Uyduruk hikayeler anlatığı için mi? Masallarla müslümanları uyuttuğu için mi? Safsataları din olarak yutturduğu için mi Allah razı olacak? Söyle Allah bu din bezirganlarından niçin razı olacak?
Sa kanal içerisinde yayınladığınız Ethem Cebecioglu hocamızın videolarını kaldırmanızı istirham ediyoruz. Hocamız prensip olarak bilgisi haricinde sosyal medyada bulunmak istemiyor. Hocamın ricasını dikkate almanız ricasıyla selametle...
YERSENİZ Arkadaşlar, yerseniz bende de böyle bir çok hikaye var. Kalp gözü açıkmış da, mezarın yanına mezar açmışlar da, kadının %10'luk huşulu namaz eksiğini giderememişler de, sopa ve küntlerle kadını parçalamışlar da, melekler boş bir mezara yatan ölmemiş bir adamı sorguya çekmişler de, bu bizim hamal söylemeden sorgu melekleri ipinin hesabının görüleceğini bilememişler de, hamal dağda yaşamaya başlamış da, dereden su içip, yaprak ve ot yemiş de, kırklar Kayseri'deki Ali dağında toplanıyorlarmış da. Bunlar, Allah'ı, melekleri, hesabı, kitabı ne zannediyorlar? Bütün bunları çocuk oyuncağı mı sanıyorlar? Ölmemiş biri sorguya çekilir mi? Hesabımız ölünce mi, yoksa kıyamet koptuktan ve bütün insanlar mahşerde diriltildikten sonra mı görülecek? Hesabımızı melekler mi, yoksa Allah mı görecek? Mahşerde insanlara sorular mı sorulacak, yoksa hesap defterleri ellerine mi verilecek? Ahiret hesabı bu dünyadaki insanlar tarafından hiç duyulabilir mi? Yandaki mezardan hesabı duyan biri mezara girmeden de duyamaz mı? Ahirette hesabı görülmesi gereken bir ip acaba gözden kaçar mı? Allah mutlak adalet sahibi değil mi? Allah zulüm yapar mı? Allah'ın adaletinin şaşma ihtimali var mı? Böyle bir adalete güvenilebilir mi? Açık ayetler dururken, bu hurafelere itibar edilir mi? Hikayedeki kadın ile zavallı hamala yapılanlar Allah'tan reva mı? Hiçbir günahı olmayan hamalın farkında bile olmadığı bir kusurdan dolayı bu kadar eziyet çekmesi normal mi? Bunlar sizin vicdanınızda yer buluyor mu? Yoksa siz kendinizi Allah'tan çok daha merhametli mi görüyorsunuz? Yada bunlar Allah'ın adalet, af ve mağfiretini hiç bilmiyorlar mı? Bunları hiçbir yerde duymadılar mı? Anlatılanlara göre, bu kadın ile zavallı hamal da kaybederse imtihanı acaba kim kazacak? Sohbet sahibi gibi %1 huşu ile namaz kılanlar mı? Yada bu şeyh ve velilerden torpilli olanlar mı? Sadece " Siz hiç boşuna uğraşmayın, nasıl olsa cehenneme gideceksiniz" demedikleri kalmış. Allah'ın rızasını kazanmayı imkansız bir şeymiş gibi göstermişler. Daha sonra da insanları kurtarıcı olarak putlarına, yani şeyh ve mürşitlerine havale ediyorlar. Zalim, gaddar ve insafsız bir Allah var, öyle mi? Şeyhleriniz mağdur ve mazlum insanları Allah'ın elinden kurtarıyorlar öyle mi? Sizin Allah anlayışınız bu mu? Şeyh ve veliler kurtarıcı ise, niçin Kur'an ve hadislerde onlardan hiç bahsedilmiyor? Niçin bir mürşidi kamile sorgusuz sualsiz itaat edin denmiyor? Niçin onlara kul köle olmamız istenmiyor? Kafanızdan ibret olsun diye bir hikaye uyduruyorsunuz, bari Yüce Allah'a iftira atmayın. Bari içine yalan yanlış her şeyi katmayın. Bari İslam'a zarar vermeyin. Siz bu masallarla ancak kendiniz gibi zır cahil tarikatçıları kandırırsınız. Hiç değilse gençleri dinden soğutup, Yüce Allah'ın yolundan uzaklaştırmayın. Başka kaynaklarınızda da velilerin dağa çıkarak ot ve çöple beslendiğini iddia ediyorsunuz. İslami yaşamdan bunu mu anlıyorsunuz? Siz insanlara bunu mu tavsiye ediyorsunuz? Sizin bu sakat anlayışın kaynağı nedir? Kur'an'da ve sünnette yeri var mıdır? Pekala siz niye dağa çıkıp ot, çöp, yaprak yemiyorsunuz? Niçin takım elbise ve kravat ile geziyorsunuz? Kırklar da kimler oluyor? Onların nerede toplandıklarını acaba nasıl biliyorsunuz? Siz de onlarla birlikte oluyor musunuz? Bu iddialarınıza ilişkin herhangi bir deliliniz var mı? Yada duyduğunuz her şeyi ayet mi sanıyorsunuz? Yada sizlere ayet mi iniyor? Yada sizin özel bir bilginiz ve yeteneğiniz mi var? O halde bunları bizimle paylaşıp hidayetimize vesile olmaz mısınız? Din kardeşlerim, sakın duyduğunuz her hikayeye inanmayın. Yüce Allah'ın rızasını kazanmak için lazım olan herşey Kur'an'da anlatılmıştır. Hiçbir şey eksik veya noksan bırakılmamıştır. Allah her türlü hata veya yanlıştan münezzehtir. Lütfen Türkçe Kur'an okuyalım ve aklımızı kullanalım. Şunu da unutmayın ki Allah aklımızı boşa vermemiş ve kitabımızı yoktan yere indirmemiştir.
@@mehmetoztopuz2801 İSLAM VE TARİKAT Bir şeyin İslamda olduğunu iddia eden kişinin Kur'an'dan ve hadislerden delil göstermesi gerekir. Hiç kimse İslama kafasına göre bir hüküm ekleyemez. Onun adının Geylani, İbni Arabi veya Rabbani olması da, asla farketmez. Tarikatlar peygamberimizden 500 yıl kadar sonra ortaya çıkmıştır. Kur'an, hadisler ve tüm mezhep imamlarının içtihatları arasında şeyh, veli, tarikat, ilham, rabıta ve hatme ile ilgili hiçbir delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde dinimizde rabıta ve hatmenin ibadet olduğuna, ne vakit, kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağına ve nelere dikkat edileceğine ilişkin herhangi bir hüküm de yoktur. Bunlar atalarınız ve babalarınız tarafından dine sonradan eklenmiş hurafe ve bidatlardır. Aksini iddia eden kişiler Kur'an, sünnet ve mezhep imamlarının içtihatlarından delil getirsinler de görelim bakalım.
