Alaaddin Camii ve Kılıçarslan Türbesi | Anadolu Arkeolojisi

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 21 тра 2022
  • Arkeolog Ümit Işın, Alaaddin Camii ve Kılıçarslan Türbesi’ni anlatıyor.
    #Arkeoloji #Tarih
    TRT 2 UA-cam kanalına abone olmak için: bit.ly/TRT2UA-cam
    Bütün programlarımız, tüm bölümleriyle yalnızca TRT İzle'de! 🖥
    www.trtizle.com/
    Bizi takipte kalın! 👇🏻
    UA-cam: / trt2
    Instagram: / trt2
    Twitter: / trt2tv
    Facebook: / trt2
    Tiktok: vm.tiktok.com/ZSJKd4U6y/
    Web Sitesi: www.trt2.com.tr
  • Розваги

КОМЕНТАРІ • 18

  • @yasaruzman7873
    @yasaruzman7873 2 роки тому +5

    TRT2 'ye ve Ümit Işın beye bu değerli çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.

  • @toprak227
    @toprak227 2 роки тому +3

    tarihi güzel cami eme gine bu bilgiler için teşekkürler ediyorum

    • @unknownsoldier3394
      @unknownsoldier3394 2 роки тому

      "gine" birleşik olmalı.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 10 місяців тому

