ALLAH ALLAH EYVALLLAH GARDAS ...DÜNYA DENEN DÜN DE KALDI ...PAKLANDIK GIRDIK 40 LARA VERILDİ GOREVLER ..ELIF OLUP CEMDE BIR OLMAK COK ŞÜKÜR ALLAHIMA 🤲🤲🤲
12-Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur.Ancak unutulmamalıdır ki, bu ayetler kendisine vahyolunduğu zaman Peygamberimiz henüz neyi okuyacağını, zihninde neyi topar¬layacağını, neyi depolayacağını, neyi taşıyacağını ve neyi dağıtacağı¬nı bilmemekteydi. Hûd/1’de belirtildiği gibi, Kur’an’ın önce ihkam [yasalaştırma], sonra tafsil [detay, ayrıntı] üslûbu doğrultusunda olmak üzere, Kur’an’ın önsözü mahiye¬tinde olan bu surede işaret edilenler, ileriki ayet ve surelerde detaylandırılacaktır,Kur’an sözcüğü de bu kökten türetilmiş “furkan” kalıbında mas¬tar ve isimdir. Allah’ın son vahyine isim olarak koyduğu bu sözcük, “emir, nehiy, kıssa, toplanıp dağıtılan [Allah’tan alı¬nıp, kullara tebliğ edilen], Allah’tan öğrenilip kullara öğretilen” anlamına gelmektedir. Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir. Bu nedenle biz burada “ikra’” emrini, “öğren öğret” diye ifade etmeyi uygun gördük. Peygamberimiz bundan böyle Rabbini de yavaş yavaş tanıyacak¬tır: Yaratan, ekrem [en üstün olan], kalemle öğreten… Daha sonra Rabbülalemin [tüm yaratıkların programcısı], Rahman [çok merha¬metli], Rahîm [hep merhametli], Mâlik-i yevm’id-dîn [karşılık gününün hükümdarı], Rabb’ul-felâk [çatlamanın programcısı], Rabb’un-nâs [insanların programcısı], Habîr [her şeyden haberi olan]… Vahiy geldikçe Rabbimizin “Esma-i Husnâ” dediğimiz güzel isim ve sıfatları da yavaş yavaş öğrenilecek ve Rabbimiz kendisine layık bir şekilde tanınacaktır.Hz peygamber uyandıktan sonra direk olarak sidetül-müntehan bölgesine gitmiş
11-Miraç olayın sıralamasında bazı araşatırmacılar da bir ayrılma var. ilk vahy mehcisi aksada ikinci vahy de Sidetül-münteha’nın yanında görmüştürü savunanlar .Bazı araştırmacılarda sıralamını tam tersini, ilk önce sidetül-müntehan sonrasında Mehcidi aksa’dayı savunanlar var.Bu ikiside doğru ama biz konuyu çok bölmemek için ikinci görüş üzerinden gitmeyin uygun bulduk. İlk karşılaşma -Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü. Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü.Bu ağaç araplarda bir ağaçtır büyük yapraklı güzel bir ağaçtır.Arabistan kiraz ağaçı da denir.Araplarda arazilerin bitiminde veya tarların bitiminde son sınıra bu ağacı dikerlerdi.şte kuranı kerim bu lügat ve kelimelerin kullanmasındaki sırı o zamanki toplumun anlayacağı dilde anlatılmıştır.Böyle anlatmaz ise araplara nasıl anlatacaktı.Araplar sidrtülü bilecek, ağacı bilecek, sınırı bileceklerki onlara bir mesaj veresin.Hiç tasavvufa girmeden yüzeysel sözcük manasından bunu anlıyoruz.Hiç miracı düşünmeden objektif bir manada bakıyoruz.Ki cennetül meva onun yanında dır.Cennet bahçe demektir.Hz adem ve Hz Havva da anlatığımız cennet dir.Has bahçe demek.Bu bahçe mekkenin yanında konaklama yeri ,halk mekkeye gelmeden önce orada dinlenirdi çünkü orası gölgelikli,suyu olan yerdir.Bu yerin konumu vadi içindeydi bu vadinin tepelerinde yani sınır bölgesinde kiraz (Arabistan kirazı)ağaçları vardı işte Hz peygamber o vadiden çıkarak yukarı çıkmış nereye kadar o vadinin son sınırında olan kiraz ağıcını olduğu yere kadar gelmiş sonra Allah ne yapmış vahy etiğini vayh etti(Eğer Cebrail koyarsan ortaya vayh ettiği vayh etti anlamı Cebrail Allah olmuş olur ) O zaman kiraz ağacını kaplayan kaplıyordu(Burada şu anlam çıkmaktadır arada perde vardı anlamı çıkmaktadır) .Hz Resül orada sınır ağacının orada uykuya dalıp ilk vayhi alıyor Alak suresini incelemek gerekir:1-2.Oluşturan; insanı kan pıhtısından oluşturan Rabbinin adına öğren-öğret! :Ayetin orijinalindeki “İkra” sözcüğü, “karae” fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için “kıryono” kullanılır. “İkri” sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe¬rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler. Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arabça’da “tilâvet”tir. Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz. Ancak Kur’an’ın ikra sözcüğü ile bu anlamda bir okumayı kasdetmediği açıktır. Nitekim “6-8Bundan böyle sende bilgi birikimi sağlayıp onu başkalarına ulaştırtacağız sonra da sen unutmayacaksın/ terk etmeyeceksin. Ancak Allah dilerse başkadır. Kuşkusuz ki O, açığı da bilir, gizliyi de. Ve sana “En Kolay Olan”ı/ seni en çok mutlu edecek olan şeyleri kolaylaştıracağız”
5-İsra Suresi'nin başında işaret edilen Mescid-i Aksa, Cirane'de bulunan bir mescittir(Dan Gibson bu araştırmaları ile İslam'ın erken dönemine ait miraç rivayetlerinde yer verilen “El-Aksa” mescidinin lokasyonlarını da vermiştir. Gibson'a göre mescid Petra antik kentine yürüyüş mesafesinde (8 km), Cirane mevkiinde bulunmaktaydı.) Çünkü Kur'ân indiği zaman Kudüs'te Mescid-i Aksa adıyla bir mabet yoktu. Harabe halinde bulunan Süleyman Mabedi, onarılmış olsa da adı Mescid-i Aksa değildir. Bir kenarını mübarek kıldığımız “Havl” sözcüğünün yukarıdaki açıklamaları çerçevesinde, ayette geçen “bir kenarını mübarek kıldığımız” ifadesinden, Mescid-i Aksa’nın coğrafî olarak mübarek kılınmış yerin dışında, bir kenarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, önce mübarek yeri neresi olduğunu bulmak, sonra da bu yerin kenarının neresi olduğunu tespit etmektir.Mehcidi aksanın bir kenarını mübarek kılmış.mehcidi aksanın bir kenarını ,mehcidi aksa mübarek değildir onu kenarında avlusunda olan yer mehcidi haram dır. Mübarek yerin neresi olduğu Kur’an’da bildirilmiştir: Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke’dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm’in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için oraya gitmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. (Âl-i Imran/96, 97) Yani, mübarek yer Kâbe’dir, diğer adıyla Mescid-i Haram’dır. Mescid-i Haram, “Haram bölgenin mescidi” demek olduğuna göre, merkezinde Kâbe’nin bulunduğu haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları belirlenmelidir ki, bu bölgenin kenarlarının nereleri olduğu da tespit edilebilsin. Peygamberin yürütülüş nedeni:Ayette bildirildiğine göre; Allah’ın kulu [Muhammed (as)], kendisine bir takım ayetler gösterilmek üzere, bir gece, Mescid-i Haram’dan, mübarek kılınmış yerin kenarındaki Mescid-i Aksa’ya yürütülmüştür.Hangi ayetler gösterilmiş? Bunuda necm suresinde anlatmakta. Rabbimiz hem bu gösteriyi hem de ayetlerini “nerede” ve “nasıl” gösterdiğini Necm suresinde açıklamıştır. Kısaca özetlemek gerekirse, Necm suresinin ilgili ayetleri çarpıtılmış ve Allah`a ait olan nitelikler maalesef Cebrail`e yakıştırılarak Kur`an`ı vahyedenin Cebrail olduğu ileri sürülmüştür. Necm Suresi’nin ilgili ayetlerinde vahyi kimin öğrettiği isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Bu sıfatlar Yüce Allah’ın sıfatlarıdır. Halbuki rivayetçiler bu sıfatları Cebrail`e vermişler, 10. ayette peygamberimizin Cebrail`e kul olması anlamı ortaya çıkınca da işin içinden çıkamayarak bin bir safsata uydurmuşlardır. Kur`an`ı öğretenin Cebrail olduğunu söylemek, Kur`an`a tamamen terstir.Yürüyüşün bir gece vakti vuku bulduğu, hem “leylen [geceleyin]” zarfıyla hem de “gece yolculuğu” anlamına gelen “esra” fiili ile vurgulanmaktadır.Bu gecenin nasıl bir gece olduğu hakkında Kur’an’da şu bilgiler verilmiştir:
