Arkadaşların es geçtiği bir nokta var. Half devriminin kökleri Enveriye’den çok daha eskilere, Tanzimat dönemine dayanır. Arap alfabesinin değişmesi gerektiğini sesli bir şekilde ilk dile getiren 1862 yılında Münif Paşadır. Daha sonra Azerbaycanlı yazar Ahundzade alfabe değişikliği ile ilgili bir proje hazırlamış ve bunu sadrazam Fuat Paşa’ya sunmuştur. Nedendir bilinmez proje beğenilmesine rağmen “külfetli” diye uygulanmaz ve Ahundzade mecidiye nişanıyla ödüllendirilip ülkesine geri postalanır. :)
Ömer harf devrimi hiç olmasaydı diye savunmuyor ki sanki bunu savunuyormuş gibi anlamış çoğu insan. Bence gayet başarılı bir ateş ölçer olmuş. Keyif alarak izledim.
Zihin açıcı, ağzınıza sağlık. Aynı fikirde olmamak ne güzel. Bazen katılmak, bazen karşı durmak, bazen de fikrinin olmaması... Yorumlar da ekseriyetle çok güzel. Yayıncı ve izleyen kitlesi harika, tebrikler.
Uzun zamandır Japonya’da yaşayan biri olarak harf devrimine karşı çıkanlar tarafından dillendirilen Japonca örneğine şerh koymak istiyorum. Japonlar zamanında Çince’den aldıkları karakterleri kullanmaktan hiç memnun değiller ve öğrenmesi/yazması çok zor olduğundan bunu değiştirmeyi birçok kez düşündüler. Fakat farklı karakterlerle ifade edilen eş sesli kelimelerin çokluğu sebebiyle bunu gerçekleştirmek imkansız. Onun yerine o karman çorman karakterlerin sayısı minimuma indirilmiş seviyede. Ayrıca her dil gibi Japonca da gün geçtikçe değişiyor ve nenemin dedemin ne dediğini anlayamıyorum diyen birçok Japonla tanıştım. Hiçkimsede de dilimiz kültürümüz kayboluyor histerisi yok. Belki aşırı milliyetçiler öyledir fakat diliyle gurur duyan bir Japon henüz görmedim. Yani diyeceğim o ki ‘Japonya da alfabesini değiştirmedi ama adamlar uçtu gitti’ diyen birisini görürseniz tartışmayı kaybetmişsiniz gibi susmanızı öneririm şayet devam etmeniz anlamsız. Not: Dildeki sadeleşmeden dolayı Japonlar da dedelerinin mezar taşını okuyamıyor.
Japonlar'ın da dedelerinin mezar taşları okuyamayınca onların da bizim de yaptığımız iş doğru mu oluyor ne tür bir argümantasyon bu. Konuya politik bakıyorsunuz. Bir şeyin doğruluğunu popülizm üzerinden mi ölçüyorsunuz? İ
gerçekten de öyle. ayrıca japonya kendi modernleşme öyküsünde de çok büyük kültürden kopuşlar yaşamıştır zaten o yüzden onlar bizim yaşadığımızdan daha sert isyanlar ve baş kaldırılarıyla karşılaştılar. Bu tam bir mit. Japonlar kültürlerini koruyarak modernleştiler diye bir şey yok
her sese bir harf düşen ve okunduğu gibi yazılma kolaylığına sahip türkçenin yapısına uygun ve latin harfleri kullanılarak oluşturulmuş Türk alfabesi kesinlikle eski harflerden üstün ve öğretimi kolay özellikle anadili Türkçe olan kişiler için. bunu es geçmemek gerekiyor. türkçe kolay kelime üretilebilen bir dil yapısı sebebiyle ve kullandığımız alfabede dilimiz zenginleşmesine katkı yaptı bence. arap harflerini kullanmanın birçok sıkıntısı vardı bunlardan hiç söz etmemişsiniz.
👋 selam, 1)Öğretimi kolay derken neye dayandırıyorsunuz 2)”Eski harflerden üstün”derken neye göre üstün Türkçe kolay kelime üreten bir dil derken neye dayanarak söylüyorsunuz. Arap harflerini kullanmanın sıkıntısının farkındayım
@@nigdeball9691 @nigdeball9691 sondan eklemeli bir dil bu yüzden üretim kolay ve almancada olduğu gibi 1 satırlık garip kelimeler bizde yok. bilgisayar kelimesi mesela güzel bi örnek. Türk dilinin yapısına göre bir harf ve ses kombinasyonu olduğu için üstün diyorum. yani araplar için arap harfleri tabiki üstündür çünkü arap dilinin ses yapısına uygun. Türk alfabeside bizim dilimizin ses yapısına uygun yani bu kendi dilimiz için geliştirdiğimiz bir alfabe olduğu için zaten Türkçe konuşan bir insan için ögrenimi tabiki daha kolay ağzından çıkan sesin yazı karşılığını bildiğin zaman duyduğun kelimeyi yazabilirsin ama ingilizce almanca gibi dillerde birkaç harfin yanyana gelmesi tek bir sesi temsil ettiğinden bu harf kombinasyonlarını hatta kelime kelime yazımları bilmen gerekir. kullandığımız birçok Türkçe kelime cumhuriyet dönemi edebiyatçılarının icat ettiği kelimelerdir mesela peyami safa epey bir kelime eklemiştir dilimize. bunları dilbilimciler daha iyi açıklar ve anlatır fakat bunlar benim onlardan öğrendiğim ve genel kabul edilen olgular. ben bunları dilim dönduğünce anlatmaya çalıştım.
@@sometimes9417 hekim ه ile yazılır, hakimle hükümün arasındaki fark hakim ismi faildir ك den sonra ی alır, yazdığın şeylerden sadece hükümle hakem aynı yazılır yazıda karışıklık olacağını düşünülürse hükmün ك'ının üstüne bir cezm atarsın gayet kolay bir şey nitekim devlet kayıtları dahil her şeyde yüzlerce yıldır kullanılıyor hiç meraklanmayasın.
Videoda bahsedilen islamiyet ve islami pratiklerden ciddi oranda arınmış, cumhuriyet döneminde oluşturulmuş seküler Türk kimliğini benimsemiş bir aile yapısı içinde büyümüş, 12 yaşından beri basitçe söylemek gerekirse kendisini agnostik olarak tanımlayan birisiyim. Dünyayı algılayışım kendimi bildim bile pozitivist bir temelde oturdu. En beşeri konuları bile katı bir rasyonalizm ile çözmeyi tercih ettim ben. Babam kendisini bildiğinden beri herhangi bir dine mensup olmadığını söyler, annem ise üniversite döneminden sonra kendisini hayatın o alanlarından soyutlamış birisi. Beni de bu konuda kendilerince olabildiğince "özgür" yetiştirmeye çalıştılar. Ben zamanla okulda öğrenene kadar hayatta din dediğimiz kavramı bir kere bile hissetmemiştim. Bu nedenle çoğu konuda veya durumda müslüman yetişmiş insanlarla halen empati yapmakta zorlanırım belki. Kendi geçmişimin ve tecrübemin konuya olan yaklaşımımı olabildiğince subjektif kılacağının farkındayım, o yüzden özellikle belirtmek istedim. Günümüzde yaşanılan kutuplaşma da konuya yine daha katı ve filtreli bakmama neden oluyor olabilir. Yani hiçbir şekilde saptamalarımın genel geçer anlamda tutarlı olduğu iddiasında değilim. Şahsi kanaatlerim sadece. Bu şekilde yetişmiş bir kişinin sünni müslüman çoğunluklu bir toplum içindeki gözlemleri ve fikirleri olur en azından şu an yazdığım bu yorum. Benim gözümde videoda bahsettiğiniz Japon devrimi ile Türk devrimi arasındaki en büyük fark spesifik olarak din zaten. Japon devrimine çok hakimim diyemem, Boğaziçi tarih 2. sınıf öğrencisiyim. Selçuk Esenbel hocadan dinlediğim kadarıyla feodal Japonya döneminden Mutsuhito'ya kadarki süreci ve devamındaki devrim sürecini üstün körü bildiğim kadarıyla yorum yapıyorum. Sosyolojik bir tespit diyemem belki ama bizden farklı olarak Japonların kültürlerini bu kadar muhafaza ederek zamanla ve sağlıklı bir şekilde modernleşebilmelerinde bence din çok kritik bir rolde. Japonlarda toplumun en temel dinamiklerine kadar yaşama şekil veren kurumsallaşmış bir din yapısı yok. İslam tarihsel süreç boyunca devlet ile paralel var olmuş, toplumu birleştiren çok ciddi bir sosyal faktör olarak komün bir rolde. Yani islam bireysel yaşanması pek kolay olmayan, birçok pratiği sosyal olan bir yapıya sahip. Alanım hiç değil, islami tartışmalar girmek istediğim için demiyorum ama Kur'anın bazı iddiaları çok net bir şekilde ortada. İslamı diğer semavi dinlerden de ayıran bir faktör zaten bence bu biraz. Kitabın direkt olarak tanrı kelamı olduğu ve değiştirilemeyeceği inancı var sonuçta. Böyle bir inancın temel dinamikleri kısa sürede nasıl çağa adapte edilebilir ki? Bunu değiştirsen bile halk katında kültürel bir değişime dönüşmesi ne kadar sürer? Farklı mezhepler, farklı perspektifler var elbette fakat örneğin müslüman olsaydım çok objektif bir şekilde söylüyorum şeriat isterdim muhtemelen emir olarak gördüğüm için. Bu durumda bana kim demokrasiyi benimsetebilirdi? Bunlara sığınırak islam dini modern liberal demokrasilere uygun değildir demeye getirmiyorum, çok zor bir denklem var ortada sadece. Bunları göz önünde bulundurarak yaşanılan devrim sürecini yorumlamaya çalışıyorum. Neden bu kadar net bir tutumla islami geçmiş kesip atıldı sorusunun cevabı bu biraz bence. Diğer alternatifler çok daha zor bir denkleme çalışmanı gerektirecek, kesin sonuç alma ihtimalinin dahi zayıf olduğu senaryolar. Pragmatist, makyavelist bakan birisi için en net çözümün neden bu olduğunu anlayabiliyorum en azından. Fuat Köprülü mesela akademisyen kimliğinin getirdiği hassasiyetle bakıyordu konuya. Günümüzde de postmodernizm etkisiyle bence bu konulara böyle bakıyor insanlar. Pozitivist bakıp mantıklı olanı seçmek belki "kolaya kaçmak" gibi görünüyor olabilir de, diğer senaryoda o kadar temkinlisin ki adım atamıyorsun. Ülke kuran adamların adım atması lazım.
İslâmla bütün halde süregelmiş bir toplumun devlet ve dil yapısının kılıç yarığı gibi kesilip atılması bu toplumun insanına haksızlıktır. bir milletin geçmişini unutturmak o milleti yoksaymaktır. evet cumhuriyete, laikliğe geçişmesi için gerekliydi tüm bunlar ama laiklik ve cumhuriyet bizdeki eksikliği ya da bizdeki kültür boşluğubu dolduracak mıydı? mahza bir geri kalmışlık kompleksiyle alınmış bu kararlar bize daha pahalıya mal oldu bence.. İslâmı öcü görüp bundan kurtulmakla elimize geçen bir şey olmadı. bunu Allahtan uzaklaşıp dinsizleştik manasında söylemiyorum. hakikaten elde edilen özgürlük faideden çok bir zarar hasıl ediyor. din ile ayakta duran ve gerek otoritesi gerekse karakteri dine mebni olan toplumdan dini soyutlamak ahlak yapısını bozar. evet dinin yerine bir şey koymak bir hastalıklı rönesans tutumuydu fakat bu tutum bizi başkaca tutulmalara saik oluyor.
Hocam şu anda herhalde 3.sınıfsın, bu yazdığın yazıyla ilgili ne dersin/ eleştiri yaparsın saçma bir soru sordum farkındayım ama cidden merak ettiğimden soruyorum.
@@emrecavusoglu1850 Yazımı tekrar okudum hangi açılardan fikrimin değiştiğini görmek adına. Çoğu konuda benzer kanaatlerdeyim sadece ufak eklemeler yapabilirim diye düşünüyorum. Ayrıca yazında sorduğun üzere, şu anda 3. sınıfta olmamdan kaynaklı bir fikir değişikliğim olup olmadığını merak ediyorsun diye tahmin ediyorum. Spesifik olarak bunu belirtmenin Boğaziçi 3. sınıf tarih dersleriyle ilgili olduğu ihtimalini de göz önünde bulundurarak önden şunları söyleyeyim. Bakış açımda değişiklik yaratabilecek potansiyele -en azından konunun doğrudan alakalı olduğu- sahip 3 ayrı ders alıyorum bu dönem. Birisi 321 kodlu late ottoman dersi, birisi 231 kodlu islam tarihi dersi ve sonuncusu da fen-edebiyat fakültesinden farklı olarak Atatürk enstitütüsünün verdiği history of the turkish republic (HTR) dersi. Özellikle bahsettiğim geç Osmanlı ve HTR birbirleriyle ister istemez yakın dönemleri ele aldıkları için yaklaşımlarındaki farkı görmek konusunda uzun süredir bizzat meraklıydım zaten. Şimdiye kadar fikrimin değiştiği birkaç konudan birisi bu alanda diyebilirim. Halen cumhuriyet ideologlarının çoğu konuda en azından motivasyonlarının ve planlarının oldukça rasyonel -veya en mütevazı tabirle gayet anlaşılabilir- olduğunu düşünsem de uygulamaya geçirdikleri bazı şeylerin gerçekten de Anadolu contextine uygun olmadığına hemfikir oldum, bu konuda geçen sene bu yorumu atarken de şüphelerim vardı zaten fakat şu sıralar bu daha çok oturdu gibi. İdealize ettikleri Türk ulusu ve devlet yapısı (mesela burada 2 farklı anlatıdan da bakılabilir), kimisi için "... anlaşılamadı ve halk kültürel olarak bu değişikliklere hazır -veya daha agresif bir terimle yeterli- değildi" yorumu daha makulken kimisi için "...dikta rejimince tepeden indirilen yaptırımlar içerdiği için halkın karşı çıkması doğal bir refleks" anlatısı daha makul geliyor. İki tarafın da bu konuda açıkça haklılık payı olduğuna inanıyorum fakat pozisyonum dediğim gibi büyük ölçüde aynı. Subjektif kanaatimdir elbette, ama ben de parçası olduğum ve olmak da istediğim toplumu, elimde bu güç ve olanağın olduğunu varsayarak elbette, geri tuttuğuna kesin bir şekilde inanıyor olduğum sosyal yapıları -islamın bu konuda tek günah keçisi olduğunu düşünmüyorum bu arada, ama kesinlikle en büyük elebaşlarından birisi olarak görüyorum) mümkünse kökten, değilse basamak basamak değiştirmek isterdim bu konuda hala aynı sayfadayım denebilir yani :) İslam dini ve kültürüne karşı olan perspektifimde neredeyse hiç bir değişiklik yok. Sözkonusu islam tarihi dersimi veren genç hocamı sevsem ve islam kültürüne olan ilgisini ve pozitif yaklaşımını gerçekten samimi görsem bile nope, still doesn't click for me. İslama olan görece negatif bakışımın eurocentric ve modernist batı opresyonunun bir yansıması olduğu, daha bile ile giderek "ırkçı" önyargılarım nedeniyle taraflı bakmaya programlanmış olduğum anlatısını kimse kusura bakmasın ama yutmuyorum abi. Her şeyi de deconstruct etmek zorunda değiliz bence ya (burada eleştirim biraz belirli bir sosyal bilim ekolüne kayıyor yani konudan saptığmın farkındayım) Tamam hocam antik yunanda da ayrımcılık vardı, aydınlanma ve modernizm bile bunları barındıran bir temelle yükseldi yine tamam da, so what? Yüzlerce senedir hiyerarşi denilmiş buna ne oluyor da bu kadar hassas bakıp tamamaen negatif bir bakış uygulayıp sırf birileri bu sistemde altta kalan oldu diye bunun her varyantına "ayrımcılık" diyecekmişim? Adamlar kazanmış ve muhtemelen bir şeyleri pragmatik bir biçimde kendileri adına daha doğru yaptıkları için böyle olmuş gözleminde bulunmam ve victimi oynamaktansa kazanmaya uğraşmam daha mantıklı değil mi? Aa pardon, "mantıklı" dedim değil mi? Logic,reason gibi aydınlanmayla ilintili ne kadar kelime varsa bunların hepsi oppresorların pozisyonlarını korumak için uydurdukları/kullandıkları baskı araçlarıydı öyle değil mi? Şu anlatı biçimine inanmamak beni white supremacist eurocentric bir ırkçı yada bu bağlamda islamfobik vs. yapacaksa yapsın, sorunum yok bununla. Özetlemek gerekirse islam tarihi ve kültürüyle ilgili fikirlerim değişmedi, sadece islamın tarihine de critical race theory gibi postmodern ekollerle yaklaşılmasının gelenekselci islamcılardan bile daha zorlama bir tarih anlatısı ortaya koyduğunu düşünüyorum ayrıca. Son dönemlerde (geçtiğimiz yaz özellikle) gündem olan islam tartışmalarının da fikrim üzerinde bir etkisini olduğunu söyleyemem herhalde ek olarak. 2 ay önce sormuş olsaydın cevabımın odağı muhtemelen farklı olacaktı, son dönemlerde aklımı en çok kurcalayan konu okuduğum okulun da büyük oranda etkisinde olduğu sosyal ekol ve bunun üzerinden bir cevap verdim herhalde son yarısında yazımın, alakasız geldiyse kusuruma bakma. İyi günler dilerim :)
@@__21.mir__ Yazını 3 ay önce okuştum ve biraz belki o sıradaki meşgüliyetimden kaynaklı erteledeğimden, biraz da katılmadığım bir fikir veya iddia görmediğim için karşılık vermek yerine sadece like atmakla yetinmiş olabilirim kusuruma bakmayın. Sadece 49W'nin güncel vidolarından birisinde Ömer'in de senin gibi -nasıl desem, politik realist?- bir bakışla konulara yaklaştığını fark ettiğim için belirtesim geldi ve bunu çok akılcı görüyorum. Keşke aynı rasyonel hassasiyeti tarihe bakarken de koruyabilsek. Niyeyse dönemi incelerken o çağın tarihsel bağlamını kendisine has otantik bir biçimde ele almak gerekir diyenler aynı hassasiyeti KENDİLERİNCE kötü şeyler yapmış büyük figürleri incelerken yapmayı pek tercih etmiyorlar da. İlginç.
@@ylanserdar3175 BOUN liboş üretim çiftliğidir. Umarım şeriatçılarla aynı yatağa girecek kadar Atatürk düşmanı çıkmazsınız o okuldan. Dincilerin, Ateist Nişanyan'a Atatürk düşmanı olduğu için bayılması gibi.
Matbu Osmanlıca öğrenmesi en fazla bir ay sürer. Arap alfabesini biliyorsanız birkaç haftada okumayı öğrenirsiniz. Ama oldukça problemli, gerçekten Türkçe'ye uygun değil. Arada bir sürü Arapça ve Farsça kelimeler var, onlar olduğu gibi yazılıyor. Birçoğu harfi tahmin ederek okumak zorunda kalıyorsunuz. Arapça veya Farsça gibi değil. O sebeple zaten halen tarih ve edebiyat bölümlerinde Osmanlıca bilmek önemli bir meziyet kabul ediliyor. Oturgaçlı götürgeç muhabbetleri de "Tercüman" gazetesinin zamanında ortaya gündem olsun diye attığı uydurma bir şey. Onların çoğunun pek doğru bir tarafı yok. TDK'nın kötü uygulamaları da olabilir ama videoda da bahsettiği gibi buzdolabı veya bilgisayar gibi gayet mantıklı ve yerleşebilmeyi başarmış kelime türetmeleri de mevcut, yeter ki akla ve mantığa aykırı olmasın. Yaşar'ın da zaten altını çizdiği şey bu, gerek tarihçilik konusunda olsun, gerekse dil devrimi konusunda olsun. Yunanistan'da çift dil eğitimi verilmiyor. Antik Yunanca da, Modern Yunanca da bilen birisiyim. Yunanistan'da akademisyen değilse veya spesifik bir ilgisi yoksa kimse Antik Yunanca bilmiyor. Bu tamamen uydurma. Japonya'ya da çok atıfta bulunuluyor nedense Türkiye'deki aşırı-sağ kesimler tarafından ama Japonya bazı konularda aşırı muhafazakar olsa da (özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, göçmenlik konusunda oldukça problemli oldukları gibi aşırı-milliyetçi söylemler de çok yaygındır), bazı konularda ise aşırı derece Amerikanize olmuş bir ülkedir. Abartılı derecede İngilizce kelimeler vardır ve sıradan bir şekilde günlük hayatta kullanılır bunlar. Yani bahsettiğim şey öyle "challange etmek" tarzı kendi dilinizde karşılığı olmayan kelimelerin uydurma bir şekilde yerleşmesi değil, bayağı bayağı "masa" gibi basit bir kelimenin Japoncası "Dai (台)" olarak var olmasına rağmen, İngilizce'deki "Table" kelimesinden uydurulmuş "Te-buru (テーブル)" kelimesini kullanıyorlar. Bunların dışında anime ve manga tamamen ABD'deki Walt Disney'in animasyon filmlerinin ve karikatürlerinin hayranı olan Osamu Tezuka isimli asıl mesleği doktor olan bir çizer tarafından yaratılmış bir sektör. Japonya tarihine bakarsanız da Meiji Restorasyonu'nun da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan 1947 Anayasası da tamamen ABD'nin zorlaması ile gerçekleştirilmiş bir şey. O sebeple Japonya buradaki gerici kesimlerin özcü şekilde iddia ettiği gibi daima sabit kalan ve asla değişmeyen tek tip bir topluma sahip bir ülke değil. Bu oldukça oryantalist bir bakış ve hiçbir gerçekliği yok. Tam tersine bütün toplumlar gibi sürekli değişen ve başkalarından etkilendiği kadar kendisi de başka toplumları etkileyen bir toplumdur Japonya toplumu. Zaten Japonya'nın kendisi de daha önceden o Kanji alfabesini Budizm sebebiyle Çin'den alıyor. Yani eskiden de dışarıya kapalı bir toplum değildi. O meşhur Sakoku politikasıyla dışarıya kapanmaya çalışıldığı Edo döneminde bile yine tamamen kapalı bir ülke değildi Japonya, Meiji Restorasyonu'ndan sonra ise artık tamamen açık bir ülke haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu da bu arada böyleydi. Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman gerici kesimlerin iddia ettiği gibi karikatürize seviyede salafist veya İslamcı bir imparatorluk değildi, gayet bazı konularda Avrupalı bir imparatorluk, bazı konularda ise oldukça kendine özgü bir imparatorluktu. Bu sebeple de Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de sürekli bir reform ve toplumsal değişim mevcuttu. Ben açıkçası bu başka toplumlardan etkilenmeyi kaçınılmaz bir şey olarak görüyorum, çünkü bilgi birikimi ve kültür iyi veya kötü bütün insanlığın ürünüdür. Ömer burada sürekli Peyami Safa'ya referans yapıyor ama Peyami Safa, ki kendisi oldukça sevdiğim bir roman yazarıdır, en Nazi Almanyası hayranı figürlerden birisidir Türkiye tarihinde. Laf olsun diye söylemiyorum, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki "Cumhuriyet" gazetesindeki yazılarına bakın, korkunç derecede anti-Semitik yazılar yazdığı gibi abartılı bir Nazi Almanyası savunusu vardır. 7 Kasım 1938'de, Kristalnacht'tan iki gün önce yayınladığı "Almanya'da ve Filistin'de Yahudi" isimli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde açık bir şekilde Nazi Almanyası'nda Yahudilere asla kötü davranılmadığını iddia eder, hatta bu iddiaları açık bir şekilde "yalan" olmakla itham eder. Kendisinin Nazi hayranlığı da abartıldığı düşünülmesin, bizzat Adolf Hitler'den imzalı bir Mein Kampf'ı bulunmaktadır ve kendi yeğeni Behçet Safa bile onun bu Hitler hayranlığından bahsetmektedir. Türkiye'deki liderleri Batılıları taklit etmekle suçlar ama kendisi bir fiziksel engelli olmasına ve ırk kategorisinde Beyaz olarak değerlendirilmemesine rağmen Türkiye'de de Ari ırkın oluşturulmasını isteyen ve bunun için Nazi Almanyası ne yapıyorsa birebir bunun Türkiye'de de uygulanmasını isteyen birisiydi. Çelişkili geliyor olabilir kulağa ama ben şahsen şaşırmıyorum, çünkü otantik siyasetin olabileceğine pek inanmıyorum. Bütün siyasetler mutlaka evrenseldir. İstedikleri kadar kendilerinin otantik olduğunu iddia etsinler, siyaset insan aklının ürünü olduğu gibi her insan büyük ölçekte birbirleri ile bağı olan küresel bir dünyada yaşıyor ve ister istemez, az ya da çok başka toplumlardan, kültürlerden etkileniyor. Peki ya başarılı olan ne derseniz, işte orada sadece yabancıları taklit etmek değil, o bilgiyi yanlışlardan arındırıp (Peyami Safa'nın, Nurettin Topçu'nun, Cevat Rıfat Atilhan'ın veya Necip Fazıl Kısakürek'in yaptığı gibi Nazizm'e öykünmek mesela çok yanlış bir şey), doğru olan tarafları seçerek alıp kullanmak ve en iyisini yapmak önemli olan şey. Japonya örneğine bakalım, Osamu Tezuka. Osamu Tezuka normalde sadece ABD'deki çizgi roman ve animasyon kültürüne hayran olan genç bir doktordu. ABD'deki bu kültürden esinlenerek kendi eserlerini ortaya koydu ve şu anda hem Japonya'ya kuvvetli bir yumuşak güç kazandıran (yani Japonya'yı ve Japon kültürünü dünyada olumlu gösteren), hem de Japonya'ya uçuk şekilde bir gelir kapısı oluşturan manga ve anime sektörünün yaratıcısı oldu. Üstelik bu kişi sadece hobi olarak karikatür çizmeyi seven bir doktordu ama İngilizce bilgisi ve Amerikan kültürünü çalışması, onu belki kendisinin bile beklemeyeceği şekilde Japonya'ya dev bir katkı yaratmasını sağladı. Ömer videoda Japonya'daki insanların Japonluğundan gurur duymalarından bahsetmiş ama bu gururun sebebi animasyonu veya çizgi romanı 'Batılı' görüp bunları reddetmelerinden değil, tam tersine bir Japon'un bunu alıp daha iyisini yapabilmesinden kaynaklanıyor. Şu an bu sayede de, ben de dahil olmak üzere birçok kişi bayağı zor bir dil olmasına rağmen Japonca öğrenmeye çalışıyor, Japon edebiyatını, sinemasını, tarihini ve kültürünü merak ediyor. Benzer bir şekilde şu an gençler arasında popüler olan K-Pop'ı da örnek verebiliriz. Sadece ABD'ye ait ve oldukça kötü görülen piyasa için üretilen bir müziği Güney Koreli genç sanatçılar aldılar ve kendi kültürlerine uyarlayarak yeniden dizayn ettiler. Bu sayede ortaya yeni bir ürün çıkarmakla kalmadılar, bunun yanı sıra ülkeye uçuk miktarlarda paralar girmesini sağlayan bir sektör yarattıkları gibi Güney Kore'nin yumuşak gücünü de oluşturdular, tıpkı Japonya'daki manga ve anime sektörünün yaptığı gibi. Yani kısacası bir şey 'yabancı' diye ona kendini kapatmak bütün toplumları başarısızlığa götürür, önemli olan şey doğru olan şeyleri alıp, bunu o ülkelerden bile daha iyi bir hale getirmek olmalı. Japonya'nın, Güney Kore'nin, Tayvan'ın, Çin Halk Cumhuriyeti'nin günümüzdeki başarısı biraz burada yatıyor. Eğer farklı kültürleri çalışmaya, yeni şeyler öğrenmeye kendinizi kapatırsanız, ki gerici kesimin de savunduğu şey zaten budur, elinizde gelişmeye kapalı ve çökmeye mahkum bir toplum kalıyor. Nasıl bireysel olarak elimizden geldiğince sürekli yeni şeyler öğrenmemiz gerekiyorsa, toplumlar olarak da buna ihtiyacımız var. *Peyami Safa'nın yeğeni ressam Behçet Safa'nın amcasından ve onun Hitler hayranlığından bahsettiği "Hürriyet" gazetesinde yayınlanan röportajın linki: www.hurriyet.com.tr/kelebek/elbede-marjinal-bir-turk-38661575
