Dönüp durup bu pasajı dinliyorum her gece.Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum.Cümleler çok etkili.Durup dururken akla gelip de kağıda dökülmüş sözler değil bunlar.O çaresizliği sonuna kadar hissetiriyor Oğuz Atay.İyi ki varsın.
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. Şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görünüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, Sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidipgelenazizvarlık masalına kimse inanmayacaktır. Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da, başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da, ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Bu nedenle, Sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkûm edildim. (İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, Sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.) Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. (İnsandır, elbette sıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki.) Bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. (Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.) Bazen Nurhayat Hanıma gidiyorum; karşılıklı susarak oturuyoruz. Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. Kendinden nefret ediyor. Dul kadın iyi: Bana kahve pişiriyor, sigaramı yakıyor. Onun yanında biraz huzura kavuşuyorum. Pilleri, kutusundan büyük bir radyosu var; onu dinliyoruz. Nurhayat Hanım sıkılmıyor. Bazen dul kadının evinde, bir iki söz ettiğim oluyor: Kendi kendime konuşur gibi. Nurhayat Hanım hiç söze karışmaz; aman işte biri konuşmağa başladı, varlığını ortaya koydu, dur ben de bir şeyler söyleyeyim, kişiliğimi göstereyim gibi küçük çabalamalar içinde değildir dul kadın. Onunla oyunlar dinliyoruz radyodan. Yıllardır sesleri değişmeyen, fakat adları farklı olan oyuncuların piyesleri; aynı heyecanlı titreşimler, aynı yükselip alçalmalar. Sanki yıllardır sürüp giden uzun bir oyunu parça parça oynuyorlar. Kahkahalar atıyorlar - çocukluğumdan beri dinlediğim kahkahalar. Aynı kapıları yıllardır açıp kapıyorlar. Aynı güç durumlarda kalıyorlar. Yavaş konuş bizi duyacak diyorlar, siz burada ne arıyorsunuz bakalım diyorlar. Ben yalnız sesleri dinliyorum, anlamlarla ilgili değilim. Kuş sesi dinleyerek huzur duyanlar varmış; onlar gibiyim. Haberleri de, belli konular üzerindeki konuşmaları da, tartışmaları, açık oturumları, reklamları da, özel programları da aynı şekilde dinliyorum. Her kuşun kendine özgü bir sesi var: Sözleri dinlemeden hangi program olduğunu biliyorum bu yüzden. Dul kadının inanılmaz bir hoşgörüsü var: Her çeşit müziği dinliyoruz üstüste. Bizim dilimizden şarkılarda var galiba: Çünkü sözlerini anlar gibi oluyorum. Dul kadınla ben, senin anlayacağın, soyut bir durumdayız; daha doğrusu, her şeyin özüyle ilgileniyoruz: Meyvalarım yalnız suyunu içiyoruz. Birer sigara yakalım mı Nurhayat Hanım? diyorum. Yakalım Hikmet Bey, diyor. Son günlerde bana ‘Bey’ diyen, bir dul kadın kaldı. Görüyorsun ben de kaçamak yapıyorum: Yalnızlığı dul kadınla aldatıyorum. Ne yapayım? Beni olduğum gibi kabul ediyor. Sen yalnız iyi programlarımı dinlemek istedin. Alaturka çaldığım zaman düğmemi kapatmak istedin. Belki gerçek canavar ben değilim. Canavar ben değilim. Belki de canavarım. Son günlerini bu odada geçirmek zorunda kalan emekli bir canavar. Can sıkıcı anılarını hatırlayarak acıklı canavar sesleri