قُل لِّعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ يُقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَيُنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِيَةً مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خِلاَلٌ ﴿٣١﴾ 14/İBRÂHÎM-31:Âmenû olan (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyen) kullarıma söyle: “Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce namazı ikame etsinler! Onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infâk etsinler!” إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٤٢﴾ 29/ANKEBÛT-42 Muhakkak ki Allah, onların, O’ndan (Kendinden) başka taptıkları şeyleri bilir. Ve O; Azîz’dir (çok yüce) Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi). وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ ﴿٤٣﴾ 29/ANKEBÛT-43 Ve işte bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ve onu, âlimlerden başkası akıl (idrak) edemez. خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٤﴾ 29/ANKEBÛT-44 Allah, semaları ve arzı hak ile halketti. Muhakkak ki bunda, mü’minler için mutlaka deliller vardır. اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿٤٥﴾ 29/ANKEBÛT-45 Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir. وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى ﴿١﴾ 53/NECM-1 Kaybolduğu zaman yıldıza andolsun. مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى ﴿٢﴾ 53/NECM-2 Sahibiniz dalâlete düşmedi ve azmadı. وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى ﴿٣﴾ 53/NECM-3 Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz. إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿٤﴾ 53/NECM-4 (O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir. عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ﴿٥﴾ 53/NECM-5 O’na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail A.S) öğretti. ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى ﴿٦﴾ 53/NECM-6 O (Cebrail A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi). وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى ﴿٧﴾ 53/NECM-7 Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü). ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى ﴿٨﴾ 53/NECM-8 Sonra yaklaştı ve böylece indi. فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى ﴿٩﴾ 53/NECM-9 Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu. فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى ﴿١٠﴾ 53/NECM-10 Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti. مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى ﴿١١﴾ 53/NECM-11 Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi. أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى ﴿١٢﴾ 53/NECM-12 Yoksa siz, onunla gördüğü şey hakkında mı tartışıyorsunuz? وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى ﴿١٣﴾ 53/NECM-13 Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü. عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى ﴿١٤﴾ 53/NECM-14 Sidretül Münteha'nın yanında. عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى ﴿١٥﴾ 53/NECM-15 O’nun (Sidretül Münteha’nın) yanında Meva Cenneti (vardır).
Maşallah
çok güzel! 🌻
قُل لِّعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ يُقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَيُنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِيَةً مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خِلاَلٌ ﴿٣١﴾
14/İBRÂHÎM-31:Âmenû olan (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyen) kullarıma söyle: “Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce namazı ikame etsinler! Onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infâk etsinler!”
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٤٢﴾
29/ANKEBÛT-42 Muhakkak ki Allah, onların, O’ndan (Kendinden) başka taptıkları şeyleri bilir. Ve O; Azîz’dir (çok yüce) Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi).
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ ﴿٤٣﴾
29/ANKEBÛT-43 Ve işte bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ve onu, âlimlerden başkası akıl (idrak) edemez.
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٤﴾
29/ANKEBÛT-44 Allah, semaları ve arzı hak ile halketti. Muhakkak ki bunda, mü’minler için mutlaka deliller vardır.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿٤٥﴾
29/ANKEBÛT-45 Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى ﴿١﴾
53/NECM-1 Kaybolduğu zaman yıldıza andolsun.
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى ﴿٢﴾
53/NECM-2 Sahibiniz dalâlete düşmedi ve azmadı.
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى ﴿٣﴾
53/NECM-3 Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿٤﴾
53/NECM-4 (O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir.
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ﴿٥﴾
53/NECM-5 O’na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail A.S) öğretti.
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى ﴿٦﴾
53/NECM-6 O (Cebrail A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi).
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى ﴿٧﴾
53/NECM-7 Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى ﴿٨﴾
53/NECM-8 Sonra yaklaştı ve böylece indi.
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى ﴿٩﴾
53/NECM-9 Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.
فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى ﴿١٠﴾
53/NECM-10 Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى ﴿١١﴾
53/NECM-11 Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى ﴿١٢﴾
53/NECM-12 Yoksa siz, onunla gördüğü şey hakkında mı tartışıyorsunuz?
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى ﴿١٣﴾
53/NECM-13 Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى ﴿١٤﴾
53/NECM-14 Sidretül Münteha'nın yanında.
عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى ﴿١٥﴾
53/NECM-15 O’nun (Sidretül Münteha’nın) yanında Meva Cenneti (vardır).
Allah razi olsun Ali tel den
Agzina yüregine saglik hocam
Selamun Aleyküm Ali hocanın kayıtlarını Spotify da ekler misiniz lütfen.