marsilya'da garsonla hesaplaşıyor
      martini-cin seksen frank, on frank da servis
      kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum
      ağlıyorum, onun nerede olduğunu bilmiyorum
      hiç kimse kalbimin nerede olduğunu bilmiyor
      nihayet seni terk edip gitti diyebilirsiniz
      benim acılarım ilahlar gibi şiirlerimi doğuruyorlar
      onları, karanlıkta bembeyaz gözleriyle görüyorum
      karanlıkta seni görüyorum dudaklarına, ellerimi sürüyorum
      seni kollarımın arasında tutuyorum, ağzından öpüyorum
      ikimiz birden bire austerlitz garı'na gidiyoruz
      austerlitz garı önüne bakıyor, bizden utanıyor
      bir trene binmek ve rastgele defolup gitmek istiyorum
      trenin barında alnımı yağmurlu camlara dayamak
      küstah bir duble birayla karşılıklı oturup ağlamak
      kalemimde mürekkep kalmıyor insanlar beni görmüyorlar
      insanlar kendilerini kaybetmişler onlara acıyorum
      ümitsiz bir akrep gibi ben aynı zamanda mağrurum
      samaritain'in ışıkları, ocağıma düşmüş yalvarıyor
      bir roman için fevkalade oldukları düşünülebilir
      sen, bir paket gauloise aldın bir paket mavi gauloise
      bense on frangımı, amerikan bilardosuna kaptırdım
      seine kıyısında mırç, büyük bir hayal kuruyordu
      seine kıyısında üçümüz, sarhoş bir hayal kuruyorduk
      mavi bir ışık vardı işte ben, onu kaybettim
      ben gölgemi kaybettim, max jacob'un şiirlerini
      sen, avucunda bir lokma rüzgâr tutuyordun
      bu rüzgâr için şairliğimi, hınzırlığımı kaybettim
      aklımdan sen geçiyorsun, bir bulut gibi geçiyorsun
      dün gece ezberimden, çehreni defterime çizdim
      sen belki hakikaten bir bulut gibi yolcusun
      marsilya'da bir akşam soğuktan tir tir titredim
      peter cheyney'in bir kitabını, bir kahvede soluksuz bitirdim
      vapur, ertesi gün saat beşte kalkacaktı
      ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
      bunu, allah'ım gibi aşikâr biliyorum
      kim ne derse desin biliyorum, içime gün gibi doğuyor
      onbir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım
      onikinci gün jiletle, damarlarımı keseceğim

  • @rukenbiskin2303
    @rukenbiskin2303 7 років тому

    manalı dinlemeye değer

  • @glutenfreevids
    @glutenfreevids 3 роки тому

    2021 neydi ki, 2020 olmasın.

  • @kanki144
    @kanki144 7 років тому +3

    Ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım

  • @sudeakkas
    @sudeakkas 5 років тому

    eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum.

    • @fetishistfethy552
      @fetishistfethy552 5 років тому +1

      tam şiirde Atilla İlhan bu kısmı okuduğunda ben de yazınızı okudum. güzel denk geldi. anı daha da değerli kıldığınız için teşekkür ederim.

