Amacına ulaşmış. Bir zamanlar ders olarak işleyip kafa yormaya değmiceğini düşündüğüm şeyleri öyle bir üslupla anlatıyorsunuz ki, mantık ve felsefeye ilgim arttı. Sayenizde birçok şeye daha farklı yaklaşıyorum. Amacına ulaştığına inandığım bir seri.
hocam "sen önce dişlerini fırçala" diyen teyzeyi duyunca aklıma direk ilk siz geldiniz. orada olup sizin gibi ciddi bir tavırla AD HOMİNEM YAPMA!!! demek isterdim :D
Bu bölümde benim de nöronlar epey hasar aldı! ; ) Lakin, bölümün, belki de tüm ifa youtube serisinin en önemli ifşası da şu oldu: Yönetmenin çalışmasının sonucu film ekibinin en zayıf üyesinin performasıyla belirlenir, yani; “Zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır!” Sağlam geçinen halkalarımızın bir an önce idrak etmeleri umuduyla tüm emeği geçenlere teşekkür ederim 🙏🖖
Bakıyorum.. Şu seri ciddi bir kültür kaynağı içeriyor. İnanılmaz bilgiler barındırıyor ve hepsi bedava. İzlenme sayısına bakıyorum 73K. üzülüyorum. Bugün herhangi biri bir slime videosu çekse o slime ı burnundan sokup kulağından çıkarsa milyonlarca izlenme sayısına ulaşır. İlker ve Yalın hocalar para versek erişemeyeceğimiz bilgi birikimlerini bedava halkın istifadesine sunuyor. Teşekkürler İlker hoca. Teşekkürler Yalın hoca..
Tam da bugün yaşadığım bir olayı ele almışsınız sınıf grubuna kişisel sohbetlerinizi taşımayın ayrı grup açabilirsiniz dedim diye gruptan çık dediler argümanlarıma mantıklı sav üretemeyince bir tanesi fotoğrafım hakkında rencide edici beyanda bulundu iyi ki varsınız
Önceki programların kalitesini bildiğim için izlemeden beğendiğim ilk video oldu bu platformda. Hem İstanbul Film Akademi'ye, hem Yalın Alpay'a teşekkür ederim bu güzel program için. Emeğinize, bilgi birikiminize sağlık.
Bu videoyu beğenmeyen arkadaşlar videonun ne kadar güzel ve bilgilendirici olduğunu nasıl fark edemediniz? Sanki kimsiniz ki bu videoyu beğenmiyorsunuz, ne bilginiz var, siz daha iyisini mi yaptınız ?! Cık cıkcık
dil ile ilgili dünyayla aramızda yastık benzetmesi gülmekten öldürdü. ilker gerçekten entelektüel altyapısı olan birisi, bunu sartre biliyor diye söylemiyorum wittgenstein biliyor diye söylüyorum. wittgenstein çok önemli biri olmasına rağmen çok az kişi biliyor, carl popper ile birlikte bence son dönemlerin en önemli filozofu.
Muhteşem. Zevkten seğirerek izledim. Çok teşekkür ederim. Yalın Alpay'ın söyledikleri ve sizin katkılarınızla her videoda zihnim işliyor. Çok teşekkür ederim. İyi ki bu programları yapıyorsunuz.
Çünkü orası üniversite. Bu herkesi hedef alan popüler bir yayın. Siz üniversitede bunu çok daha derin bir seviyede öğrenip bunun üzerinde spekülasyon yapacaksınız, buradakiler üç tane like-abone alıp para kazanacaklar. Fark bu.
Sokrates ten sonra felsefe safsata oldu. Her yorum büyük resmi görmeye engel. Biz resmin mikro Fırça darbelerinin çok küçük bir boyutuna hakim olmaya çalışıyoruz. Felsefe pratik bir yaşama dönmeli evet pragmatik olmalı.
Çok çok iyi içerik çok... İlker Hoca bir gün "çok iyi" gelen eleştirileri de "çok kötü" eleştiriler gibi görmezden gelmek gerektiğini söylemişti. Peki gerçekten çok iyi iş yaptıysa nasıl yorumlar gelmeli. Çelişki var gibi biraz o konuda. Her neyse. Efsane bölüm olmuş.
Safsataları tanımanın onlarla mücadelede çok önemli olduğunu neredeyse her gün deneyimliyorum. Meğer ne kadar çok maruz kalıyormuşuz onlara ve onları tanıyınca bertaraf etmek ne kadar da kolay oluyormuş. Günlük hayatımı çok kolaylaştırdığınız için sizlere çok teşekkür ediyor, yeni safsataları dört gözle bekliyorum. Yalın Bey'i de "Yalanın Siyaseti" adlı kitabından ötürü kutluyorum gerçekten benim başucu kitaplarımdan birisi oldu. Bu gün Cumhuriyet'te Erdal Hoca'nn çok güzel bir yazısı da çıktı kitaba dair. Okuyunuz, okutunuz efendim.
