Samimi ve keyif verici bir videoydu benim için emeğinize sağlık. Oyuncu ve pozitif bilimci biri olarak oyun konusunda bir essay de ben buraya bırakmak istiyorum. Size ve izleyicilerinize farklı bir bakış açısı gösterebilirim diye umuyorum. Öncelikle oyunlar konusunda temel bir noktanın çoğu araştırmada ve kişilerin bakış açısında kaçırıldığını görüyorum. Bu sebeple yapılan çoğu çalışmanın da dışarıdan gözlem olarak kalıp, olgunun kendisini anlatmaktan uzak olduğunu düşünüyorum. Bu temel noktayı şöyle özetleyeyim: Oyun, -mış gibi yapma eyleminden daha öteye geçen bir olgudur. Videonuzda siz de birkaç yerde böyle değerlendiriyorsunuz. Fakat psikiyatri özellikle çocuklarda bunu şu şekilde değerlendiriyor, oyun inanılan bir yanılsama hali değil gerçekten yaşanan bir olgudur. Yani şöyle ki bir kız çocuğuyla evcilik oynarken size çay koyuyor ve içmenizi istiyorsa, o kız çocuğu size gerçekten çay koyuyor ve içmenizi istiyordur. O kız için doldurduğu şey artık hava değildir, yarattığı oyun da "sanal" değildir, gerçekliğin ta kendisidir. Çocuk zihninin en mükemmel özelliklerinden biridir bu ve çocuk psikiyatrisi için oyunlar, çocukları gözlemlemek için çok iyi birer araçtır. Dijital olmayan oyunlar yetişkinler için çocukluk çağı oyunlarına benzerlik göstermeyebilir emin değilim fakat bilgisayar oyunları bunu başarmış durumda. Çünkü olgun bir zihni gerçeklikten uzaklaştırmak, kişinin ahlakını-mantığını(bilincini) uzun süre baskılamak çok zor bir iştir. Bilgisayar oyunlarının görseli, hikayeleri, oynanış tarzı sizi orada olmaya zorlayan, bütün-tamamlayıcı-süreklilik gösteren bir yapıdır. Farklı bir dünyadır ve bu dünyadan sıyrılmadan orada var olamazsınız. Bu sayede bilgisayar oyunları yetişkinleri çocukların oynadığı tarzda oyun dünyasına taşır. Bu yönüyle ben oyunları rüyalara çok benzetiyorum, ama rüyanın ana öznesi yine kişinin kendisi olduğu için bu konuda ayrışıyorlar. Yetişkinlerin bilgisayar oyunu oynarken farklı bir evrende -mış gibi yaptığı değil, farklı bir evrende farklı bir kişi olduğu şeklinde hayal edebilirseniz bazı şeyler daha açıklayıcı olacaktır diye düşünüyorum. Bilgisayar oyunu oynarken kendi gözleminizi yapmaya çalışırsanız bunu kolayca fark edebileceğinizi düşünüyorum. Oyun oynarken değişik mimikler yapıyor olabilirsiniz, yarış oyunu oynarken araç daha hızlı gitsin diye tuşa daha sert basıyor olabilirsiniz, her zaman keyif almıyor hatta çoğu zaman oyunun anasına avradına sövüyor olabilirsiniz. Videonuzda da belirttiğiniz gibi dışarıdan baktığımızda duyguları yaşıyorsunuz. Hem de dolu dolu, gayet gerçek ve gayet kendiniz olarak. Fakat farklı bir dünyada farklı bir kişi olarak bulunuyorsunuz ve kendi bilinçliliğinize çok fazla geçiş yapmıyorsunuz(bu olay süreden bağımsız değerlendirilmeli, bir saniye veya saatler de olabilir). Oyuna dalmış bir kişiye bazen ulaşmak bile zordur, sesinizi duymaz gözlerini ekrandan alamaz vs. Bu durumdan dolayı bir insanın "şu anda oyun oynayan kişi" olarak kendini değerlendirmesi çok zordur. İnsanlar daha çok "şu anda oyun oynamayan kişi" olarak bilincine dönüp, kendilerini gözlemler ve yorumda bulunurlar. Bu yüzden bir kişi oyun oynamıyorken, ona oyun hakkında sorulan soruların veya onun üzerinde yapılan çalışmaların oyundaki kişiyle bağlantılı olmadığını düşünüyorum. Dışarıdan gözlem yapan birini dışardan gözlemlemeye çalışıyoruz denebilir. Biraz kişilik bozukluğu, biraz Matrix içerikli bu düşüncelerimin belki varsa araştırma yapan arkadaşlara bir şey katacağını umuyorum. Dijital oyunların ve oyun dünyasının dönemimizde önyargılarının çok fazla olduğunu düşünüyorum. Bir konu olarak oyunları tü kaka şeklinde yermenin kolay olduğu bir akademik popülarite oluşmuş olsa da, dış gözlemden ziyade iç gözlemlere yönelebilirsek oyun dünyasının insan için anlamının ne denli büyük olabileceğini hayal ediyorum. Zaman içinde nerd'lerin hayatı olarak değerlendirilen oyun dünyası şimdi herkesin hayatının bir parçası. Sizin gibi, B. Nardi gibi katılımcı gözlemciler arttıkça oyunlar hakkında daha güzel şeyler duyarız diye umuyorum. Tekrardan video için teşekkürler👍
Eklemeler için teşekkürler, aslında bahsettiğiniz meseleyi flow olarak kavramlaştırıyorlar, oyunun içinde kaybolmak gibi. Özellikle RPG oyunları hikaye üzerinden bunu yapıyor, öte yandan rekabetçilerde de hep aynı hareketleri yaptığımız için bir yerden sonra o akış durumuna geçebiliyoruz. Büyüleyici bir şey :)
25:14 Oyunu bitirmiştik ama oyun da bizi bitirmişti... Gerçekten son zamanlarda izlediğim en güzel videolardan biriydi. Açıkçası oyun dünyasında farklı branşların bakış açısından bakarak üstünde konuşulabilecek bir çok unsur var dolayısıyla bu videonun bir seri haline gelmesini çok isterim. Teşekkürler. 🕹️
Çok güzel video ağzınıza sağlık. Tek eksiği aslında bu konuyla direkt bağlantısı olan Mihaly Csikszentmihalyi'nin The Flow teorisine değinilmemiş olması.