      Türkler bilime çok katkıda bulundu
      Ne var ki, azgın Arap ve yorgun İran milli şuuru, çoktan harekete geçmiş ve çoğu halde Türk asıllı olan bu büyük ilim adamlarının karşısına dikilmiş ve Türk vatan coğrafyasında yaşayan bu insanların kiminin Arap ve kiminin İranlı olduklarını iddia etmiştir. Neylersiniz ki Arap-İran milli şuuru daha da ileri gitmiş ve bu ilim adamlarının Türklerin yaşadığı ve Türkçenin bir ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede yetiştiğini, ana dillerinin asla Arapça olmadığını ve üstelik hepsinin “es-Semerkandi”, “el-Buhari”, “el-Kaşgarî”, “el-Fârâbi” ve “el-Harzemi” gibi Türk şehirlerinin nispet adıyla anıldıklarını ve bunun “et-Türki” anlamında kullanıldığını anlamak bile istememiştir.
      Zira onlara göre bu Türk bilge kişilerinin birçoğunun isimleri Arap olduğu gibi, yine onlar eserlerini Arapça ve Farsça yazmışlardır. Oysa bu büyük ilim, tarih ve kültür adamlarının; temel İslamî kaynaklarda “O bir Araptı” veya “İran asıllı idi” diye hiç bir kayıt olmadığı gibi onların hemen hepsi, “es-Semerkandi, el-Kaşgarî” gibi Türk şehirle-rinin nispet adıyla anılmışlardı. Arap-İran milli şuurunun bu tarihi, vatanî ve etnik realiteyi inkâr etmesi ve koca bir medeniyet ve kültür tarihini bir “yalancı şâhid” durumuna koyması kelimenin tam anlamı ile ancak bir tarih sefaletidir.
      -
      Matematik ve Cebir ilminin; İslâm ve insanlık tarihinde Muallim-i Ûlâsı; Muhammed b.Mûsa el-Harezmî adında bir Türktür. Harzem ufku, Matematik ve Cebir ilmi semasında bir “Güneş” gibi doğmuş ve dünyaları dolduran ve doyuran ilmi ile İslâm ve insanlık medeniyeti tarihinde bu ilmin, Türk asıllı “Muallim,i Ûlâsı” olmuştur. Zira Cebir ilmini metodik ve sistematik olarak ilk defa bu Türk Bilgini ortaya koyduğu gibi, Onun; uzun bir araştırma ve inceleme sonucu kaleme aldığı “el-Cebr vel-Mukâbele” adındaki kıymetli eseri de bu konuda yazılmış ilk derli toplu ve ciddi bir eser bir Cebir ve Matematik kitabıdır. Yine bu Türk Bilim adamı; Matematik ve Hesap ilminde ilk defa “sıfır”ı kullanmış, böylece Matematik ilminin sonsuza dek önünü açtığı gibi, bütün insanlığında sonsuza dek minnetini kazanmıştır. Bu bakımdan Cordanı; “Onu; dünyanın en büyük on iki dâhisi arasında” saydığı gibi, Rönesans devri Matematikçilerine göre ise; dünyanın en akıllı yedi kişisinden biridir.
      Matematik ilminde olduğu gibi, Tıp ilminde de İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” ise İbn Sina adında bir Türktür. Buhara ufku ve Türkistan semasında, Tıp ilminde hem de bütün insanlık için bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları dolduran ilmi ile “Doğu” ve “Batı” ilim dünyasının Tıp ilminde “Muallim-i Ûlâsı” olmuş ve bu ilmi kimliğini asırlarca korumuştur. Bu Türk Bilgini; Tıp ilmindeki üstün şahsiyeti ve yüksek performansı ile bu ilmin gerçek öncüsü olduğu gibi, Onun bir ömrü dibine gömerek yazdığı “el-Kânun fit-Tıp” adındaki abidevi eseri ise, bu ilmin Batılılarca sanki bir “Kitab-ı Mukaddes”i yani İncili olmuş ve 600 seneden fazla bir süre Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nitekim Dr. Sigrid Hunke bu Türk Tıp dâhisinden bahsederken aynen şöyle demiştir; “Türk-İslâm hususiyet ve başarısını meydana getiren herşey İbn Sinanın şahsiyetinde mevcuttur.”
      Tıp ilminde olduğu gibi, Orta Çağlarda Eczacılık ve Hekimlik, bir diğer ifâde ile insan sağlığına hizmet etme ilminde, İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” Beyrûnî adında bir Türktür. O da emsali birçok Türk Âlimi gibi Harzem ufku ve Eczacılık ilmi semasında tıpkı bir “Güneş” gibi doğmuş ve Eczacılık ilmindeki üstün deha ve ilmi şahsiyeti ile bütün Orta-Çağlar boyunca “Doğu” ve “Batı” dünyasının insan sağlığına hizmette onların yollarını aydınlatan bir meşale olmuştur. O da tıpkı İbn Sina gibi; Eczacılık, nebatat ve bitkilerden ilâç yapmadaki üstün dehası ile bu ilmin “Muallim-i Ûlâsı” olduğu gibi Eczacılık ve Hekimlik konusunda yazmış olduğu “K. es-Saydele fit Tıp” adındaki pek meşhur abidevî eseri ise, bu konunun temel kitabı olmuştur. Beyrûni bu eseri ile Orta-Çağ Eczâcılık ilminde fırtınalar estirmiş ve bundan da öte bir çığır açmıştır. Nitekim H.M.Said; Beyrûnînin bu eserini göklere çıkarmış ve bu eseriyle Onun; “Orta-Çağ İslâm dünyasında Eczacılığın babası unvanını kazandığını” söylemiştir.
      Bütün bunlar gibi, Orta-Çağ Astronomi; Uzay Bilimleri ve Rasad ilminin, İslâm ve insanlık tarihindeki “Muallim-i Ûlâsı”da Uluğ Bey adındaki bir “Türk Bilge Hükümdarı”dır. O da emsali birçok büyük Türk Bilgini gibi, Semerkant ufku ve Türkistan semasında, Astronomi ve Rasat ilminde bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları andıran ilmi ile Astronomi ve Rasat ilminin “Muallim-i Ûlâsı” olmuştur. Bu Türk Bilgesi; Orta Asya steplerinde kurduğu yeni bir “Rasathane” ile ellerini yıldızlara uzatmış ve kalemi ile hazırladığı yeni “Yıldız Katalogları” ile insanlara göklerin derinliğine giden yolu açmıştır. Uluğ Bey; birçok ilim adamına göre; kendi çağının en büyük Astronomi ve Rasad âlimi olduğu gibi, dünya tarihine ise XV. asrın en büyük Astronomu olarak geçmiştir.

