Sherlock Holmes - İkinci Lekenin Esrarı (Sesli Kitap)

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 25 лис 2024

КОМЕНТАРІ • 45

  • @onurtanrover8687
    @onurtanrover8687 5 років тому +11

    Bağımlı oldum diyebilirim her gece dinliyorum.Ses ve okuma üslubu 10 numara.

  • @kadirozklc1321
    @kadirozklc1321 5 років тому +13

    Bir begeni atın adam uğraşıyor

  • @ebruebruteber905
    @ebruebruteber905 4 роки тому +3

    Her gece sizi dinliyerek geçiyor. Emeginize sağlık

  • @ugurcanyldz4995
    @ugurcanyldz4995 4 роки тому +8

    Holmes bagımlılık yaptı.

  • @hadix43
    @hadix43 4 роки тому +3

    Her gece yatarken dinliyorum , farketmez, sherlock holmes olsunda tekrar tekrar dinliyorum.

    • @elvinbabayev8175
      @elvinbabayev8175 4 роки тому +2

      Aynen bende öyle.kizil saçlılar kulübü.onu dinleyin

    • @hadix43
      @hadix43 4 роки тому +1

      @@elvinbabayev8175 onu okudum dostum askerdeyken. Yıllar önce çok iyi

  • @ayseevarlik
    @ayseevarlik 5 місяців тому

    Tüm bölümlerini dinledim sizden fakat hergece dinlediğim bu bölüm oldu, yatarken açıyorum ve bölüm bitmeden uyumuş oluyorum, sesinize sağlık, teşekkür ederim

  • @niluferesat4104
    @niluferesat4104 5 років тому +18

    Holmes'u dinledikçe 19 ncu Yüzyılda yaşamak istiyorum. Elektrik yok. Gaz lambaları, şömineler, atlı arabalar, mektup ve telgraflar var.
    Brandy her derde deva😍

    • @ucantavsan4605
      @ucantavsan4605 5 років тому +1

      Böle bir adam gerçekde yok ama bende isterdim bir dedektif olmak

    • @bursabirlik9682
      @bursabirlik9682 5 років тому +1

      Aynen. 🙄

    • @imperialiiiclassisd9081
      @imperialiiiclassisd9081 3 роки тому +2

      Büyük savaşlar ölümcül hastalıklar ota b*ka çıkas savaşlarda var tabi

    • @veneras-va3377
      @veneras-va3377 3 роки тому

      Pipoyu unutmayalım🙄

    • @deryaslbs
      @deryaslbs Рік тому +1

      @@imperialiiiclassisd9081 temizlik sıkıntısı, 30 kat kıyafet, katı klan sistemi, tuvalet ve banyo sorunu, İngiltere'nin soguk nemli ve puslu havası da var...

  • @canbalaban2057
    @canbalaban2057 25 днів тому

    Kral! En son şekli yapmadan odadan çıkmaz. Hastasıyız efendim

  • @seyyidmusevi
    @seyyidmusevi Рік тому

    Səsli kitablar içərisində ən yaxşı səs tonu sizdə və Şerlok Holmes seriyasındadır ❤təbiklər

  • @seraserap1810
    @seraserap1810 8 місяців тому

    Teşekkür ederim 🙏

  • @minebuyukdoganay8820
    @minebuyukdoganay8820 2 роки тому

    Çok iyi seslendirme...