Peyami safa nın hitler hayranlığıyla konunun nasıl bir alakası var? Gerçi bu devrim süreçlerinde bulunan bir çok isimde hitler hayranlığı oluşuyor gazetelerce hitler Almanya’sı övülüyor
@@asmmavzer9706 Uç-sağ ve modernleşme karşıtı Aryanist bir isim olduğunu göstermek için söyledim. Kaldı ki kendisi çok yerelciliği vurgulayan birisi ama Aryanizm/Nazizm dediğimiz şey bu topraklara ait bir şey değil, başka ülkelere ait bir şey. Başkalarını Batılılara özenmekle suçlarken kendisi Almanlara özenmekte ve tamamen Batılılar tarafından üretilmiş bir siyasi miti benimsemesi biraz riyakar kalıyor, malum Türkler o ırkçı sahte-bilimsel teorilere göre Aryan bile değiller (Hatta yeğeni Behçet Safa bir engelli birey olarak Peyami Safa'nın nasıl böyle bir şeyi savunduğuna şaşırır. Malum, Naziler Köln'deki toplama kamplarında engellileri de katlettiler Ari bir ırk yaratmak için). Ben şahsen bu denli Nazizm hayranı olmasına şaşırmıyorum, çünkü faşizm ve Nazizm gibi uç-sağ hareketlerde modernleşmenin getirdiği şehirleşme, çoğulculuk ve değişim kavramları pek sevilmez, şiddet kullanılarak geçmişe dönüş çağrısı yapılır. O sebeple komünizm ve liberalizme, Aydınlanma düşüncesine sert bir düşmanlık vardır bu karşı-devrimci hareketlerde. (Nazizm'de tabi ek olarak bu bir ari ırk yaratma hedefi ile gerçekleştirilir) Bu perspektiften bakınca Peyami Safa'nın tavrını anlıyorsunuz. Onun Nazi hayranlığı sadece bir Hitler sevgisi veya Alman hayranlığı değil, uç-sağ görüşleri savunması ndan kaynaklanıyor ve bu sebeple Hitler'in Nazi Almanyası onun ideal ülkesi oluyor. Nurullah Ataç mesela en sert derecede dilde devrimi savunan (Harf Devrimi de değil, dil devrimi, yani dilden birçok kelimenin çıkartılıp yeni kelimeler yaratılarak dilde bir sadeleşmeye gidilmesi), sert derecede radikal reformist bir Aydınlanmacıdır, onun Nazilere karşı bakışı inanılmaz derecede olumsuzdur, "Haber-Akşam Postası* isimli çalıştığı gazetelerde açık bir şekilde Nazizm'i ve anti-Semitizm'i kınar, çünkü Nazilerin modernleşme karşıtlığından ve ırkçılığından nefret eder. Bu sebeple Nurullah Ataç ve Peyami Safa'nın tam zıt fikirleri savunan iki insan olarak aralarındaki farkı görebilirsiniz. Nurullah Ataç dilde devrim dahi bütün kültürel devrimlerin gerekli olduğunu iddia ederek devrimci fikirleri savunup yeni bir ülke kurulmasını savunurken, Peyami Safa "öze dönmeyi" savunur ve devrim fikrinden nefret eder. Nurullah Ataç Nazizm'i sert derecede kınar ve onların Anti-Semitizm'inin tehlikelerinden bahsederken, Yahudilerin toplama kamplarına götürülüşünü gazetelerde korkunç bir olay olarak aktarırken Peyami Safa "Cumhuriyet" gazetesinde böyle bir olayın varlığını inkar eder ve Nurullah Ataç'a da gazete yazılarında sözlü saldırılarda bulunur. Bu Nurullah Ataç ve Peyami Safa farkını hakkında güzel bir özet makale olarak hazırlanmış Tuncay Birkan'ın K24'te yayınlanan "Ataç'ta İki Shakespeare Karakteri: Shylock ve Caliban, Yahudi ve (Kara) Kalabalık" makalesi var, okumak isteyenler için onun linkini ekliyorum: www.k24kitap.org/evvel-zaman/atacta-iki-shakespeare-karakteri-shylock-ve-caliban-yahudi-ve-kara-kalabalik-767
Vallahi senin kafanda da akıl eksik ki ömerin argümanlarına kendince cevaplar oluşturamadığın için senle aynı düşünmeyen karşı muhattabına belli bir fikir ve entellektüel zeminde cevaplar üretecek kapasiten olmadığından ancak muhattabını karikatürize ederek kendi tarafına puan toplamaya çalışan kendi fikriyatında bulunan ve bayrak taşıycılığını yaptığın her olgunun derinelemesine tahlil edilip karşı çıkılmasına engel olan dışarıya modernist gözüken ama özünde alabildiğine yobaz bir o kadar kapasitsiz, özgürlük düşmanı ve bayrak taşıyıcısı olduğun fikirlerin eli sopalı militanısın
Tarih tezi ve dil devrimi tartışılırken dönemin ruhunu dikkate almak gerekir. Dönem insanının default ayarları ırkçı olunca Einstein dahi zamanın hastalığının belirtilerini taşıyabiliyor. Lloyd George'dan Gladstone'a batının temsilcileri Türkler hakkında neler söylemiş bakılabilir. Devrimler beyaz ırkın, biricik medeniyet olan batı medeniyetinin malikleri olarak anıldığı bir dönemde gerçekleşti. Kudüs'ün Türklerin elinden alınmasının müttefik Almanya'da kutlama sebebi olması yada kafkasyada iki "müttefikin" doğrudan muharebeye tutuşması bir zihniyetin ürünü ve devrimler bu zihniyete cevap vermek zorundaydı. Barbar, kaba, aymaz Türk'ün başka bir hikayeye "bende varım" demeye ihtiyacı vardı. Kaldı ki Türk tarih tezi kadar abuk olmasa da "ihtiyaç" olmamasına rağmen batıda da benzer bir tarih tahrifatı görülebilir. Kocaman bir oryantalizm külliyatı bu demek. Antik Yunan'ın Anadolu'daki izleri bahse konu dahi edilmiyor Fahri Işık bu konudan epey şikayetçi ve batı akademisi suspus. Benzer bir örnek daha geniş çapta islamın altın çağları konusunda yaşandı. İslam medeniyetinin bilime katkıları uzun yıllar duyulamadı. Orta Asya hakkında "Lost Enlightenment" diye bir kitap yazılıyor ve 2015de basılıyor. Shashi Tharoor Hindistan ve İngiltere'yi çok uzun yıllardır anlatılmayan haliyle anlatıyor. İnsanların anlamadığı tarih onu yazanlarla yapılıyor. Bir Halil İnalcık yoksa Weber çıkıp doğu despotizmi diye son derece özcü ve mekanik bir şekilde yazar bizde "adamlar yapmış" mastürbasyonuna devam ederiz. "Sözün sahibi sultandır" e bu genç osman ne? Köprülüler devrinin söz sahipleri kimler " kadınlar saltanatı" nerede? Güvercinlerin ve şahinlerin baskılarına dayanamayıp tahttan çekilen ikinci Murat nerede? Özetle demek istediğim tarihi herkes elinden geldiğince kendisine yontmaya çalışır. Her ne kadar dönemin ruh hali bu işlerde etken olsa da Atatürk'ün bozkırın ortasına dil tarih coğrafyayı kurması"bende varım" demenin en güzel halidir. Zamanlara ve mekanlara nüfuz edebilmek bir devletin alabileceği en esaslı vasıftır. Dil devrimine gelince osmanlıcı gömleğimi çıkarmam gerekiyor. Cumhuriyetin okuma yazma oranını yüzde bir artırmasıyla yüzde doksanı doksan bir yapmak aynı şey değil. Bir diğer mesele artık bilim dili batı dilleri, ekonomi, sanat vesaire ne varsa batı dillerinde yapılıyor. 20. Yüzyılın ilerleme anlayışıyla kimseye ibni Haldun okutup sosyoloji yap diyemezsiniz insanlar Marx'a Weber'e gider. Elinizdeki tümene osmanlıca yazılmış köy isimleri verirseniz o asker o köyü arar. Unutmayalım bu insanlar paşa.
Kitap önerisi serisi gelsin lütfen videoları izlerken not alıyoruz ama toplu bi özet yapılmalı bence. Nereden nasıl başlayacağımızı bilmiyoruz çoğumuz🙏🙏
yarısına kadar dinleyebildim. sonra kusmaya gittim. hakim, hekim, hüküm, hakem. bu kelimeleri alta Osmanlıca Türkçesi ile yazabilir misiniz lütfen. Bu örnekleri çoğaltabilirim de.
@@sometimes9417knk beğenmiyorsan izleme değil de tam tersini söyleyeceğim ben. Eğer bu kadar hafif bir inkılap eleştirisi seni abonelikten çıkarıyorsa dünya görüşlerine yeterince eleştiri duymuyorsun demektir. Şurada 2 tane akademisyen adam sakin sakin bir devrimi eleştiriyorlar. Sanki 2 şeriatçı Atatürke sövüyormuş gibi bir tepki gelmesi gerçekten tuhaf.
"Rüşvetçi kadının sonu" Burda ne deme istedim? Kadı mı? Kadın mı? Misalleri çoğaltabilirim. Hatta bir de Rusça'dan misal vereyim: стоит [stoit] mi, [stait] mi? Veyahut плачу Velhasıl kelam hiçbir elifba bir lisana tamamen uymaz.
19:54 Horondan utanan yok ki hacı. Bana göre halk daha çok batı dansından sırf batıya ait olduğu için nefret ederdi. Ki yapılanlar ile birlikte batı müziği utanılacak bir şey olmaktan çıktı. Ben muhafazakar bir ailede büyüdüm ve çok net görüyorum ki batıya ait olmasa dahi yabancı kültürlere ait danslara vs nefretle bakarlar. Cumhuriyetin ilk döneminde yapılan çalışmalar vs bu algıyı en azından halkın bir bölümünde kırdı
ailenin bakış açısını bütün muhafazakarlara atfetmen ayrı bir saçmalık başka kültürleri güzellemeye çalışmak da ayrı bir saçmalık. ben de muhafazakar bir ailede büyüdüm ama benim ailemin özellikle de babamın başka kültürlerden bir şeyler görmek hoşuna giderdi, meraklarını cezbederdi. hatta ben belgesel izleme alışkanlığımı babamdan görerek kazanmışımdır. boş yorum.
@@ahmetyusufsrgl mesele izlemek değil, bizimkiler de izlerdi. Mesela senin onu yapman. Bir Türk'ün yaptığını görünce kötü bulurlardı. Bunu her yerde görüyoruz. Fatih'in torunları piyano keman mı çalar diyen az kişi mi var sanıyorsun?
Horonla vals elmalar armutlar olmuş bence. Valsin özelliği bir çok kadın erkek çiftinin belli bir zarafetle ortak hareketidir diye biliyorum. Ayrıca daha elit bir danstır, köylü adamın avrupada da hiç vals yaptığını görmedim ben, ama folklörün tarihini daha iyi bilen arkadaşlar hatam varsa düzeltsinler. Cumhuriyet kadrolarınca batı danslarının benimsenmesinin haremlik selamlık anlayışından uzaklaşılıp kadınların da dahil olduğu bir ortak eğlenme anlayışına geçilmesinde etkisi olmuştur diye düşünüyorum.
üç beş edebiyatçının kullandığı farsi kelimeler toroslarda yaşayan yörüklerin neden zenginliği oluyor? zaten kullanılmayan kelimelerin resmi kurumlardan silinmesi çok halkçı ve gerekli bir devrimdir yapanların ellerine sağlık.
Murat Bardakçı'nın "Sanatın Sofrası Değil Kenefi" adlı makalelesini oku ve Türkçe'nin düştüğü çukurun derinliğinin derekesini kendi gözlerinle gör. O makaledeki cümleler(!) hangi halkın zenginliği imiş? Ben okudum ve tek kelime bir şey anlamadım.
@@عثمانپاشا söylediğin makaleyi okumadım ama orada da dedemin bile kullanmadığı kelimeler varsa benim için bir anlam ifade etmiyor. günümüzde cümlelerin içine ingilizce kelime sıkıştıran beyaz yakalıların benzerleridir benim gözümde.
Japonca konusunda senelerce Japonya'da yaşamış bir hocamın daha dün bir videosunu izledim. Üniversite mezunu adamların bile, okuduklarını anlamada ciddi zorlandığını söylemişti. Ve bunu 1-2 tekil örnek olarak da vermedi. Ben Japonya'ya gidip yaşamadım, zannediyorum sizde gidip yaşamadınız ama yaşayan bir öğretmen böyle bir beyanda bulunuyor. (Eğer oradan yaşayan, tanıdıkları olan kişiler olur, bu mesajı okur ve beni aydınlatırsa çok mutlu olurum.) Hepsini eş seviyede bilmeyen bir insan için Latin alfabesinin öğrenmek için daha kolay olduğunu düşünüyorum. Dil başka bir konu. İngilizce çok kolay bir dil mesela. Ama bildiğim kadarıyla Türkçe öğrenmesi görece zor bir dil. Sondan eklemeli olması gibi özelliklerinden ötürü sanıyorum. Ama günün sonunda ne Atatürk, ne Vahdettin, ne damat Ferit, ne Enver Paşa ülkesinin kötülüğünü isteyen insanlar değil. Hepsi kendilerince ülkede çeşitli sorunlar görüyorlar. Ve bunlara çeşitli sorunlar üretmek istiyorlar. Kendi doğru olduklarına inandıkları şeyleri yapıyorlar. Bunda katıldığımız şeyler olabilir, katılmadığımız şeyler olabilir. Ben Atatürk'çü bir insan değilim. Ama şunu da görüyorum. Vahdettin'ler ile, Osmanlı ile, Dine dayalı yönetim ile olmazdı. Çünkü örnek var. Ben bugün Irak'a okumaya gitmem mesela. Dolarla maaş vermeseler (ya da bizim TL'miz güçlü olsa) oraya çalışmaya ya da yaşamaya da gitmem. Ama onlar buraya geliyorlar. Öğrenciyken çok arkadaşım vardı öyle. Hepsi Türkçe okuma ve yazmayı 1-2 senede öğreniyordu. Ama Arapça okuma yazmayı ben o kadar hızlı öğrenebileceğimi, açıkçası düşünmüyorum. Spekülasyon tabi bu, denemedim ama düşünmüyorum açıkçası. Avrupa özellikle veba sonrası kiliseden uzaklaşmaya başladı. Ve dine değil, bilime kaynak ayırdıkça, Avrupa oldu. Çünkü bütün dini akımlar muhafaza etmeyi sever, yeniliği sevmez. Din tamdır, bütündür, eksiksizdir. Yeniliğe ihtiyaç duymaz. Tutmadı zaten, Osmanlı, İnkılap Tarihi dersleri boyunca anlatılan modernleşme döneminde, oyunun içerisinde kalmayı denedi ama olmadı. Halk geçmişi ile tamamen sert bir şekilde kopmadıkça, geçmişi tercih ediyordu. Şunu demiyorum bu arada, "Medeniyet, Erzurum'da bale gösterisi yapmak değildir." Kesinlikle ilahiyat okulları olmalı ve din öğretilmeli. Ama matbaayı yasaklayalım diyen zihniyetle, Uber'i döve döve ülke dışına atan zihniyet aynı zihniyet. Eskiyi muhafaza edelim, yeniyi red edelim zihniyeti ile olmaz. Pozitif bilimlere sırtımızı döndükçe, çağın gerisinde kalmaya devam edeceğiz. O yüzden belki de bıçak gibi sert bir devrim bizim bir Filistin olmamızı engelledi, diye düşünüyorum.
Güzel bir yorum, fakat ta ki ozamandan bu zamana kadar Avrupayı cok yüce görmek gibi bir sıkıntı var Türkiyede. Bu konuda Fuat Sezgin hakkında araştırma yapmanızı dilerim. İlim insanlıgın ortak binasıdır ve bu binayi inşa ederken Müslümanlar olmasaydı Avrupa belki hala bataklık içerisinde idi. Avrupada doğdum ve yaşıyorum. Avrupalılar iyi yanları da vardır onlar zaten bilinir. Fakat zamanında Müslümanlardan ilime dair eserler çalıp kendi isimlerini yazdılar veya aristo diye yazdılar. Niye? Kibirlerinden dolayı! İfade özgürlüğü de tabi en önemli konulardandır Avrupa da. İfade özgürlüğü mevcut ancak onların belirlediği çerçevede ve bakış açısına uygun olması lazım. Yani? Yok.
Matbaa istenmemesinin sebebi dini sebebler değil. İnsanların işini kaybetmeme istediği. Örneğin günümüzde chat gpt çıktı. Bu da yazarları sıkıntıya düşürdü. Yazarlar birliği chat gpt kapatmak için dava açtı. Ya da avukatlar chat gpt yasalar konulardaki ihtiyaçı azalttığı için o iş kolu da mücadele ediyor. Teknoloji iş kollarını yok edince o iş kolundaki kişiler engel çıkartır.
Miracle-uc6es , İsminden milliyetini çıkaramadım. AMA söylediklerinden TÜRK olduğunu anladım. Japonca ' dan oradaki üniversite öğrencilerinin de şikayetçi olduğundan bahsetmiş sin.BU ÖRNEK,HARF DEVRİMİ ' nin doğru olduğunu gösteriyor. ARAP ülkelerine gitmem " demişsin, DOĞRU diyorsun, GÜZEL TESBİT. DEVRİMLER, 🗡️🔪 bıçak sırtı yapılmasaydi FİLİSTİN gibi olurduk" demişsin, Hepsi çok DOĞRU TESBİTLER... AMA, SENİN kafan KARIŞIK... SENİN, İKTİDAR GÜCÜNDEN korkun var. Ve GERÇEK olanı söyleyemiyorsun. Oysa fikirler değişir AMA DOĞRU değişmez. GERÇEKLER 💯 yıl SONRA da ORTAYA çıkar. SURİYE ' li ARAPLAR ' in akın akın TÜRKİYE ' ye geldikleri gibi. Şimdi,SANA SORUYORUM ? ATATÜRK ' ü neden SEVMEDİĞİNİ yazmak zorunda kaldığını, böyle bir GAFLET içinde olduğunu. OYSA,SEN yazında hep ATATÜRK ' ün eserlerinden bahsettin FARKİNDAYSAN tâbi ki....! ATATÜRK ' ün peşinden koşan Dedelerimiz kurdu bu bağımsız TÜRKİYE CUMHURİYETİ ' Nİ. O hâlde çekinmeden haykiralim ATATÜRK' Ü sevdiğimizi.. Ve FİLİSTİN durumuna düşürmeyen atalarımız gibi biz de ATATÜRK'ÜN peşinden gidelim. SELAMLAR, ZİHNÎ KARIŞIK Çocuk... UMARIM,bana hak verip, DOĞRU fikrin peşinden gitmeleri seçersin. Bu yorumu yazmam da ,bur ANLAM ifade eder İnşallah.
"Çağdaşlaştık mı da?" da demezsin yaa evet çağdaşlaştık abi. Çok erkek perspektiflerden okuyosunuz bazı şeyleri... Türkiye bugün müslüman komşularına göre kadınlar ve kız çocukları için çok daha yaşanılabilir bir yerse bunu cumhuriyet devrimlerine borçludur. islam kültürü özellikle kadınların nefes almasına olanak vermeyen, bugün bile oldukça dayatmacı bi kültür. dönemin sorun tespitine katılıyorum sonuçta "müslümanlık çok kötü, biz hristiyan kültürü baz alalım" denmemiş ki, dinlerin baskıcı etkilerinden hızla kurtulmakta ve bunun meyvelerini almakta olan batı baz alınsın denmiş. islam kültürü çok muazzam, gelişmelere açık olsaydı bugün belki en azından bir tane islami kültürden gelen toplumun beli doğrulmuş olurdu. içlerinde petrolü olanın ekonomisi iyi evet ama temel insan haklarından sınıfta kalmayanı yok henüz.
@@zeusterim9655Bahsettiğin kadınlar nereye memnun? Alternatif bir hayatı görmüşler mi ki memnun olsunlar veya olmasınlar? Kadınların başka bildikleri bir şey yok ki.
@@zeusterim9655hangi müslüman kadın memnun olm türkiyedekileri 2 hafta irana koy hepsi koşa koşa geri döner. 2 çarşaflı gördün diye memnun mu oluyorlar
dilin zenginliği hakkındaki konuşmalarınızı çok beğendim. ben de kesinlikle katılıyorum. özellikle eş anlamlı kelimeler diye bir şeyin olmadığını her fırsatta insanlara anlatırım.
@@mavisancak7919 Keşke Yunan yenseydi dediğine göre belli ki sensin Yunan 😊Fesli deli kadir grubundansın belli ....Yaşasın 1925 tekke ve zaviyelerin kapatılması Yaşasın 1924 Halifeliğin kaldırılması Yaşasın 1922 Saltanatın kaldırılması Yaşasın 1926 Medeni Kanun Yaşasın 1925 Şapka Kanunu Yaşasın 1932 Türkçe Ezanın kabulü Arapça Ezanın yasaklanması
@@mavisancak7919 oe şun bilmelisin ki Latin alfabesi ve Yunan alfabesi anlayacağın üzere farklı alfabeler. Böyle deli saçması islamcı naraları atmayı bırakın.
Senin ataların Romalılar mı tam anlayamadım şimdi ben. Özümüze döndük dediğin alfabe, Göktürk alfabesi falan olsa hadi neyse diyeceğim de Türk Irkı'nın ortaya çıktığı Nuh Peygamber (as)'in oğlu Yafes'in oğlu Türk'ten beri, Türk ırkı hiç latin alfabesi kullanmadı. Bu durumda ya özümüze dönmüş olmuyoruz ya da senin özün ilk dönem roma imparatorluğuna dayanıyor. Hangisi???
bu kanalda bir sosyalist ile muhafazakarın kaqrşılıklı güzel bir şekilde konuşup, tartışıp bir noktaya varabilmeleri çok güzel. Yorumlarda da Ömer'e laf etmeyin adamın dediklerini desteklersin desteklemezsin de sanki zırvalıyormuş gibi yorumlar yazma yani.
Abi gerçekten şu sosyal medya denen çöplük içerisinde ülkemizde ve dünyada yaşanmış ve yaşanmakta olan olayları elinden geldiğince nesnel bir bakış açısı içerisinde tartışarak farklı bakış açılarını bizlere kazandırdığınız için teşekkür ederim. Senelerdir ülkemizde tartışılan bu tarz mevzuları daha çok yorumlamanız dileğiyle. 1937 - 1938 Dersim İsyanı , İzmir suikast girişimi , İstiklal Harbi komutanlarının savaş sonrası ilişkileri , videoda adını saydığınız Zeki Velidi Togan , Fuat Köprülü , Peyami Safa , Mehmet Akif Ersoy vb isimler gibi 1870'lerden sonra doğmuş Osmanlı İmparatorluğu'nun son Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde var olan önemli isimlerin dünya görüşleri , fikir hayatları hakkında nice video bekliyoruz. İçeriklerinizi izlemek çok keyifli , başarılar dilerim.
Çok güzel bir video olmuş emeğinize sağlık. Ayrıca “nümayiş” gibi anlam derinliğini artıran kelimeleri günlük hayatın içine serpiştirme misyonunu da destekliyorum, dil zenginliktir
Selam… Sizi duyuyordum ama takibe başlamak bugün nasip oldu. Ardarda birkaç videonuzu dinledim, çok sevdim. Aynı kafada ya da kafasının değişmesini arzu ettiğim pekçok arkadaşa yolladım. Bu genel nota ek olarak harf devrimi ile ilgili programınıza dair bir şey söylemeden de geçemeyeceğim (hazır elitistlere de karşı değilsiniz, kendi branşımdan yola çıkarak) program boyunca her alfabe deyişinizde bir irkildim. Malum sözcük Latincedeki alfa, beta, gama başlangıç harflerinin bir kısaltması. Yani ikinci A’nın kesinlikle uzatılmaması, kısa söylenmesi doğru. Hem merhaba, hem teşekkür, hem eleştiri bir arada (geçmiş program mesajlarına sonra bakıyorsanız :))
@@derdmend8994Direkt lafı uzatmadan Deli diyebilirim. Ad hominem gibi gelebilir ama kendisi kadın kıyafetleri giymekten hoşlanıyormuş. Bununla birlikte herkesin Atatürk de dahil kendisine T*c*vüz etmek istediklerini söyleyen bir kişilik.