Çok haklısınız, aslında başta çok kapsamlı bir video tasarlamıştım ama sonra "Bunu konferansta sunmayacaksın, 1.5 saat video yapamazsın" diyerek kısalttım ve çıkarttığım kısımları olası sonraki videolar için bir taslak haline getirdim. Videonun ilk taslağında oyunlarda şiddet ve ihlal kavramı; ayrıca oyun bağımlılığı meselesini de konuşmayı planlamıştım, orada oyunların sisli beyin durumu yaratarak bağımlılık yapabilmesi ama eğer bilinçli oyuncuysak bizi flow haline sokması şeklinde bir karşıtlık kurmuştum ve gene sihirli çember kavramı etrafında dönüyordu tartışmam. Yani bunun devamını getirmek istiyorum zaten, anlatmak istediğim çok şey kaldı :) çok teşekkür ederim 💐
İnteraktif Medya Tasarımı yüksek lisans programında aldığım eğitim için oldukça doyurucu ve bilgilendirici bir video olmuş. Emeğinize sağlık. Başarılarınızın devamını dilerim. Abone olundu :)
Söyledikleriniz çok ilgi çekici ancak merak etmeden edemedim. Aksiyon rol yapma oyunlarından bahsettiniz, ancak bu oyunlar aksiyonun ön planda olduğu ve anlatının ya da hikaye etkileşimlerinin çok ön planda olmadığı, çoğu zaman bizim için önceden belirlenmiş bir karakter olarak oynadığımız oyunlardır. Ancak rol yapma kısmına daha sadık oyunlar da vardır. Dragons Age, KOTOR, Disco Elysium, Pillars of Eternity ve tabi ki de Baldurs Gate. Disco Elysium'u bir kenara alıyorum çünkü gameplay olarak öne çıkan bir oyun değil kendisi ancak diğer oyunlar gameplay unsurları barındırmakta ve benim gibi strateji seven insanlar için özellikle eğlenceli anlar yaratabiliyorlar. Bu oyunların başka bir dikkat çekici yanı ise daha önceden belirlenmemiş, geçmişine, görüntüsüne, mesleğine ve özelliklerine bizim karar verdiğimiz bir karakter ile oynamamız. Oyuncular bu oyunların hikayeleri ile daha yüksek seviyede etkileşime geçebiliyor ve hatta oyun dünyasını değiştirebiliyorlar. Bunu en iyi Baldurs Gate 3'te görebiliriz sanırım. Benim sürekli olarak yardım ettiğim, iyi insanların olduğu bir yerleşke benim arkadaşımın oyununda yakılmış yok edilmiş olabiliyor. Şimdi soruma gelirsem; bu oyunlar hem oyun özelliği hem de anlatı özelliği taşımakta değil midir? Bu oyunları nasıl sınıflandırabiliriz? Lara Croft gibi karkaterler bir imleç ise bizim kendi yarattığımız, kendimizi temsil etsin diye özene bezene oluşturduğumuz bu karakterler de birer imleç midir? Yoksa onlara, hayalimizdeki karakterimizi temsil ettikleri için tasvir mi demeliyiz? Tabi ki bu soruların salt doğrusu olmadığını biliyorum ancak söylediklerinizi dinlerken aklıma takılan bir şey olduğu için sorayım belki okuyanlar da katılır dedim. Okuyanlara teşekkür ederim.
Öncelikle Tetris gibi "anlatı yok" ya da bahsettiğim Telltale Games oyunları gibi artık "e hani gameplay, interaktif dizi bu" diyebileceğimiz uç noktalar hariç oyunları anlatı mı değil mi diye kategorize etmeye gerek yok bence, gördüğüm kadarıyla oyunbilimciler de o tartışmayı bırakmışlar. Oyun anlatıya dönüşmeden de anlatı ile çok güzel yan yana yürüyebilen bir şey, bahsettiğiniz Baldur's Gate gibi kendi anlatınızı yaratıyor olmanız bunun çok güzel bir örneği. Ben kendimi oyun geeki olarak tanımlamam, dolayısıyla verdiğim örnekler de kendi bildiklerimle sınırlı kaldı. Ama bahsettiğiniz imleç mevzusunu okumuştum. Kişiselleştirilmiş avatarlar hala bizim oyunla bağlantımız olma görevi üstleniyor ama o noktada artık basit birer imleç olmaktan çıkıyorlar çünkü "avatar" kavramının sosyal medyada üstlendiği anlama benzer şekilde bizim beğenilerimizi, seçimlerimizi yansıtan bir izdüşümümüz haline geliyorlar. Hatta mmorpglerde Asya kökenli oyunlar üzerinde sınırlı değişiklik yapılabilen avatarlar sunarken Amerika oyunlarının daha kişiselleştirilmiş avatarlara olanak tanıyan bir yapıda olmasını, iki kültürdeki bireysellik farkıyla açıklayan bir yazı bile okumuştum. Tabii o yazı 2010lardaydı ve bugün Asya oyunları Batı pazarına açıldıkça daha kişiselleştirilebilir hale gelmiş olabilir, buna da bakmak gerekiyor. Ama en nihayetinde bu meselenin ucu bence de avatarımızı "tasvir"den de öte bir şey olarak görmemize kadar gidebilir yani katılıyorum. :)
İçerik olarak gayet doluydu. Bunun için teşekkür ederiz. Oyun söz konusu olunca, oyunun hikayesi, grafik kalitesi, görsel estetik, ve oyun mekanikleri bir bütün halini alıyor. Biri olmadan öteki tamamlanamıyor. Bu saydıklarımdan biri sorunlu veya eksik olduğunda diger tüm anlatımlarını amaçına ulaştıramıyor. O açıdan "bütün olarak degerlendirmek gerekir" diye düşünüyorum. Oyunlarda güzel ve estetik insana sınırsız bir mecra sunuyor. Yani çağmızda Van Gogh oyun yapımcısı olarak yaşasaydı. Eserlerinin içnde dolaşıp, hikayesini oynasaydık nasıl bir şey sunardı düşünüyorum. O kadar ki geçtiğimiz yıllarda Wichter 3 deki bir oyun karakteri (Triss Merigold) playboy dergisine kapak dahi olmuştu. Güzel ve estetik anlamında ilginç bir durum. Konu anlatıımında pek oyun daha çok zayıf ama 20-30 yılda geldiği yeri düşünürsek yarınlarda neler göreceğiz.Çok geniş persfektiften düşünmek lazım. Çook teşekkür ederiz içerik için.🙏🌼