  • @salihaa2255
    @salihaa2255 2 роки тому +2

    Harika anlatım 👏

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 10 місяців тому

      Türkler bilime çok katkıda bulundu
      Ne var ki, azgın Arap ve yorgun İran milli şuuru, çoktan harekete geçmiş ve çoğu halde Türk asıllı olan bu büyük ilim adamlarının karşısına dikilmiş ve Türk vatan coğrafyasında yaşayan bu insanların kiminin Arap ve kiminin İranlı olduklarını iddia etmiştir. Neylersiniz ki Arap-İran milli şuuru daha da ileri gitmiş ve bu ilim adamlarının Türklerin yaşadığı ve Türkçenin bir ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede yetiştiğini, ana dillerinin asla Arapça olmadığını ve üstelik hepsinin “es-Semerkandi”, “el-Buhari”, “el-Kaşgarî”, “el-Fârâbi” ve “el-Harzemi” gibi Türk şehirlerinin nispet adıyla anıldıklarını ve bunun “et-Türki” anlamında kullanıldığını anlamak bile istememiştir.
      Zira onlara göre bu Türk bilge kişilerinin birçoğunun isimleri Arap olduğu gibi, yine onlar eserlerini Arapça ve Farsça yazmışlardır. Oysa bu büyük ilim, tarih ve kültür adamlarının; temel İslamî kaynaklarda “O bir Araptı” veya “İran asıllı idi” diye hiç bir kayıt olmadığı gibi onların hemen hepsi, “es-Semerkandi, el-Kaşgarî” gibi Türk şehirle-rinin nispet adıyla anılmışlardı. Arap-İran milli şuurunun bu tarihi, vatanî ve etnik realiteyi inkâr etmesi ve koca bir medeniyet ve kültür tarihini bir “yalancı şâhid” durumuna koyması kelimenin tam anlamı ile ancak bir tarih sefaletidir.
      -
      Matematik ve Cebir ilminin; İslâm ve insanlık tarihinde Muallim-i Ûlâsı; Muhammed b.Mûsa el-Harezmî adında bir Türktür. Harzem ufku, Matematik ve Cebir ilmi semasında bir “Güneş” gibi doğmuş ve dünyaları dolduran ve doyuran ilmi ile İslâm ve insanlık medeniyeti tarihinde bu ilmin, Türk asıllı “Muallim,i Ûlâsı” olmuştur. Zira Cebir ilmini metodik ve sistematik olarak ilk defa bu Türk Bilgini ortaya koyduğu gibi, Onun; uzun bir araştırma ve inceleme sonucu kaleme aldığı “el-Cebr vel-Mukâbele” adındaki kıymetli eseri de bu konuda yazılmış ilk derli toplu ve ciddi bir eser bir Cebir ve Matematik kitabıdır. Yine bu Türk Bilim adamı; Matematik ve Hesap ilminde ilk defa “sıfır”ı kullanmış, böylece Matematik ilminin sonsuza dek önünü açtığı gibi, bütün insanlığında sonsuza dek minnetini kazanmıştır. Bu bakımdan Cordanı; “Onu; dünyanın en büyük on iki dâhisi arasında” saydığı gibi, Rönesans devri Matematikçilerine göre ise; dünyanın en akıllı yedi kişisinden biridir.
      Matematik ilminde olduğu gibi, Tıp ilminde de İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” ise İbn Sina adında bir Türktür. Buhara ufku ve Türkistan semasında, Tıp ilminde hem de bütün insanlık için bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları dolduran ilmi ile “Doğu” ve “Batı” ilim dünyasının Tıp ilminde “Muallim-i Ûlâsı” olmuş ve bu ilmi kimliğini asırlarca korumuştur. Bu Türk Bilgini; Tıp ilmindeki üstün şahsiyeti ve yüksek performansı ile bu ilmin gerçek öncüsü olduğu gibi, Onun bir ömrü dibine gömerek yazdığı “el-Kânun fit-Tıp” adındaki abidevi eseri ise, bu ilmin Batılılarca sanki bir “Kitab-ı Mukaddes”i yani İncili olmuş ve 600 seneden fazla bir süre Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nitekim Dr. Sigrid Hunke bu Türk Tıp dâhisinden bahsederken aynen şöyle demiştir; “Türk-İslâm hususiyet ve başarısını meydana getiren herşey İbn Sinanın şahsiyetinde mevcuttur.”
      Tıp ilminde olduğu gibi, Orta Çağlarda Eczacılık ve Hekimlik, bir diğer ifâde ile insan sağlığına hizmet etme ilminde, İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” Beyrûnî adında bir Türktür. O da emsali birçok Türk Âlimi gibi Harzem ufku ve Eczacılık ilmi semasında tıpkı bir “Güneş” gibi doğmuş ve Eczacılık ilmindeki üstün deha ve ilmi şahsiyeti ile bütün Orta-Çağlar boyunca “Doğu” ve “Batı” dünyasının insan sağlığına hizmette onların yollarını aydınlatan bir meşale olmuştur. O da tıpkı İbn Sina gibi; Eczacılık, nebatat ve bitkilerden ilâç yapmadaki üstün dehası ile bu ilmin “Muallim-i Ûlâsı” olduğu gibi Eczacılık ve Hekimlik konusunda yazmış olduğu “K. es-Saydele fit Tıp” adındaki pek meşhur abidevî eseri ise, bu konunun temel kitabı olmuştur. Beyrûni bu eseri ile Orta-Çağ Eczâcılık ilminde fırtınalar estirmiş ve bundan da öte bir çığır açmıştır. Nitekim H.M.Said; Beyrûnînin bu eserini göklere çıkarmış ve bu eseriyle Onun; “Orta-Çağ İslâm dünyasında Eczacılığın babası unvanını kazandığını” söylemiştir.
      Bütün bunlar gibi, Orta-Çağ Astronomi; Uzay Bilimleri ve Rasad ilminin, İslâm ve insanlık tarihindeki “Muallim-i Ûlâsı”da Uluğ Bey adındaki bir “Türk Bilge Hükümdarı”dır. O da emsali birçok büyük Türk Bilgini gibi, Semerkant ufku ve Türkistan semasında, Astronomi ve Rasat ilminde bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları andıran ilmi ile Astronomi ve Rasat ilminin “Muallim-i Ûlâsı” olmuştur. Bu Türk Bilgesi; Orta Asya steplerinde kurduğu yeni bir “Rasathane” ile ellerini yıldızlara uzatmış ve kalemi ile hazırladığı yeni “Yıldız Katalogları” ile insanlara göklerin derinliğine giden yolu açmıştır. Uluğ Bey; birçok ilim adamına göre; kendi çağının en büyük Astronomi ve Rasad âlimi olduğu gibi, dünya tarihine ise XV. asrın en büyük Astronomu olarak geçmiştir.