Hocam, bahsettiğiniz ''tanımlanma baskısı'' örneklerini yoğun olarak bulunduğumuz çağda sosyal medyanın özne üzerindeki etkisinde gözlemleyebiliyoruz. Tabii ben ideali de devreye giriyor. Tanımlanma baskısı kişi evde yalnızken veya/veya aynaya bakarken dahi ''dışardan bir kamera takibe almışcasına'' kişinin hareketlerinde değişime yol açabiliyor. İmaj oluşturma-ben ideali-hipergerçeklik-tanımlanma baskısı bir arada incelendiğinde ve gündelik hayata indirgeme yapıldığında örneğin birbirine bakan iki insanın birbirine ''selfie poz açısı'' ile baktığını gözlemleyebilmiştim. Aynı şekilde kalabalık bir masadan kalkarken veya uzaktan toplu bir arkadaş grubuna yaklaşan kişinin gelişinde düzenleme yapması örneklerini verebiliriz(dışardan izlenme durumu) Kalkma anının karakteristiği de zaten tanımlanma baskısı bağlamında imaj oluştururken aynı anda hayatlarını kamera önü gibi yaşamaya başlamış insanın da sosyal medyanın etkisi ile oluşturduğu kendilik imgesine benzemeye çalışma durumu ortaya çıkıyor. Yani artık kişi sosyal medyada kendi imgesini oluşturdu ve ona benzemeye çalışıyor. Felaket bir narsistik problem aynı zamanda. Sonuç olarak da etrafımızda sosyal medya profilinde oluşturduğu ben imgesine benzemeye çalışan pek çok özne görüyoruz. Yani artık sosyal medya üzerinden tanıştığımız birinin oradakine hiç benzememesi durumunu daha az görebiliriz sanıyorum :) Tanımlanma baskısının artık avantajı mı dezavantajı mı bilemem. :) Kendiliğinden götürdüğünü de söyleyebiliriz. :) İndirgeme açısından bu yayının dilini çok sevdiğimi söyleyebilirim, terminoloji bilmek veya okumak hakkında tuhaf bir yapıya sahip olduğumuz için dilde indirgeme yaparak öğretim çok tercih ettiğim ve desteklediğim bir eylem. :) Kolay gelsin hocam.
Yalın hocam size safsatalar hakkında aklıma takılan ve sormak istediğim bir şey var. Geç gelen bir yorum ama görüp de cevaplarsanız sevinirim. Ben sizin bu programda yaptığınız safsataları eleştirmenin ya da onları yapı bozuma uğratmanın sınırları olduğunu düşünüyorum. Özellikle de siyasi ve toplumsal mücadelelerin olduğu alanlarda. Örneğin, bu videodaki söylemle eylem arasındaki çelişkilere saldırmak safsatasını ele alalım. Bunu bir somut olay üzerinden yaparsam sanırım daha anlaşılır olacaktır. İnceleyeceğim örnek olay 1980 sonrası dünyaya egemen olan neoliberal ekonomik model (trickle-down economics) ve onun öne sürdüğü söylem olsun. Bu örnekte, neoliberal ekonomi modelini savunan ekonomistler bize özelleştirmeler, deregulasyon ve büyük şirketlere uygulanan vergi indirimleri sayesinde ekonomik büyümenin artacağını, ve vergi yükünden kurtulan şirketlerin daha çok yatırım yaparak istihdam yaratacağını, ve servetin zamanla tepeden aşağıya doğru yayılacağını (trickle-down) söylemektedirler. Ancak neredeyse 40 yıldır uygulanmakta olan bu politikaların sonuçlarına baktığımızda hiç de söylendiği gibi sonuçlara yol açmadığını, ve tam aksine servetin giderek daha küçük bir azınlığın elinde toplandığını görebiliyoruz. Şimdi burada safsata savar bir zihniyetle düşünecek olursak söylemle eylem arasındaki çelişkiyi eleştirmemiz gerekiyor sanırım? Yani burada söylemle eylem arasında her zaman çelişki olabileceğini, ve neoliberal politikaları savunanların 'kendi için varlık' olduklarını ve henüz tam olarak kendi projelerini tamamlamadıklarını mı söyleyeceğiz? Burada sizin söylediklerinizi basitleştirerek başka bir safsata yapmak istemiyorum ama bir siyaset bilimi mezunu olarak neoliberal söylem ve politikalara bakınca benim gördüğüm egemenlerin kendi çıkarlarını (deregulasyon, özelleştirmeler ve vergi indirimleri) topluma kabul ettirmek için geliştirdikleri ve savundukları bir ideoloji görüyorum. Yani toplumu 'uyutmak' ve 'aldatmak' için öne sürülen bir ideolojidir neoliberalizm. O yüzden neoliberalizmi eleştirirken, ya da genel olarak bir ideolojiyi eleştirirken, yapılması gereken tam olarak da söylem ve eylem arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermek değil midir? Bunu yaptığımızda, ve neoliberalizmin aslında vaatlerinin büyük çoğunluğunu yerine getiremediğini, ve hatta tam tersi sonuçlara yol açtığını söylediğimizde safsata mı yapmış oluyoruz?
Hocam yanlış anlamanızı istemem. Amacım sadece kötülemek için klavyeye asılmak değil. Fakat 20 dakika boyunca bu turuncu arkaplana bakınca dünya bambaşka bir yer oluyor. Muhtemelen serinin bütünlüğü bozulmasın diye değiştirmiyorsunuz ama en azından biraz karartırsanız çok iyi olur. Bu arada sınav senemde bu konuları okumaya çok vakit bulamıyorken bu kadar çok bilgiyi bu kadar kısa sürede anlattığınız için size çok minnettarım. Sınavdan sonra ilk işim şu an takip ettiğiniz kitabı okumak olacak.
İlker Hoca’nın masa örneği üzerine şu söz geldi aklıma: A foolish consistency is the hobgoblin of little minds, adored by little statesman and philosophers and divines.
