Güzel okumuyor diyen arkadaşlar siz gerçekten hissetmiyorsunuz o yüzden size güzel gelmiyor. O kadar samimi bir okuyuş ki hergun gelip dinliyorum hatta günde 10 defa bile dinlediğim oluyor hiçbir şiiri bunun gibi okumuyorsunuz çok başka bambaşka bir duygu var.. yüreğinize sağlık 🌹
rabbim rahmet eylesin üstadın doğduğu toprakları asker olarak 90 lı yıllarda yaşayıp zülküf dağını o dağa bakarak okuduğum günleri hatırladım..sizinde nefesinize sağlık kardeşim.
Seni bir bardakta kaynayan âb-ı hayat sandım elim uzandığı yerde kaldı. Şimdi ayı bekliyorum.. Ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım.. Aradığım bu ülkede de yok.. Taşlar hâtıra yazılamayacak kadar Fazla kararmış.....
Allah rahmet eylesin .. Ne anlattığının yarısını anladım ..diğer yarısını da anlarım bir gün nasipte varsa ..doğru söylüyor yeşil sarık takarlar ama bilmezler ki öğretsinler ...
BÖLÜM 1 00:00-07:25'ince dk bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim beni yalnız yarasalar tanıdı az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı adım hırsıza da çıkacaktı her evde kutsal kitaplar asılıydı okuyan kimseyi göremedim okusa da anlayanı görmedim kanunlarını kağıtlara yazmışlar benim anılarım gibi taşa kayaya su çizgisine gök kıyısına çiçek duvarına değil kedi yavrularından başka -o da gözleri açılmamış olanlardan başka- el uzatmaya değer soluk alır bir nesne bulamadım bir gün daha öldü ey batıdaki mağaralar beni afyonunuz bağlasaydı da uyusaydım bu katı bu sert kente gelmeseydim bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm karpuz kopardım dağdan taş yuvarladım ırmakta yıkandım ölümsüz çamaşırlar giyindim çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti çok eski bir şairin(ben miyim yoksa) taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü: “giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki seni bir bardakta kaynayan abıhayat sandım elim uzandığı yerde kaldı” şimdi ayı bekliyorum ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım aradığım bu ülkede de yok taşlar hatıra yazılamayacak kadar fazla kararmış… ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı günlere geldim bunu bana öğretmediniz hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim bunu bana söylemediniz insanlar havada uçtu ama yerde öldüler bunu bana öğretmediniz kardeşim ibrahim bana mermer putları nasıl devireceğimi öğretmişti ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz bir kentten daha geçtim buğdayları yakıyorlardı yedikleri pirinçti birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı pirinçler gibi çoğalıyorlardı atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum öpüp çıkıp gittim yelelerini bir beni anan doğuran kadınlar kaldı çocuklarını kaçırmasın diye al kadınları elmalarını ısırdım öfkeyle rüzgarına bir çıban tohumu ektim böylece iz bıraktım benim mirasıma yeryüzünde yel çıbanı çıkaranlar konacaklar bilmeden benim oğullarım onlardır yapraklarımı onlar okuyacaklar onlar taşıyacaklar ellerinde sayıklayan çiçekleri taşıyacaklar yüreklerinde tifo beneklerini öpüp duran melekleri evlenmeyecek olan onlardır denizlerin yarasını iyi eden denizlere doktor olan onlardır savaşlarda şehitlerin ölümünü alıp kaçan onlardır ey ulular sizin bana öğretmediğinizi ben zamandan öğrendim kuruyan hurma dalından öğrendim damıtılmış petrolden öğrendim yavrusunu arayan bir deveden öğrendim hapsedilmiş yarı yanık sancaklardan öğrendim yıkılmış taş kemerlerden öğrendim harap handan köprülerden öğrendim ey