DİL BİLİMCİLERİN TÜRKÇE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ Türk Araştırmaları Ensitüsü Başkanı Prof. Dr. David CUTHELL ise Türkçe hakkında şunları söylüyor: "Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki, yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi yaratmışlar sanki.. Bir kökten bir düzüne sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir - Johan Vandewalle “...Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu “cümle bağlama eğilimi” bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime “Keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı... “ diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizce’ye göre değil, Türkçe’ye göre şekillenmiş olurdu...” *. (Max Müller,): Türkçenin bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olmayanlar için bile gerçek bir zevktir. Türlü dilbilgisel biçimlerin belirtilmesindeki ustalık, ad ve eylem çekimi sistemindeki düzenlilik ve bütün dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme yeteneği, insan zekâsının dil aracıyla beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır... Araç olarak, Türk dilindeki duygu ve düşüncenin en ince ayrımlarını belirtebilme, ses ve biçim öğelerini baştan sona dek düzenli ve uygulu bir sisteme göre birbiriyle bağdaştırıp dizileme gücü, insan zekâsının dille gerçekleşen bir başarısı olarak belirir. Birçok dillerde bu gibi olaylar gözden perdelenmiştir; onlar çözülmez kayalar gibi karşımızda durur ve ancak dilcinin mikroskopuyla dil yapısındaki organik öğeler ortaya çıkarılır. Türk dilinde ise, her şey saydamdır, apaçıktır. Dilin iç ve dış yapısı, billur bir arı kovanı yapısını seyrediyormuşuz gibi ortadadır. Ünlü bir doğu bilgini bu dil hakkındaki hayranlığını şöyle belirtmiştir: Türk dili, seçkin, bir bilginler kurulunun uzun bir çalışma ve oylaşmasıyla yapılmış sayılacak düzgünlüktedir Türk dilinin çekim biçimindeki hiç bozulmayan düzgünlük ve düzen, yapısından gelen kavrama kolaylığı, dilde yaratılan bu olağanüstü anlatım gücünü anlayabilenleri heyecana sürükler. Türkçedeki en ustalıklı yapı, eylem (fiil) yapısıdır. Hiçbir dilin anlatamadığı ya da ancak birçok sözcükle anlatmaya çalıştığı anlam inceliklerini, Türk dili tek bir sözcükle anlatabilir.” *Fransız Türkolog Jean Deny,:”Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor.Türkçe eylem(fiil)lerde kendine özgü öyle bir özellik vardır ki, bunun bir benzerine Arian dillerinin hiçbirinde rastlanmaz. Bu özellik, yapım ekleriyle yeni sözcük oluşturma gücüdür”.”. Jean Deny *Moliere: “Türkçe; az söz ile çok anlam ifade eden, hayran olunacak mükemmel bir yapıya sahip dil.”dir. *Herbert W. Duda:“Bütün düşünce ve hisleri en mükemmel bir şekilde ifade eden Türkçe, o kadar zengin bir kelime hazinesine sahiptir ki, herkes bu dile hayranlıkla bakmakta ve onu en mükemmel bir bilim dili olarak kabul etmektedir.’”. *Herbert Jansky:“Türk dili, vokabuler, fonetik, imla, sentaks ve kelime hazinesi itibarıyla son derece zengin ve kolay anlaşılan, kolay öğrenilebilen bir bilim dili.”dir. *Paul Roux:“Türkçe, akıl ve düşünce dolu matematiksel bir dil.”dir. *Otuz iki dil bildiği için Babil Dünya Ödülü’nü alan Belçika’nın Gent Üniversitesi Doğu Dilleri ve Kültürleri Merkezi Başkanı Dr. Johann Van De Walle, günümüzde Türkçeye neden ilgi duyduğunu şöyle anlatıyor: “Türkçe, çok kısa bir zamanda öğrenilebilir. Satrançta kurallar mantıklı, basit ve az sayıdadır. Yedi yaşında bir çocuk bile satranç oynamasını öğrenebilir. Bu kolaylığa karşın, satranç oynayan kişi yaşamı boyunca sıkılmaz. Oyun imkânları sınırsızdır. Aynı durumun Türkçe dil bilgisi sisteminde bulunması, çok büyülü bir özelliktir. Türkçe dil bilgisi, hemen hemen matematik kadar düzenli ve istisnasız karaktere sahip bir dil.”dir. --- (Elements de la langue turque) eserinde müellifi rahip (Viguier) diyor ki: - Türk dilini tedkik ederken konuşma lehçesinin muntazam ve fevkalâde mükemmel sıra tertibi, kulağa hafifçe akseden muhteşem ve ölçülü sesleri, ahenk kanunu ve nihayet uzun ve kısa seslerin bir nevi musikiyi andıran tath teselsülü karşısında hayran kalmamak kâhil değildir: insan bu dilin bir ilim hey'eti tarafından bilhassa tedvin edilmiş mantıki esaslardan doğmuş olduğum hükmedecek hâle gelmektedir. - ayrıca chtgpt e sordum adlarını tek tek yazarak. chat gpt'nin yanıtları David Cuthell, Türk dilleri ve kültürü konusunda uzman bir dilbilimciydi. Türk dilleri üzerine yaptığı araştırmalar ve yazıları ile tanınmıştır. Türkçe hakkında da çeşitli görüşleri vardır. Örneğin, Türkçenin dilbilimsel yapısı ve cümle yapısı hakkında yaptığı incelemeler sonucunda, Türkçenin düşünme ve ifade etme açısından mantıklı bir dil olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Türkçenin kendine özgü ses yapısı ve gramer yapısı ile diğer dillere kıyasla farklı ve zengin bir dil olduğunu da vurgulamıştır. - Max Muller, 19. yüzyılın ünlü dilbilimcilerinden biridir ve Türk diliyle de ilgilenmiştir. Muller'e göre Türk dili, "düşüncelerin en açık ve en mantıklı ifadesi için mükemmel bir araçtır." Ona göre, Türkçe "zihnin ürünleriyle en uygun şekilde bağlantı kurabilen dillerden biridir." - Johan Vandewalle, Türkçe hakkında çalışmalar yapmış olan bir dilbilimci ve Türkologdur. Türk dilinin özellikle de Türkiye Türkçesinin gramer yapısı, dilin tarihi gelişimi ve farklı lehçeleri hakkında çalışmaları bulunmaktadır. Kendisi, Türkçenin dünya dilleri arasında en mantıklı dillerden biri olduğunu ve gramer yapısının oldukça tutarlı olduğunu ifade etmiştir. - Paul Roux, Türkçe'nin "mantıklı, düzenli, tutarlı ve neredeyse matematiksel bir dil" olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Türkçe'nin geniş bir isim tamlaması sistemi, düzenli bir fiil çekimi sistemi ve az sayıda dilbilgisi kuralı olduğunu da belirtmiştir. - Jean Deny, Türk dilleri ve dilbilgisi üzerine çalışmalarıyla tanınan bir dilbilimciydi. Türkçe hakkında birçok eser vermiştir. Dilbilimsel açıdan Türkçe'nin düzenli ve tutarlı bir dil olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Türkçe'nin eklemeli bir dil olduğunu ve kelime türetme yeteneğinin yüksek olduğunu vurgulamıştır. - Herbert Jansky, Türkçe'nin yapısal özellikleri hakkında çeşitli çalışmalar yapan bir dilbilimciydi. Türkçe'nin mantıksal yapısını vurgulayarak, özellikle isimlerin çekimlenmesi ve fiil çatısı konularında ayrıntılı çalışmalar yaptı. Ayrıca Türkçe'nin yapısının kolay öğrenilebilir olmasını da önemli bir özellik olarak değerlendirdi
@@PimsleurTurkishLessons Dilin ne olduğunu da bilmiyorsun 😃 Dil,hadi şunu da ekleyelim de içerik zenginleşsin türünden bir öge değil. Dil ırkçılığı da komik, saf bir dil yok dünyada.
İnkılap olmasa da artacaktı. Kafi sayıda mektep yok. Muallim yok. Savaştan çıkılmış. İkinci Dünya Savaşı'na katılsaydık okuma yazma oranı nasıl olurdu?
Dil ile ilgili bir video paylaşımı yapılmış lakin söylemlerin çoğu bilimsellikten ziyede siyasal söylemler olmuş. Bu hususta verilmesi gereken en basit örnek; Birçok Türk devletinin (özerk, muhtariyet) ortak olarak Latin alfabesine geçme kararının alındığı1926 yılında gerçekleştirilen Bakü Türkoloji kongresinden mesela hiç bahsetmemişler. Bu kongre sonrasında altyapılar hazırlanarak bizim Latin alfabesine geçtiğimiz dönemde eş zamanlı olarak Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan Türkmenistan ve diğer Türk bölgeleri de Latin alfabesini kullanmaya başlamıştır.
25:50 aynen ya 1920'lerde 1930'larda avrupa tamamen demokratik bir yer :) eleştirecem diye bir şeyler uydurursanız bu eleman gibi saçmalamaya başlarsınız
Harf Devrimi şarttı, adımı tam yazamadığım bir dille zor, bu seferberliğe rağmen toplumun bugünkü hali, eski haliyle işin içinden çıkılmaz hale gelirdi. Çağdaşlaşma çalışmasına rağmen sokağa çıkınca ne kadar çağdaşlaştığımız şüpheliyken, hiç bir şey yapılmasa nasıl olurdu ?
Aynı şeyi düşünüyorum . Israrla cahil kalmaya çalışan bir toplum var . Çağdaşlaşmaya , toplumsal bilince karşılar . Sadece din çatısı altında birlik olmalarını sağlayabiliyorsun ve onu da mecburen çağdaşlığın karşısına geçerek , kısmen şeriat ile yönetilen Osmanlı'yı överek başarabiliyorsun ... Devrimler yapılmasaydı şu an sıradan bir Ortadoğu ülkesi olurduk şahsi kanaatimce.
Tam video da bunu bahsediyor. Sorun şekilcilik değil, latin alfabesi kullanıldığında insanlar daha seküler, daha demokrat olmadı. O bir şekil sadece. Halkı çağdaşlaştırmak sarık yerine fes ya da fes yerine şapka takmakla olmuyor, eğitim vermekle oluyor, o da okuma yazma öğretmekle başlıyor, bu devrim ve bu devrimin cidden sert olması hem okuma yazma oranını yükseltmeyi erteletti, hem de bağnazlığından şikayetçi olunan kitlenin kendi ritüellerine daha sıkı sarılmasına sebebiyet verdi
video için teşekkürler, sonda bahsettiğiniz kelimelerin etimolojik kökenleri konusunda katılıyorum, birkaç yıldır özellikle etimolojiye meraklı ve konuyu irdelemeye, anlamaya çalışan biri olarak Sevan Nişanyan'ın Sözlüğü hariç çok da çeşitli veya nitelikli bir kaynak dahi bulamadım. Bu ülkenin değerli yazarları, tarihçileri, sosyologları ve genel olarak sosyal bilimcileri bir araya geldiği takdirde çok nitelikli çalışmalar çıkabilir diye düşünüyorum🎈
Bir dil psikologu olarak, dilsel gorelilik (linguistic relativity) argumaniniza katılıyorum. Konuştuğumuz dilin zihinsel süreçlerimizi etkilediğine dair baya geniş bir literatür mevcut. Bir lisan bir insan sozunu destekleyen çalısmalar bunlar. Ikinci bir dili öğrenenler farketmiştir muhakkak, bazen anadilinizde ya da ikinci dilinizde olmayan bir yapıyla bir şey ifade etmek istediğinizde kendinizi sinirlanmis hissedersiniz. Mesela Ingilizce konuşurken şahit olmadigim bir olayı anlatırken duz gecmis zaman cekimi kullanmak beni yalan söylüyormuşum gibi hissettirir. Türkçedeki "misli gecmis zaman"in varligindan haberdar olmasam boyle bir hissiyatim hiç olmayacaktı. Dil zihnimizi zenginleştirir.
kültürünü alabilsek tekniğini almamıza gerek kalmıyor. liyakatin, hak, hukuk, adaletin, görev ahlakının, saygının, hoşgörünün olduğu yerde bilim de, teknik de bütün doğallığıyla gelişiyor.
abi sen ne anlatıyon ya bir de bir tanesi bravo demiş. Bahsettiklerin batıda ortaya çıkmış mefhumlar mı? Medeniyetin eşiği olarak kabul edilen yerler tarih boyunca sürekli değişmiştir. Şu anda avrupa diyoruz. Avrupa kültürüne -ki o da ne demekse, Alman'ın kültürüyle İspanyolun kültürünün aynı olduğunu falan zannediyorlar galiba- tapmanın bir anlamı yok. Bundan 2000-2500 yıl önce de medeniyetin eşiği iskenderiye idi veya o kadar eskiye gitmeyelim bundan beş yüz sene önce de medeniyet diyince akla osmanlı gelir. Zavallı kafanız kopyala yapıştır yapmaktan fazlasına yetemediği için olanı olduğu gibi almaktan öteye ne harekete geçebiliyorsunuz ne de düşünebiliyorsunuz. Olay kültürde değil. Çinlisi de kültürünü korudu, Korelisi de kültürünü korudu, Japonu da... Ama hepsi ya ekonomi bakımından ya teknoloji bakımından bir şekilde zirve ülkeler. Olayın kültürle zerre alakası yok. Zaten bu fikirler de ancak kültürle zerre alakası olmayan insanlardan duyulsa gerek.
Kültür alımı asimilasyondan ibaret bişeydir. Bir milleti kendi istediği ile yok etmek. Medeniyet kültürden ibaret olsaydı Endülüs medeniyet arşlarından olmazdı
Viedolarınızı izlediğimde gerçekten çok önemli bilgiler kazanıyorum izlemeden önce çok farklı bir bakış açım vardı şimdi çok daha farklı bir bakış açım var elinize sağlık
Ben Ömer beyin ne demek istediğini anladığımı düşünüyorum. Bugün geçmişe baktığımızda alfabesi çok daha zor ve karışık olan asya ülkeleri zor durumda kaldığında ilk işi harf devrimi olmamıştır.Devrim şart ama bu teknoloji ve gelişme ile olmalıydı görsellik ile değil.Yüzde yüz saf bir dil ve kültür de düşünülemez insan yaşayan etkileşim halinde olan bir türdür.Birbirimizden izole edilemeyiz.
o yol ayrımından biz sola döndük, sağdan devam edenler güneyimizde ve doğumuzda sürünmeye devam ediyor. 'açtığın yolda gösterdiğin hedefe..' biz medeniyete döndük Bence de kendi hikayemizi yazmalıyız, kendi yolumuzu açmalıyız ama geçmişi böyle yargılayamayız. Şimdi kimse batınım şusunu alalım demiyor. Alalım diyene kadar onlardan çok sahipleniyoruz.
dürüst olalım ömerin konuşma tarzı ve argümanları kahvehane tartışmalarını andırdı sürekli belirlediği bağlamlar üzerinden sonuca varmaya çalışıyor,devrim süreci,sosyolojisi ve diğer ülkelerin süreçleriyle karşılaştırması bakımından daha verimli konuşan yaşar oldu,ömerin bachı dinleyince batılı mı olduk isyanına da şöyle bir yorum yapmak istiyorum.Sanat ve kültür devrimini aşağılık kompleksi olarak yorumlaması çok eksik olmuş halbuki diğer teknik amaçlı devrimlerden farkı yok.Atatürk alaturka müzik dinlemeyi severdi fakat alafranga eğitimi benimsendi bence bunun sebebi folklorik olanın zaten bizim estetik kabullerimiz içinde olması.Türk devriminin içinde kültür sanat olmasa bugün dünya müziğinde söz sahibi olamayacaktık.Ben güzel sanatlar/grafik tasarım öğrencisiyim eğer devrimlerde kültür ve sanat geri kalsaydı bugün hakim sanat anlayışı islami bir geleneksel türk sanatı olarak durduğu yerde kalırdı.
Klasik batı müziği icraa eden senfoni sanatçılarının adlarını saymaya zahmet etmeyeceğim onlara haksızlık olur.Tercih etmiyorsunuz diye yok olmuyorlar.Türk klasik müziği Osmanlının bir balkan devleti olmasından dolayı batı enstrümanları ve litaratürü saray çevresinde zaten biliniyordu.Anadolunun hikayesi Cumhuriyetle birlikte Türk sanat müziğiyle devam etti buradan çıkan sanatçılar vefatlarının ardından büyük tesirler bıraktı.Hatta aralarında bir bağlam yok ama anadolu rock gibi süprizlerle de karşılaştık.Klasik müzik dünya müziğidir her milletin vasatının üstündeki sanatçılardır azlardır az bilinirler.Bizim de pek başarılı sanatçılarımız vardır,ilgi görmezler ve ölürler.Her şeyde geri kalmışken bu alanda neden geri kaldık vah vah vah demek haksızlık olur.@@hakanylmaz8009
@@dogukangra Somut örnek yok, klasik ve genel ifadeler kullanmak söyleyecek pek te bir şey olmadığının göstergesi. Kültür sanat alanında iyi olmadığımız, tek tük başarıların dışında kabul görmediğimiz apaçık ortada.
Beyfendi vikipedia bilgilerini niye size yazayım aratın dinleyin hasta mısınız? Münir Nurettin Selçukla başlayın,Kazım Karabekirin bile 100 yıl önce beste yazdığı ülkede bulursunuz görmek istiyorsanız.@@hakanylmaz8009
7:27 arap kültürüyle islam kültürünü aynı argümana oturtmak zaten islam arap dinidir arap kültürüdür bundan ötesi yoktur demek bu argüman hatalı. Bunun yanında Türklerde arap kültürünün yaygınlaşması kuruluşunun pek bir sonrasında yaşanan süreç 1000 yıllık falan değil. Hadi 400 yıllık bir süreç diyelim. Bu yine bazı şeyleri argümana oturtmaz öyle ya da böyle bu bir devrim devrimlerde bazı siyasi sembolik değişimler olur. Kaldı ki arap alfabesi kesinlikle ama kesinlikle türkçenin fonetiğine uygun değildir. Uygundur veya uydurulur diyen osmanlıca bilmiyordur ya da türkçe bilmiyordur
Video İsteği: Eğitim fakültesinde bize anlatılan, köy enstitüleri konuşulduğunda hiç bahsi geçmeyen çok önemli bir konu var. UA-cam'da hiç konuşulduğunu görmedim: John Dewey Türkiye'ye davet ediliyor ve o zaman için mükemmel bir eğitim sistemi çıkarıp veriyor ülkemize, ilerlemeci eğitim, yaparak yaşayarak öğrenme, öğretmeni değil öğrenciyi merkeze koyan eğitim anlayışı gibi kavramların babası bu adam. O zaman için dünyada eğitim sistemi çok geri ve bu adamın söylediği şeyler danyada 50-60 sene sonra benimsenip uygulanmaya başlıyor. Biz o zamandan bu adamı davet edip bir formül geliştirme fikrini üretmişiz ama reçeteyi aldıktan sonra kararlıkla sürdürerek uygulamaya koymamışız. Ancak tüm dünya geçtikten sonra 2000lerden sonra değiştirmeye çalışıyoruz ama ne kadar uygulandığı da ortada. Tüm Dünya'dan daha iyi bir eğitim sistemine sahip olabilirdik diye düşünüyorum. Ve çok büyük bir fırsat kaçmış. Bunun hakkında siz de araştırıp bir video yapmayı düşünür müsünüz? Modern bir uygulama için de "Sugata Mitra: Build a School in the Cloud" ted konuşmasını izleyebilirsiniz
ilkokul birinci sınıftan üniversiteye kadar yazıcılar cemaatinin içinde bulundum. yazıcılar cemaati, varoluş amacını osmanlıcayı diri tutmak üzerine kurmuştur. okullara seçmeli osmanlıcayı da onlar getirmiştir. kuran okumayı öğrettikten sonra osmanlıca okumayı ve yazmayı öğretirler. ben de haftasonu ve akşamları bunlara gittim, kamplarına gittim, uzun süreler evlerinde kaldığım zamanlar oldu. okuma kitabı olarak latin alfabesinden çok osmanlıcalar okudum diyebilirim. lise sonda bile risaleinurları osmanlıca okuyamıyordum. 11 yılda öğrenemedim. 11 yılda ilkokul 1 seviyesine gelemedim. sonra okuyucu denilen meşveret cemaatine geçtim orada latin alfabesiyle okuyunca risaleleri anlamaya başladım. iyiki geçilmiş, ben bunu yaşadım. arap alfabesi ile türkçe anlamsız bir şeydir. gerizekalı filan olduğumu düşünmüyorum. istanbul hukuk 2010 mezunuyum. videonun sonunda arapça kelime kökleri ile ilgili yapılan yorum da gereksiz. Biz lise edebiyat dersinde aruz ölçüsünü gördük, belli aruz kalıplarını da öğrendik. bu nedenle m ve t ile başlayan yani arapça çekim yapım ekleri ile başlayan kelimelerden köke inmeyi lise edebiyat dersinde hocamız yeri geldikçe göstererek bunu kazandırdı. Hababam sınıfı aruz veznini bu kadar alaya almasa halk bu kadar ön yargılı davranmaz öğrenirdi. siyah giyen arkadaş genel olarak gereksiz yorumlar yaptı bu yayında.
Orta Asyadaki atalarımızın Orhun yazıtlarını okuyamıyoruz. Bir gecede cahil kaldık diyordu. Büyük büyük büyük büyük büyük dedem gil...Göç etmeyi seven ve hatta Göç etmeyi hayatının merkezine getirmiş bir millettir Türkler... Bugün Yaylaya gitmek , yaylaya çıkmak bile göçün bir parçasıdır ve kopamıyoruz. Bu göç kültürü dilimizi ve yazımızıda etkiliyor.
Bence "Harf Devrimi" gerekliydi ama dilin evrimine dışarıdan müdahale edilmemeliydi. Bence kelime dağarcığımızın ocağına incir ağacı diken şey dilde sadeleşmedir. Klasik Türkçe, Ortaçağ Türkçesi, Erken Modern Türkçe metinler sadeleştirilmeden basılmalı bence. Dedem Korkutu sadeleştirmeden okumak ayrı bir şey katıyor insana, tanzimat dönemi eserlerini sadeleştirilmemiş okumak ise ayrı bir şey katıyor. Burada sadece 16-18.yy Türkçesi fazla ağdalı ve başka dilleri bilmeyi ya da en azından o dönemin göndermelerini, referanslarını bilmeyi gerektiriyor.
Fars alfabesinde kelimeler daha çok sessiz harflerden oluştuğu için kökeni aynı olan kelimelerin yazılışı daha çok benziyor. Ortaklık kurması kolay oluyor. Onu kastediyor herhalde
14 bin olduğunuz zamanlardan beridir takipteyim, gelişiminizi görmek çok mutluluk verici, kaliteyi kaybetmeden kanalın daha da büyüdüğünü görebiliriz inşallah. Bir Uli öğrencisi olarak sizi dinledikçe eksiklerimi görüp hem üzülüyorum hem de bunu farkedebildiğim için mutlu oluyorum. Çünkü bu durum insanın kendini geliştirmesinin yolunu açıyor. Tek konuyu çeşitli perspektiflerden dinleyebilmek de çok büyük keyif veriyor. Bu alanda çok büyük bir eksiği kapatıyorsunuz hakikaten. İçerik fikri olarak da bilgi ve yorumu harmanlayarak meselelere yaklaşım nasıl olmalı, bilgiyi ifade etme konusunda kendimizi nasıl geliştirebileceğimize dair de bir video çekerseniz oldukça ilgi çekici olacağını düşünüyorum. Çünkü bilmek ayrı bir mevzu ama bildiğini aktarabilmek bambaşka bir mevzu.
Harf Devrimi'ne karşı tek güzel argüman şu olabilir: Arap alfabesini tamamen kaldırmak yerine 'spelling' olmayan yeni bir yazma versiyonu geliştirilebilirdi. Uygurların şu anda kullandığı alfabe bu şekilde mesela. Eski Türkçedeki gibi sesli harflerin çoğu zaman eksik olduğu değil de her sesin şu anda olduğu gibi harf harf yazıldığı bir sistemleri var. Şu anda Fransızca öğrenen birisinin hiç çıkarmadığı 3 sesi yazması kadar saçma eski yazı sistemi. Kalsa kalabilir miydi? Evet. Değişti güzel mi oldu? Evet. Çünkü şu anki sistemde istisnalar olsa da her kelimeyi ezberlemeden direkt yazabiliyoruz. Japonca örneğinde Çinlilerden aldıkları 'kanji'lerden dolayı garabet bir durum var, bizim Arapça'dan aldığımız kelime köklerini Arap alfabesiyle, Türkçe kelimeleri Göktürk alfabesiyle yazıp araya da hiyeroglif sıkıştırmamız gibi bir şey adamların yazı sistemi, özetle çok kötü. Çinceye gelecek olursak sıradan bir vatandaş muhtemelen kurduğu 2 cümleden en fazla birini hatasız kağıda geçirebilir. 3 senedir Çince öğreniyorum ve elle yazma konusunda pes ettim çünkü Çinliler de elle yazamıyorlar... Karakterleri yani 'Hanzi'ları elektronik ortama geçirebilmek için verdikleri uğraşı biraz araştırırsanız kötü yazı sistemi diye bir şeyin olduğuna emin olursunuz. Sırf bilgisayarda dillerini yazabilmek için Çin'de pinyin Tayvan'da zhuyin diye geçen 2 farklı alfabe sistemleri var, yoksa çizmek zorundalar. Şunu da yazmadan geçemeyeceğim, bu video için işin teknik kısmında zayıf kalmışsınız. Hangi teknik yönden bakılırsa bakılsın şu anki Türk alfabesi kadar güzel işleyen bir alfabe bulmak zor. He bu Latin olmasa da Kiril olsa da olurdu. Uygurların kullandığı gibi bir şey uydurulsa da olurdu. Her harfin tek tek yazıldığı herhangi bir alfabe sistemi bizim dilimize en uygun olanı. Kıyafet devrimi vs gibi bir sürü saçma devrim olduğunu düşünüyorum fakat eğer tek bir güzel devrim varsa o da harf devrimidir.
Enver Paşanın yapmaya çalıştığı dil reformunu yanlış anlamışsınız, Ayrıca araştırmadan da konuşmuşsunuz. Zamanlaması kötü bir alfabe değişikliğidir ve Enveriye Alfabesi bu koluyla alakasızdır. Dilde değişim yoktur yalnızca yazımda değişiklik yapılmıştır. Enveriye Alfabesi yazarsanız çıkar. Bunu başka konulara yormanız ve tam araştırmadan yapmanız komik kaçmış.
İngilizceyle kıyaslandığında ifade güçlüğü var bilhassa yazı dilinde fakat tabi bu konuşmaya da yansıyor ister istemez. 27:25'te konuşan arkadaş vecizce ifade etmiş. Dilimizde ihtiyaç duyabileceğimiz her türlü tabir mevcut fakat şuanki teamülde yer edinemediğinden insan bilse dahi kullanmakta tereddüt edebiliyor.
Sonuna kadar gerekliydi! Lütfen Şevket Süreyya Aydemir bölümü yapınız! Suyu arayan adam’da Anadolunun ne kadar geri kaldığını ve Osmanlıda Türk müsün sorusunun cevabının Estağfirullah olduğunu, kendilerine müslüman diyenlerin peygamberin adını dahi bilmeyecek kadar cahil olduğunu. Yani Osmanlı maalesef çok gerekli devrimleri yapamadı ve çok geriden başladık modernleşmeye. Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar minnet duysak az!
Halkın içinde cahil insanlar her zaman olacaktır. Avrupa'da veya Amerika'da ya da Türkiye'de yapılan sokak röportajlarına bakın var olan cehaleti görebilirsiniz. Ama onları genelleştirip bütün ülke öyleymiş gibi düşünürsek kendimizi kandırmış ve tatmin etmiş oluruz.
Dil devrimi ve harf devrimi iki farklı devrimdir. Keşke önce bu ayrımı yapsaydınız. Dil devrimi istenilen hedefine ulaşamadı yani bir nevi başarısız oldu. Video çok kafa karıştırıcı, tıpkı gençler gibi. Bir yere varabilirdi ama bahsettiğim ayrım yapılmadığı için sonuçlanmadı. Eskiyle kim ilgileniyor, entelektüel birikimi, zamanı ve parası olanların dışında? Eski yazı bugün geri getirilemiyorsa, bunda bu durumun da etkileri olduğunu söylemek zorundayım. Zaten her seferinde iktidarın soyledgi şey kültür devrimini yapamadik, kendi itiraflarıdır. Bazı tarikatlarda bu yazının bilerek ve isteyerek kullanılması istenilirse yapılacağıdır, yalnız onlar da sadece eski edebiyatın dışına çıkmıyor ve yeni çığır açan bir şey olusturabilmekten çok uzaklar. Eski harfler zaten değiştiriliyordu ve bu yeni bir şey değildi. Dilin kurumsallaşmasından önce, eskiler bile birbirlerini ya da bir önceki kuşağı anlayamıyordu. Enver'in imla devriminin bir dezavantajı da savaş ortamında gerçekleştirilmiş olmasıydı. Savaşı kazansaydı, böyle bir devletçi yapı benimsenseydi ve teknolojik gelişmeler bunu destekleseydi, Enver'in yazısı yaygınlaştırılabilir miydi? Unutmamak gerekir ki harf devriminin gücü otoriter devletçi politikaların bir ürünüydü. Bugün Orta Asyalıların kendilerine Türk demekten korkmaları ya da Türkiye'deki insanların kendilerini ne kadar Orta Asyalı hissettikleri tamamen bir yüksek kültür ihtiyacının arayışıdır. Öte yandan kelimelerin gücü tamamen kullanım alanlarının genişlemesine bağlıdır. Ne kadar çok sanat, edebiyat ya da bilim üretirseniz, icat ettiklerinizi herkes o kadar çok kullanır ve bir üst kültür yaratılır. Bir Batılı neden Batılıdır? Çünkü her şey kayıt altındadır, kayıtlarının gücü modern devletleri ölçer. Çağdaş cumhuriyetin yaptığı budur, en büyük başarısı budur. Acaba adem-i merkeziyetçi bir yapı, daha liberal bir ekonomi, milli eğitim müfredatı gibi tekçi bir zihniyet olmasaydı ne kadar başarılı olurdu? Harf devrimi hemen hemen her toplumun tarihinin bir parçasıdır. Dil devrimine gelince, Türk devrimi biraz geri adım attı ama bu gözden kaçtı. Dönemin millileşme rüzgârları tüm dünyada hissediliyor. Bizim coğrafyamızda ise doruk noktasındadır. Mesela bir Türk sınırı geçip Ermenistan'a, Yunanistan'a, Gürcistan'a, Suriye'ye, Irak'a gittiğinde tabelalara baktığında bugünkü teknoloji olmadan bütün entelektüel birikimi boşa gidiyor. Çünkü hiçbirini okuyamıyor bile, bu durum belki de bir tesadüf değil ve göz ardı edilmemeli.