@@mehmetoztopuz2801 BİR MUVAHHİDİN ZUHURAT HİKAYESİ Birgün zuhuratta çok önemli bir olay yaşıyorum. Kıyamette sorgu melekleri beni sorguya çekiyorlar. İman, iyilik, ibadet, ahlak, haram ve helal gibi konularda sorular soruyorlar. Ben de onlara cevap veriyorum. Diğer melekler de aynı şekilde başkalarının hesaplarını görüyorlar. Bu arada Şahı Nakşibendi (ks) içinde ince ince sinekler olan bir kutu ile geliyor. Sineklerin kendi sofileri olduğunu, onların haşır-neşir görmelerini ve Allah huzurunda utanmalarını istemediğini, onların gerekli şefaatlerini yaptırdığını, bütün evraklarını tamamladığını ve sofilerini cennetteki ali makamlarına bırakmak istediğini söylüyor. Melekler hemen sofileri alıp cennetteki o makamlarına yerleştiriyorlar. Büyük veli Abdulkadir Geylani (ks) (?) ise Allah'a naz yapıyor. Meleklere, tüm müridlerin alınmaması durumunda kendisinin de cennete girmeyeceğini söylüyor. Tabii ki naz ve talebi anında kabul görüyor ve onun müridleri de hiç sorgusuz sualsiz cennete giriyorlar. Onların ardından peygamberimizin sidiki şerifini ve hacamat ettirdiği kanı içen iki kişiye cehennem ateşi anında haram oluyor. Nakşibendi tarikatı Halidiyye koluna mensup olduğunu söyleyen bir kişi hesap dahi görmeden ateşten kurtuluyor. Namaz çıkışında veli bir zatın elbisesini tutan biri derhal cennete alınıyor. Ayrıca veli bir zatı gördüğünü ve bir velinin adını bir kez de olsa duyduğunu söyleyen kişiler de hemen cehennem azabından korunuyorlar. Bu sırada benim uzun ve sıkıntı dolu sorgum tamamlanıyor. Melekler, aslında sevaplarımın daha fazla olduğunu, ancak sonrasında salavat getirmediğim için birçok amelimin geçerli sayılmadığını, bu nedenle günahlarımın daha fazla çıktığını, herhangi bir veliden referansımın olmadığını ve beni ateşe atacaklarını söylüyorlar. Kollarımdan tutup beni cehenneme doğru sürüklemeye başlıyorlar. Ben hemen meleklere itiraz ediyorum. Hep Kur'an'dan ayrılmamaya ve ona uygun bir hayat sürmeye çalıştığımı, Kur'an'a göre amellerin geçerliliği için salavat getirmenin şart olmadığını, Allah'tan başka veli (dost) bulunmadığını, Kur'an'da tarikat, şeyh, veli gavs, rabıta, hatme ve keramet gibi kavram ve kurumların yer almadığını, kişinin kendi amelinden sorumlu olduğunu, kimsenin bir başkasını kurtaramayacağını, yapılan bu işlemlerin Allah'ın mutlak adaletine aykırı olduğunu, bana açıkça haksızlık yapıldığını ve yüce Rabbim ile görüşmek istediğimi bildiriyorum. O anda "Ey sevgili kulum sen doğru söylüyorsun. Ben Kur'an'da, size din olarak İslamı seçtiğimi ve Kur'an ile birlikte dinimi tamamladığımı (Maide 5/3, Enam 6/115), Kur'an'da herşeyi açık açık anlattığımı (Hud 11/1-2, Nahl 16/89, Kehf 18/54, Taha 20/113, Nur 24/46, Rum 30/58), hiçbir şeyi eksik ve noksan bırakmadığımı (Enam 6/38), Kur'an'ın sizin için yeterli olduğunu (Ankebut 29/51), ileride ondan sorumlu tutulacağınızı (Zuhruf 43/44, Casiye 45/28) ve bundan başka söze itibar etmemeniz gerektiğini (Casiye 45/6, Mürselat 77/50) açıkça bildirdim. Ayrıca sizi kurtaracak olanın kendi İman ve amelininiz olduğunu (Bakara 2/82, Ali İmran 3/57, Maide 5/9, Hud 11/11), herkesin yaptığının kendisine ait olduğunu (Bakara 2/286, Enam 6/104, Fussilet 41/46, Casiye 45/15), Ahiret'te kimsenin kimseye yardım edemeyeceğini (Bakara 2/48,İsra 17/15, Fatr 35/18, Necm 53/38 ve 39, Duhan 44/41), Ben'den başka hiçbir dost ve yardımcının bulunmadığını (Bakara 2/107, Ali İmran 3/10, Nisa 4/45, Tevbe 9/116, Şura 42/31) ve çok affedici olduğumu (Nisa 4/99 ve 116, Kehf 18/58, Zümer 39/53, Şura 42/25 ve 30) söyledim. Son olarak da din (hesap-ceza) gününün sahibinin Ben olduğumu (Fatiha 1/4, Araf 7/6, Kıyamet 75/12 ve 30 Hakka 69/18), mahşer günü tüm kullarımın huzuruma toplayacağımı (İbrahim 14/21 ve 48, Kehf 18/47, Neml 27/83, Vakıa 56/49-50, Kıyamet 75/30) ve hesabı bizzat göreceğimi (İbrahim 14/51, Kehf 18/48 ve 52, Müminun 23/108-110, Neml 27/84, ) Kur'an'da açıkladım. Dolayısıyla duyduğun hesaba çekilme hikayeleri doğru değildir. Hesabı meleklerin görmesi de söz konusu değildir. Tüm amellerin geçerli olması için resulüme salavat getirilmesi de zorunlu değildir. Benim böyle bir şartım yoktur. Sakın sen bu gibi hikayelere inanma" diye bir ses geliyor. Ben de hemen derin bir nefes alıp rahatlıyorum. Tabii ki bu hikaye gerçek değildir. Hakikatlerle hiçbir ilgisi yoktur. Tıpkı bizim tarikatçıların uydurduğu zuhurat, keramet, rüya, ilham ve keşif benzeri hikayeleri gibi. Ne yazık ki onlar da uydurulmuş hikayelerdir. Bu yazıdaki salavat iddiası ile kurtuluş yalanları da tarikatçıların kitap ve sohbetlerinden alınmıştır. Bunlar açıkça akla ve Kur'an'a aykırı uydurma hikayelerdir. Sakın ha bu saçma sapan iddialara inanıp şirk batağına düşmeyelim ve ahiretimizi ziyan etmeyelim. Bu hikayedeki tek gerçek ise, yazmış olduğum âyetler ve onların bize verdiği mesajlardır.