Merhaba öncelikle ağzınıza sağlık sorum şu olacak şimdi dediniz ya bir kişinin peygamber soyundan olduğuna inanmak veya anlamak istiyorsanız onu bilgiyle sinayin dediniz soy dan gelmek ayrıdır bilgisi olması veya kerameti olması ayrıdır bence hele hele şu zamanda görüşüm böyle çünkü dedelik yapan ve soyu 12 imamlardan gelen biri bilgi sahibidir ama kerameti yoktur veya bilgisi olmayıp dede seyid soyundan gelenler de var bilgisi yok kerameti yok ama seyid soyundan bunu saymamamiz mı gerekiyor
Birde bizim pirsilyanusumuz var birde kudret kitabımız var ve bu pirsilyanusu önce taşıyorlar sonra kudret kitabıyla ateşe veriyorlar Ankara yakınlarında bir köyde bu olay mulumanliktan önce oluyor
13-İkinci karşılaşma: Mehcidi Aksa da Onu geçmişte görmüştü sonra bir daha gördü diyor yani ikinci kere görmüş.Geçmişte bir daha görmüştü ve nerede görmüştü.Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü.Hz Resül uyandıktan sonra şaşkınlıkla veya korku ile Mehcidi Aksaya gider ve orada ikinci kere uykuya dalar. orada uykuya dalıp ikinci kere vayhi alıyor.İlk vahi almadan önce Muhammed olan beşer vahi aldıktan sonra Resül olmuştur.Burada net bilinmeyen bir şey var ikinci vayh aldıktan sonra o rüya içindemi kırklar cemine gidiyor ,yoksa uyandıktan sonramı o kırklar cemine gidiyor .( gece Asabı sufa ya yolu düşüp(veya mehcidi Aksada olan Asahabı sufanya katılması) o kapıdan girmesi ve semah katılması, cem yapması bu şekilde diye düşünmekteyim Herşeyin en doğrusunu bilen Allah’a sığınırım).Bu bir din algısıdır amacımız kimseye birşeylere zorlamak değildir. Alevi ibadeti’nin merkezinde Miraçlama vardır. İbadetin temel ilkesini/bel kemiğini oluşturur. Cem ibadetlerinde en çok okunan, Şah Hatai’nin miraclamalamasıdır.Hz.Muhammed’in gerçek anlamda Miracı budur. Miraç, madde aleminden mana alemine geçiştir. Diğer bir deyimle de “fakr” aleminden “fahr” alemine geçiş, yani “Fahri Kainat” (Kainatın efendisi) makamına erişmektir. Bu vahyin gereği olarak tevhidi, semahı ve cem ibadetini icra etmek üzere de Kırkların Cemine katılmıştır.Her Perşembe yapılan cem Miracı kutlama günüdür. Kuran’ın bu Tanrısal buyruğunu Aleviler, bilindiği gibi cuma günleri yani perşembeyi cumaya bağlayan gece kadın erkek ayrımı yapmadan zikir ve salatı birleştirerek cuma namazı (halka namazı) kılarak yerine getirirler. Kur'ran da ibadettin gece yapılanının daha makbul olduğu belirtildiği için, Alevi- Bektaşiler toplu salatını İbadeti gündüz değil, Perşembeyi cumaya bağlayan gece yaparlar. (Haç da kadın erkek kabeyi semah gibi dönerler ,dua ederler ve bunları yaparlarken de özel elbisler giyer.Hani kadın erkek aynı yerde ibadet edemezlerdi). Eski takvimde ( Hicri ) yeni günün başlangıcının gün batımı olduğu gerçeği dikkate alındığında Perşembeyi Cumaya bağlayan akşamın Cuma günü içersinde yer aldığı görülecektir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerce Cumalar akşamları yani Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam yapılan Cem ayinleri Kuran’daki Cuma namazı buyruğunun yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bir toplu dua etkinliğidir(İlerki konularda cumua konusuna tekrar değineceğiz.). Burada kadın ile ilgili bazı ayetler üzerinde durmak isterim.Amacım yanlış tercüme ederek kadınlara yapılan bu haksızlığı göstermek .Erkeklerinizden iki şahit tutun.Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek; biri unuttuğunda, şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir..."(Bakara, 2/282).Burada gerçek anlamında eğer iki erkek bulamaz iseniz bir erkek bir kadın şahit bulun yazmaktadır.Bu anlamı çıkarmak için başka ayetlerden yardım alarak çıkarta biliriz.
Çok teşekkür ediyorum bu kadar güzel bilgileri sayenizde bulabildim. Aleviliğin kitabı kudret var diye duydum fakat gerçeğini bilmiyorum siz biliyorsanız bununla ilgili bilgilendirirseniz sevinirim 🙏🧿
7-Kasa ayeti 85-88; 85-Şüphesiz ki Kur’ân’ı sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Benim Rabbim, kimin doğru yol kılavuzu ile geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir.” Rabbimiz bu ayette peygamberimize “Şüphesiz ki Kur’an’ı sana farz kılan kişi [Allah], elbette seni dönülecek yere döndürecektir” şeklindeki sözleriyle o’na manevî destek vererek “Seni elçi tayin eden elbette gereğini yapacaktır” demiş olmaktadır. “Kur’an’ı sana farz kılan” ifadesi, “Sana vahyi toplama ve dağıtma görevini veren” demektir. Bu ifadeyle vahyin ilk sözü “ikra’ [oku]!” emrine işaret edilmiştir. Ayetin ikinci kısmındaki “Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir” ifadesi ise inkârcılara yönelik bir uyarı mahiyetindedir. 85. ayetteki “ معادmead” sözcüğü orijinal anlamıyla “bir kimsenin en sonunda dönmek zorunda olduğu yer” demektir.[24].Sözcük ayette nekre [belgisiz] olarak yer almıştır. Bu sebeple sözcüğü burada “cennet” olarak anlamak mümkün olduğu gibi, hicretten sonra fethedilerek “dönülecek yer” anlamında Mekke olarak anlamak da mümkündür. Ayetin tüm insanlığa yönelik bir mesaj olduğu dikkate alındığında ise sözcükle Allah’ın hidayetinin [doğru yola kılavuzlamasının] kastedildiği de söylenebilir. 86-Ve sen Kitab’ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/ yardımcı olma. Ayet, peygamberimizin elçi oluşunun bir delilidir. Tıpkı Musa peygamber gibi, peygamberimiz de hiç beklemediği hâlde, daha önceki yaşantısıyla hiç ilgisi olmayan bir göreve tayin edilmiş, yani peygamberlikle görevlendirilmiştir. Peygamberimizin bu görevlendirmeden habersiz oluşu birçok ayette vurgulanan bir husustur. 87-Ve ortak koşanlar sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla ortak koşanlardan olma!
