Hakikati kelimesi de çok romantikmiş. Neyse gerçeği kavramak veya anlamak için yeterli yapıya sahip olsak bile gereçeğe gerçekten ulaşılabilir miyiz? Gerçeği hep ulaşılabilecek anlaşılabilecek olarak algılıyoruz kendimizi sanki tanrısal yetilere sahip varlıklar sanıyoruz ama bugün evreni ancak teleskoplarla gözlemleyerek ve atom altı parçacık deneylerine göre yorumlayabiliyoruz. Yani her şeyi bilmek için çok önce fizik kurallarını aşabilecek bir güç lazım bu güç bizde veya başka bir şeyde olabilir.
Gorgias kurduğu cümlenin son kısmında sanki biraz da insanların yalnızlığına değiniyormuş gibi. Her ne kadar sözcüklerle, mimiklerle söylemek istediklerimizi aktarmaya çalışsakta hep söylenen o söz gibi karşı tarafın anladığı kadarız. Ve bu durum insanı kendi iç dünyasında bir nevi kapana kısılmış gibi hissettiriyor.
Ses diksiyon mimik tavır anlatım müzik dekor video çekimi konunun ele alınması ve sorgulayarak tartışarak anlatımınız... Bu başarınızı hayretle takdir ediyorum. Yıllardır yönelmek isteyip de başlayamadığım bu konuları bu kadar güzel yorumlayıp anlatmanız beni konunun içine çekiyor.
Her doğan fıtrat üzere doğar daha sonra onu anne babası yahudi hıristiyan veya mecusi yapar. Hz. Muhammed sav. Buradaki fıtrat doğuştan gelen inanma yeteneği.
Mükemmel iletişim ancak bir hayaldir, ama aciz insanoğlunun kendinin anlaşıldığına inanmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü kimsenin bu kadar yalnız olduğunu fark edecek cesareti yoktur.
5 років тому+158
Geçen gün düşündüğüm bir örneğe yaklaştınız. x,y ve z koordinatlarında durduğumu düşünelim. Ayriyeten t olarak da zaman olsun. Benim bulunduğum koordinat ile t zamanında oradan baktığım manzarayı bir başkası hiçbir zaman göremeyecektir. Çünkü benim bulunduğum yere gelse bile zaman yani t farklı olacaktır. Nitekim görme biçimlerimizi bir kenara koysak bile, kimse benim baktığım anda baktığım şeye benim baktığım gibi bakamayacak. Ki herkes de aynı şekilde bakmıyor. Van Gogh ile benim baktığım gökyüzü aynı, ama görme biçimimiz çok ama çok farklı :) Bilginin aktarılması kısmında ise "Kişisel" bilgilerin aktarılması tam anlamıyla yapılamaz bana göre. Basit bir örnek vermem gerekirse bana göre Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı bu evrene ait olamayacak kadar güzeldir. Ki o kadar etkileyicidir ki "Tanrı olsam, dünyayı sırf bu kitap yazılsın diye yaratırdım." demiştim. Ben şimdi bu hissi, bu duyguları hiçbir fark gözetmeksizin başka birisine nasıl aktarabilirim ki? Benim aldığım edebi haz çok ama çok ayrı bir seviyede. Burada kendimle bile çelişebilirim zaten :D Yıllar sonra tekrar okuduğumda belki aynı hisleri aynı doygunlukta alamayacağım. Ama bazı bilgiler de tam anlamıyla aktarılabilir. 5.8.2019 tarihinde Dilozof kanalının 7.8 bin abonesi vardır gibi. Bu bilgiye bakın size aktardım ama herhangi bir eksilme olmadı. Metodoloji dersinde "doğru" için sahip olduğumuz bilginin gerçek ile uygunluk göstermesidir demiştik. Burada da bu bilgi bu yüzden doğru :) Konu için Ahlak Felsefesi alanında ise çok ama çok farklı bir yaklaşımım var ama onu da tez yazana kadar saklayayım :D
Ha bu arada sonda yazdığın güzeldi, beğendim. Olayı argümanlaştırmışsın. Gerçeklik kişiye göre değişmez. Bir şeyin kanıtlanabilirliği varsa o şey gerçektir. Ama senin yazdığın doğruluk, gerçeklik değil. Doğruluğu gerçekliğe dayandırarak argüman sunmuşsun ama bu bize gerçeklik hakkında bir şey söylemez. :D
Felsefe tarihini hep merak etmişimdir. Önerilerde çıkınca öylesine tıkladım. Konuya çeken anlatım tarzınız sayesinde şu videoyu izleyeyim derken 7. videoyu da bitirdim :) UA-cam çöplüğünde böyle niş bir konuda içerik ürettiğiniz için teşekkür ederim. Bugünden sonra takipteyim :)
@@pelindilaracolak Zaman tüneliyle o zamana gidip biraz felsefe öğretip para kazanmayı düşünmedin mi? Kesin UA-cam'dan fazla kazanırsın. Platon'dan zengin olmasan da onunla yüzyüze dalga geçmek eğlenceli olabilir. Hitabetin gayet iyi ;-)
@@pelindilaracolak Hem kadın hem de bilgi karşılığı para alan biri olarak o devirde işiniz epey zor olurdu! Teşekkürler bu harika video için. Umarım bu son 1 yılda bu konuda emeklerinizin karşılığını alabildiğiniz bir duruma geçmişsinizdir.
Bu felsefi düşüncelerin doğduğu ve geliştiği coğrafya olarak genelde Yunan grek coğrafyası oluyor , sizden isteğim bu coğrafyanın günümüzde nereler olduğu ile ilgili haritalar eşliğinde kapsamlı bir video yapmanız , bu sizin kanalınıza çok yakışacak bir video olurdu zira 🎈
Bence bilgi,hakikat ve doğru diye bir şey yoktur.Herkes olaylara farklı bir biçimde bakar yani herkesin kendine göre doğrusu ve hakikatı vardır.TEŞEKKÜRLER
Oldukça açıklayıcı ve basit bir şekilde anlatmışsın. Dinlemesi keyifli bir video ama Gorgias'ın , "Hiçbir şey yoktur" tanımını açsaydın daha güzel olurdu . Daha güzel videolar bekliyoruz :)
Duyusal yollarla elde edilen bilgiler hiçbir zaman tam olarak aktarılamaz. Sizin gördüğünüzü yanı başınızdakini göremez, duyduğunuz kelimeleri söyleyebilir ancak duyduğunuz sesi aktaramazsınız, dokunuşlardaki hissi, kokuları, yemeğinizin tadını birebir deneyimletmeniz mümkün değildir. Ayrıca, mutluluğunuzu veya üzüntü gibi duygu durumlarınızı da aktaramazsınız. Her şeyi ölçebiliriz. Bu ölçme işleminden elde ettiğimiz verileri aktarabiliriz. Fakat bunlar bilginin kaçta kaçına denktir? Dil bilgiyi aktarırken her zaman sınırlı olacaktır. Böyle olmakla beraber bilgimizin tamamını karşıya aktarabilirsek bu kez algılama biçimleri tektipleşeceğinden yaratıcı düşüncenin önüne geçmiş oluruz.
Bir yer tarifi yaptığımızı düşünelim. Bu yer "kütüphanenin biraz uzağında." olsun. Biz bu yerin konumunu tam olarak bilsek bile, karşı taraf için "Kütüphanenin biraz uzağında." cümlesi anlamsız kalacaktır. Biz bu yeri "Kütüphanenin doğusunda, 100 metre ileride." diye anlatırsak, sahip olduğumuz bu bilgiyi karşı tarafa aynı şekilde aktarmış oluruz. Sıcaklık-soğukluk bilgisini de aynı şekilde aktarabiliriz. Bunu mümkün kılan ise sıcaklık-soğukluk kavramlarının insanların yorumu sonucu ortaya çıkmış olmasıdır. (Yerçekimi için de aynısı söylenebilir.) İsin aslı kişinin sıcak ya da soğuk hissetmesi onun çevreye nasıl uyum sağladığı ile alakalıdır. Kişinin sıcaklıktan bunalması veya sıcaklığın ona bahar esintisi gibi gelmesi yine aynı sebepten. (Rusya'da kışın denize giren insanlar...) Sıcaklık-soğukluk konusunda aktarabileceğimiz tek bilgi, ortamdaki sıcaklığın evrendeki mutlak sıfıra göre karşılık geldiği değer olabilir. İki örnekte de bilginin aynı şekilde aktarılabilmesi, bu bilgilerin "ölçülebilir" hale getirilmesinden kaynaklanıyor. Ölçülebilir bir bilgi, yoruma kapalı olduğu için bilgi aynı kalabiliyor ve karşı tarafa da o şekilde aktarılabiliyor. Sizin vermiş olduğunuz "Sofistler'in M.Ö. 5.yy.'da yaşamış olduğu bilgisi" de yoruma kapalıdır. Bu bilgi zaten belgelerle bize aktarılabildiği için benim "Bana göre 3.yy.'da yaşadılar." şeklindeki yorumum anlamsız kalacaktır. Günün birinde mutluluk, acı, öfke vb. gibi soyut kavramları da ölçmenin bir yolunu bulursak, bu bilgileri de aynı şekilde karşıdaki kişiye aktarmak mümkün olabilir. (Mutluluğu vücudun salgıladığı serotonin hormonunun miktarına göre ölçebilir miyiz mesela?)
Sizin verdiğiniz 100 metre ötede örneğiyle şunu mu çıkarmamız gerekiyor, bilgiyi tam anlamıyla aktarabildiğimiz bilgiler var ama önemli olan doğru ifade etmek midir
Kütüphane 100 metre ilerdedir ancak o yüz metreyi aşarken hissettiğimiz uzaklık görecelidir. Bir renk mavidir ancak herkes farklı görür maviyi, farklı fikirlere gebe olur herkese. Sanat tarihinde aynu vazoyu binbir farklı çeşitte yansıtan Sanatçılara ne demeli. Belli bir miktar mutluluk hormonuna herkes aynı dönütü mü verir? Ne göreceler önemlidir ne de ölçülebilir nesnellik, önemli olan düşünce ve görüştür. Her şey düşüncelerimiz içinde yer eder ve şekillenir, soru düşüncelerin nasıl olabileceğidir. Olabilecek tek ölçü insan olabilir bence.
Bir manzaraya baktığımızda aynı şeyleri görmeyeceğimiz çok olası bir senaryo. Pratikte de çok gördüğümüz bir şey. Ama en temel, daha ilkel deneyimleri bile aynı şekilde yaşamadığımızı düşünüyorum. Mesela hiçbir rahatsızlığı bulunmayan, benzer yaşlardaki 3 insanın aynı bölgesine bir kesik atsak. Bayağı acılı bir deneyim olurdu. Tamamen aynı bölge ve aynı şiddet ve uzunlukta atılan kesikteki acıyı bile aynı yorumlamadığımızı düşünüyorum. Tepkiler bağırma, acıdan bayılma veya kendini sıkarak hiç ses çıkarmama da olabilir. Ama günün sonunda yaralar iyileştiğinde bu deneyim 3 kişi için çok farklı olurdu. Hayatlarına farklı düzeylerde etki eden bir travma olurdu. Hatta bazıları bu acıyı unutup, deney olduğunu bildiğinden önemsemezdi, bazıları ise bu deneyimi hatırlayıp anksiyete oluşturabilirlerdi.
Evet sevgimizi karşımızdakine anlatmak olanaklı ama çok zordur. Mesela kuranda şöyle denir ''sevdiğiniz şeyleri vermedikçe iyiliğe erişemezsiniz'' dolayısıyla iyiliğe erişip cennete gitmek isteyen bir kişi en sevdiği şeylerden vaz geçebilmelidir ancak o zaman iyiliğe erişebilir fakat asıl mesele kendimizi kandırmayı bırakıp en sevdiğimizi verebilmektir.
Keşke videoların podcast olarak Spotify gibi uygulamalarda da olsaa❤️
5 років тому+3
Merhaba, öncelikle video için teşekkür ederim. 2. olarak da İstanbul Üniversitesine yatay geçiş hakkı kazandım. Eylül ayınd geliyorum oraya okumaya :D Tercihler hakkında yaptığınız videoda konuşmuştuk ondan... Felsefe ile de nasip olursa çap yapacağım.