  • @fesahatsultan4860
    @fesahatsultan4860 2 роки тому +1

    🌹🌹🌹

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 10 місяців тому

      Türkler bilime çok katkıda bulundu
      Ne var ki, azgın Arap ve yorgun İran milli şuuru, çoktan harekete geçmiş ve çoğu halde Türk asıllı olan bu büyük ilim adamlarının karşısına dikilmiş ve Türk vatan coğrafyasında yaşayan bu insanların kiminin Arap ve kiminin İranlı olduklarını iddia etmiştir. Neylersiniz ki Arap-İran milli şuuru daha da ileri gitmiş ve bu ilim adamlarının Türklerin yaşadığı ve Türkçenin bir ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede yetiştiğini, ana dillerinin asla Arapça olmadığını ve üstelik hepsinin “es-Semerkandi”, “el-Buhari”, “el-Kaşgarî”, “el-Fârâbi” ve “el-Harzemi” gibi Türk şehirlerinin nispet adıyla anıldıklarını ve bunun “et-Türki” anlamında kullanıldığını anlamak bile istememiştir.
      Zira onlara göre bu Türk bilge kişilerinin birçoğunun isimleri Arap olduğu gibi, yine onlar eserlerini Arapça ve Farsça yazmışlardır. Oysa bu büyük ilim, tarih ve kültür adamlarının; temel İslamî kaynaklarda “O bir Araptı” veya “İran asıllı idi” diye hiç bir kayıt olmadığı gibi onların hemen hepsi, “es-Semerkandi, el-Kaşgarî” gibi Türk şehirle-rinin nispet adıyla anılmışlardı. Arap-İran milli şuurunun bu tarihi, vatanî ve etnik realiteyi inkâr etmesi ve koca bir medeniyet ve kültür tarihini bir “yalancı şâhid” durumuna koyması kelimenin tam anlamı ile ancak bir tarih sefaletidir.
      -
      Matematik ve Cebir ilminin; İslâm ve insanlık tarihinde Muallim-i Ûlâsı; Muhammed b.Mûsa el-Harezmî adında bir Türktür. Harzem ufku, Matematik ve Cebir ilmi semasında bir “Güneş” gibi doğmuş ve dünyaları dolduran ve doyuran ilmi ile İslâm ve insanlık medeniyeti tarihinde bu ilmin, Türk asıllı “Muallim,i Ûlâsı” olmuştur. Zira Cebir ilmini metodik ve sistematik olarak ilk defa bu Türk Bilgini ortaya koyduğu gibi, Onun; uzun bir araştırma ve inceleme sonucu kaleme aldığı “el-Cebr vel-Mukâbele” adındaki kıymetli eseri de bu konuda yazılmış ilk derli toplu ve ciddi bir eser bir Cebir ve Matematik kitabıdır. Yine bu Türk Bilim adamı; Matematik ve Hesap ilminde ilk defa “sıfır”ı kullanmış, böylece Matematik ilminin sonsuza dek önünü açtığı gibi, bütün insanlığında sonsuza dek minnetini kazanmıştır. Bu bakımdan Cordanı; “Onu; dünyanın en büyük on iki dâhisi arasında” saydığı gibi, Rönesans devri Matematikçilerine göre ise; dünyanın en akıllı yedi kişisinden biridir.
      Matematik ilminde olduğu gibi, Tıp ilminde de İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” ise İbn Sina adında bir Türktür. Buhara ufku ve Türkistan semasında, Tıp ilminde hem de bütün insanlık için bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları dolduran ilmi ile “Doğu” ve “Batı” ilim dünyasının Tıp ilminde “Muallim-i Ûlâsı” olmuş ve bu ilmi kimliğini asırlarca korumuştur. Bu Türk Bilgini; Tıp ilmindeki üstün şahsiyeti ve yüksek performansı ile bu ilmin gerçek öncüsü olduğu gibi, Onun bir ömrü dibine gömerek yazdığı “el-Kânun fit-Tıp” adındaki abidevi eseri ise, bu ilmin Batılılarca sanki bir “Kitab-ı Mukaddes”i yani İncili olmuş ve 600 seneden fazla bir süre Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nitekim Dr. Sigrid Hunke bu Türk Tıp dâhisinden bahsederken aynen şöyle demiştir; “Türk-İslâm hususiyet ve başarısını meydana getiren herşey İbn Sinanın şahsiyetinde mevcuttur.”
      Tıp ilminde olduğu gibi, Orta Çağlarda Eczacılık ve Hekimlik, bir diğer ifâde ile insan sağlığına hizmet etme ilminde, İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” Beyrûnî adında bir Türktür. O da emsali birçok Türk Âlimi gibi Harzem ufku ve Eczacılık ilmi semasında tıpkı bir “Güneş” gibi doğmuş ve Eczacılık ilmindeki üstün deha ve ilmi şahsiyeti ile bütün Orta-Çağlar boyunca “Doğu” ve “Batı” dünyasının insan sağlığına hizmette onların yollarını aydınlatan bir meşale olmuştur. O da tıpkı İbn Sina gibi; Eczacılık, nebatat ve bitkilerden ilâç yapmadaki üstün dehası ile bu ilmin “Muallim-i Ûlâsı” olduğu gibi Eczacılık ve Hekimlik konusunda yazmış olduğu “K. es-Saydele fit Tıp” adındaki pek meşhur abidevî eseri ise, bu konunun temel kitabı olmuştur. Beyrûni bu eseri ile Orta-Çağ Eczâcılık ilminde fırtınalar estirmiş ve bundan da öte bir çığır açmıştır. Nitekim H.M.Said; Beyrûnînin bu eserini göklere çıkarmış ve bu eseriyle Onun; “Orta-Çağ İslâm dünyasında Eczacılığın babası unvanını kazandığını” söylemiştir.
      Bütün bunlar gibi, Orta-Çağ Astronomi; Uzay Bilimleri ve Rasad ilminin, İslâm ve insanlık tarihindeki “Muallim-i Ûlâsı”da Uluğ Bey adındaki bir “Türk Bilge Hükümdarı”dır. O da emsali birçok büyük Türk Bilgini gibi, Semerkant ufku ve Türkistan semasında, Astronomi ve Rasat ilminde bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları andıran ilmi ile Astronomi ve Rasat ilminin “Muallim-i Ûlâsı” olmuştur. Bu Türk Bilgesi; Orta Asya steplerinde kurduğu yeni bir “Rasathane” ile ellerini yıldızlara uzatmış ve kalemi ile hazırladığı yeni “Yıldız Katalogları” ile insanlara göklerin derinliğine giden yolu açmıştır. Uluğ Bey; birçok ilim adamına göre; kendi çağının en büyük Astronomi ve Rasad âlimi olduğu gibi, dünya tarihine ise XV. asrın en büyük Astronomu olarak geçmiştir.