8-88-Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun Zatından başka her şey yok olacaktır. Yasa-ilke, yalnızca O’nundur. Siz de ancak O’na döndürüleceksiniz.(İşte buradan sonra ayetin devamı kopartılıp isra suresinin 1 ayeti diye başka bir ayete ekleniyor sonrasınada da bu kesilip alınan parçaya İsra suresi 1 ayeti demişlerdir.Şimdi bu ayeti tekrar yerine koyup yani buraya ayetin tamamını okuyalım yani kasa suresinin 86 ayetini orijinal şekli ile).Kulunu, bir gece, âyetlerimizden/ alâmetlerimizden/ göstergelerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram’dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Zat, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir. Necm suresi: Necm suresi Mekke’de 23. sırada inmiştir. Surenin indiği dönemde, atalarının dininden ve ahireti yalanlamaktan vazgeçmeyen müşriklerin, kendilerini uyaran peygambere ve ona inanan bir avuç insana yaptıkları dayanılması zor işkenceler halen devam etmekte idi. Bu nedenle peygamberimiz, tarihi kaynaklara göre 16 kişilik bir Müslüman gurubunu Habeşistan’a göndermişti [Birinci Habeşistan hicreti]. Mekke’deki Müslümanların sayısı da 20 kişi kadardı. Peygamberimiz böyle çetin şartlar içinde iken inen Necm suresini canı pahasına Kâbe’de tüm insanlara karşı hutbe okur gibi okumuştur. Sureden çok etkilenen müşrikler, birkaçı hariç, topluca secde etmiştir. Bu olay neticesinde Mekke halkının topluca Müslüman oldukları yönünde söylenti çıkmış, bu söylenti Habeşistan’a ulaşmış ve oraya gönderilmiş olan muhacir Müslümanlar sevinerek anayurtlarına dönmüşlerdir.Necm suresi, bazı iddiaların aksine “Miraç”ı anlatmaz. Tarihiyle, coğrafyasıyla [bir nevi koordinatlarıyla] vahyin ilk geliş şeklini Mekkelileri tanık tutarak anlatır. Gerçek ilâh ile putların mukayese edildiği surede salihler övülür, yalanlayanlar kınanır ve herkesin yaptığının karşılığını göreceği bildirilir. Akıllı insanlar Allah’a secde etmeye ve O’na kul olmaya çağırılır. Kısaca ilk sureden bu sureye kadar gelen vahiylerin özeti Necm suresinde veciz bir şekilde yeniden vurgulanır. Bütün Mekkeliler gibi sıradan bir hayat yaşayan Muhammed (as), bir gün halkın karşısında çıkarak kendisine vahiy geldiğini [peygamber olduğunu] ilân etmiş, buna karşılık Mekkeliler de onun delirdiğini, cinlendiğini, sapıttığını ileri sürmüşlerdir. Mekkeliler bununla da kalmamış, Muhammed (as)’in vahiy ile aldığını söylediği sözleri kendisinin uydurduğunu, bunu da kendi hevasına, kuruntularına ve çıkar beklentilerine kapılarak yaptığını iddia etmişlerdir.
16-Śumme denâ fetedellâ Peygamber aleyhüsselam asıl kendi suretiyle yakın gelip taallük etti.Hatta peygamber aleyhisellam ile hak Taala’nın yakınlığı iki kavis miktarı belki daha yakın oldu.Allahü taalanın kulu muhammede vahyettiğini Cebrail Aleyhüselam ona irsal etti Bahaeddin Sağlam Meali:Sonra (kulu Muhammed’e) yaklaştı da yaklaştı. Ali Fikri Yavuz Meali ;Sonra (Cebrâil, Hz. Peygambere) yaklaştı da sarktı. Bayraktar Bayraklı Meali:5,6,7,8,9,10. Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti. Necm suresi 62: Fescudû li(A)llâhi va’budû. Secde edin Allahu Taalaya huzu ile ibadet edin. Bayraktar Bayraklı Meali :Haydi! Allah'a secde edip O'na kulluk ediniz![593]* İşte yukarıya aldığımız ayetlerden de anlaşıldığı üzere beş vakit namazın Kuran’la Miraçla geldiği sabit değildir. Ali imran-113: Ama hepsi bir değil. Kitap ehlinden dosdoğru hareket edip ibadetten vazgeçmeyen, geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyan bir bölük de var….. Ali İmran suresi-191 :Aklı selim sahipleri ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: "Ey Efendimiz! Sen bunu, boşuna yaratmadın; seni noksan sıfatlardan uzak tutarız. Bizi ateşin azabından koru!"
10-5.Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti. Peygamberimizi göğe, Allah’ın yanına çıkarmayı marifet bilen zihniyet bu ayetleri de çarpıtmış ve Allah’a ait olan nitelikleri maalesef Cebrail’e yakıştırmıştır. Görüldüğü gibi, surenin 5 ve 6. ayetlerinde Kur’an’ı kimin öğrettiği herhangi bir isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Ne var ki, rivayetçiler bu sıfatları Cebrail’e vermişler fakat böyle yapınca da 10. ayette Muhammed’in Cebrail’e kul olması anlamı ortaya çıkmıştır. Bu kez de sırf bunu izale etmek için yığınlarca safsata uydurmuşlar, yorum yapacağız derken işin içinden çıkamayarak daha da batmışlardır. Vahy” sözcüğü terim anlamıyla Kur’ân’da 68 yerde geçmekte olup bu âyetlerin hepsinde de sadece Allah’a özgülenmiştir. Bunun anlamı, terim anlamındaki vahyin sadece Allah’ın işi olduğu; bir meleğin,peygamberin ve ne de herhangi bir insanın bu anlamda vahyetmesinin mümkün olmadığıdır. 10. âyette geçen “vahiy” sözcüğü de terim anlamında kullanıldığına göre, burada kuluna vahyeden Allah’tır, Cebrail’in vahyi getirmesi söz konusu olamaz. 9. Âyette geçen “yay boyu”, o zamanlarda kullanılan ve o günkü insanların bildiği bir uzunluk ölçüsüdür. O dönemlerde “metre” gibi kabul görmüş uluslararası ölçüler henüz icat edilmediği için yöresel ölçüler kullanılmaktaydı. “Yay boyu” da, o zamanlarda kullanılan rumh [mızrak], sevt [deynek], arşın, kulaç, boy, isbi’ [parmak], hatve [adım], şibr [karış], zira’ [kol], ok atımı gibi bir ölçü birimiydi. Bu ölçü anlayışı o günkü Batı ülkelerinde de geçerliydi. Mesela insan ayağının uzunluğunu temel alan “feet”, insan elinin başparmağının tırnak dibindeki genişliğini temel alan “inch” gibi ölçüler Batı’nın o eski dönemlerdeki ölçü birimleriydi. Dolayısıyla Yüce Allah mesajında muhatap aldığı toplumun anlayabileceği bir ölçü kullanmıştır.Bu ölçü miktarı yardım- destek için kişilerin birbirine yaklaşacakları en uç noktanın Arap örfündeki bir deyimidir. Türkçedeki sırt sırta verme, yedikleri ayrı gitmeme, koltuk çıkma deyimleri gibi. Âyetteki “birinde iki yay uzunluğu kadar, diğerinde de daha yakın olmuştu” ifadesindeki “ أوْev (ya da)” edatı, olayı çeşitlendirmektedir; onüçüncü âyette “Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü” buyrulmaktadır. Bu demektir ki ilk vahyde olay iki kerre yaşanmış, birinde iki yay boyu, diğerinde daha da fazla yaklaşılmıştır. Bu ayetler, ilk vahiy anında olanların bir zann [sanı], bir rüya, bir hayal, bir halüsinasyon olmadığını, sağduyunun kesinlikle yanılmadığını vurgulamakta ve bu sahnenin iki kere yaşandığını açıklamaktadır. İlk vahiy olan Alak suresinin akışından anladığımıza göre bu inişlerin birincisi “ اقرأ ikra” ile başlayan 1. ve 2. ayetlerin gelişinde, ikincisi de yine “ikra” ile başlayan 3. ve 5. ayetlerin gelişinde olmuştur.Bu ayetlerde vahiy mahalli açıklanarak âdeta adres belirtilmektedir. Bu ayetlere göre, 7-10. ayetlerde anlatılan kompozisyon [Allah’ın sarkması, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi], yanında oturmaya değer bir bahçe olan son sidre ağacının yanında vuku bulmuştur.