Videoda bahsi geçen Witcher 3, Disco Elysium ve The walking dead yeri geldiğinde ağlayarak, içimi dolduran bir merakla ya da stratejik düşünmeme yol açması gibi durumlar içerisinde oynadığım ve çok sevdiğim oyunlar. Oyunların diğer sanat eserlerinin aksine eleştirilmesi ama sanatın diğer türlerinin kolektif bir biçimi olması gözden kaçan bir detay bence. Yani müziği tekil olarak çok severim, yürüyüş yaparken, ders çalışırken, uyumaya yardımcı olarak dinlediğim pink noise vesaire, müzik çok dinliyorum kısacası. Roman okumayı da seviyorum, yerli yabancı muhtelif alanlardan az olsa da öz kitaplar okudum ve çok keyif aldım. Ressimle ise pek el becerim olmasa da yaratıcılığımı ortaya koyabildiğim için ortaokulda çok seviyordum, örümcek adamın eline taramalı silah verip milleti katlettirmiştim... Onun dışında pixel art çizmeyi denedim yakın bir süreçte ve fena da değildi. Son olarak oyunlarıa otantik olarak, sizin bahsettiğiniz gerçek interaktiflik durumu da var. Kısacası sanatın bu alanlarını tekilliği içinde çok medeni, normal bir aktivite olarak kavrayan bazı insanların bilgisayar oyunlarına sırf bağımlılık yapıcı diye bu şekilde kesin bir önyargıyla bakmalarını abes buluyorum. Yani oyunun bağımlılık yapıcılığı türüne, oynayanın ruh haline, bağımlı olup olmadığının farkında olup olmadığına, kişinin ailesinin ekonomik durumuna, çevresinde oyun oynayan arkadaşlıkları olup olmadığına göre değişir bence. Bu yüzden sırf bağımlılık yapıcı diye arada bir kendimizi böyle yaratıcı ve kolektif bir sanat eserinden mahrum bırakmamak gerektiğine inanıyorum. Ee tabii herkes dijital oyun sevicek diye bir şey yok ama oyun oynayan bir hayvan var gibi çoğunlukla. Eskiden iskambil kartlarından kuleler dizerdim, misket oynadım, okulda satranca merak saldım, çocukken futbol külübüne gittim. Oyunu farklı alanlarda deneyimledim ama en sevdiğim kolektif olması nedeniyle bilgisayar oyunları, çocukluğumdan beri hep oynarım.
Bilgisayar oyunları dışarıdan bakanların gözünden vasat altı eleştirilere tabi tutuluyor çünkü içinde şiddet vb. barındırdığı ya da arcadelerden bu yana "zaman kaybı" damgası vurulduğu için her terslikte günah keçisi ilan etmek çok kolay. Halbuki içinde hikaye barındırmayan oyunların dahi deneyim açısından irdelenmesi gerekir. Ben bir MOBA ve FPS bağımlısıydım yıllar yıllar boyu; şu an bakınca vakit kaybı olarak görüyorum fakat ilginç bir şekilde o rekabetçiliğe kapılıp sonrasında bununla yüzleşmek, benim kişiliğime gerçekten olumlu etkilerde bulundu. Çünkü gündelik yaşamımda rekabet edebilecek bir psikolojim yoktu, kabuğuma kaçıyordum. Sağlıklı rekabeti oyunla öğrendim. Oyun alanı öyle ya da böyle gündelik yaşama yansıyor fakat bu iddia edildiği gibi "Oyunda adam öldüren gerçekte de şiddet uygular" gibi bir şey değil, zaten biliyorsunuz. Bağımlılık mevzubahis ise ben gündelik yaşamımı sekteye uğratacak derecede kitap okuma bağımlısıyım. Kitap okumak kötü mü? Değil. Ama kitap okuma bağımlılığı da kötü, övünülecek bir şey değil. Benim kitaba kaçma sebebim gündelik yaşamı kaldıramamak, başkalarının oyun bağımlılığı da öyle. Fakat nasıl ben kitapları video gibi üretimlerde kullanarak oradan gündelik yaşama geri dönüyorsam oyunları da topluluklar, fan-fictionlar, tartışmalar gibi pek çok yöntemle gündelik yaşama katılmak için kullanmak mümkün. Bu tarz potansiyellerin dışarıdan bakan gözlerce fark edilmemesi beni çok rahatsız ediyor.
Oyunların bağımlılık yapmasının tek başına eleştirilmesini saçma buluyorum. Oyunlar sana bir deneyim sunuyor; bazı oyunlar sana sanatçının yazdığı derin bir hikayeyi, bazı oyunlar içinde farklı biri olabileceğin bir dünya, bazıları da sana sadece takılıp gülebileceğin eğlenceli bir ortam sunuyor. Bu örnekleri çok arttırabiliriz. Bunun temel sebebi günümüz sıkıntılarından, yaşamın zorluğundan bir süreliğine uzak durmak kaçmak yani "escapism". Bu konuya kitapları, filmleri, dizileri hatta dışarı çıkıp yediğimiz bir yemeği içtiğimiz bir birayı bile katabiliriz. Bence oyunların bu kadar göze batmasının temel sebebi günümüzde popüler olması ve diğer türlere göre daha fazla vakit alması.
