“Ey iman edenler... Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz! Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allâh indînde çok nefret edilesidir!” (61.Saff: 2-3) Kur’ân-ı Kerîm’den, “Allâh”a iman etmiş insanlarla, “tanrı”ya inanan ve tanrılarının kendilerini koruyacağını sanan kişiler arasındaki farkı belirleyen iki âyettir bunlar... Ciddiyetsiz ve tefekkür sorunu olan insanlar, düşünmeden, organlarının o anki çıkarları neyi gerektiriyorsa, o çıkarları doğrultusunda konuşur, sözler verirler!.. Tâ ki amaçlarına ulaşsınlar! Bu davranışları da, “ALLÂH” adıyla işaret edileni kavrayamadıkları için oluşur! “O”nun yarattığı sistem ve düzeni anlamadıkları için; bu aldatmacalı davranışlarının sonucunda, başlarına neler geleceğini idrak edemezler! Bu yüzden de, zevkleri veya çıkarları uğruna insanlara gerçekleştirmeyecekleri vaadlerde bulunurlar. Bunun, “imansız” bir şekilde ölümlerine yol açabileceğini düşünüp, fark edemezler! Kafalarında tahayyül edip varsaydıkları ilkel tanrılarına göre bir yaşam biçimidir bu onlarda. Ey iman edenler tutamayacağınız sözü niçin verirsiniz? “Allâh” adıyla işaret edilene iman edenler ise, bin düşünür bir söylerler. Vadettiklerini son noktasına kadar gerçekleştirirler! Yapamayacakları şeyi söylemez ve vadetmezler. Eğer bunu yaparlarsa, bilirler ki, içinde yaşadıkları sistem ve düzende bunun misliyle karşılığını alacaklardır. “ALLÂH”a iman etmişlerden olarak ölümü tadıp yolunuza devam etmek istiyorsanız, geçmişteki bu tür yaptıklarınıza tövbe ediniz; bundan sonra, insanları, o anki çıkarlarınız veya geçici dünya menfaatleri için yapmayacağınız şeyleri söyleyerek aldatmayınız; tutamayacağınız sözleri vermeyiniz. Aksi takdirde altından kalkamayacağınız vebali sırtlanmış olursunuz! Bak dostum, dünyadaki ömrün tümüyle cennet olsa bundan sonra -ki mümkün değil-; daha ne kadar yaşayacaksın? Ebedî huzur ve saadete yüz çevirmene değer mi, bir kısım davranışların? Ya, Allâh’tan yüz çevirmene; özündeki Allâh’tan tard olmana sebep olacak davranışlarda ısrarının nedeni ne? Özündeki ALLÂH’a mı imanın yok? Yaptıklarının, seni ebedî huzur ortamına götürmesi konusunda mı şüphen var? Yoksa, sisteme, sadece yaptıklarının sonuçlarına ulaşabileceğine mi yeterince imanın yok? Yoksa, sana tebliğ edilenlere mi inanmıyorsun? Lütfen otur, al başını iki elinin arasına; eğlenmeyi biraz bir yana koyup, beynini çalıştır!.. İnandığın ne, inanmadığın ne?.. Bu inançla, ilmine göre nereye gidersin? Yaptıkların sonucunda eline geçenler, değer mi gelecekte yitireceklerine? “Yarın” rüya olacak, “dün” uğruna, ebedî yaşamının cehennem olmasını kabullenene ne denilir ki? Hesaptan evvel hesap ver nefsine!.. Sana, hesap görücü olarak vicdanın umarım yeter! Duygularını sen terk edemezsen; bil ki, imanın seni terk edecek bu gidişle!