Cengiz Aytmatov'un şöyle bir sözü var bütün duyguları ifade etmek için kavramlar eksiktir ve gerekte yoktur. Buradan bakarsak olaya birine bir şey anlatmakla ne kadarını anladığını beklemek aslında senin de o konu hakkında hala söyleyemediğin senle bütünleşen düşüncelerden ötürü hiçbir zaman anlamıyacaklardır...
Gorgias'ın hiç bir şey yoktur olsa bile bunu bilemezdik, bilsek bile başkasına aktaramazdık fikrinin özelde bilgi aktarılamaz kısmı bende ilk iki düşünceyi 'yoktur ve bilemezdik olgusunu' yanlışlar hissiyatı uyandırdı. Olmayan bir şeyi bilmek ne derece mümkün zihnimde canlandıramadım. Aktarım bahsinin olduğu bir yerde demek oluyor ki bir şeyler olduğu söylenebilir. O bir şeyler her ne kadar farklı zihinlerde farklı da algılansa olmadığı anlamına gelmez. Konumuz olan bilgi aktarımını birebir karşıya aksetmemesi de eğer doğru kabul edersek sizin UA-cam üzerinden yaptığınız bu kıymetli paylaşımların da beyhude bir uğraşa dönüşümüne sebep olacaktır. Oysa ben aktardığınız bilgilerin benim nezdimde farklı da anlaşılsa tam bir aktarım sağlanamasa da (benim algılarımdan kaynaklanan) yine de bir bilgiye sahip olabiliyorum. Gorgias'ın hakkını teslim etmek gerek. Şayet bilgi eksiksiz noksansız mutlak olarak aktarılmış olsa idi bu da sıkıcı ve tekdüze olurdu. Düşünsenize usta bir sanat öğreticisinin öğrencilerine fırçayı boyayı tual üzerinde nasıl kullanacağını her öğrencisine bire bir aktardığını. Ya da okuduğumuz bir kitaptan her kesin aynı hissiyat yada çıkarımda bulunduğunu. Oysa evren böyle işlemiyor sizin de değindiğiniz gibi aynı rüzgar kiminin yanağını okşarken kimisinin de saçlarının dağılmasına sebep olabileceğini düşündürebiliyor. Aktarılan bilginin farklı zihinlerde farklı algılanması bu manada belki de bir nimet olabilir. Bu konu beni bir yere daha götürüyor. Her şeyiyle standart bir üretim bandında üretilen bir ürünün (bu otomobil ya da herhangi bir imalat olabilir) ne kadar hassas ölçümler ne kadar sıkı denetimlere de tabi olsa her ürün kendine has tolerans aralığında farklılıklar gösteriyor. Oysa gariptir ki dünya üzerinde bu çok çeşitliliği yaşarken atom altı dünyada kuantum evreninde hangi element olursa olsun çekirdeğin etrafında dönen elektron hep aynı elektron. Hatta elektronun bu durumu felsefi bir bakış açısına aslında kainatta sadece bir elektron var ve bizler bu bir elektronu algılıyoruz şeklinde bir düşünceye de sebep oluyor. Nihayete gelirsek naçizane fikrim evet bir şeyler var bunlar duyu organlarımızla ve zihnimizle herkesçe farklı algılansa da eksik noksan aktarılsa da evet var. Ne diyor üstat DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM. İyi ki VARSINIZ sağlıcakla kalın...
Öncelikle Sofist olarak adlandırılan kişiler Sicilyada ortaya çıkmıştır. Gorgias Sicilyadan Atinaya gelerek eğitim vermeye başlamıştır. Sofistlerin en önemli nitelikleri Retorik sanatını yaratmalarıdır. Göreliliği ontolojik veya fenomenolojik bir sorun olarak değil Retorik bir ikna aracı olarak kullanmışlardır. Meraklısına...
Tabi felsefeyle yeni tanışan biri olarak Gorgias'ın aslında çok güzel Bi şeye dikkat çektiğini görüyorum aslında gerçekten normal hayatta insanların birbiri ile iletişiminde karşımızdakinin söylediğini kendimize göre yorumlayarak anlamlandırıyoruz aslında işin içinde farklı düşünebilmek anlam çeşitliliği var hem de anlam karmaşasına neden oluyor karşımızdakinin anlayabildiği kadarını anlatabiliriz
Videonun sonundaki düşünme pratiği ile ilgili: Bazı bilgileri aktarmak mümkünken bazılarını aktaramayabiliriz. Örneğin 2 kere 2 nin 4 ettiği, üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece ettiği gibi rasyonel ve somut bilgileri aktarabiliriz. Aktaramazsak ilerleme sağlayamayız. İnsanın diğer canlılardan farkı bilgiyi biriktirip aktarımını hacklemesi, kayıt tutması. Öte yandan deneyim ve duyu yolu ile algıladığımız ve öğrendiğimiz bilgiler kişiye özgü ve görecelidir. Geçen bir konsere gittik, arkadaşım bayılarak dinledi ben onuncu dakikada çıktım. Duyu yolu ile gelen veriler farklı ve göreceli. Bunun altında da pek çok neden var tabii. Özetle Gorgias a katılmıyorum. Bazı bilgiler kesinlikle aktarıma müsaittir.
Bence bildiğimizi karşıdakine aktarırken bizi anlaması, bizimkine yakın bir şekilde düşünebilmesinden kaynaklı. Tam benim düşündüğüm gibi düşünmeyebilir ama onun aklında da bildiğime yakın bir şeyler oluşmuştur.
"ANLAMIN SÜREKLİLİĞİ" (videonun sonunda bahsettiniz) ... Sahip olunan madde de (Örneğin yeni bir eşya), hedonik adaptasyon sonrası anlamın sürekliliği sekteye uğrayıp değişime başlıyor. Yarattığı olumlu heyecan inişe geçiyor. İlişkilerde ise (Örneğin aşk) biyo-kimyasal etkinin ömrü sonunda (3 yıl genel kabul gören süre); artabiliyor, azalabiliyor veya Nietzche'nin dediği gibi, iyinin ve kötünün ötesinde başka bir hal alıyor. Anlam sürekliliği bozuluyor. 2 kelimeniz ile neler yazdırttınız bana sn. Hocam. (Not: Felsefeci değilim, sadece hobi) Saygı ve selamlarımla. Akın Çimen
Neredeyse anlatmak istediğimizi anlatabiliriz ama iletişim kusursuz olması imkan dahilinde değil bana göre. Hele bilmenin, bilgiyi aktarabilmek için yeterli olmadığını günlük hayatta çokça gördüğümüzü sanıyorum, bir çeşit yetenektir.
3 роки тому
17:03 Bu bilgiyi nasıl aktırdığınız ile ilgili bir meseledir. Çünkü yazarak, konuşarak yada göstererek aktarmaya çalıştığınız bilgi, sizin deneyimleyerek sahip olduğunuz bilgiden farklıdır. Bilgi pek çok duyu organının ortaklaşa çalışarak ürettiği bir imzadır aslında ve deneyim bilgisi bu yönüyle benzersizdir. Bir bilgiye maruz kaldığınızda kalp ritminiz artabilir, gözleriniz şaşkınlıktan fal taşı gibi açılabilir, bunlar hep o bilginin imzasının parçalarıdır. Bilginin anlamı bu yüzden aktarırken değişir, çünkü farklıdır, çünkü bir imajdır. Bir bilgiyi aktarırken kullanılan metaforlar aktardığınız kişi tarafından ne kadar deneyimlenmişse bilgi aktarımı, bilginin simule edilmesi yeniden modellenmesi o kadar başarılı olur. Mesela daha önceden kafasına taş yemiş birine kafanıza taş gelen bir anınızı anlattığınızda daha önceki deneyimlerine göre, sizin yaşadığınız deneyimi tahmin edebilir, bilgi yüksek başarı oranıyla aktardığınız kişi tarafından modellenebilir, simule edilebilir.
Bilgiyi aktarmak mümkündür, ama aktarılan bilgi, bilginin saf ve yalın hali olmaktan çıkmış olur. Çünkü bilgi, bizim algımızın süzgeçinden geçmistir artık. Yani değişime uğramıştır😊
Bu noktada Einstein'in izafiyet teorisi "anlamlandırma" konusunda işe yaramazsa da durumun tesbiti ve şu anki iletişim imkanlarıyla aktarımın tam olarak mümkün olamayacağı konusunda yardımcı olabilir. Teknoloji ilerledikçe iletişim konusunda da level atlayacağımızı düşünüyorum. Sorun bence imgelerin, dillerde tam olarak ifade edilememesi de olabilir nacizane..
"İnsan her şeyin ölçüsüdür." sözü lisede ilk duyduğum anda beni alıp farklı diyarlara götürmüştü. Bu videodan sonra da nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir örnek geldi aklıma. Bir deneyde ortaya bir kova su konuluyor , deneklerden biri elini önce buzlu suya sonra o kovaya sokuyor. Diğeri ise önce sıcak suya sonra kovaya sokuyor. Dolayısıyla ilk kişi suyu ılık; ikinci kişi soğuk algılıyor. Oldukça basit bir deney olarak gözükse de birçok açıdan açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Bazen basitliğin verdiği yalın anlama durumu karmaşıklıktan daha fazla yarar katıyor düşünce diyarımıza 😊 Kaliteli videolar ve anlaşılır anlatımınız için teşekkürler , emeğinize sağlık 🤗
Sanki Aristo Makedonya sarayında babasının hayrına fink atıyordu. Sormazlar mı nereden geliyor bu Akademia’nın, Peripatos’un elektriği, suyu? Sofistler candır. 🤟🏻
Hakikat nedir? Hakiki olan. Bilgi nedir? Herhangi bir obje ve olay hakkında ortaya konulan her şeydir. Doğru veya yanlış olması ise görecelidir. Göreceli olan hakiki olduğunu düşündüğümüz bilgi bize göre bile degiskenken bir başkasına kendi anladığımız kadar değil, onun anlayacağı kadardır.
Her insanın dış dünyayı algılayışının farklı olabileceğini düşünüyorum. Neden kesinlik olmadığını düşünüyorsun diye soracak olursanız,hiç kimse bedenlerini başkasıyla değiştirip,değiştirdiği bedeninin kulağıyla duymadı,gözüyle görmedi. Gerçeği görüp görememe konusunda,insan gözünün gerçeği görebilmesi için kusursuz bir göze ihtiyacı var. Kusursuz olup olmadığını da bilemeyiz çünkü insan gözüyle kıyas yapabileceğimiz,kusursuz olup gerçeği görebildiğini %100 bildiğimiz bir göz yok elimizde. O yüzden"görmüyor da olabiliriz" diyebilirim.
RUZGAR -> konusunda ISI TRANSFERI dersinin sonlarına doğru çok güzel bi formul var , bizim fakultede hatta Prof. Dr. Ahmet Cihat Baytaş Hocam, cok severim kendisini , Final sorusunda sormustu :D
İletişim konusuna gelince evet hiçbir zaman byung-chul han'ın deyimiyle "aynılığın cehennemine" giremiyoruz. belkide iyi ki giremiyoruz. han girmeye çalıştığımızdan endişe ediyor. fakat iletişimi en benzer şeyi algılamaya yaklaştıran şey o esnada yaşanabilecek duygudaşlıktır. fakat duygudaşlık zor bir mesele çünkü örneğin sen "platon'a züppe" dediğinde bende yaşanan duygular ve onların üzerine kurulu olacak bir şekilde düşüncelerimde etkilendi. seni daha farklı duygularında etkisiyle eleştirmeye başladım. o halde keskin bir duygu ifadesinden uzak iletişimde aynı duyguyu duygudaşlığı açığa çıkaran bir düşünce alışverişinde benzer anlama erişilebilir. ben platon aşığı değilim fakat anladığım kadarıyla bugünün insanı platonun insan tasarımından çok farklı olduğunu sanarak büyük bir hata içerisinde. platonun amaçladığı her şey neredeyse gerçekleşti. o süperorganizma'nın bireyi yani hücresinin kendini ifade ederken kısıtladığı alanları belirgin bir şekilde sende ve bende yansıtıyor zaten.
Aktarmak imkansiz midir? Ne evet, ne hayir. Empati gerektiren, baglam bilgisi gerektiren, karmasik duygu ve dusunceleri iceren bilgiyi aktarmak daha zor. Bunu ancak belli bir orana kadar yakalayabilirsiniz. Sanat olgusunu biraz bunun cabasi olarak gormusumdur hep. Bu arada "inanc"i bunun disinda tutuyorum. Toplumda genel gecer kavramlarla ilgili, basit, mantiksal ve baglami tahmin edilebilir bilgi/deneyim ise daha kolay aktariliyor. Burada da one cikan dilin kavramlara ne kadar hakim oldugu ve dilin ne oranda iyi kullanildigi.