çıkaran bir kara ejderi. Vuuu vuuu! Canavarın en kötü günleri hangisi? Canavar takvimine göre perşembeleri. Çünkü perşembeleri sevmem. O günleri hatırlamak istemem. Hangi ‘öğünleri’? Sevmem işte. Özellikle perşembe günleri pencereden bakıyorum: Gaz tenekeleri var, içlerine toprak doldurulmuş. Kim doldurmuş? Ben doldurdum. Karışık birtakım tohumlar ve çiçekler satan adama dedim ki: Bana bir çiçek ver. Arsız çiçeklerden verdi. Bilirsin işte: Begonya mı derler? Kırmızıdır, mat yapraklıdır, kötü-boyanmış mahalle kadınları gibi bir çiçektir. Elimden bu kadarı geldi. Belki ayrıca, kuru akvaryum içinde solucan beslemeliyim. Mide adelelerim kuvvetlenince onu da yaparım. Sen tabiî, perşembe günleri ne olduğunu merak ediyorsun. Bu sözlerin sonunda esaslı bir itiraf bekliyorsun. Yok canım, beden eğitimi derslerinden nefret ederdim ve altı yıl her perşembe bu münasebetsiz ders vardı. İsmini bile yazmak istemem bir daha bu sıkıcı dersin. Öyle sözler ediyorum ki, ne ağlanır ne de gülünür bunlara değil mi? Bir zamanlar insanları güldürürdüm. Ne yapalım? Komedi aktörleri bile sonunda duygulu filmlerde oynamaya özenmiyorlar mı? Ben de kalabalık yerlerde ağlayan sarhoşlara döndüm. İnsan böylelerini görünce meyhanenin kapısını vurduğu gibi çıkar gider. Sevgi’nin bir akrabası vardı: Ergun gibi bir şeydi adı. Bak o gülmezdi sözlerime. Çünkü Selim Bey miydi neydi bir akraba vardı arada. Onun mirasına göz koyduğumuzu sanırdı bu Ergun. İnsanların adlarını da unutuyorum artık. Bir kız vardı, onun da adını unuttum; oysa aylarca dolaşmıştım bu kızla. Üstelik bir kere de ağlatmıştım onu. Fazla ağlamasına fırsat kalmadan kaçtım, kız benimle evlenmek istiyordu çünkü. Kendimi iyi hissetmiyorum Bilge. Beni bir daha görmek isteyeceğini sanmıyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Doğduğum günden başlayan bir suç dizisi içindeyim. Seni görmek istemiyorum, seni görmek istemiyorum. Aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı. Beni unut -belki de unuttun- beni unut. Başıma gelecekleri düşünme. Ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı merak etme. Sana anlatması zor. Sevmesini bilmeyenler, kaderlerine razı olmalıdırlar. Oluyorum. Eyvallah. İyi değilim, fakat üzüntülü de değilim. Bak gülüyorum:
sevgili bilge kelimeler bilge kelimeler insanın duygularnı anlatabilecek tek şey onlardır seni seviyorum bilge daha nasıl anlatabilirim sana hislerimi kelimeleri kulanıyorum işte daha nasıl basitleşebilirim daha çok olmaz bilge bilmiyorum daha basit olmayı benim aklım acıyor bilge...
Sana seni yazmak, seni sana anlatmak. Birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Sevda karşısında yenilmek erimek tükenmek ve sonra yok olmak tarifsiz hiç bir ''Duygu'' ifade edemez anlatamaz.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..." (113)
@@duygunar4734 “Beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma'' derdi: Boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa olan alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadan tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim…” (473)
Eğer cesaretin olsaydı ve gelseydin dinlerdim seni, anlardım, bilmediklerimi öğrenmeye çalışırdım. Yani senin göstermediğin her çabayı gösterirdim sarılırdım sımsıkı... Gitmek senin tercihindi beklemek benim... Msk
Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde.
Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır.
