Çok keyifli bir program serisi. Devam bölümlerini keyifle bekliyoruz. Besim hocayı dinlemek ayrı bir şans ve ayrıcalık. Frankfurt okulu ve eleştirel gelenek üzerine de bir program yapmanız dileğiyle :)
Besim Bey’in kapanıştan önceki son yorumuyla ilgili küçük bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Kişilerin kendilerini haklı görme eğilimleri, uzun süredir üzerine kafa yorduğum ve araştırdığım bir konu. Bireyin benliği, yaşamı boyunca gözlemlediği ve deneyimlediği olaylar, travmalar, maruz kaldığı medya içerikleri, okuduğu kitaplar, tükettiği yayınlar, sohbetler, öğretiler, ebeveynler, rol modeller, dizi karakterleri, TV ve sinema gibi çok çeşitli kaynaklardan beslenerek şekillenir. Bu süreçte, bilinçaltında biriken bu çok geniş veri seti, kişilik gelişiminde ve yargı oluşturma mekanizmalarında belirleyici bir rol oynar. Örneğin, Anadolu’nun küçük bir kasabasında doğup büyümüş birini ele alalım. Bu kişinin edindiği veri setini, kapasite açısından bir diskete sığacak büyüklükte kabul edelim, yani yaklaşık 1.5 MB’lık bir bilgi kümesi. Bu veri seti, o kişinin kasabadaki yaşamı için yeterli olabilir ve bu kişi günlük hayatını 200 kelimeyle sürdürebilir, hatta bu bilgi setiyle oy kullanarak siyasi bir tercih yapabilir. Diğer tarafta, bir akademisyeni düşünelim. İyi eğitim almış, kütüphanesinde yüzlerce kitap olan, farklı kültürlerle etkileşim kurmuş, felsefe, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlara ilgi duyan bir entelektüel. Bu kişinin terabaytlarca büyüklükte bir veri setine sahip olduğunu varsayabiliriz. Bu iki birey de, sahip oldukları bilgi ve veri setlerine dayanarak bir yargıya ulaşır. Dolayısıyla, aynı konuda farklı sonuçlara varmaları ve her birinin kendi veri setine dayanarak haklı hissetmeleri oldukça doğaldır. Ancak bu haklılık iddiası, diğer insanlarda rahatsızlık uyandırabilir. Elbette, daha geniş bir veri seti, daha derinlemesine ve daha kesin sonuçlar verir. Ancak bu iki insan da iletişimde hızlı ve yüzeysel bir analizle, depoladıkları veri setlerine dayanarak tam detaylı olmayan, oldukça yüzeysel bir yargıya varabilir. Beyin, iletişimi genellikle hızlı ve özensiz buglarla dolu bir şekilde gerçekleştirdiği için, bu süreçte iletişimde birçok hata ve yanlış anlaşılma meydana gelebilir. Bu tür durumları doğru-yanlış ya da haklı-haksız şeklinde değerlendirmek yerine, görüşlerin arkasındaki akıl yürütme süreçlerini ve bu akıl yürütmenin hangi veri setlerine dayandığını anlamaya çalışmak daha anlamlı olabilir. Bu bağlamda, fikir ve görüşleri mutlak kategorilerle sınıflandırmak yerine, onların hangi koşullar, öncelikler ve düşünce sistemleri içinde şekillendiğini değerlendirmek gereklidir. Yoksulluk çeken, hayatı travmalarla dolu bir çoğunluğun, ekonomiyi ve refahı ön planda tutması ve bu vaatlerde bulunan sağcı bir partiyi desteklemesi oldukça anlaşılır bir durumdur. Bu, sadece üçüncü dünya ülkelerine özgü bir durum değil; dünya genelinde gözlemlenebilecek bir olgudur. Burada, Besim Bey’in toplumumuzdaki büyük çoğunluğun yargıya varırken sergilediği yüzeyselliği ve akıl yürütmede sadece bir ya da birkaç bulguya dayanan yetersiz veri setleriyle sonuca ulaşma süreçlerini eleştirdiğini düşünüyorum. 1.5 MB’lık veri setiyle bir yargıya varmak ve bu haklılık hissiyatına sıkı sıkıya sarılmak, diğer insanlarda rahatsızlık yaratabilir. Belki de toplumda yaşanan birçok çatışmanın kaynağı bu durumlardır. İletişim dilinde, seçilen kelimeler milisaniyeler içinde zihin tarafından birbiri ardına sıralanır ve ne kadar dikkat edersek edelim, kelime dizilimleri bazen tam olarak aktarılmak isteneni ifade edemeyebilir. Harika bir seri olmuş, emeğiniz ve katkılarınız için size ve ekibinize teşekkür ederim.