Bana göre bizim algımızı oluşturan yaşadıklarımız,çevremiz,genlerimiz hatta dilimiz bile olabilir.Bu bakımdan kimse kimseyle aynı hayata sahip olamaz. Hayatlarımız biriciktir ve bununla beraber algılarımız da biriciktir. Bu yüzden bir bilgiyi karşıdakine tıpatıp olduğu gibi aktarabileceğimizi düşünmüyorum. Bir bilgi her beyin süzgecinden farklı geçer , farklı işler ve farklı anlamlandırılır.
Dinle arama kalın çizgiler oluşturan bir metafor da 'aktarım' oldu.Şimdiye kadar bir düşünürün bu konuya kafa yorduğunu duymamıştım.Benim esin kaynağım ise çok basit ve şirince:) Okulda öğrencilerimle kulaktan kulağa oyunu oynuyorduk.Amacım,kulaktan duyma şeylere itibar etmememiz gerektiğini kavratabilmekti.Evet,her seferinde baştan verilen sufle en sona vardığında metamorfoz geçirmiş olarak çıkıyordu.Kuş,bazen çuş bazen tuş bazen uş oluyordu:) Ders bittiğinde kutsal kitapların aktarımı sorunu aklıma geldi.Bir kişiye geldiği tasavvur edilen ve kulaktan kulağa iletilen bir metin kendi gerçekliğini reddetmek değil miydi? Dönemin ulaşım, iletişim mesafelerini düşündüğümde iyice zivanadan çıktım:) Bununla ilintili bir de tam öğrenme diye bir kuram var eğitim bilimlerinde.Bloom'a ait bir kuram.'Eşit olmayan insanlara eşit bilgiler sunmak ve aynı sınavlara tabi tutmak en büyük eşitsizliktir' der.Evrende eşit gelişim yasası yoksa bazı toplumlar taş devri,bazı toplumlar demir çağındaysa bu aktarımın adaleti olabilir miydi? Bize sunduklarınız için size ne kadar teşekkür etsek azdır Dilara Hocam.Saygılar. Petibör bisküvi ve çayımla kırmızı kaplı defterimle hayranlıkla izliyorum:)
burada bir önemli nokta da, ki bence sıradan insanlar için hayati bir öneme sahip. bahsettiğiniz süreçte oluşan bilgi kirliliğinden, doğru bilgiye ulaşmak için harcanan zaman. diyelim ki kutsal kitap dışındakiler tamamen zırva geldi ve elinizin tersi ile attınız. sadece kutsal kitabı, analiz edip anlamak için gereken süre bile gerçekten "ben bu işlere ömrümü verdim" denilecek türden... hali hazırda o günün arapçasını, Filoloji, islam ve öncesi tarihi gibi alanlarda bilgi sahibi iseniz işiniz biraz daha kolaylaşır.
Merhaba, 15:16'te var olanın herkes tarafından farklı algılanıyor oluşunun sanatta yansıması, benzer şekilde 19.yy sonlarında Fransa'da ortaya çıkan sanatta izlenimcilik akımının (impressionism) temel dertlerinden birisi oluyor sanırım.
Duygu ve düşüncelerimizi, nebileyim tepkilerimizi beyin sinir hücrelerinden aldığı sinyallere göre aldığı verilerle aynı anda görsel,ses,koku,doku ve tat çıktısı veren simulasyonu programlamak, iletişim konusunu biraz sistematikleştirebilir. Yanlış anlaşılmayı engellemez ama iletişim deneyimimizi zenginleştirebilir. Ya da iletişim olmaz da dijital sanat olur bu. Bu gün de eğlendim.
aynı evde büyümüş hiç dışarı çıkmamış ikiz iki kardeş düşünelim. aynı filmleri izlesinler aynı kitapları okusunlar. buna rağmen yine de aynı düşünce süzgecine sahip olmazlar bana göre, en basitinden birisi film izlerken a konusuna odaklanmış diğeri b konusuna odaklanmış olsa bu dahi değişim demek. ki mizaçları gereği zihinlerinde birçok şey farklı oluşacak ortak koşul hatta fizyolojiye rağmen. bu nedenle a teması üzerinde tamamen hemfikir olsalar dahi a temasına dair bir önermeyi ikisi kabullense dahi kabullenme için kullandıkları süzgeçten dolayı tam olarak algıladıkları şey bir olamayacaktır gibi geldi
Gerçeklik... Kime göre ? Neye göre ? Bana, Sana, Bize, Onlara. Derin ve karmaşık bir konu. İşin tekelinde aslında basit fakat bu basitlik içinde bazı şeyler gerekli. İnsan yaşamını ele aldığımızda gerçeklik hem tek bir kişi üzerinde hemde kolektif üzerinde farklılıklara ve yaşama katmakta çoğu yönden ayrıla bilmektedir. Bir çok kişinin gerçek kabul ettiği şeyi yani kolektif olmuş bir düşünceyi günümüzde insanlar hemen kendi gerçekliklerine sokmamaktadırlar. Bunun sebebi çağın sağladığı bilgiye, düşünceye ve farklılıkları hızlı bir şekilde erişip, eriştiği kaynaklara kendi yöntemleri ile yaşamına sentezlemesi. Günümüzde'ki kabul edilen ve kabul ettiğini yaşamaya çalışılan gerçekliklerin çoğu bir dayatma ürünüdür. Toplumun gerçekliği kişinin gerçekliği olur. Buda yapay bir gerçeklik olur. Benim kabul ettiğim doğru gerçekliği ile başka birisinin kabul ettiği doğru gerçekliği her iki kişininde yaşamları süresince hayatlarından yaşamlarının ilerleyişi ve deneyimlerinin sonuçları doğrultusun da ortaya çıkar. Buna bakış açısı gerçekliği diye biliriz. Felsefede tam karşılığı nedir bilmiyorum. Küresel kabul edilen KOD'sal gerçeklikler vardır. Bu bir düşüncenin bütün gezegende yada yaşama aktarılması olarak ifade edile bilir. Örnek ; Bir renk seçelim. Pembe rengi bu herkes tarafından kabul edilen materyal bir gerçekliktir diye biliriz. Yani sağlıklı bir göz yada sağlıksız bir göz hemen, hemen aynı renkleri bir ortak paydada doğru kabul ede bilmekte. Bir iç mimarım ve müşterilerime renkleri sunarken yada onların bana sundukları renkleri projemde kullanırken aynı renk dilini konuşmak ve onların gördüklerini göre bilmek her ikimizinde bazı paydalar da gerçekliklerimizin kesiştiğini göstermekte. Materyalizim de bilince kodlanmış ürünler ve şeyleri toplumsal veya bireysel olarak yaşamımızda bir gerçek olarak kabul edebiliyoruz çünkü her ikimizde onu şahsen deneyimleye biliyoruz. Buda ikimizin gerçekliği oluyor. Bunun sebebi her iki tarafında aynı şeyi deneyimlemesidir. Deneyimlenen her şey gerçekliğe taşınılan bir araçtır. Teorik ve dini öğretilerin gerçeklikleri her zaman havada kalmakta. Çünkü yukarıda da değindiğim gibi sizin olmayan şeyler sizi o unsura köklemez ve bağlamaz. Ancak onu şahsen deneyimlediğiniz de bunu kendi gerçekliğine kata bilirsiniz. ör: Yani Muhammed ayı ikiye bölmesi. Bunu kendi döneminde yapması ve o bunu yaparken onu gören toplumun bilgi birikim seviyesi ve çağın sağladığı zenginlik doğrultusunda Muhammedin ayı ikiye bölmesi gerçekliği bugün halen kabul edilmektedir. Muhammedin 10 mucizesi. İnsanlar gördükleri şeylere inanırlar. Tabi bu sadece görmekle kalmamalıdır. Ve bu onların gerçeği olur. Peki aslında olan ayın yarılması değilde Muhammed'e olan inan ve Parapiskolojik bir olaysa. Matrix'teki gibi bükülen kaşık değil zihindir. Ki bu olay gerçekleşmiş olsa bile bana göre yarılan insan zihinleridir. Buna şöyle bir örnek daha vermek istiyorum Uzak doğuda Chi Master'lar vardır onlar enerjiyi kullanarak 10, 15 adamı Chi enerjisi ile yere sere bilmektedirler. Bu Chi olayına inanmayan iki adam vardı. Master chi 15 adama yaptığı teknik ve uygulamayı her iki adam üzerinde de ayrı ayrı denedi. Ve sonuç olarak başarısız oldu. ( Herkes şok, herkes şaşkın ) Videosunu bulamadım yıllar önce izlemiştim. Ondan ötürü linkini paylaşamıyorum. Chi'nin etki etmediği adamlar Chiye inanmak istemedikleri için bilinçsel bir KOD'lama kullanıyorlar. Dışsal her hangi bir gücün kendilerine etki edemeyeceği KOD'u ve buda onları kod'lanmış gerçeği oluyor. Peki Master Chi'nin yere serdiği öğrencileri artık ne düşünüyor ve nasıl düşünüyor. Asıl soru bu. Bu gerçek değilse ne. :) Bizler kabul ettiğimiz şeyler doğrultusunda gerçekliklerimizi var eder vede oluştururuz. Her gerçek olarak kabul edile bilir şey gerçek değildir. Mevcut zamanda'ki insanlar gerçekliklerini artık kendi istedikleri plan ve doğrultuda kabul edilir hale getire biliyor. Gerçeklik görecelidir. Zaman da görecelidir. Hatta yaşam da görecelidir. Aslında hiç bir şeyin gerçek olmadığı ve sadece bizlerin bilinçlerinde kabul edilir bir kod olduğunu bilemeyiz. Fakat gelecek zamanlarda bu sorulara çok daha net cevaplar vere biliriz. Bu konuyu bir kaç sözle özetlemek ve sonuca varmak GERÇEK'tende imkansız gibi. Ki buna bir tanımda sağlanılsa o tanımı kabul edebilecek İnsan sayısı pek bir azdır. Bunun idark'i için bir alt donanım ve yapıya sahip olmak gerekmekte. Konuyu çok dallandırıp, budaklandırmadan yazıyı sonlandırıyorum'ki okunula bilsin. Ah konu çok derin Sn.Dilozof yaz, yaz konuş, konuş bitmez. Sonuçta bir ( . ) koymak istiyor insan. Bu arada kanalını yeni keşfedenlerdenim gün itibari ile :) Yararlı ve keyifli paylaşımlar dileğiyle...
Demek ki ; CHİ Master Felsefesinden bakar isek : Kişisel, Biyolojik (: Bağışıklık Sistemi) , Ulusal vd. KOD'larımız kırılmadığı sürece , SAVUNMA Sistemimizde kırılamıyor ..? Belki de "BİLGİ Aktarımı" aynı zamanda, bu KOD'ların kırılmasına, yada KOD'larımızı : Nasıl ve Ne Zaman AÇIK-KAPALI tutabilme Yeteneğine sahip olmamıza bağlı : ALGI Açıklığı ..?