Ezbere konuşmuşlar, %3-5'den %60'a ulaşan okur/yazarlığı beğenmiyor, zavallılar. Cımbızla alıntı yapmadan doğru düzgün cümle kuramıyorlar ama harf devrimi konuşmaya kalkışmışlar. "Okur yazar" sözü bile eski dilin ne kadar verimsiz ve kullanışsız olduğundan kaynaklanıyor, zira okuyabilenler yazamayabiliyordu, sesli harf yetersizliği ve fonetik yapıdan dolayı sorunlu bir dildi. Enver'in girişimleri de askerlik başta olmak üzere devlet işlerinde, yazılanla anlatılmak istenenin uyuşmamasındandı. Bu sorunu aşmak için de bir devrim gerekliydi.
dil devrimi özellikle dilde tutmayan kelimeler öne sürülerek hadsizce eleştirilir ama önerilip de dile yerleştiği gibi arapça/farsça kullanımını azaltan birçok yeni türkçe kelime de mevcuttur: tepki (aksülamel), karamsar (bedbin), çaba (ceht), çoğul (cemi), önem (ehemmiyet), sezi (hads), önsezi (hissikablelvuku), bencil (hodbin), özet (hülasa), özgün (ibdai), dilekçe (istida), üretim (istihsal), sorgu (istintak), nicelik (kemiyet), nitelik (keyfiyet), kesit (makta), basın (matbuat), ilke (mebde), dergi (mecmua), kavram (mefhum), sığınak (melce), ölçüt (mısdak), sayaç (muaddit), soyut (mücerret), etken (müessir), tekil (müfret), direnç (mukavemet), seçmen (müntehip), duruşma (murafaa), somut (müşahhas), eşit (müsavi), saldırgan (mütecaviz), uzman (mütehassıs), değişken (mütehavvil), çevirmen (mütercim), ayraç (muterize), denge (muvazene), aday (namzed), kuram (nazariye), bakan (nazır), bitki (nebat), doku (nesiç), yayın (neşriyat), tüzük (nizamname), gösteri (nümayiş), büyüteç (pertavsız), bağlaç (rabıt), güdü (saik), yetki (salahiyet), doğaç (saniha), yüzey (sath), yığınak (tecemmu), evrim (tekamül), dayanışma (tesanüt), genel (umumi), deprem (zelzele), söyleşi (hasbihal), duyu (hasse), kesin (kati), sanık (maznun), bilge (mütebahhir), uçak (tayyare), irdelemek (tetebbu etmek). bunların dışında arapça/farsçası ile beraber eş veya yakın anlamlı olarak kullanılan yeni kelimeler de mevcut: anıt (abide), ilgi (alaka), bilgin (alim), çizelge (cetvel), yanıt (cevap), kanıt (delil), etkin (faal), birey (ferd), besin (gıda), yargıç (hakim), anı (hatıra), atılım (hamle), amaç (hedef), utanç (hicap), özgür (hür), yönetmek (idare etmek), sav (iddia), algı (idrak), söylem (ifade), kıvanç (iftihar), görkem (ihtişam), esin (ilham), bilim (ilim), sınav (imtihan), sömürmek (istismar etmek), yetenek (kabiliyet), kural (kaide)i evren (kainat), yazıt (kitabe), tapınak (mabet), yoksun (mahrum), gereç (malzeme), anlam (mana), gider (masraf), sakınca (mazhur), oysa ki (meğer), tören (merasim), aşama (mertebe), sorun (mesele), konut (mesken), dayanak (mesnet), konum (mevki), eğilim (meyil), çağdaş (muasır), süre (müddet), kurum (müessese), önemli (mühim), olası (muhtemel), yüküm (mükellefiyet), sonuç (netice), tüzük (nizamname), karşın (rağmen), başkan (reis), söylenti (rivayet), evre (safha), özel (hususi), düzey (seviye), gezi (seyahat), saldırı (taarruz), katman (tabaka), doğa (tabiat), deyim (tabir), öğrenci (talebe), yönerge (talimat), tanım (tarif), onay (tasdik), tutum (tavır), atamak (tayin etmek), basınç (tazyik), uyruk (tebaa), önlem (tedbir), ayrıntı (teferruat), eğitim (terbiye), çekince (tereddüt), saptamak (tespit etmek), örgüt (teşkilat), karşıt (tezat), yöntem (usul), araç (vasıta), ödev (vazife), durum (vaziyet), belge (vesika), sanı (zan), tarım (ziraat). yukarıda yazdıklarım kelimeler 1935 yılında türk dil kurumu'nca önerilip dile yerleşen kelimelerdir. daha sonraki süreçte Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında yayımladığı geometri kitabı ile arapça ve farsça geometri terimlerine karşılık açı, açıortay, boyut, uzay, teğet, eğik, yatay, düşey, dikey, yöndeş, üçgen, dörtgen, beşgen, çokgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, toplam, orantı gibi yeni kelimeler türetiyor. anlatı, çeviri, eleştiri, etkilemek, ilginç, koşul, kurgulamak, önyargı, örneğin, yapıt gibi kelimeleri nurullah ataç türetip dile kazandırmıştır. ileti, iletişim, seçenek, yerleşke gibi kelimeler de tdk'nın 1970-1980 arası türetip dile kazandırdığı son kelimelerdir. 1983'de tdk'nın tüzel kişiliğine son verilmesi ile son 40 yıldır tdk'nın türettiği ve dile kazandırdığı hiçbir kelime yoktur. özçekim kelimesi dahi hiç tutmamıştır.
Sevan Nişanyan saçmalıyor kitabında. Cumhuriyet döneminde altyapıdan, sanayileşmeye, tarımdan, sağlık kurumlarına, yerli ve milli bankalardan, eğitim öğretim kurumlarına kadar yapılanları küçümsüyor! Taş devri Anadolu'dan altyapısız bir ülkeden Düyunu Umumiye borçlarıyla alınan 1.DS enkazından bu noktalara gelmesi çok büyük bir başarıdır. Harf değişikliği ise doğrudur çünkü uluslararası alanda kullanılan, bilimsel yayınların bu alfabe ile yayınlanması nedeniyle doğru bir seçimdir. Eski yazı ise öğretilebilir di tarihi köklerle bağların sorun olmaması için ama en doğrusu Türkçenin ses yapısına uygun özgün bir alfabe oluşturmaktır. Tabi bu artık çok geç, zamanında yapılacaktı. Eski Türkçe ise Arapça ve Farsça sözcüklerle dolu zengin ama yabancı kökenli sözcükler olması nedeniyle yozlaşmış da bir dildir. Sorun eklemeli bir dilde neden sözcük dağarcığı bu kadar az ve başka dillerden bu kadar sözcük almak zorunda kalınması sorusudur. Elbette sözcük çıkarsan da eklerseniz de buna toplum karar verir. Kullanırsa kullanır, kullanmazsada kullanmaz
Sagdaki arkadas, yuzunden vidioyu bitiremiycegim. Arap alfabesi ve kulturu ozlemi yasanlar icin arap cografyasi orda cok rahat gidilebilir diye dusunuyorum. Ama ne hikmetse hepside ilk firsatta avrupaya kaciyo interesant.
Dil devrimi yapan her milletin yaptığı şeyleri bize has sanıyorlar çünkü. Bunları bazen dinlemeyi seviyorum, ama bilmedikleri, ufuklarının yetmediği konularda da çooook saçmalıyorlar.
2 місяці тому+8
Adamlar 40 dakika konuşmuş, örnekler ve bu düşünceyi anlatanlardan örnekler vermiş. Hala anlayamıyorsanız maalesef yapacak bi şey yok.
26:04 Yoo diyorlar. Daha ileri gidiyorlar üstelik. Hatta *1299'da uçuyorduk* diyorlar. *Osmanlı,600 sene dünyayı yönetti* diyen insanlardan bahsediyoruz
Meselenin kültür değil tekniğin alınması hususunda Ömer’e verdiği müzik örneğinde katılmıyorum. Müzik devriminde istenen zaten kültürden kopmanın aksine Türk müzik kültürünün standardize edilmesi ve dünyaya açılmasını sağlayabilmekti. Buradaki standardizasyon da batı notasyonuna uyarlama olmadan gerçekleşemezdi çünkü Türk müziği o döneme kadar kendi yazılı sistemine ve herhangi bir beraberliğe sahip değildi. Binlerce makam ve yazılı bir sistem olmadığından dolayı yalnızca kulaktan kulağa, ustadan çırağa geçen bir eğitim anlayışına sahipti. Dönemin (Türk Beşleri ve müzik devriminin olduğu zaman diliminden bahsediyorum) müzik anlayışı da keza artık varola gelen klasik armoninin yıkıldığı, atonalite ve 12 ton gibi sistemlerin benimsendiği, müzikte kültürel ögeler ile standardize olmuş notasyon sisteminin birleştirilmeye başlandığı zamana denk gelmektedir (Bartok, Khachaturian, Saygun). Bu durumda da müzik devriminin çocukları olan Türk beşlerinin müziklerinin var olan kültürden kopmak değil aslında bu kültürü dünyaya tanıtmak adına uğraş verdiğini ve bu devrimin de ona hizmet ettiğini görebilirsiniz. Nümayiş’i de yeni öğrendim, sevgiler :)
Geçmişten bahsedilirken istanbul daha doğrusu saray dili temel alınması bana doğru gelmedi. Ben bugün yunus emre'nin şiirlerini rahat anlıyorum. Karamanoğlu mehmet beyin fermanı dedemin günlük kounuşmasından çok farklı değil. Bugün de aynı şey geçerli olmaya devam ediyor bence tecessüm denilince yine bir zümre birikimi sayesinde anlatyabiliyorken, halk nezdinde boş bir gösteren olabiliyor.
Osmanlıca denen dilin oluşma sebebi Arap elifbasına geçiştir. bu yazı Türkçe yazmaya uygun olmadığı için saray ahalisi kayıtları tutarken giderek daha kolay yazılan arapça ve farsça kelimeler kullanmayı tercih etmiş sonunda da bu günün plaza dili ile aslında temelde aynı şey olan osmanlıca ortaya çıkmıştır anadolu aslında böyle konuşmadı. Ne yazık ki gri propaganda aygıtları bu dil kirlenmesini dil zenginliği gibi sunmakta ısrarcı. O zaman hepimiz plaza dili konuşalım dil zenginleşsin değil mi?.:)
Рік тому+3
Hayal yerine Uyuk 32:40 örneği o kadar art niyetli duruyor ki. Oysa günlük hayatta durmadan kullandığımız düş kökü var. Düşünmek, düşlemek.
Kendi kulturun kendi kulturun diyorsun bir dakika once ise islamiyet=arapnkulturu diyorsun. Turk kulturu icin Irta asyaya donelim o zaman. Arap kulturunden kurtulmak bir ulkenin basina gelebilecek en iyi şeydir.
Bin yıllık ne gelişim varmış acaba da onu elimizin tersiyle itmişiz onu düşündüm bulamadım. Kanuni döneminde kurulan herhangi bir rasathane, akademi yaşayabilmişti de bunu devrim ile mi kaldırdık? Ya da o dönemde hiç böyle bir şey kurulmuş muydu acaba? Buna karşı en ufak bir ilgi var mıydı mesela? Osmanlı 1900'lere geldiğinde Japonya seviyesinde miydi de daha sonra Japonya'nın seviyesine çıkamamamızın müsebbibi inkılaplar oldu? Bu işler on beş yılda halloluyor mu yoksa yüzlerce yıllık birikim mi gerekiyor? Osmanlı'dan bize kalan kıymetli müesseselerin hepsi son yüz elli yılda batılılaşma hamleleri yapan padişahların eseridir. Atatürk'ü yetiştiren de onlardır. Türk Tarih Tezi'nin yanlış olduğunu gören Atatürk bu konuda ısrarcı mı olmuştur yoksa ortaya atılan hipotezin bilimsel olarak çürüdüğünü görünce bundan vaz mı geçmiştir? Bilim karşılaşılan bir durumu açıklamak için hipotez uydurarak ve bu hipotezi sınayarak yapılır. Hipotezin yanlış olduğunu gören bilim insanı bunu terk eder. Atatürk tam anlamıyla bunu uygulamıştır. Bilimsel metodu kullanışı övülmesi gerekirken buradan eleştirmek absürt. Yapılan inkılaplardan da yanlış olduğu ortaya çıkanlar terk edildi zaten. Popcorn dinleyen herkes kendini çok derin sırlara vakıf alim sanmaya başladı.
@@senaizm874 Soru sormamın amacı cevabını öğrenmek değil o noktaya dikkat çekmek. Bunu algılamaya zekan yetmemiş olabilir tabii. Cevabı ben de biliyorum herkes de biliyor zaten. Tartışma kapasiten olmadığı için argüman ileri süremeyip hakaret etmen kimin kalitesiz olduğunu gösteriyor.
dostum arap aşığı olmakla ne alakası var adamın söylediklerinin ,şöyle 1 videoyla insanları bir yerlere oturtma çabanızı anlamlandıramıyorum gerçekten çok ilginçsiniz
Şimdi objektif olarak bakarsak arap alfabesi estetik açıdan bok gibi latin alfabesinde ise harfler gayet kolay okunup yazılabilir. Latin harfleri bilgisayar diline daha uygun ve yabancı dilleri öğrenmekte büyük kolaylık sağlıyor. Harf İnkilabı ilk yapıldığı zaman tartışılabilirmiş ancak şu an bunu tartışmanın hiçbir anlamı yok Latin Harflerine geçmemiz net daha iyi olmuş.
Japonya meselesi birkaç kere gelince yazmak istedim. Japonya’da da bir ara Romaji(Latin harfleri)yle yazalım ya da sadece kana(Japon alfabesi) kullanalım argümanı tartışıldı. Hatta Meiji döneminden önce bile Çin etkisinden kurtulmak gerekir bizim kendi metinlerimiz daha pür daha anlaşılırdır zaten bu Çin klasiklerini çinde de anlamıyorlar dedikleri bir ekol de ortaya çıkıyor. Ayrıca Meiji devrimleri o kadar radikal batılılaşma izliyor ki bazılarına göre buna tepki olarak 19. Yüzyılın son çeyreğinden sonra ciddi bir yerelleşme hassasiyeti de doğuyor belli bir kesimde. Japonya’da dil devrimi olmadıysa bence en büyük sebebi kanjinin sadece bir alfabeden ibaret olmaması. Tüm anlam dünyasına hakim bir yazı sistemini dilden öyle kolay çıkaramazlardı…
Alfabe devrimi olmasaydı, şöyle olsaydı veya böyle olsaydı gibi tartışmalara girmeden evvel, alfabelerin belirli bir kültür -ideoloji bagajı taşıdıklarını düşünüyorum. Zaten buna videoda güçlü bir şekilde değinilmiş. Yani politik veya sivil topluma mensup elitlerin harf devrimi gibi işlere girişirlerken inançsal temsiliyetlerle kuvvetli bağ kurduklarını hesaba katmak gerekir. Arap alfabesinin İslamı, 1948'den sonra ölü bir alfabe iken yeniden canlandırılan İbrani alfabesinin Yahudiliği, Kiril alfabesinin ortodoks Slavlığı, Yunan Alfabesinin Bizans Ortodoksluğunu temsil ettiği gibi, Latin alfabesi de Osmanlı ve erken cumhuriyet elitleri için çağdaşlığı ve dolayısıyla "pozitivizm"i temsil ediyordu...
@@ugur5721 latin harflerini aldık alfabeyi değil. kullandığımız alfabe Türk alfabesi. öyle olsa bile millileşmek için arap harflerini kullanmaktan iyidir. devletin dilinin arapça olması gerektiğinin tartışıldığı Türkiyeden bugünlere geldiysek gayette millileşmişiz. kendi alfaben aynî zamanda bir semboldür kendi diline has bjr alfabesi olmayan bir ulus başka ulusların asimilasyonlarına uğrar ki cumhuriyetin bizi kurtardığı tehlikede budur. bugün latin harflerini kullanmayan millet yok sadece kendi eski harflerinden lluşan alfabelerinide kullanıyorlar ve 2 tane alfabe öğrenmek zorunda kalıyorlar.
@@egemenozdemir724 iki harf değiştirmek alfabenin milliyetini değiştiriyorsa osmanlı alfabesi de türk alfabesidir bu kıyası yapamıyorsan ciddi bilgi eksiğin var konu hakkında. Asimilasyon diyorsun, araplar bizi yendi de bize kendi alfabelerini dikte etmediler asimilasyon yenildiğin devletlerin alfabelerini almaktır. Bugün latin alfabesini öğrenmek zorunluluktur bunu inkar etmiyorum ancak alfabe milletin kimliğidir, halkın yüz yıllardır kendi isteğiyle isteyerek kullandığı şeyi bir otorite gelip zorla silemez. Halk eğer kendi başına istese de geçseydi ben de tamam derdim çünkü dil yapısı gereği doğaldır kolay olana ve isteğine yönelir bir otoritenin bunu zorla değiştirmesi ise diktatörlüktür.
japonya ve kore çok açık örneklerdir hem kendi alfabelerini muhafaza ediyorlar hem de son derece sanayileşmiş gelişmiş ülkelerdir. Geri kalan tüm argümanlar videoda da gösterildiği gibi spekülasyon bu harf devriminin arkasında olan tek şey aşağılık kompleksidir, bizi yenenleri üstün görüşümüzdür, bu hataya düşmemiş mağrur devletler de az önce dediğim gibi gayet çağdaş devletlerden olabilirler.
Burada biraz kaydırma yapılıyor gibi hissettim. Enver Paşa'nın istediği harf devrimi latin harflerine geçişi kapsamıyordu. Harflerin ayrı ayrı kullanımını ifade ediyordu. Sadece o yönüyle latin alfabesine benzerliği var. Bunun da daha çok o günkü matbaa teknolojisiyle ilgisi var. Birleşince şekli değişen yazılar, İslam yazısı biraz böyledir, o kadar pratik gelmiyordu o dönemde. (Harfler müstakil olursa, değişmezse, matbaa kalıpları daha kolaylanır.) Ancak Enver Paşa'nın bu yazıyı halka indirmek gibi de bir kaygısı yok diye biliyorum. O sadece devletteki yazışmalarda bunu kullanmak istiyor.
Arkadaşların es geçtiği bir nokta var. Half devriminin kökleri Enveriye’den çok daha eskilere, Tanzimat dönemine dayanır. Arap alfabesinin değişmesi gerektiğini sesli bir şekilde ilk dile getiren 1862 yılında Münif Paşadır. Daha sonra Azerbaycanlı yazar Ahundzade alfabe değişikliği ile ilgili bir proje hazırlamış ve bunu sadrazam Fuat Paşa’ya sunmuştur. Nedendir bilinmez proje beğenilmesine rağmen “külfetli” diye uygulanmaz ve Ahundzade mecidiye nişanıyla ödüllendirilip ülkesine geri postalanır. :)
Yaşarın harf devriminin ve dönemin insanlarını bu kadar iyi anlatması çok keyifliydi ömer ise arap alfabesiyle yazı yazmaya devam edebilir
Ömer harf devrimi hiç olmasaydı diye savunmuyor ki sanki bunu savunuyormuş gibi anlamış çoğu insan. Bence gayet başarılı bir ateş ölçer olmuş. Keyif alarak izledim.
Zihin açıcı, ağzınıza sağlık. Aynı fikirde olmamak ne güzel. Bazen katılmak, bazen karşı durmak, bazen de fikrinin olmaması... Yorumlar da ekseriyetle çok güzel. Yayıncı ve izleyen kitlesi harika, tebrikler.
Uzun zamandır Japonya’da yaşayan biri olarak harf devrimine karşı çıkanlar tarafından dillendirilen Japonca örneğine şerh koymak istiyorum. Japonlar zamanında Çince’den aldıkları karakterleri kullanmaktan hiç memnun değiller ve öğrenmesi/yazması çok zor olduğundan bunu değiştirmeyi birçok kez düşündüler. Fakat farklı karakterlerle ifade edilen eş sesli kelimelerin çokluğu sebebiyle bunu gerçekleştirmek imkansız. Onun yerine o karman çorman karakterlerin sayısı minimuma indirilmiş seviyede. Ayrıca her dil gibi Japonca da gün geçtikçe değişiyor ve nenemin dedemin ne dediğini anlayamıyorum diyen birçok Japonla tanıştım. Hiçkimsede de dilimiz kültürümüz kayboluyor histerisi yok. Belki aşırı milliyetçiler öyledir fakat diliyle gurur duyan bir Japon henüz görmedim. Yani diyeceğim o ki ‘Japonya da alfabesini değiştirmedi ama adamlar uçtu gitti’ diyen birisini görürseniz tartışmayı kaybetmişsiniz gibi susmanızı öneririm şayet devam etmeniz anlamsız.
Not: Dildeki sadeleşmeden dolayı Japonlar da dedelerinin mezar taşını okuyamıyor.
Ne büyük şans. Umarım bize de hamarat bir Japanese housewife nasip olur.
Japonlar'ın da dedelerinin mezar taşları okuyamayınca onların da bizim de yaptığımız iş doğru mu oluyor ne tür bir argümantasyon bu. Konuya politik bakıyorsunuz. Bir şeyin doğruluğunu popülizm üzerinden mi ölçüyorsunuz? İ
Bizimki de aynı japonlar gibi doğal süreçte değişecekti muhtemelen vav'a 4 gösterge eklenecekti vsvs devrim yanlış
Japonya sanayilesmesini 1900 lü yılların başlarında tamamladığı için gelişmiştir.Dil ile bir ilgisi nasıl kuruldu bilmiyorum.
gerçekten de öyle. ayrıca japonya kendi modernleşme öyküsünde de çok büyük kültürden kopuşlar yaşamıştır zaten o yüzden onlar bizim yaşadığımızdan daha sert isyanlar ve baş kaldırılarıyla karşılaştılar. Bu tam bir mit. Japonlar kültürlerini koruyarak modernleştiler diye bir şey yok
her sese bir harf düşen ve okunduğu gibi yazılma kolaylığına sahip türkçenin yapısına uygun ve latin harfleri kullanılarak oluşturulmuş Türk alfabesi kesinlikle eski harflerden üstün ve öğretimi kolay özellikle anadili Türkçe olan kişiler için. bunu es geçmemek gerekiyor. türkçe kolay kelime üretilebilen bir dil yapısı sebebiyle ve kullandığımız alfabede dilimiz zenginleşmesine katkı yaptı bence. arap harflerini kullanmanın birçok sıkıntısı vardı bunlardan hiç söz etmemişsiniz.
👋 selam,
1)Öğretimi kolay derken neye dayandırıyorsunuz
2)”Eski harflerden üstün”derken neye göre üstün
Türkçe kolay kelime üreten bir dil derken neye dayanarak söylüyorsunuz.
Arap harflerini kullanmanın sıkıntısının farkındayım
@@nigdeball9691 adam aciklamis okudugunu mu anlamiyorsun
@@nigdeball9691 hekim, hakim, hüküm, hakem. bunları Osmanlıca yazar mısın?
@@nigdeball9691 @nigdeball9691 sondan eklemeli bir dil bu yüzden üretim kolay ve almancada olduğu gibi 1 satırlık garip kelimeler bizde yok. bilgisayar kelimesi mesela güzel bi örnek. Türk dilinin yapısına göre bir harf ve ses kombinasyonu olduğu için üstün diyorum. yani araplar için arap harfleri tabiki üstündür çünkü arap dilinin ses yapısına uygun. Türk alfabeside bizim dilimizin ses yapısına uygun yani bu kendi dilimiz için geliştirdiğimiz bir alfabe olduğu için zaten Türkçe konuşan bir insan için ögrenimi tabiki daha kolay ağzından çıkan sesin yazı karşılığını bildiğin zaman duyduğun kelimeyi yazabilirsin ama ingilizce almanca gibi dillerde birkaç harfin yanyana gelmesi tek bir sesi temsil ettiğinden bu harf kombinasyonlarını hatta kelime kelime yazımları bilmen gerekir. kullandığımız birçok Türkçe kelime cumhuriyet dönemi edebiyatçılarının icat ettiği kelimelerdir mesela peyami safa epey bir kelime eklemiştir dilimize. bunları dilbilimciler daha iyi açıklar ve anlatır fakat bunlar benim onlardan öğrendiğim ve genel kabul edilen olgular. ben bunları dilim dönduğünce anlatmaya çalıştım.
@@sometimes9417 hekim ه ile yazılır, hakimle hükümün arasındaki fark hakim ismi faildir ك den sonra ی alır, yazdığın şeylerden sadece hükümle hakem aynı yazılır yazıda karışıklık olacağını düşünülürse hükmün ك'ının üstüne bir cezm atarsın gayet kolay bir şey nitekim devlet kayıtları dahil her şeyde yüzlerce yıldır kullanılıyor hiç meraklanmayasın.
Videoda bahsedilen islamiyet ve islami pratiklerden ciddi oranda arınmış, cumhuriyet döneminde oluşturulmuş seküler Türk kimliğini benimsemiş bir aile yapısı içinde büyümüş, 12 yaşından beri basitçe söylemek gerekirse kendisini agnostik olarak tanımlayan birisiyim. Dünyayı algılayışım kendimi bildim bile pozitivist bir temelde oturdu. En beşeri konuları bile katı bir rasyonalizm ile çözmeyi tercih ettim ben. Babam kendisini bildiğinden beri herhangi bir dine mensup olmadığını söyler, annem ise üniversite döneminden sonra kendisini hayatın o alanlarından soyutlamış birisi. Beni de bu konuda kendilerince olabildiğince "özgür" yetiştirmeye çalıştılar. Ben zamanla okulda öğrenene kadar hayatta din dediğimiz kavramı bir kere bile hissetmemiştim. Bu nedenle çoğu konuda veya durumda müslüman yetişmiş insanlarla halen empati yapmakta zorlanırım belki. Kendi geçmişimin ve tecrübemin konuya olan yaklaşımımı olabildiğince subjektif kılacağının farkındayım, o yüzden özellikle belirtmek istedim. Günümüzde yaşanılan kutuplaşma da konuya yine daha katı ve filtreli bakmama neden oluyor olabilir. Yani hiçbir şekilde saptamalarımın genel geçer anlamda tutarlı olduğu iddiasında değilim. Şahsi kanaatlerim sadece. Bu şekilde yetişmiş bir kişinin sünni müslüman çoğunluklu bir toplum içindeki gözlemleri ve fikirleri olur en azından şu an yazdığım bu yorum.
Benim gözümde videoda bahsettiğiniz Japon devrimi ile Türk devrimi arasındaki en büyük fark spesifik olarak din zaten. Japon devrimine çok hakimim diyemem, Boğaziçi tarih 2. sınıf öğrencisiyim. Selçuk Esenbel hocadan dinlediğim kadarıyla feodal Japonya döneminden Mutsuhito'ya kadarki süreci ve devamındaki devrim sürecini üstün körü bildiğim kadarıyla yorum yapıyorum. Sosyolojik bir tespit diyemem belki ama bizden farklı olarak Japonların kültürlerini bu kadar muhafaza ederek zamanla ve sağlıklı bir şekilde modernleşebilmelerinde bence din çok kritik bir rolde. Japonlarda toplumun en temel dinamiklerine kadar yaşama şekil veren kurumsallaşmış bir din yapısı yok. İslam tarihsel süreç boyunca devlet ile paralel var olmuş, toplumu birleştiren çok ciddi bir sosyal faktör olarak komün bir rolde. Yani islam bireysel yaşanması pek kolay olmayan, birçok pratiği sosyal olan bir yapıya sahip. Alanım hiç değil, islami tartışmalar girmek istediğim için demiyorum ama Kur'anın bazı iddiaları çok net bir şekilde ortada. İslamı diğer semavi dinlerden de ayıran bir faktör zaten bence bu biraz. Kitabın direkt olarak tanrı kelamı olduğu ve değiştirilemeyeceği inancı var sonuçta. Böyle bir inancın temel dinamikleri kısa sürede nasıl çağa adapte edilebilir ki? Bunu değiştirsen bile halk katında kültürel bir değişime dönüşmesi ne kadar sürer? Farklı mezhepler, farklı perspektifler var elbette fakat örneğin müslüman olsaydım çok objektif bir şekilde söylüyorum şeriat isterdim muhtemelen emir olarak gördüğüm için. Bu durumda bana kim demokrasiyi benimsetebilirdi? Bunlara sığınırak islam dini modern liberal demokrasilere uygun değildir demeye getirmiyorum, çok zor bir denklem var ortada sadece. Bunları göz önünde bulundurarak yaşanılan devrim sürecini yorumlamaya çalışıyorum. Neden bu kadar net bir tutumla islami geçmiş kesip atıldı sorusunun cevabı bu biraz bence. Diğer alternatifler çok daha zor bir denkleme çalışmanı gerektirecek, kesin sonuç alma ihtimalinin dahi zayıf olduğu senaryolar. Pragmatist, makyavelist bakan birisi için en net çözümün neden bu olduğunu anlayabiliyorum en azından. Fuat Köprülü mesela akademisyen kimliğinin getirdiği hassasiyetle bakıyordu konuya. Günümüzde de postmodernizm etkisiyle bence bu konulara böyle bakıyor insanlar. Pozitivist bakıp mantıklı olanı seçmek belki "kolaya kaçmak" gibi görünüyor olabilir de, diğer senaryoda o kadar temkinlisin ki adım atamıyorsun. Ülke kuran adamların adım atması lazım.