ulular sizin bana öğretmediğinizi ben yarılmış aydedeye öğrettim delikanlı ateşlere öğrettim en umutsuz bekarlara öğrettim kundaktaki çocuklara öğrettim öğrettim fundalara keçilere keçiyollarına ben kötülere iyilik saçarım bu ceza olur iyilere iyilik kötülere kötülük yapacak kadar güçlü ve seraplı olamam iyi bir kentte camide namaz kılan omuzları birbirine dayalı iki müslümanın arasından geçtim fark etmediler hutbede imamın sözlerinin arasına tek bir kelime karıştırdım tek bir kelime bir kaç kişi irkildi gerisi susadı susadı çıkar çıkmaz çeşmelere koştular ama su yabancı ve acı geldi çocuklarını görünce o vakit dindi iç ırmak yankıları ben hızır … gün … falan saatta … yerde inceleme yaptım anne suçsuzdu ve öldü baba suçsuzdu eski incirler gibi hışırdıyordu küçük çocuk suçsuzdu bal rengi bir akıl sarasına bağışlandı öbürleri suçsuzdu çiçeğe yeni durmuşlardı suçlu bendim geç kalmıştım evin kötü düşü balkona ağmıştı komşu evlerde ayin başlamamıştı kendimi iki yüz yıl insanoğluna görünmemeğe mahkum ettim imza hızır pulsuz tarih çinseddinden sonra 5000 şahitler bütün oğullarım kağıt endüstrisinde müthiş bir gerileyiş tekniği papirüs mermer tuğla ceylan derisi ipek kumaş odun saman kepek bugün iki çocuğun konuşmasına kulak konuğu oldum biri beni öbürüne çiziyordu hızır’ın çizgileri derindir diyordu su ışıltısıdır karanlıkta gözleri sağ kolunun çizgisi parlasa tamda bir palmiye gibi sol kolu karanlık kış gecesi yaşı hep altmış üç yüzü yeni gelmiş bir vahiy gibi gözlerinin önünde hep rahman suresi canlanır kalbi hep yasin okur kulağında ilk âyetlerin depremi ben hızır’ı gördüm kardeşim ermişler için topluyordu zeytinleri konuşması hint ilâhisi ürküntüsü çocuk çilesi genellikle dağ havasını taşıyan biri yemesi bir gülün dirilişi
BÖLÜM 2 07:26-16:00 benim konuşmalarım çin yazıtları gibi çevre benim söylediklerimi kaydeder ama kaydetmez kendisine söz söylediğimin sözlerini taşların kalb atışlarını duyanlar yalnız onlar okur benim söylediklerimi kayalar takvim yapraklarımdır benim ay kaç kere tanıklık etti taşıdığım yoksul kadınlar tabutuna çok köle pazarında bulundum az kurtarış yapmadım insan satırında insan alımında az göz gezdirmedim kaç olta kırdım balık avında kaç ip kestim idam sofrasında kaç yılı aradan kaydırdım takvim hesabında kaç kulaç su geçtim kurban töreninde kaç çocuğu kaçırdım kitap sineklerinin tılsım salgınından ilgım salgımından zülkülüf bana dedi sen su ver ben yemek vereyim sen can ver ben kan vereyim sen sağı çağır ben şehidi çağırayım sen ovaya in ben dağda oturayım ne kutlu ortaklıktı o zülkülüf bana dedi yeraltında sesim var zülkülüf bana dedi doğuranlar bendendir ana sesi bendendir örtülü ödeneğimdir ocak in kiraz bahçelerine in kirazların yankısını dinle denizi kirazlarda ara ölümle kirazlar arasında köpekle karyola arasında bardakla araba arasında bir ilgi kur mağaralarda çekilen kuralarda yamyamın ülküsünde kabakulakta bile bir bilgi ara hızır hızır, işçi demek meleğe öykünen demek benim kitabım bu kadardır yazıtım kısadır anıtım yoktur bahar senin öncün güz benim artçım yaz isa’nın kış yahya’nın bahar yaz güz kış ben sen isa ve yahya bir gülü yetiştirmek için yaratılmışız şükür tanrıya öldükten sonra insan nasıl dirilecekse ölmeden ben öyle dirildim kaç eleğimsağma altından geçtim çocukken çok gözledim samanyollarını yaz akreplerinin bile bakamadan edemedikleri samanyollarını kaç kez yedim doğu sabahlarının yaz aylarında çatlattığı narlarının narlarını gelinler götürülürken perşembe akşamları