İnce, derin ama çok önemli bir konu.. Yokluk, varlık, var oluș ve sonsuzluk konularında felsefecilerle düşünenlere yönelik, Rabbimin lütfu ile yeni yazımdır. Bir kimseye faydalı olurda onun duasını alırım ümidi ile ihtiyacı olanlarla paylaşıyorum. Mutlak yokluk diye bir şey YOKTUR. Çünkü mutlak yok kendisinden bahis bile edilemeyendir. Hatta yoka yok demek dahi bir çeşit varlıktır. Zaten islamiyette, yokluk derken mutlak yokluğu kast etmemektedir. Allahin yoktan var etmesinden kasıtda, o şey yaratılmadan, sonradan Allahimızın kudret, ilim ve iradesinin yanı sıra diğer özellikleri ile tecellisi sonucu ortaya koyduğu görünürde varlıklardır ve hepsi sonlu, sınırlıdırlar. Zaten her şeyi ile sonsuz olan yalnızca Allah 'tır. Yani sonsuzluk yalnızca Ona ait, Onun özelliğidir ve başka hiçbir şey "aslen" sonsuzluk özelliğine sahip değildir. Ve bizlerin kavrayabilme özelliğimizde sınırsız olmadığından, burada yani Allahin varlığını kavramaya kalktığında başaramayacağı bir işe kalkıştığını farketmek durumundadır. İmkansızı başarmaya kalkmış demektir. Çünkü kavranan, sınırsız değildir. Sınırsızın, sonsuz olanın kavranmasından bahis bile edilemez. Bu sebepledir ki, İslam'ın Peygamberi hz. Muhammed asv. bir sözünde, "Allah'in cc. Zatı hakkında düşünmeyin. Çünkü gücünüz yetmez. Ancak Onun (sanat eserleri) yarattıkları üzerinde bol bol düşünerek ibret almaya bakın."demiştir. Peki nedir bunca varlığın var edilmesi? Yoktan değil mi? Evet yok iken var edilmişlerdir. Ancak mutlak yokluktan değil. Peki nerden veya neden? Bunları tecellileri ile var göstererek var eden Allah cc. bunları aynı zamanda bilinçli yani ilmindeki gibi yaratmış ve yaratmaktadır. Bu da, göstermektedir ki, var ettiği her şey, ortaya çıkmadan önce, her şeyleri ile, O Allahin ilminde ilmi şekiller halinde varmışlar. Ve O Allah cc. , işte o ilmindeki şekillerine göre de varlıkları yaratmış, yaratarakta varlıkta tutup devam ettiyor. 🤔🌠🌼
herkes düşünmek istediğini düşünür. yanlış anlaşılmalar da bu yüzden vardır bence. yanlış değildir aslında anlaşılan şey. tam da düşünmek istediği gibidir.
Aktardığımız şeyin aktarılan kişide anlam sürekliliğini yitirmesinin sebeplerinden birinin o kişinin konu hakkındaki deneyimlerinden de kaynaklanabileceğini düşünüyorum.
Atalarımızın bilişsel yapısını olanaklı yapı içinden seçip miras alıp doğduğumuz andan itibaren kendimizdeki olanaklı imkanlarla oluşan bilişsel yapılarımızla belki sonsuz çeşitliliğe sahibiz. İş böyleyken aynı şeyi farklı aktarıp farklı algılamak son derece anlaşılırdır. Gorgias haklıdır. Bilişsel süreçleri o dönemde bilmiyordu ama farklılığı keşfetmesi büyük keşiftir. Aktarma sadece dizin ile mümkündür bu bakımdan. Mantık ve matematiğin içerildiği kuralları herkesçe kabul edilmiş ve varsayılmış sizin ile aktarmak ve anlaşılmak mümkündür. Gerisi debelenmektir. Bir bardak su istediğinizde bile sizin istediğiniz soğuklukta ve istediğiniz bardakta gelmeyebilir o. O bakımdan etrafı tam ve bütün biçimde aktarmak pratik olmadığından günlük dilde tercih edilmez ve hep anlaşılmaz bir biçimde günlük hayat yaşarız. Gorgias haklıdır.
İnsanlar konuşur ama anlaşamaz ama anlaştığını sanır. Bu sebepten askerde sözlü emirde, askere emir tekrarı yaptırılır. Ticarette sözlü anlaşma maraz çıkartır, bu sebepten yazılı sözleşme yapılır. Yazılı metinde bile sorun çıkabilir: Osmanlı dili arab alfabesi ile yazıldığında, yazılı emir en az üç çeşit okunabildiğinden osmanlı kurmayı harbiyesi alfabeyi değiştirmek istemiştir. Bilemiyorum Gorgias'ı iyi anlayabilmiş miyim?
Tanrı, ahlaka temel oluşturma işlevi gören bir varsayımdır. Bundan başka işlevi var mıdır tanrının bilmiyorum; çevre açıklayıcı işlevi de olabilir bunun dışında. Ama asıl ve önemli işlevi, ilk dediğim diye düşünüyorum. Teşekkürler bu arada, elinize emeğinize sağlık.
Cekildikten cok uzun bir sure sonra izlemis oluyorum video yu ama hangi düşünceden veya kisiden bahsetsen oraya cekiliyorum 😅 yine de en nihayetinde olay dil mis gibi geliyor. Gercekten de bir seyi kelimelerimiz kadar dusunebilirz, kelimelerimiz kadr ifade edebilirz veya edemiyorsak ya da anlamdiramiyorsak henuz o kelimeyi ogrenmedigimiz icindir. Felsefe dille basladi. Baktigin zaman beyin ilk insaninkinde de muhtemelen ayni beyindi. 2000 bin yil onceki insanlarda bizimle ayni anatomiye ve gelismislige sahip olmus olmali. O zamandan beri gelisen veya evrimlesen sey insan degildi, dildi. Ben simdi analitik felsefeye inanlar grubuna mi girmis oldum
Gorgiasın argümanının 3. Kısmı acaba yakınma olabilir mi ? Yani şöyle ki ; biz kendimizce bir hakikatten bahsettiğimizde karşımızdakinin kafasındaki o konuyla ilgili hakikat daha farklı bişey mi ? Yani örtüşmeyen fikirler diyebilir miyiz?
Gorgias’ın “Hiçbir şey yoktur. Olsa bile bunu bilemezdik. Bilsek bile karşıya aktaramazdık” sözünü ele alalım. Gayet basit bir çıkarım ama yazmakta fayda var. “Hiçbir şey yoktur. Olsa bile bunu bilemezdik. Bilsek bile karşıya aktaramazdık” derken 1- hiçbir şeyin olmadığı 2- olsa bile bilinemeyeceği 3- bilinse bile karşıya aktarılamayacağı konusunda olmak üzere 3 tane kesin bilgi ortaya koyuyor. Yani kurduğu cümle çelişkilerle doludur ve şüpheci olmaktan bir hayli uzaktır. Gerçek bir şüpheciden “Hiçbir şey olmayabilir, olabilir de. Olsa da olmasa da, bunu bilemeyebilirim ama bilebilirim de. Bilsem bile karşı tarafa aktaramayabilirim ancak aktarabilirim de” gibi bir cümle kurmasını beklerdim. Söyledikleri en azından bir nebze olsun daha tutarlı olurdu. Belki çok iyi bilmediğim için, belki de sığ düşündüğüm içindir ancak ben sofistlerin gerçeklikle ilgili derin kuşkular oluşturarak, kuşkunun gerçekliğine insanları inandırıp geçimlerini sağlayan kişiler olduğunu düşünüyorum.
her yaşam biriciktir, dolayısı ile ilettiğiniz herhangi bir anlam karşınızdaki kişilerin yararlanacağı şekilde algılanır ve size de yararlanacağınız halde geri döner..Çünkü dünyanın hakimi insan değildir ve hayatı yönetemez, algıları veya anlamları şekillendiremez ancak son tahlilde varacağı yeri iradesi ve ona bahşedilen akıl sayesinde tayin edebileceği, Yaratan'ın hakimi olduğu düzene katılabilir ve teslim olur.. Teslimiyetten sonra barış içinde yaşamın yolu açılır.. kendini dünyanın hakimi görenlerin ise dünyayı ne hale getirdikleri ise malumumuzdur..!
Önce radikal bir yerden başlayayım(çok ham düşüncelerim bunlar çok kafa patlatmadan.hemen aklıma geleni yazıyorum) Mükemmel şekilde aktarılması,, mükemmel bir şekilde saatin kaç olduğunu saniyesi saniyesine söylemek kadar zordur. Çünkü siz saati söylerken zaman ilerleyecek ve söylediğiniz zaman artık geçmiş olacaktır. Bilerek 1 saniye ilerisini söyleminiz de durumu kurtarmaz çünkü bu soruya kaç saniyede içinde cevap vereceğinizi bilseniz dahi her defasında soruyu cevaplarken aynı performansı gösteremezsiniz. Bu mantıkla kendinizi ifade ederken, ifade etme esnasında, beyin gibi yüksek işlem kapasitesine sahip bir organın değişmemesi imkansızdır. Bu da sizin ifade kapasiteniz mükemmel dahi olsa ancak geçmiş hissiyatınızı ve düşüncenizi ifade edebilirsiniz demektir. Ancak değişimi sıfır ve hitabeti mükemmel bir varlık kendini mükemmel bir şekilde ifade edebilir.(Bence) Karşı tarafın algısı ise tartışma götürmez bir durum. Kendinizi ne kadar mükemmele yakın ifade ederseniz edin , hitap ettiğiniz varlığın kapasitesi, algısı,dünya görüşü, dogmaları ile sınırlı olacaktır aldığı şey.. Not: seriye bayıldım devam.
Ya bu sofistler diyince aklım nereye gitti hani boş gezen ve kalfası vardı Ferhan şensoyun Rasim öztekin ile beraber oynadığı şimdi biz burada oradaki karakteri sofist mi oluyor 🤔🤔🤔😁😁😁benim kafam kavram lar ile çalıştığı için biraz geriden geliyorum ama dinlemesi çok keyifli önerdiğiniz kitaplarda n da bilinç ve kuantumu aldım videoyu bekliyorum 🙏🙏🙏
Şimdi mesela tanrı deyince bile hepimizin aklında farklı birşey geliyor bir sınıf düşünelim ve bir resim gösterelim herkes o resmi kendisine göre yorumlayacagi için herkes için farklı olacaktır.
''Hakikati kavramak için yeterli yapıya sahip miyiz'' Felsefenin en isabetli enakılcı çıkarımı
@Shag her soru başka bi cevabın çıkarımı değil midir zaten
+
metafizikçiler cok sever bu ifadeyi
Bahsi geçen “yapı” evrimsel yapı mı, yoksa bilgisel yapı mı???
Hakikati kelimesi de çok romantikmiş. Neyse gerçeği kavramak veya anlamak için yeterli yapıya sahip olsak bile gereçeğe gerçekten ulaşılabilir miyiz? Gerçeği hep ulaşılabilecek anlaşılabilecek olarak algılıyoruz kendimizi sanki tanrısal yetilere sahip varlıklar sanıyoruz ama bugün evreni ancak teleskoplarla gözlemleyerek ve atom altı parçacık deneylerine göre yorumlayabiliyoruz. Yani her şeyi bilmek için çok önce fizik kurallarını aşabilecek bir güç lazım bu güç bizde veya başka bir şeyde olabilir.
Gorgias kurduğu cümlenin son kısmında sanki biraz da insanların yalnızlığına değiniyormuş gibi. Her ne kadar sözcüklerle, mimiklerle söylemek istediklerimizi aktarmaya çalışsakta hep söylenen o söz gibi karşı tarafın anladığı kadarız. Ve bu durum insanı kendi iç dünyasında bir nevi kapana kısılmış gibi hissettiriyor.
Ses diksiyon mimik tavır anlatım müzik dekor video çekimi konunun ele alınması ve sorgulayarak tartışarak anlatımınız... Bu başarınızı hayretle takdir ediyorum. Yıllardır yönelmek isteyip de başlayamadığım bu konuları bu kadar güzel yorumlayıp anlatmanız beni konunun içine çekiyor.
💫👌
Her önüne gelenin video çektiği bu youtube dünyasında nadir bir kanal olmuş
12:20 "Tanrı olmasaydı bile, insanlar onu icat ederdi."
-Voltaire
Her doğan fıtrat üzere doğar daha sonra onu anne babası yahudi hıristiyan veya mecusi yapar. Hz. Muhammed sav. Buradaki fıtrat doğuştan gelen inanma yeteneği.
Mükemmel iletişim ancak bir hayaldir, ama aciz insanoğlunun kendinin anlaşıldığına inanmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü kimsenin bu kadar yalnız olduğunu fark edecek cesareti yoktur.
Geçen gün düşündüğüm bir örneğe yaklaştınız. x,y ve z koordinatlarında durduğumu düşünelim. Ayriyeten t olarak da zaman olsun. Benim bulunduğum koordinat ile t zamanında oradan baktığım manzarayı bir başkası hiçbir zaman göremeyecektir. Çünkü benim bulunduğum yere gelse bile zaman yani t farklı olacaktır. Nitekim görme biçimlerimizi bir kenara koysak bile, kimse benim baktığım anda baktığım şeye benim baktığım gibi bakamayacak. Ki herkes de aynı şekilde bakmıyor. Van Gogh ile benim baktığım gökyüzü aynı, ama görme biçimimiz çok ama çok farklı :)
Bilginin aktarılması kısmında ise "Kişisel" bilgilerin aktarılması tam anlamıyla yapılamaz bana göre. Basit bir örnek vermem gerekirse bana göre Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı bu evrene ait olamayacak kadar güzeldir. Ki o kadar etkileyicidir ki "Tanrı olsam, dünyayı sırf bu kitap yazılsın diye yaratırdım." demiştim. Ben şimdi bu hissi, bu duyguları hiçbir fark gözetmeksizin başka birisine nasıl aktarabilirim ki? Benim aldığım edebi haz çok ama çok ayrı bir seviyede. Burada kendimle bile çelişebilirim zaten :D Yıllar sonra tekrar okuduğumda belki aynı hisleri aynı doygunlukta alamayacağım.