@@mehmetoztopuz2801 KUR'AN'IN TEMEL MESAJLARI 1. Allah'ın bir olduğu, hiçbir eş, ortak ve benzerinin bulunmadığı, aracısının olmadığı ve zatına mahsus sıfatların hiç kimseye yüklenemeyeceği (tevhit) (İhlas 112/1 ve 4,), 2. Allah'ın ezeli ve ebedi (baki) olduğu, bir başlangıcının ve sonunun olmadığı, ve O'nun doğmadığı ve doğurmadığı, 3. Allah'ın vasıflarının külli ve mutlak olduğu ve O'nun tüm eksik ve noksan sıfatlardan münezzeh olduğu, 4. Allah'ın mutlak şekilde adil olduğu, adaletinde hiçbir şüphe olmadığı ve hiç kimseye haksızlık ve kayırmacılık yapmayacağı, 5. Allah'ın yegane hüküm ve kanun koyucu olduğu ve ondan başka hiç kimsenin din adına hüküm koyma hakkının bulunmadığı, 6. Allah'ın tüm alemi (mevcudatı) yoktan yarattığı, hepsinin O'nun kulu olduğu ve O'ndan başkasına kulluk yapılamayacağı, 7. Allah'ın hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacının bulunmadığı ve ancak tüm varlıkların O'na muhtaç olduğu, (İhlas 112/2) 8. Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğu, tüm düşünce, duygu ve eylemlerimizden haberdar olduğu ve bütün dualara icabet ettiği, 9. Allahu Teala'nın, en çok sevmemiz, en çok saymamız, en çok korkmamız, en çok çekinmemiz ve hiçbir zaman üzmememiz gereken varlık olduğu, 10. Yalnız O'nun övülmesi, yalnız O'na ibadet ve kulluk yapılması, yalnız O'na dua ve niyaz edilmesi ve yalnız O'ndan yardım ve himmet istenmesi gerektiği, 11. Allah'ın tek sığınağımız olduğu, af ve mağfiretinin sınırsız olduğu ve şirk ile inkar dışındaki bütün günahlarımızı affedebileceği, 12. Allah'ın bütün müminlerin velisi (dostu) olduğu, O'ndan başka velinin bulunmadığı ve başka dost ve veli edinilmemesi gerektiği, 13. Bütün iyilik ve ibadetlerin Allah rızası için yapılması ve bunlara hiçbir şirk, riya ve gösterişin katılmaması gerektiği, 14. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulu olduğu ve onun alemlere rahmet olarak gönderildiği, 15. Peygamberlerin görevinin, elçilik yapma, okuma, bildirme, duyurma, davet, öğüt verme, uyarma, korkutma, müjdeleme, yol gösterme, uygulama, örnek olma, vahye uyma, Kur'an ile hükmetme ve şahitlik yapma olduğu, 16. Kur'an’ın yaşantımızı düzenleyen bir kanun, bir nimet, bir rahmet, bir hidayet, bir rehber, bir yol gösterici, bir nur, bir lütuf, bir reçete ve manevi bir şifa kaynağı olduğu, 17. Tüm müslümanların kitabımız Kur'an'ı okuması, kapasitesi ölçüsünde öğrenmesi, ona uygun olarak yaşaması ve örmek bir insan olması gerektiği, (Hud 11/1-2) 18. Hep birlikte Allah'ın ipi olan Kur'an'a sımsıkı sarılmamız, ayrılığa ve tefrikaya düşmememiz ve farklı farklı gruplara ayrılmamız gerektiği, 19. Bütün semavi dinleri Yüce Allah'ın indirdiği, Kur'an'ı Kerim'in kendisinden önce gelen kitapların (İncil, Tevrat vs.) tasdikleyicisi olduğu ve gelmiş geçmiş tüm peygamberleri sevip saymamız ve aralarında bir ayırım gözetmememiz gerektiği, 20. Yüce Allah indinde geçerli tek dinin İslam olduğu ve onun dışındaki bütün sistem, otorite, ideoloji ve dinlerin batıl olduğu, 21. Müslümanların ancak ve ancak kardeş oldukları ve daima ümmet bilinciyle hareket etmeleri gerektiği, 22. Herhangi bir kişi, aile ve zümrenin hiçbir ayrıcalığının bulunmadığı ve tek üstünlük ölçüsünün takva olduğu, 23. İslam'ın anlaşılması, öğrenilmesi ve yaşanması kolay bir din olduğu ve aksi yöndeki iddiaların bir kısım yanlış anlayışlardan kaynaklandığı, 24. İslam'ın herkesin, her zaman, her yerde ve her şartta uygulayabileceği evrensel bir din olduğu, (Sad 38/87) 25. İslamın gerçekçi ve insan fıtratına (yaratılış özelliklerine) en uygun din olduğu ve her türlü aşırılıklardan (ifrat ve tefritten) uzak bulunduğu, 26. İslam'ın sevgi, barış ve hoşgörü dini olduğu, (Enfal 8/61) 27. İslam’ın her zaman insanların iyiliğini, mutluluğunu ve huzurunu amaç edindiği, 28. Bu Dünya'nın bir imtihan yurdu olduğu, tüm davranışlarımızın kayıt altına alındığı ve karşılıklarının ancak Ahiret'te görüleceği, 29. Dünya ve Ahiret arasındaki dengenin gözetilmesi ve tamamen geçici Dünya'ya meyledilmemesi gerektiği, 30. Müslümanların akıl, bilgi, bilim, gelişme ve güçlenmeye önem vermesi ve bunun için çok çalışması gerektiği, 31. Bizleri kendi iman ve amelimiz ile Allah'ın af ve mağfiretinin kurtaracağı ve O'ndan başka hiçbir kişi ve nesneye güvenilemeyeceği, Bu esaslar Kur'an'dan çıkarılmıştır. Ancak ilgili ayetler henüz eklenmemiştir.