Hz Muhammed sav peygamber efendimiz e der ey Ali sen benim kardeşimsin tıpkı Hz Musa peygamberimiz ve Hz Harun aleyhiselam gibi bundan sonra sen de seni izleyenlerin ve inananların belini bagla buyurdu bunun üzerine Hz Ali keramullahu veçhe aleyhiselam Hz Muhammed sav peygamber efendimiz e katında önce Hz Selmanı varisi aleyhiselam nin sonra Hz gamber Aleyhiselam efendimiz in ve üçüncü olarakda Süheylin kuşagını bagladı inanlar bu olayı kutlamak istediler bir inan peksimet yag hurma getirdi Hz Ali keramullahu veçhe aleyhiselam efendimiz Hz Muhammed sav peygamber efendimiz in önünde peksimet yag ve hurma lokma yaptı o lokmadan tüminsalara sundu inananların tümü o lokmadan yiyerek doydu bir parça lokma arttı o sırada Hz imam Hasan aleyhiselam Hz imam Hüseyin aleyhiselam ve Hz Fatıma tür Zehra anamız medinede bulunuyordu o mecliste bulunanlar bu artan lokmayı bir kaba koydular kabı hanedanı hizmetkarı Hz Selmanı varisi aleyhi selama verdiler Hz Selmanı varisi aleyhiselam kabı hiç yere koymaksızın medinede ulaştırdı orda bir senanın üzerine bıraktı sevgi belirtmek için sofular arasında lokma göndermek bu paydan kaldı bu olayın anısına günümüzde de tarikat ehli canlar bir birine lokma verirler
Bunun devamında hz Muhammed alinin parmağında miraca gelirken karşına çıkan aslana attığı yüzüğü görür ve Aliye derki ey Ali serine erdim ama sırrına eremedim der doğrumudur Bi arkadaştan dinlemiştim
19-Efendinize tazarrü(boyun bükerek tevazu içinde olmak,niyaz etmek,acizyetini bilmek) ve içten/samimiyetle dua edin.Bir kere dua kişiye özel olmalıdır canlar. Dua edin efendinize yalvarıp yakararak gizlice. Şüphe yok ki o, duada haddini aşanları sevmez. Efendinize, gönülden bir yakarışla ve gizlice duâ edin.Duâederken, zikir yaparken bağırıp çağırarak veya bunu bir gösteriye dönüştürerek saygı sınırlarını aşmayın! Kuşkusuz O, sınırı aşanları sevmez! Araf suresi -205: Veżkur rabbeke fî nefsike tedarru’an veḣîfeten vedûne-lcehri mine-lkavli bilġuduvvi vel-âsâli velâ tekun mine-lġâfilîn(e) Ve sabah ve akşam ile birlikte kendi kendine(Ya muhammed Allahın kalbinde gizli zikret),tazarru ve kokuyla,sözün sesini düşünerek efendinizikret ve gafilerden olma. Ve namazın Resul Ekrem tarafından gece kılındığını Mezhepler tarihi de yazar. Hikmeti kuran merakına ehli olanlara bu bir ilhamı azimdir ki,ahir zaman peygamberimiz Hz.Muhammed’in Miracı nasıl ki,Allah ile kendi arasında gece ve tenhadır,namaz kılan müminin ve müminatın niyaz ve namaz ve taatleri/emredileni yapma ayni surette haktaala ile sade kendileri arasında olduğuna bu müsbet deliller şöyle dursun akıl ve mantığa kabulüde böyle olduğu için Aleviler de ezanla halkı namaza davet etmek yoktur. Ancak arzusu olanlar kendiliklerinden ibadete gide bilir. İslam tarihi tetkik edilince de görülrki ,Hz Muhammedin ölümünden sonra ilk teravi namazı Halife ömer zamanında,ilk dört rekat gündüz namazıda Halife osman zamanında kılınmıştır(Taberi tarihi shf .15) Muaviye ve oğlu yezit zamanında dini işler siyasete alet edilmiş hurafatla,evladı,Resüle kin duygusuyla doldurulmuş cami mimberler yapılarak Hz.Ali ve evladına lanetler yağdırılmış onları sevenleri katletmiştir. İsra suresi-110: İster Allah adıyla dua edin, ister Rahman adıyla, hangi adla dua ederseniz, hepsi birdir. Gerçekten bütün güzel isimler ve nitelikler O'nundur. Namazında da sesini pek yükseltme, sesini pek de kısma, ikisinin arasında bir ses tonu tut.(Namaz bir kuran eğitimidir.Ağızdan çıkacağını sadece kendi duyacak şeklinde oku.Böyle yapıncada kendini eğitir bu oluncada İnsanın kendine yapmış olduğu telkinlerin beden bulmuş haline dönüşmesi için elzemdir.) İşte aleviler Kuran-ı Kerimin emirlerine uyarak Allah ismini anarak gülbank çekmeyi en büyük ibadet bilirler.Ve kalbi ibadeti tercih ederler. Hz Muhammed ve Hz. Ali beş vakit namaz kılmadı mı? Evet namaz kıldılar,fakat Kuran’da ,gece yalnız bir vakit kıldıklarında ittifak var.İhtilaf hangi saatte olduğuna dairdir.Hakiki saat bilinmediği için ,kıyası fukaha ve icmai ümmetle beş vakit gündüz namazı karar verilmiş.O günden bu güne namazın içyüzü budur.Her vakit Allah’a ibadet caizdir.(Halebi sagir S.6) Azap suresi 41: Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû-żkurû(A)llâhe żikran keśîrâ(n) Ey müminler siz Allahı çok zikredin o rizaullah iyeyi tahsil ile ahirette derecelere nail olursunuz. Ey iman edenler; Allah’ı kalbinizle, dilinizle ve davranışlarınızla sürekli anın! O’nu efendi ve ilâh olarak gündemde tutun
Canlar bir çok mümin canlar kur an da cem ibadeti yoktur diyorlar şimdi canlar Hz Muhammed sav efendimiz in miraca çıkışını ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz in miraca dönüşünde neler yaşandı gını siz camlarla paylaşacak canlar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz Miraç dan dönerken yoluna bir aslan çıkar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ne yapaca gını şaşarır cenabı hak o anda Hz ceprail aleyhisselam gönderir ve ceprail aleyhisselam Hz Muhammed sav peygamber efendimize aslan senden bir nişan ister mührünü çıkar aslanın ağzına at Hz Muhammed sav peygamber efendimiz mührünü çıkar ıp aslanın ağzına atar ve aslan sakilesip gider ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz yoluna devam eder balatlı margarada 40 can ibadet ederleridi vardı o kapıya kapıyı çaldı kimsindiye sorarlar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ben peygamberim açın kapıyı içeri gireyim mübarek yüzlerinizi göreyim Hz Muhammed sav peygamber efendimiz derler bizim aramza benlik sığmaz derler ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ikinci kez kapıyı çalar ve aynı cevabı alınca geridöner cenabı hak hemen Hz ceprail aleyhisselam efendimizi gönderir git şöyleki varsın o kapıya dahil olsun Der çünkü peygamber lik ten sonra o ibated şekli gelecek ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz döner kapıyı tekrar tıklar içerde kim odiye ses gelir ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz derki benbir miskin çıkarayım fıkaraların hızmetcisiyim der ve kapı açılır ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz içeri girer içerdeki müminler derler eylem sehlen yani hoşgeldin sefageldin gelmekligin mübarek olsun ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz sorar burda ne yapıyorsunuz burda cem ibadeti yapıyoruz Hz Muhammed sav peygamber efendimiz der bu ibadetin gerçekliğini bana isbatlayinder hemen Hz Ali efendimize ayagakalkar kolunu bileyine bir neşter vurur ve birdamla kan damlar obidamlakan oradaki bu müminler neşter vurmadan 39 un dan biden kangelir ve ispatolunur Hz Muhammed sav peygamber efendimizi. Sizin ulunuz kim der oradaki sahabe der kucugumuzde uludur büyüğümüz feder ve ibated başlar ve semah dönerler ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz oda hemen semaha dahil olur ve semah dönerler semahdonerken Hz Muhammed sav peygamber efendimiz belindeki kuşak yer düşer ve ordaki müminler alırlar kuşağı 40 pare ederler bellerine bağlarlar ve Hz ceprail aleyhisselam hemen bir hapbe üzüm getirir ve der bu bir habbe üzümü ordaki kirkkisiye payet der ve nurdan gelir lir Hz Muhammed sav efendimiz o bir hapbe üzümü o tabaktan ezer ordaki kırk sahabeye ahizlarilarina damlatır ve pay eder ve o lokma okadar tatlıdır ki herkes kendinden geçer üryan büryan semah ederler ve işte canlar cem ibadeti budur ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ve da hacında dediki benden sonra size öybir ibadet bırakıyorum lider her kes eren evliyalar eşliğinde ibadet yapıcak bu ibadetin şekli velayettir Hz Muhammed sav peygamber efendimizin okapı ya vardığında neden kapı açılmadı canlar orda Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ben peygamberim deyince benlik husuliyor benlik de yalnız Allah'a mahsustur bu yüzden açılmadı
ALLAH ALLAH EYVALLLAH GARDAS ...DÜNYA DENEN DÜN DE KALDI ...PAKLANDIK GIRDIK 40 LARA VERILDİ GOREVLER ..ELIF OLUP CEMDE BIR OLMAK COK ŞÜKÜR ALLAHIMA 🤲🤲🤲
Iyiki varsiniz canlar dersimden sevgiler saygilar ❤❤❤ ❤❤❤ ❤❤❤ ❤❤❤
Çok güzel açıklamışsınız. Teşekkür ediyorum
Ağzına sağlık bizim cem ibadetine dilediğimizin yüzde yuzu
12-Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur.Ancak unutulmamalıdır ki, bu ayetler kendisine vahyolunduğu zaman Peygamberimiz henüz neyi okuyacağını, zihninde neyi topar¬layacağını, neyi depolayacağını, neyi taşıyacağını ve neyi dağıtacağı¬nı bilmemekteydi.