Hocam, hayvan ve insanların dünyada nasıl yer aldığını Agamben Açıklık kitabında çok güzel açıklıyor. "kedi dünyanın içinde" cümlesi aklıma getirdi, sevgiler.
2. izlememde biraz anladigimi sanıyorum. Ilker hoca'nin aralarda kesip, "aslında şunu demek istiyor." diyerek, yüksek sesle anlatma çabasına çok güldüm. Hocam biz masa değiliz, kendi için varlığız, duyuyoruz merak etmeyin. 😆😆😁
hocam bravoo gerçekten bravo. normalde yaşadığımız şeylerin felsefi bakış açısıyla anlatıyor hatta anlatabiliyor olmanız mükemmel, yalın hocam derdinizi farklı kelimelerle akıcı bir şekilde anlatıyor olmanız da harika. hocam sizden bir şey istesem, aylık kitap tavsiye bölümü yapsanız nasıl olur ikinizin de seçtiği bir iki kitabı aylık olarak takip etsek ?? :D düşündürdüğünüz için teşekkürler
İzlerken bir ara "ekranın ortasındaki turuncu tonu ile köşelerdeki turuncu tonu birbirinden farklı galiba" diye düşünmeye başladım. Sonra allahtan İlker hoca seyircileri kaybettik esprisini yaptı ve kendime geldim :D Yalın hocam yaktın bizim tüm devreleri bu program :D
genellikle olmaz öyle saçma şey'i saçma alışkanlıklarımdan dolayı yemek yerken izliyorum. az önce yemekteyken bu programı açtım, bir ara "noluyo lan" deyip geriye sardım. çıtayı daha da yükselttiğiniz için tam konstrasyon ile izlemek gerekiyor. bu aralar yalın beyin anlattığı oyun da dahil sartre oyunlarını okumaktayım. çok iyi geldi. ellerinize, beyninize sağlık.
Söyledi aslında geçmişimiz bize kendimizi tanımlama ya da başkalarınca tanımlanma olanağı sunarken geleceğimiz (önümüzdeki herhangi bir zaman diliminde olabileceğimiz her şey, bütün olasılıklar diyelim) şu an ve geçmişimizde olduğumuz bütün o şeyleri geçersiz kılabilecek bir güç taşıyor olabilir. Başta bahsi geçen şu tamamlanmamış, transparan (?) insan da buradan çıkıyor gibi. Peki bu cansız nesnelerde ya da hayvanlarda ne kadar geçerli tartışılır üstelik sadece kedi mevzusu da değil ki onda da bana göre kedi insan gibi insana benzer bir biçimde boyutlarından, olduğu şeyden, yapabileceği ya da yapamıyacağı şeylerden bir ölçüde daha haberdar ve bilinçli bir canlı belki de bu yüzden öteki hayvanlara oranla daha kendinden emin ve kişilikli bir tavır içerisinde diye kedi diye bir istisnayı belirtme gereği duydunuz. Ama masanın dönüşüm süreci de mesela herhangi bir kimsenin onu başka bir nesneye çevirmesi tarih içerisinde farklılık gösteren ona yöneltilen bakış açılarıyla da (şu an herhangi bir masa olarak kabul ettiğimiz şeyin ileride bir sanat eseri olarak algılanmayacağı ne malum?) değişebilir. İnsanların kendi için varlığı da başkaları cehennemdir bağlamında bizi dönüştüren ve karşımızdaki kişinin tanımına göre bakmamıza sebep olan şey, itici bir güçse "masaya müdahale etmezsek" istisnasını tüm gelişim sürecimizi de ilave edemez miyiz; yani insana müdahale etmezsek ne ölçüde kendisi olabilir o itici güç her zaman toplum içinde, birileriyle olduğumuz müddetçe bizi belirlemeyecek mi? Bunu yok sayamayacağımza göre kendi için insan ne kadar söz konusu olabilir? İnsanların makbul ya da maktul dediği sanat eseri ya da çöp olarak gösterdiği binlerce şey kişi olmuş ve olacaksa insanın ya da o şeyin olduğu kişiyi/şeyi ölümüyle sınırlamak da bana yanlış gibi geliyor. Felsefe hakkında pek bilgim yok ama yaptığım çıkarımlara göre genelde al sana şu şudur demese de beyfendi yine de güzel sorular sordurtuyor.
Yalın beye iki şey sormak istiyorum.... çocuklara baktığımda ilk konuşmaya başladıkları dönemde son derece mantıklı ve gerçekçi konuşuyorlar....sonra biraz büyüdüklerinde konuşmaları yoğunluklu olarak gerçek dışı veya safsata şekillerine dönüşüyor bunun bilinen bir nedeni var mı? 2) kadın beyni ve erkek beyninin ürettikleri safsatalar arasında farklılıklar var mı? iyi günler
fıs fıs ismail'in de akademide olduğunu bilmiyordum. çocuklar duymasın'la, bunun yanında yaptığı att'likle; mütevazılığıyla yıllardır gönlümüze taht kurmuş birisi. saygılarımı sunuyorum.
insan kendini yapamaz . insanın kendisini yapması için elindeki tüm malzemeler kendisi tarafından seçilmemiştir bi şekilde ona dayatılmıştır.elindeki malzemeler ve kendisini yapma yeteneğini seçemediği için kendini yapar denemez
6-7 dakika arasını 4. kere izlediğimde anladım sandım. 5 kere izledim, aslında 4. de anlamadığımı fark ettim. 6. yı izleme riskine bir süre girmeyeceğim.