“SAL” (Yöneliş) Dışa-dışsal bir güce değil; “Kalb”indekine-Özündeki “Allah”a (Hakikatin olan Esmâ mertebesinin farkındalığı) Kendileri yaratılıyor oldukları hâlde (ve) bir şey yaratmayanlara değil; Hakiki Fail olan-her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan Allah'a! (İnsanların doğasal olay veya varlıkları, Allâh yanı sıra ilâh-tanrı konumunda düşünmelerine atıf ) Allah yanı sıra ötede bir İlâh'a- tanrıya değil; Tüm özlerde mevcud olan O'na! Yardıma muktedir olamadıkları gibi, kendi nefslerine de yardım edemeyenlere değil; Kudretiyle izhar ettiği tüm varlıkta iktidarı, tedbir ve tasarrufu geçerli olan mutlak - işlevsel kudret sahibi olan Allah'a! Allâh dûnunda sizin benzerleriniz kullara değil;"Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'a! -Varlığındaki Hakikatine! “SALÂT”(Namaz->Rabbine yöneliş) TECELLİ “NÜBÜVVET” İŞLEVİYLE BİLDİRİLEN SİSTEM “ÖZ”ÜNDEN ZÂHİR OLANI HİSSEDİP BUNUN SONUÇLARINI YAŞAMAK YAŞADIĞIN "AN"IN"Mİ'RÂC"I “Risâlet” işlevinin açığa çıkardığı hakikate “iman” edilmişse, bu “iman” edilen “Hakikat”in yaşanması için bildirilen sistemin adı... “Din”in direği `Hakikat`in olan Esmâ mertebesine yöneliş(Bedensellik kavramından-DünyaNdan(Dünyadan) çıkıp Esmâ mertebesinde kendini bulup yaşamak Yönelişin neticesi olarak istek, dua... Ama öyle bir dua ki, edenin içinde yok olduğu bir dua!. Hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede... Allah nurunu görme Sonsuzluk ve sınırsızlığa yönelmek Kişinin beşeriyet dünyasından arınıp; Allah hakikatına yönelmesi... "Öz"ündeki sonsuzluğa açılan pencere… “Öz”e-“Öz”ünde mevcud olan Allah’a yönelme "Öz"ündeki sonsuzluğa, o sonsuzluktaki huzura yöneliş… Bâtının ve hakikatın olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak "Mümin"in "Mi'râc"ı (Boyutsal anlamda) Hak'ka urûc… "Mirâc"ın kapısını açan âfakî ve enfüsi yöneliş… "Mi'râc" (Âfakî ve enfüsi yönelişi yaşama-Allah'a yönelişin getirisi) "İman" edilen "Hakikat"in yaşanması için “Nübüvvet” işleviyle bildirilen Sistem(Allah'a yöneliş ile “Mi’rac"ı yaşama) "Allah" isimleriyle bezenmiş ve oluşturulmuş beyin tarafından, okunan âyetler ve dualar ile ilgili konuda "yönlendirilmiş dalgalar" üretilerek bunları hem dışa, çevreye yayma; hem de "Ruha yükleme … Mümkün olduğunca dış dünyadan soyutlanarak tam bir konsantrasyon içinde okunan manâları ruha yükleme yöntemi... Varlığındaki Allah esmâsının azâmetini hissedip, tesbih etme ve bunun nefs’in hakikati olan Muhît olan tarafından algılandığını fark etme Allah'ı görebilmek amacıyla, vehmi benlikle başlayan ve secdedeki yoklukla tamam olan yöneliş... Bâtının ve hakikatin olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak… O'nun indinde hiçliğini, yok olduğunu yaşamakla başlayıp; kıyâmda, kendini dillendirişinin; rükûda, kudretinin önünde yaratılmışın kulluk etmekten başka şansı olmadığını açığa çıkarmasının; secdede, "Lillahil Vâhid'il Kahhar" hükmünün eserini ortaya koyuşunun yaşanışı… (Toplumsal anlamda salâtın işlevi- cemaatle kılınan namaz) "İnananların inançları doğrultusunda güçlü beyin dalgalarını kullanmak suretiyle, topluma yararlı yön verme"… (Namazın kaim kılınması anlamında-"Namazı kılarlar" ifadesiyle…)"Salât"ın ifade ettiği mânânın toplu olarak, elbirliğiyle gerçekleştirilmesi… Pek çok beyinden yayılan güçlü yönlendirilmiş beyin dalgalarının istenilen amaca dönük bir şeyler oluşturması… Allah'a olan mânevi borcumuz… Huzur ve güven kaynağı (İman edilen “Hakikat”in yaşanması için) “NÜBÜVVET” İŞLEVİYLE BİLDİRİLEN SİSTEM (Allah'a yöneliş ile “Mi’râc"ı yaşama) KURÂN'I BIRAKIP NEREYE GİDİYORSUNUZ? {O, âlemler(İnsanlar) için yalnızca bir Zikir'dir (HATIRLATMADIR!)