Hûd/1’de belirtildiği gibi, Kur’an’ın önce ihkam [yasalaştırma], sonra tafsil [detay, ayrıntı] üslûbu doğrultusunda olmak üzere, Kur’an’ın önsözü mahiye¬tinde olan bu surede işaret edilenler, ileriki ayet ve surelerde detaylandırılacaktır,Kur’an sözcüğü de bu kökten türetilmiş “furkan” kalıbında mas¬tar ve isimdir. Allah’ın son vahyine isim olarak koyduğu bu sözcük, “emir, nehiy, kıssa, toplanıp dağıtılan [Allah’tan alı¬nıp, kullara tebliğ edilen], Allah’tan öğrenilip kullara öğretilen” anlamına gelmektedir. Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir. Bu nedenle biz burada “ikra’” emrini, “öğren öğret” diye ifade etmeyi uygun gördük.
Peygamberimiz bundan böyle Rabbini de yavaş yavaş tanıyacak¬tır: Yaratan, ekrem [en üstün olan], kalemle öğreten… Daha sonra Rabbülalemin [tüm yaratıkların programcısı], Rahman [çok merha¬metli], Rahîm [hep merhametli], Mâlik-i yevm’id-dîn [karşılık gününün hükümdarı], Rabb’ul-felâk [çatlamanın programcısı], Rabb’un-nâs [insanların programcısı], Habîr [her şeyden haberi olan]… Vahiy geldikçe Rabbimizin “Esma-i Husnâ” dediğimiz güzel isim ve sıfatları da yavaş yavaş öğrenilecek ve Rabbimiz kendisine layık bir şekilde tanınacaktır.Hz peygamber uyandıktan sonra direk olarak sidetül-müntehan bölgesine gitmiş
11-Miraç olayın sıralamasında bazı araşatırmacılar da bir ayrılma var. ilk vahy mehcisi aksada ikinci vahy de Sidetül-münteha’nın yanında görmüştürü savunanlar .Bazı araştırmacılarda sıralamını tam tersini, ilk önce sidetül-müntehan sonrasında Mehcidi aksa’dayı savunanlar var.Bu ikiside doğru ama biz konuyu çok bölmemek için ikinci görüş üzerinden gitmeyin uygun bulduk.
İlk karşılaşma -Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü.
Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü.Bu ağaç araplarda bir ağaçtır büyük yapraklı güzel bir ağaçtır.Arabistan kiraz ağaçı da denir.Araplarda arazilerin bitiminde veya tarların bitiminde son sınıra bu ağacı dikerlerdi.şte kuranı kerim bu lügat ve kelimelerin kullanmasındaki sırı o zamanki toplumun anlayacağı dilde anlatılmıştır.Böyle anlatmaz ise araplara nasıl anlatacaktı.Araplar sidrtülü bilecek, ağacı bilecek, sınırı bileceklerki onlara bir mesaj veresin.Hiç tasavvufa girmeden yüzeysel sözcük manasından bunu anlıyoruz.Hiç miracı düşünmeden objektif bir manada bakıyoruz.Ki cennetül meva onun yanında dır.Cennet bahçe demektir.Hz adem ve Hz Havva da anlatığımız cennet dir.Has bahçe demek.Bu bahçe mekkenin yanında konaklama yeri ,halk mekkeye gelmeden önce orada dinlenirdi çünkü orası gölgelikli,suyu olan yerdir.Bu yerin konumu vadi içindeydi bu vadinin tepelerinde yani sınır bölgesinde kiraz (Arabistan kirazı)ağaçları vardı işte Hz peygamber o vadiden çıkarak yukarı çıkmış nereye kadar o vadinin son sınırında olan kiraz ağıcını olduğu yere kadar gelmiş sonra Allah ne yapmış vahy etiğini vayh etti(Eğer Cebrail koyarsan ortaya vayh ettiği vayh etti anlamı Cebrail Allah olmuş olur ) O zaman kiraz ağacını kaplayan kaplıyordu(Burada şu anlam çıkmaktadır arada perde vardı anlamı çıkmaktadır) .Hz Resül orada sınır ağacının orada uykuya dalıp ilk vayhi alıyor
Alak suresini incelemek gerekir:1-2.Oluşturan; insanı kan pıhtısından oluşturan Rabbinin adına öğren-öğret! :Ayetin orijinalindeki “İkra” sözcüğü, “karae” fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için “kıryono” kullanılır. “İkri” sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe¬rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler. Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arabça’da “tilâvet”tir. Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz. Ancak Kur’an’ın ikra sözcüğü ile bu anlamda bir okumayı kasdetmediği açıktır. Nitekim “6-8Bundan böyle sende bilgi birikimi sağlayıp onu başkalarına ulaştırtacağız sonra da sen unutmayacaksın/ terk etmeyeceksin. Ancak Allah dilerse başkadır. Kuşkusuz ki O, açığı da bilir, gizliyi de. Ve sana “En Kolay Olan”ı/ seni en çok mutlu edecek olan şeyleri kolaylaştıracağız”
40 lar meclisindeki kadinlar kimlerdir. Neden bu konu onemsenmemis ve arastirilmamistir
Ben sizin bu anlttiklarina yüzde yüz katılıyorum
Bize cem ibadetimizde dedelerimiz böyle anlatırdılar ben altmış üç yaşındayım biz böyle inanıyoz
Biz aleviler cem ibadetimide başından sonuna kadar Allahı muhhammmedi aliyi anariz
5-İsra Suresi'nin başında işaret edilen Mescid-i Aksa, Cirane'de bulunan bir mescittir(Dan Gibson bu araştırmaları ile İslam'ın erken dönemine ait miraç rivayetlerinde yer verilen “El-Aksa” mescidinin lokasyonlarını da vermiştir. Gibson'a göre mescid Petra antik kentine yürüyüş mesafesinde (8 km), Cirane mevkiinde bulunmaktaydı.) Çünkü Kur'ân indiği zaman Kudüs'te Mescid-i Aksa adıyla bir mabet yoktu. Harabe halinde bulunan Süleyman Mabedi, onarılmış olsa da adı Mescid-i Aksa değildir.
Bir kenarını mübarek kıldığımız
“Havl” sözcüğünün yukarıdaki açıklamaları çerçevesinde, ayette geçen “bir kenarını mübarek kıldığımız” ifadesinden, Mescid-i Aksa’nın coğrafî olarak mübarek kılınmış yerin dışında, bir kenarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, önce mübarek yeri neresi olduğunu bulmak, sonra da bu yerin kenarının neresi olduğunu tespit etmektir.Mehcidi aksanın bir kenarını mübarek kılmış.mehcidi aksanın bir kenarını ,mehcidi aksa mübarek değildir onu kenarında avlusunda olan yer mehcidi haram dır.
Mübarek yerin neresi olduğu Kur’an’da bildirilmiştir:
Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke’dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm’in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için oraya gitmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. (Âl-i Imran/96, 97)
Yani, mübarek yer Kâbe’dir, diğer adıyla Mescid-i Haram’dır. Mescid-i Haram, “Haram bölgenin mescidi” demek olduğuna göre, merkezinde Kâbe’nin bulunduğu haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları belirlenmelidir ki, bu bölgenin kenarlarının nereleri olduğu da tespit edilebilsin.
Peygamberin yürütülüş nedeni:Ayette bildirildiğine göre; Allah’ın kulu [Muhammed (as)], kendisine bir takım ayetler gösterilmek üzere, bir gece, Mescid-i Haram’dan, mübarek kılınmış yerin kenarındaki Mescid-i Aksa’ya yürütülmüştür.Hangi ayetler gösterilmiş? Bunuda necm suresinde anlatmakta.
