“Zat-ı Hak-kı anla zâtındır senin, Hem sıfâtı hep sıfâtındır senin. Sen seni bilmek necâtındır senin, Gayri bakma sende iste sende bul. Sûreti terk eyle manâ bulagör, Ko sıfatı bahr-ı zâtan dalagör. Ey Niyâzi şark-u garba dolagör, Gayre bakma sende iste sende bul.” İlmin mertebeleri üçtür: İlmelyakin, Aynelyakîn, Hak-kalyakîn dir. İlmelyakîn: Avâmın ilmi, hoca efendilerin ve suhtaların ilmidir. Beni iycâdeden Haktır, beni babam ve annem iycâdetmiş olsa, ya babamı ve annemi kim iycâdetti? Behemahal benim bir mûcidim var, şu halde mûcidim Haktır deyip böylelikle Hak-kın vücûduna istidlâl eder (delil bulur). Bu ilim “İlmelyakîn mertebesi” dir. İkincisi Aynelyakîndir. Bu tarikat ehlinin ilmidir. Benim mucîdim Haktır ve benden zâhir olan sıfatlar Hak-kındır der, velâkin bir türlü vücûdu Hak-ka vermez. Güya vücûdu Hak-ka vermiş olsa hulül ve ittihad iktizâ eder diye korkar. İşte bu ilim de “Aynelyakîn mertebesi” dir Üçüncüsü “ Hak-kal yakîn mertebesi” dir ki, gerek ef’al, sıfat ve gerekse zat Hak-kındır. “Lâ mevcûde illâ hû” der. İşte bu “Ehl-i Tahkîk”in ilmidir, bunlara “Zâtiyyûn” tabir olunur. Ehl-i tarikat ve ehl-i tarikin evliyâlarına ve kâmillerine de “Sıfâtiyyûn” tabir olunur. İşte Mısrî efendinin “Ko sıfâtı bahr-ı zâta dala gör” dediğini “Zâtiyyûn” ol, yani tahkik ehli ol demektir. Muhammed Nurül Arabi Niyazi Mısri Şerhi'nden
Nusaydo derseniz bir şey söyleyeyim kesrettiniz dilim hakikati Firdevs bahçesinde Huri Köşk değilmiş alıp da gönlünüze tata tata tata Gelin beğenmez gönlü başkasını nefsi bırakmaz yakasını biraz söylesin hatasını dinlemeyen ne onu söyle yoksa nelere dikkat et içlerinde hile hatalarını bile bile niye uyursun onu söyle Efendim ses tonun güzel bekçi gibi konuşuyorsun bunu unutma sen Mahalle bekçisi değilsin insansın insan sesine ben
“Zat-ı Hak-kı anla zâtındır senin,
Hem sıfâtı hep sıfâtındır senin.
Sen seni bilmek necâtındır senin,
Gayri bakma sende iste sende bul.
Sûreti terk eyle manâ bulagör,
Ko sıfatı bahr-ı zâtan dalagör.
Ey Niyâzi şark-u garba dolagör,
Gayre bakma sende iste sende bul.”
İlmin mertebeleri üçtür: İlmelyakin, Aynelyakîn, Hak-kalyakîn dir. İlmelyakîn: Avâmın ilmi, hoca efendilerin ve suhtaların ilmidir. Beni iycâdeden Haktır, beni babam ve annem iycâdetmiş olsa, ya babamı ve annemi kim iycâdetti? Behemahal benim bir mûcidim var, şu halde mûcidim Haktır deyip böylelikle Hak-kın vücûduna istidlâl eder (delil bulur). Bu ilim “İlmelyakîn mertebesi” dir.
İkincisi Aynelyakîndir. Bu tarikat ehlinin ilmidir. Benim mucîdim Haktır ve benden zâhir olan sıfatlar Hak-kındır der, velâkin bir türlü vücûdu Hak-ka vermez. Güya vücûdu Hak-ka vermiş olsa hulül ve ittihad iktizâ eder diye korkar. İşte bu ilim de “Aynelyakîn mertebesi” dir
Üçüncüsü “ Hak-kal yakîn mertebesi” dir ki, gerek ef’al, sıfat ve gerekse zat Hak-kındır. “Lâ mevcûde illâ hû” der. İşte bu “Ehl-i Tahkîk”in ilmidir, bunlara “Zâtiyyûn” tabir olunur. Ehl-i tarikat ve ehl-i tarikin evliyâlarına ve kâmillerine de “Sıfâtiyyûn” tabir olunur. İşte Mısrî efendinin “Ko sıfâtı bahr-ı zâta dala gör” dediğini “Zâtiyyûn” ol, yani tahkik ehli ol demektir.
Muhammed Nurül Arabi Niyazi Mısri Şerhi'nden
Melamiligi öğrenmiş olduk sağollun hocam .
Çok değerli bilgiler
Nusaydo derseniz bir şey söyleyeyim kesrettiniz dilim hakikati Firdevs bahçesinde Huri Köşk değilmiş alıp da gönlünüze tata tata tata Gelin beğenmez gönlü başkasını nefsi bırakmaz yakasını biraz söylesin hatasını dinlemeyen ne onu söyle yoksa nelere dikkat et içlerinde hile hatalarını bile bile niye uyursun onu söyle Efendim ses tonun güzel bekçi gibi konuşuyorsun bunu unutma sen Mahalle bekçisi değilsin insansın insan sesine ben
Ajh