Didemiz Giryan Sinemiz Sûzan Uşşak İlahi

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 15 вер 2024
  • Tasavvuf; Hakk’a teslîmiyet pınarından kana kana içmenin ve “îmân”ı “ihsan” gibi yüce bir ufka taşımanın diğer adıdır.
    Tasavvuf; nefse karşı sulhü olmayan bir cenktir.
    Tasavvuf; nefsi rûhâniyetin emrine âmâde kılmanın, tâlim, terbiye ve tezkiyesidir.
    Tasavvuf; iç âlemini ikmâl gayretindeki bir müʼminin, diğergâm bir gönülle mahlûkâta yönelerek onların ihtiyaç ve eksikliğini şefkat ve merhametle telâfî etme mes’ûliyetidir.
    Tasavvuf; insanların kuyusunu kazmak değil, kuyuya düşmüş olanları dahî kurtarmak için gönlünü bütün insanlığın huzur bulacağı bir rahmet dergâhı kılmaktır.
    Tasavvuf; gerektiğinde âhiret için dünyevî arzulardan vazgeçmektir. Fakat ne pahasına olursa olsun, dünya için âhiretten aslâ vazgeçmemektir. Zira damlayı deryâ ile değişmek, en büyük hamâkattir.
    Tasavvuf; bir makam-mevkî ve apolet arayışı değil, hiçlik ve yokluk kapısıdır. Dünyevî ihtirasları kalpten çıkarmadan girilemeyen bir gönül dergâhıdır. Fânîliğin idrâki içinde Hakk’a râm olmaktır. Allah rızâsını tahsil için; Allâh’ın kullarına, adâlet, hakkâniyet, dürüstlük, samimiyet, şefkat ve merhamet gibi hasletlerle muâmeleyi, hayat düstûru edinmektir.
    Tasavvuf; insanın iç dünyasındaki duyguları terbiye ederek kulluk hayatında şerîati kemâle erdirme gayretidir. Kul, sadece satırlardan okumakla kemâle eremez. Hâlini ve gönül dünyasını menfîliklerden temizleyerek kemâl bulur. Onun için tasavvuf; arı-duru, saf bir şerîati yaşamaktır.
    Tasavvuf; Allah Rasûlüʼnü aşk ile yakından tanıyabilme, Oʼnun muhteşem karakter, şahsiyet ve ahlâkından nasîb alarak, dîni, özüne ve rûhuna uygun bir şekilde, vecd içinde yaşayabilme gayretidir.
    Bu nevî düsturlarla tezat teşkil eden, özünü ve ölçüsünü Kur’ân ve Sünnet’­ten almayan ne varsa (her ne kadar tasavvufa izâfe edilirse edilsin) bâtıldır.
    Yine tasavvuf; hangi makam ve mevkîde olursak olalım, bir “abd-i âciz” yani “âciz bir kul” olduğumuzun idrâki içinde bulunmaktır. Kendi mevkiimizi dâimâ “kapı eşiği”nde görebilmektir. Gurur, kibir, enâniyet ve benlik dâvâsını gönülden çıkarıp, hiçliğe bürünmek ve Hak’ta fânî olma yoludur. Hiçbir nîmet ve muvaffakıyeti nefsine mâl etmeyip bütün bunlara;“Sen’in lûtfun yâ Rabbi!” diyebilmektir.
    Tasavvuf; “beyne’l-havfi ve’r-recâ”, yani Cenâb-ı Hakk’ın gazabına dûçâr olma korkusu ve ilâhî rahmete nâiliyet ümidi arasında bir kalbî kıvamla kullukta bulunmaktır.
    Tasavvuf; benlik iddiâsıyla bir “arz-ı endâm” yani “gösteriş” içinde bulunmak değildir. Bilâkis son nefes ve âhiret endişesi içinde Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve inâyetine ilticâ ederek bir “arz-ı hâl” hissiyâtıyla yaşamaktır. Dâimâ tevâzu, mahviyet ve hiçlik üzere olmaktır.
    Hâl böyleyken maalesef günümüzde tasavvuf ve onun terbiye mektepleri olan “tarîkat”lerin; dünyevî emelleri için ilâhî emir ve nehiyleri dahî hiçe sayan fırkalarla aynı kefeye konulması, apaçık bir art niyetin göstergesidir.
    Tarih boyunca gerçek mutasavvıflar, dâimâ toplumu aydınlatan birer irşad meş’alesi olmuşlardır. Abdülkâdir Geylânî, Bahâüddîn Nakşibend, Mevlânâ, Yûnus Emre, Aziz Mahmûd Hüdâyî ve emsali Hak dostları, bulundukları toplumlar için bir rahmet dergâhı olmuşlardır. Dîn, îman, vatan, millet ve ümmetin zararına olan hiçbir menfî oluşuma tâviz vermedikleri gibi, böyle şer odaklarına karşı en büyük mücâdeleleri de onlar vermişlerdir. İmâm-ı Rabbânî, Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri bunun en meşhur misallerindendir.
    Beste: Lâ Edri
    Nutuk: Şeyh Abdulrahman Sâmi Saruhani Uşşakî Halveti
    Didemiz giryân
    Sinemiz sûzan,
    Ruhumuz hayran
    Halvetileriz biz
    Sırr ile seyran
    Şevk ile devran
    İderiz her an
    Kadirileriz biz
    Mahremiz Zâre
    Bülbülüz yâre
    Hârız ağyare
    Rıfaileriz biz
    Zikrimiz esmâ,
    Fikri müsemma,
    Seyri ''ev edna'',
    Bedeviyiz biz
    Bizdedir halvet,
    Yâr ile ülfet,
    Bulmuşuz vuslat,
    Düssûkileriz biz
    Hakk'ı çün bulduk,
    Nur ile dolduk,
    Aşkla yoğrulduk,
    Şazeliyiz biz
    Ölmeden öldük,
    Sonra dirildik,
    Uçmağa girdik,
    Mevleviyiz biz.
    Aşık-ı Cânân
    Mahrem-i irfan
    Fakr ile pinhan
    Bektaşiyiz biz
    On iki seyran
    İderiz her an
    Manâda sultan
    Vefâileriz biz
    Hay'yül bakiyiz,
    Dost müştakiyiz,
    Aşka sakiyiz,
    Nakşileriz biz
    Bizdedir Adem
    İs'ebni Meryem
    Hem ism-i A'zam
    Bayramileriz biz
    Cismimiz püryan,
    derdimiz derman,
    Aşkımız burhan,
    Celvetiyiz biz.
    Vahdete vakıf
    Kesreti Sârif
    Kenz-i maarif
    Şa'banileriz biz
    Fikreder rûhu
    Zikreder kalbi
    Tevhiddir hali
    Melâmileriz biz
    Nefsimiz bildik
    Vahdete erdik
    Kesretden geçtik
    Kübrevîleriz biz
    Hem cihar-yâre
    Hem ehl-i beyte
    Bendeyiz pîre
    Sinanîleriz biz
    Hâtem-ül pîrân
    Hem kenz-i irfan
    Hem derde derman
    Cerrâhileriz biz
    Sâmi ko halkı
    Ara bul Hakk'ı
    Yoludur aşkı
    Uşşakileriz biz
    Eser Kaydı: Dil Beyti
    Makale: Osman Nûri Topbaş

КОМЕНТАРІ •