kaç kez yerinde durdurdum güvey atlarını baharda çayırlarda yuvarlanırken vakit çobanları saatleri kıra kıra ilerleyen bengisu zamanı cebrail cebrail bengisu uzmanı bir bozkır gibiyaklaşır kuşatır beni karanlıkta uzaklarda insan konuşmaları andırır cırcır böceklerini arada şarap! diye bir ses yükselir bir kadeh patlar ateş fışkırır çakmak dağlarından kurban kokusu yükselir gürültüyle geçer kaf kabileleri kara incirlerin sütünden sütunundan zehirlenen ihtiyar kadınların destanını söyler katır çıngırakları iftar sofrasında açılan gümüş tabaka borçlu baba sesi ayın doğduğu saçaktaki komşularla kaplumbağa artığı en tatlı üzümlerle ey donanmış sofra saati cebrail’e anlattığım buydu işte cebrail bana ne armağan etti bilir misiniz ne armağan etti dünya ırmaklarının kaynak yerlerinden bir kolleksiyon dicle’nin uçak yakıtı maviliğini fırat’ın benzin yeşilini nil’in kül rengi bulut stilini bengisu bir kokteyl mi kokteyl belki ama ne kokteyli biz bir hızır’ız ama belki bin hızır gibi biliriz yeryüzünde bengisu illerini namazda yürüyoruz ışıldayan meşalelerle oruçta aydınlığız isa’yla meryem’le kulağımızda hep zebur düğünleri düşümüzde incil şölenleri ufkumuzda tevrat ülkeleri sina dağından yapraklar ve kur’an ordusunu başkentlere götüren bir kumandan gibi en soy arap atının üstünde dimdik duran bir başkan gibi bengisu alayının önünde bir göçmen kuş öncüsüdür bengisu baharda gelir dünyaya kışın göçer aya kış yaranın sargı bezi yazın ovada dağda sesi yusuf gömleğinin yıkandığı kaynak ondandır mısır’ın kapıları onunla açılır davud’un demirini eriten o karıncanın karnından konuşandır hüthüt onun üstünden yedi kere uçandır evrim günlük sularla devrim irinle kanla bizse dirilişi gözlüyoruz bengisu bengisu kayna ve çağla şuayb’ın görünmeyeni benim ben öğrettim musa’ya eşyanın ötesini şarapsız tütünsüz metafiziği köpeği yoksulu duvarını yıkarak koruyan benim balıkçının kayığını delerek çocukları gece yarısı ayakları ters dönük çağıran ve sonsuz kar çöllerine alp götüren benim adamlarım değil mi arkadaşları kılığında arkadaşlarının seslerini çıkararak kızılelma megalo idea zenciyi linç eden boya kadınlar bir ışık lekesi tavanda rimbaud en çoğul ışığa bite ve sese ağrı’da -40 mantığında koşedağı’yla konuştum +40 ta da çok penguenli ve bir koca katırlı kabileyle yüzleri güneşten yanmış kabile ulu kazanlı kabilelerle çıktım gittim iğde nar kavun tarlalarından az konuşuyorlardı katır ayaklarının sesleri dolduruyordu öğleyi yürüyen yalnız ulu bir kitaptı sanki yalnız reisin şemsiyesi vardı o da güneşten korktuğundan değil yüceliğini ortaya koymak için hepimiz kırk yaşlarında erkeklerdik başımızın içinde arı uğultusu yine de aydınlık ve keskinlik bir buyruğa kapılmıştık açıklanmamış güçlüydük sağlamdık polattık çok ırmak aştık meşelerde hüthütler gördük kayalarda eskilerin alınyazıtları arada bir, bir atlı ilerliyor bir atlı geriliyordu yeni buyruklar sessizce veriliyordu sancaklar hızla dönüyordu üstümüzde kartalımız vardı eski kuşak olarak maymun ülkelerinden geçtik insan bölgelerini aştık melek surlarına yaklaştık kentlerinde de çeşmelerinde de kadehler kırdık şıkıdam şıkıdam mermerleri bir is gibi yüzümüzü kararttı güntutulmuşa döndük sonra kur’an okudular ayrıldık öyle aydınlandık ki doğudan da batıdan da birden gün doğmuştu sanki iki güneş dört aydede birden doğmuştu sanki işte o vakit kadınlar belirdi hepsinin adı meryem’di ilk defa evlendiler bizimle daha çok gittik ama nasıl anlatayım ötesini... 🖐🏻 Çok emek verdim beğenir misiniz.
