(64) 16.Lem'a/3, Sh 107 | Hatime |Lihye-i Saadet (Sakal-ı Şerîf) ve Zülkarneyn (as) hakkındadır
Вставка
- Опубліковано 7 лис 2024
- Hâtime
Bugün Re’fet Bey’in bir mektubunu aldım. Bir vakit suâlleri terkedecek ümidinde iken, yine bir suâl soruyor. Ben yazdırmakta sıkıntı çekiyorum. Her ne ise, Lihye-i Şerîfe hakkında suâli münâsebetiyle diyorum ki: Hadîsçe sâbittir ki, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Lihye-i Saadet’inden düşen saçların taneleri mahdûddur. Otuz kırk tane veya elli altmış tane gibi az mikdarda iken, binler yerde Lihye-i Saadet’in saçları bulunması, beni bir zaman çok düşündürdü. O vakit hâtırıma gelmiş ki: Lihye-i Saadet, yalnız Lihye-i Şerîfe’nin saçlarından ibâret değil, belki re’s-i mübârekinin traş oldukça, hiçbir şeyini kaybetmeyen Sahâbeler, o nûrlu ve mübârek ve dâimî yaşayacak saçlarını muhâfaza etmişler. Onlar binlerdir. Şimdiki mevcûda müsâvî gelebilir.
Yine o vakit hâtırıma geldi ki: Acaba her câmi‘de bulunan, sened-i sahîhle bu saç, Hazret-i Risâlet’in saçı olduğu sâbit midir ki, ona karşı ziyaret makbûl olabilsin? Birden hâtıra geldi ki: O saçların ziyareti, vesîledir. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a karşı salavât getirmeye sebebdir ve bir hürmet ve muhabbete medârdır. Vesîlelik ciheti, o şeyin zâtına bakmaz, vesîlelik cihetine bakar. Onun için bir saç, eğer hakîkî olarak Lihye-i Saadet’ten olmazsa, madem zâhir hâle göre öyle telakkî edilmiş ve o vesîlelik vazîfesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salavâta vesîle oluyor, kat‘î sened ile o saçın zâtını teşhîs ve ta‘yîn lâzım değildir. Yalnız, aksine kat‘î delil olmasın, yeter. Çünkü telakkıyât-ı âmme ve kabûl-ü ümmet, bir nevi‘ huccet hükmüne geçer.
Hâşiye: (106. sahîfeye âittir.) (Ciddî bir mes’eleye vesîle olabilecek bir latîfe) Dünkü gün sabahleyin, bir dostumun damadı Mehmed yanıma geldi. Mesrûrâne ve beşâretkârâne dedi ki: “Senin bir kitabını Isparta’da tab‘ etmişler, çoklar okuyorlar.” Ben dedim: “O, yasak olan tab‘ değil, belki müstensihle bazı nüshalar alınmış. Hükûmet ona bir şey demez.” Hem dedim: “Sakın bunu senin dostun olan iki münâfığa söyleme! Onlar böyle bir şey arıyorlar ki, bahane etsinler.” İşte kardeşlerim, bu adam, çendân bir dostumun damadıdır; o münâsebetle benim de ahbâbım sayılır. Fakat berberlik münâsebetiyle, vicdansız muallimin ve münâfık müdürün dostudur. Oradaki kardeşlerimizden birisi bilmeyerek öyle söylemiş. İyi oldu ki, en evvel geldi, bana haber verdi. Ben de tenbîh ettim, fenâlığın önü alındı ve teksîr makinesi binler nüshaları bu perde altında neşretti.
Sayfa 108
Bazı ehl-i takvâ böyle işlerde, ya takvâ veya ihtiyât veya azîmet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid‘a da deseler, bid‘a-i hasene nev‘inde dâhildir. Çünkü vesîle-i salavâttır.