Ama bazı bilgiler de tam anlamıyla aktarılabilir. 5.8.2019 tarihinde Dilozof kanalının 7.8 bin abonesi vardır gibi. Bu bilgiye bakın size aktardım ama herhangi bir eksilme olmadı. Metodoloji dersinde "doğru" için sahip olduğumuz bilginin gerçek ile uygunluk göstermesidir demiştik. Burada da bu bilgi bu yüzden doğru :)
Konu için Ahlak Felsefesi alanında ise çok ama çok farklı bir yaklaşımım var ama onu da tez yazana kadar saklayayım :D
Ha bu arada sonda yazdığın güzeldi, beğendim. Olayı argümanlaştırmışsın. Gerçeklik kişiye göre değişmez. Bir şeyin kanıtlanabilirliği varsa o şey gerçektir. Ama senin yazdığın doğruluk, gerçeklik değil. Doğruluğu gerçekliğe dayandırarak argüman sunmuşsun ama bu bize gerçeklik hakkında bir şey söylemez. :D
1y geçti abone 110k yı aştı
Dışımızda olan her şey gerçektir. Ama bu gerçeğin ne olduğu muamma.
@@jouseffk5515 tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir desene ne uzatıyorsun
@@adbulamiyorum31 öyle demek istesem öyle derdim.
oturdum ve bütün videoları üst üste yutmaya başladım. çok teşekkürler
Ben de öyle müthiş ya çok güzel anlatıyor
Yahu ben de öyle yapıyorum ama hemen ardından unutuyorum her şeyi
👌👌
jestlerin, mimiklerin ve bu kadar karmaşık konuları tek tek açıklayarak sıkmadan bize aktarabilmen müthiş bir yetenek, emeğine sağlık
Sayenizde keyifle felsefe tarihi dersini içselleştirme yolunda olduğumu hissediyorum.. teşekkür ederim.
Seni çok seviyorum dilozof, anlatımın, birikimin o kadar güzel ki, lütfen hep burada ol
Kanalın o kadar iyi geldi ki, normalde 2x hızında dinlerim ama seni normal hızda dinliyorum, hiç kelimeyi kaçırmamak adına🌵
Felsefe tarihini hep merak etmişimdir. Önerilerde çıkınca öylesine tıkladım. Konuya çeken anlatım tarzınız sayesinde şu videoyu izleyeyim derken 7. videoyu da bitirdim :) UA-cam çöplüğünde böyle niş bir konuda içerik ürettiğiniz için teşekkür ederim. Bugünden sonra takipteyim :)
5:37 Platona "züppe" diyen hoca olarak tarihe geçeceksin :-)
@@pelindilaracolak Zaman tüneliyle o zamana gidip biraz felsefe öğretip para kazanmayı düşünmedin mi? Kesin UA-cam'dan fazla kazanırsın. Platon'dan zengin olmasan da onunla yüzyüze dalga geçmek eğlenceli olabilir. Hitabetin gayet iyi ;-)
@@pelindilaracolak
@@pelindilaracolak Hem kadın hem de bilgi karşılığı para alan biri olarak o devirde işiniz epey zor olurdu! Teşekkürler bu harika video için. Umarım bu son 1 yılda bu konuda emeklerinizin karşılığını alabildiğiniz bir duruma geçmişsinizdir.
Bu felsefi düşüncelerin doğduğu ve geliştiği coğrafya olarak genelde Yunan grek coğrafyası oluyor , sizden isteğim bu coğrafyanın günümüzde nereler olduğu ile ilgili haritalar eşliğinde kapsamlı bir video yapmanız , bu sizin kanalınıza çok yakışacak bir video olurdu zira 🎈
+1
+1
Hanımefendi , çok şirinsiniz... ,
Evren’i çözüyoruz..! Aşağı yukarı , çözdük sayılır..!
Karıncaların , Dünyayı çözdüğü kadar..!
Bence bilgi,hakikat ve doğru diye bir şey yoktur.Herkes olaylara farklı bir biçimde bakar yani herkesin kendine göre doğrusu ve hakikatı vardır.TEŞEKKÜRLER
Oldukça açıklayıcı ve basit bir şekilde anlatmışsın. Dinlemesi keyifli bir video ama Gorgias'ın , "Hiçbir şey yoktur" tanımını açsaydın daha güzel olurdu . Daha güzel videolar bekliyoruz :)
aktarım, karşındakinin anlatılan konuya karşı meraklı olma durumuyla ilgili,zorluklar birinci elden doğru bilgilendirme ile aşılır
Tebrik ederim, güzel ve faydalı bir kanal olmuş takipte kalacağım
Bir kanal ancak bu kadar yararlı olabilir
Duyusal yollarla elde edilen bilgiler hiçbir zaman tam olarak aktarılamaz. Sizin gördüğünüzü yanı başınızdakini göremez, duyduğunuz kelimeleri söyleyebilir ancak duyduğunuz sesi aktaramazsınız, dokunuşlardaki hissi, kokuları, yemeğinizin tadını birebir deneyimletmeniz mümkün değildir. Ayrıca, mutluluğunuzu veya üzüntü gibi duygu durumlarınızı da aktaramazsınız. Her şeyi ölçebiliriz. Bu ölçme işleminden elde ettiğimiz verileri aktarabiliriz. Fakat bunlar bilginin kaçta kaçına denktir? Dil bilgiyi aktarırken her zaman sınırlı olacaktır. Böyle olmakla beraber bilgimizin tamamını karşıya aktarabilirsek bu kez algılama biçimleri tektipleşeceğinden yaratıcı düşüncenin önüne geçmiş oluruz.
Bir yer tarifi yaptığımızı düşünelim. Bu yer "kütüphanenin biraz uzağında." olsun. Biz bu yerin konumunu tam olarak bilsek bile, karşı taraf için "Kütüphanenin biraz uzağında." cümlesi anlamsız kalacaktır. Biz bu yeri "Kütüphanenin doğusunda, 100 metre ileride." diye anlatırsak, sahip olduğumuz bu bilgiyi karşı tarafa aynı şekilde aktarmış oluruz.
Sıcaklık-soğukluk bilgisini de aynı şekilde aktarabiliriz. Bunu mümkün kılan ise sıcaklık-soğukluk kavramlarının insanların yorumu sonucu ortaya çıkmış olmasıdır. (Yerçekimi için de aynısı söylenebilir.) İsin aslı kişinin sıcak ya da soğuk hissetmesi onun çevreye nasıl uyum sağladığı ile alakalıdır. Kişinin sıcaklıktan bunalması veya sıcaklığın ona bahar esintisi gibi gelmesi yine aynı sebepten. (Rusya'da kışın denize giren insanlar...) Sıcaklık-soğukluk konusunda aktarabileceğimiz tek bilgi, ortamdaki sıcaklığın evrendeki mutlak sıfıra göre karşılık geldiği değer olabilir.
İki örnekte de bilginin aynı şekilde aktarılabilmesi, bu bilgilerin "ölçülebilir" hale getirilmesinden kaynaklanıyor. Ölçülebilir bir bilgi, yoruma kapalı olduğu için bilgi aynı kalabiliyor ve karşı tarafa da o şekilde aktarılabiliyor. Sizin vermiş olduğunuz "Sofistler'in M.Ö. 5.yy.'da yaşamış olduğu bilgisi" de yoruma kapalıdır. Bu bilgi zaten belgelerle bize aktarılabildiği için benim "Bana göre 3.yy.'da yaşadılar." şeklindeki yorumum anlamsız kalacaktır.
Günün birinde mutluluk, acı, öfke vb. gibi soyut kavramları da ölçmenin bir yolunu bulursak, bu bilgileri de aynı şekilde karşıdaki kişiye aktarmak mümkün olabilir. (Mutluluğu vücudun salgıladığı serotonin hormonunun miktarına göre ölçebilir miyiz mesela?)
Sizin verdiğiniz 100 metre ötede örneğiyle şunu mu çıkarmamız gerekiyor, bilgiyi tam anlamıyla aktarabildiğimiz bilgiler var ama önemli olan doğru ifade etmek midir
Kütüphane 100 metre ilerdedir ancak o yüz metreyi aşarken hissettiğimiz uzaklık görecelidir. Bir renk mavidir ancak herkes farklı görür maviyi, farklı fikirlere gebe olur herkese. Sanat tarihinde aynu vazoyu binbir farklı çeşitte yansıtan Sanatçılara ne demeli. Belli bir miktar mutluluk hormonuna herkes aynı dönütü mü verir?
Ne göreceler önemlidir ne de ölçülebilir nesnellik, önemli olan düşünce ve görüştür. Her şey düşüncelerimiz içinde yer eder ve şekillenir, soru düşüncelerin nasıl olabileceğidir. Olabilecek tek ölçü insan olabilir bence.
Bir manzaraya baktığımızda aynı şeyleri görmeyeceğimiz çok olası bir senaryo. Pratikte de çok gördüğümüz bir şey. Ama en temel, daha ilkel deneyimleri bile aynı şekilde yaşamadığımızı düşünüyorum. Mesela hiçbir rahatsızlığı bulunmayan, benzer yaşlardaki 3 insanın aynı bölgesine bir kesik atsak. Bayağı acılı bir deneyim olurdu. Tamamen aynı bölge ve aynı şiddet ve uzunlukta atılan kesikteki acıyı bile aynı yorumlamadığımızı düşünüyorum. Tepkiler bağırma, acıdan bayılma veya kendini sıkarak hiç ses çıkarmama da olabilir. Ama günün sonunda yaralar iyileştiğinde bu deneyim 3 kişi için çok farklı olurdu. Hayatlarına farklı düzeylerde etki eden bir travma olurdu. Hatta bazıları bu acıyı unutup, deney olduğunu bildiğinden önemsemezdi, bazıları ise bu deneyimi hatırlayıp anksiyete oluşturabilirlerdi.
Evet sevgimizi karşımızdakine anlatmak olanaklı ama çok zordur. Mesela kuranda şöyle denir ''sevdiğiniz şeyleri vermedikçe iyiliğe erişemezsiniz'' dolayısıyla iyiliğe erişip cennete gitmek isteyen bir kişi en sevdiği şeylerden vaz geçebilmelidir ancak o zaman iyiliğe erişebilir fakat asıl mesele kendimizi kandırmayı bırakıp en sevdiğimizi verebilmektir.
Sofistleri gerçekten çok sevdim, haklarında daha fazla araştırma yapmayı planlıyorum.
"yorum" yazmak kanalı destekleyen bir eylemmiş. Bu yazıyı o amaçla yazıyorum :) Tüm kaliteli içerikleriniz için teşekkürler.
Keşke videoların podcast olarak Spotify gibi uygulamalarda da olsaa❤️
Merhaba, öncelikle video için teşekkür ederim. 2. olarak da İstanbul Üniversitesine yatay geçiş hakkı kazandım. Eylül ayınd geliyorum oraya okumaya :D Tercihler hakkında yaptığınız videoda konuşmuştuk ondan... Felsefe ile de nasip olursa çap yapacağım.
yeni keşfettim sizi..güzel çalışmalar.
Cengiz Aytmatov'un şöyle bir sözü var bütün duyguları ifade etmek için kavramlar eksiktir ve gerekte yoktur.
Buradan bakarsak olaya birine bir şey anlatmakla ne kadarını anladığını beklemek aslında senin de o konu hakkında hala söyleyemediğin senle bütünleşen düşüncelerden ötürü hiçbir zaman anlamıyacaklardır...
