Taner de kendimi buluyorum.Her kaybettiğinde işine sımsıkı sarılması var ya işte o benim. Gözyaşlarına boğuldum.Bir dizi ancak bu kadar hayatın içinden olabilir. Harikulade bir dizisin Gönül Dağı...🌼
Taner dilek aşkı unutulmaz dilek dedi oğluma bak dedi emanet etti taner dileki sonsuza kadar unutumayacak ❤❤ Berk Atan abi seviliyorsun rolünüzü çok iyi anımsatıyorsunuz
En zor şeylerden biri de dertlerden uzak o uykudan uyandığında gerçeklerle tekrar tekrar yüzleşmek ve ne kadar zor da olsa bununla yaşaması gerektiğini anlamak bence. Taner'in Dilek'i rüyasında gördükten sonra yaşadığı gibi.
@@Mustafa-lv4xeRüyalar gerçek hayattan kaçışın en iyi yolu geçici bir ölüm gibi ama ne kadar rahat olursa olsun kalıcı değil ve uyanınca her şeye rağmen yaşamaya devam etmek zorundasın her zaman yaptığın şeyleri yine yapacaksın hayatına devam edeceksin ama hiçbir şey artık hoş gelmeyecek eskiden güldüğün şeylere ağlamak isteyeceksin boğazında bir yumru olacak ve yaşadığın acıyı her hatırladığında o yumru biraz daha yakacak canını ama yine de yaşayacaksın ve zamanla unutmaya başlayacaksın tamamen unutmak belki mümkün olmayacak ama artık daha az hatırlayacaksın daha az canın yanacak ve daha güçlü birine dönüşeceksin değişeceksin ve artık canın o kadar kolay yanmayacak ve belki de hayat senin de yüzüne gülecek kim bilir ama o güne kadar umutla beklemek zorundayız başka çaremiz yok maalesef.Sanırım biraz uzun oldu ama bunları bir yandan kendim için de yazdım umarım hepimiz o güzel günleri görebiliriz ve mutlu olabiliriz:)
Şu sahnenin üstüne 111. bölümü de yazdınız oynadınız ya. Hiçbir şey demiyorum size. Bizi böyle bir güzelliğe inandırdıktan sonra sevginin çocukluktan da gelse hiç bitmeyeceğini bize anlattıktan sonra neden bunu yaptınız gerçekten çok merak ediyorum
HİKMETE RÂM OLMAK “… Fakat olur ki, bir şeyden hoşlanmazsınız ama, o sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, bir şeyi (de) seversiniz, halbuki o sizin için bir şerdir. Allah ise (sizin için hayır olanı) bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216) Hikmete râm olmak… Bu hakikate, Mehmet Akif Ersoy’un “Safahat” adlı eserinde yazmış olduğu şu meşhur beytinden aşinayızdır: “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol / Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.” Peki hikmete râm olmak ne demektir? Râm kelimesinin sözlük anlamı; boyun eğmek, itaat etmektir. Hikmete râm olmak ise, Cenab-ı Hakkın her icraatının hikmetle olduğuna iman edip, O’nun hikmetine rıza gösterip teslim olmaktır. O’nun hükmü altına girmek ve O’na boyun eğmek anlamlarına gelmektedir. Pek çok hikmetlere binaen elemlerin, kederlerin, musibetlerin eksik olmadığı bu dünyada insanoğlu için sürekli konfor alanında kalma ihtimali yoktur. İnsan hayatı boyunca farklı imtihanlara tabi tutulur. Hiç şüphesiz ki bu imtihanların en zorunu -derece itibariyle- başta peygamberler olmak üzere sahabeler, Allah dostları ve büyük alimler vermişlerdir. Onların hayatlarına, geçirmiş oldukları imtihanlara bakıp düşündüğümüzde bizim başımıza gelen imtihanların aslında daha çekilebilir, katlanılabilir bir hal aldığını rahatlıkla görebiliriz. Konunun başında belirtilen ayet-i kerimede buyrulduğu gibi, bizim için neyin hayır, neyin şer olduğunu en iyi Cenab-ı Hak bilmektedir. Biz, hadiselerin zahiri itibariyle musibet tarafını görürken, Cenab-ı Hak perdeler arkasında hikmetler gizlemiştir. İşte tam olarak ‘hikmete râm olmak’ da burada devreye girmektedir. İnsanoğlu bilmelidir ki, başına ne gelirse gelsin Hak’tandır. O’ndan gelen baş göz üstünedir. O’ndan gelen en güzelidir. O’nun, hikmetiyle bizim için dilediği her şey baş tacıdır. Bu Hâkim-i Hakîm-i mutlak olana boyun eğmek, ruhu sükuna erdiren en büyük bir teslimiyettir. Bu teslim olmak ise, tarifinde zorlanacağımız, fakat duruma göre her daim yaşadığımız ve yaşayabileceğimiz bir gönül ferahlığıdır. İnsan hadiselere, o hadiselerin arkasında pek çok hikmetli iş yapan bir zatın varlığını bilerek ve her halükârda kendisine fayda sağlayacağını düşünerek baktığı zaman hem ruhi sıkıntılardan kurtulur hem de biiznillah imanı kavileşir. Allah’ın kendisi için dilediği her hükme sorgusuz sualsiz boyun eğmenin, kadere rıza göstermenin bir yolu olduğunu anlar insan. Ebu’d-Derda (ra), “İmanın zirvesi, her türlü hüküm karşısında sabır ve kadere rızadır.” der. Rızanın faziletine delil teşkil eden şu hadis-i şerifler de bulunmaktadır: “Peygamberimiz (asm) bir gün sahabelerden bir cemaate; “Siz kimsiniz?” diye sorar. Onlar da “Müminleriz” diye cevap verir. Peygamberimiz (asm) onlara “İmanınızın alameti nedir?” diye sorar. Onlar da “Belaya karşı sabreder, bolluğa şükreder ve kazanın tecellisine razı oluruz.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) onlara “Kabe’nin Rabbi adına yemin ederek söylüyorum ki, sizler müminlersiniz” diye karşılık verir.”1 Yine başka bir hadiste şöyle buyruluyor: “Allah bir kulu sevince ona bela verir, sabrederse onu sever, hoşnutlukla karşılarsa onu mümtaz kılar.”2 Risale-i Nur’da, kadere ve Cenab-ı Hakk’ın hükmüne razı olmanın elemlerden, gamlardan bir kurtuluş olacağını Üstad Hazretleri şöyle ifade etmiştir: “Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.” (Mesnevi-i Nuriye), “Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.”3 İnsan ancak iman şuuruyla, baktığı zaman bu şekilde görmekte, Allah’ın hikmetine râm olmanın sırrını kavrayabilmektedir. İnsan, başına gelen her hadisenin karşısında öncelikle Allah’ tan geldiğini bilmeli, hikmetlerini aramalıdır. Hatası varsa düzeltmeli, hikmetini bilemediği kısımlarda işte o hikmete râm olup Cenab-ı Hakk’a tevekkül, sıkıntılı ise sabır içinde şükretmelidir. Duamız odur ki; şu fani hayatımızda bize biçilen ömür boyunca, Allah’ın hikmetine râm olmak hakikatini yaşayabilmek ve bunun neticesinde O’nun rızasını kazanabilmek nasip olsun. Vesselam. Kaynaklar: 1- İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, s. 336. 2- A.g.e. s. 359 3- Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187
@@sibelara5713 benim evladım öldü hanımefendi. Göz yaş döktü ama elhamdülillah ki isyan etmedik. Musibet anlarında yapmamız gereken şey sabretmektir. Yoksa imtihandan gecemeyiz..
@@mevlanatorunu1055 imtihan bu ya kimimiz sevdigimizi, kimimiz annemizi babamızı kimimizde evladını kaybediyor. Rabbim güzeli verince nasıl seviniyorsak, alınca da lutfuyla aldı deyip sabretmeliyiz. Benim oğlumun adı Yahya idi, isminin anlamı Allah lutufkardir demek. Rabbim verdigiyle de aldigiyla lutfediyor bize. Her halimize elhamdülillah..
