KOVA burcunun makamının Neva makamı olduğunu öğrenince araştırdım... Gerçekten gönlüme çok iyi geldi. Savaş Barkçin bey i de çok severim.sohbet de tam gönül sohbeti...
Nevâ’nın Esrârı Dağılırken nevânın esrârı Başlıyor şark ufuklarında vuzuh diyor, kendisi gibi bir efsâne olan Itrî'yi anlattığı şiirinde, üstad Yahya Kemal. *** El Câhiz'in meşhur "Fezailü'l-Etrâk" adlı kitabını okuyordum. Cahiz, VIII. asrın ilk yarısında Halife'nin emriyle, islâm'ın askerî gücüne güç katmak için dine kazandırılması düşünülen Türkler'in ahlâkî yapılarını araştırmak vazifesini üstlenmiş ve intibalarını adı geçen kitabında toplamıştı. Müellifin, o günlerde başka bir gayeye yönelik çalıştığım için dikkatimi çekmeyen, ama zihnimde kalan bir cümlesi vardı. Türkler şöyle ahlâklı, namuslu, silâhşör, vatanperver; böyle usta binici, misafirperver, tok gözlü, ama sert bir kavimdir diye anlatırken bir de şu cümleyi sarfediyor: "Bu Türkler'in en sertleri bile nevâ makamından bir şarkı duyacak olsalar gözleri yaşarır." Bir ara, geçici bir hevesle bağlama çalışıyordum. Musıkiyi iyi bilen arkadaşlarımdan biri (merhum ve mağfûr Ali Fırtına), beni bir gün bağlamayla boğuşurken bulunca, "Haydi bir çal da dinleyelim" diye takılmıştı. "O kadar değil", dedim; "ama bir ses var ki pek hoşuma gidiyor!" ve ona bağlamadaki "re" sesini verdim. Arkadaşım "Bu nevâ perdesidir" deyince birden Câhız'ın sözünü hatırladım ve ona da bahsederek lâtife yollu, "Demek ben Türkmüşüm!" dedim.🙂 Meğer nevâ sesi, Türk musıkisinin orta sesi imiş. Sazlar ney'den istenen nevâ sesiyle akord edilmekte ve bu akorda "yerinden akord", sese de "yerinden ses" denmekteymiş. Taksimlerde makamların "asma karar perdesi" dedikleri bitiş nağmeleri umumiyetle nevâ'dan olurmuş. Hele türkülerimizin çoğu bu perdeye dayanmaktaymış. Hattâ sokak satıcıları bile sattıkları malın cinsini müşterilerine nevâ perdesinden duyururlarmış. Bir başka enteresan husus da, eskiden tekkelerde zikir yapılırken, zâkirbaşı zikri serbest bırakırsa, zikir gelir nevâ'da karar kılarmış. Görülüyor ki, nevâ, nağme dünyamızın merkezine yerleşmiş. Türk'ün gönlü bu sese akord edilmiş. Peki yaratılış mayamızın bu sese akord edilmesindeki hikmet ne idi? Bu noktada Türkçe'nin seslerinden biri üzerinde durmak gerekiyor: Bilindiği gibi, harf inkılâbından evvel, Türkçe'nin en fazla kullanılan seslerinden birisi de -halen mahallî şivelerde lezzetle söylenen- kâf-ı nûn (ng) sesidir. Yine bilindiği gibi seslerin mahreçlerinden çıkarken tabiî olarak büründükleri bir ses vardır. “Kâf-ı nûn" sesinin genizden çıkarken verdiği tabiî ses "nevâ" sesidir. Meselâ Tangrı, göngül derken bu sesteki titreşim, bizde sanki o mânânın temâsı gibi bir duygu uyandırmıştır. Eskiler "Musiki, kâf ile nûn'un çarpışmasından doğar!" derlermiş. Acaba Osmanlı ng sesine, bu inleyiş sadâsına kâf-ı nûn (nunlanmış kef) ismini koyarken bunu mu anlatıyordu? Ve acaba kef ve nûn'dan mürekkep "Kün" (Ol!) emrinin bu perdeden mi vaki olduğuna inanılmıştı? Aşık Paşa'mız Garipname'sinde ne diyor: Kâf ü nûn dan kopdı nâgmât u usûl Kim işitdi ilk anı ol ulu kul Akl-ı Kül'dür adı mâ'ruf ol kulun Kamu kuldan ön gelüpdür ol bilün ..." (c. I, s. 15, b.9-10.) Sait Başer, Tecüman, Kültür Sanat sayfası, 1.6.1987.
KOVA burcunun makamının Neva makamı olduğunu öğrenince araştırdım... Gerçekten gönlüme çok iyi geldi. Savaş Barkçin bey i de çok severim.sohbet de tam gönül sohbeti...