Gorgias'ın hiç bir şey yoktur olsa bile bunu bilemezdik, bilsek bile başkasına aktaramazdık fikrinin özelde bilgi aktarılamaz kısmı bende ilk iki düşünceyi 'yoktur ve bilemezdik olgusunu' yanlışlar hissiyatı uyandırdı. Olmayan bir şeyi bilmek ne derece mümkün zihnimde canlandıramadım. Aktarım bahsinin olduğu bir yerde demek oluyor ki bir şeyler olduğu söylenebilir. O bir şeyler her ne kadar farklı zihinlerde farklı da algılansa olmadığı anlamına gelmez. Konumuz olan bilgi aktarımını birebir karşıya aksetmemesi de eğer doğru kabul edersek sizin UA-cam üzerinden yaptığınız bu kıymetli paylaşımların da beyhude bir uğraşa dönüşümüne sebep olacaktır. Oysa ben aktardığınız bilgilerin benim nezdimde farklı da anlaşılsa tam bir aktarım sağlanamasa da (benim algılarımdan kaynaklanan) yine de bir bilgiye sahip olabiliyorum. Gorgias'ın hakkını teslim etmek gerek. Şayet bilgi eksiksiz noksansız mutlak olarak aktarılmış olsa idi bu da sıkıcı ve tekdüze olurdu. Düşünsenize usta bir sanat öğreticisinin öğrencilerine fırçayı boyayı tual üzerinde nasıl kullanacağını her öğrencisine bire bir aktardığını. Ya da okuduğumuz bir kitaptan her kesin aynı hissiyat yada çıkarımda bulunduğunu. Oysa evren böyle işlemiyor sizin de değindiğiniz gibi aynı rüzgar kiminin yanağını okşarken kimisinin de saçlarının dağılmasına sebep olabileceğini düşündürebiliyor. Aktarılan bilginin farklı zihinlerde farklı algılanması bu manada belki de bir nimet olabilir. Bu konu beni bir yere daha götürüyor. Her şeyiyle standart bir üretim bandında üretilen bir ürünün (bu otomobil ya da herhangi bir imalat olabilir) ne kadar hassas ölçümler ne kadar sıkı denetimlere de tabi olsa her ürün kendine has tolerans aralığında farklılıklar gösteriyor. Oysa gariptir ki dünya üzerinde bu çok çeşitliliği yaşarken atom altı dünyada kuantum evreninde hangi element olursa olsun çekirdeğin etrafında dönen elektron hep aynı elektron. Hatta elektronun bu durumu felsefi bir bakış açısına aslında kainatta sadece bir elektron var ve bizler bu bir elektronu algılıyoruz şeklinde bir düşünceye de sebep oluyor. Nihayete gelirsek naçizane fikrim evet bir şeyler var bunlar duyu organlarımızla ve zihnimizle herkesçe farklı algılansa da eksik noksan aktarılsa da evet var. Ne diyor üstat DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM. İyi ki VARSINIZ sağlıcakla kalın...
ne kadar filozof varsa.... dedikten sonra öyle bir es verdin ki ahanda dedim en sonunda yaktı balatayı
Aktarılan bilgilerin bile karşı tarafa görecelik kavramı ile geçtiğini düşünüyorum ben teşekkürler✌️
Harika video serileri hazırlamışsınız. Emeğinize sağlık
Hiçbir işime yaramayacak ama izlemekten kendimi alamıyorum.Ağzına sağlık devam et lütfen.
Mutlaka bir işinize yarayacaktır.İşe yaradığının farkına vardığınızda ise "felsefe yapma" kıvamına gelmiş olursunuz.
Mutlaka işinize yarar ufkunuz ve hayata bakış açınız genişler naçizane fikrimce.
@@MertCan19-19 Geçen yılişime yaramayacağını düşünmüşüm ama şimdi size kesinlikle hak veriyorum :)
@@furkanyilmaz_ aa 1 yıl sonra cevap verdiniz vay be. Hak vermenize sevindim. :)
Selamlar,saygılar.
Yine kültürlendik sayende çok sağ ol 🙂
Videoların Harika seni bu kadar geç tanıdığıma çok üzgünüm 🎈🌺
Seni dinlemek huzur veriyor huzur 🙏❤️🌹💐☀️🦅
Öncelikle Sofist olarak adlandırılan kişiler Sicilyada ortaya çıkmıştır. Gorgias Sicilyadan Atinaya gelerek eğitim vermeye başlamıştır. Sofistlerin en önemli nitelikleri Retorik sanatını yaratmalarıdır. Göreliliği ontolojik veya fenomenolojik bir sorun olarak değil Retorik bir ikna aracı olarak kullanmışlardır. Meraklısına...
Tabi felsefeyle yeni tanışan biri olarak Gorgias'ın aslında çok güzel Bi şeye dikkat çektiğini görüyorum aslında gerçekten normal hayatta insanların birbiri ile iletişiminde karşımızdakinin söylediğini kendimize göre yorumlayarak anlamlandırıyoruz aslında işin içinde farklı düşünebilmek anlam çeşitliliği var hem de anlam karmaşasına neden oluyor karşımızdakinin anlayabildiği kadarını anlatabiliriz
Ve Bildirim gelir
Videonun sonundaki düşünme pratiği ile ilgili: Bazı bilgileri aktarmak mümkünken bazılarını aktaramayabiliriz. Örneğin 2 kere 2 nin 4 ettiği, üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece ettiği gibi rasyonel ve somut bilgileri aktarabiliriz. Aktaramazsak ilerleme sağlayamayız. İnsanın diğer canlılardan farkı bilgiyi biriktirip aktarımını hacklemesi, kayıt tutması. Öte yandan deneyim ve duyu yolu ile algıladığımız ve öğrendiğimiz bilgiler kişiye özgü ve görecelidir. Geçen bir konsere gittik, arkadaşım bayılarak dinledi ben onuncu dakikada çıktım. Duyu yolu ile gelen veriler farklı ve göreceli. Bunun altında da pek çok neden var tabii. Özetle Gorgias a katılmıyorum. Bazı bilgiler kesinlikle aktarıma müsaittir.
Bence bildiğimizi karşıdakine aktarırken bizi anlaması, bizimkine yakın bir şekilde düşünebilmesinden kaynaklı. Tam benim düşündüğüm gibi düşünmeyebilir ama onun aklında da bildiğime yakın bir şeyler oluşmuştur.
"ANLAMIN SÜREKLİLİĞİ" (videonun sonunda bahsettiniz) ...
Sahip olunan madde de (Örneğin yeni bir eşya), hedonik adaptasyon sonrası anlamın sürekliliği sekteye uğrayıp değişime başlıyor. Yarattığı olumlu heyecan inişe geçiyor.
İlişkilerde ise (Örneğin aşk) biyo-kimyasal etkinin ömrü sonunda (3 yıl genel kabul gören süre); artabiliyor, azalabiliyor veya Nietzche'nin dediği gibi, iyinin ve kötünün ötesinde başka bir hal alıyor. Anlam sürekliliği bozuluyor.
2 kelimeniz ile neler yazdırttınız bana sn. Hocam. (Not: Felsefeci değilim, sadece hobi)
Saygı ve selamlarımla.
Akın Çimen
Neredeyse anlatmak istediğimizi anlatabiliriz ama iletişim kusursuz olması imkan dahilinde değil bana göre.
Hele bilmenin, bilgiyi aktarabilmek için yeterli olmadığını günlük hayatta çokça gördüğümüzü sanıyorum, bir çeşit yetenektir.
17:03 Bu bilgiyi nasıl aktırdığınız ile ilgili bir meseledir. Çünkü yazarak, konuşarak yada göstererek aktarmaya çalıştığınız bilgi, sizin deneyimleyerek sahip olduğunuz bilgiden farklıdır. Bilgi pek çok duyu organının ortaklaşa çalışarak ürettiği bir imzadır aslında ve deneyim bilgisi bu yönüyle benzersizdir. Bir bilgiye maruz kaldığınızda kalp ritminiz artabilir, gözleriniz şaşkınlıktan fal taşı gibi açılabilir, bunlar hep o bilginin imzasının parçalarıdır. Bilginin anlamı bu yüzden aktarırken değişir, çünkü farklıdır, çünkü bir imajdır. Bir bilgiyi aktarırken kullanılan metaforlar aktardığınız kişi tarafından ne kadar deneyimlenmişse bilgi aktarımı, bilginin simule edilmesi yeniden modellenmesi o kadar başarılı olur. Mesela daha önceden kafasına taş yemiş birine kafanıza taş gelen bir anınızı anlattığınızda daha önceki deneyimlerine göre, sizin yaşadığınız deneyimi tahmin edebilir, bilgi yüksek başarı oranıyla aktardığınız kişi tarafından modellenebilir, simule edilebilir.
Felsefeye gizli bi hayranlığım varmış seni izlemeye başladığımda farkettim 😊
Bilgiyi aktarmak mümkündür, ama aktarılan bilgi, bilginin saf ve yalın hali olmaktan çıkmış olur. Çünkü bilgi, bizim algımızın süzgeçinden geçmistir artık. Yani değişime uğramıştır😊
Bilgiyi aktarmak her zaman sınırlıdır.Sınırlar çeşitlilik gösterir.
Hiçbir şey yoktur, olsa bile bunu bilmezdik, bilsek bile başkasına aktaramazdık. Düşündürücü 🤔
Bir meslek bir imaja ancak bu kadar etki edebilir!
Videolarınızı çok faydalı buluyorum daha fazla video görmek isterim 👏🏻
Bu noktada Einstein'in izafiyet teorisi "anlamlandırma" konusunda işe yaramazsa da durumun tesbiti ve şu anki iletişim imkanlarıyla aktarımın tam olarak mümkün olamayacağı konusunda yardımcı olabilir. Teknoloji ilerledikçe iletişim konusunda da level atlayacağımızı düşünüyorum. Sorun bence imgelerin, dillerde tam olarak ifade edilememesi de olabilir nacizane..
"İnsan her şeyin ölçüsüdür." sözü lisede ilk duyduğum anda beni alıp farklı diyarlara götürmüştü. Bu videodan sonra da nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir örnek geldi aklıma. Bir deneyde ortaya bir kova su konuluyor , deneklerden biri elini önce buzlu suya sonra o kovaya sokuyor. Diğeri ise önce sıcak suya sonra kovaya sokuyor. Dolayısıyla ilk kişi suyu ılık; ikinci kişi soğuk algılıyor. Oldukça basit bir deney olarak gözükse de birçok açıdan açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Bazen basitliğin verdiği yalın anlama durumu karmaşıklıktan daha fazla yarar katıyor düşünce diyarımıza 😊 Kaliteli videolar ve anlaşılır anlatımınız için teşekkürler , emeğinize sağlık 🤗
En son lise felsefe dersinde düşündügümü hatırladım ve koşa koşa buraya geldim,iyi ki gelmişim
14:35 deki yüz ifadesi; "o da onnlam" 😄👍
Dilara hanım inanın hayata bakış açım deyişti sizi izledikçe iyiki varsın ⚘
Adamın dibi Dilo
Sanki Aristo Makedonya sarayında babasının hayrına fink atıyordu. Sormazlar mı nereden geliyor bu Akademia’nın, Peripatos’un elektriği, suyu? Sofistler candır. 🤟🏻
Hakikat nedir? Hakiki olan.
Bilgi nedir? Herhangi bir obje ve olay hakkında ortaya konulan her şeydir. Doğru veya yanlış olması ise görecelidir. Göreceli olan hakiki olduğunu düşündüğümüz bilgi bize göre bile degiskenken bir başkasına kendi anladığımız kadar değil, onun anlayacağı kadardır.
Her doğru her yerde söylenmez ve anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadarıdır cümleleri geldi aklıma aktarma meselesi ile ilgili olarak…
Her insanın dış dünyayı algılayışının farklı olabileceğini düşünüyorum. Neden kesinlik olmadığını düşünüyorsun diye soracak olursanız,hiç kimse bedenlerini başkasıyla değiştirip,değiştirdiği bedeninin kulağıyla duymadı,gözüyle görmedi.
Gerçeği görüp görememe konusunda,insan gözünün gerçeği görebilmesi için kusursuz bir göze ihtiyacı var. Kusursuz olup olmadığını da bilemeyiz çünkü insan gözüyle kıyas yapabileceğimiz,kusursuz olup gerçeği görebildiğini %100 bildiğimiz bir göz yok elimizde. O yüzden"görmüyor da olabiliriz" diyebilirim.
RUZGAR -> konusunda ISI TRANSFERI dersinin sonlarına doğru çok güzel bi formul var , bizim fakultede hatta
Prof. Dr.
