“Ukkaşe Senden Önce Davrandı” Hadisi (Cennete Hesapsız Girecek 70 Bin Kişi Kimdir ?) I E. Sifil

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 9 лют 2025
  • 🛑 Riyazus Salihin, 75 Nolu Hadis:
    Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler.”
    (İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber aleyhisselâm kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.
    Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselâm çıkageldi.
    “Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu.
    Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.
    Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
    “Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir” buyurdu.
    Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:
    Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et (Yâ Resûlallah)! dedi.
    Peygamber aleyhisselâm da:
    “Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:
    Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi.
    Peygamber aleyhisselâm bu defa:
    “Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı” buyurdu.
    Buhârî, Tıp, Rikak 50, Libas 18; Müslim, Îmân 374. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 16
    ✧❃✧
    💠 Buhari, KİTABU’R-RİKAK;
    21. ALLAHU TEALA'NIN "KİM ALLAH'A TEVEKKÜL EDERSE O, ONA YETER" SÖZÜ (Talak 3)
    [-6472-] İbn Abbas şöyle anlatmıştır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
    "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girer, onlar efsun yapmazlar. (Herhangi bir şeyde) uğursuzluk olduğuna inanmazlar ve her hususta Rablerine güvenip dayanırlar" buyurmuştur.
    Fethu'l-Bari Açıklaması:
    "Kim Allah'a tevekkül ederse o, ona yeter." Buradaki tevekkülden maksat "Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah'ın üzerinedir"(Hud 6) ayetinin delalet ettiği şeye inanmak demektir. Yoksa bundan maksat, sebebe sarılmayı ve mahlukattan gelen şeylere dayanmayı terk etmek demek değildir. Çünkü bu insanı bazen düşündüğü tevekkülün zıttına götürebilir.
    Ahmed İbn Hanbel'e evinde veya mescidde oturan ve "Hiçbir şey yapmam ve rızkım bana gelir" diyen adamın durumu soruldu. Ahmed İbn Hanbel "Bu, ilmi bilmeyen bir adamdır" dedikten sonra şöyle devam etmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah rızkımı mızrağımın gölgesi altında yaratmıştır. " "Sizler Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz sabahleyin boş karınlarla gidip, akşamleyin dolu karınla geri dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı" (Tirmizi ve İbn Mace, Zühd) demiştir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hadisinde kuşların rızık peşinde sabahleyin gidip, akşamleyin döndüklerinden bahsetmektedir.
    Ahmed İbn Hanbel şöyle der: Sahabiler ticaretle meşgul oluyorlar, hurmalıklarında çalışıyorlardı. Bizim örneğimiz onlardır.
    ✧❃✧
    💠 Buhari, KİTABU’L-ENBİYA
    31. MUSA'NIN VEFATI VE ONDAN SONRASI
    [-3410-] İbn Abbas r.a dedi ki: "Bir gün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza çıkıp geldi ve şöyle buyurdu: Ümmetler bana gösterildi. Ufku kaplayan bir kalabalık gördüm. İşte bu (gördüğün kalabalık), kavmi arasında Musa'dır, denildi. "
    Açıklama için bkz:
    👉 www.islamiokul...
    ✧❃✧
    💠 Buhari, KİTABU’R-RİKAK;
    51. CENNETİN VE CEHENNEMİN NİTELİKLERİ
    [-6554-] Ebu Hazim'in Sehl b. Sa'd'dan nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ümmetimden cennete yetmiş bin - veya yedi yüz bin- (kişi sorgusuz sualsiz) cennete girecektir" demiştir. Ebu Hazim, Sehl'in bu rakamlardan hangisini söylediğini bilemiyor. Sehl dedi ki: "Bunlar sımsıkı saf olmuşlar, birbirlerine tutunmuşlardır. Bu ilk zümrenin sondakileri cennete girinceye kadar öndekileri girmeyecektir.
    (Yani saf halinde hepsi birden girecektir.) Bunların yüzleri, ayın 14. gecesindeki ayın görünüşü gibi parlaktır."
    Hadis 5705, 5752, 6472 ve 6541 numara ile gelecektir.
    açıklama için bkz:
    👉 www.islamiokul...
    👉 devamı sabitlenmiş yorumda