KOVA burcunun makamının Neva makamı olduğunu öğrenince araştırdım... Gerçekten gönlüme çok iyi geldi. Savaş Barkçin bey i de çok severim.sohbet de tam gönül sohbeti...
Böyle gönle dokunan sohbetlere hasret kaldık. Allah razı olsun
Bu ne güzel bir muhabbet,Allah razı olsun.
bir mühtesem taksimi
Nevâ’nın Esrârı
Dağılırken nevânın esrârı
Başlıyor şark ufuklarında vuzuh
diyor, kendisi gibi bir efsâne olan Itrî'yi anlattığı şiirinde, üstad Yahya Kemal.
***
El Câhiz'in meşhur "Fezailü'l-Etrâk" adlı kitabını okuyordum. Cahiz, VIII. asrın ilk yarısında Halife'nin emriyle, islâm'ın askerî gücüne güç katmak için dine kazandırılması düşünülen Türkler'in ahlâkî yapılarını araştırmak vazifesini üstlenmiş ve intibalarını adı geçen kitabında toplamıştı. Müellifin, o günlerde başka bir gayeye yönelik çalıştığım için dikkatimi çekmeyen, ama zihnimde kalan bir cümlesi vardı. Türkler şöyle ahlâklı, namuslu, silâhşör, vatanperver; böyle usta binici, misafirperver, tok gözlü, ama sert bir kavimdir diye anlatırken bir de şu cümleyi sarfediyor: "Bu Türkler'in en sertleri bile nevâ makamından bir şarkı duyacak olsalar gözleri yaşarır."
Bir ara, geçici bir hevesle bağlama çalışıyordum. Musıkiyi iyi bilen arkadaşlarımdan biri (merhum ve mağfûr Ali Fırtına), beni bir gün bağlamayla boğuşurken bulunca, "Haydi bir çal da dinleyelim" diye takılmıştı. "O kadar değil", dedim; "ama bir ses var ki pek hoşuma gidiyor!" ve ona bağlamadaki "re" sesini verdim. Arkadaşım "Bu nevâ perdesidir" deyince birden Câhız'ın sözünü hatırladım ve ona da bahsederek lâtife yollu, "Demek ben Türkmüşüm!" dedim.🙂
Meğer nevâ sesi, Türk musıkisinin orta sesi imiş. Sazlar ney'den istenen nevâ sesiyle akord edilmekte ve bu akorda "yerinden akord", sese de "yerinden ses" denmekteymiş. Taksimlerde makamların "asma karar perdesi" dedikleri bitiş nağmeleri umumiyetle nevâ'dan olurmuş. Hele türkülerimizin çoğu bu perdeye dayanmaktaymış. Hattâ sokak satıcıları bile sattıkları malın cinsini müşterilerine nevâ perdesinden duyururlarmış.
Bir başka enteresan husus da, eskiden tekkelerde zikir yapılırken, zâkirbaşı zikri serbest bırakırsa, zikir gelir nevâ'da karar kılarmış. Görülüyor ki, nevâ, nağme dünyamızın merkezine yerleşmiş. Türk'ün gönlü bu sese akord edilmiş.
Peki yaratılış mayamızın bu sese akord edilmesindeki hikmet ne idi? Bu noktada Türkçe'nin seslerinden biri üzerinde durmak gerekiyor:
Bilindiği gibi, harf inkılâbından evvel, Türkçe'nin en fazla kullanılan seslerinden birisi de -halen mahallî şivelerde lezzetle söylenen- kâf-ı nûn (ng) sesidir. Yine bilindiği gibi seslerin mahreçlerinden çıkarken tabiî olarak büründükleri bir ses vardır. “Kâf-ı nûn" sesinin genizden çıkarken verdiği tabiî ses "nevâ" sesidir. Meselâ Tangrı, göngül derken bu sesteki titreşim, bizde sanki o mânânın temâsı gibi bir duygu uyandırmıştır.
Eskiler "Musiki, kâf ile nûn'un çarpışmasından doğar!" derlermiş. Acaba Osmanlı ng sesine, bu inleyiş sadâsına kâf-ı nûn (nunlanmış kef) ismini koyarken bunu mu anlatıyordu?
Ve acaba kef ve nûn'dan mürekkep "Kün" (Ol!) emrinin bu perdeden mi vaki olduğuna inanılmıştı?
Aşık Paşa'mız Garipname'sinde ne diyor:
Kâf ü nûn dan kopdı nâgmât u usûl
Kim işitdi ilk anı ol ulu kul
Akl-ı Kül'dür adı mâ'ruf ol kulun
Kamu kuldan ön gelüpdür ol bilün
..."
(c. I, s. 15, b.9-10.)
Sait Başer, Tecüman, Kültür Sanat sayfası, 1.6.1987.
KOVA burcunun makamının Neva makamı olduğunu öğrenince araştırdım... Gerçekten gönlüme çok iyi geldi. Savaş Barkçin bey i de çok severim.sohbet de tam gönül sohbeti...