Besim hocam, bir sorum olacak size: Sosyal medya ve şehirleşmenin etkisiyle 20-30 yaş arası kuşak (ben onlarla çalıştığım için, bu yaş aralığını veriyorum), anketlere ve benim de gözlemime göre ebeveynlerinden çok daha az fanatik. en azından kültürümüzdeki kutuplaşma fay hatları azalıyor ve herkesin kamusal alanı sanal da olsa hızla genişliyor. Sizce önümüzdeki 10 yıl nasıl görünüyor?
Her ne kadar söz bana yöneltilmiş olsa da bir kaç düşüncemi aktarmak isterim. Konunun genişliğinden dolayı buraya yazıp tekrar sildim ama önümüzdeki 5 yıl içinde bütün yapılarda çöküş öngörüyorum. Buna ulus devletleri dahil. Bunu da duzeltebilecek tek kesimin sözünü ettiğiniz grup olduğunu düşünüyorum.
Harika bir sohbet, emeginize saglik. Izlerken bende soyle bir soru olustu: bu sohbet entellektuel bir sohbet mi yoksa aydin bir sohbet mi? Sanki aydin tarafi daha agir basiyor gibi. Yorumlarinizi merak ediyorum, tesekkurler.
Dellaloğlu, programı şu günlerde yapsaydı, sartre'ı fransa sayan ve Dellaloğlu'nun öve öve bitiremediği Avrupa kültürel kamusunun, filistin bayrağı taşımayı yasaklayan bir hükümet karşısında gıkını çıkaramamasından bahseder miydi acaba?
Adnan Oktar'ın mehdilik alametlerinden bahsederken kendisini anlatması gibi Besim Bey de entelektüelin ve aydının kim olduğunu anlatırken kendisini anlatıyor sanki.
Cok ufuk acici ve Turkiye uzerine cok yerinde saptamalar. Daha once cok deginilmeyen konular. Tesekurler.
Sohbet için Teşekkürler. 🙏🙏🙏💐💐💐
Harikasınız Çok Kıymetli Bir Seri Yaptınız ..Çok Teşekkür Ediyorum Emekleriniz İçin..Edgar Çok İyi Modere Edip Besim Hocayı Konuşturuyor..
Dolu dolu bi program olmuş yine, teşekürler.👏👏
Zengin bir sohbet olmus, tesekkurler.
Harika bir program ve seri sırayla izliyorum dinliyorum keşke kitaplarını da oluyabilsem 🙏🏻
Çok keyifli bir program serisi. Devam bölümlerini keyifle bekliyoruz. Besim hocayı dinlemek ayrı bir şans ve ayrıcalık. Frankfurt okulu ve eleştirel gelenek üzerine de bir program yapmanız dileğiyle :)
Besim Hoca'nin her bir cümlesi derya, teşekkürler
Besim Bey’in kapanıştan önceki son yorumuyla ilgili küçük bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Kişilerin kendilerini haklı görme eğilimleri, uzun süredir üzerine kafa yorduğum ve araştırdığım bir konu. Bireyin benliği, yaşamı boyunca gözlemlediği ve deneyimlediği olaylar, travmalar, maruz kaldığı medya içerikleri, okuduğu kitaplar, tükettiği yayınlar, sohbetler, öğretiler, ebeveynler, rol modeller, dizi karakterleri, TV ve sinema gibi çok çeşitli kaynaklardan beslenerek şekillenir. Bu süreçte, bilinçaltında biriken bu çok geniş veri seti, kişilik gelişiminde ve yargı oluşturma mekanizmalarında belirleyici bir rol oynar.
Örneğin, Anadolu’nun küçük bir kasabasında doğup büyümüş birini ele alalım. Bu kişinin edindiği veri setini, kapasite açısından bir diskete sığacak büyüklükte kabul edelim, yani yaklaşık 1.5 MB’lık bir bilgi kümesi. Bu veri seti, o kişinin kasabadaki yaşamı için yeterli olabilir ve bu kişi günlük hayatını 200 kelimeyle sürdürebilir, hatta bu bilgi setiyle oy kullanarak siyasi bir tercih yapabilir.
Diğer tarafta, bir akademisyeni düşünelim. İyi eğitim almış, kütüphanesinde yüzlerce kitap olan, farklı kültürlerle etkileşim kurmuş, felsefe, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlara ilgi duyan bir entelektüel. Bu kişinin terabaytlarca büyüklükte bir veri setine sahip olduğunu varsayabiliriz.
Bu iki birey de, sahip oldukları bilgi ve veri setlerine dayanarak bir yargıya ulaşır. Dolayısıyla, aynı konuda farklı sonuçlara varmaları ve her birinin kendi veri setine dayanarak haklı hissetmeleri oldukça doğaldır. Ancak bu haklılık iddiası, diğer insanlarda rahatsızlık uyandırabilir.