Bi dk ya artık youtube dan tam bölüm verilmeyecek mi? Trt izleden tam bölüm izleyin demişler çok yanlış bir karar olur bu. Dönüp dönüp youtube da defalarca izleyen bir kitle var. Trt izle ye girip o zahmete katlanıp kaç kişi defalarca izleyecek merak ediyorum... reyting düşürmeyin lütfen bu karardan vazgeçin.
Dileksiz taner bir enkaz olmuş senarist tam dileğin diziye faha cok nese katacağı zamanda çıkardı bence yanlis yaptı bu yuzden cogu kisi izlemeyi bıraktı diziyi
Eylül Mü Ne Hayali Şiir Bulutları okşadm ıslandı elim Dokundum rüzgara ürperdi tenim Sonsuz şu alemde an'da gözlerim Güneş batıp ay doğdu bir gecedeyim Gitmeden bilemezsin o dağın arkasını Eylüllü hazanların bıraktım yakasını Bilirsin de martının balıklı rüyasını Hayalime sarıldım istemem susmasını Güneş döner ay döner ben dönerim içinde Bir yangın ki küllerim her an başka biçimde Onikibindir yaşım her an başka bir iz'de Son kararın mı dersen ölmüş adım bir günde. Adnan Çatalbaş 30 eylül 2022 Ankara Aksamları Saygılarımla
DÜNYA EVİNDE MİSAFİR OLMAK İnsan bu dünyada ev sahibi değil misafirdir. Kendisine ikram edilenleri yer, içer, Veren’e şükreder. Kendisi yapmadığı / yaptırmadığı veya satın almadığı, dolayısıyla kendisine âit olmayan, hatta kirasını bile ödemediği bir evde, belirli bir süre ikamet eden bir kişi ev sahibi değil, misafirdir. İnsan bu dünyada ev sahibi değil misafirdir. Kendisine ikram edilenleri yer, içer, Veren’e şükreder. Kendisi yapmadığı / yaptırmadığı veya satın almadığı, dolayısıyla kendisine âit olmayan, hatta kirasını bile ödemediği bir evde, belirli bir süre ikamet eden bir kişi ev sahibi değil, misafirdir. Hem insan kendi evinde her istediğini yapma yetkisine sahip olsa da, misafir olduğu evde aynı yetkilere sahip degildir. Misafir, sadece ev sahibinin izin veridiği şekilde davranabilir. Yoksa kendi evindeymiş gibi her şeyi yiyip içmeye, her odaya rastgele girip çıkmaya kalkışsa hata eder. Ev sahibine karşı saygısızlık olur. Ve bu nezaketsiz misafir ikinci defa davet edilmez. Bizler de kendimize âit olmadığı halde, belirli bir süre içinde yaşadığımız şu dünyada ev sahibi değil sadece birer misafiriz. Cenâb-ı Hakk’ın izin verdiği her şeyi yer içer, O’na şükrederiz. Ama izin vermediği hiçbir şeyi yemeye hakkımız olmadığını bilir ve yemeyiz içmeyiz. Yanlışlıkla yersek de hemen dönüp tevbe ederek özür dileriz. Çünkü içinde yasadığımız şu dünyayı kendimiz yaratmadık, yahut Yaratan’a bedelini ödeyip satın da almadık. Geldik ve gidiyoruz. Demek içinde yaşadığımız şu dünya bize değil Yaratan’a âittir. O yaratmış ve kimseye satmamıştır. Demek ki ev sahibi O, bizler misafiriz. İste haram helale dikkat ederek Müslümanca yaşamak, yani ev sahibimiz olan Allah’ın müsaadesi çerçevesinde yaşamaya çalışmak şu fani dünyada nezaketli bir misafirliktir, biz Müslümanlar bunu tercih ederiz. Yoksa misafir olduğu evde izinli izinsiz her yere girip çıkan ve izin verilmeyen şeyleri de yiyip içmekle ev sahibine karşı edebsizlik eden kaba bir misafir olmak istemeyiz. Rabbimizin, bu nezaketli misafirliğimizi de dikkate alarak bizleri Cennete de davet edeceğini temenni ederiz. Yoksa nezaketsiz, kaba bir misafiri hangi ev sahibi ikinci defa kabul eder ki? Dinimizdeki haram ve helallerin temeli, bir şeyin faydalı ve zararlı olmasından önce o şeyin izin verlilip verilmediği ile alakalıdır. Gerçi izin verilen şeylerin bir çok faydası elbette vardır, yasaklanan şeylerin de bir çok zararı vardır. Ama bu fayda ve zararlar sadece birer hikmettir, yoksa onun emredilmesinin veya yasaklanmasinin hakiki sebebebi ve illeti değildir. İslâmiyet’teki haram ve helallerin temelli Cenâb-lı Hakk’ın izin verip vermemesine bakıyor. Mülk O’nundur. O kendi mülkünü istedigi gibi idare eder, diledigini helâl kılıp bize ikram eder, dilediğini de yasaklayıp nehyeder. Dünyayı ve içindekilerin istifademize sunulması tamamen Allah’ın ikramıdır. Ev sahibinin misafirine ikramı tarzında… Demek hiç kimse bu dünyadan istifade hususunda hakiki hak sahibi degildir ve Allah’a karşı hak iddia ederek, bu dünyada her istediği şeyi yapma yetkisini kendisinde göremez. Evet, bütün ahlaksızlığın kaynağı olan “Hayat benimdir, istediğim gibi yaşarım!” “Mal benimdir, istediğim gibi kullanırım!” tarzındaki bir anlayış, iman ile taban tabana zıttır ve hiçbir Müslüman bu anlayışta olamaz. Bu rezil anlayışı hayat felesefesi haline getiren şu dünya misafirhanesindeki nezaketsiz misafirlerin kulaklari çınlasın!
@@ilaydaydz1 BU DA GEÇER YA HÛ! “Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur. Rivayet odur ki, bir gün Sultan Mahmud vüzerasını toplar ve onlara bir buyruk verir: “Bana öyle bir söz bulun ki, o söz beni hüzünlüysem teselli etsin, mutluysam dizginlesin; rehavete kapılmamı engellesin.” Sultan’ın adamları düşünür taşınırlar ama murad edilen sözü bulamazlar. O günlerde İstanbul’a bilge bir dervişin yolu düşmüştür. Hikmet ve gönül ehli olan bu dervişe müracaat ederler: “Sultanımızın böyle bir muradı var. Nice edipler, âlimler derdimize çare olamadı. Senin heybende varsa böyle bir söz, derdimize çare ol.” Dervişin gönül dünyasının derinliklerinde yoğrulan o muhteşem söz dudaklarından dökülüverir: “BU DA GEÇER YA HÛ” Sultana arz edilen bu kelam-ı kibar takdir görür ve derviş huzura kabul edilir. Sultan merak eder, nedir bu sözün arkasındaki hikmet. Huzura kabul edilen derviş hikâyeyi en başından anlatır: “Sultanım, bir gün uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varmıştım. Karşıma çıkanlara yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup olmadığını sorduğumda köylüler, �?akir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmemi söylediler. �?akir, bölgenin en zengin kişilerinden biriydi. Haddad isminde çok zengin bir de komşusu vardı. �?akir, beni çok iyi karşıladı; birlikte yiyip içtik. Nihayet ayrılık vakti geldiğinde ona: ‘Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma!’ dedim. �?akir, ‘Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…’ cevabını verdi bana. Nice zaman sonra yolum yine aynı memlekete düştü. �?akir’i arayıp soruşturdum. Köylüler, ‘O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor’ dediler. Haddad’ın çiftliğine gittiğimde, eski dostum �?akir’i yaşlanmış ve üzerinde eski püskü kıyafetlerle buldum. Üç yıl önce bir sel felâketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmış. �?akir, bu defa beni, son derece mütevazı olan evinde misafir etti. Kıt kanaat yemeğini benimle paylaştı. Vedalaşırken, �?akir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğumu söylediğimde �?akir’den şu cevabı aldım: ‘Üzülme… Bu da geçer…’ Birkaç yıl sonra yolum yine aynı köye düştü. Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu �?akir’e bırakmıştı. �?akir, Haddad’ın konağında oturmaktaydı. Kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştu. Derviş eski dostuna, zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ve yine aynı cevabı alır: ‘Bu da geçer…’ Bir zaman sonra yine bölgeye geldiğimde �?akir ölmüştü ve mezarı bir tepenin üstündeydi. Mezar taşında şu söz yazılıydı: ‘Bu da geçer…’. Ölümün nesi geçecek diye düşündüm o an, fakat ertesi yıl �?akir’in mezarını ziyaret etmek için geri döndüğümde ortada ne tepe ne de mezar kalmıştı. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmıştı, �?akir’den geriye bir iz dahi bırakmamıştı.” Hikâyeyi ilgiyle dinleyen Sultan, bu ibarenin yüzüğüne işlenmesini emreder. Kazasker Mustafa Efendi’nin o nefis hattı ile hayat bulan söz, artık Sultan’ın parmağındadır. Dünya sultanlığının yanında gönül sultanı da olan ulu hakanlar, her daim tevazu ehli olmayı tercih etmişlerdir. Hakimü’l-Haremeyn değil Hadimü’l-Haremeyn olmayı makbul tutmuşlardır. Binaenaleyh, ulemaya tabi olan Osmanlı padişahları, hesap gününü unutmamak adına “Talebe-i ulûmdan” bir grubu “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye hatırlatmakla memur etmişlerdi. “Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur. Külfette olduğu gibi bir nimete malik olunduğunda da bu söz insanı ihtar eder ve der ki: “Makamlar da zenginlik de geçicidir, mahkeme kadıya mülk değildir.” Elinin altındakilere malik olduğunu düşünüp aldanma. Hatta kendini bile kendine malik zannetme. Sen Malikü’l-Mülk’ün mülkünde çalışan bir hizmetçisin. Mülk umumen onundur. Sen onun hem mülküsün hem memluküsün. Kader planında cereyan eden olaylar seni sarsmasın. Kâinatta her şey değişir, kararında kalmaz. Öyle ise lütuf da kahır da Mevla’dandır. Öyle ise… Mahkeme-i kübrada hesaptan kaçması ihtimal dâhilinde olmayan zalimlerin bu dünyadaki muvakkat zulümleri için… “Bu da geçer ya Hû” Ahirzamanda sel gibi ehl-i imanın üzerine yağan günahlar için… “Bu da geçer ya Hû” Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pulu taksim eden adalet simsarları için… “Bu da geçer ya Hû” Hayatı saflaştıran, terakki ve tekemmül etmesine vesile olan bütün musibet ve hastalıklar için… “Bu da geçer ya Hû” Nefsimize zor gelen, yerine getirmekte zorlandığımız tüm kulluk vazifelerimiz için… “Bu da geçer ya Hû” Dinçliğimiz, gençliğimiz, varlık ve tüm zenginliğimiz için… “Bu da geçer ya Hû” Bir ağaç altında gölgelenmekten ibaret olan dünya hayatı için… “Bu da geçer ya Hû”
BU DA GEÇER YA HÛ! “Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur. Rivayet odur ki, bir gün Sultan Mahmud vüzerasını toplar ve onlara bir buyruk verir: “Bana öyle bir söz bulun ki, o söz beni hüzünlüysem teselli etsin, mutluysam dizginlesin; rehavete kapılmamı engellesin.” Sultan’ın adamları düşünür taşınırlar ama murad edilen sözü bulamazlar. O günlerde İstanbul’a bilge bir dervişin yolu düşmüştür. Hikmet ve gönül ehli olan bu dervişe müracaat ederler: “Sultanımızın böyle bir muradı var. Nice edipler, âlimler derdimize çare olamadı. Senin heybende varsa böyle bir söz, derdimize çare ol.” Dervişin gönül dünyasının derinliklerinde yoğrulan o muhteşem söz dudaklarından dökülüverir: “BU DA GEÇER YA HÛ” Sultana arz edilen bu kelam-ı kibar takdir görür ve derviş huzura kabul edilir. Sultan merak eder, nedir bu sözün arkasındaki hikmet. Huzura kabul edilen derviş hikâyeyi en başından anlatır: “Sultanım, bir gün uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varmıştım. Karşıma çıkanlara yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup olmadığını sorduğumda köylüler, �?akir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmemi söylediler. �?akir, bölgenin en zengin kişilerinden biriydi. Haddad isminde çok zengin bir de komşusu vardı. �?akir, beni çok iyi karşıladı; birlikte yiyip içtik. Nihayet ayrılık vakti geldiğinde ona: ‘Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma!’ dedim. �?akir, ‘Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…’ cevabını verdi bana. Nice zaman sonra yolum yine aynı memlekete düştü. �?akir’i arayıp soruşturdum. Köylüler, ‘O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor’ dediler. Haddad’ın çiftliğine gittiğimde, eski dostum �?akir’i yaşlanmış ve üzerinde eski püskü kıyafetlerle buldum. Üç yıl önce bir sel felâketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmış. �?akir, bu defa beni, son derece mütevazı olan evinde misafir etti. Kıt kanaat yemeğini benimle paylaştı. Vedalaşırken, �?akir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğumu söylediğimde �?akir’den şu cevabı aldım: ‘Üzülme… Bu da geçer…’ Birkaç yıl sonra yolum yine aynı köye düştü. Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu �?akir’e bırakmıştı. �?akir, Haddad’ın konağında oturmaktaydı. Kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştu. Derviş eski dostuna, zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ve yine aynı cevabı alır: ‘Bu da geçer…’ Bir zaman sonra yine bölgeye geldiğimde �?akir ölmüştü ve mezarı bir tepenin üstündeydi. Mezar taşında şu söz yazılıydı: ‘Bu da geçer…’. Ölümün nesi geçecek diye düşündüm o an, fakat ertesi yıl �?akir’in mezarını ziyaret etmek için geri döndüğümde ortada ne tepe ne de mezar kalmıştı. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmıştı, �?akir’den geriye bir iz dahi bırakmamıştı.” Hikâyeyi ilgiyle dinleyen Sultan, bu ibarenin yüzüğüne işlenmesini emreder. Kazasker Mustafa Efendi’nin o nefis hattı ile hayat bulan söz, artık Sultan’ın parmağındadır. Dünya sultanlığının yanında gönül sultanı da olan ulu hakanlar, her daim tevazu ehli olmayı tercih etmişlerdir. Hakimü’l-Haremeyn değil Hadimü’l-Haremeyn olmayı makbul tutmuşlardır. Binaenaleyh, ulemaya tabi olan Osmanlı padişahları, hesap gününü unutmamak adına “Talebe-i ulûmdan” bir grubu “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye hatırlatmakla memur etmişlerdi. “Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur. Külfette olduğu gibi bir nimete malik olunduğunda da bu söz insanı ihtar eder ve der ki: “Makamlar da zenginlik de geçicidir, mahkeme kadıya mülk değildir.” Elinin altındakilere malik olduğunu düşünüp aldanma. Hatta kendini bile kendine malik zannetme. Sen Malikü’l-Mülk’ün mülkünde çalışan bir hizmetçisin. Mülk umumen onundur. Sen onun hem mülküsün hem memluküsün. Kader planında cereyan eden olaylar seni sarsmasın. Kâinatta her şey değişir, kararında kalmaz. Öyle ise lütuf da kahır da Mevla’dandır. Öyle ise… Mahkeme-i kübrada hesaptan kaçması ihtimal dâhilinde olmayan zalimlerin bu dünyadaki muvakkat zulümleri için… “Bu da geçer ya Hû” Ahirzamanda sel gibi ehl-i imanın üzerine yağan günahlar için… “Bu da geçer ya Hû” Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pulu taksim eden adalet simsarları için… “Bu da geçer ya Hû” Hayatı saflaştıran, terakki ve tekemmül etmesine vesile olan bütün musibet ve hastalıklar için… “Bu da geçer ya Hû” Nefsimize zor gelen, yerine getirmekte zorlandığımız tüm kulluk vazifelerimiz için… “Bu da geçer ya Hû” Dinçliğimiz, gençliğimiz, varlık ve tüm zenginliğimiz için… “Bu da geçer ya Hû” Bir ağaç altında gölgelenmekten ibaret olan dünya hayatı için… “Bu da geçer ya Hû”
65 bolum hem guldum hem aqlayrdin hele bitmeyib 66 bolum hele gulmemiwem aqlmaqda oldum 😥😥😥😥hec cocuk annesiz olmasin hec atata bu atanin acisini yawamasin can Taner can 66 boum bawlaydan bizi qirin aqlmadan
Çocuk gibi kalırım diye soran arkadaşım var ki sana mecburum bilemezsin merhaba Deniz Seki nasılsın nasılsın polise nasılsın nasılsın ve en çok sevdiğim gerçeği de sana olsun diye mi sevmedin mi güzeliz bir de bu yüzden çok güçlü olmak kolaydı nasılsın bir daha ki o artık bu kadar mı yakışır şekilde bu konuda bir şey yok ama uyuyamıyorum merhaba nasılsınız nasılsın bir gün olsun diye mi sevmedin mi güzeliz bir de bu yüzden çok seviyorum ya çok seviyorum ama o da bir gün mutlaka
Taner aşkına sadık kalsın.. Görelim büyük sevdasını. Meryem de rifatla birleşmeli. Her insan hata eder. Hasta bir insanı evlendirdiler meryemle olan büyük aşk bitmemeli.