@@mehmetoztopuz2801 BAZI TARİKATLARDAKİ ÖNEMLİ ELEŞTİRİ NOKTALARI 1. İslamda hiçbir hüküm ve ellerinde herhangi bir delil olmamasına rağmen, şeyhlerin Allah veya rasulü tarafından görevlendirildiğine inanılması, 2. Şeyhe tabiyetin zorunlu görülmesi ve bir mürşide bağlanmadan cennete gidilemeyeceğinin düşünülmesi (Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır), 3. Şeyhlere sorgusuz ve sualsiz itaat edilmesi, şeriata aykırı bir eylemlerinin olması halinde bile bunda bir hikmetin bulunduğunun savunulması ve onların da yanlış yapabileceklerinin kesinlikle kabul edilmemesi, 4. Şeyhin de insan olduğunun ve onun da Allah'a hesap vereceğinin unutulup, ona kul ve köle olunması, 5. Şeyhin tek bir nazarı ile, insanların imana, ilme, irfana, feyze, berekete ve kurtuluşa ereceğine inanılması, 6. Allah'ın sıfatlarının şeyh ve velilere yüklenmesi ve onlara bazı olağanüstü güçlerin izafe edilmesi (kalpte olanları bilme, gayba vakıf olma, cennetlik ve cehennemlikleri bilme, tüm meleklere hükmetme, kainata egemen olma vs.), 7. Şeyhlerin Allah'ın yardımcısı olarak görülmesi ve şeyhleri aracı kılmadan Allah'a erişilemeyeceğinin ve duaların O'na ulaşmayacağının düşünülmesi, 8. Tevessülü geçtik, Allah'ın bir kenara bırakılarak, doğrudan peygamber, şeyh ve velilerden imdat, himmet ve yardım beklenilmesi, (Şefaat ya Muhammed, yetiş ya Ali, himmet ya Geylani, yardım ya gavsım, medet ya şeyhim gibi) 9. Ölülere söz işittirilemeyeceğine dair açık birçok ayet olduğu halde mezarda bulunan ölülerle görüşüldüğünün iddia edilmesi ve onlardan imdat ve yardım beklenmesi, 10. Şeyh ve velilerin kesinlikle cennete gideceklerine, kendi mürihlerine şefaat edeceklerine ve sofileri cehennemden cennete götüreceklerine inanılması, 11. Kalp gözünün açılması (gayba ve sır bilgilere vakıf olma), vahdeti vücut (varlıkların birliği), fenafillah (Allah'ta yok olma, O'nun tüm sıfatlarının kulda tecelli etmesi) ve naz makamı (şeyh ve velilerin Allah'a naz yapmaları) gibi batıl inançlara sahip olunması, 12. Şeyh, veli ve tarikatların varlığına inanmayanların, çarpılacaklarına ve bir daha iflah olmayacaklarına inanılması, 13. Kur'an'a göre hamd (övgü) Allah'a mahsus olduğu halde, daha çok şeyh ve velilerin övülmesi ve yüceltilmesi, 14. İLAH: Tanrı, Rab, Yaradan; İLAHİ: Tanrısal, Yaratıcıya özgü ve MUSİKİDE İLAHİ: tanrıyı övmek ve onu yüceltmek için yapılan müzik eseri olduğu halde, şeyh ve evlatlarına yapılan tüm müzik eserlerine ilahi adı verilmesi (Şeyh ilah mı ki?), 15. Şeyhlerin peygamberimizin varisi olarak görülmesi ve tüm özelliklerinin onlara izafe edilmesi bir yana, onların güç, tasarruf ve kabiliyetleri itibariyle peygamberlerden de üstün görülmesi, 16. Şeyh, veli ve gavslara daha fazla kıymet verildiğinden, onların Allah ve peygamberlerden daha fazla sohbete konu ve tevessül, istiğase ve istiane aracı yapılması, 17. Kurumsal tarikatlar hicretten 500- 600 yıl kadar sonra kurulduğu halde, peygamber efendimiz zamanında da mevcut olduklarının iddia edilmesi, 18. Kuran, hadis ve sünni mezheplerde tarikatlar hakkında herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen, varlığına dair zorlama yorumlara gidilmesi, 19. Şuan ki tarikatlar ile ilk tarikatların aynı yapıda olduklarının zannedilmesi ve mevcut yozlaşma ve bozulmaların farkedilmemesi, 20. Bütün müslümanların İslam adına yaptıkları tüm doğruların tarikatlara maledilmesi ve yapılan hataların asla üstlenilmemesi, 21. Tarikat ve cemaat bağnazlığı yapılması, ümmet bilincinden uzaklaşılması ve İslam yerine tarikat kardeşliğinin esas alınması, 22. Nitelik ve kaliteden ziyade sayı, nicelik ve çoğunluğa önem verilmesi ve daha çok bunlarla övünülmesi, 23. Akıl, mantık ve bilim yerine, rüya, ilham, keşif ve keramet gibi tamamı zan, kuruntu ve saplantılara dayalı bazı rivayetlere itibar edilmesi, 24. Sadece tarikat kaynaklarından istifade edilmesi, başka görüşlerin araştırılmaması ve farklı düşünenlerin sapıklıkla ve İslamı bozmaya çalışmakla suçlaması, 25. İnsanların üstün ahlaklı bireyler olması yerine, kanatlı birer melek olmasının hedef alınması ve bu yönde sonuç alınamayacak gayretlere girilmesi, 26. Sofilerin tüm araştırma ve sorgulama yeteneklerinin yok edilerek her söylenene inanan, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve tüm istenenleri eksiksiz yerine getiren fertler haline getirilmesi, 27. Şeyh devamlı yüceltilirken Kur'an'da üstün oldukları bildirilen ve güçlü birer mücahit olması gereken müslümanların günahkâr, işe yaramaz ve aciz insanlar olarak lanse edilmesi, 28. Kerametin hiç de önemli olmadığı bildirilirken, sohbetlerin ana konusunu Allah, İslam ve müslümanların durumu yerine şeyh ve velilerin büyüklükleri ile kerametlerinin oluşturması, 29. İslamda hiçbir yeri olmayan şeyhi seyretme, tövbe alma, rabıta yapma ve hatme gibi bidat ibadet çeşitlerinin icat ve icra edilmesi, 30. Vird, zikir ve nafile ibadet ile sakal sarık, takke, cübbe gibi şekli hususlara aşırı önem verilirken, hak, hukuk, adalet, doğruluk, dürüstlük, iyilik ve yardımseverlik gibi Kur'an'ı düsturların geri plana atılması, 31. Kendilerinin kabul ettikleri resim, müzik, dans (oyun-halay), televizyon, İnternet, harem-selamlığa riayetsizlik, kadınlar için zorunluluk yokken evden çıkma, dışarıda kara çarşaf giymeme, karışık öğretim yapan okullara gitme, araba kullanma ve düğünlerde beyaz gelinlik giyme gibi haram ve yasaklara yine kendilerinin uymaması, 32. Bazı duaların okunması, taşınması veya evlere aşılması suretiyle, mevcut günahların silineceği, bütün keder ve hastalıkların iyileşeceği, ev ve işlerinde zarar oluşmayacağı, yaşanan şehirde hiçbir yangının çıkmayacağı, düşmana galebe çalınacağı gibi hususlara itibar edilmesi, bu vaadlerle kitap, dergi ve bazı pahalı malzemelerin satılması ve ilgili şehirlerde hergün yangın çıktığı halde bunların doğru olmadığının bir türlü sorgulanıp algılanmaması, 33. Şeyh ve yakınlarında şeker, migren, sinüzit, tansiyon, inme gibi süregelen hastalıkların olmasına rağmen, şeyhin bir duası ile bütün dert ve hastalıkların iyileşeceğine inanılması ve bunun için ondan yardım beklenmesi (Kelin ilacı olsa başına sürermiş), 34. Müritlere "bir lokma bir hırka" ilkesi telkin edilirken, şeyh ve evlatlarına her türlü zenginlik, lüks, şatafat, gösteriş ve israfın mübah görülmesi (Ele verir talkımı, kendisi yutar salkımı misali), 35. Şeyhe hizmetçiliğin İslama hizmet olarak görülmesi ve imza günü, mantı günü ve kermes gibi bazı etkinliklerle fakirlerin emeklerinin ve alınterlerinin sömürülmesi, 36. Tarikatların yardım yapan değil de, yardım toplayan kurumlar haline gelmesi ve tüm zenginliklerine rağmen cami, yol, köprü, çeşme, aşevi ve imaret gibi hayır işleri yapmamaları, 37. Tekkelerin holdingleşmesi ve özel okul, hastane, TV kanalı, gazete, dergi, kefen, nalin, hediyelik eşya gibi tüm ticari alanlara el atmaları,
Allah razı olsun Ethem hocam
Allah Uzun ömürler versin Size Edhem hocam
Rabbim razı olsun:)
Uyduruk hikayeler anlatığı için mi? Masallarla müslümanları uyuttuğu için mi? Safsataları din olarak yutturduğu için mi Allah razı olacak? Söyle Allah bu din bezirganlarından niçin razı olacak?
bu yaşanmış bi hikayedir gerçektir.