"hocam sana gelen eleştiri"den sonra diyalektik değişti (Canikligil)! Sartre diyalektiğinden başka bir yere gidildi! Özümüze döndük peki, Canikligil'e de çok yüklenmeyelim, çok gülmesi kendisine engel, o ayrı ancak, film yapabilmek, ya da, istemek, filmin biraz seni istemesi gibi...
Hocam başka videoda da denk geldi, varoluşçuluğa çok bağlamışsınız kendinizi; ancak o düşünce sistemi bilimleri, özellikle biyolojiyi biraz bilgi eksiğiyle yorumluyor sanki. Şu kedi de güzel bir örnek oldu buna. İnsan düşündüğü için varoluş olarak tamamen ayrılıyor canlı ve cansızdan; geleneksel inanç sistemlerini reddedip akla çok abartılı bir soyut yükleme örneği. Bu idealizm insanlara (özellikle de parlak insanlara) yakın geliyor doğal olarak, bize tanınan o büyüklük. Neyse insan değil de çevresiydi mevzu bahis: Bir masa veya bir kedi bıraktığınızda olduğu gibi kalmaz. Evreni de bıraktığınızda olduğu gibi kalmayacak. Sürelerin uzaması bizim algıladığımız objektifte durağanlığı çağrıştırıyor olabilir. Entropi ve evrim kavramlarını da buraya anahtar sözcük olarak bırakıyorum (Araştırmayı sevdiğinizi duymuştum). Bunların içinden nihilizme düşmeden sağ çıkacağınıza eminim. Saygılar
Amacına ulaşmış. Bir zamanlar ders olarak işleyip kafa yormaya değmiceğini düşündüğüm şeyleri öyle bir üslupla anlatıyorsunuz ki, mantık ve felsefeye ilgim arttı. Sayenizde birçok şeye daha farklı yaklaşıyorum. Amacına ulaştığına inandığım bir seri.
"Eğer bir masa değilseniz, söyleyeceğiniz her şeyde çelişki olabilir."
Yalın hoca her fikrini çok güzel temellendirerek anlatıyor. Tam şimdi özetleyecek diyorum öyle güzel tanımlıyor ki özet değil ana tanıma ulaşıyor.
Sartre felsefesi ancak bu kadar duru ve "Yalın"ca anlatılabilirdi :D Teşekkürler hocam ;-)
kesinlikle çok başarılı
"bir lafa bakarım laf mı diye bir söyleyene bakarım adam mı diye :d" -Jean-Paul Sartre
bu seri şu "koca" youtube türkiye'de en sevdiğim içerik olabilir.
Hiç bir kanalda yersiz eleştiren takipçilere bu kadar entellektüel ve kaliteli KAPAK yapılmamıştır!
hocam "sen önce dişlerini fırçala" diyen teyzeyi duyunca aklıma direk ilk siz geldiniz. orada olup sizin gibi ciddi bir tavırla AD HOMİNEM YAPMA!!! demek isterdim :D
Yalın Alpay sizi de iyi ki tanıdık😊. Çok teşekkürler ifa ve ilker hoca
efsanenin dönüşü...
Bu bölümde benim de nöronlar epey hasar aldı! ; )
Lakin, bölümün, belki de tüm ifa youtube serisinin en önemli ifşası da şu oldu:
Yönetmenin çalışmasının sonucu film ekibinin en zayıf üyesinin performasıyla belirlenir, yani;
“Zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır!”
Sağlam geçinen halkalarımızın bir an önce idrak etmeleri umuduyla tüm emeği geçenlere teşekkür ederim 🙏🖖
O kadar tatlı bir sohbetiniz var ki, beyninize sağlık ❤
11:08 evliligin tanimi yapiliyor, lutfen dikkat.
Bakıyorum.. Şu seri ciddi bir kültür kaynağı içeriyor. İnanılmaz bilgiler barındırıyor ve hepsi bedava. İzlenme sayısına bakıyorum 73K. üzülüyorum. Bugün herhangi biri bir slime videosu çekse o slime ı burnundan sokup kulağından çıkarsa milyonlarca izlenme sayısına ulaşır. İlker ve Yalın hocalar para versek erişemeyeceğimiz bilgi birikimlerini bedava halkın istifadesine sunuyor. Teşekkürler İlker hoca. Teşekkürler Yalın hoca..
Tam da bugün yaşadığım bir olayı ele almışsınız sınıf grubuna kişisel sohbetlerinizi taşımayın ayrı grup açabilirsiniz dedim diye gruptan çık dediler argümanlarıma mantıklı sav üretemeyince bir tanesi fotoğrafım hakkında rencide edici beyanda bulundu iyi ki varsınız
"Dediğimi yap. Yaptığımı yapma." Şeklinde kolayca savuşturulabilecek bir safsata. Diğer safsatalar için de savuşturma imkanı vardır herhalde.
Arkadaslar cok rahatsiz oluyorsaniz ekran parlakligini kismayi deneyiniz lutfen her hafta ayni sey yav. Bu arada program mukemmeldi agziniza saglik 👌
Seri çok kaliteli ve o şekilde ilerlemeye devam ediyor. Ağzınıza sağlık.