@@maho6977 Katılıyorum, bir diğer sebep olarakta popüler haber kanallarının bilgisayar oyunlarını yaftalamalarını (genelde) sayabiliriz. Örneğin dedem eskiden bana günde 4 saatten fazla bilgisayarda takılma diye yasak koymuştu, babam da sadece hafta sonları bırakıyordu bana leptopu. Nedenlerini bilmiyorlardı ama ne deniyorsa inanıp pratiğe döküyolardı, sonra yasak kalkınca bağımlı oldum bir süre maalesef 😇 Yasak olmasaydı zaten şu an olduğu gibi, bir oyunu 1-2 saat oynadıktan sonra "eh tamam artık" hissi uyanıyor çoğunlukla.
@@maho6977 kesinlikle katılıyorum, bir üstte yazdığım yorumlarda da bundan bahsetmiştim. Oyun bağımlılığı ciddi bir problem ama bu her oyuncuya bağımlı muamelesi yapılacağı anlamına gelmez. Belki daha farklı videolar yaparım bu konularda, oyun çalışmaları ilgimi çekiyor...
Oyun oyun oyun. Bu konularin devamini istiyoruz. Bu nitelikte olan videolariniz orta okulda zorunlu ders olarak izletilmeli ve aciklanmali. Oyun konusunun ciddiyetini kavramalari lazim, kultur olarak cok gerideyiz .d
Gençliğinden beri kullandığı şeyler yüzünden, gerçekten kendisine komplo kuruluyorsa bile inanmak imkansıza yakın. Küçükken dinleyip sözlerindeki anlama hayran olduğun adamı böyle görmek çok üzücü. Cidden yazık etti...
Evet, devamını hazırlıyordum ve oyun bağımlılığı ile ilgili olacaktı ama Uzun Adam Hazretleri sebebiyle oyunlar ve şiddeti odağa almaya karar verdim. Haftaya gelmesini planlıyorum :)
Bir video önerisi ile geleceğim, ardından bir miktar yorum yapamacağım. Kanalımda "Sesli Düşünce - Oyun Kültürü" isimli bir video var bakmak isteyebilirsiniz, ilginizi çekeceğine inanıyorum. Konuya döneyim; Neden oyun oynarız doğru bir soru değil bence çünkü oyun oynamama durumu diye bişey yok. Bunu daha fazla açamam mlsf. Ayrıca Huizinga dijital oyunlar yüzünden çok fazla boşa düşüyor, ortaya attığı teorem bence çok doğru. O kadar temel bir şey ki sadece üstüne kat çıkılabilir, fakat zaman geçtikçe de üstüne çıkılması gereken kat ihtiyacı belirginleşiyor. Dijital oyunlar ve artakalan oyunlar diye bi sınıflandırmaya ihtiyacımız var. Ayrıca bende şuan YDS çalışıyorum. Amacım sosyoloji yüksek lisansı ve oyunlar üzerine tez, ardından pek tabi ki oyun dünyasını derinden sarsmak ve huizinganın tahtına oturmak (ütopik evet). Videon benim içinde ilham kaynağı oldu, kanalıda severek takip ediyorum.
Bu videonun, çok uzun olduğu için iptal etmek zorunda kaldığım ilk halinde dijital oyunlar konusunda Huizinga'yı neden takip edemeyeceğimizi anlatıyordum. Artık oyunlar hakkında başka bir videoya kaldı o. Ama kısacası dijital oyunların kültür endüstrisinin bir parçası olması; özellikle çevrimiçi oyunlar söz konusu olduğunda, Huizinga tarzı "geçici ve sınırlı bir mükemmellik" yorumunu iptal ediyor. O noktada kültür endüstrisi üzerinden bir eleştiri lazım gold farming, oyunun oyuncu için adeta işe dönüşmesi ve gündelik hayattan kaçışın oyun alanında hapsolmaya dönüşmesi konusunda. Ama ikisini aynı anda yapınca videonun ilk hali bir saatin üzerine çıktı, ben de bu şekilde ayırmayı tercih ettim. Oyunlar kesinlikle akademik değeri yüksek bir alan ve yurt dışında, baktığımda bu konuda bir sürü çok ciddi makale görmüşken ülkemizde bunu bulamamak beni üzdü. Kendim antropolojide daha çok göç ve kimlik konularına odaklıyım, tezimi de bu alanda yazacağım ama en azından kanalımda bunu denemek istedim. Teşekkürler 💐
Frostpunk'un sonda sorduğu soru yanlış ya. Buna değdi mi? Ay yok knk ya, keşke çocukları çalıştırmasaydık, tam 24 saat mesai yapmasaydık, isyancıları bastırmasaydıkta hepimiz donarak geberip gitseydik o daha iyi olurdu ya, tüh. İnsanlık son bulmuş olurdu ama olsun, etik önemli. Yapımcının kendi fikrini yansıtması sadece.
Hahahah evet ama ilk oynayışımda soğuğu atlatmak için her türlü sınırı zorladıktan sonra bu bitiş ekranını görmek beni çok suçlu hissettirmişti. Daha sonraki denemelerimde daha insancıl yaklaşmaya çalışıp bir tanesinde olabilecek en iyi sonla bitirmiştim oyunu. Bunu da gözden kaçırmamak lazım :)
Teşekkürler.
Çok teşekkür ederim desteğiniz için! :)
Bu muazzam içerik için Teşekkürler.
Çok teşekkür ederim, çok mutlu ettiniz!
Teşekkürler.
Teşekkür ederim 💐
çok güzel videoydu elinize sağlık
Samimi ve keyif verici bir videoydu benim için emeğinize sağlık. Oyuncu ve pozitif bilimci biri olarak oyun konusunda bir essay de ben buraya bırakmak istiyorum. Size ve izleyicilerinize farklı bir bakış açısı gösterebilirim diye umuyorum. Öncelikle oyunlar konusunda temel bir noktanın çoğu araştırmada ve kişilerin bakış açısında kaçırıldığını görüyorum. Bu sebeple yapılan çoğu çalışmanın da dışarıdan gözlem olarak kalıp, olgunun kendisini anlatmaktan uzak olduğunu düşünüyorum. Bu temel noktayı şöyle özetleyeyim:
Oyun, -mış gibi yapma eyleminden daha öteye geçen bir olgudur. Videonuzda siz de birkaç yerde böyle değerlendiriyorsunuz. Fakat psikiyatri özellikle çocuklarda bunu şu şekilde değerlendiriyor, oyun inanılan bir yanılsama hali değil gerçekten yaşanan bir olgudur. Yani şöyle ki bir kız çocuğuyla evcilik oynarken size çay koyuyor ve içmenizi istiyorsa, o kız çocuğu size gerçekten çay koyuyor ve içmenizi istiyordur. O kız için doldurduğu şey artık hava değildir, yarattığı oyun da "sanal" değildir, gerçekliğin ta kendisidir. Çocuk zihninin en mükemmel özelliklerinden biridir bu ve çocuk psikiyatrisi için oyunlar, çocukları gözlemlemek için çok iyi birer araçtır.