  • @hlyylmzsmr
    @hlyylmzsmr 3 роки тому

    Çok güzel okuyorsunuz teşekkürler

  • @aliyildiz6057
    @aliyildiz6057 Місяць тому +1

    İkinci Lekenin Esrarı
    İstanbul'un gri bulutlarla kaplı soğuk bir sabahında, Recep İvedik, evinde oturmuş, her zamanki gibi televizyon karşısında çayını yudumluyordu. O gün her şey sıradan başlamıştı; ta ki telefon çalana kadar.
    "Alo?" diye açtı telefonu Recep, karşısındaki ses tanıdık geliyordu. Bu, mahallede herkesin saygı duyduğu, eski polis memuru Nihat Bey'di.
    "Recep, sana bir işim düştü," dedi Nihat Bey, sesi endişeliydi. "Bu sabah Ayasofya civarında bir cinayet işlendi. Ama olay çok karışık, anlayamadık. Sadece sen çözebilirsin."
    Recep şaşırmıştı. "Ulan Nihat abi, ben ne anlarım cinayetten?" diye sordu.
    "Senin çözüm yeteneğine güveniyoruz, bir gel bak istersen," dedi Nihat Bey.
    Merakına yenik düşen Recep, evden hızlıca çıktı. Üzerine kahverengi deri ceketini geçirip, motoruna atladı. Ayasofya'ya vardığında polisler ve dedektifler olay yerini kapatmıştı. Recep İvedik, polis barikatını aşarak, Nihat Bey'i buldu.
    "Ne var ne yok Nihat abi, ne olmuş burada?" diye sordu Recep, etrafa bakınırken.
    Nihat Bey derin bir nefes alıp, "Adamı sabah bulduk, bir iş adamı. Kendi evinde öldürülmüş. Ama tuhaf olan şey, olay yerinde iki tane leke var. İlki kan lekesi, ama ikinci leke... Anlamadık," dedi ve Recep’i olay yerine götürdü.
    Recep, cesedin etrafını inceledi. Salonda değerli tablolar, antikalar ve lüks eşyalar vardı, her şey yerli yerinde duruyordu. Ama duvarda, kimsenin anlamadığı garip bir leke vardı. Siyah, kömür gibi bir şey... Dokununca eline bulaşmıyordu, sanki duvara işlenmiş gibiydi.
    "Bu ne biçim leke böyle?" diye söylendi Recep.
    Biraz daha dikkatle bakınca, lekenin aslında bir harf dizisi olduğunu fark etti. Ancak harfler bir anlam taşımıyordu. Sonra gözlerini kısıp biraz daha yaklaştı ve lekenin tam yanında başka bir şey fark etti; küçük bir dijital saat! Saate yaklaştı, ekrana bakarken sayılar yavaş yavaş azalıyordu. 00:10... 00:09...
    "Lan bu bomba mı yoksa?" diye bağırdı Recep, bir an panikleyerek geri çekildi. Ama sonra düşündü; bir bomba neden sadece bir saat geri sayar? Bu işin içinde başka bir şey olmalıydı.
    Nihat Bey, Recep’in paniklemesini izlerken onu sakinleştirmeye çalıştı. "Bu saati sabah bulduğumuzda geri saymaya başlamıştı, ama neyin sayacı olduğunu hâlâ bilmiyoruz."
    Recep bir süre düşündü. "Abi, bu işin kokusu çok fena. Benim hemen bunu çözmem lazım, yoksa bu leke işi başımızı ağrıtacak," dedi. Sonra tekrar lekeye döndü.
    Recep, lekeyi birkaç dakika daha inceledikten sonra içgüdülerine güvenerek, eski bir tanıdığına gitmeye karar verdi. Bu kişi, İstanbul'un en iyi bilim adamlarından biri olan Cemil Hoca’ydı. Cemil Hoca, eski bir üniversite profesörüydü ve yıllardır tuhaf kimyasal maddeler üzerine çalışıyordu. Belki de bu lekenin ne olduğunu anlamasına yardımcı olabilirdi.
    Recep, motoruna atlayıp hızla Cemil Hoca'nın laboratuvarına doğru yola çıktı. Cemil Hoca, her zamanki gibi laboratuvarında deneyler yapıyordu. Recep içeri girip durumu hızlıca anlattı. Cemil Hoca, Recep'i dikkatle dinledi, ardından bilgisayarındaki birkaç grafikle oynayarak lekenin fotoğrafını analiz etmeye başladı.
    "Bu leke doğal bir şey değil, Recep. Bunun arkasında bir teknoloji var. Nanoteknolojik bir iz bırakma cihazı olabilir. Bu tip şeyler genellikle çok gizli operasyonlarda kullanılır," dedi Cemil Hoca.
    "Nanoteknoloji mi? Ne biçim işler bunlar hocam? Kim yapar böyle bir şeyi?" diye sordu Recep.
    Cemil Hoca, ekranın başından kalkıp düşündü. "Bu tarz izler genellikle istihbarat operasyonlarında kullanılır. Bir mesaj bırakmak istediklerinde bu yöntemle duvarlara görünmez yazılar bırakıyorlar."
    Recep, Cemil Hoca'nın söylediklerini kafasında tarttı. Demek ki bu cinayet, sadece basit bir iş adamı cinayeti değildi. Birileri bir mesaj bırakmıştı ama mesajı yalnızca Recep çözebilirdi.
    Laboratuvardan çıkarken kafasında birçok soru vardı. Geriye bir şey kalmıştı: Lekenin arkasındaki mesajı çözmek. Anlaşılan bu işin sonu çok daha karanlık yerlere gidiyordu. Recep, bir an önce lekeyle ilgili çözüm yolunu bulamazsa, daha büyük tehlikelerle yüzleşmek zorunda kalacaktı.