Önceki programların kalitesini bildiğim için izlemeden beğendiğim ilk video oldu bu platformda. Hem İstanbul Film Akademi'ye, hem Yalın Alpay'a teşekkür ederim bu güzel program için. Emeğinize, bilgi birikiminize sağlık.
Bu videoyu beğenmeyen arkadaşlar videonun ne kadar güzel ve bilgilendirici olduğunu nasıl fark edemediniz? Sanki kimsiniz ki bu videoyu beğenmiyorsunuz, ne bilginiz var, siz daha iyisini mi yaptınız ?! Cık cıkcık
çok çok çok iyi, youtubeda asla böyle şeyler bulamıyorum. kesinlikle devamı olmalı, daha uzun olmalı
Bu seriden çok şey öğrendim.. büyük emek vermişsiniz. Teşekkür ederim.
Muazzam bir iş yapıyorsunuz. Bravo. Tartışmaları safsatalardan temizleyebilirsek toplum olarak daha iyi bir noktada olacağız.
dil ile ilgili dünyayla aramızda yastık benzetmesi gülmekten öldürdü. ilker gerçekten entelektüel altyapısı olan birisi, bunu sartre biliyor diye söylemiyorum wittgenstein biliyor diye söylüyorum. wittgenstein çok önemli biri olmasına rağmen çok az kişi biliyor, carl popper ile birlikte bence son dönemlerin en önemli filozofu.
Gidiyim de biraz balık yiyeyim bari, bütün fosforum tükendi amk.
Muhteşem. Zevkten seğirerek izledim. Çok teşekkür ederim. Yalın Alpay'ın söyledikleri ve sizin katkılarınızla her videoda zihnim işliyor. Çok teşekkür ederim. İyi ki bu programları yapıyorsunuz.
Felsefe öğrencisiyim, hocalarımız bu kadar yalınlıkla anlatamıyor bu problemleri.
Çünkü orası üniversite. Bu herkesi hedef alan popüler bir yayın. Siz üniversitede bunu çok daha derin bir seviyede öğrenip bunun üzerinde spekülasyon yapacaksınız, buradakiler üç tane like-abone alıp para kazanacaklar. Fark bu.
Sokrates ten sonra felsefe safsata oldu. Her yorum büyük resmi görmeye engel. Biz resmin mikro Fırça darbelerinin çok küçük bir boyutuna hakim olmaya çalışıyoruz. Felsefe pratik bir yaşama dönmeli evet pragmatik olmalı.
Çok keyifli bir sohbetti. Umarım bu ikiliyi daha sık görmeye başlarız
17:12 "eski güzel günler" diye anacağımız nereden aklımıza gelirdi...
Çok çok iyi içerik çok...
İlker Hoca bir gün "çok iyi" gelen eleştirileri de "çok kötü" eleştiriler gibi görmezden gelmek gerektiğini söylemişti. Peki gerçekten çok iyi iş yaptıysa nasıl yorumlar gelmeli. Çelişki var gibi biraz o konuda.
Her neyse. Efsane bölüm olmuş.
Safsataları tanımanın onlarla mücadelede çok önemli olduğunu neredeyse her gün deneyimliyorum. Meğer ne kadar çok maruz kalıyormuşuz onlara ve onları tanıyınca bertaraf etmek ne kadar da kolay oluyormuş. Günlük hayatımı çok kolaylaştırdığınız için sizlere çok teşekkür ediyor, yeni safsataları dört gözle bekliyorum. Yalın Bey'i de "Yalanın Siyaseti" adlı kitabından ötürü kutluyorum gerçekten benim başucu kitaplarımdan birisi oldu. Bu gün Cumhuriyet'te Erdal Hoca'nn çok güzel bir yazısı da çıktı kitaba dair. Okuyunuz, okutunuz efendim.
Nazımın sığlığını özledik!
hocam begenmediğimizyorumlara ' begenmıyorsan izleme ' cevabı buna girer mi ?
Sanırım bu yorumdan sonra video çekmeye başlamışsın niye yaptın abi böyle bir seyi
vay naber
Gelmeyecek sanıyordum, mutlu oldum. Bir fatihamı kaptınız
Bu konulari insanin ana dilinde de tuketebilmek cok guzel. Heidegger ve Dasein a konularina da ucu degsin diye bekletti.
"Yurtdışında kimse .... yapmaz" safsatası hangi sınıfa giriyor ? :D
Bana bir Yalın Alpay verin dünyayı yerinden oynatayım.