  • @zaferaygun9645
    @zaferaygun9645 3 місяці тому

    Konya çok güzel bir şehir. Tarih kokuyor. ❤❤❤

  • @karakedi9051
    @karakedi9051 2 роки тому

    Bu programin tüm bölümlerine nerden ulaşabiliriz?

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 10 місяців тому

      Türkler bilime çok katkıda bulundu
      Ne var ki, azgın Arap ve yorgun İran milli şuuru, çoktan harekete geçmiş ve çoğu halde Türk asıllı olan bu büyük ilim adamlarının karşısına dikilmiş ve Türk vatan coğrafyasında yaşayan bu insanların kiminin Arap ve kiminin İranlı olduklarını iddia etmiştir. Neylersiniz ki Arap-İran milli şuuru daha da ileri gitmiş ve bu ilim adamlarının Türklerin yaşadığı ve Türkçenin bir ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede yetiştiğini, ana dillerinin asla Arapça olmadığını ve üstelik hepsinin “es-Semerkandi”, “el-Buhari”, “el-Kaşgarî”, “el-Fârâbi” ve “el-Harzemi” gibi Türk şehirlerinin nispet adıyla anıldıklarını ve bunun “et-Türki” anlamında kullanıldığını anlamak bile istememiştir.
      Zira onlara göre bu Türk bilge kişilerinin birçoğunun isimleri Arap olduğu gibi, yine onlar eserlerini Arapça ve Farsça yazmışlardır. Oysa bu büyük ilim, tarih ve kültür adamlarının; temel İslamî kaynaklarda “O bir Araptı” veya “İran asıllı idi” diye hiç bir kayıt olmadığı gibi onların hemen hepsi, “es-Semerkandi, el-Kaşgarî” gibi Türk şehirle-rinin nispet adıyla anılmışlardı. Arap-İran milli şuurunun bu tarihi, vatanî ve etnik realiteyi inkâr etmesi ve koca bir medeniyet ve kültür tarihini bir “yalancı şâhid” durumuna koyması kelimenin tam anlamı ile ancak bir tarih sefaletidir.
      -
      Matematik ve Cebir ilminin; İslâm ve insanlık tarihinde Muallim-i Ûlâsı; Muhammed b.Mûsa el-Harezmî adında bir Türktür. Harzem ufku, Matematik ve Cebir ilmi semasında bir “Güneş” gibi doğmuş ve dünyaları dolduran ve doyuran ilmi ile İslâm ve insanlık medeniyeti tarihinde bu ilmin, Türk asıllı “Muallim,i Ûlâsı” olmuştur. Zira Cebir ilmini metodik ve sistematik olarak ilk defa bu Türk Bilgini ortaya koyduğu gibi, Onun; uzun bir araştırma ve inceleme sonucu kaleme aldığı “el-Cebr vel-Mukâbele” adındaki kıymetli eseri de bu konuda yazılmış ilk derli toplu ve ciddi bir eser bir Cebir ve Matematik kitabıdır. Yine bu Türk Bilim adamı; Matematik ve Hesap ilminde ilk defa “sıfır”ı kullanmış, böylece Matematik ilminin sonsuza dek önünü açtığı gibi, bütün insanlığında sonsuza dek minnetini kazanmıştır. Bu bakımdan Cordanı; “Onu; dünyanın en büyük on iki dâhisi arasında” saydığı gibi, Rönesans devri Matematikçilerine göre ise; dünyanın en akıllı yedi kişisinden biridir.