КОМЕНТАРІ • 14

  • @ebuhanife7812
    @ebuhanife7812  5 днів тому

    💠 Buhari, KİTABU’T-TIB
    42. RUKYE YAPMAYAN KİMSELER
    [-5752-] İbn Abbas r.a.'tan, dedi ki: "Bir gün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza çıktı ve şöyle buyurdu:
    Bana ümmetler gösterildi. Bir Nebi beraberinde bir adam olduğu halde geçiyor, bir diğer Nebi iki adam bulunduğu halde, bir başka Nebi bir topluluk bulunduğu halde geçiyordu. Beraberinde hiçbir kimse bulunmadığı halde geçen Nebiler de vardı. Ufuğu kaplayan çok miktarda bir karartı gördüm. Onların benim ümmetim olduğunu ümit ettim. Bana: Bu Musa ve onun kavmidir, denildi. Sonra bana: Bak denildi, ben de ufuğu kaplayan çok miktarda bir karartı gördüm. Bana şuraya ve şuraya da bak, denildi. Ufuğu kaplayan çok miktarda bir karartı gördüm. İşte bunlar senin ümmetindir ve bunlarla birlikte cennete hesapsız girecek yetmiş bin kişi vardır, denildi.
    Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlara açıklama yapmadan (içeri girdiğinden) insanlar dağıldı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı (bunların kim olabileceklerini) kendi aralarında konuştular ve: Biz şirk içinde doğduk sonra da Allah'a ve Rasulüne iman ettik. Ama bunlar bizim çocuklarımız olmalıdır dediler.
    Bu sözleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca O şöyle buyurdu: Bunlar herhangi bir şeyi uğursuz saymayanlar, kendilerini dağlatmayanlar, kendilerine rukye yapılmasını istemeyenler ve yalnız Rablerine tevekkül edenlerdir.
    Bunun üzerine Ukaşe b. Mihsan ayağa kalkarak: Ben onlardan mıyım, ey Allah'ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü: Evet, buyurdu. Bu sefer bir başkası kalkarak:
    Ben de onlardan mıyım, diye sordu. Allah Rasulü: Bu hususta Ukaşe senden önce davrandı, buyurdu."
    Fethu'l-Bari Açıklaması:
    "Rukye yapmayan kimseler." Bu hadis aynen bir başka yoldan, Husayn b. Abdurrahman'dan "kendisini dağlatan kimse" Başlığında geçmiş ve bunun Baş taraflarında bir kıssa ekleyerek nakledenleri de belirtmiş, buna dair şerhin, Rikak bölümünde(6541.hadiste) geleceğini de söylemiş idim. Hadisin burada zikredilmesinden kasıt, "bunlar uğursuz saymayanlar, kendilerini dağlatmayanlar, kendilerine rukye yapılmasını istemeyenlerdir" ibareleridir. Uğursuzluk, bundan sonraki Başlıkta söz konusu edilecektir. Dağlama ile ilgili açıklamalar da daha önce bu hadisin geçtiği yerde yapılmıştır.
    Rukyeye gelince, rukye yapmayı ve dağlatmayı diğer tedavi yolları arasında mekruh görüp her ikisinin de - diğerleri değil de bunların- tevekkülü bozduğunu kabul eden kimseler, bu hadisi delil gösterirler. Ancak ilim adamları böyle bir iddiaya karşı çeşitli şekillerde cevap vermiş bulunmaktadırlar:
    1- Taberi, el-Mazeri ve bir kesimin söylediğine göre bu, -cahiliye dönemi insanlarının inandıkları gibi- tabiatçıların, ilaçlar tabiatları gereği faydalı olurlar, şeklindeki kanaatlerine uygun düşünmeyen kimseler hakkında yorumlanır. Başkaları da şöyle demektedir: Terk edilmesi övülmeye sebep teşkil eden rukye, cahiliye döneminde söylenen ve küfür olma ihtimali taşıdığından dolayı manası anlaşılmayan sözlerle yapılan rukyedir. Zikir ve benzeri şeylerle yapılan rukye ise böyle değildir. Ancak Iyad ve başkaları buna karşılık şöyle demektedirler: Hadis bu yetmiş bin kişinin diğerlerinden ayrı bir meziyetinin olduğunu ve sadece kendilerinin sahip bulundukları bir fazilete sahip olduklarını göstermektedir. Böylelikle bunlar asıl itibariyle faziletli ve dine bağlı olmakla kendileriyle ortak özelliğe sahip olan kimselerden ayrılmış olmaktadırlar. İlaçların tabiatları itibariyle etkili olacağına inanan yahut cahiliye dönemindeki rukyeleri ve benzerlerini kullanan bir kimse ise Müslüman değildir. O halde böyle •bir cevap sağlıklı olamaz.