Sen de mezarda mıydın?
🌹🌹🌹
Ben Evliyâm yaşayan tarih.ne guzel insan
Selamun aleykum inşaAllah
Allah affetsin inşaAllah Subhane Rabbike rabbil izzeti amma yasufuun ve Selamun alel murselin velhamdulillahi Rabbil alemiyn evveli ve ahirin amin ecmain cemian amin inşaAllahu Teâlâ 42 / 29
Sa kanal içerisinde yayınladığınız Ethem Cebecioglu hocamızın videolarını kaldırmanızı istirham ediyoruz. Hocamız prensip olarak bilgisi haricinde sosyal medyada bulunmak istemiyor. Hocamın ricasını dikkate almanız ricasıyla selametle...
YERSENİZ
Arkadaşlar, yerseniz bende de böyle bir çok hikaye var. Kalp gözü açıkmış da, mezarın yanına mezar açmışlar da, kadının %10'luk huşulu namaz eksiğini giderememişler de, sopa ve küntlerle kadını parçalamışlar da, melekler boş bir mezara yatan ölmemiş bir adamı sorguya çekmişler de, bu bizim hamal söylemeden sorgu melekleri ipinin hesabının görüleceğini bilememişler de, hamal dağda yaşamaya başlamış da, dereden su içip, yaprak ve ot yemiş de, kırklar Kayseri'deki Ali dağında toplanıyorlarmış da.
Bunlar, Allah'ı, melekleri, hesabı, kitabı ne zannediyorlar? Bütün bunları çocuk oyuncağı mı sanıyorlar? Ölmemiş biri sorguya çekilir mi? Hesabımız ölünce mi, yoksa kıyamet koptuktan ve bütün insanlar mahşerde diriltildikten sonra mı görülecek? Hesabımızı melekler mi, yoksa Allah mı görecek? Mahşerde insanlara sorular mı sorulacak, yoksa hesap defterleri ellerine mi verilecek? Ahiret hesabı bu dünyadaki insanlar tarafından hiç duyulabilir mi? Yandaki mezardan hesabı duyan biri mezara girmeden de duyamaz mı? Ahirette hesabı görülmesi gereken bir ip acaba gözden kaçar mı? Allah mutlak adalet sahibi değil mi? Allah zulüm yapar mı? Allah'ın adaletinin şaşma ihtimali var mı? Böyle bir adalete güvenilebilir mi? Açık ayetler dururken, bu hurafelere itibar edilir mi?
Hikayedeki kadın ile zavallı hamala yapılanlar Allah'tan reva mı? Hiçbir günahı olmayan hamalın farkında bile olmadığı bir kusurdan dolayı bu kadar eziyet çekmesi normal mi? Bunlar sizin vicdanınızda yer buluyor mu? Yoksa siz kendinizi Allah'tan çok daha merhametli mi görüyorsunuz? Yada bunlar Allah'ın adalet, af ve mağfiretini hiç bilmiyorlar mı? Bunları hiçbir yerde duymadılar mı? Anlatılanlara göre, bu kadın ile zavallı hamal da kaybederse imtihanı acaba kim kazacak? Sohbet sahibi gibi %1 huşu ile namaz kılanlar mı? Yada bu şeyh ve velilerden torpilli olanlar mı?
Sadece " Siz hiç boşuna uğraşmayın, nasıl olsa cehenneme gideceksiniz" demedikleri kalmış. Allah'ın rızasını kazanmayı imkansız bir şeymiş gibi göstermişler. Daha sonra da insanları kurtarıcı olarak putlarına, yani şeyh ve mürşitlerine havale ediyorlar. Zalim, gaddar ve insafsız bir Allah var, öyle mi? Şeyhleriniz mağdur ve mazlum insanları Allah'ın elinden kurtarıyorlar öyle mi? Sizin Allah anlayışınız bu mu? Şeyh ve veliler kurtarıcı ise, niçin Kur'an ve hadislerde onlardan hiç bahsedilmiyor? Niçin bir mürşidi kamile sorgusuz sualsiz itaat edin denmiyor? Niçin onlara kul köle olmamız istenmiyor?
Kafanızdan ibret olsun diye bir hikaye uyduruyorsunuz, bari Yüce Allah'a iftira atmayın. Bari içine yalan yanlış her şeyi katmayın. Bari İslam'a zarar vermeyin. Siz bu masallarla ancak kendiniz gibi zır cahil tarikatçıları kandırırsınız. Hiç değilse gençleri dinden soğutup, Yüce Allah'ın yolundan uzaklaştırmayın.
Başka kaynaklarınızda da velilerin dağa çıkarak ot ve çöple beslendiğini iddia ediyorsunuz. İslami yaşamdan bunu mu anlıyorsunuz? Siz insanlara bunu mu tavsiye ediyorsunuz? Sizin bu sakat anlayışın kaynağı nedir? Kur'an'da ve sünnette yeri var mıdır? Pekala siz niye dağa çıkıp ot, çöp, yaprak yemiyorsunuz? Niçin takım elbise ve kravat ile geziyorsunuz?
Kırklar da kimler oluyor? Onların nerede toplandıklarını acaba nasıl biliyorsunuz? Siz de onlarla birlikte oluyor musunuz? Bu iddialarınıza ilişkin herhangi bir deliliniz var mı? Yada duyduğunuz her şeyi ayet mi sanıyorsunuz? Yada sizlere ayet mi iniyor? Yada sizin özel bir bilginiz ve yeteneğiniz mi var? O halde bunları bizimle paylaşıp hidayetimize vesile olmaz mısınız?
Din kardeşlerim, sakın duyduğunuz
her hikayeye inanmayın. Yüce Allah'ın rızasını kazanmak için lazım olan herşey Kur'an'da anlatılmıştır. Hiçbir şey eksik veya noksan bırakılmamıştır. Allah her türlü hata veya yanlıştan münezzehtir. Lütfen Türkçe Kur'an okuyalım ve aklımızı kullanalım. Şunu da unutmayın ki Allah aklımızı boşa vermemiş ve kitabımızı yoktan yere indirmemiştir.
Güzel kardeşim güzel bir paylaşim olmuş,başka platformlarda da yazilarin varsa paylaşirsaniz istifade ederiz inşallah,selamlar.
@@mehmetoztopuz2801
İSLAM VE TARİKAT
Bir şeyin İslamda olduğunu iddia eden kişinin Kur'an'dan ve hadislerden delil göstermesi gerekir. Hiç kimse İslama kafasına göre bir hüküm ekleyemez. Onun adının Geylani, İbni Arabi veya Rabbani olması da, asla farketmez. Tarikatlar peygamberimizden 500 yıl kadar sonra ortaya çıkmıştır. Kur'an, hadisler ve tüm mezhep imamlarının içtihatları arasında şeyh, veli, tarikat, ilham, rabıta ve hatme ile ilgili hiçbir delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde dinimizde rabıta ve hatmenin ibadet olduğuna, ne vakit, kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağına ve nelere dikkat edileceğine ilişkin herhangi bir hüküm de yoktur. Bunlar atalarınız ve babalarınız tarafından dine sonradan eklenmiş hurafe ve bidatlardır. Aksini iddia eden kişiler Kur'an, sünnet ve mezhep imamlarının içtihatlarından delil getirsinler de görelim bakalım.