      Matematik ilminde olduğu gibi, Tıp ilminde de İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” ise İbn Sina adında bir Türktür. Buhara ufku ve Türkistan semasında, Tıp ilminde hem de bütün insanlık için bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları dolduran ilmi ile “Doğu” ve “Batı” ilim dünyasının Tıp ilminde “Muallim-i Ûlâsı” olmuş ve bu ilmi kimliğini asırlarca korumuştur. Bu Türk Bilgini; Tıp ilmindeki üstün şahsiyeti ve yüksek performansı ile bu ilmin gerçek öncüsü olduğu gibi, Onun bir ömrü dibine gömerek yazdığı “el-Kânun fit-Tıp” adındaki abidevi eseri ise, bu ilmin Batılılarca sanki bir “Kitab-ı Mukaddes”i yani İncili olmuş ve 600 seneden fazla bir süre Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nitekim Dr. Sigrid Hunke bu Türk Tıp dâhisinden bahsederken aynen şöyle demiştir; “Türk-İslâm hususiyet ve başarısını meydana getiren herşey İbn Sinanın şahsiyetinde mevcuttur.”
      Tıp ilminde olduğu gibi, Orta Çağlarda Eczacılık ve Hekimlik, bir diğer ifâde ile insan sağlığına hizmet etme ilminde, İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” Beyrûnî adında bir Türktür. O da emsali birçok Türk Âlimi gibi Harzem ufku ve Eczacılık ilmi semasında tıpkı bir “Güneş” gibi doğmuş ve Eczacılık ilmindeki üstün deha ve ilmi şahsiyeti ile bütün Orta-Çağlar boyunca “Doğu” ve “Batı” dünyasının insan sağlığına hizmette onların yollarını aydınlatan bir meşale olmuştur. O da tıpkı İbn Sina gibi; Eczacılık, nebatat ve bitkilerden ilâç yapmadaki üstün dehası ile bu ilmin “Muallim-i Ûlâsı” olduğu gibi Eczacılık ve Hekimlik konusunda yazmış olduğu “K. es-Saydele fit Tıp” adındaki pek meşhur abidevî eseri ise, bu konunun temel kitabı olmuştur. Beyrûni bu eseri ile Orta-Çağ Eczâcılık ilminde fırtınalar estirmiş ve bundan da öte bir çığır açmıştır. Nitekim H.M.Said; Beyrûnînin bu eserini göklere çıkarmış ve bu eseriyle Onun; “Orta-Çağ İslâm dünyasında Eczacılığın babası unvanını kazandığını” söylemiştir.
      Bütün bunlar gibi, Orta-Çağ Astronomi; Uzay Bilimleri ve Rasad ilminin, İslâm ve insanlık tarihindeki “Muallim-i Ûlâsı”da Uluğ Bey adındaki bir “Türk Bilge Hükümdarı”dır. O da emsali birçok büyük Türk Bilgini gibi, Semerkant ufku ve Türkistan semasında, Astronomi ve Rasat ilminde bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları andıran ilmi ile Astronomi ve Rasat ilminin “Muallim-i Ûlâsı” olmuştur. Bu Türk Bilgesi; Orta Asya steplerinde kurduğu yeni bir “Rasathane” ile ellerini yıldızlara uzatmış ve kalemi ile hazırladığı yeni “Yıldız Katalogları” ile insanlara göklerin derinliğine giden yolu açmıştır. Uluğ Bey; birçok ilim adamına göre; kendi çağının en büyük Astronomi ve Rasad âlimi olduğu gibi, dünya tarihine ise XV. asrın en büyük Astronomu olarak geçmiştir.