    2- ed-Davudi ve bir kesim şunları söyler: Hadiste kastedilen kimseler, hastalanır korkusu ile sağlıklı iken bu gibi işleri yapmaktan uzak duran kimselerdir. Hastalandıktan sonra ilaç ve tedaviye başvuran bir kimsenin durumu böyle değildir. Bu doğrultudaki açıklamayı daha önce İbn Kuteybe'den ve başkalarından "kendisini dağlatan kimse" başlığında nakletmiş bulunuyorum. İbn Abdilberr'in tercih ettiği de budur. Ancak daha önce kaydettiğimiz, hastalığın meydana gelmesinden önce (hastalıktan) Allah'a sığınmanın sabit olduğuna dair rivayetler ile buna da itiraz edilmiştir.
    3- el-Halimi dedi ki: Hadiste söz konusu edilen bu kimselerden kasıt, dünya hallerinden ve dünyada bulunan çeşitli arıza ve rahatsızlıkları önlemek için hazırlanmış sebeplerden yana habersiz olan, bundan dolayı dağlanmayı da, rukye yapmayı da bilmeyen ve karşı karşıya kaldıkları hallerde dua etmekten, Allah'a sığınmaktan başka bir sığınakları, Allah'ın kazasına razı olmaktan başka bir barınakları olmayan kimselerdir. Bunların, tabiplerin tıbbından, rukyecilerin rukyesinden haberleri yoktur. Bunların hiçbirisini de doğru dürüst beceremezler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
    4- Rukye ve dağlanmayı terk etmekten maksat, hastalığın önlenmesinde Allah'a güvenip dayanmak ve onun kaderine rıza göstermektir. Yoksa bunların caiz oluşunu tenkit etmek değildir. Çünkü bu hususlar sahih hadislerde ve Selef-i Salih'ten sabit şeylerdir. Ama rıza ve teslimiyet makamı, sebeplere başvurmaktan daha yüksek bir makamdır. el-Hattabi ve ona uyan kimseler bu doğrultuda görüş beyan etmişlerdir. İbnu'l-Esir der ki: Bu, dünyadan, dünyadaki sebeplerden, dünyaya bağlayan bağlardan yüz çeviren velilerin niteliklerindendir. Böyleleri de velilerin en haslarıdır. Bu işleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fiilen ve emir olarak yapmış olması da bunu reddetmez. Çünkü o irfan makamlarının ve tevekkül derecelerinin en yükseğinde idi. Onun bu tür fiil ve açıklamaları teşri ve . caiz oluşun beyanı için idi. Bununla birlikte onun bunları yapması, tevekkülünü de eksiltmez. Çünkü o, kesinlikle tevekkülü kamil birisi idi. O halde sebeplere Başvurmak, onun tevekkülünü hiçbir şekilde etkilemezdi. başkası ise böyle değildir. İsterse tevekkülü çok olan bir kimse olsun. Ama sebeplere Başvurmayı terk ederek bu hususta ihlasa sahip olan bir kimsenin makamı, böyle olmayandan daha yüksektir.
    Taberi der ki: Kalbine saldırgan, yırtıcı hayvan ve hücum eden düşmana varıncaya kadar hiçbir şeyin korkusu bulaşmayan ve rızkını talep etmek, herhangi bir hastalığı tedavi etmek için hiçbir şeye başvurmayan kimseler dışındakiler tevekkül etmek vasfını hak edemez, denilmiştir. Ama gerçek şudur: Allah'a güvenen, Allah'ın kaza ve kaderinin, hakkında takdir edilen şekliyle gerçekleşeceğine kesin olarak inanan, bu hususta Allah'ın sünnetine ve Rasulunün sünnetine uyarak sebeplere Başvuran kimsenin bu hali, tevekkülünü olumsuz olarak etkilemez. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaşta üst üste iki zırh giyinmiştir. Başına miğfer geçirmiştir, okçuları yol ağzına yerleştirmiştir. Medine etrafına hendek kazmıştır, Habeşistan'a ve Medine'ye hicret edilmesine izin vermiştir. Kendisi de hicret etmiştir, yemek ve içmek için gerekli yollara başvurmuştur. Kendi aile halkı için ihtiyaçlarını bir kenara ayırıp saklamış, üzerine semadan bir şeyler inmesini beklememiştir. Oysa öyle bir şey olsaydı, Allah'ın kulları arasında buna en layık olan o olurdu. Kendisine: Devemi bağlayayım mı yoksa onu serbest mi bırakayım, diye soru sorana da: "Onu bağla ve tevekkül et" diye cevap vermiş, gerekli tedbirleri almanın tevekküle aykırı olmadığına işaret buyurmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812  5 днів тому