Dijital olmayan oyunlar yetişkinler için çocukluk çağı oyunlarına benzerlik göstermeyebilir emin değilim fakat bilgisayar oyunları bunu başarmış durumda. Çünkü olgun bir zihni gerçeklikten uzaklaştırmak, kişinin ahlakını-mantığını(bilincini) uzun süre baskılamak çok zor bir iştir. Bilgisayar oyunlarının görseli, hikayeleri, oynanış tarzı sizi orada olmaya zorlayan, bütün-tamamlayıcı-süreklilik gösteren bir yapıdır. Farklı bir dünyadır ve bu dünyadan sıyrılmadan orada var olamazsınız. Bu sayede bilgisayar oyunları yetişkinleri çocukların oynadığı tarzda oyun dünyasına taşır. Bu yönüyle ben oyunları rüyalara çok benzetiyorum, ama rüyanın ana öznesi yine kişinin kendisi olduğu için bu konuda ayrışıyorlar. Yetişkinlerin bilgisayar oyunu oynarken farklı bir evrende -mış gibi yaptığı değil, farklı bir evrende farklı bir kişi olduğu şeklinde hayal edebilirseniz bazı şeyler daha açıklayıcı olacaktır diye düşünüyorum.
Bilgisayar oyunu oynarken kendi gözleminizi yapmaya çalışırsanız bunu kolayca fark edebileceğinizi düşünüyorum. Oyun oynarken değişik mimikler yapıyor olabilirsiniz, yarış oyunu oynarken araç daha hızlı gitsin diye tuşa daha sert basıyor olabilirsiniz, her zaman keyif almıyor hatta çoğu zaman oyunun anasına avradına sövüyor olabilirsiniz. Videonuzda da belirttiğiniz gibi dışarıdan baktığımızda duyguları yaşıyorsunuz. Hem de dolu dolu, gayet gerçek ve gayet kendiniz olarak. Fakat farklı bir dünyada farklı bir kişi olarak bulunuyorsunuz ve kendi bilinçliliğinize çok fazla geçiş yapmıyorsunuz(bu olay süreden bağımsız değerlendirilmeli, bir saniye veya saatler de olabilir). Oyuna dalmış bir kişiye bazen ulaşmak bile zordur, sesinizi duymaz gözlerini ekrandan alamaz vs. Bu durumdan dolayı bir insanın "şu anda oyun oynayan kişi" olarak kendini değerlendirmesi çok zordur. İnsanlar daha çok "şu anda oyun oynamayan kişi" olarak bilincine dönüp, kendilerini gözlemler ve yorumda bulunurlar. Bu yüzden bir kişi oyun oynamıyorken, ona oyun hakkında sorulan soruların veya onun üzerinde yapılan çalışmaların oyundaki kişiyle bağlantılı olmadığını düşünüyorum. Dışarıdan gözlem yapan birini dışardan gözlemlemeye çalışıyoruz denebilir.
Biraz kişilik bozukluğu, biraz Matrix içerikli bu düşüncelerimin belki varsa araştırma yapan arkadaşlara bir şey katacağını umuyorum. Dijital oyunların ve oyun dünyasının dönemimizde önyargılarının çok fazla olduğunu düşünüyorum. Bir konu olarak oyunları tü kaka şeklinde yermenin kolay olduğu bir akademik popülarite oluşmuş olsa da, dış gözlemden ziyade iç gözlemlere yönelebilirsek oyun dünyasının insan için anlamının ne denli büyük olabileceğini hayal ediyorum. Zaman içinde nerd'lerin hayatı olarak değerlendirilen oyun dünyası şimdi herkesin hayatının bir parçası. Sizin gibi, B. Nardi gibi katılımcı gözlemciler arttıkça oyunlar hakkında daha güzel şeyler duyarız diye umuyorum. Tekrardan video için teşekkürler👍
Eklemeler için teşekkürler, aslında bahsettiğiniz meseleyi flow olarak kavramlaştırıyorlar, oyunun içinde kaybolmak gibi. Özellikle RPG oyunları hikaye üzerinden bunu yapıyor, öte yandan rekabetçilerde de hep aynı hareketleri yaptığımız için bir yerden sonra o akış durumuna geçebiliyoruz. Büyüleyici bir şey :)
farklı konularda bakış açını dinlemeyi seviyorum, teşekkürler video için!
💜💜💜
25:14 Oyunu bitirmiştik ama oyun da bizi bitirmişti... Gerçekten son zamanlarda izlediğim en güzel videolardan biriydi. Açıkçası oyun dünyasında farklı branşların bakış açısından bakarak üstünde konuşulabilecek bir çok unsur var dolayısıyla bu videonun bir seri haline gelmesini çok isterim. Teşekkürler. 🕹️
Teşekkür ederimmmmm videonun başarılı olmasına çok sevindim, yaparken çok gerilmiştim hahahdjjd :D
@@lsnehir Süreçte çekilen sancıya değmiş kesinlikle. Yüzeysel bir anlatımı olmayan, bol içerikli harika bir video olmuş. 💯😄
Çok güzel video ağzınıza sağlık. Tek eksiği aslında bu konuyla direkt bağlantısı olan Mihaly Csikszentmihalyi'nin The Flow teorisine değinilmemiş olması.