    • @aliyildiz6057
      @aliyildiz6057 Місяць тому

      Recep, kafası allak bullak halde Cemil Hoca’nın laboratuvarından çıktı. Lekenin ardındaki teknolojinin bir istihbarat operasyonuna bağlı olabileceği fikri, işleri çok daha karışık hale getirmişti. Eve dönüp oturup düşünse de çözümün orada olmadığını biliyordu. Bu iş, İstanbul’un en karanlık köşelerine inen bir labirente girmiş gibiydi. Tekrar olay yerine gitmeye karar verdi.
      Ayasofya'ya geri döndüğünde, artık akşam olmuştu. Polisler dağılmış, sadece birkaç güvenlik görevlisi kalmıştı. Recep, kimsenin dikkatini çekmeden gizlice içeri sızdı. Duvardaki ikinci leke hâlâ oradaydı. Ancak bu sefer lekenin hemen altında bir şey fark etti. Küçük, neredeyse fark edilmeyecek kadar ince bir lazer ışığı, duvara yansıyordu. Işık, lekenin tam üzerine yönlendirilmişti. Lazerin kaynağını bulmak için odayı iyice aradı ve nihayetinde köşede yer alan bir vazo dikkatini çekti.
      Vazonun içine baktığında küçük, gizlenmiş bir cihaz buldu. Cihaz, lazeri duvara yönlendiriyordu. Recep, cihazı dikkatle inceledi ve ekranda bir sembol olduğunu fark etti: Üçgen içine alınmış bir göz sembolü. Recep bu sembolü daha önce bir yerlerde görmüştü ama nerede olduğunu hatırlayamıyordu. Tam o anda cep telefonu çaldı, arayan yine Nihat Bey'di.
      "Recep, kötü haber var. Bir cinayet daha işlendi," dedi Nihat Bey. "Bu sefer Galata Kulesi civarında. Durum aynı, bir adam öldürüldü ve yine o lanet olası leke var."
      Recep, telefonu kapattıktan sonra hızlıca motoruna atladı ve Galata Kulesi’ne doğru yol aldı. Oraya vardığında polislerin yine bölgeyi kapattığını gördü. Bu sefer lekeyi incelemek için acele etmedi, önce etrafı dikkatle gözlemledi. Her iki cinayet de oldukça lüks mekanlarda işlenmişti. Katil, geride hiçbir ipucu bırakmamış, sadece bu gizemli lekeyi duvara işleyip gitmişti.
      Olay yerini dikkatlice inceledikten sonra, Recep İvedik yavaş yavaş bir şeylerin kafasında şekillenmeye başladığını hissetti. İki olay arasında kesinlikle bir bağlantı vardı ama bu bağlantıyı çözmesi gerekiyordu. O an fark etti ki her iki olay yerindeki lekenin altında bir sembol gizliydi. Bu semboller, İstanbul'un bir yeraltı örgütüne işaret ediyordu. Bu örgüt, çok eski bir tarikat olan "İkinci Çember"di. İkinci Çember, İstanbul’un karanlık sokaklarında fısıltı halinde konuşulan, ancak hakkında çok az bilinen bir örgüttü. Söylentilere göre, örgüt yüksek düzeyde istihbarat operasyonlarına karışıyor, İstanbul’un yeraltı dünyasını yönetiyordu.
      Recep, "İkinci Çember" adını duyduğunda, işlerin çok daha karmaşık bir hal aldığını anlamıştı. Bu örgütün lideri, kod adı "Gölgelerin Efendisi" olan biri olarak biliniyordu, kimse onu görmemiş, kimse onun varlığından emin olamamıştı. Ancak Recep, bunun ardında çok daha derin bir oyun olduğundan şüpheleniyordu.
      Tam o anda, karanlık bir figür gölgelerin arasından çıktı. Siyah paltosu ve şapkasıyla neredeyse görünmez olan bu adam, Recep’e doğru yaklaştı. "Seni uzun zamandır izliyoruz Recep İvedik," dedi. "İkinci Çember'e hoş geldin."
      Recep, şaşkınlığını gizlemeye çalıştı. "Siz kimsiniz lan? Ne işiniz var bende?" diye sordu.
      Adam, hafif bir gülümseme ile "Ben sadece bir haberciyim. Ama seni Gölgelerin Efendisi’ne götürmek üzere buradayım. O, seni bekliyor," dedi.
      Recep'in içindeki merak ve öfke aynı anda kabardı. "Hadi bakalım, ne işiniz varmış, öğrenelim," diye mırıldandı ve adamın peşinden yürümeye başladı.
      Karanlık sokaklarda adamı takip eden Recep, İstanbul’un yeraltına doğru inen dar bir geçide girdi. Uzun ve loş bir koridordan geçtikten sonra büyük, eski bir kapının önüne geldiler. Adam, kapıyı açtı ve içeri girdiler.
      Burası, Osmanlı döneminden kalma, antik bir zindan gibi görünüyordu. Taş duvarlar, loş ışıklandırma ve eski zamanlardan kalma büyük bir masa. Masanın başında, siyah bir pelerin giymiş biri oturuyordu. Gölgelerin Efendisi. Yüzü neredeyse görünmüyordu, sadece karanlığın içinden parlayan gözleri.
      "Hoş geldin Recep," dedi Gölgelerin Efendisi, derin bir ses tonuyla. "Bize katılmak üzere büyük bir yolculuğa çıktın."
      Recep, bir adım öne çıktı ve sert bir sesle, "Benim hiçbir yere katıldığım yok. Ne halt dönüyor burada, ne istiyorsunuz benden?" diye sordu.
      Gölgelerin Efendisi, masasının üzerine yerleştirilmiş eski bir kitabı işaret etti. Kitabın kapağında aynı sembol, üçgen içindeki göz vardı. "Bu, İkinci Leke'nin sırrını taşıyan kitaptır," dedi. "Bu leke, senin düşündüğünden çok daha fazlası. Bir sonraki kurbanı engelleyebilecek tek kişi sensin."
      Recep, kitabı dikkatlice inceledi. İçinde, İstanbul'un gizemli yeraltı dünyasına dair yazılar vardı. Ve her şey bir sonraki kurbanla ilgiliydi: "Üçüncü kurban, İstanbul'un kalbindeki en önemli kişi olacak."
      "Bu işin sonu kötüye gidiyor," diye düşündü Recep. Şimdi her şeyi çözmek için sadece kısa bir süresi kalmıştı. Gölgelerin Efendisi’nin ne tür bir oyun oynadığını anlamak, bu ölümcül lekenin arkasındaki sırrı çözmek ve İstanbul’u yaklaşan felaketten kurtarmak onun elindeydi. Ama vakit daralıyordu.

