Zorba - Nikos Kazancakis // konuk Defne Suman // Deniz Yüce Başarır ile Ben Okurum

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 10 лют 2024
  • Girit adasına gittiniz mi hiç? Ben gittim, hem de şanslıyım, iki kere gittim. Değerli eşim Başar Başarır’ın kökleri bu adaya uzanıyor. Daha önce Byron Ayanoğlu’nun İstiridye Üstü Girit adlı kitabını konuştuğumuz bölümde de söz etmiştim bundan. İlk gidişimizde Başar’ın köklerini ziyaret etmekti hedefimiz. Adanın altını üstüne getirirken, ki kendisi Yunan adalarının en büyüğü olur, Akdeniz’in de beşinci büyük adasıdır, haşin doğasının insanların yüzlerine, tavırlarına yansıdığını da gördüm. Girit, kendine has bir karaktere sahip; doğası, tarihi, mutfağı, insanıyla diğer Yunan adalarından hatta anakaradan bile ayrılıp, başlı başına bir cumhuriyet gibi yaşıyor. Tam bir roman kahramanı o. Zaten ikinci gidişimiz de Başar’ın Dolunay İki Gece Sürer adlı, çoğu Girit’te geçen romanını yazmaya karar vermesi nedeniyle oldu. Sayın yazarımız dolunayın ışığı nerelere vuracak, nasıl vuracak diye bakarken, benim de aklıma sık sık ilk gelişimizde Heraklion yani Kandiye’deki mezarını ziyaret ettiğimiz Nikos Kazancakis düşüyordu. Mezar taşında ‘hiçbir şey beklemiyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm’ yazan bir adamı, onun bu adayla ilişkisini, Girit’in üflediği bu özgür ruhu merak etmemek mümkün müydü?
    Aradan yıllar geçti. Ben bir türlü denk getirip de Kazancakis’in külliyatına dönemedim. Onun en çok tanınan eseri Zorba’nın ana karakterini herkes gibi ben de gözümde Hollywood’un meşhur aktörü Anthony Quinn olarak canlandırıyordum. Eh beyazperdenin böyle bir gücü var malum. Onun şu deniz kenarındaki dansı da elbette hafızamdaydı. Patronun o çekingen, hayattan nerdeyse kaçan, hanım evladı tavrını da hatırlıyordum. Madam Ortans, linç edilen dul beni çok etkilemişti. Ama hadi size bir itiraf daha, romanı okumamıştım. Ben Okurum’u yapmanın en güzel yanlarından biri de bu, ihmal ettiğim kitaplara kavuşmak. Eskiden okuduklarımı hatırlamayı da seviyorum ama bu sinema filmleri, diziler ya da işte genel olarak popüler kültür yüzünden bildiğimizi sandığımız eserlerin gerçek yüzünü keşfetmek beni çok mutlu ediyor. Hele yazarı keşfetmek! Keşfetmek derken, hayatını, o hayatın eserlerindeki yansımalarını görmek büyük bir heyecan yaratıyor bende. Bu benim Zorba ve Nikos Kazancakis serüvenim. Kimbilir sizinkiler nasıl şekillenmiştir? Ya da belki bu bölümden sonra şekillenecektir. İşte ben okurum’u sevme nedenlerimden biri daha. Birlikte keşfetmek. Neyse efendim lafı uzatmayayım, tabii ki birlikte derken stüdyomuzdaki konuğu da kastediyorum. Madem bir Yunan yazardan söz edeceğiz dedim, size taaa Yunanistanlardan konuk çağırdım. Görüyorsunuz, hizmette sınır yok bizde. Sevgili yazar arkadaşım Defne Suman, Atina’da yaşıyor malumunuz. Zorba’yı ve Kazancakis’i o kültüre yakın biriyle konuşmak sohbete başka bir boyut katacaktır diye düşündüm. Sağ olsun Defne de beni kırmadı.
    “Adın ne senin?”
    “Aleksi Zorba. Çok uzun boylu bir kesişe benzediğim ve başım yamyassı olduğu için, kızdırmak istedikleri zaman ‘Fırıncı Küreği’ diye de çağırırlar. Ne derlerse desinler. Bir zamanlar kavrulmuş kabak çekirdeği sattığımdan ötürü ‘Çakaçuka’ da derlerdi. Sözde nereye gidersem zarar verip tünediğim için bağ kütüklerine dadanan ‘Pas Hastalığı’ adını da takanlar oldu bana. Başka takma adlarım da var ama, onları da başka zaman anlatırım.”
    “Peki, santuru nasıl öğrendin?”
    “Yirmi yaşındaydım. Ta Olympos’un dibindeki köyümde açılan bir panayırda, santuru ilk kez dinlemiştim. Soluğum tutuldu o zaman. Üç gün ağzıma lokma koymadım. Tanrı ruhunu bağışlasın, babam, ‘Neyin var ulan?’ diye sordu. ‘Ben santur öğrenmek istiyorum.’ ‘Utanmıyor musun ulan? Sen Çingene misin? Çalgı mı çalacaksın?’ ‘Ben santur öğrenmek istiyorum.’ Vakti gelince evleneyim diye biraz para biriktirmiştim. Görüyorsun ya, çocukluk! Kanım kaynıyordu, bir de o sersemliğimle evlenmek istiyordum! Neyim var, neyim yoksa hepsini verip bir santur satın aldım. Nah işte, şu gördüğün santurumu alıp Selanik’e kaçtım. Recep Efendi adında, santur hocası, meraklı bir Türk’ü buldum. Ayaklarına kapandım. ‘Ne istiyorsun ulan Rumoğlu?’ diye sordu. ‘Ben santur öğrenmek istiyorum.’ ‘Peki ama, neden ayaklarıma kapanıyorsun?’ ‘Sana verecek param yok da, ondan!’ ‘Santura çok mu meraklısın?’ ‘Çok meraklıyım!’ ‘Peki ulan, otur, ben para falan istemem.’ Bir yıl yanında kaldım. Öğrendim. Tanrı kemiklerini aziz etsin, şimdi ölmüştür. Tanrı, cennete soksun Recep Efendi’yi! Santuru öğrendiğimden beri başka bir adam oldum. Gamlı olduğum ya da fukaralık bastırdığı zaman santur çalıp hafiflerim. Ben çalarken başkaları konuşsa duymam, duysam da konuşamam. İsterim, isterim ama, yapamam.”
    “Neden ama Zorba?”
    “Ee, sevda bu!”
    #denizyücebaşarır #benokurum #storytel #gatherin #nikoskazancakis #defnesuman

КОМЕНТАРІ • 4

  • @walkinjewel
    @walkinjewel 5 місяців тому +1

    Çok güzeldi. Aynı günde Zorba podcastini dinleyip Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği toplantısına katılınca Zorba ile Tomas’ın garip benzerliğini (ağırlık- hafiflik ekseninde) ve romanlarda yer değiştirseler nasıl bir film olacağını düşünmeden edemedim😊

    • @denizyucebasarir
      @denizyucebasarir  5 місяців тому +1

      Bazen bazı eserler arka arkaya gelince bakış açısı da genişliyor değil mi?:)

  • @hakanmetin1259
    @hakanmetin1259 5 місяців тому +1

    Büyük bir yazarı ve onun dev eserini paylaştığınız , konuştuğunuz için teşekkür ediyorum. Deniz hanım, Defne hanım emeğinize, yüreğinize sağlık. Sağlıcakla kalın. Kolaylıklar gelsin.. ua-cam.com/video/RQRMC_Qt1JI/v-deo.html ua-cam.com/video/VDaU7y07B-8/v-deo.html