      💠 Buhari, KİTABU’T-TIB;
      [-5705-] İbn Abbas r.a.'dan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
      "Ümmetler bana gösterildi. Nebiler birer ikişer, beraberlerinde onar yirmişer kişilik gruplarla birlikte geçiyor, kimi Nebi ile beraber hiç kimse de bulunmuyordu. Nihayet uzakta bana büyük bir karartı gösterildi. Bu nedir, bu benim ümmetim midir, diye sordum. Bana:
      Hayır, bu Musa ve onun kavmidir, denildi. Bana: Ufuğa bak, denildi. Ufuğu dolduran büyük bir karartı gördüm. Sonra tekrar bana:
      Şuraya ve şuraya da - semanın bu ufuklarına- bak, denildi. Ufuk(lar)ı doldurmuş karartılar görüverdim. Bana: Bu senin ümmetindir, denildi. Hem bunlardan yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir.
      Daha sonra Rasulullah içeri girdi ve onlara herhangi bir açıklama yapmadı.
      Bu sebeple meclistekiler tartışmaya koyuldular ve şöyle dediler: Biz Allah'a iman eden, Rasulüne uyan kimseleriz. Bu sebeple onlar bizler olmalıyız yahut İslam geldikten sonra dünyaya gelen çocuklarımızdır. Çünkü biz cahiliye döneminde dünyaya geldik.
      Onların bu tartışmaları Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca, yanlarına çıkarak geldi ve şöyle dedi:
      Onlar rukye (okumakla tedavi)ye başvurmayanlar, herhangi bir şeyin uğursuzluğunu kabul etmeyenler, kendilerini dağlatmayanlar ve yalnızca Rablerine tevekkül edenlerdir.
      Ukaşe b. Mihsan: Ben onlardan mıyım, ey Allah'ın Rasulü, diye sordu; Allah Rasulü: Evet, dedi. Bir başkası kalkarak: Ben de onlardan mıyım, diye sordu. Allah Rasulü: Bu hususta Ukaşe senin önüne geçti, diye cevap verdi."
      Fethu'l-Bari Açıklaması:
      "Kendisini dağlatan yahut başkasını dağlayan ve dağlama yapmayanın fazileti." Bu başlıkla ihtiyaç sebebiyle dağlamanın caiz olduğunu, ama biricik tedavi yolu o değilse, dağlamayı terk etmenin daha uygun olduğunu, caiz olması halinde ise kişinin bu işi bizzat kendisinin kendisine yapmasından da kendisinin başkasına yaptırmasından da kendisinin başkasını dağlamasından da genel kapsamlı olduğunu anlatmak istemiş gibidir. Cevazın genel oluşu, başlıktaki iki hadisten birincisinde dağlamaya şifanın nispet edilişinden anlaşılmaktadır. Onu terk etmenin faziletli olduğu da: "Bununla birlikte ben dağlanmayı sevmiyorum" buyruğundan anlaşılmaktadır.
      Müslim, Ebu'z-Zubeyr yoluyla Cabir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ubey b. Ka'b'a bir doktor gönderdi. O da onun bir damarını kesti, sonra onu dağladı."
      Tahavi'nin, Enes'ten rivayet edip Hakim'in de sahih olduğunu belirttiği hadise göre Enes şöyle demiştir: "Ebu Talha, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında beni dağladı." Bu hadisin aslı Buhari'dedir. Buna göre zatu'l-cenb hastalığından onu dağlamıştır. Biraz sonra gelecektir.
      Tirmizi'de de Enes'ten şu rivayet zikredilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Es'ad b. Zurare'yi, ona silah ın keskin ucunun 'isabet etmesi dolayısıyla dağlamıştı."
      Müslim, İmran b. Husayn yoluyla şu rivayeti nakletmektedir: "Ben dağlanıncaya kadar bana selam veriliyordu. (Dağlanınca bana selam vermek) terk edildi. Sonra ben dağlanmayı terk ettim. Tekrar selam verilir oldu." Yine Müslim'de, İmran b. Husayn'dan bir başka yoldan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
      "Daha önce benden kesilen sonra tekrar bana döndü." Bununla kastettiği, meleklerin ona selam verişi idi. Asıl da böyledir. Bir lafızda da şöyle denilmektedir: "Bana selam veriliyordu. Ben dağlanınca bana verilen selam kesildi. Dağlamayı bırakıp vazgeçince tekrar bana selam verilir oldu."
      Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, İmran'dan şu rivayeti zikretmişlerdir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dağlamayı yasakladı. Ama biz dağlandık, ne istediğimize kavuştuk, ne de başarılı olduk." Bir lafızda da: "İflah olmadılar ve başaramadılar" denilmektedir. Senedi kavidir. Burada dağlamanın yasaklanışı, mekruhluğa yahut daha uygun olanın aksi haline yorumlanır. Çünkü hadislerin toplamı bunu gerektirmektedir.
      Şöyle de açıklanmıştır: Bu İmran'a has bir olaydır. Çünkü İmran'da basur vardı ve o basurun yeri tehlikeli olduğundan orayı dağlamasını yasakladı. Ama basurları azınca dağladı. Fakat bir türlü iyi olmadı.
      İbn Kuteybe dedi ki: Dağlama iki türlüdür: "Birisi hastalanmamak için sağlıklı olanın dağlanması, işte a1eyhte sözlerin söylendiği ve dağlama yapan tevekkül etmemiş olur, denilen kişi bu tür dağlamayı yapandır." Çünkü o bu davranışı ile kaderi geri çevirmek istemektedir. Kader ise asla geri çevrilemez. İkincisi ise azan bir yaranın ve kesilen bir organın dağlanmasıdır. İşte bu yolla tedavinin meşru olduğu dağlanma şekli budur. Eğer dağlama, bu yolla iyileşmesi muhtemel bir iş için yapılırsa bu da evla (daha uygun) olana aykırı bir tutumdur. Çünkü bu yolla, muhakkak olmayan bir sonuç elde etmek için ateşle acilen bir azaplandırma söz konusudur. Bu husustaki hadislerin toplamından, bu işin yapılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yapılmayışının istenmesi ise yasak oluşuna delil değildir. Aksine onu terk etmenin, yapmaktan daha uygun olduğunu gösterir. Dağlamayı terk edenin övülmesi de bu kabildendir. Bunun yasaklanışına gelince, bu ya muhayyerlik ya da tenzih ifade etmek içindir yahut şifa bulmak için geriye kalan biricik yolun o olduğu hallerden başkası hakkındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
      Bu hususta bazı açıklamalar "şifa üç şeydedir" başlığında geçmiş bulunmaktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisini dağladığına dair sahih herhangi bir rivayet görmüş değilim.
      "Ancak nazardan yahut zehirden (humadan) dolayı rukye yapılır." Sa'leb ve başkaları der ki: Huma (zehir), akrep zehri demektir. el-Hattabi ise, bu yılan yahut akrep gibi zehirli her bir haşarat demektir, demiştir.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812  5 днів тому