İslâmla bütün halde süregelmiş bir toplumun devlet ve dil yapısının kılıç yarığı gibi kesilip atılması bu toplumun insanına haksızlıktır. bir milletin geçmişini unutturmak o milleti yoksaymaktır. evet cumhuriyete, laikliğe geçişmesi için gerekliydi tüm bunlar ama laiklik ve cumhuriyet bizdeki eksikliği ya da bizdeki kültür boşluğubu dolduracak mıydı? mahza bir geri kalmışlık kompleksiyle alınmış bu kararlar bize daha pahalıya mal oldu bence.. İslâmı öcü görüp bundan kurtulmakla elimize geçen bir şey olmadı. bunu Allahtan uzaklaşıp dinsizleştik manasında söylemiyorum. hakikaten elde edilen özgürlük faideden çok bir zarar hasıl ediyor. din ile ayakta duran ve gerek otoritesi gerekse karakteri dine mebni olan toplumdan dini soyutlamak ahlak yapısını bozar. evet dinin yerine bir şey koymak bir hastalıklı rönesans tutumuydu fakat bu tutum bizi başkaca tutulmalara saik oluyor.
Hocam şu anda herhalde 3.sınıfsın, bu yazdığın yazıyla ilgili ne dersin/ eleştiri yaparsın saçma bir soru sordum farkındayım ama cidden merak ettiğimden soruyorum.
@@emrecavusoglu1850 Yazımı tekrar okudum hangi açılardan fikrimin değiştiğini görmek adına. Çoğu konuda benzer kanaatlerdeyim sadece ufak eklemeler yapabilirim diye düşünüyorum. Ayrıca yazında sorduğun üzere, şu anda 3. sınıfta olmamdan kaynaklı bir fikir değişikliğim olup olmadığını merak ediyorsun diye tahmin ediyorum. Spesifik olarak bunu belirtmenin Boğaziçi 3. sınıf tarih dersleriyle ilgili olduğu ihtimalini de göz önünde bulundurarak önden şunları söyleyeyim. Bakış açımda değişiklik yaratabilecek potansiyele -en azından konunun doğrudan alakalı olduğu- sahip 3 ayrı ders alıyorum bu dönem. Birisi 321 kodlu late ottoman dersi, birisi 231 kodlu islam tarihi dersi ve sonuncusu da fen-edebiyat fakültesinden farklı olarak Atatürk enstitütüsünün verdiği history of the turkish republic (HTR) dersi.
Özellikle bahsettiğim geç Osmanlı ve HTR birbirleriyle ister istemez yakın dönemleri ele aldıkları için yaklaşımlarındaki farkı görmek konusunda uzun süredir bizzat meraklıydım zaten. Şimdiye kadar fikrimin değiştiği birkaç konudan birisi bu alanda diyebilirim. Halen cumhuriyet ideologlarının çoğu konuda en azından motivasyonlarının ve planlarının oldukça rasyonel -veya en mütevazı tabirle gayet anlaşılabilir- olduğunu düşünsem de uygulamaya geçirdikleri bazı şeylerin gerçekten de Anadolu contextine uygun olmadığına hemfikir oldum, bu konuda geçen sene bu yorumu atarken de şüphelerim vardı zaten fakat şu sıralar bu daha çok oturdu gibi. İdealize ettikleri Türk ulusu ve devlet yapısı (mesela burada 2 farklı anlatıdan da bakılabilir), kimisi için "... anlaşılamadı ve halk kültürel olarak bu değişikliklere hazır -veya daha agresif bir terimle yeterli- değildi" yorumu daha makulken kimisi için "...dikta rejimince tepeden indirilen yaptırımlar içerdiği için halkın karşı çıkması doğal bir refleks" anlatısı daha makul geliyor. İki tarafın da bu konuda açıkça haklılık payı olduğuna inanıyorum fakat pozisyonum dediğim gibi büyük ölçüde aynı. Subjektif kanaatimdir elbette, ama ben de parçası olduğum ve olmak da istediğim toplumu, elimde bu güç ve olanağın olduğunu varsayarak elbette, geri tuttuğuna kesin bir şekilde inanıyor olduğum sosyal yapıları -islamın bu konuda tek günah keçisi olduğunu düşünmüyorum bu arada, ama kesinlikle en büyük elebaşlarından birisi olarak görüyorum) mümkünse kökten, değilse basamak basamak değiştirmek isterdim bu konuda hala aynı sayfadayım denebilir yani :)
İslam dini ve kültürüne karşı olan perspektifimde neredeyse hiç bir değişiklik yok. Sözkonusu islam tarihi dersimi veren genç hocamı sevsem ve islam kültürüne olan ilgisini ve pozitif yaklaşımını gerçekten samimi görsem bile nope, still doesn't click for me. İslama olan görece negatif bakışımın eurocentric ve modernist batı opresyonunun bir yansıması olduğu, daha bile ile giderek "ırkçı" önyargılarım nedeniyle taraflı bakmaya programlanmış olduğum anlatısını kimse kusura bakmasın ama yutmuyorum abi. Her şeyi de deconstruct etmek zorunda değiliz bence ya (burada eleştirim biraz belirli bir sosyal bilim ekolüne kayıyor yani konudan saptığmın farkındayım)
Tamam hocam antik yunanda da ayrımcılık vardı, aydınlanma ve modernizm bile bunları barındıran bir temelle yükseldi yine tamam da, so what? Yüzlerce senedir hiyerarşi denilmiş buna ne oluyor da bu kadar hassas bakıp tamamaen negatif bir bakış uygulayıp sırf birileri bu sistemde altta kalan oldu diye bunun her varyantına "ayrımcılık" diyecekmişim? Adamlar kazanmış ve muhtemelen bir şeyleri pragmatik bir biçimde kendileri adına daha doğru yaptıkları için böyle olmuş gözleminde bulunmam ve victimi oynamaktansa kazanmaya uğraşmam daha mantıklı değil mi? Aa pardon, "mantıklı" dedim değil mi? Logic,reason gibi aydınlanmayla ilintili ne kadar kelime varsa bunların hepsi oppresorların pozisyonlarını korumak için uydurdukları/kullandıkları baskı araçlarıydı öyle değil mi? Şu anlatı biçimine inanmamak beni white supremacist eurocentric bir ırkçı yada bu bağlamda islamfobik vs. yapacaksa yapsın, sorunum yok bununla. Özetlemek gerekirse islam tarihi ve kültürüyle ilgili fikirlerim değişmedi, sadece islamın tarihine de critical race theory gibi postmodern ekollerle yaklaşılmasının gelenekselci islamcılardan bile daha zorlama bir tarih anlatısı ortaya koyduğunu düşünüyorum ayrıca. Son dönemlerde (geçtiğimiz yaz özellikle) gündem olan islam tartışmalarının da fikrim üzerinde bir etkisini olduğunu söyleyemem herhalde ek olarak. 2 ay önce sormuş olsaydın cevabımın odağı muhtemelen farklı olacaktı, son dönemlerde aklımı en çok kurcalayan konu okuduğum okulun da büyük oranda etkisinde olduğu sosyal ekol ve bunun üzerinden bir cevap verdim herhalde son yarısında yazımın, alakasız geldiyse kusuruma bakma. İyi günler dilerim :)
@@__21.mir__ Yazını 3 ay önce okuştum ve biraz belki o sıradaki meşgüliyetimden kaynaklı erteledeğimden, biraz da katılmadığım bir fikir veya iddia görmediğim için karşılık vermek yerine sadece like atmakla yetinmiş olabilirim kusuruma bakmayın. Sadece 49W'nin güncel vidolarından birisinde Ömer'in de senin gibi -nasıl desem, politik realist?- bir bakışla konulara yaklaştığını fark ettiğim için belirtesim geldi ve bunu çok akılcı görüyorum. Keşke aynı rasyonel hassasiyeti tarihe bakarken de koruyabilsek. Niyeyse dönemi incelerken o çağın tarihsel bağlamını kendisine has otantik bir biçimde ele almak gerekir diyenler aynı hassasiyeti KENDİLERİNCE kötü şeyler yapmış büyük figürleri incelerken yapmayı pek tercih etmiyorlar da. İlginç.
@@ylanserdar3175 BOUN liboş üretim çiftliğidir. Umarım şeriatçılarla aynı yatağa girecek kadar Atatürk düşmanı çıkmazsınız o okuldan. Dincilerin, Ateist Nişanyan'a Atatürk düşmanı olduğu için bayılması gibi.
Matbu Osmanlıca öğrenmesi en fazla bir ay sürer. Arap alfabesini biliyorsanız birkaç haftada okumayı öğrenirsiniz. Ama oldukça problemli, gerçekten Türkçe'ye uygun değil. Arada bir sürü Arapça ve Farsça kelimeler var, onlar olduğu gibi yazılıyor. Birçoğu harfi tahmin ederek okumak zorunda kalıyorsunuz. Arapça veya Farsça gibi değil. O sebeple zaten halen tarih ve edebiyat bölümlerinde Osmanlıca bilmek önemli bir meziyet kabul ediliyor. Oturgaçlı götürgeç muhabbetleri de "Tercüman" gazetesinin zamanında ortaya gündem olsun diye attığı uydurma bir şey. Onların çoğunun pek doğru bir tarafı yok. TDK'nın kötü uygulamaları da olabilir ama videoda da bahsettiği gibi buzdolabı veya bilgisayar gibi gayet mantıklı ve yerleşebilmeyi başarmış kelime türetmeleri de mevcut, yeter ki akla ve mantığa aykırı olmasın. Yaşar'ın da zaten altını çizdiği şey bu, gerek tarihçilik konusunda olsun, gerekse dil devrimi konusunda olsun.
Yunanistan'da çift dil eğitimi verilmiyor. Antik Yunanca da, Modern Yunanca da bilen birisiyim. Yunanistan'da akademisyen değilse veya spesifik bir ilgisi yoksa kimse Antik Yunanca bilmiyor. Bu tamamen uydurma. Japonya'ya da çok atıfta bulunuluyor nedense Türkiye'deki aşırı-sağ kesimler tarafından ama Japonya bazı konularda aşırı muhafazakar olsa da (özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, göçmenlik konusunda oldukça problemli oldukları gibi aşırı-milliyetçi söylemler de çok yaygındır), bazı konularda ise aşırı derece Amerikanize olmuş bir ülkedir. Abartılı derecede İngilizce kelimeler vardır ve sıradan bir şekilde günlük hayatta kullanılır bunlar. Yani bahsettiğim şey öyle "challange etmek" tarzı kendi dilinizde karşılığı olmayan kelimelerin uydurma bir şekilde yerleşmesi değil, bayağı bayağı "masa" gibi basit bir kelimenin Japoncası "Dai (台)" olarak var olmasına rağmen, İngilizce'deki "Table" kelimesinden uydurulmuş "Te-buru (テーブル)" kelimesini kullanıyorlar. Bunların dışında anime ve manga tamamen ABD'deki Walt Disney'in animasyon filmlerinin ve karikatürlerinin hayranı olan Osamu Tezuka isimli asıl mesleği doktor olan bir çizer tarafından yaratılmış bir sektör. Japonya tarihine bakarsanız da Meiji Restorasyonu'nun da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan 1947 Anayasası da tamamen ABD'nin zorlaması ile gerçekleştirilmiş bir şey. O sebeple Japonya buradaki gerici kesimlerin özcü şekilde iddia ettiği gibi daima sabit kalan ve asla değişmeyen tek tip bir topluma sahip bir ülke değil. Bu oldukça oryantalist bir bakış ve hiçbir gerçekliği yok. Tam tersine bütün toplumlar gibi sürekli değişen ve başkalarından etkilendiği kadar kendisi de başka toplumları etkileyen bir toplumdur Japonya toplumu. Zaten Japonya'nın kendisi de daha önceden o Kanji alfabesini Budizm sebebiyle Çin'den alıyor. Yani eskiden de dışarıya kapalı bir toplum değildi. O meşhur Sakoku politikasıyla dışarıya kapanmaya çalışıldığı Edo döneminde bile yine tamamen kapalı bir ülke değildi Japonya, Meiji Restorasyonu'ndan sonra ise artık tamamen açık bir ülke haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu da bu arada böyleydi. Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman gerici kesimlerin iddia ettiği gibi karikatürize seviyede salafist veya İslamcı bir imparatorluk değildi, gayet bazı konularda Avrupalı bir imparatorluk, bazı konularda ise oldukça kendine özgü bir imparatorluktu. Bu sebeple de Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de sürekli bir reform ve toplumsal değişim mevcuttu.
Ben açıkçası bu başka toplumlardan etkilenmeyi kaçınılmaz bir şey olarak görüyorum, çünkü bilgi birikimi ve kültür iyi veya kötü bütün insanlığın ürünüdür. Ömer burada sürekli Peyami Safa'ya referans yapıyor ama Peyami Safa, ki kendisi oldukça sevdiğim bir roman yazarıdır, en Nazi Almanyası hayranı figürlerden birisidir Türkiye tarihinde. Laf olsun diye söylemiyorum, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki "Cumhuriyet" gazetesindeki yazılarına bakın, korkunç derecede anti-Semitik yazılar yazdığı gibi abartılı bir Nazi Almanyası savunusu vardır. 7 Kasım 1938'de, Kristalnacht'tan iki gün önce yayınladığı "Almanya'da ve Filistin'de Yahudi" isimli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde açık bir şekilde Nazi Almanyası'nda Yahudilere asla kötü davranılmadığını iddia eder, hatta bu iddiaları açık bir şekilde "yalan" olmakla itham eder. Kendisinin Nazi hayranlığı da abartıldığı düşünülmesin, bizzat Adolf Hitler'den imzalı bir Mein Kampf'ı bulunmaktadır ve kendi yeğeni Behçet Safa bile onun bu Hitler hayranlığından bahsetmektedir. Türkiye'deki liderleri Batılıları taklit etmekle suçlar ama kendisi bir fiziksel engelli olmasına ve ırk kategorisinde Beyaz olarak değerlendirilmemesine rağmen Türkiye'de de Ari ırkın oluşturulmasını isteyen ve bunun için Nazi Almanyası ne yapıyorsa birebir bunun Türkiye'de de uygulanmasını isteyen birisiydi. Çelişkili geliyor olabilir kulağa ama ben şahsen şaşırmıyorum, çünkü otantik siyasetin olabileceğine pek inanmıyorum. Bütün siyasetler mutlaka evrenseldir. İstedikleri kadar kendilerinin otantik olduğunu iddia etsinler, siyaset insan aklının ürünü olduğu gibi her insan büyük ölçekte birbirleri ile bağı olan küresel bir dünyada yaşıyor ve ister istemez, az ya da çok başka toplumlardan, kültürlerden etkileniyor.
Peki ya başarılı olan ne derseniz, işte orada sadece yabancıları taklit etmek değil, o bilgiyi yanlışlardan arındırıp (Peyami Safa'nın, Nurettin Topçu'nun, Cevat Rıfat Atilhan'ın veya Necip Fazıl Kısakürek'in yaptığı gibi Nazizm'e öykünmek mesela çok yanlış bir şey), doğru olan tarafları seçerek alıp kullanmak ve en iyisini yapmak önemli olan şey. Japonya örneğine bakalım, Osamu Tezuka. Osamu Tezuka normalde sadece ABD'deki çizgi roman ve animasyon kültürüne hayran olan genç bir doktordu. ABD'deki bu kültürden esinlenerek kendi eserlerini ortaya koydu ve şu anda hem Japonya'ya kuvvetli bir yumuşak güç kazandıran (yani Japonya'yı ve Japon kültürünü dünyada olumlu gösteren), hem de Japonya'ya uçuk şekilde bir gelir kapısı oluşturan manga ve anime sektörünün yaratıcısı oldu. Üstelik bu kişi sadece hobi olarak karikatür çizmeyi seven bir doktordu ama İngilizce bilgisi ve Amerikan kültürünü çalışması, onu belki kendisinin bile beklemeyeceği şekilde Japonya'ya dev bir katkı yaratmasını sağladı. Ömer videoda Japonya'daki insanların Japonluğundan gurur duymalarından bahsetmiş ama bu gururun sebebi animasyonu veya çizgi romanı 'Batılı' görüp bunları reddetmelerinden değil, tam tersine bir Japon'un bunu alıp daha iyisini yapabilmesinden kaynaklanıyor. Şu an bu sayede de, ben de dahil olmak üzere birçok kişi bayağı zor bir dil olmasına rağmen Japonca öğrenmeye çalışıyor, Japon edebiyatını, sinemasını, tarihini ve kültürünü merak ediyor. Benzer bir şekilde şu an gençler arasında popüler olan K-Pop'ı da örnek verebiliriz. Sadece ABD'ye ait ve oldukça kötü görülen piyasa için üretilen bir müziği Güney Koreli genç sanatçılar aldılar ve kendi kültürlerine uyarlayarak yeniden dizayn ettiler. Bu sayede ortaya yeni bir ürün çıkarmakla kalmadılar, bunun yanı sıra ülkeye uçuk miktarlarda paralar girmesini sağlayan bir sektör yarattıkları gibi Güney Kore'nin yumuşak gücünü de oluşturdular, tıpkı Japonya'daki manga ve anime sektörünün yaptığı gibi. Yani kısacası bir şey 'yabancı' diye ona kendini kapatmak bütün toplumları başarısızlığa götürür, önemli olan şey doğru olan şeyleri alıp, bunu o ülkelerden bile daha iyi bir hale getirmek olmalı. Japonya'nın, Güney Kore'nin, Tayvan'ın, Çin Halk Cumhuriyeti'nin günümüzdeki başarısı biraz burada yatıyor. Eğer farklı kültürleri çalışmaya, yeni şeyler öğrenmeye kendinizi kapatırsanız, ki gerici kesimin de savunduğu şey zaten budur, elinizde gelişmeye kapalı ve çökmeye mahkum bir toplum kalıyor. Nasıl bireysel olarak elimizden geldiğince sürekli yeni şeyler öğrenmemiz gerekiyorsa, toplumlar olarak da buna ihtiyacımız var.
*Peyami Safa'nın yeğeni ressam Behçet Safa'nın amcasından ve onun Hitler hayranlığından bahsettiği "Hürriyet" gazetesinde yayınlanan röportajın linki:
www.hurriyet.com.tr/kelebek/elbede-marjinal-bir-turk-38661575
Kopyala yapıştır mı?
Peyami safa nın hitler hayranlığıyla konunun nasıl bir alakası var? Gerçi bu devrim süreçlerinde bulunan bir çok isimde hitler hayranlığı oluşuyor gazetelerce hitler Almanya’sı övülüyor
@@asmmavzer9706
Uç-sağ ve modernleşme karşıtı Aryanist bir isim olduğunu göstermek için söyledim. Kaldı ki kendisi çok yerelciliği vurgulayan birisi ama Aryanizm/Nazizm dediğimiz şey bu topraklara ait bir şey değil, başka ülkelere ait bir şey. Başkalarını Batılılara özenmekle suçlarken kendisi Almanlara özenmekte ve tamamen Batılılar tarafından üretilmiş bir siyasi miti benimsemesi biraz riyakar kalıyor, malum Türkler o ırkçı sahte-bilimsel teorilere göre Aryan bile değiller (Hatta yeğeni Behçet Safa bir engelli birey olarak Peyami Safa'nın nasıl böyle bir şeyi savunduğuna şaşırır. Malum, Naziler Köln'deki toplama kamplarında engellileri de katlettiler Ari bir ırk yaratmak için). Ben şahsen bu denli Nazizm hayranı olmasına şaşırmıyorum, çünkü faşizm ve Nazizm gibi uç-sağ hareketlerde modernleşmenin getirdiği şehirleşme, çoğulculuk ve değişim kavramları pek sevilmez, şiddet kullanılarak geçmişe dönüş çağrısı yapılır. O sebeple komünizm ve liberalizme, Aydınlanma düşüncesine sert bir düşmanlık vardır bu karşı-devrimci hareketlerde. (Nazizm'de tabi ek olarak bu bir ari ırk yaratma hedefi ile gerçekleştirilir) Bu perspektiften bakınca Peyami Safa'nın tavrını anlıyorsunuz. Onun Nazi hayranlığı sadece bir Hitler sevgisi veya Alman hayranlığı değil, uç-sağ görüşleri savunması ndan kaynaklanıyor ve bu sebeple Hitler'in Nazi Almanyası onun ideal ülkesi oluyor. Nurullah Ataç mesela en sert derecede dilde devrimi savunan (Harf Devrimi de değil, dil devrimi, yani dilden birçok kelimenin çıkartılıp yeni kelimeler yaratılarak dilde bir sadeleşmeye gidilmesi), sert derecede radikal reformist bir Aydınlanmacıdır, onun Nazilere karşı bakışı inanılmaz derecede olumsuzdur, "Haber-Akşam Postası* isimli çalıştığı gazetelerde açık bir şekilde Nazizm'i ve anti-Semitizm'i kınar, çünkü Nazilerin modernleşme karşıtlığından ve ırkçılığından nefret eder. Bu sebeple Nurullah Ataç ve Peyami Safa'nın tam zıt fikirleri savunan iki insan olarak aralarındaki farkı görebilirsiniz. Nurullah Ataç dilde devrim dahi bütün kültürel devrimlerin gerekli olduğunu iddia ederek devrimci fikirleri savunup yeni bir ülke kurulmasını savunurken, Peyami Safa "öze dönmeyi" savunur ve devrim fikrinden nefret eder. Nurullah Ataç Nazizm'i sert derecede kınar ve onların Anti-Semitizm'inin tehlikelerinden bahsederken, Yahudilerin toplama kamplarına götürülüşünü gazetelerde korkunç bir olay olarak aktarırken Peyami Safa "Cumhuriyet" gazetesinde böyle bir olayın varlığını inkar eder ve Nurullah Ataç'a da gazete yazılarında sözlü saldırılarda bulunur.
Bu Nurullah Ataç ve Peyami Safa farkını hakkında güzel bir özet makale olarak hazırlanmış Tuncay Birkan'ın K24'te yayınlanan "Ataç'ta İki Shakespeare Karakteri: Shylock ve Caliban, Yahudi ve (Kara) Kalabalık" makalesi var, okumak isteyenler için onun linkini ekliyorum:
www.k24kitap.org/evvel-zaman/atacta-iki-shakespeare-karakteri-shylock-ve-caliban-yahudi-ve-kara-kalabalik-767
Emeğinize sağlık, güzel yazı.
Bu güzel yorum için teşekkürler, gerçekten ufuk açıcı oldu.
Ömer'in kafasında bir fes eksik
Vallahi senin kafanda da akıl eksik ki ömerin argümanlarına kendince cevaplar oluşturamadığın için senle aynı düşünmeyen karşı muhattabına belli bir fikir ve entellektüel zeminde cevaplar üretecek kapasiten olmadığından ancak muhattabını karikatürize ederek kendi tarafına puan toplamaya çalışan kendi fikriyatında bulunan ve bayrak taşıycılığını yaptığın her olgunun derinelemesine tahlil edilip karşı çıkılmasına engel olan dışarıya modernist gözüken ama özünde alabildiğine yobaz bir o kadar kapasitsiz, özgürlük düşmanı ve bayrak taşıyıcısı olduğun fikirlerin eli sopalı militanısın
Tarih tezi ve dil devrimi tartışılırken dönemin ruhunu dikkate almak gerekir. Dönem insanının default ayarları ırkçı olunca Einstein dahi zamanın hastalığının belirtilerini taşıyabiliyor. Lloyd George'dan Gladstone'a batının temsilcileri Türkler hakkında neler söylemiş bakılabilir. Devrimler beyaz ırkın, biricik medeniyet olan batı medeniyetinin malikleri olarak anıldığı bir dönemde gerçekleşti. Kudüs'ün Türklerin elinden alınmasının müttefik Almanya'da kutlama sebebi olması yada kafkasyada iki "müttefikin" doğrudan muharebeye tutuşması bir zihniyetin ürünü ve devrimler bu zihniyete cevap vermek zorundaydı. Barbar, kaba, aymaz Türk'ün başka bir hikayeye "bende varım" demeye ihtiyacı vardı. Kaldı ki Türk tarih tezi kadar abuk olmasa da "ihtiyaç" olmamasına rağmen batıda da benzer bir tarih tahrifatı görülebilir. Kocaman bir oryantalizm külliyatı bu demek. Antik Yunan'ın Anadolu'daki izleri bahse konu dahi edilmiyor Fahri Işık bu konudan epey şikayetçi ve batı akademisi suspus. Benzer bir örnek daha geniş çapta islamın altın çağları konusunda yaşandı. İslam medeniyetinin bilime katkıları uzun yıllar duyulamadı. Orta Asya hakkında "Lost Enlightenment" diye bir kitap yazılıyor ve 2015de basılıyor. Shashi Tharoor Hindistan ve İngiltere'yi çok uzun yıllardır anlatılmayan haliyle anlatıyor. İnsanların anlamadığı tarih onu yazanlarla yapılıyor. Bir Halil İnalcık yoksa Weber çıkıp doğu despotizmi diye son derece özcü ve mekanik bir şekilde yazar bizde "adamlar yapmış" mastürbasyonuna devam ederiz. "Sözün sahibi sultandır" e bu genç osman ne? Köprülüler devrinin söz sahipleri kimler " kadınlar saltanatı" nerede? Güvercinlerin ve şahinlerin baskılarına dayanamayıp tahttan çekilen ikinci Murat nerede? Özetle demek istediğim tarihi herkes elinden geldiğince kendisine yontmaya çalışır. Her ne kadar dönemin ruh hali bu işlerde etken olsa da Atatürk'ün bozkırın ortasına dil tarih coğrafyayı kurması"bende varım" demenin en güzel halidir. Zamanlara ve mekanlara nüfuz edebilmek bir devletin alabileceği en esaslı vasıftır.
Dil devrimine gelince osmanlıcı gömleğimi çıkarmam gerekiyor. Cumhuriyetin okuma yazma oranını yüzde bir artırmasıyla yüzde doksanı doksan bir yapmak aynı şey değil. Bir diğer mesele artık bilim dili batı dilleri, ekonomi, sanat vesaire ne varsa batı dillerinde yapılıyor. 20. Yüzyılın ilerleme anlayışıyla kimseye ibni Haldun okutup sosyoloji yap diyemezsiniz insanlar Marx'a Weber'e gider. Elinizdeki tümene osmanlıca yazılmış köy isimleri verirseniz o asker o köyü arar. Unutmayalım bu insanlar paşa.
Kitap önerisi serisi gelsin lütfen videoları izlerken not alıyoruz ama toplu bi özet yapılmalı bence. Nereden nasıl başlayacağımızı bilmiyoruz çoğumuz🙏🙏
yarısına kadar dinleyebildim. sonra kusmaya gittim.
hakim, hekim, hüküm, hakem. bu kelimeleri alta Osmanlıca Türkçesi ile yazabilir misiniz lütfen. Bu örnekleri çoğaltabilirim de.
Beğenmiyorsan izleme kardeşim diyenler için. Bu video ile birlikte abonelikten çıktım.
bende çıktım @@sometimes9417
@@sometimes9417knk beğenmiyorsan izleme değil de tam tersini söyleyeceğim ben. Eğer bu kadar hafif bir inkılap eleştirisi seni abonelikten çıkarıyorsa dünya görüşlerine yeterince eleştiri duymuyorsun demektir.