Rabbimiz hem bu gösteriyi hem de ayetlerini “nerede” ve “nasıl” gösterdiğini Necm suresinde açıklamıştır. Kısaca özetlemek gerekirse, Necm suresinin ilgili ayetleri çarpıtılmış ve Allah`a ait olan nitelikler maalesef Cebrail`e yakıştırılarak Kur`an`ı vahyedenin Cebrail olduğu ileri sürülmüştür. Necm Suresi’nin ilgili ayetlerinde vahyi kimin öğrettiği isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Bu sıfatlar Yüce Allah’ın sıfatlarıdır. Halbuki rivayetçiler bu sıfatları Cebrail`e vermişler, 10. ayette peygamberimizin Cebrail`e kul olması anlamı ortaya çıkınca da işin içinden çıkamayarak bin bir safsata uydurmuşlardır. Kur`an`ı öğretenin Cebrail olduğunu söylemek, Kur`an`a tamamen terstir.Yürüyüşün bir gece vakti vuku bulduğu, hem “leylen [geceleyin]” zarfıyla hem de “gece yolculuğu” anlamına gelen “esra” fiili ile vurgulanmaktadır.Bu gecenin nasıl bir gece olduğu hakkında Kur’an’da şu bilgiler verilmiştir:
Aynen katılıyorum
Merhaba öncelikle ağzınıza sağlık sorum şu olacak şimdi dediniz ya bir kişinin peygamber soyundan olduğuna inanmak veya anlamak istiyorsanız onu bilgiyle sinayin dediniz soy dan gelmek ayrıdır bilgisi olması veya kerameti olması ayrıdır bence hele hele şu zamanda görüşüm böyle çünkü dedelik yapan ve soyu 12 imamlardan gelen biri bilgi sahibidir ama kerameti yoktur veya bilgisi olmayıp dede seyid soyundan gelenler de var bilgisi yok kerameti yok ama seyid soyundan bunu saymamamiz mı gerekiyor
Birde bizim pirsilyanusumuz var birde kudret kitabımız var ve bu pirsilyanusu önce taşıyorlar sonra kudret kitabıyla ateşe veriyorlar Ankara yakınlarında bir köyde bu olay mulumanliktan önce oluyor
13-İkinci karşılaşma: Mehcidi Aksa da
Onu geçmişte görmüştü sonra bir daha gördü diyor yani ikinci kere görmüş.Geçmişte bir daha görmüştü ve nerede görmüştü.Sidetül-münteha’nın yanında görmüştü.Hz Resül uyandıktan sonra şaşkınlıkla veya korku ile Mehcidi Aksaya gider ve orada ikinci kere uykuya dalar. orada uykuya dalıp ikinci kere vayhi alıyor.İlk vahi almadan önce Muhammed olan beşer vahi aldıktan sonra Resül olmuştur.Burada net bilinmeyen bir şey var ikinci vayh aldıktan sonra o rüya içindemi kırklar cemine gidiyor ,yoksa uyandıktan sonramı o kırklar cemine gidiyor .( gece Asabı sufa ya yolu düşüp(veya mehcidi Aksada olan Asahabı sufanya katılması) o kapıdan girmesi ve semah katılması, cem yapması bu şekilde diye düşünmekteyim Herşeyin en doğrusunu bilen Allah’a sığınırım).Bu bir din algısıdır amacımız kimseye birşeylere zorlamak değildir.
Alevi ibadeti’nin merkezinde Miraçlama vardır. İbadetin temel ilkesini/bel kemiğini oluşturur. Cem ibadetlerinde en çok okunan, Şah Hatai’nin miraclamalamasıdır.Hz.Muhammed’in gerçek anlamda Miracı budur. Miraç, madde aleminden mana alemine geçiştir. Diğer bir deyimle de “fakr” aleminden “fahr” alemine geçiş, yani “Fahri Kainat” (Kainatın efendisi) makamına erişmektir. Bu vahyin gereği olarak tevhidi, semahı ve cem ibadetini icra etmek üzere de Kırkların Cemine katılmıştır.Her Perşembe yapılan cem Miracı kutlama günüdür. Kuran’ın bu Tanrısal buyruğunu Aleviler, bilindiği gibi cuma günleri yani perşembeyi cumaya bağlayan gece kadın erkek ayrımı yapmadan zikir ve salatı birleştirerek cuma namazı (halka namazı) kılarak yerine getirirler. Kur'ran da ibadettin gece yapılanının daha makbul olduğu belirtildiği için, Alevi- Bektaşiler toplu salatını İbadeti gündüz değil, Perşembeyi cumaya bağlayan gece yaparlar. (Haç da kadın erkek kabeyi semah gibi dönerler ,dua ederler ve bunları yaparlarken de özel elbisler giyer.Hani kadın erkek aynı yerde ibadet edemezlerdi). Eski takvimde ( Hicri ) yeni günün başlangıcının gün batımı olduğu gerçeği dikkate alındığında Perşembeyi Cumaya bağlayan akşamın Cuma günü içersinde yer aldığı görülecektir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerce Cumalar akşamları yani Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam yapılan Cem ayinleri Kuran’daki Cuma namazı buyruğunun yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bir toplu dua etkinliğidir(İlerki konularda cumua konusuna tekrar değineceğiz.). Burada kadın ile ilgili bazı ayetler üzerinde durmak isterim.Amacım yanlış tercüme ederek kadınlara yapılan bu haksızlığı göstermek .Erkeklerinizden iki şahit tutun.Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek; biri unuttuğunda, şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir..."(Bakara, 2/282).Burada gerçek anlamında eğer iki erkek bulamaz iseniz bir erkek bir kadın şahit bulun yazmaktadır.Bu anlamı çıkarmak için başka ayetlerden yardım alarak çıkarta biliriz.
Çok teşekkür ediyorum bu kadar güzel bilgileri sayenizde bulabildim. Aleviliğin kitabı kudret var diye duydum fakat gerçeğini bilmiyorum siz biliyorsanız bununla ilgili bilgilendirirseniz sevinirim 🙏🧿
Kaynak eser isimleri nedir
7-Kasa ayeti 85-88;
85-Şüphesiz ki Kur’ân’ı sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Benim Rabbim, kimin doğru yol kılavuzu ile geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir.”
Rabbimiz bu ayette peygamberimize “Şüphesiz ki Kur’an’ı sana farz kılan kişi [Allah], elbette seni dönülecek yere döndürecektir” şeklindeki sözleriyle o’na manevî destek vererek “Seni elçi tayin eden elbette gereğini yapacaktır” demiş olmaktadır. “Kur’an’ı sana farz kılan” ifadesi, “Sana vahyi toplama ve dağıtma görevini veren” demektir. Bu ifadeyle vahyin ilk sözü “ikra’ [oku]!” emrine işaret edilmiştir. Ayetin ikinci kısmındaki “Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir” ifadesi ise inkârcılara yönelik bir uyarı mahiyetindedir.
85. ayetteki “ معادmead” sözcüğü orijinal anlamıyla “bir kimsenin en sonunda dönmek zorunda olduğu yer” demektir.[24].Sözcük ayette nekre [belgisiz] olarak yer almıştır. Bu sebeple sözcüğü burada “cennet” olarak anlamak mümkün olduğu gibi, hicretten sonra fethedilerek “dönülecek yer” anlamında Mekke olarak anlamak da mümkündür. Ayetin tüm insanlığa yönelik bir mesaj olduğu dikkate alındığında ise sözcükle Allah’ın hidayetinin [doğru yola kılavuzlamasının] kastedildiği de söylenebilir.
86-Ve sen Kitab’ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/ yardımcı olma.
Ayet, peygamberimizin elçi oluşunun bir delilidir. Tıpkı Musa peygamber gibi, peygamberimiz de hiç beklemediği hâlde, daha önceki yaşantısıyla hiç ilgisi olmayan bir göreve tayin edilmiş, yani peygamberlikle görevlendirilmiştir. Peygamberimizin bu görevlendirmeden habersiz oluşu birçok ayette vurgulanan bir husustur.
87-Ve ortak koşanlar sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla ortak koşanlardan olma!
Lutfen rica ediyorum,bu bilgileri nerden ve nasil ogrendiniz.yardimci olur musunuz? Size nasil ulasabilirim?lutfen....
8-88-Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun Zatından başka her şey yok olacaktır. Yasa-ilke, yalnızca O’nundur. Siz de ancak O’na döndürüleceksiniz.(İşte buradan sonra ayetin devamı kopartılıp isra suresinin 1 ayeti diye başka bir ayete ekleniyor sonrasınada da bu kesilip alınan parçaya İsra suresi 1 ayeti demişlerdir.Şimdi bu ayeti tekrar yerine koyup yani buraya ayetin tamamını okuyalım yani kasa suresinin 86 ayetini orijinal şekli ile).Kulunu, bir gece, âyetlerimizden/ alâmetlerimizden/ göstergelerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram’dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Zat, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.
Necm suresi:
Necm suresi Mekke’de 23. sırada inmiştir. Surenin indiği dönemde, atalarının dininden ve ahireti yalanlamaktan vazgeçmeyen müşriklerin, kendilerini uyaran peygambere ve ona inanan bir avuç insana yaptıkları dayanılması zor işkenceler halen devam etmekte idi. Bu nedenle peygamberimiz, tarihi kaynaklara göre 16 kişilik bir Müslüman gurubunu Habeşistan’a göndermişti [Birinci Habeşistan hicreti]. Mekke’deki Müslümanların sayısı da 20 kişi kadardı.