-Tekvir/26}! SALÂT(Namaz) "Hû"nun Salâtı(Tecelli) Allah'ın Salâvatı("Sistem"i yaratmak) Rabbin Salâtı(“Mi’râc”-Daimi Namaz) "Hakikat"e Tam Dâvet(Ezan) "Salât"ın yaşandığı yer("Musalla") Kalp Makamı(Zât-"Beytullah"-Kâbe"-Güvenilir sığınak) İmam Vakit Niyet Abdest Kıble Kıyam Tekbir "Subhaneke" "Oku"mak Kıraat Besmele Fâtiha "Oku"mak Rukû Secde "Salât"ı tamamlamak "Ettehiyyâtü "Oku"mak(Salât"tan çıkmak-Selâm vermek) Tesbih Zikir Salâvat Dua "Salât"ı yaşamak SUBHÂNEKE BESMELE FÂTİHA SÛRESİ ÂYET'EL KÜRSÎ KEHF SÛRESİ FETİH SÛRESİ KAF SÛRESİ RAHMAN SÛRESİ CUMU'A SÛRESİ DUHA SÛRESİ İNŞİRAH SÛRESİ KADR SÛRESİ KEVSER SÛRESİ NÂS SÛRESİ "EL İNSAN"IN YÜKLENDİĞİ EMANET KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ
Salât (Namaz) Niçin? “İnsan” diye hitap edilmiş bize... “İnsan”, neyin, ne tür bir varlığın adıdır acaba? Bu konuyu geniş bir biçimde “Kendini Tanı” ile “Bilincin Arınışı” isimli kitaplarımda ele aldığım için burada detayına girmeyeceğim... “İnsan” olarak bize teklif edilen “salât”, yani dilimizdeki adıyla “namaz” denilen yönelişin ne olduğu ve neden zorunlu olduğu hakkında birkaç şey paylaşmak istedim bu yazımda sizlerle. Son zamanlarda mükemmel robotlar yapılıyor biliyorsunuz... Hatta bu konuda bir tasavvur olarak duygular taşıyan robot örneğini konu alan “Artificial Intelligence” (Yapay Zekâ), “I Robot” (Ben Robot) gibi filmler de yakın zamanlarda gösterimdeydi... Böyle bir robotun beynine “Kur’ân” metnini yükleyip, namaz hareketlerini de programlayabilirsiniz... O robot da namazdaki hareketleri aynen uygulayıp, tüm Kurân’ı saatler içinde tekrarlayarak bizlerden çok daha iyi bir performans gösterebilir... Hatta programlayarak belli yerleri okurken gözyaşı bile döktürtebilirsiniz! Peki insanın farkı nerede? Biliyor muyuz acaba ne olduğumuzu ve robot olmadığımızı? İnsanın farkı, aynı işlevi yaşarken, okuduğunun anlamını düşünerek, bu düşüncenin sonuçlarını hissedip, idrak edip gereğini namaz sonrası süreçte yaşayabilmesinde! “Feveylün lil musalliyn, elleziyne hüm ‘an Salâtihim sâhûn” âyetinde işte bu yaşanası gerçekliğe işaret vardır: “Vay hâline o (âdet diye) namaz kılanlara ki; onlar, (iman edenin mi’râcı olan) salâtlarından (okunanların mânâsını yaşamaktan) kozalıdırlar (gâfildirler)!” (107.Mâûn: 4-5) Nedir o yaşanası namaz gerçekliği? Havâss veya hâssül havâssın namazda yaşadıklarından değil; kendim gibi avamdan birinin namazdaki asgari yaşaması gerekenden söz etmek istiyorum burada... Önce hatırlayalım ki... Hz. Muhammed (aleyhisselâm), tek tanrılı, gök kaynaklı (semâvî) din anlayışına son verip; “ALLÂH” ismiyle işaret edilene iman, bu iman edilene şahit olma, bunu kendisine bildiren Rasûl’e iman etme esasını tebliğ etmiştir! Eğer Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın ne getirdiğini idrak etmişseniz; fark etmişsinizdir ki, başta “salât”, yani dua ve namaz olmak üzere, ibadet adı altındaki tüm çalışmalar, asla