Çok haklısınız, aslında başta çok kapsamlı bir video tasarlamıştım ama sonra "Bunu konferansta sunmayacaksın, 1.5 saat video yapamazsın" diyerek kısalttım ve çıkarttığım kısımları olası sonraki videolar için bir taslak haline getirdim. Videonun ilk taslağında oyunlarda şiddet ve ihlal kavramı; ayrıca oyun bağımlılığı meselesini de konuşmayı planlamıştım, orada oyunların sisli beyin durumu yaratarak bağımlılık yapabilmesi ama eğer bilinçli oyuncuysak bizi flow haline sokması şeklinde bir karşıtlık kurmuştum ve gene sihirli çember kavramı etrafında dönüyordu tartışmam. Yani bunun devamını getirmek istiyorum zaten, anlatmak istediğim çok şey kaldı :) çok teşekkür ederim 💐
@@lsnehir Teşekkürler o zaman devamını serinin merakla bekliyorum.
Bu kanal gerçek mi
Hoş geldinnnnnn teşekkür ederim 💜
Harika içerik, teşekkürler🙏
İnteraktif Medya Tasarımı yüksek lisans programında aldığım eğitim için oldukça doyurucu ve bilgilendirici bir video olmuş. Emeğinize sağlık. Başarılarınızın devamını dilerim. Abone olundu :)
Çok teşekkür ederim, hoş geldiniz :)
Söyledikleriniz çok ilgi çekici ancak merak etmeden edemedim. Aksiyon rol yapma oyunlarından bahsettiniz, ancak bu oyunlar aksiyonun ön planda olduğu ve anlatının ya da hikaye etkileşimlerinin çok ön planda olmadığı, çoğu zaman bizim için önceden belirlenmiş bir karakter olarak oynadığımız oyunlardır. Ancak rol yapma kısmına daha sadık oyunlar da vardır.
Dragons Age, KOTOR, Disco Elysium, Pillars of Eternity ve tabi ki de Baldurs Gate. Disco Elysium'u bir kenara alıyorum çünkü gameplay olarak öne çıkan bir oyun değil kendisi ancak diğer oyunlar gameplay unsurları barındırmakta ve benim gibi strateji seven insanlar için özellikle eğlenceli anlar yaratabiliyorlar. Bu oyunların başka bir dikkat çekici yanı ise daha önceden belirlenmemiş, geçmişine, görüntüsüne, mesleğine ve özelliklerine bizim karar verdiğimiz bir karakter ile oynamamız. Oyuncular bu oyunların hikayeleri ile daha yüksek seviyede etkileşime geçebiliyor ve hatta oyun dünyasını değiştirebiliyorlar. Bunu en iyi Baldurs Gate 3'te görebiliriz sanırım. Benim sürekli olarak yardım ettiğim, iyi insanların olduğu bir yerleşke benim arkadaşımın oyununda yakılmış yok edilmiş olabiliyor.
Şimdi soruma gelirsem; bu oyunlar hem oyun özelliği hem de anlatı özelliği taşımakta değil midir? Bu oyunları nasıl sınıflandırabiliriz? Lara Croft gibi karkaterler bir imleç ise bizim kendi yarattığımız, kendimizi temsil etsin diye özene bezene oluşturduğumuz bu karakterler de birer imleç midir? Yoksa onlara, hayalimizdeki karakterimizi temsil ettikleri için tasvir mi demeliyiz? Tabi ki bu soruların salt doğrusu olmadığını biliyorum ancak söylediklerinizi dinlerken aklıma takılan bir şey olduğu için sorayım belki okuyanlar da katılır dedim. Okuyanlara teşekkür ederim.
Öncelikle Tetris gibi "anlatı yok" ya da bahsettiğim Telltale Games oyunları gibi artık "e hani gameplay, interaktif dizi bu" diyebileceğimiz uç noktalar hariç oyunları anlatı mı değil mi diye kategorize etmeye gerek yok bence, gördüğüm kadarıyla oyunbilimciler de o tartışmayı bırakmışlar. Oyun anlatıya dönüşmeden de anlatı ile çok güzel yan yana yürüyebilen bir şey, bahsettiğiniz Baldur's Gate gibi kendi anlatınızı yaratıyor olmanız bunun çok güzel bir örneği. Ben kendimi oyun geeki olarak tanımlamam, dolayısıyla verdiğim örnekler de kendi bildiklerimle sınırlı kaldı. Ama bahsettiğiniz imleç mevzusunu okumuştum. Kişiselleştirilmiş avatarlar hala bizim oyunla bağlantımız olma görevi üstleniyor ama o noktada artık basit birer imleç olmaktan çıkıyorlar çünkü "avatar" kavramının sosyal medyada üstlendiği anlama benzer şekilde bizim beğenilerimizi, seçimlerimizi yansıtan bir izdüşümümüz haline geliyorlar. Hatta mmorpglerde Asya kökenli oyunlar üzerinde sınırlı değişiklik yapılabilen avatarlar sunarken Amerika oyunlarının daha kişiselleştirilmiş avatarlara olanak tanıyan bir yapıda olmasını, iki kültürdeki bireysellik farkıyla açıklayan bir yazı bile okumuştum. Tabii o yazı 2010lardaydı ve bugün Asya oyunları Batı pazarına açıldıkça daha kişiselleştirilebilir hale gelmiş olabilir, buna da bakmak gerekiyor. Ama en nihayetinde bu meselenin ucu bence de avatarımızı "tasvir"den de öte bir şey olarak görmemize kadar gidebilir yani katılıyorum. :)
Bu tatlı cevabınız için de videonuz için de teşekkür ederim. Kanalınızı yeni keşfettim ve izlerken çok zevk alıyorum
L. S. Nehir, You deserve more views!
İçerik olarak gayet doluydu. Bunun için teşekkür ederiz. Oyun söz konusu olunca, oyunun hikayesi, grafik kalitesi, görsel estetik, ve oyun mekanikleri bir bütün halini alıyor. Biri olmadan öteki tamamlanamıyor. Bu saydıklarımdan biri sorunlu veya eksik olduğunda diger tüm anlatımlarını amaçına ulaştıramıyor. O açıdan "bütün olarak degerlendirmek gerekir" diye düşünüyorum. Oyunlarda güzel ve estetik insana sınırsız bir mecra sunuyor. Yani çağmızda Van Gogh oyun yapımcısı olarak yaşasaydı. Eserlerinin içnde dolaşıp, hikayesini oynasaydık nasıl bir şey sunardı düşünüyorum. O kadar ki geçtiğimiz yıllarda Wichter 3 deki bir oyun karakteri (Triss Merigold) playboy dergisine kapak dahi olmuştu. Güzel ve estetik anlamında ilginç bir durum. Konu anlatıımında pek oyun daha çok zayıf ama 20-30 yılda geldiği yeri düşünürsek yarınlarda neler göreceğiz.Çok geniş persfektiften düşünmek lazım. Çook teşekkür ederiz içerik için.🙏🌼
Paralel evrenlerin birinde bu kanalın bir oyun inceleme kanalı olduguna eminim! ❤
Konsepte bakmadan önce John Forbes Nash'tan da bahsedeceğinizi düşünmüştüm. Güzel bir içerik olmuş.