Re’fet mektubunda diyor: “Bu mes’ele ihvânlar beyninde medâr-ı münâkaşa olmuştur.” Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki: “İnşikāka ve iftirâka sebebiyet veren münâkaşa etmesinler! Yalnız müdâvele-i efkâr sûretinde nizâ‘sız mübâhaseye alışsınlar.”
Azîz, sıddîk Senirkentli kardeşlerim İbrahim, Hâfız Hüseyin, Hâfız Receb Efendiler! Hâfız Tevfîk ile gönderdiğiniz “üç mes’ele” ye mülhidler eskiden beri ilişiyorlar.
Birincisi: حَتّٰٓي اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ âyetinin ifade ettiği zâhir ma‘nâsına göre: “Güneş, harâretli çamurlu bir çeşme suyunda gurûb ettiğini görmüş” diyor. İkincisi: Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Üçüncüsü: Âhirzamanda Hazret-i Îsâ’nın (as) geleceğine ve Deccâl’ı öldüreceğine dâirdir. Bu suâllerin cevabları uzundur. Yalnız muhtasar bir işaretle deriz ki:
Âyât-ı Kur’âniye, üslûb-u Arabiye üzerine ve zâhir nazara göre ve umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için, çok def‘a teşbîh ve temsîl sûretinde beyân ediyor. İşte تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ güneşin, harâretli çamurlu bir çeşme gibi görünen Bahr-i Muhît-i Garbî’nin sâhilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde gurûb ettiğini Zülkarneyn görmüş. Yani zâhir nazarda, Bahr-i Muhît-i Garbî’nin sevâhilinde, yazın şiddet-i harâretiyle, etrafındaki bataklık harâretlenip, tebahhur ettiği bir zamanda, o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası sûretinde uzaktan Zülkarneyn’e görünen Bahr-i Muhît’in bir kısmında güneşin zâhirî gurûbunu görmüş. Veya volkanlı, taşı ve toprağı ve ma‘den sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başındaki yeni açılmış ateşli gözünde, semâvâtın gözü olan güneşin gizlendiğini görmüş. Evet Kur’ân-ı Hakîm’in mu‘cizâne belâgat-i ifâdesi, bu cümle ile çok mesâili
Sayfa 109
ders veriyor. Evvelâ: Zülkarneyn’in mağrib tarafına seyahati, şiddet-i harâret zamanına ve bataklık tarafına ve güneşin gurûb âvânına ve volkanlı bir dağın fışkırması vaktine tesâdüf ettiğini beyân etmekle, Afrika’nın tamâm-ı istîlâsı gibi çok ibretli mes’elelere işaret eder. Ma‘lûmdur ki, görünen hareket-i şems, zâhirîdir ve küre-i arzın mahfî hareketine delildir; onu haber veriyor. Hakîkat-i gurûb murad değildir. Hem çeşme, teşbîhtir. Uzaktan büyük bir deniz, küçük bir havuz gibi görünür. Harâretten çıkan sis ve buharlar ve bataklıklar arkasında görünen bir denizi, çamur içinde bir çeşmeye teşbîhi, Arabca hem çeşme, hem güneş, hem göz ma‘nâsında olan...
Allah razı olsun hocam
Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed Allah'a emanet ol
MAŞAALLAH
Allah razı olsun abi Rabbim çalışmalarınıza bereketler versin
Allah razı olsun🌿⚘️🌿
Masallah barekallah
RABBİMMM ebeden razı olsun sizlerden inşallah
❤Allah razı olsun ❤ Peygamberimize sonsuz salatu selamlar olsun Allahümme❤ salli ala seyyidina ve nebiyyina❤ Muhammed❤
Allah razı olsun
محمد ع ص م
❤Allah razı olsun maşallah barekallah Rabbım ömrünüze.bereket.versin ❤
Maşallah abi
🌹
GÖZE SU ÇIKAN KAYNAK, GÖZEDE BATIYOR DIYE MANA VERILMISTI
selamun aleyküm
Allah razı olsun
Allah razı olsun