Kağıt kelimesini ince okumanız gerekir. Bir de bu kadar yanlış ya da kekeleyerek okuduğunuz bir kaydı neden yenilemediniz de yayımladınız? Keşke yenileseydiniz...
Rabbimizin KUR'AN'ı, yani sözlerin en güzeli varken, nedir bu okuduklarınız? Nedir? İnsan beynini boşu boşuna işgal etmekten başka ne işe yarar bu cümleler.. Yazık!..
Güzel okumuyor diyen arkadaşlar siz gerçekten hissetmiyorsunuz o yüzden size güzel gelmiyor. O kadar samimi bir okuyuş ki hergun gelip dinliyorum hatta günde 10 defa bile dinlediğim oluyor hiçbir şiiri bunun gibi okumuyorsunuz çok başka bambaşka bir duygu var.. yüreğinize sağlık 🌹
Bir insan ancak bukadar ince ruhlu alabilir mekaninn cennet oldun ustat🎉❤😢
'' Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. '' Saf-8
Çok güzel okumuşsunuz kardeşim Allah razı olsun 🤲
rabbim rahmet eylesin üstadın doğduğu toprakları asker olarak 90 lı yıllarda yaşayıp zülküf dağını o dağa bakarak okuduğum günleri hatırladım..sizinde nefesinize sağlık kardeşim.
Nurlar içinde ğ❤️
Fevziye azak @@lutfiyeaknc1451
Nurlar içinde uyusun ❤️
kırk saat da kırk günde dinlesem
yok...yok...
olmaz mı bir kez bile tam anlamıyla dinleyince neler değişiyor bu şiirle bu şuurla
Ah ah gençliğimizin dili olmuş bu şiir harika bu vicdan bu şuurla büyüdük biz
Seni bir bardakta kaynayan
âb-ı hayat sandım
elim uzandığı yerde kaldı.
Şimdi ayı bekliyorum..
Ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım..
Aradığım bu ülkede de yok..
Taşlar hâtıra yazılamayacak kadar
Fazla kararmış.....
yüreğine sağlık kardeşim, samimi direk okuma güzeldir her zaman, duygulandırdın beni......
üstada rahmet etsin rabbim
Allah rahmet eylesin ..
Ne anlattığının yarısını anladım ..diğer yarısını da anlarım bir gün nasipte varsa ..doğru söylüyor yeşil sarık takarlar ama bilmezler ki öğretsinler ...
Temiz ruhuna el-Fâtiha Fatiha ~~~
Emeğine diline sağlık çok severek haz duyarak tekrar tekrar dinliyorum. Allah razı olsun senden kardeşim
Bağlamanın melodisi ve bu muhteşem sözler ve yorumunuz çok güzel yanlız birazdahatakılmadan okuyun😊
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun ruhları için el fatiha.
Allah'ım rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah 🌹🇹🇷🇹🇷🇹🇷❤️
Sad olsun ruhu
Nefesinize bereket sizinde
( siir seçimleriniz güzel)
Maşallah çok güzel okumuşsunuz. Hiç abart yok, çok dogal , olduğu gibi....🦋 71👍
Hayatlarl yasamlarl duygularl mlsralarl vahyede rabbime sukurler olsun rabbim rahmet eylesin mekanln cennet olsun usdadlm seni tanlmama vesile olan rabbimin kullarnla tesekkur ederim.
Cennet-Mekan, Firdevs-Aşiyan.
Rabbım Rahmet eylesin....