      💠 Buhari, KİTABU’R-RİKAK;
      50. YETMİŞ BİN KİŞİ'NİN CENNETE SORGUSUZ SUALSİZ GİRECEĞİ
      [-6541-] İbn Abbas'ın nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
      "Bütün ümmetler bana arz olunup gösterildi. Bir Nebi, yanına bir ümmet alıp geçiyordu. Bir Nebi, beraberinde bir toplulukla geçiyordu. Bir Nebi beraberinde on kişiyle geçiyordu. Bir Nebi beraberinde beş kişiyle geçiyordu. Bir Nebi de yalnız başına geçiyordu. Ben uzakta büyük bir karaltı gördüm ve 'Ya Cibril! Bunlar benim ümmetim mi?' diye sordum. O da 'Hayır değildir lakin şu ufka bak!' dedi. Ben oraya bakınca çok büyük bir karaltı gördüm. Cebrail 'İşte bunlar senin ümmetindir. Bunların yetmiş bin olan öncüleri, üzerlerinde hiçbir hesap ve azab yoktur' dedi. Ben 'Niçin bunlara hesap ve azab yoktur?' dedim. Cebrail: 'Onlar ateşle dağlanma tedavisi yapmazlar. Rukye yapmazlar, {eşya ve kuşları} uğursuz saymazlar, onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirlerdi' dedi."
      Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu söyleyince, Ukkaşe b. Mıhsan kendisine doğru ayağa kalktı ve "Ya Resulallah! Beni onlardan kılması için Allah'a dua et!" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ya Allah! Bunu onlardan kıl!" diye dua etti. Sonra ona diğer bir adam kalktı ve o da "Beni de onlardan kılması için Allah'a dua ediver!" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
      "Bu konuda Ukkaşe seni geçti" buyurdu.
      [-6542-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden bir zümre (cennete) girer ki onlar yetmiş bindir. Onların yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki parlaması gibi parlar. "
      Ebu Hureyre dedi ki: Bunun üzerine Ukkaşe b. Mıhsan el-Esedi üstünde bulunan siyah-beyaz çizgili elbiseyi kaldırarak ayağa kalktı ve:
      "Ya Resulallah' Beni onlardan kılması için Allah'a dua ediver" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
      "Ya Allah! Bunu onlardan kıl!" diye dua etti. Sonra Ensar'dan bir adam ayağa kalktı ve:
      "Ya Resulallah! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua ediver!" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
      "Bu konuda Ukkaşe seni geçti" buyurdu.
      [-6543-] Sehl b. Sa'd'ın nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki ümmetimden yetmiş bin veya 700 bin (bunların hangisini söylediğinde Ebu Hazim şüphe etmiştir) -kişi veya zümre- hesap ve ceza görmeksizin ilk defa olarak cennete girecektir. Bunlar birbirine tutunmuşlar olarak bazısı bazısına tutunmuş vaziyette cennete girerler. Bu ilk zümrenin sondakileri cennete girinceye kadar öndekileri girmez. Bunların yüzleri, Bedir gecesinde ayın ışığı üzeredir."
      Fethu'l-Bari Açıklaması:
      "Yetmiş Bin Kişinin Cennete Sorgusuz Sualsiz Gireceği." Bu hadiste bundan önceki bölümde işaret edilen ayetin ihtiva ettiği taksimin gerisinde başka bir durum olduğuna ve mükelleflerin içinde hiç hesaba. çekilmeyecekler, kolay bir hesapla hesaba çekilecekler ve inceden inceye hesaba çekilecekler olduğuna işaret vardır.
      "Bir Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına bir ümmet" yani birçok sayıda insan "alıp geçiyordu."
      "Ben uzakta büyük bir karaltı gördüm." Husayn b. Nemir'in rivayetine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ufku kaplamış büyük bir kalabalık gördüm" demiştir. Bu hadisin metninde geçen "sevad", "beyad" kelimesinin zıttıdır. Sevad, uzaktan görülen şahıs demektir.
      'Ya Cibril! Bunlar benim ümmetim mi'? diye sordum. O da 'Hayır değildir' dedi." Husayn b. Nemir'in rivayetine göre ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
      "Bunların benim ümmetim olma/arını umdum, bana 'Bu kavmi içinde Musa'dır' denildi" demiştir.
      ''Onlar ateşle dağlanma tedavisi yapmazlar, rukye yapmazlar, (eşya ve kuşları) uğursuz saymazlar, onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirlerdi' dedi." Said b. Mansur'un Müslim'de yer alan rivayetine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "la yektev6.n = dağlama tedavisi yapmazlar" yerine "ve la yerkun = rukye yapmazlar" demiştir.(Müslim, İman)