yukarıdaki bir gök tanrının gözüne girmek veya ona tapınmak amacıyla önerilmemiştir! Çünkü gökte bir tanrı yoktur!.. Gelecekte, gökten bir tanrının Dünya’ya gelmesi de kesinlikle ve asla söz konusu değildir! Deccal veya Mesih adıyla beklenen ve çevresindeki uzaylılar konusuna, şimdilik bu kadarıyla işaret edelim... Bunu daha sonra daha geniş yazarım belki… Evet! İbadetler yani dua ve namaz, yukarıdaki yani DIŞIMIZDAKİ bir tanrı için yapılmayacağına göre, niçin yapılır? Allâh huzuru neresidir? Huzurunda olmanın anlamı nedir? Önerilen bu çalışma ile bize ne kazandırılmak istenmektedir? Gelmiş geçmiş bütün kemâlât sahibi tasavvuf ehli ittifak hâlindedir ki, kişinin “ALLÂH” ismi ile işaret edilene yönelişi ve ulaşması kendi özünden yani kendi bilincinden (nefsinden) kendi vicdanındandır! Vicdan, Hakk’ın seslenişidir kişinin özünden! “ALLÂH’a giden yol nefsler (bilinçler) adedincedir” sözü insanların dışardan değil kendi “öz”lerinden hakikate ulaşma yolunun açık olduğuna işaret eder! Gerek dua ve gerekse namaz, kişinin “ALLÂH” ismi ile işaret edilene “yönelişinden” başka bir şey değildir! Dua; kişinin, hakikatindeki “ALLÂH” adıyla bilinene ait kuvveleri harekete geçirerek, istediğini gerçekleştirme faaliyetidir! Namaz; kişinin hakikati olan “ALLÂH” ismi ile bilinene ait bir kısım özelliklerin idrak edilmesi, hissedilmesi, yaşanması ve namaz sonrasında da bunun günlük yaşam içinde devam ettirilmesi amacıyladır avam boyutundakiler için...[1] Evet, namaza dururken önce “Subhaneke” veya benzeri bir cümle okunarak giriş yapılır... Bunun nedeni, öncelikle “ALLÂH” ismi ile işaret edilenin azamet ve sonsuzluğunun, ve dahi o boyutların yanında Dünya ve diğer değerlerin ne ifade ettiğini hatırlamaktır! Okunan bu cümlelerin anlamının bilinmesi şarttır ki, o anlam üzerinde düşünülüp, meselenin ciddiyet ve önemi fark edilebilsin. Bundan sonra “eûzü” okunarak, kişinin vehminin oluşturacağı kendini bir beden kabulü dolayısıyla mahrum kalacağı hakikatlerden, “B”illâhi hakikatiyle korunması amaçlanır. Sonra açılımı “B”-ismi ALLÂH olan “Bismillâh” okunur. Bunun anlamını geniş şekilde “ALLÂH” isimli kitabımda yazmıştım. Anlamını merak edenler oradan geniş şekilde okuyabilirler. Yazıyı uzatmamak için detaya girmiyorum. Bundan sonra sıra “Fâtiha”yı “OKU”maya gelir... “Hamd” esas itibarıyla “değerlendirmek” anlamında kullanılmıştır burada. Hamd ALLÂH içindir demek, “değerlendirmek ALLÂH’a aittir”, anlamındadır. Çünkü ALLÂH adı ile işaret edilenin yarattıklarını hakkıyla değerlendirmek, ancak ve ancak kendisine aittir! Bir yaratılmışın böyle bir değerlendirme yapabilmesi muhaldir! Bu yüzdendir ki bu cümle okunarak daha en başta insana çizgisi ve kapasitesi fark ettirilmekte, yaratılmış bu sistem hakkında haddini bilerek yaşaması ikazında bulunulmaktadır! “Rahmân” ve “Rahıym”in bugüne kadar anlatılanlardan ve anlattıklarımızdan farklı bir anlamı üzerinde durmak istiyorum...
“Ey iman edenler... Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz! Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allâh indînde çok nefret edilesidir!” (61.Saff: 2-3)
Kur’ân-ı Kerîm’den, “Allâh”a iman etmiş insanlarla, “tanrı”ya inanan ve tanrılarının kendilerini koruyacağını sanan kişiler arasındaki farkı belirleyen iki âyettir bunlar...