BÖLÜM 1
00:00-07:25'ince dk
bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
beni yalnız yarasalar tanıdı
az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
adım hırsıza da çıkacaktı
her evde kutsal kitaplar asılıydı
okuyan kimseyi göremedim
okusa da anlayanı görmedim
kanunlarını kağıtlara yazmışlar
benim anılarım gibi
taşa kayaya su çizgisine
gök kıyısına çiçek duvarına değil
kedi yavrularından başka
-o da gözleri açılmamış olanlardan başka-
el uzatmaya değer
soluk alır bir nesne bulamadım
bir gün daha öldü
ey batıdaki mağaralar
beni afyonunuz bağlasaydı da
uyusaydım
bu katı bu sert kente gelmeseydim
bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım
ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için
yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm
karpuz kopardım
dağdan taş yuvarladım
ırmakta yıkandım
ölümsüz çamaşırlar giyindim
çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti
çok eski bir şairin(ben miyim yoksa)
taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü:
“giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki
seni bir bardakta kaynayan
abıhayat sandım
elim uzandığı yerde kaldı”
şimdi ayı bekliyorum
ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım
aradığım bu ülkede de yok
taşlar hatıra yazılamayacak kadar
fazla kararmış…
ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
günlere geldim bunu bana öğretmediniz
hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu bana söylemediniz
insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
bunu bana öğretmediniz
kardeşim ibrahim bana mermer putları
nasıl devireceğimi öğretmişti
ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
bir kentten daha geçtim
buğdayları yakıyorlardı
yedikleri pirinçti
birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
pirinçler gibi çoğalıyorlardı
atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
öpüp çıkıp gittim yelelerini
bir beni anan doğuran kadınlar kaldı
çocuklarını kaçırmasın diye al kadınları
elmalarını ısırdım öfkeyle
rüzgarına bir çıban tohumu ektim
böylece iz bıraktım
benim mirasıma yeryüzünde
yel çıbanı çıkaranlar konacaklar bilmeden
benim oğullarım onlardır
yapraklarımı onlar okuyacaklar
onlar taşıyacaklar ellerinde
sayıklayan çiçekleri
taşıyacaklar yüreklerinde
tifo beneklerini
öpüp duran melekleri
evlenmeyecek olan onlardır
denizlerin yarasını
iyi eden
denizlere doktor olan
onlardır
savaşlarda şehitlerin
ölümünü alıp kaçan onlardır
ey ulular sizin bana öğretmediğinizi
ben zamandan öğrendim
kuruyan hurma dalından öğrendim
damıtılmış petrolden öğrendim
yavrusunu arayan bir deveden öğrendim
hapsedilmiş yarı yanık
sancaklardan öğrendim
yıkılmış taş kemerlerden öğrendim
harap handan köprülerden öğrendim
ey ulular sizin bana öğretmediğinizi
ben yarılmış aydedeye öğrettim
delikanlı ateşlere öğrettim
en umutsuz bekarlara öğrettim
kundaktaki çocuklara öğrettim
öğrettim fundalara keçilere keçiyollarına
ben kötülere iyilik saçarım
bu ceza olur
iyilere iyilik
kötülere kötülük
yapacak kadar güçlü ve seraplı olamam
iyi bir kentte
camide namaz kılan
omuzları birbirine dayalı
iki müslümanın arasından geçtim fark etmediler
hutbede imamın sözlerinin arasına tek bir kelime
karıştırdım tek bir kelime