Elbette, daha geniş bir veri seti, daha derinlemesine ve daha kesin sonuçlar verir. Ancak bu iki insan da iletişimde hızlı ve yüzeysel bir analizle, depoladıkları veri setlerine dayanarak tam detaylı olmayan, oldukça yüzeysel bir yargıya varabilir. Beyin, iletişimi genellikle hızlı ve özensiz buglarla dolu bir şekilde gerçekleştirdiği için, bu süreçte iletişimde birçok hata ve yanlış anlaşılma meydana gelebilir.
Bu tür durumları doğru-yanlış ya da haklı-haksız şeklinde değerlendirmek yerine, görüşlerin arkasındaki akıl yürütme süreçlerini ve bu akıl yürütmenin hangi veri setlerine dayandığını anlamaya çalışmak daha anlamlı olabilir.
Bu bağlamda, fikir ve görüşleri mutlak kategorilerle sınıflandırmak yerine, onların hangi koşullar, öncelikler ve düşünce sistemleri içinde şekillendiğini değerlendirmek gereklidir.
Yoksulluk çeken, hayatı travmalarla dolu bir çoğunluğun, ekonomiyi ve refahı ön planda tutması ve bu vaatlerde bulunan sağcı bir partiyi desteklemesi oldukça anlaşılır bir durumdur. Bu, sadece üçüncü dünya ülkelerine özgü bir durum değil; dünya genelinde gözlemlenebilecek bir olgudur.
Burada, Besim Bey’in toplumumuzdaki büyük çoğunluğun yargıya varırken sergilediği yüzeyselliği ve akıl yürütmede sadece bir ya da birkaç bulguya dayanan yetersiz veri setleriyle sonuca ulaşma süreçlerini eleştirdiğini düşünüyorum. 1.5 MB’lık veri setiyle bir yargıya varmak ve bu haklılık hissiyatına sıkı sıkıya sarılmak, diğer insanlarda rahatsızlık yaratabilir. Belki de toplumda yaşanan birçok çatışmanın kaynağı bu durumlardır.
İletişim dilinde, seçilen kelimeler milisaniyeler içinde zihin tarafından birbiri ardına sıralanır ve ne kadar dikkat edersek edelim, kelime dizilimleri bazen tam olarak aktarılmak isteneni ifade edemeyebilir.
Harika bir seri olmuş, emeğiniz ve katkılarınız için size ve ekibinize teşekkür ederim.
Merhaba, çok şey öğreniyorum, bazen hüzün, bazen sevinç duyuyorum, ders gibi izliyorum,ayrıca S.Zweig anılıyor,o yazarım
Edgar bey, Türkiye'nin özel bir laboratuar olduğunu söylediniz ya merak ettim bakış açınızı. Biraz açabilir misiniz?
Besim hocam, bir sorum olacak size: Sosyal medya ve şehirleşmenin etkisiyle 20-30 yaş arası kuşak (ben onlarla çalıştığım için, bu yaş aralığını veriyorum), anketlere ve benim de gözlemime göre ebeveynlerinden çok daha az fanatik. en azından kültürümüzdeki kutuplaşma fay hatları azalıyor ve herkesin kamusal alanı sanal da olsa hızla genişliyor. Sizce önümüzdeki 10 yıl nasıl görünüyor?
Her ne kadar söz bana yöneltilmiş olsa da bir kaç düşüncemi aktarmak isterim. Konunun genişliğinden dolayı buraya yazıp tekrar sildim ama önümüzdeki 5 yıl içinde bütün yapılarda çöküş öngörüyorum. Buna ulus devletleri dahil. Bunu da duzeltebilecek tek kesimin sözünü ettiğiniz grup olduğunu düşünüyorum.
Besim bey politik akademi 31nci bölümde anlatmış z kuşağıyla ilgili öngörüsünü0
❤🎉
Kemal tahir'in de izlerini görüyorum düşüncelerinizde; memur, maaşlı olma, değişime direnmeme...
Harika bir sohbet, emeginize saglik. Izlerken bende soyle bir soru olustu: bu sohbet entellektuel bir sohbet mi yoksa aydin bir sohbet mi? Sanki aydin tarafi daha agir basiyor gibi. Yorumlarinizi merak ediyorum, tesekkurler.
Dellaloğlu, programı şu günlerde yapsaydı, sartre'ı fransa sayan ve Dellaloğlu'nun öve öve bitiremediği Avrupa kültürel kamusunun, filistin bayrağı taşımayı yasaklayan bir hükümet karşısında gıkını çıkaramamasından bahseder miydi acaba?
Adnan Oktar'ın mehdilik alametlerinden bahsederken kendisini anlatması gibi Besim Bey de entelektüelin ve aydının kim olduğunu anlatırken kendisini anlatıyor sanki.
Alakası yok