Peygamberimiz böyle çetin şartlar içinde iken inen Necm suresini canı pahasına Kâbe’de tüm insanlara karşı hutbe okur gibi okumuştur. Sureden çok etkilenen müşrikler, birkaçı hariç, topluca secde etmiştir. Bu olay neticesinde Mekke halkının topluca Müslüman oldukları yönünde söylenti çıkmış, bu söylenti Habeşistan’a ulaşmış ve oraya gönderilmiş olan muhacir Müslümanlar sevinerek anayurtlarına dönmüşlerdir.Necm suresi, bazı iddiaların aksine “Miraç”ı anlatmaz. Tarihiyle, coğrafyasıyla [bir nevi koordinatlarıyla] vahyin ilk geliş şeklini Mekkelileri tanık tutarak anlatır. Gerçek ilâh ile putların mukayese edildiği surede salihler övülür, yalanlayanlar kınanır ve herkesin yaptığının karşılığını göreceği bildirilir. Akıllı insanlar Allah’a secde etmeye ve O’na kul olmaya çağırılır. Kısaca ilk sureden bu sureye kadar gelen vahiylerin özeti Necm suresinde veciz bir şekilde yeniden vurgulanır.
Bütün Mekkeliler gibi sıradan bir hayat yaşayan Muhammed (as), bir gün halkın karşısında çıkarak kendisine vahiy geldiğini [peygamber olduğunu] ilân etmiş, buna karşılık Mekkeliler de onun delirdiğini, cinlendiğini, sapıttığını ileri sürmüşlerdir. Mekkeliler bununla da kalmamış, Muhammed (as)’in vahiy ile aldığını söylediği sözleri kendisinin uydurduğunu, bunu da kendi hevasına, kuruntularına ve çıkar beklentilerine kapılarak yaptığını iddia etmişlerdir.
16-Śumme denâ fetedellâ
Peygamber aleyhüsselam asıl kendi suretiyle yakın gelip taallük etti.Hatta peygamber aleyhisellam ile hak Taala’nın yakınlığı iki kavis miktarı belki daha yakın oldu.Allahü taalanın kulu muhammede vahyettiğini Cebrail Aleyhüselam ona irsal etti
Bahaeddin Sağlam Meali:Sonra (kulu Muhammed’e) yaklaştı da yaklaştı.
Ali Fikri Yavuz Meali ;Sonra (Cebrâil, Hz. Peygambere) yaklaştı da sarktı.
Bayraktar Bayraklı Meali:5,6,7,8,9,10. Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Necm suresi 62: Fescudû li(A)llâhi va’budû.
Secde edin Allahu Taalaya huzu ile ibadet edin.
Bayraktar Bayraklı Meali :Haydi! Allah'a secde edip O'na kulluk ediniz![593]*
İşte yukarıya aldığımız ayetlerden de anlaşıldığı üzere beş vakit namazın Kuran’la Miraçla geldiği sabit değildir.
Ali imran-113: Ama hepsi bir değil. Kitap ehlinden dosdoğru hareket edip ibadetten vazgeçmeyen, geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyan bir bölük de var…..
Ali İmran suresi-191 :Aklı selim sahipleri ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: "Ey Efendimiz! Sen bunu, boşuna yaratmadın; seni noksan sıfatlardan uzak tutarız. Bizi ateşin azabından koru!"
Agziniza yureginize saglik fakat anlatiminiz kotü kardes..keske biraz daha sakin ve akıcı anlatim tarziniz olsaydi 🙏
10-5.Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti.
Peygamberimizi göğe, Allah’ın yanına çıkarmayı marifet bilen zihniyet bu ayetleri de çarpıtmış ve Allah’a ait olan nitelikleri maalesef Cebrail’e yakıştırmıştır. Görüldüğü gibi, surenin 5 ve 6. ayetlerinde Kur’an’ı kimin öğrettiği herhangi bir isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Ne var ki, rivayetçiler bu sıfatları Cebrail’e vermişler fakat böyle yapınca da 10. ayette Muhammed’in Cebrail’e kul olması anlamı ortaya çıkmıştır. Bu kez de sırf bunu izale etmek için yığınlarca safsata uydurmuşlar, yorum yapacağız derken işin içinden çıkamayarak daha da batmışlardır.
Vahy” sözcüğü terim anlamıyla Kur’ân’da 68 yerde geçmekte olup bu âyetlerin hepsinde de sadece Allah’a özgülenmiştir. Bunun anlamı, terim anlamındaki vahyin sadece Allah’ın işi olduğu; bir meleğin,peygamberin ve ne de herhangi bir insanın bu anlamda vahyetmesinin mümkün olmadığıdır.
10. âyette geçen “vahiy” sözcüğü de terim anlamında kullanıldığına göre, burada kuluna vahyeden Allah’tır, Cebrail’in vahyi getirmesi söz konusu olamaz.
9. Âyette geçen “yay boyu”, o zamanlarda kullanılan ve o günkü insanların bildiği bir uzunluk ölçüsüdür. O dönemlerde “metre” gibi kabul görmüş uluslararası ölçüler henüz icat edilmediği için yöresel ölçüler kullanılmaktaydı. “Yay boyu” da, o zamanlarda kullanılan rumh [mızrak], sevt [deynek], arşın, kulaç, boy, isbi’ [parmak], hatve [adım], şibr [karış], zira’ [kol], ok atımı gibi bir ölçü birimiydi. Bu ölçü anlayışı o günkü Batı ülkelerinde de geçerliydi. Mesela insan ayağının uzunluğunu temel alan “feet”, insan elinin başparmağının tırnak dibindeki genişliğini temel alan “inch” gibi ölçüler Batı’nın o eski dönemlerdeki ölçü birimleriydi. Dolayısıyla Yüce Allah mesajında muhatap aldığı toplumun anlayabileceği bir ölçü kullanmıştır.Bu ölçü miktarı yardım- destek için kişilerin birbirine yaklaşacakları en uç noktanın Arap örfündeki bir deyimidir. Türkçedeki sırt sırta verme, yedikleri ayrı gitmeme, koltuk çıkma deyimleri gibi.
Âyetteki “birinde iki yay uzunluğu kadar, diğerinde de daha yakın olmuştu” ifadesindeki “ أوْev (ya da)” edatı, olayı çeşitlendirmektedir; onüçüncü âyette “Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü” buyrulmaktadır. Bu demektir ki ilk vahyde olay iki kerre yaşanmış, birinde iki yay boyu, diğerinde daha da fazla yaklaşılmıştır.
Bu ayetler, ilk vahiy anında olanların bir zann [sanı], bir rüya, bir hayal, bir halüsinasyon olmadığını, sağduyunun kesinlikle yanılmadığını vurgulamakta ve bu sahnenin iki kere yaşandığını açıklamaktadır. İlk vahiy olan Alak suresinin akışından anladığımıza göre bu inişlerin birincisi “ اقرأ ikra” ile başlayan 1. ve 2. ayetlerin gelişinde, ikincisi de yine “ikra” ile başlayan 3. ve 5. ayetlerin gelişinde olmuştur.Bu ayetlerde vahiy mahalli açıklanarak âdeta adres belirtilmektedir. Bu ayetlere göre, 7-10. ayetlerde anlatılan kompozisyon [Allah’ın sarkması, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi], yanında oturmaya değer bir bahçe olan son sidre ağacının yanında vuku bulmuştur.