Sevgili bilge bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme baglanmadan büyük büyük öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
Albayım yanına gidicem o bilmiyor ama şaşırıcak doğru cümleleri bulursam belki geri dönecek albayım. Delirdim albayım delirdim aramızda 400 km var belki o beni sevmiyor ve istemiyor ama gidicem ve bu ona dayanımıycak geri dönecek albayım geri dönecek böyle bir aşkın karşısında duramıycak ve yenilicek herşeyi anlatıcam herşeyi
Festivalde tanıştık 8.06.2019 Burcu'm eski sevgilinle aynı adı taşıyorum ve kaybettin sevdiğini beni de kaybedersin diye yapamadığını biliyorum kolunda ki tokanı koklamadan tek bir gece bile uyumayacağım. Çok saçma ki festivalde aşık olmak belki birçoğu insan inmaz. Seni çok ama çok seviyorum - Emir Gedikoğlu
Sevgili Bilge! Oğuz Atayı tanımasaydın Oğuz Atay olmaya çalışmasaydın…Seni Seviyorum dedim inanmadın ben de Oğuz Atayım daha nasıl anlatayım daha nasıl basitleştirebilirim. Seviyorum işte sevdanın acısından kaçmadan aşk antibiyotikleri almadan doyum dopaminleri yüklemeden… Sevgili Bilge, parmaklarının izi kalbimde hala.. Sevgili Bilge, yokluğunu anca basmakalıp sözlerle ifade edebiliyorum. Sevgili Bilge, Bir deprem mi oldu yoksa erozyon muydu bilmiyorum toprakları kayıyordu yüreğimin balta girmemiş bir ormandı oysa Sevgili Bilge, keşke bunları duymayı hakedecek kadar merhametli olsaydın. Sevgili Bilge, tanrılar seni benim ahımdan korusun…
sana diyebilseydim ki, durum cok ciddi bilge, aklini basina topla. ben iyi degilim bilge, seni son gordugum gunden beri gozume uyku girmiyor diyebilseydim. gercekten de o gunden beri gozume uyku girmeseydi. hic olmazsa arkamda kalan butun kopruleri yiktim ve simdi geri donmek istiyorum, ya da donuyorum cinsinden bir yenilgiye siginabilseydim
6 Şubatta,bir zamanlar üzerinde uzandığımız Hatay toprağına Bilge’mi gömdüm.Sizler Bilgelerinize sarılın…
Başın sağolsun Allah yardımcın olsun.
Dönüp durup bu pasajı dinliyorum her gece.Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum.Cümleler çok etkili.Durup dururken akla gelip de kağıda dökülmüş sözler değil bunlar.O çaresizliği sonuna kadar hissetiriyor Oğuz Atay.İyi ki varsın.
Sevgili Bilge, Seni çok ozledim. 4 yıl geçmesine bile rağmen.
Poyrazcım Karayel...
hayla izliyorum sıkılmadan alcam bende bu kitaptan
bir-çok insana oğuz atayı tanıttı o dizi
@@Ugurluk92 almak kolay, bitirmek zor.
@@engin553 Vay Be 2 Yıl Önce Yazmışım Alıp Bitirdim
@@Ugurluk92 helalin var dostum
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim.
Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim.
Kendime söyleyecek söz bırakmadım.
Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. Şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görünüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır.
Oysa, Sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidipgelenazizvarlık masalına kimse inanmayacaktır. Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da, başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da, ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır.
Ben ölmek istemiyorum.
Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Bu nedenle, Sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkûm edildim. (İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, Sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.)
Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. (İnsandır, elbette sıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki.) Bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. (Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.) Bazen Nurhayat Hanıma gidiyorum; karşılıklı susarak oturuyoruz. Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor.
Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor.
Kendinden nefret ediyor. Dul kadın iyi: Bana kahve pişiriyor, sigaramı yakıyor. Onun yanında biraz huzura kavuşuyorum. Pilleri, kutusundan büyük bir radyosu var; onu dinliyoruz. Nurhayat Hanım sıkılmıyor. Bazen dul kadının evinde, bir iki söz ettiğim oluyor: Kendi kendime konuşur gibi. Nurhayat Hanım hiç söze karışmaz; aman işte biri konuşmağa başladı, varlığını ortaya koydu, dur ben de bir şeyler söyleyeyim, kişiliğimi göstereyim gibi küçük çabalamalar içinde değildir dul kadın. Onunla oyunlar dinliyoruz radyodan. Yıllardır sesleri değişmeyen, fakat adları farklı olan oyuncuların piyesleri; aynı heyecanlı titreşimler, aynı yükselip alçalmalar. Sanki yıllardır sürüp giden uzun bir oyunu parça parça oynuyorlar.
Kahkahalar atıyorlar - çocukluğumdan beri dinlediğim kahkahalar.
Aynı kapıları yıllardır açıp kapıyorlar. Aynı güç durumlarda kalıyorlar. Yavaş konuş bizi duyacak diyorlar, siz burada ne arıyorsunuz bakalım diyorlar. Ben yalnız sesleri dinliyorum, anlamlarla ilgili değilim. Kuş sesi dinleyerek huzur duyanlar varmış; onlar gibiyim. Haberleri de, belli konular üzerindeki konuşmaları da, tartışmaları, açık oturumları, reklamları da, özel programları da aynı şekilde dinliyorum. Her kuşun kendine özgü bir sesi var: Sözleri dinlemeden hangi program olduğunu biliyorum bu yüzden.