Şurada 2 tane akademisyen adam sakin sakin bir devrimi eleştiriyorlar. Sanki 2 şeriatçı Atatürke sövüyormuş gibi bir tepki gelmesi gerçekten tuhaf.
حاکم، هکیم، حُكُمْ، حَكَمْ
"Rüşvetçi kadının sonu"
Burda ne deme istedim? Kadı mı? Kadın mı? Misalleri çoğaltabilirim. Hatta bir de Rusça'dan misal vereyim: стоит [stoit] mi, [stait] mi? Veyahut плачу
Velhasıl kelam hiçbir elifba bir lisana tamamen uymaz.
Rıza Nur’u ciddiye alıp söylediklerini doğru kabul etmek😂
Okudunuz mu rıza nuru?
yahu adamlar mısır püskülü okuyup çıkmışlar videoya daha ne olsun
hakikaten o çok saçma geldi
Circumstantial Ad Hominem
rıza nur lozana gitmişti ayrıca atatürkün bakanıydı neden ciddiye alınmayacak ki
19:54 Horondan utanan yok ki hacı. Bana göre halk daha çok batı dansından sırf batıya ait olduğu için nefret ederdi. Ki yapılanlar ile birlikte batı müziği utanılacak bir şey olmaktan çıktı. Ben muhafazakar bir ailede büyüdüm ve çok net görüyorum ki batıya ait olmasa dahi yabancı kültürlere ait danslara vs nefretle bakarlar. Cumhuriyetin ilk döneminde yapılan çalışmalar vs bu algıyı en azından halkın bir bölümünde kırdı
ailenin bakış açısını bütün muhafazakarlara atfetmen ayrı bir saçmalık başka kültürleri güzellemeye çalışmak da ayrı bir saçmalık. ben de muhafazakar bir ailede büyüdüm ama benim ailemin özellikle de babamın başka kültürlerden bir şeyler görmek hoşuna giderdi, meraklarını cezbederdi. hatta ben belgesel izleme alışkanlığımı babamdan görerek kazanmışımdır. boş yorum.
@@ahmetyusufsrgl mesele izlemek değil, bizimkiler de izlerdi. Mesela senin onu yapman. Bir Türk'ün yaptığını görünce kötü bulurlardı. Bunu her yerde görüyoruz. Fatih'in torunları piyano keman mı çalar diyen az kişi mi var sanıyorsun?
Horonla vals elmalar armutlar olmuş bence. Valsin özelliği bir çok kadın erkek çiftinin belli bir zarafetle ortak hareketidir diye biliyorum. Ayrıca daha elit bir danstır, köylü adamın avrupada da hiç vals yaptığını görmedim ben, ama folklörün tarihini daha iyi bilen arkadaşlar hatam varsa düzeltsinler. Cumhuriyet kadrolarınca batı danslarının benimsenmesinin haremlik selamlık anlayışından uzaklaşılıp kadınların da dahil olduğu bir ortak eğlenme anlayışına geçilmesinde etkisi olmuştur diye düşünüyorum.
her bakış açısını tartışmaya dahil edip “bu budur” demeden karşılıklı beyin jimnastiği yapmanız ufuk açıyor
Gördüğüm en iyi Harf devrimi anlatımı/eleştirisilerinden biri olmuş.
üç beş edebiyatçının kullandığı farsi kelimeler toroslarda yaşayan yörüklerin neden zenginliği oluyor? zaten kullanılmayan kelimelerin resmi kurumlardan silinmesi çok halkçı ve gerekli bir devrimdir yapanların ellerine sağlık.
Murat Bardakçı'nın "Sanatın Sofrası Değil Kenefi" adlı makalelesini oku ve Türkçe'nin düştüğü çukurun derinliğinin derekesini kendi gözlerinle gör. O makaledeki cümleler(!) hangi halkın zenginliği imiş? Ben okudum ve tek kelime bir şey anlamadım.
Kültürün taşıyıcısı edebiyatçılar da ondan
@@alihaydar728 günümüzde edebiyatçı da yok. Türkçe can çekişiyor. Dil devrimi, Türkçe'yi mahvetmiştir.
Devlet kurumlarından değil her yerden silindi amk
@@عثمانپاشا söylediğin makaleyi okumadım ama orada da dedemin bile kullanmadığı kelimeler varsa benim için bir anlam ifade etmiyor. günümüzde cümlelerin içine ingilizce kelime sıkıştıran beyaz yakalıların benzerleridir benim gözümde.
Thanks!
Japonca konusunda senelerce Japonya'da yaşamış bir hocamın daha dün bir videosunu izledim. Üniversite mezunu adamların bile, okuduklarını anlamada ciddi zorlandığını söylemişti. Ve bunu 1-2 tekil örnek olarak da vermedi. Ben Japonya'ya gidip yaşamadım, zannediyorum sizde gidip yaşamadınız ama yaşayan bir öğretmen böyle bir beyanda bulunuyor. (Eğer oradan yaşayan, tanıdıkları olan kişiler olur, bu mesajı okur ve beni aydınlatırsa çok mutlu olurum.)
Hepsini eş seviyede bilmeyen bir insan için Latin alfabesinin öğrenmek için daha kolay olduğunu düşünüyorum. Dil başka bir konu. İngilizce çok kolay bir dil mesela. Ama bildiğim kadarıyla Türkçe öğrenmesi görece zor bir dil. Sondan eklemeli olması gibi özelliklerinden ötürü sanıyorum.
Ama günün sonunda ne Atatürk, ne Vahdettin, ne damat Ferit, ne Enver Paşa ülkesinin kötülüğünü isteyen insanlar değil. Hepsi kendilerince ülkede çeşitli sorunlar görüyorlar. Ve bunlara çeşitli sorunlar üretmek istiyorlar. Kendi doğru olduklarına inandıkları şeyleri yapıyorlar. Bunda katıldığımız şeyler olabilir, katılmadığımız şeyler olabilir.
Ben Atatürk'çü bir insan değilim. Ama şunu da görüyorum. Vahdettin'ler ile, Osmanlı ile, Dine dayalı yönetim ile olmazdı. Çünkü örnek var. Ben bugün Irak'a okumaya gitmem mesela. Dolarla maaş vermeseler (ya da bizim TL'miz güçlü olsa) oraya çalışmaya ya da yaşamaya da gitmem. Ama onlar buraya geliyorlar. Öğrenciyken çok arkadaşım vardı öyle. Hepsi Türkçe okuma ve yazmayı 1-2 senede öğreniyordu. Ama Arapça okuma yazmayı ben o kadar hızlı öğrenebileceğimi, açıkçası düşünmüyorum. Spekülasyon tabi bu, denemedim ama düşünmüyorum açıkçası.
Avrupa özellikle veba sonrası kiliseden uzaklaşmaya başladı. Ve dine değil, bilime kaynak ayırdıkça, Avrupa oldu. Çünkü bütün dini akımlar muhafaza etmeyi sever, yeniliği sevmez. Din tamdır, bütündür, eksiksizdir. Yeniliğe ihtiyaç duymaz. Tutmadı zaten, Osmanlı, İnkılap Tarihi dersleri boyunca anlatılan modernleşme döneminde, oyunun içerisinde kalmayı denedi ama olmadı. Halk geçmişi ile tamamen sert bir şekilde kopmadıkça, geçmişi tercih ediyordu.
Şunu demiyorum bu arada, "Medeniyet, Erzurum'da bale gösterisi yapmak değildir." Kesinlikle ilahiyat okulları olmalı ve din öğretilmeli. Ama matbaayı yasaklayalım diyen zihniyetle, Uber'i döve döve ülke dışına atan zihniyet aynı zihniyet. Eskiyi muhafaza edelim, yeniyi red edelim zihniyeti ile olmaz. Pozitif bilimlere sırtımızı döndükçe, çağın gerisinde kalmaya devam edeceğiz. O yüzden belki de bıçak gibi sert bir devrim bizim bir Filistin olmamızı engelledi, diye düşünüyorum.
Güzel bir yorum, fakat ta ki ozamandan bu zamana kadar Avrupayı cok yüce görmek gibi bir sıkıntı var Türkiyede.
Bu konuda Fuat Sezgin hakkında araştırma yapmanızı dilerim.
İlim insanlıgın ortak binasıdır ve bu binayi inşa ederken Müslümanlar olmasaydı Avrupa belki hala bataklık içerisinde idi.
Avrupada doğdum ve yaşıyorum. Avrupalılar iyi yanları da vardır onlar zaten bilinir. Fakat zamanında Müslümanlardan ilime dair eserler çalıp kendi isimlerini yazdılar veya aristo diye yazdılar. Niye? Kibirlerinden dolayı!
İfade özgürlüğü de tabi en önemli konulardandır Avrupa da. İfade özgürlüğü mevcut ancak onların belirlediği çerçevede ve bakış açısına uygun olması lazım. Yani? Yok.
Matbaa istenmemesinin sebebi dini sebebler değil. İnsanların işini kaybetmeme istediği. Örneğin günümüzde chat gpt çıktı. Bu da yazarları sıkıntıya düşürdü. Yazarlar birliği chat gpt kapatmak için dava açtı. Ya da avukatlar chat gpt yasalar konulardaki ihtiyaçı azalttığı için o iş kolu da mücadele ediyor. Teknoloji iş kollarını yok edince o iş kolundaki kişiler engel çıkartır.
Miracle-uc6es ,
İsminden milliyetini çıkaramadım.
AMA söylediklerinden TÜRK olduğunu anladım.
Japonca ' dan oradaki üniversite öğrencilerinin de şikayetçi olduğundan bahsetmiş sin.BU ÖRNEK,HARF DEVRİMİ ' nin doğru olduğunu gösteriyor.
ARAP ülkelerine gitmem " demişsin, DOĞRU diyorsun,
GÜZEL TESBİT.
DEVRİMLER, 🗡️🔪 bıçak sırtı yapılmasaydi FİLİSTİN gibi olurduk" demişsin,
Hepsi çok DOĞRU TESBİTLER...
AMA, SENİN kafan KARIŞIK...
SENİN, İKTİDAR GÜCÜNDEN korkun var.
Ve GERÇEK olanı söyleyemiyorsun.
Oysa fikirler değişir AMA DOĞRU değişmez.
GERÇEKLER 💯 yıl SONRA da ORTAYA çıkar.
SURİYE ' li ARAPLAR ' in akın akın TÜRKİYE ' ye geldikleri gibi.
Şimdi,SANA SORUYORUM ?
ATATÜRK ' ü neden SEVMEDİĞİNİ yazmak zorunda kaldığını, böyle bir GAFLET içinde olduğunu.
OYSA,SEN yazında hep ATATÜRK ' ün eserlerinden bahsettin FARKİNDAYSAN tâbi ki....!
ATATÜRK ' ün peşinden koşan Dedelerimiz kurdu bu bağımsız TÜRKİYE CUMHURİYETİ ' Nİ.
O hâlde çekinmeden haykiralim ATATÜRK' Ü sevdiğimizi..
Ve FİLİSTİN durumuna düşürmeyen atalarımız gibi biz de ATATÜRK'ÜN peşinden gidelim.
SELAMLAR, ZİHNÎ KARIŞIK Çocuk...
UMARIM,bana hak verip, DOĞRU fikrin peşinden gitmeleri seçersin.
Bu yorumu yazmam da ,bur ANLAM ifade eder İnşallah.
Ömer ağzına sağlık yine nokta atışı
"Çağdaşlaştık mı da?" da demezsin yaa evet çağdaşlaştık abi. Çok erkek perspektiflerden okuyosunuz bazı şeyleri... Türkiye bugün müslüman komşularına göre kadınlar ve kız çocukları için çok daha yaşanılabilir bir yerse bunu cumhuriyet devrimlerine borçludur. islam kültürü özellikle kadınların nefes almasına olanak vermeyen, bugün bile oldukça dayatmacı bi kültür. dönemin sorun tespitine katılıyorum sonuçta "müslümanlık çok kötü, biz hristiyan kültürü baz alalım" denmemiş ki, dinlerin baskıcı etkilerinden hızla kurtulmakta ve bunun meyvelerini almakta olan batı baz alınsın denmiş. islam kültürü çok muazzam, gelişmelere açık olsaydı bugün belki en azından bir tane islami kültürden gelen toplumun beli doğrulmuş olurdu. içlerinde petrolü olanın ekonomisi iyi evet ama temel insan haklarından sınıfta kalmayanı yok henüz.
@@zeusterim9655Bahsettiğin kadınlar nereye memnun? Alternatif bir hayatı görmüşler mi ki memnun olsunlar veya olmasınlar? Kadınların başka bildikleri bir şey yok ki.
@@zeusterim9655hangi müslüman kadın memnun olm türkiyedekileri 2 hafta irana koy hepsi koşa koşa geri döner. 2 çarşaflı gördün diye memnun mu oluyorlar
@@zeusterim9655hangisi memnun Allah aşkına iran da kadınlar kendini paralamadı mı kurtulmak için. Dünyada hangi kadın şeriat ülkelerine göç ediyor?
Video konusu harf devrimi olduğu için harf devrimi dışında konuşmamış olabilirler mi? Erkek perspektifi demiş bi de feministte beyin aramıcan harbi
@@williambutcher2819 😁
dilin zenginliği hakkındaki konuşmalarınızı çok beğendim. ben de kesinlikle katılıyorum. özellikle eş anlamlı kelimeler diye bir şeyin olmadığını her fırsatta insanlara anlatırım.
Yaşasın 1928 Harf Devrimi 🇹🇷❤️🇹🇷🇹🇷🇹🇷❤️🇹🇷❤️❤️🇹🇷❤️ Özümüze geri döndük
Sen Yunan mısın?
@@mavisancak7919 Keşke Yunan yenseydi dediğine göre belli ki sensin Yunan 😊Fesli deli kadir grubundansın belli ....Yaşasın 1925 tekke ve zaviyelerin kapatılması Yaşasın 1924 Halifeliğin kaldırılması Yaşasın 1922 Saltanatın kaldırılması Yaşasın 1926 Medeni Kanun Yaşasın 1925 Şapka Kanunu Yaşasın 1932 Türkçe Ezanın kabulü Arapça Ezanın yasaklanması
@@mavisancak7919 oe şun bilmelisin ki Latin alfabesi ve Yunan alfabesi anlayacağın üzere farklı alfabeler. Böyle deli saçması islamcı naraları atmayı bırakın.
Senin ataların Romalılar mı tam anlayamadım şimdi ben. Özümüze döndük dediğin alfabe, Göktürk alfabesi falan olsa hadi neyse diyeceğim de Türk Irkı'nın ortaya çıktığı Nuh Peygamber (as)'in oğlu Yafes'in oğlu Türk'ten beri, Türk ırkı hiç latin alfabesi kullanmadı. Bu durumda ya özümüze dönmüş olmuyoruz ya da senin özün ilk dönem roma imparatorluğuna dayanıyor. Hangisi???
@@dersçalışıyorum-e3y Tebrikler
bu kanalda bir sosyalist ile muhafazakarın kaqrşılıklı güzel bir şekilde konuşup, tartışıp bir noktaya varabilmeleri çok güzel. Yorumlarda da Ömer'e laf etmeyin adamın dediklerini desteklersin desteklemezsin de sanki zırvalıyormuş gibi yorumlar yazma yani.
Zırvalıyo ama
@@ptpet7592 ona göre de sen zırvalıyorsun
Abi gerçekten şu sosyal medya denen çöplük içerisinde ülkemizde ve dünyada yaşanmış ve yaşanmakta olan olayları elinden geldiğince nesnel bir bakış açısı içerisinde tartışarak farklı bakış açılarını bizlere kazandırdığınız için teşekkür ederim. Senelerdir ülkemizde tartışılan bu tarz mevzuları daha çok yorumlamanız dileğiyle. 1937 - 1938 Dersim İsyanı , İzmir suikast girişimi , İstiklal Harbi komutanlarının savaş sonrası ilişkileri , videoda adını saydığınız Zeki Velidi Togan , Fuat Köprülü , Peyami Safa , Mehmet Akif Ersoy vb isimler gibi 1870'lerden sonra doğmuş Osmanlı İmparatorluğu'nun son Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde var olan önemli isimlerin dünya görüşleri , fikir hayatları hakkında nice video bekliyoruz. İçeriklerinizi izlemek çok keyifli , başarılar dilerim.
Çok güzel bir video olmuş emeğinize sağlık. Ayrıca “nümayiş” gibi anlam derinliğini artıran kelimeleri günlük hayatın içine serpiştirme misyonunu da destekliyorum, dil zenginliktir
Halen harf devrimini tartışıyorsak vay bizim halimize.
🎉🎉🎉🎉🎉
Ömer'in görüşlerini çok doğru buluyorum. Harikasın🙌🙌🙌🙌🙌
36:05 10 ay sonradan geliyorum, ömer'in eski türkçe öğrenip öğrenmediğini merak ediyorum.
Selam… Sizi duyuyordum ama takibe başlamak bugün nasip oldu. Ardarda birkaç videonuzu dinledim, çok sevdim. Aynı kafada ya da kafasının değişmesini arzu ettiğim pekçok arkadaşa yolladım. Bu genel nota ek olarak harf devrimi ile ilgili programınıza dair bir şey söylemeden de geçemeyeceğim (hazır elitistlere de karşı değilsiniz, kendi branşımdan yola çıkarak) program boyunca her alfabe deyişinizde bir irkildim. Malum sözcük Latincedeki alfa, beta, gama başlangıç harflerinin bir kısaltması. Yani ikinci A’nın kesinlikle uzatılmaması, kısa söylenmesi doğru. Hem merhaba, hem teşekkür, hem eleştiri bir arada (geçmiş program mesajlarına sonra bakıyorsanız :))
Rıza nur'u ciddiye alıp atif yapmazsın
Niye?
@@derdmend8994Direkt lafı uzatmadan Deli diyebilirim. Ad hominem gibi gelebilir ama kendisi kadın kıyafetleri giymekten hoşlanıyormuş. Bununla birlikte herkesin Atatürk de dahil kendisine T*c*vüz etmek istediklerini söyleyen bir kişilik.
şizofren@@derdmend8994
@@derdmend8994 Adam tanısı konmuş şizofren.
off gelmis gene sekuler chomarlar
Ömer bey benim için çok yeterli ve güzel anlattı konuyu üstüne ayni şeyleri yazmak istemedim, tebrik ederim 💐
bence ortak Türkçe için yapılması gereken, tüm Türk lehçelerindeki Türkçe asıllı sözcüklerin Türkçeye eşanlamlı sözükler olarak eklenmesi. bu şekilde Türkçedeki sözcük sayısı da artar. Türkçe zenginleşir. birbirimizi anlamamız da kolaylaşır. Mesela Kazakçada çok fazla atla ilgili sözcük var. Ayrıca hiçbir Türk lehçesinde kullanılmayan fakat Divan lugat Türk'te geçen sözcükleri de Türkçeye eş anlamlı sözcük olarak eklemeliyiz. çünkü Kaşgarlı Mahmut sözlüğüne sadece Türkçe kökenli sözcükleri eklediğini kullanımda olan fakat Türkçe olmayan ödünç sözcükleri eklemediğini belirtmişti. Arapça, Fransızca, Farsça, Latince gibi yabancı sözcüklerin Türkçeye eşanlamlı olarak katılmasında bir sıkıntı görülmüyorsa, öz Türkçe sözcüklerin ister şimdi yaşayan ister ölü sözcükler olsun Türkçeye eş anlamlı sözcükler olarak geri katılması da zenginlik olarak görülmelidir.
Divan Lugat Türk'ten
esen = sağ, salim·
esenlemek =selamlamak
adnagu= yabancı, başkası
agu=agı, zehir
acun=dünya
akılmak=şaşırtmak
al=hile
alavan=:timsah
anuk:= hazır·
anuklamak=: hazır bulunmak·
anukluk=: hazırlık, hazırlanma·
anumak:= hazırlanmak
anumı= cüzam hastalığı,
anunmak= hazırlanmak·
anutgan =daima hazırlıklı, hazırlayan
anutmak =hazırlamak·
arınçu= günah (bkz> érinçü)
aşaç= tencere ( bkz> aşıç, eşiç)
aytış= hatır sorma·( bkz> aytıg)
başmak = pabuç·
bayumak= zenginlemek, zenginleşmek.
bayutmak =zenginletnıek·
baz=yabancı, garip.
beçküm= evin sofası·
beder burhan = heykel·( bkz> bedez burhan, burhan, furhan)
belgü= alâmet, nişan, im, belge
belik = kandil fitill
benek= tane, habbe
bertü= hırka, pardesü·
bezek= nakış
bıçguç= makas, sındı
bistik =fitil
biti = gökten inen kitaplardan her biri.
bitig= yazı,
bitigü = divit (kalem)
bitik =kitap; mektup, yazılı şey,
bitiklik= yazı yazılmak için hazırlänan şey (defter)
bitişmek ikrar etmek,
bitrik = fıstık· ( bkz> buturgak)
budun= ulus
burt= kabus
bügde= hançer ( bkz> bükte)
bügdelemek = hançerlemek,( bkz> bükdelemek)
büke= ejderha, büyük yılan
büken= karpuz, hint kavunu
bün=çorba
bütüge= patlıcan
çadan =çiyan, kuyruğu örü, akrep·
çaflı= şahin·
çagmur= şalgam· (bkz> çamgur)
çikik= nokta·
çikin= ibrişim.
çumuşluk =aptesane, ayakyolu
em=ilaç
emçi= ilaç yapan kişi
etük= pabuç, edik,( bkz> 1-etik 2- büküm)
etük =; kadın ayakkabısı
etükçi= pabuççu,
geşür= havuç( bkz> gezer, gizri, sarıg, turma)
khafsı = hokka· (kh=kalın h)
Khumaru= miras (kh=kalın h)
Khumarulanmak= mirasa konmak (kh=kalın h)
ıdu =zaruret, zahmet
ımga= malmüdürü, tahsildar, hazinedar.
ig=hastalık
igçil= hasta
igemek= inat etmek,
iglelmek= hastalanmak,
iglemek= hasta olmak·
igletmek hastalandırmak·
iglig= hastalıklı
kaçut= kısa mızrak
kamug=bütün, hep, kamu, hepsi
karagu =kör·
kargak= lânet ( bkz> kargış)
karganmak= kendine lânet etmek
kargaşmak= birbirine lânet etmek,
kargatmak= lânetletmek
karşı= hakan sarayı, köşk,
katıglık =felâket
katnatmak= tekrar ettirmek
keçe= karpuz ve hıyara benzer şeylerin taşındığı sele ve sepet·
kiş =samur
kongur=kestane rengi
kosuk=fındık
koşuk=şiir, kaside
köç=saat, an , müddet
gök=mavi
kudurçuk =bebek, kukla
kücik =perçem
kükü = hala·( bkz> küküy)
oka= kefillik, kefâlet.
oka almak= kefil olnnak·
orunç= rüşvet, gevik· ( bkz> urunç)
orunçak= emanet·
otaçı=hekim
otra=elbise
ökünç =pişmanlık·
ökünmek= pişman olmak
öng=renk
öpke=ciğer
ötkünç = hikâye, (ötükünç)
pürçek= insanın kâkülü, perçemi, atın perçemi.
sart= tacir, tecimen,
sem= ilâç·(bkz> em sem, samlamak)
sökel=hasta
söklünçü= kebap
taplag =rıza, muvafakat·(bkz> tablag)
taplamak =kabul etmek, razı olmak·
taplaşmak =bir işe razı olmak, uzlaşmak bkz> tepleşmek
taplatmak =razı etmek
tapug= hizmet,
tapugçı =hizmetçi·
tartıgçı =davetçi·
tepzemek= haset etmek, çekememek,( bkz> tepsemek)
tepzeşmek =hasetleşmek
teyitilmek =akıllanmak, zekileşmek·
teytik= akıllı, zeki·( bkz> tetik)
tıldag= bahane,(bkz> tegdeg)
tikü =parça, lokma
tolum= silah
tolumlanmak= silahlanmak
tolumlug =silahlı
tublu =mezar·
turma=turp
turmuz =bir çeşit hıyar· (bkz> tarmaz)
tutrug= vasiyet·( bkz> tutsug)
tuturkan =pirinç, döğü·
tuy=halk
tuyin=pinti, sıkıntılı
tüblüg= asaletli
tüklüg= kör·
tümrük =dümrük, def
tümse= minber
tünek= hapishane, zından
tüñglük =pencere, ocak, baca gibi evdekl delikler
ukruk =kement
unamak =razı olmak, kabul etmek, (onamak)
unaşmak= uyuşmak, kabullenmek· ( bkz>onaşmak)
unatmak =razı etmek, (onatmak)
ükek =, sandık·
ükek =şehrin etrafında savaş için hazırlanmış olan burç·
ükeklemek= burç yapmak; sandık yapmak
üm=şalvar, (pantolon)
üşkürmek= hatırlamak·
üşkürtmek= hatırlatmak
yagan= fil·
yagı=düşman
yagıkmak =düşmanlaşmak
yagılamak =düşmanlık etmek
yag ügüri= susam·
yala =töhmet, itham, birl hakkında kötü sanıda bulunma.
yalaçı= insanı her şeyde çarçabuk suçlu gibi gören, itham eden
yalalmak= tõhmetlenmek, itham edilmek
yalavaç= elçi, peygamber,resul
yalgu=ahmak
yalışmak= töhmetlemek, itham etmek
yandru= tekrar
yaşın=şimşek
yazuk= günah, suç·
yazuklug= günahkar
yazuksuz= günahsız
yek=şeytan
yel=cin
yelpetmek=yelpazeletmek
yelpirmek=rüzgar esmek
yél= yel, rüzgâr, esinti
yırlamak= şarkı, gazel söylemek, ırlamak
yoltga =alay( bkz> yaltga, yultga)
yoltga kılmak= alay etmek, maskaraya almak
yolturmak= para verdirèrek köleyi azat ettirmek; yoldurmak
yolug= fidye, feda, kurban·
yorçı= usta kılavuz
yula=kandil
yükünç= namaz, ibadet; baş eğme
yükündeçi =ibadet eden, baş eğen( bkz> yüküngüçi)
yükünmek= secde etmek, ibadet etmek, namaz kılmak
al=hile
aldanmak (n dönüşlülük eki)
aldatmak (t ettirgenlik eki)
Türkçe köklerden gidince sözcükler anlamlanıyor.
Dilin zenginleşmesi nasıl olur konusunda bir fikre ihtiyacınız var.
@@HK-cc4tz arapça farsça fransızca ekleyerek mi 🤣
DİL BİLİMCİLERİN TÜRKÇE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Türk Araştırmaları Ensitüsü Başkanı Prof. Dr. David CUTHELL ise Türkçe hakkında şunları söylüyor:
"Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki, yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi yaratmışlar sanki.. Bir kökten bir düzüne sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir
- Johan Vandewalle
“...Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri
çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu “cümle bağlama eğilimi”
bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda
ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil
gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle
yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz,
bazen kendime “Keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı... “ diyorum. Eminim o zaman
çağdaş dilbilim İngilizce’ye göre değil, Türkçe’ye göre şekillenmiş olurdu...”
*. (Max Müller,): Türkçenin bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olmayanlar için bile
gerçek bir zevktir. Türlü dilbilgisel biçimlerin belirtilmesindeki ustalık, ad ve eylem çekimi sistemindeki
düzenlilik ve bütün dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme yeteneği, insan zekâsının dil
aracıyla beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır... Araç olarak, Türk dilindeki duygu
ve düşüncenin en ince ayrımlarını belirtebilme, ses ve biçim öğelerini baştan sona dek düzenli ve uygulu
bir sisteme göre birbiriyle bağdaştırıp dizileme gücü, insan zekâsının dille gerçekleşen bir başarısı olarak
belirir. Birçok dillerde bu gibi olaylar gözden perdelenmiştir; onlar çözülmez kayalar gibi karşımızda durur
ve ancak dilcinin mikroskopuyla dil yapısındaki organik öğeler ortaya çıkarılır. Türk dilinde ise, her şey
saydamdır, apaçıktır. Dilin iç ve dış yapısı, billur bir arı kovanı yapısını seyrediyormuşuz gibi ortadadır.