Hz Muhammed sav peygamber efendimiz e der ey Ali sen benim kardeşimsin tıpkı Hz Musa peygamberimiz ve Hz Harun aleyhiselam gibi bundan sonra sen de seni izleyenlerin ve inananların belini bagla buyurdu bunun üzerine Hz Ali keramullahu veçhe aleyhiselam Hz Muhammed sav peygamber efendimiz e katında önce Hz Selmanı varisi aleyhiselam nin sonra Hz gamber Aleyhiselam efendimiz in ve üçüncü olarakda Süheylin kuşagını bagladı inanlar bu olayı kutlamak istediler bir inan peksimet yag hurma getirdi Hz Ali keramullahu veçhe aleyhiselam efendimiz Hz Muhammed sav peygamber efendimiz in önünde peksimet yag ve hurma lokma yaptı o lokmadan tüminsalara sundu inananların tümü o lokmadan yiyerek doydu bir parça lokma arttı o sırada Hz imam Hasan aleyhiselam Hz imam Hüseyin aleyhiselam ve Hz Fatıma tür Zehra anamız medinede bulunuyordu o mecliste bulunanlar bu artan lokmayı bir kaba koydular kabı hanedanı hizmetkarı Hz Selmanı varisi aleyhi selama verdiler Hz Selmanı varisi aleyhiselam kabı hiç yere koymaksızın medinede ulaştırdı orda bir senanın üzerine bıraktı sevgi belirtmek için sofular arasında lokma göndermek bu paydan kaldı bu olayın anısına günümüzde de tarikat ehli canlar bir birine lokma verirler
Bunun devamında hz Muhammed alinin parmağında miraca gelirken karşına çıkan aslana attığı yüzüğü görür ve Aliye derki ey Ali serine erdim ama sırrına eremedim der doğrumudur Bi arkadaştan dinlemiştim
19-Efendinize tazarrü(boyun bükerek tevazu içinde olmak,niyaz etmek,acizyetini bilmek) ve içten/samimiyetle dua edin.Bir kere dua kişiye özel olmalıdır canlar. Dua edin efendinize yalvarıp yakararak gizlice. Şüphe yok ki o, duada haddini aşanları sevmez. Efendinize, gönülden bir yakarışla ve gizlice duâ edin.Duâederken, zikir yaparken bağırıp çağırarak veya bunu bir gösteriye dönüştürerek saygı sınırlarını aşmayın! Kuşkusuz O, sınırı aşanları sevmez!
Araf suresi -205: Veżkur rabbeke fî nefsike tedarru’an veḣîfeten vedûne-lcehri mine-lkavli bilġuduvvi vel-âsâli velâ tekun mine-lġâfilîn(e)
Ve sabah ve akşam ile birlikte kendi kendine(Ya muhammed Allahın kalbinde gizli zikret),tazarru ve kokuyla,sözün sesini düşünerek efendinizikret ve gafilerden olma.
Ve namazın Resul Ekrem tarafından gece kılındığını Mezhepler tarihi de yazar.
Hikmeti kuran merakına ehli olanlara bu bir ilhamı azimdir ki,ahir zaman peygamberimiz Hz.Muhammed’in Miracı nasıl ki,Allah ile kendi arasında gece ve tenhadır,namaz kılan müminin ve müminatın niyaz ve namaz ve taatleri/emredileni yapma ayni surette haktaala ile sade kendileri arasında olduğuna bu müsbet deliller şöyle dursun akıl ve mantığa kabulüde böyle olduğu için Aleviler de ezanla halkı namaza davet etmek yoktur. Ancak arzusu olanlar kendiliklerinden ibadete gide bilir.
İslam tarihi tetkik edilince de görülrki ,Hz Muhammedin ölümünden sonra ilk teravi namazı Halife ömer zamanında,ilk dört rekat gündüz namazıda Halife osman zamanında kılınmıştır(Taberi tarihi shf .15)
Muaviye ve oğlu yezit zamanında dini işler siyasete alet edilmiş hurafatla,evladı,Resüle kin duygusuyla doldurulmuş cami mimberler yapılarak Hz.Ali ve evladına lanetler yağdırılmış onları sevenleri katletmiştir.
İsra suresi-110: İster Allah adıyla dua edin, ister Rahman adıyla, hangi adla dua ederseniz, hepsi birdir. Gerçekten bütün güzel isimler ve nitelikler O'nundur. Namazında da sesini pek yükseltme, sesini pek de kısma, ikisinin arasında bir ses tonu tut.(Namaz bir kuran eğitimidir.Ağızdan çıkacağını sadece kendi duyacak şeklinde oku.Böyle yapıncada kendini eğitir bu oluncada İnsanın kendine yapmış olduğu telkinlerin beden bulmuş haline dönüşmesi için elzemdir.)
İşte aleviler Kuran-ı Kerimin emirlerine uyarak Allah ismini anarak gülbank çekmeyi en büyük ibadet bilirler.Ve kalbi ibadeti tercih ederler.
Hz Muhammed ve Hz. Ali beş vakit namaz kılmadı mı?
Evet namaz kıldılar,fakat Kuran’da ,gece yalnız bir vakit kıldıklarında ittifak var.İhtilaf hangi saatte olduğuna dairdir.Hakiki saat bilinmediği için ,kıyası fukaha ve icmai ümmetle beş vakit gündüz namazı karar verilmiş.O günden bu güne namazın içyüzü budur.Her vakit Allah’a ibadet caizdir.(Halebi sagir S.6)
Azap suresi 41: Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû-żkurû(A)llâhe żikran keśîrâ(n)
Ey müminler siz Allahı çok zikredin o rizaullah iyeyi tahsil ile ahirette derecelere nail olursunuz.
Ey iman edenler; Allah’ı kalbinizle, dilinizle ve davranışlarınızla sürekli anın! O’nu efendi ve ilâh olarak gündemde tutun
Canlar bir çok mümin canlar kur an da cem ibadeti yoktur diyorlar şimdi canlar Hz Muhammed sav efendimiz in miraca çıkışını ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz in miraca dönüşünde neler yaşandı gını siz camlarla paylaşacak canlar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz Miraç dan dönerken yoluna bir aslan çıkar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ne yapaca gını şaşarır cenabı hak o anda Hz ceprail aleyhisselam gönderir ve ceprail aleyhisselam Hz Muhammed sav peygamber efendimize aslan senden bir nişan ister mührünü çıkar aslanın ağzına at Hz Muhammed sav peygamber efendimiz mührünü çıkar ıp aslanın ağzına atar ve aslan sakilesip gider ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz yoluna devam eder balatlı margarada 40 can ibadet ederleridi vardı o kapıya kapıyı çaldı kimsindiye sorarlar Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ben peygamberim açın kapıyı içeri gireyim mübarek yüzlerinizi göreyim Hz Muhammed sav peygamber efendimiz derler bizim aramza benlik sığmaz derler ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ikinci kez kapıyı çalar ve aynı cevabı alınca geridöner cenabı hak hemen Hz ceprail aleyhisselam efendimizi gönderir git şöyleki varsın o kapıya dahil olsun
Der çünkü peygamber lik ten sonra o ibated şekli gelecek ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz döner kapıyı tekrar tıklar içerde kim odiye ses gelir ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz derki benbir miskin çıkarayım fıkaraların hızmetcisiyim der ve kapı açılır ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz içeri girer içerdeki müminler derler eylem sehlen yani hoşgeldin sefageldin gelmekligin mübarek olsun ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz sorar burda ne yapıyorsunuz burda cem ibadeti yapıyoruz Hz Muhammed sav peygamber efendimiz der bu ibadetin gerçekliğini bana isbatlayinder hemen Hz Ali efendimize ayagakalkar kolunu bileyine bir neşter vurur ve birdamla kan damlar obidamlakan oradaki bu müminler neşter vurmadan 39 un dan biden kangelir ve ispatolunur Hz Muhammed sav peygamber efendimizi. Sizin ulunuz kim der oradaki sahabe der kucugumuzde uludur büyüğümüz feder ve ibated başlar ve semah dönerler ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz oda hemen semaha dahil olur ve semah dönerler semahdonerken Hz Muhammed sav peygamber efendimiz belindeki kuşak yer düşer ve ordaki müminler alırlar kuşağı 40 pare ederler bellerine bağlarlar ve Hz ceprail aleyhisselam hemen bir hapbe üzüm getirir ve der bu bir habbe üzümü ordaki kirkkisiye payet der ve nurdan gelir lir Hz Muhammed sav efendimiz o bir hapbe üzümü o tabaktan ezer ordaki kırk sahabeye ahizlarilarina damlatır ve pay eder ve o lokma okadar tatlıdır ki herkes kendinden geçer üryan büryan semah ederler ve işte canlar cem ibadeti budur ve Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ve da hacında dediki benden sonra size öybir ibadet bırakıyorum lider her kes eren evliyalar eşliğinde ibadet yapıcak bu ibadetin şekli velayettir Hz Muhammed sav peygamber efendimizin okapı ya vardığında neden kapı açılmadı canlar orda Hz Muhammed sav peygamber efendimiz ben peygamberim deyince benlik husuliyor benlik de yalnız Allah'a mahsustur bu yüzden açılmadı
Kardeşim lütfen yavaş konuş.
Öğrenmenin yolu bilmiyorum demekle başlar.Ali'den kastın ne olduğunu bilmeden alternatifler türetmeniz öğrenmenizin önündeki en büyük engel.
Bu saçma Arap masallarıyla kafayı yemiş bir toplum olmaktan çıkamadık halen.