Videoda bahsi geçen Witcher 3, Disco Elysium ve The walking dead yeri geldiğinde ağlayarak, içimi dolduran bir merakla ya da stratejik düşünmeme yol açması gibi durumlar içerisinde oynadığım ve çok sevdiğim oyunlar. Oyunların diğer sanat eserlerinin aksine eleştirilmesi ama sanatın diğer türlerinin kolektif bir biçimi olması gözden kaçan bir detay bence. Yani müziği tekil olarak çok severim, yürüyüş yaparken, ders çalışırken, uyumaya yardımcı olarak dinlediğim pink noise vesaire, müzik çok dinliyorum kısacası. Roman okumayı da seviyorum, yerli yabancı muhtelif alanlardan az olsa da öz kitaplar okudum ve çok keyif aldım. Ressimle ise pek el becerim olmasa da yaratıcılığımı ortaya koyabildiğim için ortaokulda çok seviyordum, örümcek adamın eline taramalı silah verip milleti katlettirmiştim... Onun dışında pixel art çizmeyi denedim yakın bir süreçte ve fena da değildi. Son olarak oyunlarıa otantik olarak, sizin bahsettiğiniz gerçek interaktiflik durumu da var. Kısacası sanatın bu alanlarını tekilliği içinde çok medeni, normal bir aktivite olarak kavrayan bazı insanların bilgisayar oyunlarına sırf bağımlılık yapıcı diye bu şekilde kesin bir önyargıyla bakmalarını abes buluyorum. Yani oyunun bağımlılık yapıcılığı türüne, oynayanın ruh haline, bağımlı olup olmadığının farkında olup olmadığına, kişinin ailesinin ekonomik durumuna, çevresinde oyun oynayan arkadaşlıkları olup olmadığına göre değişir bence. Bu yüzden sırf bağımlılık yapıcı diye arada bir kendimizi böyle yaratıcı ve kolektif bir sanat eserinden mahrum bırakmamak gerektiğine inanıyorum. Ee tabii herkes dijital oyun sevicek diye bir şey yok ama oyun oynayan bir hayvan var gibi çoğunlukla. Eskiden iskambil kartlarından kuleler dizerdim, misket oynadım, okulda satranca merak saldım, çocukken futbol külübüne gittim. Oyunu farklı alanlarda deneyimledim ama en sevdiğim kolektif olması nedeniyle bilgisayar oyunları, çocukluğumdan beri hep oynarım.
Bilgisayar oyunları dışarıdan bakanların gözünden vasat altı eleştirilere tabi tutuluyor çünkü içinde şiddet vb. barındırdığı ya da arcadelerden bu yana "zaman kaybı" damgası vurulduğu için her terslikte günah keçisi ilan etmek çok kolay. Halbuki içinde hikaye barındırmayan oyunların dahi deneyim açısından irdelenmesi gerekir. Ben bir MOBA ve FPS bağımlısıydım yıllar yıllar boyu; şu an bakınca vakit kaybı olarak görüyorum fakat ilginç bir şekilde o rekabetçiliğe kapılıp sonrasında bununla yüzleşmek, benim kişiliğime gerçekten olumlu etkilerde bulundu. Çünkü gündelik yaşamımda rekabet edebilecek bir psikolojim yoktu, kabuğuma kaçıyordum. Sağlıklı rekabeti oyunla öğrendim. Oyun alanı öyle ya da böyle gündelik yaşama yansıyor fakat bu iddia edildiği gibi "Oyunda adam öldüren gerçekte de şiddet uygular" gibi bir şey değil, zaten biliyorsunuz. Bağımlılık mevzubahis ise ben gündelik yaşamımı sekteye uğratacak derecede kitap okuma bağımlısıyım. Kitap okumak kötü mü? Değil. Ama kitap okuma bağımlılığı da kötü, övünülecek bir şey değil. Benim kitaba kaçma sebebim gündelik yaşamı kaldıramamak, başkalarının oyun bağımlılığı da öyle. Fakat nasıl ben kitapları video gibi üretimlerde kullanarak oradan gündelik yaşama geri dönüyorsam oyunları da topluluklar, fan-fictionlar, tartışmalar gibi pek çok yöntemle gündelik yaşama katılmak için kullanmak mümkün. Bu tarz potansiyellerin dışarıdan bakan gözlerce fark edilmemesi beni çok rahatsız ediyor.
Oyunların bağımlılık yapmasının tek başına eleştirilmesini saçma buluyorum. Oyunlar sana bir deneyim sunuyor; bazı oyunlar sana sanatçının yazdığı derin bir hikayeyi, bazı oyunlar içinde farklı biri olabileceğin bir dünya, bazıları da sana sadece takılıp gülebileceğin eğlenceli bir ortam sunuyor. Bu örnekleri çok arttırabiliriz. Bunun temel sebebi günümüz sıkıntılarından, yaşamın zorluğundan bir süreliğine uzak durmak kaçmak yani "escapism". Bu konuya kitapları, filmleri, dizileri hatta dışarı çıkıp yediğimiz bir yemeği içtiğimiz bir birayı bile katabiliriz. Bence oyunların bu kadar göze batmasının temel sebebi günümüzde popüler olması ve diğer türlere göre daha fazla vakit alması.