Hocam, bahsettiğiniz ''tanımlanma baskısı'' örneklerini yoğun olarak bulunduğumuz çağda sosyal medyanın özne üzerindeki etkisinde gözlemleyebiliyoruz. Tabii ben ideali de devreye giriyor. Tanımlanma baskısı kişi evde yalnızken veya/veya aynaya bakarken dahi ''dışardan bir kamera takibe almışcasına'' kişinin hareketlerinde değişime yol açabiliyor. İmaj oluşturma-ben ideali-hipergerçeklik-tanımlanma baskısı bir arada incelendiğinde ve gündelik hayata indirgeme yapıldığında örneğin birbirine bakan iki insanın birbirine ''selfie poz açısı'' ile baktığını gözlemleyebilmiştim. Aynı şekilde kalabalık bir masadan kalkarken veya uzaktan toplu bir arkadaş grubuna yaklaşan kişinin gelişinde düzenleme yapması örneklerini verebiliriz(dışardan izlenme durumu) Kalkma anının karakteristiği de zaten tanımlanma baskısı bağlamında imaj oluştururken aynı anda hayatlarını kamera önü gibi yaşamaya başlamış insanın da sosyal medyanın etkisi ile oluşturduğu kendilik imgesine benzemeye çalışma durumu ortaya çıkıyor. Yani artık kişi sosyal medyada kendi imgesini oluşturdu ve ona benzemeye çalışıyor. Felaket bir narsistik problem aynı zamanda. Sonuç olarak da etrafımızda sosyal medya profilinde oluşturduğu ben imgesine benzemeye çalışan pek çok özne görüyoruz. Yani artık sosyal medya üzerinden tanıştığımız birinin oradakine hiç benzememesi durumunu daha az görebiliriz sanıyorum :) Tanımlanma baskısının artık avantajı mı dezavantajı mı bilemem. :) Kendiliğinden götürdüğünü de söyleyebiliriz. :) İndirgeme açısından bu yayının dilini çok sevdiğimi söyleyebilirim, terminoloji bilmek veya okumak hakkında tuhaf bir yapıya sahip olduğumuz için dilde indirgeme yaparak öğretim çok tercih ettiğim ve desteklediğim bir eylem. :) Kolay gelsin hocam.
Çenenize sağlık yine çok ve dolu dolu bir bölüm olmuş.
Yalın hocam size safsatalar hakkında aklıma takılan ve sormak istediğim bir şey var. Geç gelen bir yorum ama görüp de cevaplarsanız sevinirim. Ben sizin bu programda yaptığınız safsataları eleştirmenin ya da onları yapı bozuma uğratmanın sınırları olduğunu düşünüyorum. Özellikle de siyasi ve toplumsal mücadelelerin olduğu alanlarda. Örneğin, bu videodaki söylemle eylem arasındaki çelişkilere saldırmak safsatasını ele alalım. Bunu bir somut olay üzerinden yaparsam sanırım daha anlaşılır olacaktır. İnceleyeceğim örnek olay 1980 sonrası dünyaya egemen olan neoliberal ekonomik model (trickle-down economics) ve onun öne sürdüğü söylem olsun.
Bu örnekte, neoliberal ekonomi modelini savunan ekonomistler bize özelleştirmeler, deregulasyon ve büyük şirketlere uygulanan vergi indirimleri sayesinde ekonomik büyümenin artacağını, ve vergi yükünden kurtulan şirketlerin daha çok yatırım yaparak istihdam yaratacağını, ve servetin zamanla tepeden aşağıya doğru yayılacağını (trickle-down) söylemektedirler. Ancak neredeyse 40 yıldır uygulanmakta olan bu politikaların sonuçlarına baktığımızda hiç de söylendiği gibi sonuçlara yol açmadığını, ve tam aksine servetin giderek daha küçük bir azınlığın elinde toplandığını görebiliyoruz.
Şimdi burada safsata savar bir zihniyetle düşünecek olursak söylemle eylem arasındaki çelişkiyi eleştirmemiz gerekiyor sanırım? Yani burada söylemle eylem arasında her zaman çelişki olabileceğini, ve neoliberal politikaları savunanların 'kendi için varlık' olduklarını ve henüz tam olarak kendi projelerini tamamlamadıklarını mı söyleyeceğiz? Burada sizin söylediklerinizi basitleştirerek başka bir safsata yapmak istemiyorum ama bir siyaset bilimi mezunu olarak neoliberal söylem ve politikalara bakınca benim gördüğüm egemenlerin kendi çıkarlarını (deregulasyon, özelleştirmeler ve vergi indirimleri) topluma kabul ettirmek için geliştirdikleri ve savundukları bir ideoloji görüyorum. Yani toplumu 'uyutmak' ve 'aldatmak' için öne sürülen bir ideolojidir neoliberalizm.
O yüzden neoliberalizmi eleştirirken, ya da genel olarak bir ideolojiyi eleştirirken, yapılması gereken tam olarak da söylem ve eylem arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermek değil midir? Bunu yaptığımızda, ve neoliberalizmin aslında vaatlerinin büyük çoğunluğunu yerine getiremediğini, ve hatta tam tersi sonuçlara yol açtığını söylediğimizde safsata mı yapmış oluyoruz?
Çölde vaha gibi bu program. Teşekkürler.
Hocam yanlış anlamanızı istemem. Amacım sadece kötülemek için klavyeye asılmak değil. Fakat 20 dakika boyunca bu turuncu arkaplana bakınca dünya bambaşka bir yer oluyor. Muhtemelen serinin bütünlüğü bozulmasın diye değiştirmiyorsunuz ama en azından biraz karartırsanız çok iyi olur. Bu arada sınav senemde bu konuları okumaya çok vakit bulamıyorken bu kadar çok bilgiyi bu kadar kısa sürede anlattığınız için size çok minnettarım. Sınavdan sonra ilk işim şu an takip ettiğiniz kitabı okumak olacak.
Arda Biçen kitabın adı nedir
Bakmamayı dene
ya bu seri aşırı güzel oldu
7:30 hocam o kadar haklıydınız ki😂😂o kadar böyle şeyleri irdelemeye alışmamışım ki beynim ısınıyor resmen bir anda😂
İlker Hoca’nın masa örneği üzerine şu söz geldi aklıma:
A foolish consistency is the hobgoblin of little minds, adored by little statesman and philosophers and divines.
Tek kelimeyle "fazlasınız" ... Helal olsun...