Ahmet Cihat Baytaş Hocam, cok severim kendisini , Final sorusunda sormustu :D
İletişim konusuna gelince evet hiçbir zaman byung-chul han'ın deyimiyle "aynılığın cehennemine" giremiyoruz. belkide iyi ki giremiyoruz. han girmeye çalıştığımızdan endişe ediyor. fakat iletişimi en benzer şeyi algılamaya yaklaştıran şey o esnada yaşanabilecek duygudaşlıktır. fakat duygudaşlık zor bir mesele çünkü örneğin sen "platon'a züppe" dediğinde bende yaşanan duygular ve onların üzerine kurulu olacak bir şekilde düşüncelerimde etkilendi. seni daha farklı duygularında etkisiyle eleştirmeye başladım. o halde keskin bir duygu ifadesinden uzak iletişimde aynı duyguyu duygudaşlığı açığa çıkaran bir düşünce alışverişinde benzer anlama erişilebilir. ben platon aşığı değilim fakat anladığım kadarıyla bugünün insanı platonun insan tasarımından çok farklı olduğunu sanarak büyük bir hata içerisinde. platonun amaçladığı her şey neredeyse gerçekleşti. o süperorganizma'nın bireyi yani hücresinin kendini ifade ederken kısıtladığı alanları belirgin bir şekilde sende ve bende yansıtıyor zaten.
Emeginize saglik muhtesemdi❤
Aktarmak imkansiz midir? Ne evet, ne hayir. Empati gerektiren, baglam bilgisi gerektiren, karmasik duygu ve dusunceleri iceren bilgiyi aktarmak daha zor. Bunu ancak belli bir orana kadar yakalayabilirsiniz. Sanat olgusunu biraz bunun cabasi olarak gormusumdur hep. Bu arada "inanc"i bunun disinda tutuyorum. Toplumda genel gecer kavramlarla ilgili, basit, mantiksal ve baglami tahmin edilebilir bilgi/deneyim ise daha kolay aktariliyor. Burada da one cikan dilin kavramlara ne kadar hakim oldugu ve dilin ne oranda iyi kullanildigi.
Bana göre bizim algımızı oluşturan yaşadıklarımız,çevremiz,genlerimiz hatta dilimiz bile olabilir.Bu bakımdan kimse kimseyle aynı hayata sahip olamaz. Hayatlarımız biriciktir ve bununla beraber algılarımız da biriciktir. Bu yüzden bir bilgiyi karşıdakine tıpatıp olduğu gibi aktarabileceğimizi düşünmüyorum. Bir bilgi her beyin süzgecinden farklı geçer , farklı işler ve farklı anlamlandırılır.
Dinle arama kalın çizgiler oluşturan bir metafor da 'aktarım' oldu.Şimdiye kadar bir düşünürün bu konuya kafa yorduğunu duymamıştım.Benim esin kaynağım ise çok basit ve şirince:) Okulda öğrencilerimle kulaktan kulağa oyunu oynuyorduk.Amacım,kulaktan duyma şeylere itibar etmememiz gerektiğini kavratabilmekti.Evet,her seferinde baştan verilen sufle en sona vardığında metamorfoz geçirmiş olarak çıkıyordu.Kuş,bazen çuş bazen tuş bazen uş oluyordu:) Ders bittiğinde kutsal kitapların aktarımı sorunu aklıma geldi.Bir kişiye geldiği tasavvur edilen ve kulaktan kulağa iletilen bir metin kendi gerçekliğini reddetmek değil miydi? Dönemin ulaşım, iletişim mesafelerini düşündüğümde iyice zivanadan çıktım:) Bununla ilintili bir de tam öğrenme diye bir kuram var eğitim bilimlerinde.Bloom'a ait bir kuram.'Eşit olmayan insanlara eşit bilgiler sunmak ve aynı sınavlara tabi tutmak en büyük eşitsizliktir' der.Evrende eşit gelişim yasası yoksa bazı toplumlar taş devri,bazı toplumlar demir çağındaysa bu aktarımın adaleti olabilir miydi? Bize sunduklarınız için size ne kadar teşekkür etsek azdır Dilara Hocam.Saygılar. Petibör bisküvi ve çayımla kırmızı kaplı defterimle hayranlıkla izliyorum:)
burada bir önemli nokta da, ki bence sıradan insanlar için hayati bir öneme sahip. bahsettiğiniz süreçte oluşan bilgi kirliliğinden, doğru bilgiye ulaşmak için harcanan zaman. diyelim ki kutsal kitap dışındakiler tamamen zırva geldi ve elinizin tersi ile attınız. sadece kutsal kitabı, analiz edip anlamak için gereken süre bile gerçekten "ben bu işlere ömrümü verdim" denilecek türden...
hali hazırda o günün arapçasını, Filoloji, islam ve öncesi tarihi gibi alanlarda bilgi sahibi iseniz işiniz biraz daha kolaylaşır.
Merhaba, 15:16'te var olanın herkes tarafından farklı algılanıyor oluşunun sanatta yansıması, benzer şekilde 19.yy sonlarında Fransa'da ortaya çıkan sanatta izlenimcilik akımının (impressionism) temel dertlerinden birisi oluyor sanırım.
Aktarma meselesi tam olarak Kualia problemine işaret etmiyor mu? Gorgias Kualia problemine işaret eden ilk düşünür sayılabilir mi yani?
nihayet :)
Duygu ve düşüncelerimizi, nebileyim tepkilerimizi beyin sinir hücrelerinden aldığı sinyallere göre aldığı verilerle aynı anda görsel,ses,koku,doku ve tat çıktısı veren simulasyonu programlamak, iletişim konusunu biraz sistematikleştirebilir. Yanlış anlaşılmayı engellemez ama iletişim deneyimimizi zenginleştirebilir. Ya da iletişim olmaz da dijital sanat olur bu. Bu gün de eğlendim.
Gerçəklik özü dəyişməz çünki o bir həqiqətdir lakin kişidən kişiyə dəyişər çünki kişilər özü dəyişkəndir və fərqlidirlər
aynı evde büyümüş hiç dışarı çıkmamış ikiz iki kardeş düşünelim. aynı filmleri izlesinler aynı kitapları okusunlar. buna rağmen yine de aynı düşünce süzgecine sahip olmazlar bana göre, en basitinden birisi film izlerken a konusuna odaklanmış diğeri b konusuna odaklanmış olsa bu dahi değişim demek. ki mizaçları gereği zihinlerinde birçok şey farklı oluşacak ortak koşul hatta fizyolojiye rağmen. bu nedenle a teması üzerinde tamamen hemfikir olsalar dahi a temasına dair bir önermeyi ikisi kabullense dahi kabullenme için kullandıkları süzgeçten dolayı tam olarak algıladıkları şey bir olamayacaktır gibi geldi
Videonun başındaki müziği söyler misin rica etsem?
Gerçeklik...
Kime göre ?
Neye göre ?
Bana, Sana, Bize, Onlara.
Derin ve karmaşık bir konu.
İşin tekelinde aslında basit fakat bu basitlik içinde bazı şeyler gerekli.
İnsan yaşamını ele aldığımızda gerçeklik hem tek bir kişi üzerinde hemde kolektif üzerinde farklılıklara ve yaşama katmakta çoğu yönden ayrıla bilmektedir.
Bir çok kişinin gerçek kabul ettiği şeyi yani kolektif olmuş bir düşünceyi günümüzde insanlar hemen kendi gerçekliklerine sokmamaktadırlar.
Bunun sebebi çağın sağladığı bilgiye, düşünceye ve farklılıkları hızlı bir şekilde erişip, eriştiği kaynaklara kendi yöntemleri ile yaşamına sentezlemesi.
Günümüzde'ki kabul edilen ve kabul ettiğini yaşamaya çalışılan gerçekliklerin çoğu bir dayatma ürünüdür.
Toplumun gerçekliği kişinin gerçekliği olur.
Buda yapay bir gerçeklik olur.
Benim kabul ettiğim doğru gerçekliği ile başka birisinin kabul ettiği doğru gerçekliği her iki kişininde yaşamları süresince hayatlarından yaşamlarının ilerleyişi ve deneyimlerinin sonuçları doğrultusun da ortaya çıkar.
Buna bakış açısı gerçekliği diye biliriz. Felsefede tam karşılığı nedir bilmiyorum.
Küresel kabul edilen KOD'sal gerçeklikler vardır.
Bu bir düşüncenin bütün gezegende yada yaşama aktarılması olarak ifade edile bilir.
Örnek ;
Bir renk seçelim. Pembe rengi bu herkes tarafından kabul edilen materyal bir gerçekliktir diye biliriz.
Yani sağlıklı bir göz yada sağlıksız bir göz hemen, hemen aynı renkleri bir ortak paydada doğru kabul ede bilmekte.
Bir iç mimarım ve müşterilerime renkleri sunarken yada onların bana sundukları renkleri projemde kullanırken aynı renk dilini konuşmak ve onların gördüklerini göre bilmek her ikimizinde bazı paydalar da gerçekliklerimizin kesiştiğini göstermekte.
Materyalizim de bilince kodlanmış ürünler ve şeyleri toplumsal veya bireysel olarak yaşamımızda bir gerçek olarak kabul edebiliyoruz çünkü her ikimizde onu şahsen deneyimleye biliyoruz.
Buda ikimizin gerçekliği oluyor. Bunun sebebi her iki tarafında aynı şeyi deneyimlemesidir.
Deneyimlenen her şey gerçekliğe taşınılan bir araçtır.
Teorik ve dini öğretilerin gerçeklikleri her zaman havada kalmakta.
Çünkü yukarıda da değindiğim gibi sizin olmayan şeyler sizi o unsura köklemez ve bağlamaz.
Ancak onu şahsen deneyimlediğiniz de bunu kendi gerçekliğine kata bilirsiniz.
ör: Yani Muhammed ayı ikiye bölmesi.
Bunu kendi döneminde yapması ve o bunu yaparken onu gören toplumun bilgi birikim seviyesi ve çağın sağladığı zenginlik doğrultusunda Muhammedin ayı ikiye bölmesi gerçekliği bugün halen kabul edilmektedir.
Muhammedin 10 mucizesi.
İnsanlar gördükleri şeylere inanırlar. Tabi bu sadece görmekle kalmamalıdır.
Ve bu onların gerçeği olur.
Peki aslında olan ayın yarılması değilde Muhammed'e olan inan ve Parapiskolojik bir olaysa.
Matrix'teki gibi bükülen kaşık değil zihindir.
Ki bu olay gerçekleşmiş olsa bile bana göre yarılan insan zihinleridir.
Buna şöyle bir örnek daha vermek istiyorum
Uzak doğuda Chi Master'lar vardır onlar enerjiyi kullanarak 10, 15 adamı Chi enerjisi ile yere sere bilmektedirler.
Bu Chi olayına inanmayan iki adam vardı.
Master chi 15 adama yaptığı teknik ve uygulamayı her iki adam üzerinde de ayrı ayrı denedi.
Ve sonuç olarak başarısız oldu. ( Herkes şok, herkes şaşkın )
Videosunu bulamadım yıllar önce izlemiştim. Ondan ötürü linkini paylaşamıyorum.
Chi'nin etki etmediği adamlar Chiye inanmak istemedikleri için bilinçsel bir KOD'lama kullanıyorlar.
Dışsal her hangi bir gücün kendilerine etki edemeyeceği KOD'u ve buda onları kod'lanmış gerçeği oluyor.
Peki Master Chi'nin yere serdiği öğrencileri artık ne düşünüyor ve nasıl düşünüyor. Asıl soru bu.
Bu gerçek değilse ne. :)
Bizler kabul ettiğimiz şeyler doğrultusunda gerçekliklerimizi var eder vede oluştururuz.
Her gerçek olarak kabul edile bilir şey gerçek değildir.
Mevcut zamanda'ki insanlar gerçekliklerini artık kendi istedikleri plan ve doğrultuda kabul edilir hale getire biliyor.
Gerçeklik görecelidir.
Zaman da görecelidir.
Hatta yaşam da görecelidir.
Aslında hiç bir şeyin gerçek olmadığı ve sadece bizlerin bilinçlerinde kabul edilir bir kod olduğunu bilemeyiz.
Fakat gelecek zamanlarda bu sorulara çok daha net cevaplar vere biliriz.
Bu konuyu bir kaç sözle özetlemek ve sonuca varmak GERÇEK'tende imkansız gibi.
Ki buna bir tanımda sağlanılsa o tanımı kabul edebilecek İnsan sayısı pek bir azdır.