Dul kadının inanılmaz bir hoşgörüsü var: Her çeşit müziği dinliyoruz üstüste. Bizim dilimizden şarkılarda var galiba: Çünkü sözlerini anlar gibi oluyorum. Dul kadınla ben, senin anlayacağın, soyut bir durumdayız; daha doğrusu, her şeyin özüyle ilgileniyoruz: Meyvalarım yalnız suyunu içiyoruz. Birer sigara yakalım mı Nurhayat Hanım? diyorum. Yakalım Hikmet Bey, diyor. Son günlerde bana ‘Bey’ diyen, bir dul kadın kaldı. Görüyorsun ben de kaçamak yapıyorum: Yalnızlığı dul kadınla aldatıyorum. Ne yapayım? Beni olduğum gibi kabul ediyor. Sen yalnız iyi programlarımı dinlemek istedin. Alaturka çaldığım zaman düğmemi kapatmak istedin. Belki gerçek canavar ben değilim.
Canavar ben değilim.
Belki de canavarım. Son günlerini bu odada geçirmek zorunda kalan emekli bir canavar. Can sıkıcı anılarını hatırlayarak acıklı canavar sesleri çıkaran bir kara ejderi. Vuuu vuuu! Canavarın en kötü günleri hangisi? Canavar takvimine göre perşembeleri. Çünkü perşembeleri sevmem. O günleri hatırlamak istemem. Hangi ‘öğünleri’? Sevmem işte. Özellikle perşembe günleri pencereden bakıyorum: Gaz tenekeleri var, içlerine toprak doldurulmuş. Kim doldurmuş? Ben doldurdum.
Karışık birtakım tohumlar ve çiçekler satan adama dedim ki: Bana bir çiçek ver. Arsız çiçeklerden verdi. Bilirsin işte: Begonya mı derler? Kırmızıdır, mat yapraklıdır, kötü-boyanmış mahalle kadınları gibi bir çiçektir. Elimden bu kadarı geldi. Belki ayrıca, kuru akvaryum içinde solucan beslemeliyim. Mide adelelerim kuvvetlenince onu da yaparım. Sen tabiî, perşembe günleri ne olduğunu merak ediyorsun. Bu sözlerin sonunda esaslı bir itiraf bekliyorsun. Yok canım, beden eğitimi derslerinden nefret ederdim ve altı yıl her perşembe bu münasebetsiz ders vardı. İsmini bile yazmak istemem bir daha bu sıkıcı dersin.
Öyle sözler ediyorum ki, ne ağlanır ne de gülünür bunlara değil mi?
Bir zamanlar insanları güldürürdüm. Ne yapalım? Komedi aktörleri bile sonunda duygulu filmlerde oynamaya özenmiyorlar mı? Ben de kalabalık yerlerde ağlayan sarhoşlara döndüm. İnsan böylelerini görünce meyhanenin kapısını vurduğu gibi çıkar gider. Sevgi’nin bir akrabası vardı: Ergun gibi bir şeydi adı. Bak o gülmezdi sözlerime. Çünkü Selim Bey miydi neydi bir akraba vardı arada. Onun mirasına göz koyduğumuzu sanırdı bu Ergun. İnsanların adlarını da unutuyorum artık. Bir kız vardı, onun da adını unuttum; oysa aylarca dolaşmıştım bu kızla. Üstelik bir kere de ağlatmıştım onu. Fazla ağlamasına fırsat kalmadan kaçtım, kız benimle evlenmek istiyordu çünkü.
Kendimi iyi hissetmiyorum Bilge.
Beni bir daha görmek isteyeceğini sanmıyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Doğduğum günden başlayan bir suç dizisi içindeyim. Seni görmek istemiyorum, seni görmek istemiyorum. Aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı. Beni unut -belki de unuttun- beni unut. Başıma gelecekleri düşünme. Ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı merak etme. Sana anlatması zor. Sevmesini bilmeyenler, kaderlerine razı olmalıdırlar. Oluyorum. Eyvallah. İyi değilim, fakat üzüntülü de değilim. Bak gülüyorum:
Nereden bu?
@@benben3222 Oğuz ATAY - Tehlikeli Oyunlar kitabından.
@@gamo2784 saol
Elinize sağlık:)
Yaralı aklım gidecek bir ülke buldu. Hoşçakal sevgili Bilge.