@@mehmetoztopuz2801
BİR MUVAHHİDİN ZUHURAT HİKAYESİ
Birgün zuhuratta çok önemli bir olay yaşıyorum. Kıyamette sorgu melekleri beni sorguya çekiyorlar. İman, iyilik, ibadet, ahlak, haram ve helal gibi konularda sorular soruyorlar. Ben de onlara cevap veriyorum. Diğer melekler de aynı şekilde başkalarının hesaplarını görüyorlar.
Bu arada Şahı Nakşibendi (ks) içinde ince ince sinekler olan bir kutu ile geliyor. Sineklerin kendi sofileri olduğunu, onların haşır-neşir görmelerini ve Allah huzurunda utanmalarını istemediğini, onların gerekli şefaatlerini yaptırdığını, bütün evraklarını tamamladığını ve sofilerini cennetteki ali makamlarına bırakmak istediğini söylüyor. Melekler hemen sofileri alıp cennetteki o makamlarına yerleştiriyorlar.
Büyük veli Abdulkadir Geylani (ks) (?) ise Allah'a naz yapıyor. Meleklere, tüm müridlerin alınmaması durumunda kendisinin de cennete girmeyeceğini söylüyor. Tabii ki naz ve talebi anında kabul görüyor ve onun müridleri de hiç sorgusuz sualsiz cennete giriyorlar.
Onların ardından peygamberimizin sidiki şerifini ve hacamat ettirdiği kanı içen iki kişiye cehennem ateşi anında haram oluyor. Nakşibendi tarikatı Halidiyye koluna mensup olduğunu söyleyen bir kişi hesap dahi görmeden ateşten kurtuluyor. Namaz çıkışında veli bir zatın elbisesini tutan biri derhal cennete alınıyor. Ayrıca veli bir zatı gördüğünü ve bir velinin adını bir kez de olsa duyduğunu söyleyen kişiler de hemen cehennem azabından korunuyorlar.
Bu sırada benim uzun ve sıkıntı dolu sorgum tamamlanıyor. Melekler, aslında sevaplarımın daha fazla olduğunu, ancak sonrasında salavat getirmediğim için birçok amelimin geçerli sayılmadığını, bu nedenle günahlarımın daha fazla çıktığını, herhangi bir veliden referansımın olmadığını ve beni ateşe atacaklarını söylüyorlar. Kollarımdan tutup beni cehenneme doğru sürüklemeye başlıyorlar.
Ben hemen meleklere itiraz ediyorum. Hep Kur'an'dan ayrılmamaya ve ona uygun bir hayat sürmeye çalıştığımı, Kur'an'a göre amellerin geçerliliği için salavat getirmenin şart olmadığını, Allah'tan başka veli (dost) bulunmadığını, Kur'an'da tarikat, şeyh, veli gavs, rabıta, hatme ve keramet gibi kavram ve kurumların yer almadığını, kişinin kendi amelinden sorumlu olduğunu, kimsenin bir başkasını kurtaramayacağını, yapılan bu işlemlerin Allah'ın mutlak adaletine aykırı olduğunu, bana açıkça haksızlık yapıldığını ve yüce Rabbim ile görüşmek istediğimi bildiriyorum.
O anda "Ey sevgili kulum sen doğru söylüyorsun. Ben Kur'an'da, size din olarak İslamı seçtiğimi ve Kur'an ile birlikte dinimi tamamladığımı (Maide 5/3, Enam 6/115), Kur'an'da herşeyi açık açık anlattığımı (Hud 11/1-2, Nahl 16/89, Kehf 18/54, Taha 20/113, Nur 24/46, Rum 30/58), hiçbir şeyi eksik ve noksan bırakmadığımı (Enam 6/38), Kur'an'ın sizin için yeterli olduğunu (Ankebut 29/51), ileride ondan sorumlu tutulacağınızı (Zuhruf 43/44, Casiye 45/28) ve bundan başka söze itibar etmemeniz gerektiğini (Casiye 45/6, Mürselat 77/50) açıkça bildirdim. Ayrıca sizi kurtaracak olanın kendi İman ve amelininiz olduğunu (Bakara 2/82, Ali İmran 3/57, Maide 5/9, Hud 11/11), herkesin yaptığının kendisine ait olduğunu (Bakara 2/286, Enam 6/104, Fussilet 41/46, Casiye 45/15), Ahiret'te kimsenin kimseye yardım edemeyeceğini (Bakara 2/48,İsra 17/15, Fatr 35/18, Necm 53/38 ve 39, Duhan 44/41), Ben'den başka hiçbir dost ve yardımcının bulunmadığını (Bakara 2/107, Ali İmran 3/10, Nisa 4/45, Tevbe 9/116, Şura 42/31) ve çok affedici olduğumu (Nisa 4/99 ve 116, Kehf 18/58, Zümer 39/53, Şura 42/25 ve 30) söyledim. Son olarak da din (hesap-ceza) gününün sahibinin Ben olduğumu (Fatiha 1/4, Araf 7/6, Kıyamet 75/12 ve 30 Hakka 69/18), mahşer günü tüm kullarımın huzuruma toplayacağımı (İbrahim 14/21 ve 48, Kehf 18/47, Neml 27/83, Vakıa 56/49-50, Kıyamet 75/30) ve hesabı bizzat göreceğimi (İbrahim 14/51, Kehf 18/48 ve 52, Müminun 23/108-110, Neml 27/84, ) Kur'an'da açıkladım. Dolayısıyla duyduğun hesaba çekilme hikayeleri doğru değildir. Hesabı meleklerin görmesi de söz konusu değildir. Tüm amellerin geçerli olması için resulüme salavat getirilmesi de zorunlu değildir. Benim böyle bir şartım yoktur. Sakın sen bu gibi hikayelere inanma" diye bir ses geliyor. Ben de hemen derin bir nefes alıp rahatlıyorum.
Tabii ki bu hikaye gerçek değildir. Hakikatlerle hiçbir ilgisi yoktur. Tıpkı bizim tarikatçıların uydurduğu zuhurat, keramet, rüya, ilham ve keşif benzeri hikayeleri gibi. Ne yazık ki onlar da uydurulmuş hikayelerdir. Bu yazıdaki salavat iddiası ile kurtuluş yalanları da tarikatçıların kitap ve sohbetlerinden alınmıştır. Bunlar açıkça akla ve Kur'an'a aykırı uydurma hikayelerdir. Sakın ha bu saçma sapan iddialara inanıp şirk batağına düşmeyelim ve ahiretimizi ziyan etmeyelim.
Bu hikayedeki tek gerçek ise, yazmış olduğum âyetler ve onların bize verdiği mesajlardır.