bir kaç kişi irkildi
gerisi susadı susadı
çıkar çıkmaz çeşmelere koştular
ama su yabancı ve acı geldi
çocuklarını görünce o vakit
dindi iç ırmak yankıları
ben hızır … gün … falan saatta … yerde
inceleme yaptım
anne suçsuzdu ve öldü
baba suçsuzdu eski incirler gibi hışırdıyordu
küçük çocuk suçsuzdu
bal rengi bir akıl sarasına bağışlandı
öbürleri suçsuzdu
çiçeğe yeni durmuşlardı
suçlu bendim
geç kalmıştım
evin kötü düşü balkona ağmıştı
komşu evlerde ayin başlamamıştı
kendimi iki yüz yıl insanoğluna görünmemeğe mahkum ettim
imza hızır
pulsuz
tarih çinseddinden sonra 5000
şahitler bütün oğullarım
kağıt endüstrisinde
müthiş bir gerileyiş tekniği
papirüs
mermer
tuğla
ceylan derisi
ipek
kumaş
odun
saman
kepek
bugün iki çocuğun konuşmasına kulak konuğu oldum
biri beni öbürüne çiziyordu
hızır’ın çizgileri derindir diyordu
su ışıltısıdır karanlıkta gözleri
sağ kolunun çizgisi parlasa
tamda bir palmiye gibi
sol kolu karanlık kış gecesi
yaşı hep altmış üç
yüzü yeni gelmiş bir vahiy gibi
gözlerinin önünde hep rahman suresi canlanır
kalbi hep yasin okur
kulağında ilk âyetlerin depremi
ben hızır’ı gördüm kardeşim
ermişler için topluyordu zeytinleri
konuşması hint ilâhisi
ürküntüsü çocuk çilesi
genellikle dağ havasını taşıyan biri
yemesi bir gülün dirilişi
BÖLÜM 2
07:26-16:00
benim konuşmalarım
çin yazıtları gibi
çevre benim söylediklerimi kaydeder
ama kaydetmez kendisine söz söylediğimin sözlerini
taşların kalb atışlarını duyanlar
yalnız onlar okur benim söylediklerimi
kayalar takvim yapraklarımdır benim
ay kaç kere tanıklık etti
taşıdığım yoksul kadınlar tabutuna
çok köle pazarında bulundum
az kurtarış yapmadım insan satırında
insan alımında az göz gezdirmedim
kaç olta kırdım balık avında
kaç ip kestim idam sofrasında
kaç yılı aradan kaydırdım
takvim hesabında
kaç kulaç su geçtim
kurban töreninde
kaç çocuğu kaçırdım
kitap sineklerinin
tılsım salgınından
ilgım salgımından
zülkülüf bana dedi
sen su ver ben yemek vereyim
sen can ver ben kan vereyim
sen sağı çağır ben şehidi çağırayım
sen ovaya in ben dağda oturayım
ne kutlu ortaklıktı o
zülkülüf bana dedi
yeraltında sesim var
zülkülüf bana dedi
doğuranlar bendendir
ana sesi bendendir
örtülü ödeneğimdir ocak
in kiraz bahçelerine in
kirazların yankısını dinle
denizi kirazlarda ara
ölümle kirazlar arasında
köpekle karyola arasında
bardakla araba arasında
bir ilgi kur
mağaralarda çekilen kuralarda
yamyamın ülküsünde
kabakulakta
bile bir bilgi ara
hızır hızır, işçi demek
meleğe öykünen demek
benim kitabım bu kadardır
yazıtım kısadır
anıtım yoktur
bahar senin öncün
güz benim artçım
yaz isa’nın
kış yahya’nın
bahar yaz güz kış
ben sen isa ve yahya
bir gülü yetiştirmek için
yaratılmışız
şükür tanrıya
öldükten sonra insan nasıl dirilecekse
ölmeden ben öyle dirildim
kaç eleğimsağma altından geçtim
çocukken çok gözledim samanyollarını
yaz akreplerinin bile bakamadan edemedikleri samanyollarını
kaç kez yedim doğu sabahlarının
yaz aylarında çatlattığı narlarının narlarını
gelinler götürülürken perşembe akşamları
kaç kez yerinde durdurdum güvey atlarını
baharda çayırlarda yuvarlanırken vakit çobanları
saatleri kıra kıra ilerleyen bengisu zamanı
cebrail cebrail bengisu uzmanı
bir bozkır gibiyaklaşır kuşatır beni
karanlıkta uzaklarda insan konuşmaları