      ❇Şeyh Takıyuddin İbn Teymiye bu rivayeti yadırgamış ve bunun ravisi tarafından bir hata olduğunu ileri sürmüştür. Buna sebep olarak da şöyle demiştir: Rukye yapan yaptığı kişiye iyilik etmektedir. Şu halde nasıl olur da bunu terk etmesi talep edilir? Öte yandan Cebrail Nebie, Nebi'e sahabelerine rukye yapmış ve onların da rukye yapmalarına izin vermiş ve şöyle demiştir: "Kardeşine fayda vermeye gücü yeten bunu yapsın.'' (Müslim, Selam)Faydalı olmak talep edilen bir şeydir. İbn Teymiye şöyle devam etmiştir: Rukye yapılmasını isteyen ise başkasından bir şey istemekte ve onun faydasını ummaktadır. Allah'a tam tevekkül, bu harekete manidir.
      İbn Teymiye şöyle demiştir: Hadiste söylenmek istenen, yetmiş bin kişinin Allah'a tam bir tevekkülle nitelenmesidir. Bunun neticesi olarak onlar başkasından kendilerine rukye yapmasını istemezler, dağlamakla tedavi yapmazlar ve hiçbir şeyde uğursuzluk kabul etmezler. Bir başkası buna şöyle cevap vermiştir:
      Sika olan bir raviden gelen fazlalık makbuldür. Said b. Mansur hadis hafızıdır. Buhari, Müslim ona itimat etmişlerdir. Müslim şu rivayetinde ona dayanmıştır. Bir ravinin ziyadeliği, sahih kılma imkanı varken hatalı olduğu söylenmez.
      İbn Teymiye'nin hatalı kabul ettiği mana başkasından rukye isteyen kimsede mevcuttur. Çünkü o, bunun sebebini şöyle açıklamıştır: Başkasından kendisine rukye yapmasını talep etmeyen kimse, tam bir tevekkül içindedir. Ancak aynı şeyleri ona da söylemek mümkündür. Çünkü başkasına rukye yapan kimsenin tevekkülün tam olması için bunu yapmaması uygundur. Rukyenin Cebrail tarafından yapılmış olması, ortaya attığı iddiayı desteklemediği gibi, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamasında da bunu gösteren bir husus yoktur. Çünkü o teşri ve ahkamı açıklama makamındadır. Burada şöyle denilebilir: Adı geçenlerin rukyeyi ve rukye istemeyi terk etmeleri, bu mesleği kökünden kazımak içindir. Zira bunu yapan kimsenin bu konuda kendi nefsiyle başbaşa bırakılmayacağından emin olunamaz. Aksi takdirde rukye haddi zatında yasak bir iş değildir. Bunun yasak olanı, şirk olanı veya şirke muhtemel alanıdır. Bundan dolayı Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Rukyelerinizi bana gösterin, rukyede şirk olmadığı sürece herhangi bir sakınca yoktur!! buyurmuştur. Bu ifade açıklaması Tıb Bölümünde net olarak geçtiği üzere yasaklığın sebebini teşkil etmektedir.
      "Onlar uğursuz saymazlar.!! Uğursuzluk saymanın ne demek olduğu Tıb Bölümünde geçmişti. Söylenmek istenen onların cahiliye döneminde Arapların yaptığı üzere herhangi bir şeyi uğursuz saymadıklarıdır.
      "Onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler.!! Tevekkül hakkında kısa bir süre önce "Kim Allah'a güvenirse o, ona yeter''(Talak 3 ) başlığı altında açıklama geçmişti. Kurtubi ve başkaları şöyle der: Sufilerden bir zümre şöyle demiştir: Kalbine Allah'tan başkasının korkusu karışmayan kimseden başkası, "tevekkül eden" ismini almaya layık değildir. Gerçek bir tevekkül içinde olan kimseye bir aslan hücum etse bundan çekinmez, hatta Allah kendisine rızkı garanti ettiği için onun peşinde de koşmaz.
      Ancak çoğunluk bu görüşü kabul etmemiş ve şöyle demişlerdir: Tevekkül, Allah'ın vaadine güvenmek, kazasının mutlaka olacağına kesin olarak inanmak, rızık peşinde koşarak sünnete uymayı terk etmemekle olur. Çünkü yiyecek ve içecek bulmak şarttır. Silah hazırlayarak, kapıyı kapatarak ve benzeri önlemlerle düşmandan kaçınmak gerekir. Bununla birlikte kişi kalben sebeplere bağlanmaz. Aksine sebeplerin bizatihi fayda getirmeyeceğine ve zararı gidermeyeceğine inanır. Tam tersine sebep ve sebebin sonucunun Allah'ın fiili ve her şeyin onun dilemesiyle olduğuna inanır. Kişi sebebe meylettiği vaki olduğunda bu onun tevekkülünü zedeler.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812  5 днів тому