Ciddiyetsiz ve tefekkür sorunu olan insanlar, düşünmeden, organlarının o anki çıkarları neyi gerektiriyorsa, o çıkarları doğrultusunda konuşur, sözler verirler!.. Tâ ki amaçlarına ulaşsınlar! Bu davranışları da, “ALLÂH” adıyla işaret edileni kavrayamadıkları için oluşur! “O”nun yarattığı sistem ve düzeni anlamadıkları için; bu aldatmacalı davranışlarının sonucunda, başlarına neler geleceğini idrak edemezler! Bu yüzden de, zevkleri veya çıkarları uğruna insanlara gerçekleştirmeyecekleri vaadlerde bulunurlar.
Bunun, “imansız” bir şekilde ölümlerine yol açabileceğini düşünüp, fark edemezler!
Kafalarında tahayyül edip varsaydıkları ilkel tanrılarına göre bir yaşam biçimidir bu onlarda.
Ey iman edenler tutamayacağınız sözü niçin verirsiniz?
“Allâh” adıyla işaret edilene iman edenler ise, bin düşünür bir söylerler. Vadettiklerini son noktasına kadar gerçekleştirirler! Yapamayacakları şeyi söylemez ve vadetmezler. Eğer bunu yaparlarsa, bilirler ki, içinde yaşadıkları sistem ve düzende bunun misliyle karşılığını alacaklardır.
“ALLÂH”a iman etmişlerden olarak ölümü tadıp yolunuza devam etmek istiyorsanız, geçmişteki bu tür yaptıklarınıza tövbe ediniz; bundan sonra, insanları, o anki çıkarlarınız veya geçici dünya menfaatleri için yapmayacağınız şeyleri söyleyerek aldatmayınız; tutamayacağınız sözleri vermeyiniz. Aksi takdirde altından kalkamayacağınız vebali sırtlanmış olursunuz!
Bak dostum, dünyadaki ömrün tümüyle cennet olsa bundan sonra -ki mümkün değil-; daha ne kadar yaşayacaksın?
Ebedî huzur ve saadete yüz çevirmene değer mi, bir kısım davranışların?
Ya, Allâh’tan yüz çevirmene; özündeki Allâh’tan tard olmana sebep olacak davranışlarda ısrarının nedeni ne?
Özündeki ALLÂH’a mı imanın yok?
Yaptıklarının, seni ebedî huzur ortamına götürmesi konusunda mı şüphen var?
Yoksa, sisteme, sadece yaptıklarının sonuçlarına ulaşabileceğine mi yeterince imanın yok?
Yoksa, sana tebliğ edilenlere mi inanmıyorsun?
Lütfen otur, al başını iki elinin arasına; eğlenmeyi biraz bir yana koyup, beynini çalıştır!..
İnandığın ne, inanmadığın ne?.. Bu inançla, ilmine göre nereye gidersin?
Yaptıkların sonucunda eline geçenler, değer mi gelecekte yitireceklerine?
“Yarın” rüya olacak, “dün” uğruna, ebedî yaşamının cehennem olmasını kabullenene ne denilir ki?
Hesaptan evvel hesap ver nefsine!.. Sana, hesap görücü olarak vicdanın umarım yeter!
Duygularını sen terk edemezsen; bil ki, imanın seni terk edecek bu gidişle!
“SAL”
(Yöneliş)
Dışa-dışsal bir güce değil; “Kalb”indekine-Özündeki “Allah”a (Hakikatin olan Esmâ mertebesinin farkındalığı)
Kendileri yaratılıyor oldukları hâlde (ve) bir şey yaratmayanlara değil; Hakiki Fail olan-her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayan Allah'a! (İnsanların doğasal olay veya varlıkları, Allâh yanı sıra ilâh-tanrı konumunda düşünmelerine atıf )
Allah yanı sıra ötede bir İlâh'a- tanrıya değil; Tüm özlerde mevcud olan O'na!
Yardıma muktedir olamadıkları gibi, kendi nefslerine de yardım edemeyenlere değil; Kudretiyle izhar ettiği tüm varlıkta iktidarı, tedbir ve tasarrufu geçerli olan mutlak - işlevsel kudret sahibi olan Allah'a!