Üniversite konusundaki safsataya bizzat maruz kaldım yıllarca. Ah be hocam ciğerimi deldiniz. Saygılar.
Hocam, hayvan ve insanların dünyada nasıl yer aldığını Agamben Açıklık kitabında çok güzel açıklıyor. "kedi dünyanın içinde" cümlesi aklıma getirdi, sevgiler.
15:49 da anlatılan şeyin canlı bir örneği yaşandı.
2. izlememde biraz anladigimi sanıyorum. Ilker hoca'nin aralarda kesip, "aslında şunu demek istiyor." diyerek, yüksek sesle anlatma çabasına çok güldüm. Hocam biz masa değiliz, kendi için varlığız, duyuyoruz merak etmeyin. 😆😆😁
16:20 Yalın hocam, siz özetlemeden önce anlamıştım siz özetleyince anladığımı anlamadım teşekkür ederm
Abi çok iyi ya gerçekten bravo. Felsefe bilgim giriş seviyesinde olmasına rağmen muhabbet çok sardı. Artık sıkı takipçinizim.
hocam bravoo gerçekten bravo. normalde yaşadığımız şeylerin felsefi bakış açısıyla anlatıyor hatta anlatabiliyor olmanız mükemmel, yalın hocam derdinizi farklı kelimelerle akıcı bir şekilde anlatıyor olmanız da harika.
hocam sizden bir şey istesem, aylık kitap tavsiye bölümü yapsanız nasıl olur ikinizin de seçtiği bir iki kitabı aylık olarak takip etsek ?? :D düşündürdüğünüz için teşekkürler
İlker hoca bey diyet listenizle alakalı bir video hazırlar mısınız? 2 haftada süzülmüşsünüz :)
Yandı yandı kafam yandı yine. Neyse bir kez daha izleyeyim bari.
Zihnimde yalın alpay gibi düşünme bölümü açılacak bunca videodan sonra 💕mutluyum 😁
Ya her gün video atın izleyelim resmen benim üniversitem oldunuz ❤💕
Kanalinizi yeni keşfettim aradığımı buldum galiba başarılar dilerim
Oh bugün de arındık. Aro, sevgiler ifa ✋🏽
İzlerken bir ara "ekranın ortasındaki turuncu tonu ile köşelerdeki turuncu tonu birbirinden farklı galiba" diye düşünmeye başladım. Sonra allahtan İlker hoca seyircileri kaybettik esprisini yaptı ve kendime geldim :D Yalın hocam yaktın bizim tüm devreleri bu program :D
Bu bilgiler bana bir hafta yeter, şarteli indiriyorum.
Izlerken ilker hocanın verdiği tepkilerin aynısını verdim hislerimizin tercumanisiniz
O kadar yok ki böyle programlar, arada korkuyorum ya programları yapmayı keserlerse diye :)
Bayılıyorum 'ya!🧡
Hayatın içinden somut daha çok örnek istiyoruz. İyi yayınlar...
genellikle olmaz öyle saçma şey'i saçma alışkanlıklarımdan dolayı yemek yerken izliyorum. az önce yemekteyken bu programı açtım, bir ara "noluyo lan" deyip geriye sardım. çıtayı daha da yükselttiğiniz için tam konstrasyon ile izlemek gerekiyor. bu aralar yalın beyin anlattığı oyun da dahil sartre oyunlarını okumaktayım. çok iyi geldi. ellerinize, beyninize sağlık.
Harika, gerçekten harika!
Söyledi aslında geçmişimiz bize kendimizi tanımlama ya da başkalarınca tanımlanma olanağı sunarken geleceğimiz (önümüzdeki herhangi bir zaman diliminde olabileceğimiz her şey, bütün olasılıklar diyelim) şu an ve geçmişimizde olduğumuz bütün o şeyleri geçersiz kılabilecek bir güç taşıyor olabilir. Başta bahsi geçen şu tamamlanmamış, transparan (?) insan da buradan çıkıyor gibi. Peki bu cansız nesnelerde ya da hayvanlarda ne kadar geçerli tartışılır üstelik sadece kedi mevzusu da değil ki onda da bana göre kedi insan gibi insana benzer bir biçimde boyutlarından, olduğu şeyden, yapabileceği ya da yapamıyacağı şeylerden bir ölçüde daha haberdar ve bilinçli bir canlı belki de bu yüzden öteki hayvanlara oranla daha kendinden emin ve kişilikli bir tavır içerisinde diye kedi diye bir istisnayı belirtme gereği duydunuz. Ama masanın dönüşüm süreci de mesela herhangi bir kimsenin onu başka bir nesneye çevirmesi tarih içerisinde farklılık gösteren ona yöneltilen bakış açılarıyla da (şu an herhangi bir masa olarak kabul ettiğimiz şeyin ileride bir sanat eseri olarak algılanmayacağı ne malum?) değişebilir. İnsanların kendi için varlığı da başkaları cehennemdir bağlamında bizi dönüştüren ve karşımızdaki kişinin tanımına göre bakmamıza sebep olan şey, itici bir güçse "masaya müdahale etmezsek" istisnasını tüm gelişim sürecimizi de ilave edemez miyiz; yani insana müdahale etmezsek ne ölçüde kendisi olabilir o itici güç her zaman toplum içinde, birileriyle olduğumuz müddetçe bizi belirlemeyecek mi? Bunu yok sayamayacağımza göre kendi için insan ne kadar söz konusu olabilir? İnsanların makbul ya da maktul dediği sanat eseri ya da çöp olarak gösterdiği binlerce şey kişi olmuş ve olacaksa insanın ya da o şeyin olduğu kişiyi/şeyi ölümüyle sınırlamak da bana yanlış gibi geliyor. Felsefe hakkında pek bilgim yok ama yaptığım çıkarımlara göre genelde al sana şu şudur demese de beyfendi yine de güzel sorular sordurtuyor.