@@mehmetoztopuz2801
KUR'AN'IN TEMEL MESAJLARI
1. Allah'ın bir olduğu, hiçbir eş, ortak ve benzerinin bulunmadığı, aracısının olmadığı ve zatına mahsus sıfatların hiç kimseye yüklenemeyeceği (tevhit) (İhlas 112/1 ve 4,),
2. Allah'ın ezeli ve ebedi (baki) olduğu, bir başlangıcının ve sonunun olmadığı, ve O'nun doğmadığı ve doğurmadığı,
3. Allah'ın vasıflarının külli ve mutlak olduğu ve O'nun tüm eksik ve noksan sıfatlardan münezzeh olduğu,
4. Allah'ın mutlak şekilde adil olduğu, adaletinde hiçbir şüphe olmadığı ve hiç kimseye haksızlık ve kayırmacılık yapmayacağı,
5. Allah'ın yegane hüküm ve kanun koyucu olduğu ve ondan başka hiç kimsenin din adına hüküm koyma hakkının bulunmadığı,
6. Allah'ın tüm alemi (mevcudatı) yoktan yarattığı, hepsinin O'nun kulu olduğu ve O'ndan başkasına kulluk yapılamayacağı,
7. Allah'ın hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacının bulunmadığı ve ancak tüm varlıkların O'na muhtaç olduğu, (İhlas 112/2)
8. Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğu, tüm düşünce, duygu ve eylemlerimizden haberdar olduğu ve bütün dualara icabet ettiği,
9. Allahu Teala'nın, en çok sevmemiz, en çok saymamız, en çok korkmamız, en çok çekinmemiz ve hiçbir zaman üzmememiz gereken varlık olduğu,
10. Yalnız O'nun övülmesi, yalnız O'na ibadet ve kulluk yapılması, yalnız O'na dua ve niyaz edilmesi ve yalnız O'ndan yardım ve himmet istenmesi gerektiği,
11. Allah'ın tek sığınağımız olduğu, af ve mağfiretinin sınırsız olduğu ve şirk ile inkar dışındaki bütün günahlarımızı affedebileceği,
12. Allah'ın bütün müminlerin velisi (dostu) olduğu, O'ndan başka velinin bulunmadığı ve başka dost ve veli edinilmemesi gerektiği,
13. Bütün iyilik ve ibadetlerin Allah rızası için yapılması ve bunlara hiçbir şirk, riya ve gösterişin katılmaması gerektiği,
14. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulu olduğu ve onun alemlere rahmet olarak gönderildiği,
15. Peygamberlerin görevinin, elçilik yapma, okuma, bildirme, duyurma, davet, öğüt verme, uyarma, korkutma, müjdeleme, yol gösterme, uygulama, örnek olma, vahye uyma, Kur'an ile hükmetme ve şahitlik yapma olduğu,
16. Kur'an’ın yaşantımızı düzenleyen bir kanun, bir nimet, bir rahmet, bir hidayet, bir rehber, bir yol gösterici, bir nur, bir lütuf, bir reçete ve manevi bir şifa kaynağı olduğu,
17. Tüm müslümanların kitabımız Kur'an'ı okuması, kapasitesi ölçüsünde öğrenmesi, ona uygun olarak yaşaması ve örmek bir insan olması gerektiği, (Hud 11/1-2)
18. Hep birlikte Allah'ın ipi olan Kur'an'a sımsıkı sarılmamız, ayrılığa ve tefrikaya düşmememiz ve farklı farklı gruplara ayrılmamız gerektiği,
19. Bütün semavi dinleri Yüce Allah'ın indirdiği, Kur'an'ı Kerim'in kendisinden önce gelen kitapların (İncil, Tevrat vs.) tasdikleyicisi olduğu ve gelmiş geçmiş tüm peygamberleri sevip saymamız ve aralarında bir ayırım gözetmememiz gerektiği,
20. Yüce Allah indinde geçerli tek dinin İslam olduğu ve onun dışındaki bütün sistem, otorite, ideoloji ve dinlerin batıl olduğu,
21. Müslümanların ancak ve ancak kardeş oldukları ve daima ümmet bilinciyle hareket etmeleri gerektiği,
22. Herhangi bir kişi, aile ve zümrenin hiçbir ayrıcalığının bulunmadığı ve tek üstünlük ölçüsünün takva olduğu,
23. İslam'ın anlaşılması, öğrenilmesi ve yaşanması kolay bir din olduğu ve aksi yöndeki iddiaların bir kısım yanlış anlayışlardan kaynaklandığı,
24. İslam'ın herkesin, her zaman, her yerde ve her şartta uygulayabileceği evrensel bir din olduğu, (Sad 38/87)
25. İslamın gerçekçi ve insan fıtratına (yaratılış özelliklerine) en uygun din olduğu ve her türlü aşırılıklardan (ifrat ve tefritten) uzak bulunduğu,
26. İslam'ın sevgi, barış ve hoşgörü dini olduğu, (Enfal 8/61)
27. İslam’ın her zaman insanların iyiliğini, mutluluğunu ve huzurunu amaç edindiği,
28. Bu Dünya'nın bir imtihan yurdu olduğu, tüm davranışlarımızın kayıt altına alındığı ve karşılıklarının ancak Ahiret'te görüleceği,
29. Dünya ve Ahiret arasındaki dengenin gözetilmesi ve tamamen geçici Dünya'ya meyledilmemesi gerektiği,
30. Müslümanların akıl, bilgi, bilim, gelişme ve güçlenmeye önem vermesi ve bunun için çok çalışması gerektiği,
31. Bizleri kendi iman ve amelimiz ile Allah'ın af ve mağfiretinin kurtaracağı ve O'ndan başka hiçbir kişi ve nesneye güvenilemeyeceği,
Bu esaslar Kur'an'dan çıkarılmıştır. Ancak ilgili ayetler henüz eklenmemiştir.