Ben dilegi dize istiyorum çok saçma niye biz üzülüyoruz ya tam diyorum işte güzel bir dizi kendimizi kaptırıyoruz diziye saçma sapan bir ayrılık yada ölüm oluyor lütfen yapmayın böyle
@@JasminJasmin-hs3sw ha doğru evet, bu bölümde Ramazan da saçmaladı ya karakteri patavatsızlıştırmışlar gibi düşündüm, selami ve Kerimanı saymıyorum bile.
Ne alaka ya yani sen tad alamamışsindir orası ayrı ama dizinin başrolü önemli bir oyuncusu Yok artık bunu göstermeleri lazımdı hem de acı öyle hemen dinmez bunu göstermek daha iyi bence
Bir daha havliycanizaaaaa bir anne ne diyor dinleyin tmmmm onceee turkiyeeeeee🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷dunyaaaa yoksa evli halimle turklerre bile gulmezdim 🤣🤣🤣🤣🤣🤣eeee turkummmmm çünkü neden olcak 💙💙💙✌️💙💙💙💙💙💙✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️🤣🤣🤣🤣🤣😍✋🌏🌏🌏🌏🌏🌏🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Dizi de olsa hala çıkamadım o duygudan 🥹 ah be Dilek
Ne olur ki şimdi de gelse dilek Taner ve alinin yanına misafir oyuncu olarak rüya olarak hayal olarak
Ben dileksiz güzel olacağını düşünmemiştim ama ortaya yine çok güzel bişey çıkarmışsınız teşşekür ederim Allah arka sokaklar ömrü versin bu diziye
Gönül dağı seyircileri yeni fragman kanalı-mda hemen izleyin
@@cənubmeydanı daha dizinin yeni bölümü bitmedi
😂😂😂
Amiiiiiin😅
Amiiiiinn
Berk atan mükemmel oynuyosun Taner'i yaşıyorsun resmen 🥺
*Lise Öğrencisiyim.Yt'den gelir elde etmek istiyorum.30 kişi bile bana a-bo-ne olsa yeter.Bana yardım eden herkese çok teşekkür ederim♥️*
@@limonkafa8803 bende Ortaokul öğrencisiyim teşekkür ederim
Aynen yaa bayıldımmmm 🥺😔🤍🤍🤍
Berk Atan'a bayılıyorum, Muhtişimdir❤❤❤❤ 1:11
@@limonkafa8803Berk Atan,😎 Muhtişimdir🤓🤓🤓🤓 0:52
Türküdede Dediği Gibi “Gönül Derki Yazı Kalır,Acı Diner Sızı Kalır,Kimi Derdin İzi Kalır Dert Yürekten Sökülmezmiş”
'' İnsan sevildikçe güzelleşirmiş, güzelleştikçe de güzelleştirirmiş her şeyi''
Ölüm en güzel bahanesidir ayrılığın, Ne giden suçlanır, ne kalan umutlanır"
Ciritci Abdullah nekadar güzel teselli ediyor işte o maniviyat anlatılmaz yaşanır ikiside muhteşem helal olsun gerçekten
Özlemiştik evlerimize tekrar hoşgeldiniz , ama bizi perişan ettiniz . Ağlamaktan helak olduk.
Taner içimizi yaktın hüngür hüngür ağladım çok güzel dizi inşallah uzun sürer
Berk Atan gerçekten muazzam iş çıkarmış emeklerine yüreğine sağlık
Butun ödüller Berk Atan a 🔥 bu nasil rolu yaşamak bu nasıl oyunculuktur Berk naptin sen bizi mahvettin bukadar iyi olmak zorundamydin....
Taner de kendimi buluyorum.Her kaybettiğinde işine sımsıkı sarılması var ya işte o benim. Gözyaşlarına boğuldum.Bir dizi ancak bu kadar hayatın içinden olabilir. Harikulade bir dizisin Gönül Dağı...🌼
İnsan, insanın kavuşamayanıdır...
Taner, Oğlu sayesinde hayata tutunacak..
Dileğin bebeğinin isminin Ali olması çok manidar "Gülsim Ali"
Dileğin babasının adı da Aliydi
Dizide duyduğum en güzel söz "yara yaraya denk geliyor işte "
Taner Tıpkı Divane Gibi..Umarım Oğluyla Devam Eder bu Hikayeye
Umarız
Taner dilek aşkı unutulmaz dilek dedi oğluma bak dedi emanet etti taner dileki sonsuza kadar unutumayacak ❤❤ Berk Atan abi seviliyorsun rolünüzü çok iyi anımsatıyorsunuz
En zor şeylerden biri de dertlerden uzak o uykudan uyandığında gerçeklerle tekrar tekrar yüzleşmek ve ne kadar zor da olsa bununla yaşaması gerektiğini anlamak bence. Taner'in Dilek'i rüyasında gördükten sonra yaşadığı gibi.
Peki rüyadan uyandıysak nefes alamıyorsak yaşıyamıyorsak nolacak
@@Mustafa-lv4xeRüyalar gerçek hayattan kaçışın en iyi yolu geçici bir ölüm gibi ama ne kadar rahat olursa olsun kalıcı değil ve uyanınca her şeye rağmen yaşamaya devam etmek zorundasın her zaman yaptığın şeyleri yine yapacaksın hayatına devam edeceksin ama hiçbir şey artık hoş gelmeyecek eskiden güldüğün şeylere ağlamak isteyeceksin boğazında bir yumru olacak ve yaşadığın acıyı her hatırladığında o yumru biraz daha yakacak canını ama yine de yaşayacaksın ve zamanla unutmaya başlayacaksın tamamen unutmak belki mümkün olmayacak ama artık daha az hatırlayacaksın daha az canın yanacak ve daha güçlü birine dönüşeceksin değişeceksin ve artık canın o kadar kolay yanmayacak ve belki de hayat senin de yüzüne gülecek kim bilir ama o güne kadar umutla beklemek zorundayız başka çaremiz yok maalesef.Sanırım biraz uzun oldu ama bunları bir yandan kendim için de yazdım umarım hepimiz o güzel günleri görebiliriz ve mutlu olabiliriz:)
@@sumeyye9623 Maşallah pırenses kitap yazmışsın umarım inşallah tanışmak isterim tabi yanlış anlama sakın
Mükemmel bir sezon olacak inşallah emeği geçen herkese teşekkür ederim saygılarımla selamlar
Şu sahnenin üstüne 111. bölümü de yazdınız oynadınız ya. Hiçbir şey demiyorum size. Bizi böyle bir güzelliğe inandırdıktan sonra sevginin çocukluktan da gelse hiç bitmeyeceğini bize anlattıktan sonra neden bunu yaptınız gerçekten çok merak ediyorum
HİKMETE RÂM OLMAK
“… Fakat olur ki, bir şeyden hoşlanmazsınız ama, o sizin için hayırlıdır.
Ve olur ki, bir şeyi (de) seversiniz, halbuki o sizin için bir şerdir.
Allah ise (sizin için hayır olanı) bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)
Hikmete râm olmak…
Bu hakikate, Mehmet Akif Ersoy’un “Safahat” adlı eserinde yazmış olduğu şu meşhur beytinden aşinayızdır:
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl,
hikmete râm ol /
Yol varsa budur bilmiyorum
başka çıkar yol.”