andırır cırcır böceklerini
arada şarap! diye bir ses yükselir
bir kadeh patlar
ateş fışkırır çakmak dağlarından
kurban kokusu yükselir
gürültüyle geçer kaf kabileleri
kara incirlerin sütünden sütunundan
zehirlenen ihtiyar kadınların
destanını söyler katır çıngırakları
iftar sofrasında açılan gümüş tabaka
borçlu baba sesi
ayın doğduğu saçaktaki komşularla
kaplumbağa artığı en tatlı üzümlerle
ey donanmış sofra saati
cebrail’e anlattığım buydu işte
cebrail bana ne armağan etti
bilir misiniz ne armağan etti
dünya ırmaklarının kaynak yerlerinden bir kolleksiyon
dicle’nin uçak yakıtı maviliğini
fırat’ın benzin yeşilini
nil’in kül rengi bulut stilini
bengisu bir kokteyl mi
kokteyl belki ama ne kokteyli
biz bir hızır’ız ama belki bin hızır gibi
biliriz yeryüzünde bengisu illerini
namazda yürüyoruz ışıldayan meşalelerle
oruçta aydınlığız isa’yla meryem’le
kulağımızda hep zebur düğünleri
düşümüzde incil şölenleri
ufkumuzda tevrat ülkeleri
sina dağından yapraklar
ve kur’an ordusunu
başkentlere götüren bir kumandan gibi
en soy arap atının üstünde
dimdik duran bir başkan gibi
bengisu alayının önünde
bir göçmen kuş öncüsüdür bengisu
baharda gelir dünyaya
kışın göçer aya
kış yaranın sargı bezi
yazın ovada dağda sesi
yusuf gömleğinin yıkandığı kaynak ondandır
mısır’ın kapıları onunla açılır
davud’un demirini eriten o
karıncanın karnından konuşandır
hüthüt onun üstünden yedi kere uçandır
evrim günlük sularla
devrim irinle kanla
bizse dirilişi gözlüyoruz
bengisu bengisu kayna ve çağla
şuayb’ın görünmeyeni benim
ben öğrettim musa’ya eşyanın ötesini
şarapsız tütünsüz metafiziği
köpeği
yoksulu duvarını yıkarak koruyan benim
balıkçının kayığını delerek
çocukları gece yarısı
ayakları ters dönük
çağıran ve sonsuz kar çöllerine alp götüren
benim adamlarım değil mi
arkadaşları kılığında
arkadaşlarının seslerini çıkararak
kızılelma megalo idea
zenciyi linç eden boya
kadınlar bir ışık lekesi tavanda
rimbaud en çoğul ışığa
bite ve sese
ağrı’da
-40 mantığında
koşedağı’yla konuştum
+40 ta da
çok penguenli ve bir koca katırlı kabileyle
yüzleri güneşten yanmış kabile
ulu kazanlı kabilelerle
çıktım gittim iğde nar kavun tarlalarından
az konuşuyorlardı
katır ayaklarının sesleri dolduruyordu öğleyi
yürüyen yalnız ulu bir kitaptı sanki
yalnız reisin şemsiyesi vardı
o da güneşten korktuğundan değil
yüceliğini ortaya koymak için
hepimiz kırk yaşlarında erkeklerdik
başımızın içinde arı uğultusu
yine de aydınlık ve keskinlik
bir buyruğa kapılmıştık açıklanmamış
güçlüydük sağlamdık polattık
çok ırmak aştık
meşelerde hüthütler gördük
kayalarda eskilerin alınyazıtları
arada bir, bir atlı ilerliyor
bir atlı geriliyordu
yeni buyruklar sessizce veriliyordu
sancaklar hızla dönüyordu üstümüzde
kartalımız vardı
eski kuşak olarak
maymun ülkelerinden geçtik
insan bölgelerini aştık
melek surlarına yaklaştık
kentlerinde de çeşmelerinde de
kadehler kırdık şıkıdam şıkıdam
mermerleri bir is gibi yüzümüzü kararttı
güntutulmuşa döndük
sonra kur’an okudular ayrıldık
öyle aydınlandık ki
doğudan da batıdan da
birden gün doğmuştu sanki
iki güneş dört aydede
birden doğmuştu sanki
işte o vakit kadınlar belirdi
hepsinin adı meryem’di
ilk defa evlendiler bizimle
daha çok gittik
ama nasıl anlatayım
ötesini...