@@mehmetoztopuz2801
BAZI TARİKATLARDAKİ ÖNEMLİ ELEŞTİRİ NOKTALARI
1. İslamda hiçbir hüküm ve ellerinde herhangi bir delil olmamasına rağmen, şeyhlerin Allah veya rasulü tarafından görevlendirildiğine inanılması,
2. Şeyhe tabiyetin zorunlu görülmesi ve bir mürşide bağlanmadan cennete gidilemeyeceğinin düşünülmesi (Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır),
3. Şeyhlere sorgusuz ve sualsiz itaat edilmesi, şeriata aykırı bir eylemlerinin olması halinde bile bunda bir hikmetin bulunduğunun savunulması ve onların da yanlış yapabileceklerinin kesinlikle kabul edilmemesi,
4. Şeyhin de insan olduğunun ve onun da Allah'a hesap vereceğinin unutulup, ona kul ve köle olunması,
5. Şeyhin tek bir nazarı ile, insanların imana, ilme, irfana, feyze, berekete ve kurtuluşa ereceğine inanılması,
6. Allah'ın sıfatlarının şeyh ve velilere yüklenmesi ve onlara bazı olağanüstü güçlerin izafe edilmesi (kalpte olanları bilme, gayba vakıf olma, cennetlik ve cehennemlikleri bilme, tüm meleklere hükmetme, kainata egemen olma vs.),
7. Şeyhlerin Allah'ın yardımcısı olarak görülmesi ve şeyhleri aracı kılmadan Allah'a erişilemeyeceğinin ve duaların O'na ulaşmayacağının düşünülmesi,
8. Tevessülü geçtik, Allah'ın bir kenara bırakılarak, doğrudan peygamber, şeyh ve velilerden imdat, himmet ve yardım beklenilmesi, (Şefaat ya Muhammed, yetiş ya Ali, himmet ya Geylani, yardım ya gavsım, medet ya şeyhim gibi)
9. Ölülere söz işittirilemeyeceğine dair açık birçok ayet olduğu halde mezarda bulunan ölülerle görüşüldüğünün iddia edilmesi ve onlardan imdat ve yardım beklenmesi,
10. Şeyh ve velilerin kesinlikle cennete gideceklerine, kendi mürihlerine şefaat edeceklerine ve sofileri cehennemden cennete götüreceklerine inanılması,
11. Kalp gözünün açılması (gayba ve sır bilgilere vakıf olma), vahdeti vücut (varlıkların birliği), fenafillah (Allah'ta yok olma, O'nun tüm sıfatlarının kulda tecelli etmesi) ve naz makamı (şeyh ve velilerin Allah'a naz yapmaları) gibi batıl inançlara sahip olunması,
12. Şeyh, veli ve tarikatların varlığına inanmayanların, çarpılacaklarına ve bir daha iflah olmayacaklarına inanılması,
13. Kur'an'a göre hamd (övgü) Allah'a mahsus olduğu halde, daha çok şeyh ve velilerin övülmesi ve yüceltilmesi,
14. İLAH: Tanrı, Rab, Yaradan; İLAHİ: Tanrısal, Yaratıcıya özgü ve MUSİKİDE İLAHİ: tanrıyı övmek ve onu yüceltmek için yapılan müzik eseri olduğu halde, şeyh ve evlatlarına yapılan tüm müzik eserlerine ilahi adı verilmesi (Şeyh ilah mı ki?),
15. Şeyhlerin peygamberimizin varisi olarak görülmesi ve tüm özelliklerinin onlara izafe edilmesi bir yana, onların güç, tasarruf ve kabiliyetleri itibariyle peygamberlerden de üstün görülmesi,
16. Şeyh, veli ve gavslara daha fazla kıymet verildiğinden, onların Allah ve peygamberlerden daha fazla sohbete konu ve tevessül, istiğase ve istiane aracı yapılması,
17. Kurumsal tarikatlar hicretten 500- 600 yıl kadar sonra kurulduğu halde, peygamber efendimiz zamanında da mevcut olduklarının iddia edilmesi,
18. Kuran, hadis ve sünni mezheplerde tarikatlar hakkında herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen, varlığına dair zorlama yorumlara gidilmesi,
19. Şuan ki tarikatlar ile ilk tarikatların aynı yapıda olduklarının zannedilmesi ve mevcut yozlaşma ve bozulmaların farkedilmemesi,
20. Bütün müslümanların İslam adına yaptıkları tüm doğruların tarikatlara maledilmesi ve yapılan hataların asla üstlenilmemesi,
21. Tarikat ve cemaat bağnazlığı yapılması, ümmet bilincinden uzaklaşılması ve İslam yerine tarikat kardeşliğinin esas alınması,
22. Nitelik ve kaliteden ziyade sayı, nicelik ve çoğunluğa önem verilmesi ve daha çok bunlarla övünülmesi,
23. Akıl, mantık ve bilim yerine, rüya, ilham, keşif ve keramet gibi tamamı zan, kuruntu ve saplantılara dayalı bazı rivayetlere itibar edilmesi,
24. Sadece tarikat kaynaklarından istifade edilmesi, başka görüşlerin araştırılmaması ve farklı düşünenlerin sapıklıkla ve İslamı bozmaya çalışmakla suçlaması,
25. İnsanların üstün ahlaklı bireyler olması yerine, kanatlı birer melek olmasının hedef alınması ve bu yönde sonuç alınamayacak gayretlere girilmesi,
26. Sofilerin tüm araştırma ve sorgulama yeteneklerinin yok edilerek her söylenene inanan, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve tüm istenenleri eksiksiz yerine getiren fertler haline getirilmesi,
27. Şeyh devamlı yüceltilirken Kur'an'da üstün oldukları bildirilen ve güçlü birer mücahit olması gereken müslümanların günahkâr, işe yaramaz ve aciz insanlar olarak lanse edilmesi,
28. Kerametin hiç de önemli olmadığı bildirilirken, sohbetlerin ana konusunu Allah, İslam ve müslümanların durumu yerine şeyh ve velilerin büyüklükleri ile kerametlerinin oluşturması,
29. İslamda hiçbir yeri olmayan şeyhi seyretme, tövbe alma, rabıta yapma ve hatme gibi bidat ibadet çeşitlerinin icat ve icra edilmesi,
30. Vird, zikir ve nafile ibadet ile sakal sarık, takke, cübbe gibi şekli hususlara aşırı önem verilirken, hak, hukuk, adalet, doğruluk, dürüstlük, iyilik ve yardımseverlik gibi Kur'an'ı düsturların geri plana atılması,
31. Kendilerinin kabul ettikleri resim, müzik, dans (oyun-halay), televizyon, İnternet, harem-selamlığa riayetsizlik, kadınlar için zorunluluk yokken evden çıkma, dışarıda kara çarşaf giymeme, karışık öğretim yapan okullara gitme, araba kullanma ve düğünlerde beyaz gelinlik giyme gibi haram ve yasaklara yine kendilerinin uymaması,
32. Bazı duaların okunması, taşınması veya evlere aşılması suretiyle, mevcut günahların silineceği, bütün keder ve hastalıkların iyileşeceği, ev ve işlerinde zarar oluşmayacağı, yaşanan şehirde hiçbir yangının çıkmayacağı, düşmana galebe çalınacağı gibi hususlara itibar edilmesi, bu vaadlerle kitap, dergi ve bazı pahalı malzemelerin satılması ve ilgili şehirlerde hergün yangın çıktığı halde bunların doğru olmadığının bir türlü sorgulanıp algılanmaması,
33. Şeyh ve yakınlarında şeker, migren, sinüzit, tansiyon, inme gibi süregelen hastalıkların olmasına rağmen, şeyhin bir duası ile bütün dert ve hastalıkların iyileşeceğine inanılması ve bunun için ondan yardım beklenmesi (Kelin ilacı olsa başına sürermiş),
34. Müritlere "bir lokma bir hırka" ilkesi telkin edilirken, şeyh ve evlatlarına her türlü zenginlik, lüks, şatafat, gösteriş ve israfın mübah görülmesi (Ele verir talkımı, kendisi yutar salkımı misali),
35. Şeyhe hizmetçiliğin İslama hizmet olarak görülmesi ve imza günü, mantı günü ve kermes gibi bazı etkinliklerle fakirlerin emeklerinin ve alınterlerinin sömürülmesi,
36. Tarikatların yardım yapan değil de, yardım toplayan kurumlar haline gelmesi ve tüm zenginliklerine rağmen cami, yol, köprü, çeşme, aşevi ve imaret gibi hayır işleri yapmamaları,
37. Tekkelerin holdingleşmesi ve özel okul, hastane, TV kanalı, gazete, dergi, kefen, nalin, hediyelik eşya gibi tüm ticari alanlara el atmaları,