Ünlü bir doğu bilgini bu dil hakkındaki hayranlığını şöyle belirtmiştir: Türk dili, seçkin, bir bilginler
kurulunun uzun bir çalışma ve oylaşmasıyla yapılmış sayılacak düzgünlüktedir
Türk dilinin çekim biçimindeki hiç bozulmayan düzgünlük ve düzen, yapısından gelen kavrama kolaylığı,
dilde yaratılan bu olağanüstü anlatım gücünü anlayabilenleri heyecana sürükler. Türkçedeki en ustalıklı
yapı, eylem (fiil) yapısıdır. Hiçbir dilin anlatamadığı ya da ancak birçok sözcükle anlatmaya çalıştığı
anlam inceliklerini, Türk dili tek bir sözcükle anlatabilir.”
*Fransız Türkolog Jean Deny,:”Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları
sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor.Türkçe eylem(fiil)lerde kendine özgü öyle bir özellik vardır ki,
bunun bir benzerine Arian dillerinin hiçbirinde rastlanmaz. Bu özellik, yapım ekleriyle yeni sözcük
oluşturma gücüdür”.”. Jean Deny
*Moliere: “Türkçe; az söz ile çok anlam ifade eden, hayran olunacak mükemmel bir yapıya sahip dil.”dir.
*Herbert W. Duda:“Bütün düşünce ve hisleri en mükemmel bir şekilde ifade eden Türkçe, o kadar zengin
bir kelime hazinesine sahiptir ki, herkes bu dile hayranlıkla bakmakta ve onu en mükemmel bir bilim dili
olarak kabul etmektedir.’”.
*Herbert Jansky:“Türk dili, vokabuler, fonetik, imla, sentaks ve kelime hazinesi itibarıyla son derece
zengin ve kolay anlaşılan, kolay öğrenilebilen bir bilim dili.”dir.
*Paul Roux:“Türkçe, akıl ve düşünce dolu matematiksel bir dil.”dir.
*Otuz iki dil bildiği için Babil Dünya Ödülü’nü alan Belçika’nın Gent Üniversitesi Doğu Dilleri ve Kültürleri Merkezi Başkanı Dr. Johann Van De Walle, günümüzde Türkçeye neden ilgi duyduğunu şöyle anlatıyor: “Türkçe, çok kısa bir zamanda öğrenilebilir. Satrançta kurallar mantıklı, basit ve az sayıdadır. Yedi yaşında bir çocuk bile satranç oynamasını öğrenebilir. Bu kolaylığa karşın, satranç oynayan kişi yaşamı boyunca sıkılmaz. Oyun imkânları sınırsızdır. Aynı durumun Türkçe dil bilgisi sisteminde bulunması, çok büyülü bir özelliktir. Türkçe dil bilgisi, hemen hemen matematik kadar düzenli ve istisnasız karaktere sahip bir dil.”dir.
---
(Elements de la langue turque) eserinde müellifi rahip (Viguier) diyor ki:
- Türk dilini tedkik ederken konuşma lehçesinin
muntazam ve fevkalâde mükemmel sıra tertibi, kulağa
hafifçe akseden muhteşem ve ölçülü sesleri, ahenk kanunu ve nihayet uzun ve kısa seslerin bir nevi musikiyi andıran tath teselsülü karşısında hayran kalmamak kâhil değildir: insan bu dilin bir ilim hey'eti tarafından bilhassa tedvin edilmiş mantıki esaslardan doğmuş olduğum hükmedecek hâle gelmektedir.
-
ayrıca chtgpt e sordum adlarını tek tek yazarak.
chat gpt'nin yanıtları
David Cuthell, Türk dilleri ve kültürü konusunda uzman bir dilbilimciydi. Türk dilleri üzerine yaptığı araştırmalar ve yazıları ile tanınmıştır. Türkçe hakkında da çeşitli görüşleri vardır.
Örneğin, Türkçenin dilbilimsel yapısı ve cümle yapısı hakkında yaptığı incelemeler sonucunda, Türkçenin düşünme ve ifade etme açısından mantıklı bir dil olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Türkçenin kendine özgü ses yapısı ve gramer yapısı ile diğer dillere kıyasla farklı ve zengin bir dil olduğunu da vurgulamıştır.
-
Max Muller, 19. yüzyılın ünlü dilbilimcilerinden biridir ve Türk diliyle de ilgilenmiştir. Muller'e göre Türk dili, "düşüncelerin en açık ve en mantıklı ifadesi için mükemmel bir araçtır." Ona göre, Türkçe "zihnin ürünleriyle en uygun şekilde bağlantı kurabilen dillerden biridir."
-
Johan Vandewalle, Türkçe hakkında çalışmalar yapmış olan bir dilbilimci ve Türkologdur. Türk dilinin özellikle de Türkiye Türkçesinin gramer yapısı, dilin tarihi gelişimi ve farklı lehçeleri hakkında çalışmaları bulunmaktadır. Kendisi, Türkçenin dünya dilleri arasında en mantıklı dillerden biri olduğunu ve gramer yapısının oldukça tutarlı olduğunu ifade etmiştir.
-
Paul Roux, Türkçe'nin "mantıklı, düzenli, tutarlı ve neredeyse matematiksel bir dil" olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Türkçe'nin geniş bir isim tamlaması sistemi, düzenli bir fiil çekimi sistemi ve az sayıda dilbilgisi kuralı olduğunu da belirtmiştir.
-
Jean Deny, Türk dilleri ve dilbilgisi üzerine çalışmalarıyla tanınan bir dilbilimciydi. Türkçe hakkında birçok eser vermiştir. Dilbilimsel açıdan Türkçe'nin düzenli ve tutarlı bir dil olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Türkçe'nin eklemeli bir dil olduğunu ve kelime türetme yeteneğinin yüksek olduğunu vurgulamıştır.
-
Herbert Jansky, Türkçe'nin yapısal özellikleri hakkında çeşitli çalışmalar yapan bir dilbilimciydi. Türkçe'nin mantıksal yapısını vurgulayarak, özellikle isimlerin çekimlenmesi ve fiil çatısı konularında ayrıntılı çalışmalar yaptı. Ayrıca Türkçe'nin yapısının kolay öğrenilebilir olmasını da önemli bir özellik olarak değerlendirdi
@@PimsleurTurkishLessons Dilin ne olduğunu da bilmiyorsun 😃 Dil,hadi şunu da ekleyelim de içerik zenginleşsin türünden bir öge değil. Dil ırkçılığı da komik, saf bir dil yok dünyada.
Turgut Uyar'ın "Terziler Geldiler" şiirinde dediği gibi "Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği" bence durumu çok iyi açıklayan bir dize.
1927’de okuma yazma oranı yüzde 10.2, 1941’de üç kata yakın artarak 27’ye yükselmiştir. Bu başarı değil mi? Küçümsenmemesi gerekir.
İnkılap olmasa da artacaktı. Kafi sayıda mektep yok. Muallim yok. Savaştan çıkılmış. İkinci Dünya Savaşı'na katılsaydık okuma yazma oranı nasıl olurdu?
osmanlı dönemindeki okuma yazma oranı bilinmiyor yüzde 10 falan hikaye daha az da olabilir daha fazla da bilemiyoruz
Adam 1927 demiş. Ümmilik değil okuduğunu anlama ölçülebilse keşke.
Harf devrimi yapılmadan da eğitim oranı arttırabilinir
1927'de %10'dan daha az okuma yazma oranı. Bu ikili liboş hangi kaynaktan yararlandı belli değil.
Kamera arkasından sohbete katılan arkadaşın ses tonu ne kadar güzel... Maşallah...
Bir gün bu işi bırakacaksınız diye korkuyorum. Umarım hep devam edersiniz,saygılar
Emeğinize sağlık gençler
Dil ile ilgili bir video paylaşımı yapılmış lakin söylemlerin çoğu bilimsellikten ziyede siyasal söylemler olmuş. Bu hususta verilmesi gereken en basit örnek; Birçok Türk devletinin (özerk, muhtariyet) ortak olarak Latin alfabesine geçme kararının alındığı1926 yılında gerçekleştirilen Bakü Türkoloji kongresinden mesela hiç bahsetmemişler. Bu kongre sonrasında altyapılar hazırlanarak bizim Latin alfabesine geçtiğimiz dönemde eş zamanlı olarak Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan Türkmenistan ve diğer Türk bölgeleri de Latin alfabesini kullanmaya başlamıştır.
Bu bir kalıp olarak modarnizeleşmeyi, bu kalıbın içinde bize uymayabilenler muhakkak vardır ama dönemin şartlarında en doğru hamleydi.
25:50 aynen ya 1920'lerde 1930'larda avrupa tamamen demokratik bir yer :) eleştirecem diye bir şeyler uydurursanız bu eleman gibi saçmalamaya başlarsınız
dostum adam tamamen demokratiklerdi demiyor zaten bize nazaran örnek alınacak bir demokrasi anlayışları mevcuttu diyor
Ing fr bizden demokratik, meşrutiyet türkiyesi bile bizden demokratik
kafamın içinde yaşadığım tartışmayı seslı olarak kaydettiğiniz için teşekkür ederim...
Harf Devrimi şarttı, adımı tam yazamadığım bir dille zor, bu seferberliğe rağmen toplumun bugünkü hali, eski haliyle işin içinden çıkılmaz hale gelirdi. Çağdaşlaşma çalışmasına rağmen sokağa çıkınca ne kadar çağdaşlaştığımız şüpheliyken, hiç bir şey yapılmasa nasıl olurdu ?
Aynı şeyi düşünüyorum . Israrla cahil kalmaya çalışan bir toplum var . Çağdaşlaşmaya , toplumsal bilince karşılar . Sadece din çatısı altında birlik olmalarını sağlayabiliyorsun ve onu da mecburen çağdaşlığın karşısına geçerek , kısmen şeriat ile yönetilen Osmanlı'yı överek başarabiliyorsun ... Devrimler yapılmasaydı şu an sıradan bir Ortadoğu ülkesi olurduk şahsi kanaatimce.
Tam video da bunu bahsediyor. Sorun şekilcilik değil, latin alfabesi kullanıldığında insanlar daha seküler, daha demokrat olmadı. O bir şekil sadece. Halkı çağdaşlaştırmak sarık yerine fes ya da fes yerine şapka takmakla olmuyor, eğitim vermekle oluyor, o da okuma yazma öğretmekle başlıyor, bu devrim ve bu devrimin cidden sert olması hem okuma yazma oranını yükseltmeyi erteletti, hem de bağnazlığından şikayetçi olunan kitlenin kendi ritüellerine daha sıkı sarılmasına sebebiyet verdi
bilseydiniz büyük ihtimalle kolayca ve hızlıca yazabilirdiniz.
video için teşekkürler, sonda bahsettiğiniz kelimelerin etimolojik kökenleri konusunda katılıyorum, birkaç yıldır özellikle etimolojiye meraklı ve konuyu irdelemeye, anlamaya çalışan biri olarak Sevan Nişanyan'ın Sözlüğü hariç çok da çeşitli veya nitelikli bir kaynak dahi bulamadım. Bu ülkenin değerli yazarları, tarihçileri, sosyologları ve genel olarak sosyal bilimcileri bir araya geldiği takdirde çok nitelikli çalışmalar çıkabilir diye düşünüyorum🎈
Bir dil psikologu olarak, dilsel gorelilik (linguistic relativity) argumaniniza katılıyorum. Konuştuğumuz dilin zihinsel süreçlerimizi etkilediğine dair baya geniş bir literatür mevcut. Bir lisan bir insan sozunu destekleyen çalısmalar bunlar. Ikinci bir dili öğrenenler farketmiştir muhakkak, bazen anadilinizde ya da ikinci dilinizde olmayan bir yapıyla bir şey ifade etmek istediğinizde kendinizi sinirlanmis hissedersiniz. Mesela Ingilizce konuşurken şahit olmadigim bir olayı anlatırken duz gecmis zaman cekimi kullanmak beni yalan söylüyormuşum gibi hissettirir. Türkçedeki "misli gecmis zaman"in varligindan haberdar olmasam boyle bir hissiyatim hiç olmayacaktı. Dil zihnimizi zenginleştirir.
kültürünü alabilsek tekniğini almamıza gerek kalmıyor. liyakatin, hak, hukuk, adaletin, görev ahlakının, saygının, hoşgörünün olduğu yerde bilim de, teknik de bütün doğallığıyla gelişiyor.
bunlar anlamaz. valse takılmışlar
abi sen ne anlatıyon ya bir de bir tanesi bravo demiş. Bahsettiklerin batıda ortaya çıkmış mefhumlar mı? Medeniyetin eşiği olarak kabul edilen yerler tarih boyunca sürekli değişmiştir. Şu anda avrupa diyoruz. Avrupa kültürüne -ki o da ne demekse, Alman'ın kültürüyle İspanyolun kültürünün aynı olduğunu falan zannediyorlar galiba- tapmanın bir anlamı yok. Bundan 2000-2500 yıl önce de medeniyetin eşiği iskenderiye idi veya o kadar eskiye gitmeyelim bundan beş yüz sene önce de medeniyet diyince akla osmanlı gelir. Zavallı kafanız kopyala yapıştır yapmaktan fazlasına yetemediği için olanı olduğu gibi almaktan öteye ne harekete geçebiliyorsunuz ne de düşünebiliyorsunuz. Olay kültürde değil. Çinlisi de kültürünü korudu, Korelisi de kültürünü korudu, Japonu da... Ama hepsi ya ekonomi bakımından ya teknoloji bakımından bir şekilde zirve ülkeler. Olayın kültürle zerre alakası yok. Zaten bu fikirler de ancak kültürle zerre alakası olmayan insanlardan duyulsa gerek.
Zaten iyi insan olduklarından anadoluyu işgale geldiler. Dediler Türkleri Osmanlı'dan kurtaralım :)
Bu kulturu bizzat dunyayi gezip ozumsemeye luksun yoksa kitaplardan ogrenmen gerekiyor. Dolayisiyla her sey okumakla basliyor.
Kültür alımı asimilasyondan ibaret bişeydir. Bir milleti kendi istediği ile yok etmek. Medeniyet kültürden ibaret olsaydı Endülüs medeniyet arşlarından olmazdı
Viedolarınızı izlediğimde gerçekten çok önemli bilgiler kazanıyorum izlemeden önce çok farklı bir bakış açım vardı şimdi çok daha farklı bir bakış açım var elinize sağlık
Ben Ömer beyin ne demek istediğini anladığımı düşünüyorum. Bugün geçmişe baktığımızda alfabesi çok daha zor ve karışık olan asya ülkeleri zor durumda kaldığında ilk işi harf devrimi olmamıştır.Devrim şart ama bu teknoloji ve gelişme ile olmalıydı görsellik ile değil.Yüzde yüz saf bir dil ve kültür de düşünülemez insan yaşayan etkileşim halinde olan bir türdür.Birbirimizden izole edilemeyiz.
o yol ayrımından biz sola döndük, sağdan devam edenler güneyimizde ve doğumuzda sürünmeye devam ediyor. 'açtığın yolda gösterdiğin hedefe..' biz medeniyete döndük Bence de kendi hikayemizi yazmalıyız, kendi yolumuzu açmalıyız ama geçmişi böyle yargılayamayız. Şimdi kimse batınım şusunu alalım demiyor. Alalım diyene kadar onlardan çok sahipleniyoruz.
dürüst olalım ömerin konuşma tarzı ve argümanları kahvehane tartışmalarını andırdı sürekli belirlediği bağlamlar üzerinden sonuca varmaya çalışıyor,devrim süreci,sosyolojisi ve diğer ülkelerin süreçleriyle karşılaştırması bakımından daha verimli konuşan yaşar oldu,ömerin bachı dinleyince batılı mı olduk isyanına da şöyle bir yorum yapmak istiyorum.Sanat ve kültür devrimini aşağılık kompleksi olarak yorumlaması çok eksik olmuş halbuki diğer teknik amaçlı devrimlerden farkı yok.Atatürk alaturka müzik dinlemeyi severdi fakat alafranga eğitimi benimsendi bence bunun sebebi folklorik olanın zaten bizim estetik kabullerimiz içinde olması.Türk devriminin içinde kültür sanat olmasa bugün dünya müziğinde söz sahibi olamayacaktık.Ben güzel sanatlar/grafik tasarım öğrencisiyim eğer devrimlerde kültür ve sanat geri kalsaydı bugün hakim sanat anlayışı islami bir geleneksel türk sanatı olarak durduğu yerde kalırdı.
Bugün dünya müziğinde söz sahibi olduğumuzu kim söyledi, hangi sanatçımız ya da sanatçılarımız küresel eser üretti de biz kaçırdık?
Klasik batı müziği icraa eden senfoni sanatçılarının adlarını saymaya zahmet etmeyeceğim onlara haksızlık olur.Tercih etmiyorsunuz diye yok olmuyorlar.Türk klasik müziği Osmanlının bir balkan devleti olmasından dolayı batı enstrümanları ve litaratürü saray çevresinde zaten biliniyordu.Anadolunun hikayesi Cumhuriyetle birlikte Türk sanat müziğiyle devam etti buradan çıkan sanatçılar vefatlarının ardından büyük tesirler bıraktı.Hatta aralarında bir bağlam yok ama anadolu rock gibi süprizlerle de karşılaştık.Klasik müzik dünya müziğidir her milletin vasatının üstündeki sanatçılardır azlardır az bilinirler.Bizim de pek başarılı sanatçılarımız vardır,ilgi görmezler ve ölürler.Her şeyde geri kalmışken bu alanda neden geri kaldık vah vah vah demek haksızlık olur.@@hakanylmaz8009
@@dogukangra Somut örnek yok, klasik ve genel ifadeler kullanmak söyleyecek pek te bir şey olmadığının göstergesi. Kültür sanat alanında iyi olmadığımız, tek tük başarıların dışında kabul görmediğimiz apaçık ortada.
Beyfendi vikipedia bilgilerini niye size yazayım aratın dinleyin hasta mısınız? Münir Nurettin Selçukla başlayın,Kazım Karabekirin bile 100 yıl önce beste yazdığı ülkede bulursunuz görmek istiyorsanız.@@hakanylmaz8009
Çok güzel tespitler teşekkür ederiz
Harf devrimi olduktan sonra osmanlıca basılmış kitaplar latin alfabesiyle basılmadı da mı eski edebiyatla bağınız koptu.
Hangi edebiyattan bahis ediyorsunuz hocam?
7:27 arap kültürüyle islam kültürünü aynı argümana oturtmak zaten islam arap dinidir arap kültürüdür bundan ötesi yoktur demek bu argüman hatalı. Bunun yanında Türklerde arap kültürünün yaygınlaşması kuruluşunun pek bir sonrasında yaşanan süreç 1000 yıllık falan değil. Hadi 400 yıllık bir süreç diyelim. Bu yine bazı şeyleri argümana oturtmaz öyle ya da böyle bu bir devrim devrimlerde bazı siyasi sembolik değişimler olur. Kaldı ki arap alfabesi kesinlikle ama kesinlikle türkçenin fonetiğine uygun değildir. Uygundur veya uydurulur diyen osmanlıca bilmiyordur ya da türkçe bilmiyordur
yaşarın türkiye devrimi diye düzelttiği yerde patladım HAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHHAAH
;)
Video İsteği: Eğitim fakültesinde bize anlatılan, köy enstitüleri konuşulduğunda hiç bahsi geçmeyen çok önemli bir konu var. UA-cam'da hiç konuşulduğunu görmedim: John Dewey Türkiye'ye davet ediliyor ve o zaman için mükemmel bir eğitim sistemi çıkarıp veriyor ülkemize, ilerlemeci eğitim, yaparak yaşayarak öğrenme, öğretmeni değil öğrenciyi merkeze koyan eğitim anlayışı gibi kavramların babası bu adam. O zaman için dünyada eğitim sistemi çok geri ve bu adamın söylediği şeyler danyada 50-60 sene sonra benimsenip uygulanmaya başlıyor. Biz o zamandan bu adamı davet edip bir formül geliştirme fikrini üretmişiz ama reçeteyi aldıktan sonra kararlıkla sürdürerek uygulamaya koymamışız. Ancak tüm dünya geçtikten sonra 2000lerden sonra değiştirmeye çalışıyoruz ama ne kadar uygulandığı da ortada. Tüm Dünya'dan daha iyi bir eğitim sistemine sahip olabilirdik diye düşünüyorum. Ve çok büyük bir fırsat kaçmış. Bunun hakkında siz de araştırıp bir video yapmayı düşünür müsünüz? Modern bir uygulama için de "Sugata Mitra: Build a School in the Cloud" ted konuşmasını izleyebilirsiniz
ilkokul birinci sınıftan üniversiteye kadar yazıcılar cemaatinin içinde bulundum. yazıcılar cemaati, varoluş amacını osmanlıcayı diri tutmak üzerine kurmuştur. okullara seçmeli osmanlıcayı da onlar getirmiştir. kuran okumayı öğrettikten sonra osmanlıca okumayı ve yazmayı öğretirler. ben de haftasonu ve akşamları bunlara gittim, kamplarına gittim, uzun süreler evlerinde kaldığım zamanlar oldu. okuma kitabı olarak latin alfabesinden çok osmanlıcalar okudum diyebilirim. lise sonda bile risaleinurları osmanlıca okuyamıyordum. 11 yılda öğrenemedim. 11 yılda ilkokul 1 seviyesine gelemedim. sonra okuyucu denilen meşveret cemaatine geçtim orada latin alfabesiyle okuyunca risaleleri anlamaya başladım.
iyiki geçilmiş, ben bunu yaşadım. arap alfabesi ile türkçe anlamsız bir şeydir. gerizekalı filan olduğumu düşünmüyorum. istanbul hukuk 2010 mezunuyum.
videonun sonunda arapça kelime kökleri ile ilgili yapılan yorum da gereksiz. Biz lise edebiyat dersinde aruz ölçüsünü gördük, belli aruz kalıplarını da öğrendik. bu nedenle m ve t ile başlayan yani arapça çekim yapım ekleri ile başlayan kelimelerden köke inmeyi lise edebiyat dersinde hocamız yeri geldikçe göstererek bunu kazandırdı. Hababam sınıfı aruz veznini bu kadar alaya almasa halk bu kadar ön yargılı davranmaz öğrenirdi. siyah giyen arkadaş genel olarak gereksiz yorumlar yaptı bu yayında.
11 senede eşek bağlasan öğrenir. Gerizekalı değilsen yalan söylüyor olabilirsin. Eski yazıyı kötülemek için yalan konuşuyorsun.
Orta Asyadaki atalarımızın Orhun yazıtlarını okuyamıyoruz. Bir gecede cahil kaldık diyordu. Büyük büyük büyük büyük büyük dedem gil...Göç etmeyi seven ve hatta Göç etmeyi hayatının merkezine getirmiş bir millettir Türkler... Bugün Yaylaya gitmek , yaylaya çıkmak bile göçün bir parçasıdır ve kopamıyoruz. Bu göç kültürü dilimizi ve yazımızıda etkiliyor.
beynimin çalıştığını bu iki adamı izlerken hissedebiliyorum.
Tam tersi oluyor gibi sanki
Tam tersi gibi sanki.
Gayet besleyici bir tartışma olmuş, devamını bekliyoruz 👌
Bence "Harf Devrimi" gerekliydi ama dilin evrimine dışarıdan müdahale edilmemeliydi. Bence kelime dağarcığımızın ocağına incir ağacı diken şey dilde sadeleşmedir. Klasik Türkçe, Ortaçağ Türkçesi, Erken Modern Türkçe metinler sadeleştirilmeden basılmalı bence. Dedem Korkutu sadeleştirmeden okumak ayrı bir şey katıyor insana, tanzimat dönemi eserlerini sadeleştirilmemiş okumak ise ayrı bir şey katıyor. Burada sadece 16-18.yy Türkçesi fazla ağdalı ve başka dilleri bilmeyi ya da en azından o dönemin göndermelerini, referanslarını bilmeyi gerektiriyor.
Evet halkda zengin dille konuşuyordu
Güzel, elinize sağlık
31:45 hacı etimolojik bilgi ile harf devriminin ne alakası var Allah aşkına
Fars alfabesinde kelimeler daha çok sessiz harflerden oluştuğu için kökeni aynı olan kelimelerin yazılışı daha çok benziyor. Ortaklık kurması kolay oluyor. Onu kastediyor herhalde
7:35 de Ömer çok objective bir şekilde mevzuyu harika çözdü. Helal olsun
14 bin olduğunuz zamanlardan beridir takipteyim, gelişiminizi görmek çok mutluluk verici, kaliteyi kaybetmeden kanalın daha da büyüdüğünü görebiliriz inşallah. Bir Uli öğrencisi olarak sizi dinledikçe eksiklerimi görüp hem üzülüyorum hem de bunu farkedebildiğim için mutlu oluyorum. Çünkü bu durum insanın kendini geliştirmesinin yolunu açıyor. Tek konuyu çeşitli perspektiflerden dinleyebilmek de çok büyük keyif veriyor. Bu alanda çok büyük bir eksiği kapatıyorsunuz hakikaten. İçerik fikri olarak da bilgi ve yorumu harmanlayarak meselelere yaklaşım nasıl olmalı, bilgiyi ifade etme konusunda kendimizi nasıl geliştirebileceğimize dair de bir video çekerseniz oldukça ilgi çekici olacağını düşünüyorum. Çünkü bilmek ayrı bir mevzu ama bildiğini aktarabilmek bambaşka bir mevzu.
Harf Devrimi'ne karşı tek güzel argüman şu olabilir: Arap alfabesini tamamen kaldırmak yerine 'spelling' olmayan yeni bir yazma versiyonu geliştirilebilirdi. Uygurların şu anda kullandığı alfabe bu şekilde mesela. Eski Türkçedeki gibi sesli harflerin çoğu zaman eksik olduğu değil de her sesin şu anda olduğu gibi harf harf yazıldığı bir sistemleri var. Şu anda Fransızca öğrenen birisinin hiç çıkarmadığı 3 sesi yazması kadar saçma eski yazı sistemi. Kalsa kalabilir miydi? Evet. Değişti güzel mi oldu? Evet. Çünkü şu anki sistemde istisnalar olsa da her kelimeyi ezberlemeden direkt yazabiliyoruz. Japonca örneğinde Çinlilerden aldıkları 'kanji'lerden dolayı garabet bir durum var, bizim Arapça'dan aldığımız kelime köklerini Arap alfabesiyle, Türkçe kelimeleri Göktürk alfabesiyle yazıp araya da hiyeroglif sıkıştırmamız gibi bir şey adamların yazı sistemi, özetle çok kötü. Çinceye gelecek olursak sıradan bir vatandaş muhtemelen kurduğu 2 cümleden en fazla birini hatasız kağıda geçirebilir. 3 senedir Çince öğreniyorum ve elle yazma konusunda pes ettim çünkü Çinliler de elle yazamıyorlar... Karakterleri yani 'Hanzi'ları elektronik ortama geçirebilmek için verdikleri uğraşı biraz araştırırsanız kötü yazı sistemi diye bir şeyin olduğuna emin olursunuz. Sırf bilgisayarda dillerini yazabilmek için Çin'de pinyin Tayvan'da zhuyin diye geçen 2 farklı alfabe sistemleri var, yoksa çizmek zorundalar.
Şunu da yazmadan geçemeyeceğim, bu video için işin teknik kısmında zayıf kalmışsınız. Hangi teknik yönden bakılırsa bakılsın şu anki Türk alfabesi kadar güzel işleyen bir alfabe bulmak zor. He bu Latin olmasa da Kiril olsa da olurdu. Uygurların kullandığı gibi bir şey uydurulsa da olurdu. Her harfin tek tek yazıldığı herhangi bir alfabe sistemi bizim dilimize en uygun olanı. Kıyafet devrimi vs gibi bir sürü saçma devrim olduğunu düşünüyorum fakat eğer tek bir güzel devrim varsa o da harf devrimidir.