      Ebü'l-Kasım el-Kuşeyri şöyle demiştir: Tevekkülün yeri kalptir. Dışa yansıyan harekete gelince, bu tevekküle mani değildir. Yeter ki kul her şeyin Allah tarafından olduğuna kesin olarak inansın, bir şeyi kolaylıkla ele geçirdiğinde bunun Allah'ın sayesinde olduğuna, herhangi bir şeyi zorlukla ve sıkıntıyla sağladığında bunun da onun takdiri ile olduğuna inansın.
      Çalışıp kazanmanın meşruluğuna delillerden birisi Büyü Bölümünde geçen Ebu Hureyre hadisidir. Buna göre Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Kişinin yediği şeyin en üstünü kendi kazancındandır. Davud a.s." kendi kazancını yerdi" demiştir. Allahu Teala da "Ona savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik"(Enbiya 80) buyururken bir başka ayette "Ey iman edenler! Tedbirinizi alın"(Nisa 71) buyurmaktadır.
      "Ukkaşe b. Mıhsan kendisine doğru ayağa kalktı." Ukkaşe İslama ilk girenlerdendi. Künyesi Ebu Mihsan'dır. O Bedir savaşına katılmış ve orada çarpışmıştır. Tarihçi İbn İshak şöyle der: Bana ulaşan habere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ''Arapların içinde en hayırlı süvari Ukkaşe'dir" demiştir. İbn İshak bir de şu tespiti yapar: Ukkaşe, Bedir günü çok şiddetli bir şekilde• çarpıştı. Sonunda elindeki kılıcı kırıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona kalın bir sopa verdi ve "Bununla çarpış" dedi. Ukkaşe onunla çarpışmaya başladı. Nihayet o odun parçası elinde uzun, sert, beyaz bir kılıca dönüştü. Ukkaşe bu kılıçla Allahu Teala fethi nasip edene kadar çarpıştı. Bu kılıç hicretin 12. yılı Halid b. Velid'le birlikte mürtetlerle çarpışırken şehit düşünceye kadar elinde kaldı.
      "Bu konuda Ukkaşe seni geçti." "Ukkaşe seni geçti." cümlesindeki hikmet hakkında alimlerin farklı görüşleri sözkonusudur. İbnü'l-Cevzi, Keşfü'l-Müşkil isimli eserde yaptığı nakle göre Ebu Ömer ez-Zahid, Sa'leb diye bilinen Ebü'l-Abbas Ahmed b. Yahya'ya bunun sebebini sorunca Sa'leb "O, münafıktı" demiştir.
      İbnü'l-Battal şöyle der: "Seni geçti" cümlesinin manası, bu sıfatları elde etmekte seni geçti demektir. Sözkonusu sıfat, tevekkül, herhangi bir şeyi uğursuz saymama ve onunla birlikte sayılan diğer niteliklerdir. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabilerine lütufkar ve kendilerine güzel bir edeble muamele ettiği için kendisinden dua isteyen ikinci kişiye "Sen onlardan değilsin" veya "Sen onların ahlakı üzere değilsin" dememiştir.
      İbnü'l-Cevzi şöyle der: "Bana öyle geliyor ki Hz. Nebi'den bunu isteyen birinci kişi sadıkane bir kalple istemiş ve talebi kabul edilmiştir. İkinciye gelince, ona verilen cevapla bu çeşit talebe son verilmek istenmiş olma ihtimali vardır. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ikinci şahsa "evet" deseydi, ardından bir üçüncü, bir dördüncü kişi ayağa kalkacak ve bunun sonu gelmeyecekti. Herkes de böyle bir duaya layık değildir."
      Kurtubi şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den ikinci olarak talepte bulunan şahısta Ukkaşe'de bulunan durumlardan yoktu. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun talebini kabul etmedi. Zira kabul etseydi orada bulunan herkes böyle bir talebe kalkışacak ve bu da zincirleme uzayıp gidecekti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O kişiye verdiği cevapla bu kapıyı kapatmış oldu. Bu, "O, kişi münafıktı" diyenin görüşünden iki açıdan daha uygundur: Birincisi, sahabilerde aslolan münafık olmamaktır. Sahih bir nakil olmadıkça bunun aksi sabit olamaz. İkincisi sahih bir niyet ve Nebie kesin bir inançla tasdik olmaksızın böylesi bir talebin bir insandan çıkması nadir görülen hususlardandır. Dolayısıyla bir münafıktan böyle bir talep nasıl sadır olabilir? İbn Teymiye de bu anlayışa meyletmiştir. Nevevi, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ukkaşe hakkındaki duasının kabul edileceğini, diğeri hakkındakinin ise edilmeyeceğini vahiy yoluyla öğrendiği iddiasını sahih kabul etmiştir.
      "Ümmetimden bir zümre" yani cemaatin bir kısmı diğerinin izi üzere yürüdüğü takdirde "(cennete) girer."
      "Onların yüzleri ayın 14. gecesindeki parlaması gibi parlar."
      Müslim'in rivayetinde bu cümle "ayın sureti gibi parlar" şeklindedir (Müslim, İman) Kurtubi şöyle demiştir: Müslim'in rivayetinde geçen "ala surati'l-kamer" ifadesindeki "es. sura" vasıf, niteliktir demiştir. Yani onların yüzleri ayın 14. gecesindeki olduğu gibi parlar. Buradan cennetliklerin nurlarının derecelerine göre farklı olduğu anlaşılmaktadır.
      Biz de şunu ekleyelim: Aynı şekilde derecelerine göre güzellikteki vasıfları da farklılık gösterir.
      "Bunun üzerine Ukkaşe b. Mıhsan el-Esedi üstünde bulunan siyah-beyaz çizgili elbiseyi kaldırarak ayağa kalktı." Hadis metninde geçen "nemire", bedevilerin giydiği siyah beyaz çizgili yünden yapılmış bir elbisedir.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812  5 днів тому