  • @otuken5856
    @otuken5856 2 місяці тому

    Eflatun Kilisesi ki burada ünlü Yunan filozof Platon'un mezarı olduğu rivayet edilir, 1921 yılında sebepsizce yıktırılmıştır.

  • @tuncay5290
    @tuncay5290 Рік тому +3

    keşke işi layıkına verseydinizde selçuklu sultanlarının sandukaları açık unutulamsaydı. bu yüzden köpekler grip sultanların kemiklerini aldı. sonradan bulunsada o kemikler yazık olmuştur. sanduka nasıl açık unutulur yahu. ceddi korumakla övünen bunu iktidar döneminde bu yapılıyorsa o sürekli eleştirdikleri muhalefet döneminde kim bilir neler ola.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 10 місяців тому +4

      evet bunu azgın düşman ancak yapabilirdi.
      Türkler bilime çok katkıda bulundu
      Ne var ki, azgın Arap ve yorgun İran milli şuuru, çoktan harekete geçmiş ve çoğu halde Türk asıllı olan bu büyük ilim adamlarının karşısına dikilmiş ve Türk vatan coğrafyasında yaşayan bu insanların kiminin Arap ve kiminin İranlı olduklarını iddia etmiştir. Neylersiniz ki Arap-İran milli şuuru daha da ileri gitmiş ve bu ilim adamlarının Türklerin yaşadığı ve Türkçenin bir ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede yetiştiğini, ana dillerinin asla Arapça olmadığını ve üstelik hepsinin “es-Semerkandi”, “el-Buhari”, “el-Kaşgarî”, “el-Fârâbi” ve “el-Harzemi” gibi Türk şehirlerinin nispet adıyla anıldıklarını ve bunun “et-Türki” anlamında kullanıldığını anlamak bile istememiştir.
      Zira onlara göre bu Türk bilge kişilerinin birçoğunun isimleri Arap olduğu gibi, yine onlar eserlerini Arapça ve Farsça yazmışlardır. Oysa bu büyük ilim, tarih ve kültür adamlarının; temel İslamî kaynaklarda “O bir Araptı” veya “İran asıllı idi” diye hiç bir kayıt olmadığı gibi onların hemen hepsi, “es-Semerkandi, el-Kaşgarî” gibi Türk şehirle-rinin nispet adıyla anılmışlardı. Arap-İran milli şuurunun bu tarihi, vatanî ve etnik realiteyi inkâr etmesi ve koca bir medeniyet ve kültür tarihini bir “yalancı şâhid” durumuna koyması kelimenin tam anlamı ile ancak bir tarih sefaletidir.
      -
      Matematik ve Cebir ilminin; İslâm ve insanlık tarihinde Muallim-i Ûlâsı; Muhammed b.Mûsa el-Harezmî adında bir Türktür. Harzem ufku, Matematik ve Cebir ilmi semasında bir “Güneş” gibi doğmuş ve dünyaları dolduran ve doyuran ilmi ile İslâm ve insanlık medeniyeti tarihinde bu ilmin, Türk asıllı “Muallim,i Ûlâsı” olmuştur. Zira Cebir ilmini metodik ve sistematik olarak ilk defa bu Türk Bilgini ortaya koyduğu gibi, Onun; uzun bir araştırma ve inceleme sonucu kaleme aldığı “el-Cebr vel-Mukâbele” adındaki kıymetli eseri de bu konuda yazılmış ilk derli toplu ve ciddi bir eser bir Cebir ve Matematik kitabıdır. Yine bu Türk Bilim adamı; Matematik ve Hesap ilminde ilk defa “sıfır”ı kullanmış, böylece Matematik ilminin sonsuza dek önünü açtığı gibi, bütün insanlığında sonsuza dek minnetini kazanmıştır. Bu bakımdan Cordanı; “Onu; dünyanın en büyük on iki dâhisi arasında” saydığı gibi, Rönesans devri Matematikçilerine göre ise; dünyanın en akıllı yedi kişisinden biridir.