Doğru mu bilmiyorum diye argüman sunuyor la :DDD
kadim türkçe / kelimeler günümüzde kullanılmadığı için günümüz insanlarına tuhaf ya da yabancı geliyor.
Enver Paşanın yapmaya çalıştığı dil reformunu yanlış anlamışsınız, Ayrıca araştırmadan da konuşmuşsunuz. Zamanlaması kötü bir alfabe değişikliğidir ve Enveriye Alfabesi bu koluyla alakasızdır. Dilde değişim yoktur yalnızca yazımda değişiklik yapılmıştır. Enveriye Alfabesi yazarsanız çıkar. Bunu başka konulara yormanız ve tam araştırmadan yapmanız komik kaçmış.
boş videoydu
Türkçeyi bu kadar gömmene anlam veremedim Ömer. Türkçe müthiş zengin bir dil. Alın size video konusu.
Türkçe kit bir dil
Arapça bilsen biraz anlardin Türkçe kavram uretmede fakir fiil odakli
İngilizceyle kıyaslandığında ifade güçlüğü var bilhassa yazı dilinde fakat tabi bu konuşmaya da yansıyor ister istemez. 27:25'te konuşan arkadaş vecizce ifade etmiş. Dilimizde ihtiyaç duyabileceğimiz her türlü tabir mevcut fakat şuanki teamülde yer edinemediğinden insan bilse dahi kullanmakta tereddüt edebiliyor.
Arapça ve Farsça kelimeleri çıkardığında neredeyse dil denecek bir şey kalmıyor.
Tam 49w den birşey izleyim derken yeni video düştü.
Sonuna kadar gerekliydi! Lütfen Şevket Süreyya Aydemir bölümü yapınız! Suyu arayan adam’da Anadolunun ne kadar geri kaldığını ve Osmanlıda Türk müsün sorusunun cevabının Estağfirullah olduğunu, kendilerine müslüman diyenlerin peygamberin adını dahi bilmeyecek kadar cahil olduğunu. Yani Osmanlı maalesef çok gerekli devrimleri yapamadı ve çok geriden başladık modernleşmeye. Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar minnet duysak az!
Halkın içinde cahil insanlar her zaman olacaktır. Avrupa'da veya Amerika'da ya da Türkiye'de yapılan sokak röportajlarına bakın var olan cehaleti görebilirsiniz. Ama onları genelleştirip bütün ülke öyleymiş gibi düşünürsek kendimizi kandırmış ve tatmin etmiş oluruz.
evet, gerekliydi. kurtarilan zaman: 36 dk
Dil devrimi ve harf devrimi iki farklı devrimdir. Keşke önce bu ayrımı yapsaydınız. Dil devrimi istenilen hedefine ulaşamadı yani bir nevi başarısız oldu. Video çok kafa karıştırıcı, tıpkı gençler gibi. Bir yere varabilirdi ama bahsettiğim ayrım yapılmadığı için sonuçlanmadı.
Eskiyle kim ilgileniyor, entelektüel birikimi, zamanı ve parası olanların dışında? Eski yazı bugün geri getirilemiyorsa, bunda bu durumun da etkileri olduğunu söylemek zorundayım. Zaten her seferinde iktidarın soyledgi şey kültür devrimini yapamadik, kendi itiraflarıdır. Bazı tarikatlarda bu yazının bilerek ve isteyerek kullanılması istenilirse yapılacağıdır, yalnız onlar da sadece eski edebiyatın dışına çıkmıyor ve yeni çığır açan bir şey olusturabilmekten çok uzaklar.
Eski harfler zaten değiştiriliyordu ve bu yeni bir şey değildi. Dilin kurumsallaşmasından önce, eskiler bile birbirlerini ya da bir önceki kuşağı anlayamıyordu. Enver'in imla devriminin bir dezavantajı da savaş ortamında gerçekleştirilmiş olmasıydı. Savaşı kazansaydı, böyle bir devletçi yapı benimsenseydi ve teknolojik gelişmeler bunu destekleseydi, Enver'in yazısı yaygınlaştırılabilir miydi? Unutmamak gerekir ki harf devriminin gücü otoriter devletçi politikaların bir ürünüydü.
Bugün Orta Asyalıların kendilerine Türk demekten korkmaları ya da Türkiye'deki insanların kendilerini ne kadar Orta Asyalı hissettikleri tamamen bir yüksek kültür ihtiyacının arayışıdır. Öte yandan kelimelerin gücü tamamen kullanım alanlarının genişlemesine bağlıdır. Ne kadar çok sanat, edebiyat ya da bilim üretirseniz, icat ettiklerinizi herkes o kadar çok kullanır ve bir üst kültür yaratılır.
Bir Batılı neden Batılıdır? Çünkü her şey kayıt altındadır, kayıtlarının gücü modern devletleri ölçer. Çağdaş cumhuriyetin yaptığı budur, en büyük başarısı budur.
Acaba adem-i merkeziyetçi bir yapı, daha liberal bir ekonomi, milli eğitim müfredatı gibi tekçi bir zihniyet olmasaydı ne kadar başarılı olurdu?
Harf devrimi hemen hemen her toplumun tarihinin bir parçasıdır. Dil devrimine gelince, Türk devrimi biraz geri adım attı ama bu gözden kaçtı.
Dönemin millileşme rüzgârları tüm dünyada hissediliyor. Bizim coğrafyamızda ise doruk noktasındadır. Mesela bir Türk sınırı geçip Ermenistan'a, Yunanistan'a, Gürcistan'a, Suriye'ye, Irak'a gittiğinde tabelalara baktığında bugünkü teknoloji olmadan bütün entelektüel birikimi boşa gidiyor. Çünkü hiçbirini okuyamıyor bile, bu durum belki de bir tesadüf değil ve göz ardı edilmemeli.
Ezbere konuşmuşlar, %3-5'den %60'a ulaşan okur/yazarlığı beğenmiyor, zavallılar. Cımbızla alıntı yapmadan doğru düzgün cümle kuramıyorlar ama harf devrimi konuşmaya kalkışmışlar.
"Okur yazar" sözü bile eski dilin ne kadar verimsiz ve kullanışsız olduğundan kaynaklanıyor, zira okuyabilenler yazamayabiliyordu, sesli harf yetersizliği ve fonetik yapıdan dolayı sorunlu bir dildi. Enver'in girişimleri de askerlik başta olmak üzere devlet işlerinde, yazılanla anlatılmak istenenin uyuşmamasındandı. Bu sorunu aşmak için de bir devrim gerekliydi.
Kadir Mısıroğlu okuyup mu çıktınız programa? İlk defa bir videonuz beni entelektüel anlamda hayal kırıklığına uğrattı
Hakkını yemeyelim Tanpınar, Peyami Safa, Fuat Köprülü gibi muhafazakar entelektüellerimizi dayanak alıp eleştiri yapıyor
Kadir Mısıroğlu ne alaka? Bu mevzudan sadece Kadir Mısıroğlu mu bahsetmiş?
Peyami Safa Ömer Seyfettin gibi dönemin birçok entelektüeli yanlış ama yıllardır kamalist eğitim sistemiyle kafası yıkanmış tengiz haklı vay be
Belki yeterince entelektüel değilsindir
Bu mevzudan bahseden o kadar çok yerli yabanci dil bilimci var ki. Bence senin entelektüelliğinde bir problem var ama neyse
İlk takipçilerinizdenim ikinizin sohbetine bayılıyorum 🎉
ve evet islam kültürü ve arap kültürü bizim milli kültürümüz değildir ve arınmak şarttır sayın boun'lular
Peki bizim kültürümüz batı kültürümü?
@@unbekanntumbenannt24 doğusunu yemişim başka ne olursa olsun
@@Seattle0 reis senin adına üzgünüm fakat biz sapına kadar doğulu bir toplumuz sen inkar etsende doğulusun
@@unbekanntumbenannt24o dönem daha Göktürk alfabeleri bile bulunmamıştı, Latin alfabesine geçmek tek seçenek idi
@@mgs7914 nasıl bulunmamaıştı? 1890'larda alfabeyı çözdüler bile ve o dönem gazetelerde haber yapıldı
Harika bir konu, çok iyi analizler. Sizi keşfettiğim için mutluyum.
dil devrimi özellikle dilde tutmayan kelimeler öne sürülerek hadsizce eleştirilir ama önerilip de dile yerleştiği gibi arapça/farsça kullanımını azaltan birçok yeni türkçe kelime de mevcuttur: tepki (aksülamel), karamsar (bedbin), çaba (ceht), çoğul (cemi), önem (ehemmiyet), sezi (hads), önsezi (hissikablelvuku), bencil (hodbin), özet (hülasa), özgün (ibdai), dilekçe (istida), üretim (istihsal), sorgu (istintak), nicelik (kemiyet), nitelik (keyfiyet), kesit (makta), basın (matbuat), ilke (mebde), dergi (mecmua), kavram (mefhum), sığınak (melce), ölçüt (mısdak), sayaç (muaddit), soyut (mücerret), etken (müessir), tekil (müfret), direnç (mukavemet), seçmen (müntehip), duruşma (murafaa), somut (müşahhas), eşit (müsavi), saldırgan (mütecaviz), uzman (mütehassıs), değişken (mütehavvil), çevirmen (mütercim), ayraç (muterize), denge (muvazene), aday (namzed), kuram (nazariye), bakan (nazır), bitki (nebat), doku (nesiç), yayın (neşriyat), tüzük (nizamname), gösteri (nümayiş), büyüteç (pertavsız), bağlaç (rabıt), güdü (saik), yetki (salahiyet), doğaç (saniha), yüzey (sath), yığınak (tecemmu), evrim (tekamül), dayanışma (tesanüt), genel (umumi), deprem (zelzele), söyleşi (hasbihal), duyu (hasse), kesin (kati), sanık (maznun), bilge (mütebahhir), uçak (tayyare), irdelemek (tetebbu etmek).
bunların dışında arapça/farsçası ile beraber eş veya yakın anlamlı olarak kullanılan yeni kelimeler de mevcut: anıt (abide), ilgi (alaka), bilgin (alim), çizelge (cetvel), yanıt (cevap), kanıt (delil), etkin (faal), birey (ferd), besin (gıda), yargıç (hakim), anı (hatıra), atılım (hamle), amaç (hedef), utanç (hicap), özgür (hür), yönetmek (idare etmek), sav (iddia), algı (idrak), söylem (ifade), kıvanç (iftihar), görkem (ihtişam), esin (ilham), bilim (ilim), sınav (imtihan), sömürmek (istismar etmek), yetenek (kabiliyet), kural (kaide)i evren (kainat), yazıt (kitabe), tapınak (mabet), yoksun (mahrum), gereç (malzeme), anlam (mana), gider (masraf), sakınca (mazhur), oysa ki (meğer), tören (merasim), aşama (mertebe), sorun (mesele), konut (mesken), dayanak (mesnet), konum (mevki), eğilim (meyil), çağdaş (muasır), süre (müddet), kurum (müessese), önemli (mühim), olası (muhtemel), yüküm (mükellefiyet), sonuç (netice), tüzük (nizamname), karşın (rağmen), başkan (reis), söylenti (rivayet), evre (safha), özel (hususi), düzey (seviye), gezi (seyahat), saldırı (taarruz), katman (tabaka), doğa (tabiat), deyim (tabir), öğrenci (talebe), yönerge (talimat), tanım (tarif), onay (tasdik), tutum (tavır), atamak (tayin etmek), basınç (tazyik), uyruk (tebaa), önlem (tedbir), ayrıntı (teferruat), eğitim (terbiye), çekince (tereddüt), saptamak (tespit etmek), örgüt (teşkilat), karşıt (tezat), yöntem (usul), araç (vasıta), ödev (vazife), durum (vaziyet), belge (vesika), sanı (zan), tarım (ziraat).
yukarıda yazdıklarım kelimeler 1935 yılında türk dil kurumu'nca önerilip dile yerleşen kelimelerdir. daha sonraki süreçte Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında yayımladığı geometri kitabı ile arapça ve farsça geometri terimlerine karşılık açı, açıortay, boyut, uzay, teğet, eğik, yatay, düşey, dikey, yöndeş, üçgen, dörtgen, beşgen, çokgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, toplam, orantı gibi yeni kelimeler türetiyor. anlatı, çeviri, eleştiri, etkilemek, ilginç, koşul, kurgulamak, önyargı, örneğin, yapıt gibi kelimeleri nurullah ataç türetip dile kazandırmıştır. ileti, iletişim, seçenek, yerleşke gibi kelimeler de tdk'nın 1970-1980 arası türetip dile kazandırdığı son kelimelerdir. 1983'de tdk'nın tüzel kişiliğine son verilmesi ile son 40 yıldır tdk'nın türettiği ve dile kazandırdığı hiçbir kelime yoktur. özçekim kelimesi dahi hiç tutmamıştır.
Evet dediğiniz gibi uç örnekler kullanılarak eleştiriliyor.Ama mesela günümüzde kimse müddei umumi demiyor.Savci diyor.Oturmus yani.
Sevan Nişanyan saçmalıyor kitabında. Cumhuriyet döneminde altyapıdan, sanayileşmeye, tarımdan, sağlık kurumlarına, yerli ve milli bankalardan, eğitim öğretim kurumlarına kadar yapılanları küçümsüyor! Taş devri Anadolu'dan altyapısız bir ülkeden Düyunu Umumiye borçlarıyla alınan 1.DS enkazından bu noktalara gelmesi çok büyük bir başarıdır. Harf değişikliği ise doğrudur çünkü uluslararası alanda kullanılan, bilimsel yayınların bu alfabe ile yayınlanması nedeniyle doğru bir seçimdir. Eski yazı ise öğretilebilir di tarihi köklerle bağların sorun olmaması için ama en doğrusu Türkçenin ses yapısına uygun özgün bir alfabe oluşturmaktır. Tabi bu artık çok geç, zamanında yapılacaktı. Eski Türkçe ise Arapça ve Farsça sözcüklerle dolu zengin ama yabancı kökenli sözcükler olması nedeniyle yozlaşmış da bir dildir. Sorun eklemeli bir dilde neden sözcük dağarcığı bu kadar az ve başka dillerden bu kadar sözcük almak zorunda kalınması sorusudur. Elbette sözcük çıkarsan da eklerseniz de buna toplum karar verir. Kullanırsa kullanır, kullanmazsada kullanmaz
Sagdaki arkadas, yuzunden vidioyu bitiremiycegim. Arap alfabesi ve kulturu ozlemi yasanlar icin arap cografyasi orda cok rahat gidilebilir diye dusunuyorum. Ama ne hikmetse hepside ilk firsatta avrupaya kaciyo interesant.
Dil Devrimi hakkında kitap önerisi vereyim: Geoffrey Lewis - Trajik Başarı
Bu konunun tartışılması fikriyle dahi ilk kez karşılaşıyorum, Ufuk açıcı. Teşekkürler
İlk kez mi? Onlarca video var, interneti yeni mi bağlattınız eve?
Neden Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmayı bıraktık diye dertlendiler. Neden bu kadar dert ettiler anlamadım.
Dil devrimi yapan her milletin yaptığı şeyleri bize has sanıyorlar çünkü. Bunları bazen dinlemeyi seviyorum, ama bilmedikleri, ufuklarının yetmediği konularda da çooook saçmalıyorlar.
Adamlar 40 dakika konuşmuş, örnekler ve bu düşünceyi anlatanlardan örnekler vermiş. Hala anlayamıyorsanız maalesef yapacak bi şey yok.
Kelime Arapça, dert farsça. Sen kemalist değil misin? Sözcük ve kaygı olarak kendini ifade etmek zorundasın. Hemen dilini düzelt.
26:04
Yoo diyorlar.
Daha ileri gidiyorlar üstelik.
Hatta *1299'da uçuyorduk* diyorlar.
*Osmanlı,600 sene dünyayı yönetti* diyen insanlardan bahsediyoruz
Meselenin kültür değil tekniğin alınması hususunda Ömer’e verdiği müzik örneğinde katılmıyorum. Müzik devriminde istenen zaten kültürden kopmanın aksine Türk müzik kültürünün standardize edilmesi ve dünyaya açılmasını sağlayabilmekti. Buradaki standardizasyon da batı notasyonuna uyarlama olmadan gerçekleşemezdi çünkü Türk müziği o döneme kadar kendi yazılı sistemine ve herhangi bir beraberliğe sahip değildi. Binlerce makam ve yazılı bir sistem olmadığından dolayı yalnızca kulaktan kulağa, ustadan çırağa geçen bir eğitim anlayışına sahipti. Dönemin (Türk Beşleri ve müzik devriminin olduğu zaman diliminden bahsediyorum) müzik anlayışı da keza artık varola gelen klasik armoninin yıkıldığı, atonalite ve 12 ton gibi sistemlerin benimsendiği, müzikte kültürel ögeler ile standardize olmuş notasyon sisteminin birleştirilmeye başlandığı zamana denk gelmektedir (Bartok, Khachaturian, Saygun). Bu durumda da müzik devriminin çocukları olan Türk beşlerinin müziklerinin var olan kültürden kopmak değil aslında bu kültürü dünyaya tanıtmak adına uğraş verdiğini ve bu devrimin de ona hizmet ettiğini görebilirsiniz. Nümayiş’i de yeni öğrendim, sevgiler :)
Geçmişten bahsedilirken istanbul daha doğrusu saray dili temel alınması bana doğru gelmedi. Ben bugün yunus emre'nin şiirlerini rahat anlıyorum. Karamanoğlu mehmet beyin fermanı dedemin günlük kounuşmasından çok farklı değil. Bugün de aynı şey geçerli olmaya devam ediyor bence tecessüm denilince yine bir zümre birikimi sayesinde anlatyabiliyorken, halk nezdinde boş bir gösteren olabiliyor.
Osmanlıca denen dilin oluşma sebebi Arap elifbasına geçiştir. bu yazı Türkçe yazmaya uygun olmadığı için saray ahalisi kayıtları tutarken giderek daha kolay yazılan arapça ve farsça kelimeler kullanmayı tercih etmiş sonunda da bu günün plaza dili ile aslında temelde aynı şey olan osmanlıca ortaya çıkmıştır anadolu aslında böyle konuşmadı. Ne yazık ki gri propaganda aygıtları bu dil kirlenmesini dil zenginliği gibi sunmakta ısrarcı. O zaman hepimiz plaza dili konuşalım dil zenginleşsin değil mi?.:)
Hayal yerine Uyuk 32:40 örneği o kadar art niyetli duruyor ki. Oysa günlük hayatta durmadan kullandığımız düş kökü var. Düşünmek, düşlemek.
18:19 Futbolu çok sevdik, hayatın merkezine soktuk. Bu yüzden hayat standardımız yükseldi mi?
Kendi kulturun kendi kulturun diyorsun bir dakika once ise islamiyet=arapnkulturu diyorsun. Turk kulturu icin Irta asyaya donelim o zaman. Arap kulturunden kurtulmak bir ulkenin basina gelebilecek en iyi şeydir.
Çokta tutarlı değil söyledikleri zaten.😂
oalylara çok mantıklı yaklaştığınızı düşünüyorum. Gerçekten faydalı bir kanalsızınz. Tebrik ederim
Ömer bey eski türkçe öğrendi mi??? 49w den bilgi talep ediyorum.
Bin yıllık ne gelişim varmış acaba da onu elimizin tersiyle itmişiz onu düşündüm bulamadım. Kanuni döneminde kurulan herhangi bir rasathane, akademi yaşayabilmişti de bunu devrim ile mi kaldırdık? Ya da o dönemde hiç böyle bir şey kurulmuş muydu acaba? Buna karşı en ufak bir ilgi var mıydı mesela? Osmanlı 1900'lere geldiğinde Japonya seviyesinde miydi de daha sonra Japonya'nın seviyesine çıkamamamızın müsebbibi inkılaplar oldu? Bu işler on beş yılda halloluyor mu yoksa yüzlerce yıllık birikim mi gerekiyor? Osmanlı'dan bize kalan kıymetli müesseselerin hepsi son yüz elli yılda batılılaşma hamleleri yapan padişahların eseridir. Atatürk'ü yetiştiren de onlardır. Türk Tarih Tezi'nin yanlış olduğunu gören Atatürk bu konuda ısrarcı mı olmuştur yoksa ortaya atılan hipotezin bilimsel olarak çürüdüğünü görünce bundan vaz mı geçmiştir? Bilim karşılaşılan bir durumu açıklamak için hipotez uydurarak ve bu hipotezi sınayarak yapılır. Hipotezin yanlış olduğunu gören bilim insanı bunu terk eder. Atatürk tam anlamıyla bunu uygulamıştır. Bilimsel metodu kullanışı övülmesi gerekirken buradan eleştirmek absürt. Yapılan inkılaplardan da yanlış olduğu ortaya çıkanlar terk edildi zaten. Popcorn dinleyen herkes kendini çok derin sırlara vakıf alim sanmaya başladı.
cevabı olan soruları sormandan zaten kalitesiz biri oldugun belli
@@senaizm874 Soru sormamın amacı cevabını öğrenmek değil o noktaya dikkat çekmek. Bunu algılamaya zekan yetmemiş olabilir tabii. Cevabı ben de biliyorum herkes de biliyor zaten. Tartışma kapasiten olmadığı için argüman ileri süremeyip hakaret etmen kimin kalitesiz olduğunu gösteriyor.
Ağzına sağlık
Ağzına sağlık dostum, umarım bir kaç aldanmaya müsait insan yorumunu görür de videodaki yarım akıllının dediklerine kendini kaptırmaz.
Dilini değitirdikleri dişli çıktı. Belki onlara benzemesek, içeriden görmesek hayranlığımız daha kalıcı ve uzun olabilirdi.
Siyahlı herif nasıl bir arap aşığıymış. İyi bir insana benziyordu ilk bakışta.
dostum arap aşığı olmakla ne alakası var adamın söylediklerinin ,şöyle 1 videoyla insanları bir yerlere oturtma çabanızı anlamlandıramıyorum gerçekten çok ilginçsiniz
accık (bilerek öyle yazdım) egzajare etmiş olabilirim. Eğlence amaçlı, ama azıcık. :)))
Yaşar Bey, balkanların elden çıkma sürecini incelediniz mi? Kapsayıcılık konusunda o zamandaki tartışmaları, önerileri, uygulamaları biliyor musunuz? İleri sürdüğünüz savların geçerliğini anlamak için faydalı olabilir sanırım...
Şimdi objektif olarak bakarsak arap alfabesi estetik açıdan bok gibi latin alfabesinde ise harfler gayet kolay okunup yazılabilir. Latin harfleri bilgisayar diline daha uygun ve yabancı dilleri öğrenmekte büyük kolaylık sağlıyor. Harf İnkilabı ilk yapıldığı zaman tartışılabilirmiş ancak şu an bunu tartışmanın hiçbir anlamı yok Latin Harflerine geçmemiz net daha iyi olmuş.
Bütün dillerin anasına böyle çirkin bir ifade kullanıp objektiflikten bahsetmek ironik olmuş.
Kanka biraz fazla objektif olmuşsun be. Yine ol, olma demiyorum da, dojazı biraz azalt.
arap alfabesi bok gibi gözüküyor.@@talhayigit
Japonya meselesi birkaç kere gelince yazmak istedim. Japonya’da da bir ara Romaji(Latin harfleri)yle yazalım ya da sadece kana(Japon alfabesi) kullanalım argümanı tartışıldı. Hatta Meiji döneminden önce bile Çin etkisinden kurtulmak gerekir bizim kendi metinlerimiz daha pür daha anlaşılırdır zaten bu Çin klasiklerini çinde de anlamıyorlar dedikleri bir ekol de ortaya çıkıyor. Ayrıca Meiji devrimleri o kadar radikal batılılaşma izliyor ki bazılarına göre buna tepki olarak 19. Yüzyılın son çeyreğinden sonra ciddi bir yerelleşme hassasiyeti de doğuyor belli bir kesimde. Japonya’da dil devrimi olmadıysa bence en büyük sebebi kanjinin sadece bir alfabeden ibaret olmaması. Tüm anlam dünyasına hakim bir yazı sistemini dilden öyle kolay çıkaramazlardı…
İyi ki harf devrimi olmuş teşekkütler ATAM
Alfabe devrimi olmasaydı, şöyle olsaydı veya böyle olsaydı gibi tartışmalara girmeden evvel, alfabelerin belirli bir kültür -ideoloji bagajı taşıdıklarını düşünüyorum. Zaten buna videoda güçlü bir şekilde değinilmiş. Yani politik veya sivil topluma mensup elitlerin harf devrimi gibi işlere girişirlerken inançsal temsiliyetlerle kuvvetli bağ kurduklarını hesaba katmak gerekir. Arap alfabesinin İslamı, 1948'den sonra ölü bir alfabe iken yeniden canlandırılan İbrani alfabesinin Yahudiliği, Kiril alfabesinin ortodoks Slavlığı, Yunan Alfabesinin Bizans Ortodoksluğunu temsil ettiği gibi, Latin alfabesi de Osmanlı ve erken cumhuriyet elitleri için çağdaşlığı ve dolayısıyla "pozitivizm"i temsil ediyordu...
mesele batı-doğu çatışması değil millileşme.
millileşmek için latin alfabesi mi alınır??
@@ugur5721 latin harflerini aldık alfabeyi değil. kullandığımız alfabe Türk alfabesi. öyle olsa bile millileşmek için arap harflerini kullanmaktan iyidir. devletin dilinin arapça olması gerektiğinin tartışıldığı Türkiyeden bugünlere geldiysek gayette millileşmişiz. kendi alfaben aynî zamanda bir semboldür kendi diline has bjr alfabesi olmayan bir ulus başka ulusların asimilasyonlarına uğrar ki cumhuriyetin bizi kurtardığı tehlikede budur. bugün latin harflerini kullanmayan millet yok sadece kendi eski harflerinden lluşan alfabelerinide kullanıyorlar ve 2 tane alfabe öğrenmek zorunda kalıyorlar.
@@egemenozdemir724 iki harf değiştirmek alfabenin milliyetini değiştiriyorsa osmanlı alfabesi de türk alfabesidir bu kıyası yapamıyorsan ciddi bilgi eksiğin var konu hakkında.
Asimilasyon diyorsun, araplar bizi yendi de bize kendi alfabelerini dikte etmediler asimilasyon yenildiğin devletlerin alfabelerini almaktır.
Bugün latin alfabesini öğrenmek zorunluluktur bunu inkar etmiyorum ancak alfabe milletin kimliğidir, halkın yüz yıllardır kendi isteğiyle isteyerek kullandığı şeyi bir otorite gelip zorla silemez. Halk eğer kendi başına istese de geçseydi ben de tamam derdim çünkü dil yapısı gereği doğaldır kolay olana ve isteğine yönelir bir otoritenin bunu zorla değiştirmesi ise diktatörlüktür.
japonya ve kore çok açık örneklerdir hem kendi alfabelerini muhafaza ediyorlar hem de son derece sanayileşmiş gelişmiş ülkelerdir. Geri kalan tüm argümanlar videoda da gösterildiği gibi spekülasyon bu harf devriminin arkasında olan tek şey aşağılık kompleksidir, bizi yenenleri üstün görüşümüzdür, bu hataya düşmemiş mağrur devletler de az önce dediğim gibi gayet çağdaş devletlerden olabilirler.
@@ugur5721 sen feslinin delilerindensin ağla , beğenmediğin alfebe ile yazmaya devam.
Burada biraz kaydırma yapılıyor gibi hissettim. Enver Paşa'nın istediği harf devrimi latin harflerine geçişi kapsamıyordu. Harflerin ayrı ayrı kullanımını ifade ediyordu. Sadece o yönüyle latin alfabesine benzerliği var. Bunun da daha çok o günkü matbaa teknolojisiyle ilgisi var. Birleşince şekli değişen yazılar, İslam yazısı biraz böyledir, o kadar pratik gelmiyordu o dönemde. (Harfler müstakil olursa, değişmezse, matbaa kalıpları daha kolaylanır.) Ancak Enver Paşa'nın bu yazıyı halka indirmek gibi de bir kaygısı yok diye biliyorum. O sadece devletteki yazışmalarda bunu kullanmak istiyor.