Hala aynı ülkeye sığınıyor mu?
sevgili bilge
kelimeler bilge kelimeler insanın duygularnı anlatabilecek tek şey onlardır
seni seviyorum bilge daha nasıl anlatabilirim sana hislerimi
kelimeleri kulanıyorum işte
daha nasıl basitleşebilirim
daha çok olmaz bilge bilmiyorum daha basit olmayı
benim aklım acıyor bilge...
Yazmak anlatmak, birbirini seven iki insan için hiç bu kadar imkansız olmamıştı
Sevda karşısında yenilmek erimek tükenmek ve sonra yok olmak tarifsiz hiç bir duygu ifade edemez anlatamaz
hastalık gibi ortalama 2 3 senedir hemen hemen her gün dinliyorum dinlemeden yapamıyorum :) mehmet abi sesinden mahrum bırakma sağlıcakla kal
Yaralı aklım hala gidecek bi ülke bulamadı ama sen yine de hoşçakal sevgili Bilge…
SEVGİ sevgisizdi
BİLGE bilgisizdi...
Sana seni yazmak, seni sana anlatmak. Birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım.
Sevda karşısında yenilmek erimek tükenmek ve sonra yok olmak tarifsiz hiç bir ''Duygu'' ifade edemez anlatamaz.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..." (113)
@@duygunar4734 “Beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma'' derdi: Boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa olan alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadan tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim…” (473)
Seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor
Poyrazcim karayel...
Sesiniz ve tonlamalariniz yazılan kelimelerin hakkini vermiş 🌹
"...kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor."
Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum.
Yazmak, anlatmak, birbirini sewen iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı...🖤
Sevgili bilge Çok bilen çok yanılır.
İsminiz Bilgeyse daha bi farklı dinliyor ve yorumluyorsunuz...Yazanın eline dinleyenin kulağına anlayabilenin zekasına sağlık♥️
Bazı Bilgeler de bu mektup sevdiğindenmişçesine dinliyor. Öyle olsun istiyor öyleymiş gibi düşlüyor...
Dünyada yeterince acı var zaten, kendimı çok yorgun hissediyorum...
Yorgun yaşayalım dünyayı ..
Niye
Yorgun bir aşk olsun ilişkimiz...
Sevgili D.✌️umarım bir gün anlarsın beni,bendeki senin ne demek olduğunu...
Eğer cesaretin olsaydı ve gelseydin dinlerdim seni, anlardım, bilmediklerimi öğrenmeye çalışırdım. Yani senin göstermediğin her çabayı gösterirdim sarılırdım sımsıkı... Gitmek senin tercihindi beklemek benim... Msk
Sevgili Bilge yaralı aklım..
fakat çok güzel kaybettik umutlarımızı.. peki sevmek bir umut mudur
Çok doğal içten be keşke dünyada böyle yaşasaydık
Umarım Bu Yorumu Bir Gün Beraber Okuruz. 3 Mayıs 2019
o günün hiç gelmeyeceğini bile bile beklemek...
Bunu bura yazıram bir də 10 il sonra görüşərik Sevgili Bilge🧡
Bir barda tek başıma oturuyorum kulaklıklarım takılı Tehlikeli Oyunlar var kafamın içinde #Edirne #cheers
Durum çok ciddi bilge ben hiç iyi değilim 🍀🖤
Ben iyi değilim bilge 08.10.23
Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde.
Bir alın yazısıda ölümün anlamını bilerek ona bir anlam vermesini bereceremeden ölmektir ki bazı müelliflere göre bu durum en acıklı olanıdır
Sesinize yüreklerinize emeklerinize sağlık Teşekkürler 🙏
O bunu yazdığımı hiç bilmeyecek, şu an ne düşündüğümü ne hissettiğimi.. Ama olsun. O zaten hiçbir zaman hiçbir şeyi bilmedi
Sevgili Tuğba seni çok özledim
en büyük hazinemiz, aklımızdır.
Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır.
oguz atayda bulusacağamıza söz verdik ben burdayım seni bekliyorum
Sevgili bilge bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme baglanmadan büyük büyük öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
sen Kilo verishim Guzalikkga Qiybalabman 😭💞😭😭 tezroq olib git tezfoq 😭💞
Albayım yanına gidicem o bilmiyor ama şaşırıcak doğru cümleleri bulursam belki geri dönecek albayım. Delirdim albayım delirdim aramızda 400 km var belki o beni sevmiyor ve istemiyor ama gidicem ve bu ona dayanımıycak geri dönecek albayım geri dönecek böyle bir aşkın karşısında duramıycak ve yenilicek herşeyi anlatıcam herşeyi
Gittin mi
Festivalde tanıştık 8.06.2019 Burcu'm eski sevgilinle aynı adı taşıyorum ve kaybettin sevdiğini beni de kaybedersin diye yapamadığını biliyorum kolunda ki tokanı koklamadan tek bir gece bile uyumayacağım. Çok saçma ki festivalde aşık olmak belki birçoğu insan inmaz. Seni çok ama çok seviyorum - Emir Gedikoğlu
Sevgili Bilge!
Oğuz Atayı tanımasaydın Oğuz Atay olmaya çalışmasaydın…Seni Seviyorum dedim inanmadın ben de Oğuz Atayım daha nasıl anlatayım daha nasıl basitleştirebilirim. Seviyorum işte sevdanın acısından kaçmadan aşk antibiyotikleri almadan doyum dopaminleri yüklemeden…
Sevgili Bilge, parmaklarının izi kalbimde hala..
Sevgili Bilge, yokluğunu anca basmakalıp sözlerle ifade edebiliyorum.
Sevgili Bilge,
Bir deprem mi oldu yoksa erozyon muydu bilmiyorum toprakları kayıyordu yüreğimin
balta girmemiş bir ormandı oysa
Sevgili Bilge, keşke bunları duymayı hakedecek kadar merhametli olsaydın.
Sevgili Bilge, tanrılar seni benim ahımdan korusun…
Iyi geceler Mister Fatih
2017-2018-2019-2020
2021-2022
2021 2022
2023
@@damladogru.
2024
Sevgili Betul ...
Sevgili Sevgilim..
İyi geceler albayım uyumak lazım :)
Sevgili B.
"Nakşibendilerin Toplumsal ve Kültürel Katkıları" kitabı çıktı. (Yasin Yayıncılık) Çok şaşıracaksınız
Arkadaki fon bir demet tiyatronun müziği mi
Kelimeler kaçsada, ona bakarak nehisetini anaýabilirmidim.
Seslendirenin sesi çok iyi ismi ne bilen var mı
Allah'ım huzur buldum
totem/ 18 Ekim 2020 Pazar. Zührem.
Bana bir mektup yazmış olsaydın…
Seni çok seviyorum Ceren.
ahmetcim karayel 🌜....
sana diyebilseydim ki, durum cok ciddi bilge, aklini basina topla. ben iyi degilim bilge, seni son gordugum gunden beri gozume uyku girmiyor diyebilseydim. gercekten de o gunden beri gozume uyku girmeseydi. hic olmazsa arkamda kalan butun kopruleri yiktim ve simdi geri donmek istiyorum, ya da donuyorum cinsinden bir yenilgiye siginabilseydim
Ne zoruma gidiyor biliyor musun olric?
O'na yazdıklarımı o'ndan başka herkes okuyor.
Ağladım
Seslendiren kim
müziği nasıl bulabilirim
Bir demet tiyatro
Arnavut votkamla eriği çalıştır ulan
Seslendiren adamın ismi neydi acaba galiba teliften dolayı videoları kaldırılmış bulamıyorum benimle iletişime geçermisiniz
Mehmet yıldırım
Mehmet yıldırım
15.7.22
04.24
...
💟
Merhaba
Arkada piyano hangi eseri çalıyor?
Kimin bilmen ama Bir Demet Tiyatro'da da çalardı bu
ua-cam.com/video/dYRKuZnEBmA/v-deo.html
EMOŞUM YAP ŞUNU
Öykülü bilge belki beni bulursun
bir demet tiyatro müziği ne alaka mk:D
🤎👌
Bu pasaj hangi sayfada acaba bilen yazabilir mi?
tehlikeli oyunlar 385. sayfa
@@egemertsimsek8477 teşekkürler
.
Sayfa kacta
kadir dasdemir 383
385
:)
Kanalımda bir kısmını okumaya çalıştım hadi destek olun 🤗
Tehlikeli oyunlar_sayfa 385
Yorgun yaşayalım dünyayı.
Sevgili Sevgilim,
...