@@maho6977 Katılıyorum, bir diğer sebep olarakta popüler haber kanallarının bilgisayar oyunlarını yaftalamalarını (genelde) sayabiliriz. Örneğin dedem eskiden bana günde 4 saatten fazla bilgisayarda takılma diye yasak koymuştu, babam da sadece hafta sonları bırakıyordu bana leptopu. Nedenlerini bilmiyorlardı ama ne deniyorsa inanıp pratiğe döküyolardı, sonra yasak kalkınca bağımlı oldum bir süre maalesef 😇 Yasak olmasaydı zaten şu an olduğu gibi, bir oyunu 1-2 saat oynadıktan sonra "eh tamam artık" hissi uyanıyor çoğunlukla.
@@maho6977 kesinlikle katılıyorum, bir üstte yazdığım yorumlarda da bundan bahsetmiştim. Oyun bağımlılığı ciddi bir problem ama bu her oyuncuya bağımlı muamelesi yapılacağı anlamına gelmez. Belki daha farklı videolar yaparım bu konularda, oyun çalışmaları ilgimi çekiyor...
Oyun oyun oyun. Bu konularin devamini istiyoruz. Bu nitelikte olan videolariniz orta okulda zorunlu ders olarak izletilmeli ve aciklanmali. Oyun konusunun ciddiyetini kavramalari lazim, kultur olarak cok gerideyiz .d
Cok guzel video 😊
Ama hala video oyunlarının altarnatifini destekliyorum
Seni bu kadar çekici yapan ne peki 😊
Oyunlar konusunda video essay, banger
❤
mitoloji dışında da böyle videolarda çok güzel oluyor
Bir sonraki video da mitoloji dışı 🥹
olan biten nedir :D
yazık etti kendine
Gençliğinden beri kullandığı şeyler yüzünden, gerçekten kendisine komplo kuruluyorsa bile inanmak imkansıza yakın. Küçükken dinleyip sözlerindeki anlama hayran olduğun adamı böyle görmek çok üzücü. Cidden yazık etti...
@@lsnehirüzücü ama olsun çok güzel bi kanal kazandırdı bana
Devamı yapılabilir tam da uzun adam dil uzatmışken...
Evet, devamını hazırlıyordum ve oyun bağımlılığı ile ilgili olacaktı ama Uzun Adam Hazretleri sebebiyle oyunlar ve şiddeti odağa almaya karar verdim. Haftaya gelmesini planlıyorum :)
ben oyun oynamak ben mutlu olmak
Bir video önerisi ile geleceğim, ardından bir miktar yorum yapamacağım. Kanalımda "Sesli Düşünce - Oyun Kültürü" isimli bir video var bakmak isteyebilirsiniz, ilginizi çekeceğine inanıyorum. Konuya döneyim; Neden oyun oynarız doğru bir soru değil bence çünkü oyun oynamama durumu diye bişey yok. Bunu daha fazla açamam mlsf. Ayrıca Huizinga dijital oyunlar yüzünden çok fazla boşa düşüyor, ortaya attığı teorem bence çok doğru. O kadar temel bir şey ki sadece üstüne kat çıkılabilir, fakat zaman geçtikçe de üstüne çıkılması gereken kat ihtiyacı belirginleşiyor. Dijital oyunlar ve artakalan oyunlar diye bi sınıflandırmaya ihtiyacımız var.
Ayrıca bende şuan YDS çalışıyorum. Amacım sosyoloji yüksek lisansı ve oyunlar üzerine tez, ardından pek tabi ki oyun dünyasını derinden sarsmak ve huizinganın tahtına oturmak (ütopik evet). Videon benim içinde ilham kaynağı oldu, kanalıda severek takip ediyorum.
Aslında oyunun kültürel değerini sizinle tartışmak isterdim keyifli olurdu.
Bu videonun, çok uzun olduğu için iptal etmek zorunda kaldığım ilk halinde dijital oyunlar konusunda Huizinga'yı neden takip edemeyeceğimizi anlatıyordum. Artık oyunlar hakkında başka bir videoya kaldı o. Ama kısacası dijital oyunların kültür endüstrisinin bir parçası olması; özellikle çevrimiçi oyunlar söz konusu olduğunda, Huizinga tarzı "geçici ve sınırlı bir mükemmellik" yorumunu iptal ediyor. O noktada kültür endüstrisi üzerinden bir eleştiri lazım gold farming, oyunun oyuncu için adeta işe dönüşmesi ve gündelik hayattan kaçışın oyun alanında hapsolmaya dönüşmesi konusunda. Ama ikisini aynı anda yapınca videonun ilk hali bir saatin üzerine çıktı, ben de bu şekilde ayırmayı tercih ettim. Oyunlar kesinlikle akademik değeri yüksek bir alan ve yurt dışında, baktığımda bu konuda bir sürü çok ciddi makale görmüşken ülkemizde bunu bulamamak beni üzdü. Kendim antropolojide daha çok göç ve kimlik konularına odaklıyım, tezimi de bu alanda yazacağım ama en azından kanalımda bunu denemek istedim. Teşekkürler 💐
L. S. Nehir, Keep it up, and let's collab sometime!
algoritma gör burayı artık
İçerik üretici düzenli bir aktiflikte olsa algoritma görüyor burayı...
Aha gördü, selâmın aleyküm.
Frostpunk'un sonda sorduğu soru yanlış ya. Buna değdi mi? Ay yok knk ya, keşke çocukları çalıştırmasaydık, tam 24 saat mesai yapmasaydık, isyancıları bastırmasaydıkta hepimiz donarak geberip gitseydik o daha iyi olurdu ya, tüh. İnsanlık son bulmuş olurdu ama olsun, etik önemli. Yapımcının kendi fikrini yansıtması sadece.
Hahahah evet ama ilk oynayışımda soğuğu atlatmak için her türlü sınırı zorladıktan sonra bu bitiş ekranını görmek beni çok suçlu hissettirmişti. Daha sonraki denemelerimde daha insancıl yaklaşmaya çalışıp bir tanesinde olabilecek en iyi sonla bitirmiştim oyunu. Bunu da gözden kaçırmamak lazım :)