Peki hikmete râm olmak ne demektir?
Râm kelimesinin sözlük anlamı; boyun eğmek, itaat etmektir. Hikmete râm olmak ise, Cenab-ı Hakkın her icraatının hikmetle olduğuna iman edip, O’nun hikmetine rıza gösterip teslim olmaktır. O’nun hükmü altına girmek ve O’na boyun eğmek anlamlarına gelmektedir.
Pek çok hikmetlere binaen elemlerin, kederlerin, musibetlerin eksik olmadığı bu dünyada insanoğlu için sürekli konfor alanında kalma ihtimali yoktur. İnsan hayatı boyunca farklı imtihanlara tabi tutulur. Hiç şüphesiz ki bu imtihanların en zorunu -derece itibariyle- başta peygamberler olmak üzere sahabeler, Allah dostları ve büyük alimler vermişlerdir. Onların hayatlarına, geçirmiş oldukları imtihanlara bakıp düşündüğümüzde bizim başımıza gelen imtihanların aslında daha çekilebilir, katlanılabilir bir hal aldığını rahatlıkla görebiliriz. Konunun başında belirtilen ayet-i kerimede buyrulduğu gibi, bizim için neyin hayır, neyin şer olduğunu en iyi Cenab-ı Hak bilmektedir. Biz, hadiselerin zahiri itibariyle musibet tarafını görürken, Cenab-ı Hak perdeler arkasında hikmetler gizlemiştir. İşte tam olarak ‘hikmete râm olmak’ da burada devreye girmektedir.
İnsanoğlu bilmelidir ki, başına ne gelirse gelsin Hak’tandır. O’ndan gelen baş göz üstünedir. O’ndan gelen en güzelidir. O’nun, hikmetiyle bizim için dilediği her şey baş tacıdır. Bu Hâkim-i Hakîm-i mutlak olana boyun eğmek, ruhu sükuna erdiren en büyük bir teslimiyettir. Bu teslim olmak ise, tarifinde zorlanacağımız, fakat duruma göre her daim yaşadığımız ve yaşayabileceğimiz bir gönül ferahlığıdır.
İnsan hadiselere, o hadiselerin arkasında pek çok hikmetli iş yapan bir zatın varlığını bilerek ve her halükârda kendisine fayda sağlayacağını düşünerek baktığı zaman hem ruhi sıkıntılardan kurtulur hem de biiznillah imanı kavileşir. Allah’ın kendisi için dilediği her hükme sorgusuz sualsiz boyun eğmenin, kadere rıza göstermenin bir yolu olduğunu anlar insan. Ebu’d-Derda (ra), “İmanın zirvesi, her türlü hüküm karşısında sabır ve kadere rızadır.” der. Rızanın faziletine delil teşkil eden şu hadis-i şerifler de bulunmaktadır:
“Peygamberimiz (asm) bir gün sahabelerden bir cemaate; “Siz kimsiniz?” diye sorar. Onlar da “Müminleriz” diye cevap verir. Peygamberimiz (asm) onlara “İmanınızın alameti nedir?” diye sorar. Onlar da “Belaya karşı sabreder, bolluğa şükreder ve kazanın tecellisine razı oluruz.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) onlara “Kabe’nin Rabbi adına yemin ederek söylüyorum ki, sizler müminlersiniz” diye karşılık verir.”1
Yine başka bir hadiste şöyle buyruluyor:
“Allah bir kulu sevince ona bela verir, sabrederse onu sever, hoşnutlukla karşılarsa onu mümtaz kılar.”2
Risale-i Nur’da, kadere ve Cenab-ı Hakk’ın hükmüne razı olmanın elemlerden, gamlardan bir kurtuluş olacağını Üstad Hazretleri şöyle ifade etmiştir:
“Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.” (Mesnevi-i Nuriye),
“Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.”3
İnsan ancak iman şuuruyla, baktığı zaman bu şekilde görmekte, Allah’ın hikmetine râm olmanın sırrını kavrayabilmektedir.
İnsan, başına gelen her hadisenin karşısında öncelikle Allah’ tan geldiğini bilmeli, hikmetlerini aramalıdır. Hatası varsa düzeltmeli, hikmetini bilemediği kısımlarda işte o hikmete râm olup Cenab-ı Hakk’a tevekkül, sıkıntılı ise sabır içinde şükretmelidir.
Duamız odur ki; şu fani hayatımızda bize biçilen ömür boyunca, Allah’ın hikmetine râm olmak hakikatini yaşayabilmek ve bunun neticesinde O’nun rızasını kazanabilmek nasip olsun. Vesselam.
Kaynaklar:
1- İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, s. 336.
2- A.g.e. s. 359
3- Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187
Dilek ölmeseydi cok mutlu olacaklardi.
Rabbim kimseyi bu kadar sevdirmesin onsuz yaşayamam deme Rabbim seni onsuzda yasatirim diyor CC huu🤲
Taner Oyunyan Oyuncu Efsane Ötesi Bir Oyunculuk Bana Katılanlar 👍 Rolü Yaşıyor 👏👏
berk atan kendisi
Taner umarım bu üzüntüden sonra başkasıyla beraber olmaz olmamalı
Olmazsa nasıl unutucak olmalı
@@ayhanklc9832 unutulmamalı.
@@gecegunes3130 olmuycak başta çocuk anlatırken hiç bahsetmedi öyle bir şeyden
@@ibrahimgundogmus2111 eee inşallah diyorum ama olacak gibi hissediyorum yeni sezon afişinden kaynaklanıyor 😳
@@gecegunes3130 Sen durabilin mi öyle unutamadan dur da görim
Kalbimizi paramparca etin be Berk abi😭😭😭
"Şu iki âleme olmuşsun nazır
Ayrılık derdinin dermanı nedir?
Sığanmıştır ağca kolun bilekler
Hak katında kabul olsun dilekler
Arş yüzünde secde kılan melekler
Ayrılık derdinin dermanı nedir?"
Ne yazacagimi bilemiyorum emeginize sağlık bütün ekibin taner ve öğretmen cok aglattiniz cok🥺🥺👏🏻
ulan yine İlk bölümden ne böbrek kaldı ne dalak acıdan yüzünden
Tanerin acısı çok acı ama isyan ediyor. Bu dizide tevekkül etmeyi gosterseler daha güzel olurdu.
Büyük ihtimalle gösterecekler
He adamin aski ölmus He sen öyle yaparsin
@@sibelara5713 benim evladım öldü hanımefendi. Göz yaş döktü ama elhamdülillah ki isyan etmedik. Musibet anlarında yapmamız gereken şey sabretmektir. Yoksa imtihandan gecemeyiz..
Gönül dağı seyircileri yeni fragman kanalı-mda hemen izleyin.
@@mevlanatorunu1055 imtihan bu ya kimimiz sevdigimizi, kimimiz annemizi babamızı kimimizde evladını kaybediyor. Rabbim güzeli verince nasıl seviniyorsak, alınca da lutfuyla aldı deyip sabretmeliyiz. Benim oğlumun adı Yahya idi, isminin anlamı Allah lutufkardir demek. Rabbim verdigiyle de aldigiyla lutfediyor bize. Her halimize elhamdülillah..
Benim de Ciritçi Abdullah gibi yakınım olsaydı da derdimi anlatıp dermanını bulsaydık…
Bu Dizi Hiç Bitmesin Diyenler 👍 Hem Gülüyorum 🤣 Hem Ağlıyorum 😭 Allah Kurtlar Vadisi Ömür Versin Amin 🤲
tanerin hikayesi nolur oğluyla devam etsin
a 🏕🏖🏖🏜🏜🎴🏚
Tüm dertlilere gelsin bu bölüm.😭
Taner 😢😢😢
abdullah dedi benide götür birgün
DEDENİN OYUNCULUGU HARİKA.HEP DEDEMİ HATIRLATIP AĞLATIYOR BENİ
Ben dileki istiyorum ben dileki istiyorum.