    • @aliyildiz6057
      @aliyildiz6057 Місяць тому

      Recep, Gölgelerin Efendisi'ne ve elindeki kitaba bakarken, içindeki şüpheler giderek artıyordu. "Bu herifler neyin peşinde?" diye düşündü. Ancak bir yandan da kitabın içindeki bilgiler onu çekiyordu. İstanbul’da işlenen bu cinayetler ve bıraktıkları izler, sadece İstanbul’un değil, belki de daha büyük bir oyunun parçasıydı.
      Gölgelerin Efendisi, Recep’e yaklaşarak fısıldadı: "Bir sonraki kurban, İstanbul’un kalbinde, Galata Kulesi’nin tepesinde olacak. Ama bunu önleyebilecek tek kişi sensin. Kitabın son bölümünü okuman gerekiyor. Orada, cinayetler ve lekelerin gerçek sırrını bulacaksın."
      Recep, kitabın kapağını açtı ve hızlıca sayfaları çevirmeye başladı. Sayfalar boyunca garip semboller, eski yazılar ve İstanbul’un karanlık tarihine dair bilgiler vardı. Son sayfaya geldiğinde, büyük harflerle yazılmış bir cümle dikkatini çekti: "Üçüncü kurban, şehirdeki en önemli figür olacak. Onu kurtarabilmek için geçmişin gölgelerine inmelisin."
      Bu sırada Gölgelerin Efendisi, "Kurbanı bulmak için önce bu şehre ait olmayan bir sırrı öğrenmen gerekiyor. İstanbul’un sırlarını çözdüğünde, lekenin neyi işaret ettiğini de anlayacaksın," dedi.
      Recep, ne yapması gerektiğini anlamıştı. Bu iş sadece bir seri cinayet değildi; çok daha eski ve derin bir kökeni vardı. "Tamam," dedi Recep, kararlılıkla. "Bu oyunu bozacağım."
      Hızla zindandan çıktı ve motoruna atladı. Galata Kulesi’ne gidip üçüncü cinayeti durdurması gerekiyordu, ama öncesinde birkaç önemli adımı atması gerektiğini biliyordu. İlk adım, kitabın bahsettiği geçmişin gölgelerine inmekti. Bu, İstanbul’un tarihindeki bir anahtardı. Ama hangi tarihsel figür ya da olayla bağlantılıydı?
      Recep, önce eski bir İstanbul tarihçisi olan Sadık Hoca'yı bulmaya karar verdi. Sadık Hoca, İstanbul’un karanlık geçmişi üzerine birçok çalışma yapmış biriydi. Tarih hakkında ne kadar derin bilgiye sahipse, şehrin gizemlerine de o kadar hakimdi. Recep, hocanın Kadıköy'deki küçük ofisine gitti.
      Sadık Hoca, Recep’i şaşkın bir şekilde karşıladı. “Ne oldu Recep, uzun zamandır uğramıyordun. Bir şey mi var?” diye sordu.
      Recep, kitabı çıkarıp Sadık Hoca’ya gösterdi. “Hoca, bu kitapta yazanlar çok fena işler. Cinayetler işleniyor, leke bırakılıyor. İstanbul’un geçmişiyle bağlantılı bir şeyler var ama çözemedim. Senin bilmen gerek.”
      Sadık Hoca, kitabı inceledi ve gözleri büyüdü. "Bu, çok eski bir metin. Osmanlı döneminde gizlice yazılmış. Cinayetlerin işlendiği yerler, İstanbul'un stratejik noktalarıdır. Şehrin enerjisini, tarihini ve ruhunu kontrol etmeye çalışan bazı güçler her yüzyılda bir harekete geçerdi. Bu örgüt, şehri kaosa sürükleyip kontrol altına almak istiyor olabilir," dedi. "Ama bu kez hedefledikleri şey, sadece bir insan değil, şehrin kendisi olabilir."