Bunun idark'i için bir alt donanım ve yapıya sahip olmak gerekmekte.
Konuyu çok dallandırıp, budaklandırmadan yazıyı sonlandırıyorum'ki okunula bilsin.
Ah konu çok derin Sn.Dilozof yaz, yaz konuş, konuş bitmez.
Sonuçta bir ( . ) koymak istiyor insan.
Bu arada kanalını yeni keşfedenlerdenim gün itibari ile :)
Yararlı ve keyifli paylaşımlar dileğiyle...
Demek ki ; CHİ Master Felsefesinden bakar isek :
Kişisel, Biyolojik (: Bağışıklık Sistemi) , Ulusal vd. KOD'larımız kırılmadığı sürece , SAVUNMA Sistemimizde kırılamıyor ..?
Belki de "BİLGİ Aktarımı" aynı zamanda, bu KOD'ların kırılmasına, yada KOD'larımızı :
Nasıl ve Ne Zaman AÇIK-KAPALI tutabilme Yeteneğine sahip olmamıza bağlı : ALGI Açıklığı ..?
Bir rontgen filminde benim gördüğüm ve hastanın gördüğü ... Anlamlandırma açısından uçurum vardır.
O değil de bu felsefe serisi bittiğinde ‘huni’yle gezeriz artık...👀
Niye yeni videolar gelmiyor hocam
İnce, derin ama çok önemli bir konu..
Yokluk, varlık, var oluș ve sonsuzluk konularında felsefecilerle düşünenlere yönelik, Rabbimin lütfu ile yeni yazımdır. Bir kimseye faydalı olurda onun duasını alırım ümidi ile ihtiyacı olanlarla paylaşıyorum.
Mutlak yokluk diye bir şey YOKTUR. Çünkü mutlak yok kendisinden bahis bile edilemeyendir. Hatta yoka yok demek dahi bir çeşit varlıktır. Zaten islamiyette, yokluk derken mutlak yokluğu kast etmemektedir. Allahin yoktan var etmesinden kasıtda, o şey yaratılmadan, sonradan Allahimızın kudret, ilim ve iradesinin yanı sıra diğer özellikleri ile tecellisi sonucu ortaya koyduğu görünürde varlıklardır ve hepsi sonlu, sınırlıdırlar. Zaten her şeyi ile sonsuz olan yalnızca Allah 'tır. Yani sonsuzluk yalnızca Ona ait, Onun özelliğidir ve başka hiçbir şey "aslen" sonsuzluk özelliğine sahip değildir.
Ve bizlerin kavrayabilme özelliğimizde sınırsız olmadığından, burada yani Allahin varlığını kavramaya kalktığında başaramayacağı bir işe kalkıştığını farketmek durumundadır. İmkansızı başarmaya kalkmış demektir. Çünkü kavranan, sınırsız değildir. Sınırsızın, sonsuz olanın kavranmasından bahis bile edilemez. Bu sebepledir ki, İslam'ın Peygamberi hz. Muhammed asv. bir sözünde, "Allah'in cc. Zatı hakkında düşünmeyin. Çünkü gücünüz yetmez. Ancak Onun (sanat eserleri) yarattıkları üzerinde bol bol düşünerek ibret almaya bakın."demiştir.
Peki nedir bunca varlığın var edilmesi? Yoktan değil mi?
Evet yok iken var edilmişlerdir. Ancak mutlak yokluktan değil. Peki nerden veya neden?
Bunları tecellileri ile var göstererek var eden Allah cc. bunları aynı zamanda bilinçli yani ilmindeki gibi yaratmış ve yaratmaktadır. Bu da, göstermektedir ki, var ettiği her şey, ortaya çıkmadan önce, her şeyleri ile, O Allahin ilminde ilmi şekiller halinde varmışlar. Ve O Allah cc. , işte o ilmindeki şekillerine göre de varlıkları yaratmış, yaratarakta varlıkta tutup devam ettiyor. 🤔🌠🌼
herkes düşünmek istediğini düşünür. yanlış anlaşılmalar da bu yüzden vardır bence. yanlış değildir aslında anlaşılan şey. tam da düşünmek istediği gibidir.
Biliriz ve aktarırız. Çünkü Allah var her şey var. Olmasaydı olmazdık. Allah bizimle konuşmuşsa bilmek ve aktarmak mümkündür. Çünkü o öyle istemiştir.
Aktardığımız şeyin aktarılan kişide anlam sürekliliğini yitirmesinin sebeplerinden birinin o kişinin konu hakkındaki deneyimlerinden de kaynaklanabileceğini düşünüyorum.
Elinize emeğinize sağlık hocam :)
Atalarımızın bilişsel yapısını olanaklı yapı içinden seçip miras alıp doğduğumuz andan itibaren kendimizdeki olanaklı imkanlarla oluşan bilişsel yapılarımızla belki sonsuz çeşitliliğe sahibiz. İş böyleyken aynı şeyi farklı aktarıp farklı algılamak son derece anlaşılırdır. Gorgias haklıdır. Bilişsel süreçleri o dönemde bilmiyordu ama farklılığı keşfetmesi büyük keşiftir. Aktarma sadece dizin ile mümkündür bu bakımdan. Mantık ve matematiğin içerildiği kuralları herkesçe kabul edilmiş ve varsayılmış sizin ile aktarmak ve anlaşılmak mümkündür. Gerisi debelenmektir. Bir bardak su istediğinizde bile sizin istediğiniz soğuklukta ve istediğiniz bardakta gelmeyebilir o. O bakımdan etrafı tam ve bütün biçimde aktarmak pratik olmadığından günlük dilde tercih edilmez ve hep anlaşılmaz bir biçimde günlük hayat yaşarız. Gorgias haklıdır.
İnsanlar konuşur ama anlaşamaz ama anlaştığını sanır. Bu sebepten askerde sözlü emirde, askere emir tekrarı yaptırılır. Ticarette sözlü anlaşma maraz çıkartır, bu sebepten yazılı sözleşme yapılır.
Yazılı metinde bile sorun çıkabilir: Osmanlı dili arab alfabesi ile yazıldığında, yazılı emir en az üç çeşit okunabildiğinden osmanlı kurmayı harbiyesi alfabeyi değiştirmek istemiştir.
Bilemiyorum Gorgias'ı iyi anlayabilmiş miyim?
Tanrı, ahlaka temel oluşturma işlevi gören bir varsayımdır. Bundan başka işlevi var mıdır tanrının bilmiyorum; çevre açıklayıcı işlevi de olabilir bunun dışında. Ama asıl ve önemli işlevi, ilk dediğim diye düşünüyorum. Teşekkürler bu arada, elinize emeğinize sağlık.
Cekildikten cok uzun bir sure sonra izlemis oluyorum video yu ama hangi düşünceden veya kisiden bahsetsen oraya cekiliyorum 😅 yine de en nihayetinde olay dil mis gibi geliyor. Gercekten de bir seyi kelimelerimiz kadar dusunebilirz, kelimelerimiz kadr ifade edebilirz veya edemiyorsak ya da anlamdiramiyorsak henuz o kelimeyi ogrenmedigimiz icindir. Felsefe dille basladi. Baktigin zaman beyin ilk insaninkinde de muhtemelen ayni beyindi. 2000 bin yil onceki insanlarda bizimle ayni anatomiye ve gelismislige sahip olmus olmali. O zamandan beri gelisen veya evrimlesen sey insan degildi, dildi. Ben simdi analitik felsefeye inanlar grubuna mi girmis oldum
Bu seri için size çok teşekkür ederim harika olmuş platon a züppe diyen ilk kişi olabilirsiniz ayrıca 😁 çok teşekkürler tüm videolar için
Gorgiasın argümanının 3. Kısmı acaba yakınma olabilir mi ?
Yani şöyle ki ; biz kendimizce bir hakikatten bahsettiğimizde karşımızdakinin kafasındaki o konuyla ilgili hakikat daha farklı bişey mi ?
Yani örtüşmeyen fikirler diyebilir miyiz?
Gorgias’ın “Hiçbir şey yoktur. Olsa bile bunu bilemezdik. Bilsek bile karşıya aktaramazdık” sözünü ele alalım. Gayet basit bir çıkarım ama yazmakta fayda var. “Hiçbir şey yoktur. Olsa bile bunu bilemezdik. Bilsek bile karşıya aktaramazdık” derken 1- hiçbir şeyin olmadığı 2- olsa bile bilinemeyeceği 3- bilinse bile karşıya aktarılamayacağı konusunda olmak üzere 3 tane kesin bilgi ortaya koyuyor. Yani kurduğu cümle çelişkilerle doludur ve şüpheci olmaktan bir hayli uzaktır. Gerçek bir şüpheciden “Hiçbir şey olmayabilir, olabilir de. Olsa da olmasa da, bunu bilemeyebilirim ama bilebilirim de. Bilsem bile karşı tarafa aktaramayabilirim ancak aktarabilirim de” gibi bir cümle kurmasını beklerdim. Söyledikleri en azından bir nebze olsun daha tutarlı olurdu.
Belki çok iyi bilmediğim için, belki de sığ düşündüğüm içindir ancak ben sofistlerin gerçeklikle ilgili derin kuşkular oluşturarak, kuşkunun gerçekliğine insanları inandırıp geçimlerini sağlayan kişiler olduğunu düşünüyorum.
her yaşam biriciktir, dolayısı ile ilettiğiniz herhangi bir anlam karşınızdaki kişilerin yararlanacağı şekilde algılanır ve size de yararlanacağınız halde geri döner..Çünkü dünyanın hakimi insan değildir ve hayatı yönetemez, algıları veya anlamları şekillendiremez ancak son tahlilde varacağı yeri iradesi ve ona bahşedilen akıl sayesinde tayin edebileceği, Yaratan'ın hakimi olduğu düzene katılabilir ve teslim olur.. Teslimiyetten sonra barış içinde yaşamın yolu açılır.. kendini dünyanın hakimi görenlerin ise dünyayı ne hale getirdikleri ise malumumuzdur..!
Tebrik ederim iyi anlatım
Gece vakti yarı uykulu halde izlerken videoya odaklanabilsem keşke..
Önce radikal bir yerden başlayayım(çok ham düşüncelerim bunlar çok kafa patlatmadan.hemen aklıma geleni yazıyorum) Mükemmel şekilde aktarılması,, mükemmel bir şekilde saatin kaç olduğunu saniyesi saniyesine söylemek kadar zordur. Çünkü siz saati söylerken zaman ilerleyecek ve söylediğiniz zaman artık geçmiş olacaktır. Bilerek 1 saniye ilerisini söyleminiz de durumu kurtarmaz çünkü bu soruya kaç saniyede içinde cevap vereceğinizi bilseniz dahi her defasında soruyu cevaplarken aynı performansı gösteremezsiniz. Bu mantıkla kendinizi ifade ederken, ifade etme esnasında, beyin gibi yüksek işlem kapasitesine sahip bir organın değişmemesi imkansızdır. Bu da sizin ifade kapasiteniz mükemmel dahi olsa ancak geçmiş hissiyatınızı ve düşüncenizi ifade edebilirsiniz demektir. Ancak değişimi sıfır ve hitabeti mükemmel bir varlık kendini mükemmel bir şekilde ifade edebilir.(Bence)
Karşı tarafın algısı ise tartışma götürmez bir durum. Kendinizi ne kadar mükemmele yakın ifade ederseniz edin , hitap ettiğiniz varlığın kapasitesi, algısı,dünya görüşü, dogmaları ile sınırlı olacaktır aldığı şey..
Not: seriye bayıldım devam.
Ya bu sofistler diyince aklım nereye gitti hani boş gezen ve kalfası vardı Ferhan şensoyun Rasim öztekin ile beraber oynadığı şimdi biz burada oradaki karakteri sofist mi oluyor 🤔🤔🤔😁😁😁benim kafam kavram lar ile çalıştığı için biraz geriden geliyorum ama dinlemesi çok keyifli önerdiğiniz kitaplarda n da bilinç ve kuantumu aldım videoyu bekliyorum 🙏🙏🙏
Keşke, bugün de şehirlerde sofist ler gezse felsefe öğretmek icin
Şimdi mesela tanrı deyince bile hepimizin aklında farklı birşey geliyor bir sınıf düşünelim ve bir resim gösterelim herkes o resmi kendisine göre yorumlayacagi için herkes için farklı olacaktır.