      Matematik ilminde olduğu gibi, Tıp ilminde de İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” ise İbn Sina adında bir Türktür. Buhara ufku ve Türkistan semasında, Tıp ilminde hem de bütün insanlık için bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları dolduran ilmi ile “Doğu” ve “Batı” ilim dünyasının Tıp ilminde “Muallim-i Ûlâsı” olmuş ve bu ilmi kimliğini asırlarca korumuştur. Bu Türk Bilgini; Tıp ilmindeki üstün şahsiyeti ve yüksek performansı ile bu ilmin gerçek öncüsü olduğu gibi, Onun bir ömrü dibine gömerek yazdığı “el-Kânun fit-Tıp” adındaki abidevi eseri ise, bu ilmin Batılılarca sanki bir “Kitab-ı Mukaddes”i yani İncili olmuş ve 600 seneden fazla bir süre Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nitekim Dr. Sigrid Hunke bu Türk Tıp dâhisinden bahsederken aynen şöyle demiştir; “Türk-İslâm hususiyet ve başarısını meydana getiren herşey İbn Sinanın şahsiyetinde mevcuttur.”
      Tıp ilminde olduğu gibi, Orta Çağlarda Eczacılık ve Hekimlik, bir diğer ifâde ile insan sağlığına hizmet etme ilminde, İslâm ve insanlık tarihinin “Muallim-i Ûlâsı” Beyrûnî adında bir Türktür. O da emsali birçok Türk Âlimi gibi Harzem ufku ve Eczacılık ilmi semasında tıpkı bir “Güneş” gibi doğmuş ve Eczacılık ilmindeki üstün deha ve ilmi şahsiyeti ile bütün Orta-Çağlar boyunca “Doğu” ve “Batı” dünyasının insan sağlığına hizmette onların yollarını aydınlatan bir meşale olmuştur. O da tıpkı İbn Sina gibi; Eczacılık, nebatat ve bitkilerden ilâç yapmadaki üstün dehası ile bu ilmin “Muallim-i Ûlâsı” olduğu gibi Eczacılık ve Hekimlik konusunda yazmış olduğu “K. es-Saydele fit Tıp” adındaki pek meşhur abidevî eseri ise, bu konunun temel kitabı olmuştur. Beyrûni bu eseri ile Orta-Çağ Eczâcılık ilminde fırtınalar estirmiş ve bundan da öte bir çığır açmıştır. Nitekim H.M.Said; Beyrûnînin bu eserini göklere çıkarmış ve bu eseriyle Onun; “Orta-Çağ İslâm dünyasında Eczacılığın babası unvanını kazandığını” söylemiştir.
      Bütün bunlar gibi, Orta-Çağ Astronomi; Uzay Bilimleri ve Rasad ilminin, İslâm ve insanlık tarihindeki “Muallim-i Ûlâsı”da Uluğ Bey adındaki bir “Türk Bilge Hükümdarı”dır. O da emsali birçok büyük Türk Bilgini gibi, Semerkant ufku ve Türkistan semasında, Astronomi ve Rasat ilminde bir “Güneş” gibi doğmuş, dünyaları dolduran şan ve şöhreti, deryaları andıran ilmi ile Astronomi ve Rasat ilminin “Muallim-i Ûlâsı” olmuştur. Bu Türk Bilgesi; Orta Asya steplerinde kurduğu yeni bir “Rasathane” ile ellerini yıldızlara uzatmış ve kalemi ile hazırladığı yeni “Yıldız Katalogları” ile insanlara göklerin derinliğine giden yolu açmıştır. Uluğ Bey; birçok ilim adamına göre; kendi çağının en büyük Astronomi ve Rasad âlimi olduğu gibi, dünya tarihine ise XV. asrın en büyük Astronomu olarak geçmiştir.

    • @erdalergun6527
      @erdalergun6527 12 днів тому

      Bu köpeklerin girmesi 1944 yıllarından sonra olduğu söyleniyor hemde iki kez benim bile çok zoruma gitti. Neymiş gece geç olmusta işçiler kapıyı kitlemeden gitmiş bu normal bir durum değil canıni orda teslim et o kapıyı açık unutma vijdansiz bunlar