Mükemmel her biri oyunculuk resmen yaşıyorlar yasatiyolar,, bu bölüm çok aglattiniz rol icabı da olca nice çocuk annesiz büyüyor 😔🥰
Bosuna Ayrilik Terazide Ölūmden 50 Dirhem Fazla Gelmemiş. Bambaşkadir Ayriligin Ölūmū Çok Agladim Tanerin Aglayislarina.😭😭😭😭
Yeni sezon herkese hayırlı olsun cumartesi gününün bir anlamı oldu bu güzel dizi ile torunum ismini bile taner koyduk gerisini siz düşünün artık
Çok beyenerek izliyoruz dilek olsaydı iyi olurdu
*Herkes herkesin birgün öleceğini söyler ama kimse kimsenin öldüğünü kabullenmek, inanmak istemez* hele bu ölen en yakınınsa...
Kabullenmek kolaymı insan dağılır resmen
Tebrikler Berk Atan tebrikler günül dağı tebrikler günül dağı ekibi 👏👏👏 muhteşemdi yine
HOŞGELDİNİZ EVİMİZE YÜREĞİMİZE LTFN AMA ZATEN HAYAT ZOR BİRAZDA GÜZELLEŞTİRİN HAFTADA BİR TERAPİ SAYIYORUZ DİZİYİ SİZDE YARDIMCI OLUN BAŞARILAR.
Herzamanki gibi muhteşemdi ama çok ağladım emeğinize sağlık başarılarınızın devamını dilerim
Dilek geri gelsin lutfennnnnn dilek suz film olmaz😪😪😓😓😥😥😣😣😭😭😢😢☹🙁🤒🤒😔
Sevgi öyle bir tılsım ki herkezde bu duygu var sevilmek ihtiyacı sevmekmi sevilmekmi sizce 🙋♀️🤔♥️🤔🙋♀️
Her ikiside
Ve dilekin olunu kucagina aldinida goremem.
taner dilekin gitmesini engelle sıkı tut elinden ve oğlunla hayallere dal. sonsuz hayal aslında olmadı
Senarist sen bu diziyi bitirirsen adam değilsin vesselâm
inşallah bitmez. kaç gündür iple çektim. bu dizinin başlamasini. ❤❤❤
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞIM..DILEGIN HAYALLERIDE IDARE EDER.GENE AGLATTINIZ..TEBRIKLER.KARDESLER
Ayrılık sevdaya dahil değil.
Ciger miger kalmadi berk abim😢
meyrem rifadi rahat burak sın.
Ben sensiz ne yapacağım Dilek?...
Bu kadar ağlamak yeter cidden 🥺🥺
Bi dk ya artık youtube dan tam bölüm verilmeyecek mi? Trt izleden tam bölüm izleyin demişler çok yanlış bir karar olur bu. Dönüp dönüp youtube da defalarca izleyen bir kitle var. Trt izle ye girip o zahmete katlanıp kaç kişi defalarca izleyecek merak ediyorum... reyting düşürmeyin lütfen bu karardan vazgeçin.
Biz UA-cam de izleyince adamlar para kazanmıyo abla
HAYAT DEVAM EDİYOR DİLEK HATRINA BEBEK İYİ BAKMALISIN
Yaw senarist ne istiyon şu Asuman ve ramazandan duş şunların yakasından 😀😀😀
Beklediğim tek dizisin Gönül Dağı 😪🤲👋👏😊🥰🥰😋
Dileği öldürdünüz sonra diziyi mahvettiniz
Ben Dilekği istiyorum
Neden tam bölüm yok
ciritçi Abdullah müziğin adı nedir 3:30 daki
Dileksiz taner bir enkaz olmuş senarist tam dileğin diziye faha cok nese katacağı zamanda çıkardı bence yanlis yaptı bu yuzden cogu kisi izlemeyi bıraktı diziyi
Behçet diziden ayrıldı mı brnmi görmedim hiç
Eylül Mü Ne Hayali
Şiir
Bulutları okşadm ıslandı elim
Dokundum rüzgara ürperdi tenim
Sonsuz şu alemde an'da gözlerim
Güneş batıp ay doğdu bir gecedeyim
Gitmeden bilemezsin o dağın arkasını
Eylüllü hazanların bıraktım yakasını
Bilirsin de martının balıklı rüyasını
Hayalime sarıldım istemem susmasını
Güneş döner ay döner ben dönerim içinde
Bir yangın ki küllerim her an başka biçimde
Onikibindir yaşım her an başka bir iz'de
Son kararın mı dersen ölmüş adım bir günde.
Adnan Çatalbaş
30 eylül 2022 Ankara Aksamları
Saygılarımla
😭😭😭
DÜNYA EVİNDE MİSAFİR OLMAK
İnsan bu dünyada ev sahibi değil misafirdir. Kendisine ikram edilenleri yer, içer, Veren’e şükreder. Kendisi yapmadığı / yaptırmadığı veya satın almadığı, dolayısıyla kendisine âit olmayan, hatta kirasını bile ödemediği bir evde, belirli bir süre ikamet eden bir kişi ev sahibi değil, misafirdir.
İnsan bu dünyada ev sahibi değil misafirdir. Kendisine ikram edilenleri yer, içer, Veren’e şükreder. Kendisi yapmadığı / yaptırmadığı veya satın almadığı, dolayısıyla kendisine âit olmayan, hatta kirasını bile ödemediği bir evde, belirli bir süre ikamet eden bir kişi ev sahibi değil, misafirdir.
Hem insan kendi evinde her istediğini yapma yetkisine sahip olsa da, misafir olduğu evde aynı yetkilere sahip degildir. Misafir, sadece ev sahibinin izin veridiği şekilde davranabilir. Yoksa kendi evindeymiş gibi her şeyi yiyip içmeye, her odaya rastgele girip çıkmaya kalkışsa hata eder. Ev sahibine karşı saygısızlık olur. Ve bu nezaketsiz misafir ikinci defa davet edilmez.
Bizler de kendimize âit olmadığı halde, belirli bir süre içinde yaşadığımız şu dünyada ev sahibi değil sadece birer misafiriz. Cenâb-ı Hakk’ın izin verdiği her şeyi yer içer, O’na şükrederiz. Ama izin vermediği hiçbir şeyi yemeye hakkımız olmadığını bilir ve yemeyiz içmeyiz. Yanlışlıkla yersek de hemen dönüp tevbe ederek özür dileriz.
Çünkü içinde yasadığımız şu dünyayı kendimiz yaratmadık, yahut Yaratan’a bedelini ödeyip satın da almadık. Geldik ve gidiyoruz. Demek içinde yaşadığımız şu dünya bize değil Yaratan’a âittir. O yaratmış ve kimseye satmamıştır. Demek ki ev sahibi O, bizler misafiriz.
İste haram helale dikkat ederek Müslümanca yaşamak, yani ev sahibimiz olan Allah’ın müsaadesi çerçevesinde yaşamaya çalışmak şu fani dünyada nezaketli bir misafirliktir, biz Müslümanlar bunu tercih ederiz.
Yoksa misafir olduğu evde izinli izinsiz her yere girip çıkan ve izin verilmeyen şeyleri de yiyip içmekle ev sahibine karşı edebsizlik eden kaba bir misafir olmak istemeyiz. Rabbimizin, bu nezaketli misafirliğimizi de dikkate alarak bizleri Cennete de davet edeceğini temenni ederiz. Yoksa nezaketsiz, kaba bir misafiri hangi ev sahibi ikinci defa kabul eder ki?
Dinimizdeki haram ve helallerin temeli, bir şeyin faydalı ve zararlı olmasından önce o şeyin izin verlilip verilmediği ile alakalıdır. Gerçi izin verilen şeylerin bir çok faydası elbette vardır, yasaklanan şeylerin de bir çok zararı vardır. Ama bu fayda ve zararlar sadece birer hikmettir, yoksa onun emredilmesinin veya yasaklanmasinin hakiki sebebebi ve illeti değildir.
İslâmiyet’teki haram ve helallerin temelli Cenâb-lı Hakk’ın izin verip vermemesine bakıyor. Mülk O’nundur. O kendi mülkünü istedigi gibi idare eder, diledigini helâl kılıp bize ikram eder, dilediğini de yasaklayıp nehyeder.
Dünyayı ve içindekilerin istifademize sunulması tamamen Allah’ın ikramıdır. Ev sahibinin misafirine ikramı tarzında… Demek hiç kimse bu dünyadan istifade hususunda hakiki hak sahibi degildir ve Allah’a karşı hak iddia ederek, bu dünyada her istediği şeyi yapma yetkisini kendisinde göremez.