      Recep, Sadık Hoca'nın söylediklerini düşündü. "Demek olay sadece bir seri cinayet değil, İstanbul’un kalbi. Şehirdeki en önemli kişi ne anlama geliyor olabilir?"
      Sadık Hoca bir süre düşündü. "İstanbul’un kalbini kontrol etmek demek, şehrin simgesi olan yapıları kontrol etmek demektir. Galata Kulesi bunun merkezinde. Bir sonraki kurban orada olmalı. Hemen gitmelisin, vakit daralıyor."
      Recep, Sadık Hoca’ya teşekkür etti ve hızla Galata Kulesi’ne doğru yola çıktı. Oraya vardığında, kuledeki turistik kalabalık neredeyse dağılmıştı. Hava iyice kararmış, şehir ışıkları parlamaya başlamıştı. Kuledeki karanlık sokaklarda ilerlerken bir şeylerin ters gittiğini hissetti.
      En tepeye çıktığında, kulenin balkonunda yalnız bir adam gördü. Bu, Recep’in daha önce hiç görmediği biriydi. Yüzü kapalıydı ve elinde siyah bir çanta tutuyordu. Recep sessizce adamın yanına yaklaştı ve “Hey, ne işin var burada?” diye sordu.
      Adam, yavaşça döndü. Gözleri parlıyordu. "Geldin demek. Gölgelerin Efendisi seni bekliyordu," dedi alaycı bir tonla.
      Tam o anda, adam çantasını açtı ve içinden küçük bir cihaz çıkardı. Recep cihazın hemen lekeyle bağlantılı olduğunu anladı. Bu cihaz, şehrin enerjisini ve tarihini çalacak olan anahtar olabilirdi. Kule, İstanbul’un enerji merkezlerinden biriydi ve bu cihaz, şehir üzerinde bir kaos yaratabilirdi.
      Recep bir saniye bile düşünmeden adama saldırdı. İkili arasında kısa ama şiddetli bir kavga başladı. Adam güçlüydü ama Recep'in sokak kavgalarındaki tecrübesi ona avantaj sağlıyordu. Birkaç darbeden sonra adam yere yığıldı. Cihaz hâlâ aktifti, parlayan ışıklar ve tuhaf bir ses çıkarıyordu. Recep, cihazı hızla kapatmaya çalıştı ama nasıl çalıştığını bilmiyordu. Tam o sırada kitabı hatırladı. Kitabın son sayfasında yazan bir cümleyi hatırladı: "Geçmişin gölgeleri, geleceğin anahtarını taşır."
      Recep, cümleyi zihninde tartarak cihazın üzerinde yazılı olan sembolü fark etti. Bu sembol, Osmanlı dönemine ait bir mühür gibiydi. Cihazın yan tarafında gizli bir düğme buldu ve tereddüt etmeden ona bastı. Cihaz aniden durdu. Tehlike geçmişti.
      Derin bir nefes alarak etrafına baktı. İstanbul, hala parıldayan ışıklarıyla onu izliyordu. Görevini başarmıştı ama hala aklında bir soru vardı: Gölgelerin Efendisi kimdi ve neden onu seçmişti?
      Recep, kuleden aşağı inerken bunun bir son olmadığını biliyordu. İkinci lekenin esrarı çözülmüştü ama İstanbul’un karanlık sırları henüz bitmemişti. Gölgelerin Efendisi bir gün yeniden ortaya çıkacak ve o zaman Recep İvedik yine hazır olacaktı.
      İstanbul’un gölgelerinde kaybolan bu sır, bir daha gün yüzüne çıkmayacak kadar derinlere gömüldü.
      SON