Allâh dûnunda sizin benzerleriniz kullara değil;"Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan'a! -Varlığındaki Hakikatine!
“SALÂT”(Namaz->Rabbine yöneliş)
TECELLİ
“NÜBÜVVET” İŞLEVİYLE BİLDİRİLEN SİSTEM
“ÖZ”ÜNDEN ZÂHİR OLANI HİSSEDİP BUNUN SONUÇLARINI YAŞAMAK
YAŞADIĞIN "AN"IN"Mİ'RÂC"I
“Risâlet” işlevinin açığa çıkardığı hakikate “iman” edilmişse, bu “iman” edilen “Hakikat”in yaşanması için bildirilen sistemin adı...
“Din”in direği
`Hakikat`in olan Esmâ mertebesine yöneliş(Bedensellik kavramından-DünyaNdan(Dünyadan) çıkıp Esmâ mertebesinde kendini bulup yaşamak
Yönelişin neticesi olarak istek, dua... Ama öyle bir dua ki, edenin içinde yok olduğu bir dua!.
Hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede...
Allah nurunu görme
Sonsuzluk ve sınırsızlığa yönelmek
Kişinin beşeriyet dünyasından arınıp; Allah hakikatına yönelmesi...
"Öz"ündeki sonsuzluğa açılan pencere…
“Öz”e-“Öz”ünde mevcud olan Allah’a yönelme
"Öz"ündeki sonsuzluğa, o sonsuzluktaki huzura yöneliş…
Bâtının ve hakikatın olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak
"Mümin"in "Mi'râc"ı
(Boyutsal anlamda) Hak'ka urûc…
"Mirâc"ın kapısını açan âfakî ve enfüsi yöneliş…
"Mi'râc" (Âfakî ve enfüsi yönelişi yaşama-Allah'a yönelişin getirisi)
"İman" edilen "Hakikat"in yaşanması için “Nübüvvet” işleviyle bildirilen Sistem(Allah'a yöneliş ile “Mi’rac"ı yaşama)
"Allah" isimleriyle bezenmiş ve oluşturulmuş beyin tarafından, okunan âyetler ve dualar ile ilgili konuda "yönlendirilmiş dalgalar" üretilerek bunları hem dışa, çevreye yayma; hem de "Ruha yükleme …
Mümkün olduğunca dış dünyadan soyutlanarak tam bir konsantrasyon içinde okunan manâları ruha yükleme yöntemi...
Varlığındaki Allah esmâsının azâmetini hissedip, tesbih etme ve bunun nefs’in hakikati olan Muhît olan tarafından algılandığını fark etme
Allah'ı görebilmek amacıyla, vehmi benlikle başlayan ve secdedeki yoklukla tamam olan yöneliş...
Bâtının ve hakikatin olup, özünden Zâhir olanı hissedip, bunun sonuçlarını yaşamak…
O'nun indinde hiçliğini, yok olduğunu yaşamakla başlayıp; kıyâmda, kendini dillendirişinin; rükûda, kudretinin önünde yaratılmışın kulluk etmekten başka şansı olmadığını açığa çıkarmasının; secdede, "Lillahil Vâhid'il Kahhar" hükmünün eserini ortaya koyuşunun yaşanışı…
(Toplumsal anlamda salâtın işlevi- cemaatle kılınan namaz) "İnananların inançları doğrultusunda güçlü beyin dalgalarını kullanmak suretiyle, topluma yararlı yön verme"…
(Namazın kaim kılınması anlamında-"Namazı kılarlar" ifadesiyle…)"Salât"ın ifade ettiği mânânın toplu olarak, elbirliğiyle gerçekleştirilmesi…
Pek çok beyinden yayılan güçlü yönlendirilmiş beyin dalgalarının istenilen amaca dönük bir şeyler oluşturması…
Allah'a olan mânevi borcumuz…
Huzur ve güven kaynağı
(İman edilen “Hakikat”in yaşanması için) “NÜBÜVVET” İŞLEVİYLE BİLDİRİLEN SİSTEM (Allah'a yöneliş ile “Mi’râc"ı yaşama)
KURÂN'I BIRAKIP NEREYE GİDİYORSUNUZ?