🖐🏻
Çok emek verdim beğenir misiniz.
Toprağın bol olsun🌹🤲Mekanın Cennet olsun 🌹🤲Ruhun Saad Olsun 🌹🤲Güzel Kalpli Pamuk Kalpli Hocam😔😔🌿🌿🌿
Dostum toprağı bol olsun ifadesini Müslüman olmayanlar için kullanırız Müslümana kullanılmaz
Selamlar
Maşallah ses tonunuz muazzam icra hakeza tavsiyem dört beş satırda bir fon ile fasıla koyup bu arada okuyacağınız metne göz atmanız
Mekanın cennet olsun
Senin özgür irade dediğin, şu elindeki şeyi üzerine dökmemek içindir.
Teşekkür ederiz
Mekanı cennet olsun
😮😮😮😮
Yahya Kemal'e şiir bitti
Ruhuna Fatiha!
Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyanı göremedim
Okusa da anlayanı göremedim..
"Nakşibendilerin Toplumsal ve Kültürel Katkıları" kitabı çıktı. (Yasin Yayıncılık) Çok şaşıracaksınız
Maşallah
İyi ki okumuşsunuz sayenizde tanıdık, ama virgül ve nokta hatalarından vurgular anlaşılmıyor. Hikaye karışıyor
Devamı gelsin kekim
Şiirler olacak bu halka hekim
Dev bir çınar dan bir yaprak silkindin
Devamı gelsin Devamı gelsin
Okuyan Arif Nazım mı ?
Allah rahmet eylesin üstan mekanı cennet olsun
Hocam şiirle birlikte çalan müzik kime ait. Bu arada çok doğal okumuşsunuz sesinize sağlık...
Teşekkürler. Buyrun ua-cam.com/video/OXHoyCxzgEk/v-deo.html
🇹🇷❤🇹🇷❤🇹🇷
Müzik sesi çok yüksek
abi müziğin ismi nedir? şiir için teşekkür ederim.
ua-cam.com/video/OXHoyCxzgEk/v-deo.html buyrun.
@@samicavdar4877 Teşekkür ederim
Geldin tohum attın. Gittin.
Allah rahmet eylesin.🤲🤲🤲🌹
Öğretmenler yaaa slogan verdiler çözüm sunmadilar
Şiir güzel ama sen biraz dersine çalışsaydın daha iyi olurdu
Bazı yerleri yanlış okuyorssunuz ve şiiri ilk defa okuyorsunuz. Önceden okuyup çalışsaydınız
çok samimi okumamış mı çalıştıkça tabii ki daha güzel okunur ama ayrıntılarda boğuluyor sanki
Kağıt kelimesini ince okumanız gerekir. Bir de bu kadar yanlış ya da kekeleyerek okuduğunuz bir kaydı neden yenilemediniz de yayımladınız? Keşke yenileseydiniz...
Şiir çok güzel yorum çok vasat hatta sıkıcı önceden biraz okusanız keşke
gazete bile bu kadar kötü okunamaz.
Rabbimizin KUR'AN'ı, yani sözlerin en güzeli varken, nedir bu okuduklarınız? Nedir? İnsan beynini boşu boşuna işgal etmekten başka ne işe yarar bu cümleler.. Yazık!..
Sezai karakoç ilimin güneşi diye adlandırılan Said nursiye en yakın kişilerden biridir Biraz araştırın
ğönül gözü derler buna,anlamazsınız siz.
keşke üstad'ın bir eserini okusaydın güzel kardeşim.
Bu şiirde Kur'an dan başka bir şey mi anlatılıyor ki
Ne dinledin ne anladın ..kehf suresini hızır ı kevseri anlatıyor ..ama üstad haklı çok is tutmuş kararmış taşlar bir şey yazılmıyor ..
Emeğinize sağlık. Destek verdim. Desteğinizi beklerim.