Elinize sağlık tek elimeyle nefis bir bölüm olmuş
Yalın beye iki şey sormak istiyorum.... çocuklara baktığımda ilk konuşmaya başladıkları dönemde son derece mantıklı ve gerçekçi konuşuyorlar....sonra biraz büyüdüklerinde konuşmaları yoğunluklu olarak gerçek dışı veya safsata şekillerine dönüşüyor bunun bilinen bir nedeni var mı? 2) kadın beyni ve erkek beyninin ürettikleri safsatalar arasında farklılıklar var mı? iyi günler
Turuncuya takılmadan izleyemedim, izlemeden dinleyemedim. Gözlerimin ferini geri verin.
İlker hoca'nın en karşıt olduğu safsata geldi sonunda
Kesinlikle devam etmeli...
Coğrafya kaderdir hocam 👍🏼
Black Mİrror S03E01 izleyip sabahında bunu izleyince acayip güçlü bir ilişki kurdum.
harikasınız daha güzel anlatılazmazdı.
fıs fıs ismail'in de akademide olduğunu bilmiyordum. çocuklar duymasın'la, bunun yanında yaptığı att'likle; mütevazılığıyla yıllardır gönlümüze taht kurmuş birisi. saygılarımı sunuyorum.
Hocam bahsettiğiniz kitapları da açıklamaya yazar mısınız
insan kendini yapamaz . insanın kendisini yapması için elindeki tüm malzemeler kendisi tarafından seçilmemiştir bi şekilde ona dayatılmıştır.elindeki malzemeler ve kendisini yapma yeteneğini seçemediği için kendini yapar denemez
düğmeleri fırlayacak gömleklerden vazgeçmenize sevindik 👍🏻👍🏻
leyla akyurt kimin gömleklerinden bahsediyorsun?
ilker hoca coşturmuş. yeni video niye yok ?
teşekkürler....
Benim açımdan OÖSŞ serisinden daha iyi bir seri. Tam benim kalemim. UA-camr olsam böyle bir seri yapardım.
Bütün bu safsata konuları toplanıp bir kitap olarak yayınlanacak mı ? Bir kitap var mı ?
6-7 dakika arasını 4. kere izlediğimde anladım sandım. 5 kere izledim, aslında 4. de anlamadığımı fark ettim. 6. yı izleme riskine bir süre girmeyeceğim.
17:12 "Gelecekten bildiriyorum. Dolar 8,5 TL"
Bu seri baya baya efsane olmus
Bu bolum en zoru olmuş. Yeni serileri bekleriz...
Arkaplan çok mu fazla turuncu? Odak noktasını öne çıkarmak yerine bozuyor.
Nuri Bilge Ceylan'ın kanala konuk olduğu bir bölüm çok iyi olurdu.
Yalın Bey de sizin orada ders veriyor mu?
16:00 Şimdi bir dakika; epitomimem, varlık,hiçlik, başkasının gözünde, ansuva ,pursuva ya sittiret.
Muhteşemsiniz :o
Teşekkürler
8 bin kişi izlemiş çok yazık keşke daha fazla kişi izlese anlasa
Podcast kanalınız var mı acaba?
En zor bölüm buydu
"hocam sana gelen eleştiri"den sonra diyalektik değişti (Canikligil)! Sartre diyalektiğinden başka bir yere gidildi! Özümüze döndük peki, Canikligil'e de çok yüklenmeyelim, çok gülmesi kendisine engel, o ayrı ancak, film yapabilmek, ya da, istemek, filmin biraz seni istemesi gibi...
Videolardaki felsefe düşünceleri ve safsata meselesi üzerine kitap önerileri yapabilir misiniz ?
Program, Yalın Alpay'ın "Yalanın Siyaseti" adlı kitabını takip ediyor.
Hocam başka videoda da denk geldi, varoluşçuluğa çok bağlamışsınız kendinizi; ancak o düşünce sistemi bilimleri, özellikle biyolojiyi biraz bilgi eksiğiyle yorumluyor sanki. Şu kedi de güzel bir örnek oldu buna. İnsan düşündüğü için varoluş olarak tamamen ayrılıyor canlı ve cansızdan; geleneksel inanç sistemlerini reddedip akla çok abartılı bir soyut yükleme örneği. Bu idealizm insanlara (özellikle de parlak insanlara) yakın geliyor doğal olarak, bize tanınan o büyüklük. Neyse insan değil de çevresiydi mevzu bahis: Bir masa veya bir kedi bıraktığınızda olduğu gibi kalmaz. Evreni de bıraktığınızda olduğu gibi kalmayacak. Sürelerin uzaması bizim algıladığımız objektifte durağanlığı çağrıştırıyor olabilir. Entropi ve evrim kavramlarını da buraya anahtar sözcük olarak bırakıyorum (Araştırmayı sevdiğinizi duymuştum). Bunların içinden nihilizme düşmeden sağ çıkacağınıza eminim.
Saygılar