{O, âlemler(İnsanlar) için yalnızca bir Zikir'dir (HATIRLATMADIR!)-Tekvir/26}!
SALÂT(Namaz)
"Hû"nun Salâtı(Tecelli)
Allah'ın Salâvatı("Sistem"i yaratmak)
Rabbin Salâtı(“Mi’râc”-Daimi Namaz)
"Hakikat"e Tam Dâvet(Ezan)
"Salât"ın yaşandığı yer("Musalla")
Kalp Makamı(Zât-"Beytullah"-Kâbe"-Güvenilir sığınak)
İmam
Vakit
Niyet
Abdest
Kıble
Kıyam
Tekbir
"Subhaneke" "Oku"mak
Kıraat
Besmele
Fâtiha "Oku"mak
Rukû
Secde
"Salât"ı tamamlamak
"Ettehiyyâtü "Oku"mak(Salât"tan çıkmak-Selâm vermek)
Tesbih
Zikir
Salâvat
Dua
"Salât"ı yaşamak
SUBHÂNEKE
BESMELE
FÂTİHA SÛRESİ
ÂYET'EL KÜRSÎ
KEHF SÛRESİ
FETİH SÛRESİ
KAF SÛRESİ
RAHMAN SÛRESİ
CUMU'A SÛRESİ
DUHA SÛRESİ
İNŞİRAH SÛRESİ
KADR SÛRESİ
KEVSER SÛRESİ
NÂS SÛRESİ
"EL İNSAN"IN YÜKLENDİĞİ EMANET
KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ
Salât (Namaz) Niçin?
“İnsan” diye hitap edilmiş bize...
“İnsan”, neyin, ne tür bir varlığın adıdır acaba?
Bu konuyu geniş bir biçimde “Kendini Tanı” ile “Bilincin Arınışı” isimli kitaplarımda ele aldığım için burada detayına girmeyeceğim...
“İnsan” olarak bize teklif edilen “salât”, yani dilimizdeki adıyla “namaz” denilen yönelişin ne olduğu ve neden zorunlu olduğu hakkında birkaç şey paylaşmak istedim bu yazımda sizlerle.
Son zamanlarda mükemmel robotlar yapılıyor biliyorsunuz... Hatta bu konuda bir tasavvur olarak duygular taşıyan robot örneğini konu alan “Artificial Intelligence” (Yapay Zekâ), “I Robot” (Ben Robot) gibi filmler de yakın zamanlarda gösterimdeydi...
Böyle bir robotun beynine “Kur’ân” metnini yükleyip, namaz hareketlerini de programlayabilirsiniz... O robot da namazdaki hareketleri aynen uygulayıp, tüm Kurân’ı saatler içinde tekrarlayarak bizlerden çok daha iyi bir performans gösterebilir... Hatta programlayarak belli yerleri okurken gözyaşı bile döktürtebilirsiniz!
Peki insanın farkı nerede? Biliyor muyuz acaba ne olduğumuzu ve robot olmadığımızı?
İnsanın farkı, aynı işlevi yaşarken, okuduğunun anlamını düşünerek, bu düşüncenin sonuçlarını hissedip, idrak edip gereğini namaz sonrası süreçte yaşayabilmesinde!
“Feveylün lil musalliyn, elleziyne hüm ‘an Salâtihim sâhûn” âyetinde işte bu yaşanası gerçekliğe işaret vardır:
“Vay hâline o (âdet diye) namaz kılanlara ki; onlar, (iman edenin mi’râcı olan) salâtlarından (okunanların mânâsını yaşamaktan) kozalıdırlar (gâfildirler)!” (107.Mâûn: 4-5)
Nedir o yaşanası namaz gerçekliği?
Havâss veya hâssül havâssın namazda yaşadıklarından değil; kendim gibi avamdan birinin namazdaki asgari yaşaması gerekenden söz etmek istiyorum burada...
Önce hatırlayalım ki...
Hz. Muhammed (aleyhisselâm), tek tanrılı, gök kaynaklı (semâvî) din anlayışına son verip; “ALLÂH” ismiyle işaret edilene iman, bu iman edilene şahit olma, bunu kendisine bildiren Rasûl’e iman etme esasını tebliğ etmiştir!