  • @ayhancelebi8289
    @ayhancelebi8289 4 роки тому +3

    Bu ne incelikli gözlem ...Kadın , kocası için o kadar üzülüyordu ki süslenmemiş, pudra sürmemişti.Tebrikler!

  • @osmanbal81
    @osmanbal81 3 роки тому

    Aynen bende bağımlısı oldum

  • @muhendis4746
    @muhendis4746 5 років тому +1

    Süper

  • @yasarcardak26
    @yasarcardak26 10 місяців тому

    👍👏🙋‍♂️

  • @ferdabasak6806
    @ferdabasak6806 3 роки тому

    Teşekkürler.

  • @bursabirlik9682
    @bursabirlik9682 5 років тому +3

    Her zaman ki gibi çok güzeldi. 🙄

  • @nihatceylan4127
    @nihatceylan4127 5 років тому +2

    🙋‍♂️♥️👏👏

  • @yasarcardak26
    @yasarcardak26 2 роки тому

    👏👍

  • @alvarotalsca5271
    @alvarotalsca5271 4 роки тому +1

    Bu kitap bende var

  • @ebruebruteber905
    @ebruebruteber905 4 роки тому

    👌👏👏👏👏👏👏👏👏

  • @temkap6711
    @temkap6711 4 роки тому

    🙏🙏

  • @nihaterem
    @nihaterem 4 роки тому

    👍

  • @yakutruna3008
    @yakutruna3008 Рік тому

    Acaba ben de bu çağın insanı değil miyim?

  • @turgaykoyuncu7777
    @turgaykoyuncu7777 Рік тому

    Uyku hapım

  • @songulylmaz2555
    @songulylmaz2555 2 місяці тому

    Tek geçerim sizin yorumunuzu

  • @beyzasarac1284
    @beyzasarac1284 3 роки тому

    kitbın tamamını mı okuyorsunuz yoksa bir bölümü mü??

    • @veneras-va3377
      @veneras-va3377 3 роки тому

      Her vidyoda 1 hikaye okuyor.Şerlok Holmsun maceraları 1000 hikayeden ibaret.Maalesef (((

  • @kemalyavuz4092
    @kemalyavuz4092 4 роки тому +1

    Diksiyon dersleri almanız gerekiyor.
    Nefes egzersizi yaparsanız iyi olacaktır.

  • @GuldenSargn
    @GuldenSargn Рік тому

    Bu ne igrenc okuma vurgu yok tonlama yok

  • @muhendis4746
    @muhendis4746 3 роки тому +1

    Süper