      💠 Buhari, KİTABU’L-LİBAS;
      18. BURDELER, HİBER VE ŞEMLE DENİLEN ELBİSELER
      [-5811-] Ebu. Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim:
      Ümmetimden bir zümre - ki yetmiş bin kişidir- cennete girecektir. Yüzleri ayın ışık saçıp aydınlattığı gibi ışık saçacaktır.
      Ukaşe b. Mihsan el-Esedi, üzerinde çizgili bir nemire olduğu halde kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü! Allah'ın beni onlardan kılması için bana dua et, dedi. Allah Rasulü: Allah'ım, onu onlardan kıl, diye dua etti.
      Daha sonra ensardan bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a beni onlardan kılması için dua et deyince, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ukaşe senden önce davrandı, buyurdu.
      Bu Hadis 6542 numara ile var.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812  5 днів тому

      💠 Müslim, İman, Nevevi Şerhi;
      [:-519-:] Bize Abdurrahman b. Sellam b. Ubeydullah el-Cümehî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Rabi yani İbni Müslim, Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti ki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Benim ümmetimden yetmiş bin kişi cennete hesapsız girecektir. "
      Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Allah'ım, onu onlardan kıl" buyurdu. Sonra başka birisi kalktı, o da: Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Bunu Ukkaşe senden önce istedi" buyurdu.
      Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14370
      AÇIKLAMA: "Ümmetimden cennete yetmiş bin kişi hesapsız girecek." Bu buyruktan şanı yüce Allah'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ve ümmetine - Allah bu ümmetin fazilet ve şerefini daha da arttırsın- pek büyük ikram ve lütufta bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine Müslim'in sahihinde "onların her birisi ile yetmiş bin kişi olmak üzere yetmiş bin kişi" buyurduğu rivayet edilmiştir.
      521- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb haber verdi. Dedi ki: Bana Yunus, İbni Şihâp'tan naklen haber verdi. Demiş ki: Bana Said b. El-Müseyyeb rivayet etti, ona da Ebu Hureyre rivayet ederek şöyle demiş: Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i "Ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre cennete girecektir ki bunların yüzleri on dördündeki ayın aydınlığı gibi aydınlatacaktır (ışık saçacaktır)."
      Ebu Hureyre dedi ki: Bunun üzerine Ukkaşe b. Mihsan el-Esedi üzerindeki çizgili bir elbiseyi (nemire) kaldırarak ayağa kalktı ve: Ey Allah'ın Resulü, beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: ''Allah'ım onu onlardan kıl" buyurdu. Sonra Ensar'dan bir adam kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ukkaşe bunu senden önce istedi" buyururken işittim.
      Diğer tahric: Buhari, 6542; Tuhfetu'l-Eşraf, 1332
      AÇIKLAMA: "Ukkaşe b. Mihsan." Ukkaşe ismi ayn harfi ötreli olmakla birlikte kef harfi şeddeli ve şeddesiz olarak da okunur. Her ikisi de meşhur birer söyleyiştir, bunları aralarında Sa'leb, Cevheri ve başkalarının da bulunduğu pek çok kimse zikretmiş bulunmaktadır. Sa'leb: Kef harfi şeddelidir, şeddesiz söylendiği olduğu da olur. Metali' sahibi: Şeddeli kullanım daha çoktur demiştir. Kadı İyaz ise burada sadece şeddeli okuyuşu sözkonusu etmiştir.
      Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ikinci zata: "Bunu Ukkaşe senden önce istedi" buyruğu ile ilgili olarak Kadı İyaz şunları söylemektedir: Denildiğine göre bu ikinci zat Ukkaşe'nin aksine böyle bir konumu hak eden kimselerden olmadığı gibi bu mevkiye ehil olanların niteliklerine de sahip değildi. Hayır, bu kişi münafık idi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de ihtimalli bir söz söyleyerek ona cevap vermiş ve sen onlardan değilsin diye açıkça ifadede bulunmayı uygun görmemiştir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güzel geçimli birisi idi. Bir diğer açıklamaya göre Ukkaşe'nin böyle bir isteğinin kabul olunacağına dair bir vahiy önceden bildirilmiş, diğeri için• böyle bir şey sözkonusu olmamış da olabilir.
      Derim ki: Hatib Bağdadi" el-Esmau'l-Mübheme" adlı eserinde belirttiğine göre bu adamın Sa'd b. Ubade (r.a.) olduğu söylenir. Eğer bu sahih ise bu istekte bulunan kimsenin münafık olduğunu ileri süren kişinin görüşü de çürümüş olur. Bununla birlikte daha güçlü ve tercih edilen son kanaattir. Allah en iyi bilendir.
      "Çizgili elbisesini (nemire) kaldırarak" Nemire beyaz, siyah ve kırmızı çizgileri bulunan elbiseye denilir. Farklı renklerde çizgileri olması bakımından nemir denilen kaplan derisi ile bu ortak yönü dolayısıyla bu isim verilmiş gibidir. Nemire Arapların kullandıkları izar (belden aşağısını örten elbise)lerdendir.
      522- Bana yine Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki): Bana Hayve haber verdi. Dedi ki: Bana Ebu Yunus, Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti ki Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Cennete ümmetimden yetmiş bin kişi girecek, onlardan bir zümre ay suretinde olacak. ''
      Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 15468
      AÇIKLAMA: "Bana Ebu Yunus, Ebu Hureyre (r.a.)'dan tahdis etti." Burada geçen Ebu Yunus, Ebu Hureyre (r.a.)'ın azatlısı olup, adı Süleym b. Cubeyr el-Mısn ed-Devsi'dir.
      "Ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre ... cennete girecektir." Zümre: Biri diğerinin arkasından giden dağınık bir haldeki topluluğa verilen isimdir.
      👉 devamı için bkz: delailuddin.com/files/mus%20-%20nev/sf/002/094.htm

  • @receptanugur
    @receptanugur 4 дні тому +3

    Rabbim Razı olsun.

  • @cengelkoyluiskender4908
    @cengelkoyluiskender4908 5 днів тому +3

    Rabbim,razı olsun.

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 5 днів тому +3

    Allah razı olsun

  • @sedatagba6180
    @sedatagba6180 4 дні тому +3

    Allah razi olsun Hocam