Eğer Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın ne getirdiğini idrak etmişseniz; fark etmişsinizdir ki, başta “salât”, yani dua ve namaz olmak üzere, ibadet adı altındaki tüm çalışmalar, asla yukarıdaki bir gök tanrının gözüne girmek veya ona tapınmak amacıyla önerilmemiştir! Çünkü gökte bir tanrı yoktur!..
Gelecekte, gökten bir tanrının Dünya’ya gelmesi de kesinlikle ve asla söz konusu değildir! Deccal veya Mesih adıyla beklenen ve çevresindeki uzaylılar konusuna, şimdilik bu kadarıyla işaret edelim... Bunu daha sonra daha geniş yazarım belki…
Evet! İbadetler yani dua ve namaz, yukarıdaki yani DIŞIMIZDAKİ bir tanrı için yapılmayacağına göre, niçin yapılır? Allâh huzuru neresidir? Huzurunda olmanın anlamı nedir?
Önerilen bu çalışma ile bize ne kazandırılmak istenmektedir?
Gelmiş geçmiş bütün kemâlât sahibi tasavvuf ehli ittifak hâlindedir ki, kişinin “ALLÂH” ismi ile işaret edilene yönelişi ve ulaşması kendi özünden yani kendi bilincinden (nefsinden) kendi vicdanındandır!
Vicdan, Hakk’ın seslenişidir kişinin özünden!
“ALLÂH’a giden yol nefsler (bilinçler) adedincedir” sözü insanların dışardan değil kendi “öz”lerinden hakikate ulaşma yolunun açık olduğuna işaret eder!
Gerek dua ve gerekse namaz, kişinin “ALLÂH” ismi ile işaret edilene “yönelişinden” başka bir şey değildir!
Dua; kişinin, hakikatindeki “ALLÂH” adıyla bilinene ait kuvveleri harekete geçirerek, istediğini gerçekleştirme faaliyetidir!
Namaz; kişinin hakikati olan “ALLÂH” ismi ile bilinene ait bir kısım özelliklerin idrak edilmesi, hissedilmesi, yaşanması ve namaz sonrasında da bunun günlük yaşam içinde devam ettirilmesi amacıyladır avam boyutundakiler için...[1]
Evet, namaza dururken önce “Subhaneke” veya benzeri bir cümle okunarak giriş yapılır... Bunun nedeni, öncelikle “ALLÂH” ismi ile işaret edilenin azamet ve sonsuzluğunun, ve dahi o boyutların yanında Dünya ve diğer değerlerin ne ifade ettiğini hatırlamaktır! Okunan bu cümlelerin anlamının bilinmesi şarttır ki, o anlam üzerinde düşünülüp, meselenin ciddiyet ve önemi fark edilebilsin.
Bundan sonra “eûzü” okunarak, kişinin vehminin oluşturacağı kendini bir beden kabulü dolayısıyla mahrum kalacağı hakikatlerden, “B”illâhi hakikatiyle korunması amaçlanır.
Sonra açılımı “B”-ismi ALLÂH olan “Bismillâh” okunur. Bunun anlamını geniş şekilde “ALLÂH” isimli kitabımda yazmıştım. Anlamını merak edenler oradan geniş şekilde okuyabilirler. Yazıyı uzatmamak için detaya girmiyorum.
Bundan sonra sıra “Fâtiha”yı “OKU”maya gelir...
“Hamd” esas itibarıyla “değerlendirmek” anlamında kullanılmıştır burada. Hamd ALLÂH içindir demek, “değerlendirmek ALLÂH’a aittir”, anlamındadır.
Çünkü ALLÂH adı ile işaret edilenin yarattıklarını hakkıyla değerlendirmek, ancak ve ancak kendisine aittir! Bir yaratılmışın böyle bir değerlendirme yapabilmesi muhaldir! Bu yüzdendir ki bu cümle okunarak daha en başta insana çizgisi ve kapasitesi fark ettirilmekte, yaratılmış bu sistem hakkında haddini bilerek yaşaması ikazında bulunulmaktadır!
“Rahmân” ve “Rahıym”in bugüne kadar anlatılanlardan ve anlattıklarımızdan farklı bir anlamı üzerinde durmak istiyorum...