Evet, bütün ahlaksızlığın kaynağı olan “Hayat benimdir, istediğim gibi yaşarım!” “Mal benimdir, istediğim gibi kullanırım!” tarzındaki bir anlayış, iman ile taban tabana zıttır ve hiçbir Müslüman bu anlayışta olamaz.
Bu rezil anlayışı hayat felesefesi haline getiren şu dünya misafirhanesindeki nezaketsiz misafirlerin kulaklari çınlasın!
Merhaba, BU DA GEÇER YÂHU isimli yazıyı tekrar atar mısınız? Kopyalamak istiyorum ama internetten o yorumunuzu bulamıyorum.
@@ilaydaydz1
BU DA GEÇER YA HÛ!
“Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur.
Rivayet odur ki, bir gün Sultan Mahmud vüzerasını toplar ve onlara bir buyruk verir: “Bana öyle bir söz bulun ki, o söz beni hüzünlüysem teselli etsin, mutluysam dizginlesin; rehavete kapılmamı engellesin.”
Sultan’ın adamları düşünür taşınırlar ama murad edilen sözü bulamazlar. O günlerde İstanbul’a bilge bir dervişin yolu düşmüştür. Hikmet ve gönül ehli olan bu dervişe müracaat ederler: “Sultanımızın böyle bir muradı var. Nice edipler, âlimler derdimize çare olamadı. Senin heybende varsa böyle bir söz, derdimize çare ol.” Dervişin gönül dünyasının derinliklerinde yoğrulan o muhteşem söz dudaklarından dökülüverir:
“BU DA GEÇER YA HÛ”
Sultana arz edilen bu kelam-ı kibar takdir görür ve derviş huzura kabul edilir. Sultan merak eder, nedir bu sözün arkasındaki hikmet. Huzura kabul edilen derviş hikâyeyi en başından anlatır:
“Sultanım, bir gün uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varmıştım. Karşıma çıkanlara yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup olmadığını sorduğumda köylüler, �?akir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmemi söylediler. �?akir, bölgenin en zengin kişilerinden biriydi. Haddad isminde çok zengin bir de komşusu vardı.
�?akir, beni çok iyi karşıladı; birlikte yiyip içtik. Nihayet ayrılık vakti geldiğinde ona: ‘Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma!’ dedim. �?akir, ‘Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…’ cevabını verdi bana.
Nice zaman sonra yolum yine aynı memlekete düştü. �?akir’i arayıp soruşturdum. Köylüler, ‘O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor’ dediler. Haddad’ın çiftliğine gittiğimde, eski dostum �?akir’i yaşlanmış ve üzerinde eski püskü kıyafetlerle buldum. Üç yıl önce bir sel felâketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmış. �?akir, bu defa beni, son derece mütevazı olan evinde misafir etti. Kıt kanaat yemeğini benimle paylaştı. Vedalaşırken, �?akir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğumu söylediğimde �?akir’den şu cevabı aldım: ‘Üzülme… Bu da geçer…’
Birkaç yıl sonra yolum yine aynı köye düştü. Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu �?akir’e bırakmıştı. �?akir, Haddad’ın konağında oturmaktaydı. Kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştu. Derviş eski dostuna, zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ve yine aynı cevabı alır: ‘Bu da geçer…’
Bir zaman sonra yine bölgeye geldiğimde �?akir ölmüştü ve mezarı bir tepenin üstündeydi. Mezar taşında şu söz yazılıydı: ‘Bu da geçer…’. Ölümün nesi geçecek diye düşündüm o an, fakat ertesi yıl
�?akir’in mezarını ziyaret etmek için geri döndüğümde ortada ne tepe ne de mezar kalmıştı. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmıştı, �?akir’den geriye bir iz dahi bırakmamıştı.”
Hikâyeyi ilgiyle dinleyen Sultan, bu ibarenin yüzüğüne işlenmesini emreder. Kazasker Mustafa Efendi’nin o nefis hattı ile hayat bulan söz, artık Sultan’ın parmağındadır.
Dünya sultanlığının yanında gönül sultanı da olan ulu hakanlar, her daim tevazu ehli olmayı tercih etmişlerdir. Hakimü’l-Haremeyn değil Hadimü’l-Haremeyn olmayı makbul tutmuşlardır. Binaenaleyh, ulemaya tabi olan Osmanlı padişahları, hesap gününü unutmamak adına “Talebe-i ulûmdan” bir grubu “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye hatırlatmakla memur etmişlerdi.
“Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur.
Külfette olduğu gibi bir nimete malik olunduğunda da bu söz insanı ihtar eder ve der ki: “Makamlar da zenginlik de geçicidir, mahkeme kadıya mülk değildir.” Elinin altındakilere malik olduğunu düşünüp aldanma. Hatta kendini bile kendine malik zannetme. Sen Malikü’l-Mülk’ün mülkünde çalışan bir hizmetçisin. Mülk umumen onundur. Sen onun hem mülküsün hem memluküsün. Kader planında cereyan eden olaylar seni sarsmasın. Kâinatta her şey değişir, kararında kalmaz. Öyle ise lütuf da kahır da Mevla’dandır.
Öyle ise…
Mahkeme-i kübrada hesaptan kaçması ihtimal dâhilinde olmayan zalimlerin bu dünyadaki muvakkat zulümleri için…
“Bu da geçer ya Hû”
Ahirzamanda sel gibi ehl-i imanın üzerine yağan günahlar için…
“Bu da geçer ya Hû”
Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pulu taksim eden adalet simsarları için…
“Bu da geçer ya Hû”
Hayatı saflaştıran, terakki ve tekemmül etmesine vesile olan bütün musibet ve hastalıklar için…
“Bu da geçer ya Hû”
Nefsimize zor gelen, yerine getirmekte zorlandığımız tüm kulluk vazifelerimiz için…
“Bu da geçer ya Hû”
Dinçliğimiz, gençliğimiz, varlık ve tüm zenginliğimiz için…
“Bu da geçer ya Hû”
Bir ağaç altında gölgelenmekten ibaret olan dünya hayatı için…
“Bu da geçer ya Hû”
BU DA GEÇER YA HÛ!
“Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur.
Rivayet odur ki, bir gün Sultan Mahmud vüzerasını toplar ve onlara bir buyruk verir: “Bana öyle bir söz bulun ki, o söz beni hüzünlüysem teselli etsin, mutluysam dizginlesin; rehavete kapılmamı engellesin.”
Sultan’ın adamları düşünür taşınırlar ama murad edilen sözü bulamazlar. O günlerde İstanbul’a bilge bir dervişin yolu düşmüştür. Hikmet ve gönül ehli olan bu dervişe müracaat ederler: “Sultanımızın böyle bir muradı var. Nice edipler, âlimler derdimize çare olamadı. Senin heybende varsa böyle bir söz, derdimize çare ol.” Dervişin gönül dünyasının derinliklerinde yoğrulan o muhteşem söz dudaklarından dökülüverir:
“BU DA GEÇER YA HÛ”
Sultana arz edilen bu kelam-ı kibar takdir görür ve derviş huzura kabul edilir. Sultan merak eder, nedir bu sözün arkasındaki hikmet. Huzura kabul edilen derviş hikâyeyi en başından anlatır:
“Sultanım, bir gün uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varmıştım. Karşıma çıkanlara yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup olmadığını sorduğumda köylüler, �?akir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmemi söylediler. �?akir, bölgenin en zengin kişilerinden biriydi. Haddad isminde çok zengin bir de komşusu vardı.
�?akir, beni çok iyi karşıladı; birlikte yiyip içtik. Nihayet ayrılık vakti geldiğinde ona: ‘Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma!’ dedim. �?akir, ‘Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…’ cevabını verdi bana.
Nice zaman sonra yolum yine aynı memlekete düştü. �?akir’i arayıp soruşturdum. Köylüler, ‘O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor’ dediler. Haddad’ın çiftliğine gittiğimde, eski dostum �?akir’i yaşlanmış ve üzerinde eski püskü kıyafetlerle buldum. Üç yıl önce bir sel felâketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmış. �?akir, bu defa beni, son derece mütevazı olan evinde misafir etti. Kıt kanaat yemeğini benimle paylaştı. Vedalaşırken, �?akir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğumu söylediğimde �?akir’den şu cevabı aldım: ‘Üzülme… Bu da geçer…’
Birkaç yıl sonra yolum yine aynı köye düştü. Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu �?akir’e bırakmıştı. �?akir, Haddad’ın konağında oturmaktaydı. Kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştu. Derviş eski dostuna, zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ve yine aynı cevabı alır: ‘Bu da geçer…’
Bir zaman sonra yine bölgeye geldiğimde �?akir ölmüştü ve mezarı bir tepenin üstündeydi. Mezar taşında şu söz yazılıydı: ‘Bu da geçer…’. Ölümün nesi geçecek diye düşündüm o an, fakat ertesi yıl
�?akir’in mezarını ziyaret etmek için geri döndüğümde ortada ne tepe ne de mezar kalmıştı. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmıştı, �?akir’den geriye bir iz dahi bırakmamıştı.”
Hikâyeyi ilgiyle dinleyen Sultan, bu ibarenin yüzüğüne işlenmesini emreder. Kazasker Mustafa Efendi’nin o nefis hattı ile hayat bulan söz, artık Sultan’ın parmağındadır.
Dünya sultanlığının yanında gönül sultanı da olan ulu hakanlar, her daim tevazu ehli olmayı tercih etmişlerdir. Hakimü’l-Haremeyn değil Hadimü’l-Haremeyn olmayı makbul tutmuşlardır. Binaenaleyh, ulemaya tabi olan Osmanlı padişahları, hesap gününü unutmamak adına “Talebe-i ulûmdan” bir grubu “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye hatırlatmakla memur etmişlerdi.
“Bu da geçer ya Hû” ibaresi tekkelerin girişinde, evlerin başköşesinde, dükkânlarda kendine yer bulmuştur. Derde düşmüş biçarelere “Bu sıkıntılar da geçecek, hiçbir şey daimi devam etmez” diye teselli verirken, “Ya Hû” ile Cenab-ı Hakkı anarak onun izni ve iradesiyle her şeyin olduğunu hatırlatmışlardır. Öyle ki İstanbul işgal edildiğinde bütün mekânlar bu söz ile donanır. Vapurlarda, kıraathanelerde, dükkânlarda yazılı olan “Bu da geçer ya Hû” sözü işgale karşı direnişin bir sembolü olmuştur.
Külfette olduğu gibi bir nimete malik olunduğunda da bu söz insanı ihtar eder ve der ki: “Makamlar da zenginlik de geçicidir, mahkeme kadıya mülk değildir.” Elinin altındakilere malik olduğunu düşünüp aldanma. Hatta kendini bile kendine malik zannetme. Sen Malikü’l-Mülk’ün mülkünde çalışan bir hizmetçisin. Mülk umumen onundur. Sen onun hem mülküsün hem memluküsün. Kader planında cereyan eden olaylar seni sarsmasın. Kâinatta her şey değişir, kararında kalmaz. Öyle ise lütuf da kahır da Mevla’dandır.
Öyle ise…
Mahkeme-i kübrada hesaptan kaçması ihtimal dâhilinde olmayan zalimlerin bu dünyadaki muvakkat zulümleri için…
“Bu da geçer ya Hû”
Ahirzamanda sel gibi ehl-i imanın üzerine yağan günahlar için…
“Bu da geçer ya Hû”
Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pulu taksim eden adalet simsarları için…
“Bu da geçer ya Hû”
Hayatı saflaştıran, terakki ve tekemmül etmesine vesile olan bütün musibet ve hastalıklar için…
“Bu da geçer ya Hû”
Nefsimize zor gelen, yerine getirmekte zorlandığımız tüm kulluk vazifelerimiz için…
“Bu da geçer ya Hû”
Dinçliğimiz, gençliğimiz, varlık ve tüm zenginliğimiz için…
“Bu da geçer ya Hû”
Bir ağaç altında gölgelenmekten ibaret olan dünya hayatı için…
“Bu da geçer ya Hû”
Çok teşekkürler, Allah razı olsun☺️
Ben dilekin guzeligini goremem yoksa.
65 bolum hem guldum hem aqlayrdin hele bitmeyib 66 bolum hele gulmemiwem aqlmaqda oldum 😥😥😥😥hec cocuk annesiz olmasin hec atata bu atanin acisini yawamasin can Taner can 66 boum bawlaydan bizi qirin aqlmadan
😭😭😭😭😭😭😭
Bence gelecek olan süt anne tanerin partneri olacak
Ful izleme neden yok
Deniz Baykal seviyorum
Çocuk gibi kalırım diye soran arkadaşım var ki sana mecburum bilemezsin merhaba Deniz Seki nasılsın nasılsın polise nasılsın nasılsın ve en çok sevdiğim gerçeği de sana olsun diye mi sevmedin mi güzeliz bir de bu yüzden çok güçlü olmak kolaydı nasılsın bir daha ki o artık bu kadar mı yakışır şekilde bu konuda bir şey yok ama uyuyamıyorum merhaba nasılsınız nasılsın bir gün olsun diye mi sevmedin mi güzeliz bir de bu yüzden çok seviyorum ya çok seviyorum ama o da bir gün mutlaka
🌼🌼🌼🌼🌼
Taner aşkına sadık kalsın.. Görelim büyük sevdasını. Meryem de rifatla birleşmeli. Her insan hata eder. Hasta bir insanı evlendirdiler meryemle olan büyük aşk bitmemeli.
Merhemin hatasını affetmek Rıfat in yaşadıklarını unutması demek Meryem affedilmemeli
sanmam asksız dizi olmaz
Ben dilegi dize istiyorum çok saçma niye biz üzülüyoruz ya tam diyorum işte güzel bir dizi kendimizi kaptırıyoruz diziye saçma sapan bir ayrılık yada ölüm oluyor lütfen yapmayın böyle

Öyle bi gereksiz uzadı ki bir bölümü aynı şeyin üstünden 2 saattir izliyoruz, ayrıca Asuman da çok saçma bir laf etti. Ramazan'ın da sınavı Asumanla
Katılıyorum ya tad alamadım bu bölümden kendi derdimiz yokmuş gibi birde diziye dertleniyoruz
Asuman ne dedi ki
@@tugcetaskopru2594 belki de bizim evlenmememiz gerekiyordu dedi.
@@JasminJasmin-hs3sw ha doğru evet, bu bölümde Ramazan da saçmaladı ya karakteri patavatsızlıştırmışlar gibi düşündüm, selami ve Kerimanı saymıyorum bile.
Ne alaka ya yani sen tad alamamışsindir orası ayrı ama dizinin başrolü önemli bir oyuncusu Yok artık bunu göstermeleri lazımdı hem de acı öyle hemen dinmez bunu göstermek daha iyi bence
Bir daha havliycanizaaaaa bir anne ne diyor dinleyin tmmmm onceee turkiyeeeeee🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷dunyaaaa yoksa evli halimle turklerre bile gulmezdim 🤣🤣🤣🤣🤣🤣eeee turkummmmm çünkü neden olcak 💙💙💙✌️💙💙💙💙💙💙✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️✌️🤣🤣🤣🤣🤣😍✋🌏🌏🌏🌏🌏🌏🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Öll
*Lise Öğrencisiyim.Yt'den gelir elde etmek istiyorum.30 kişi bile bana a-bo-ne olsa yeter.Bana yardım eden herkese çok teşekkür ederim♥️*
Gülsüm hanım ayrıldı zanediyorki daha iyi bir dizide oynarım kızım biraz zor bulursun böyle bir dizi şımarık şey
Os
Basta calan sarkinin ismini bilen varsa yazsin
Tebrikler Berk Atan tebrikler günül dağı tebrikler günül dağı ekibi 👏👏👏 muhteşemdi yine
Berk atan gerçekten çok güzel oynuyrsun ağlattınız bizi ya başırılar diliyorum 😘😘
*Lise Öğrencisiyim.Yt'den gelir elde etmek istiyorum.30 kişi bile bana a-bo-ne olsa yeter.Bana yardım eden herkese çok teşekkür ederim♥️*