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому +1

    yalın, kılıç bir kasım sabahını paris'te yaşadım
    sokaklarda, sonbahar şiirleri salkım salkım
    faubourg saint denis'de, işte yine pazar kurulmuş
    beş franga çorba içtiğimiz julien'in kapısı önünde
    kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş
    muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde
    camların arkasında ekmekçi kızlar, mavi-beyaz
    raflarda uzun uzun herifler gibi taze ekmekler
    üstüne bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde
    ben, bu mısraları yazarım tout ve bien kehvesinde
    concorde'da, bütün fıskiyeler birden ayaklanacak
    eğri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebemkuşağını
    paris'in, göklerinden uzanıp bir yıldız kopardım
    kırmızı bir karanfilmiş gibi yıldızı saçlarına taktım
    on beş dakika sonra bordeaux'ya bir tren kalkacak
    garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
    ellerim, yağmura açılmış, sakallarım ıslak
    ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım
    st vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer
    saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor
    her seferinde seni, tekrar bordeaux'ya yolcu ediyorum
    saadetin, ıstırap çekmek olduğunu ben keşfettim
    çarmıhta bir isa gibi ben ıstırap çektim
    bir sulfat acılığı sinerse parmaklarına, şiirlerimden
    gözyaşları, sinerse eğer küstahça kafiyeli
    anla ki ölümle hayat arasında zaman gibi mesudum
    kendimi öldürecek haldeyim, seni öldürecek saadetimden
    dona maria! bir kahvede isyan halinde bulduğum,
    çekik gözleriyle ermenice küfürler yazıp-çizen çocuk
    sen! bordeaux'ya yorgun bir flamingo gibi yolladığım
    geceleri, benim için dua etmelisiniz
    renault'daki grevciler, toptan sokağa atıldılar
    paris'in, duvarlarını boydan boya afişler kapladı
    seni, hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
    armagnac demek, yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
    demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim
    senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
    ben, sarhoş olduğum zaman korkmuyorsun, hiç korkmuyorsun
    gözlüklerim, kırılmasın diye sakladığını bilirim
    kalbim, bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
    ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım
    nehir gemilerinde miçoluk etmeye, ölmeye
    seni terk etmeye razıyım, parasız-pulsuz çekip gitmeye
    kur'an'daki bütün belalara tevrat'taki bütün belalara
    ibranice öğrenmeye razıyım, hapis yatmaya
    kalbim yüzünden madem ki ellerimi parçaladım
    kalemimi kırdım, hayatımı çiğnedim, ağladım
    madem ki en büyük düşmanım kalbim, benim, kendimim
    onu inkâr ediyorum, kalbimi inkâr ediyorum
    geceleri benim için dua etmelisiniz
    üçüncü paralelde eski bir dünya gibi batacağım
    malgaş halkı birkaç yüzyıl hikâyemi anlatacak

  • @zekiogutcen1509
    @zekiogutcen1509 3 роки тому +1

    Boş otobüste ayakta gidiyorum

  • @azraaybars3711
    @azraaybars3711 3 роки тому +1

    Paris’e hiç gitmedim belki gitmek nasip olur ✅ ‼️
    Kimler bizi harcadı acaba gidemedik şu Paris’e ‼️✅
    Halbuki ben İstanbul’a ve İzmir’e ve bir çok görmediğimiz şehirlere uzun zamandır gidemediğimiz memleketimizin güzelliklerini görmek için hasretini silmek için gitmek istiyor Hayelde olsa avunuyordum ‼️✅

  • @davutpekdemir3413
    @davutpekdemir3413 7 років тому +2

    Fon müziği ne?

  • @azraaybars3711
    @azraaybars3711 3 роки тому

    🦋🌎🦅🌊A✅Ş✅K✅🦅🌊🌍🦋

  • @mamut5611
    @mamut5611 5 років тому +1

    fon müziği ne bilen var mı ?

  • @sedefturker6844
    @sedefturker6844 4 роки тому +1

    :')

  • @Kit_Carson
    @Kit_Carson Рік тому

    Sükut bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda, mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam

  • @kasimyildiz
    @kasimyildiz 9 місяців тому

    Müzik şiiri dinlemeyi engelliyor....

  • @nebula3292
    @nebula3292 7 років тому

    eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
    geceyarısını yaşamaktan yorgunum
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
    bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
    hele paris’in gökleri aklımı başımdan alıyor
    bana seni senden evvelki poitiers’li kızı hatırlatıyor
    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
    gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar
    ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
    hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
    burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
    oysa au vieux châtelet’de akşam sabah beraberdik
    üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
    üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
    neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti
    yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim
    montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
    o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
    ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
    sidney bichet’nin caz havalarını çiğneyip tüküren
    o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
    yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü
    bir gazete aldım ama evde okuyacağım
    kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
    seni öldürmek için çareler tasarlasam
    sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
    mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
    ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
    ve ben unutulsam yazdığım şiirler
    senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
    eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
    ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
    ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
    ellerim oldum olasıya seni unutsalar
    yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
    rue lafayette’de dünden bugüne geçiyorum
    eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum.