ZİNDANDAN İSM-İ A'ZAMA

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 1 жов 2024
  • Otuzuncu Lem'anın Altıncı Nüktesi İsm-i Kayyum'a bakar.
    İsm-i Hayy'ın bir hülâsası, Nur Çeşmesi'nin bir zeyli olmuş; bu
    İsm-i Kayyum dahi, Otuzuncu Söz'ün zeyli olması münasib görüldü.
    İTİZAR: Bu çok ehemmiyetli mes'eleler ve çok derin ve geniş
    İsm-i Kayyum'un cilve-i a'zamı, hem muntazaman değil, belki ayrı ayrı
    lem'alar tarzında kalbe hutur ettiğinden, hem gayet müşevveş ve acele ve
    tedkiksiz müsvedde halinde kaldığından elbette tabirat ve ifadelerde çok
    noksanlar, intizamsızlıklar bulunacaktır. Mes'elelerin güzelliklerine,
    benim kusurlarımı bağışlamalısınız.
    İHTAR: İsm-i a'zama ait nükteler, a'zamî bir surette geniş, hem
    gayet derin olduğundan, hususan İsm-i Kayyum'a ait mes'eleler ve
    bilhassa Birinci Şuaı (Haşiye) maddiyyunlara baktığı için, daha ziyade
    derin gittiğinden, elbette her adam her mes'eleyi her cihette anlamaz.
    Fakat herkes her mes'eleden bir derece hisse alabilir. "Bir şey bütün elde
    edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz." kaidesiyle, "bu manevî
    bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum" diye vazgeçmek kâr-ı akıl
    değildir. İnsan ne kadar koparsa, o kadar kârdır. İsm-i a'zama ait
    mes'elelerin ihata edilmeyecek derecede genişleri olduğu gibi, akıl
    görmeyecek derecede inceleri de vardır. Hususan İsm-i Hayy ve
    Kayyum'a ve bilhassa hayatın iman erkânına karşı remizlerine ve bilhassa
    Kaza ve Kader rüknüne hayatın işaretine ve İsm-i Kayyum'un Birinci
    Şuaına herkesin fikri yetişmez, fakat hissesiz de kalmaz; belki herhalde
    imanını kuvvetlendirir. Saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanın
    kuvvetleşmesi ehemmiyeti çok azîmdir. İmanın bir zerre kadar kuvveti
    ziyade olması, bir hazinedir. İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî diyor ki:
    "Bir küçük mes'ele-i imaniyenin inkişafı, benim nazarımda yüzler ezvak
    ve kerametlere müreccahtır."
    Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelali Kayyum'dur. Yani
    bizâtihi kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla kaimdir, devam eder
    ve vücudda kalır, beka bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i
    kayyumiyet kesilse, kâinat mahvolur. Hem o Zât-ı Zülcelal'in
    kayyumiyetiyle beraber Kur'an-ı Azîmüşşan'da ferman ettiği gibi..........
    Yani ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef'alinde naziri yoktur, misli olmaz,
    şebihi yoktur, şeriki olmaz. Evet bütün kâinatı bütün şuunatıyla ve
    keyfiyatıyla kabza-i rububiyetinde tutup, bir hane ve bir saray hükmünde
    kemal-i intizam ile tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdes'e misil
    ve mesîl ve şerik ve şebih olmaz, muhaldir. Evet bir zât ki, ona yıldızların
    icadı zerreler kadar kolay gele.. ve en büyük şey en küçük şey gibi
    kudretine müsahhar ola.. ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile
    mani olmaya.. ve hadsiz efrad, bir ferd gibi nazarında hazır ola.. ve bütün
    sesleri birden işite.. ve umumun hadsiz hacatını birden yapabile.. ve
    kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle hiçbir
    şey, hiçbir hal, daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya.. ve hiçbir
    mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle,
    ilmiyle hazır ola.. ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o
    ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyum-u
    Zülcelal'in elbette hiçbir cihetle misli, naziri, şeriki, veziri, zıddı, niddi
    olmaz ve olması muhaldir. Yalnız mesel ve temsil suretinde şuunat-ı
    kudsiyesine bakılabilir. Risale-i Nur'daki bütün temsilât ve teşbihat, bu
    mesel ve temsil nev'indendirler.
    İşte böyle misilsiz ve Vâcib-ül Vücud ve maddeden mücerred ve
    mekândan münezzeh ve tecezzisi ve inkısamı her cihetle muhal ve tegayyür ve tebeddülü mümteni ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde olan bir Zât-ı Akdes'in kâinat safahatında ve tabakat-ı mevcudatında tecelli eden bir kısım cilvelerini ayn-ı Zât-ı Akdes tevehhüm ederek bir kısım
    mahlukatına uluhiyetin ahkâmını veren ehl-i dalalet insanların bir kısmı, o Zât-ı Zülcelal'in bazı eserlerini tabiata isnad etmişler. Halbuki Risale-i Nur'un müteaddid yerlerinde kat'î bürhanlarla isbat edilmiş ki: Tabiat bir san'at-ı İlahiyedir, Sâni' olmaz.. bir kitabet-i Rabbaniyedir, kâtib olmaz..
    bir nakıştır, nakkaş olamaz.. bir defterdir, defterdar olmaz.. bir kanundur, kudret olmaz.. bir mistardır, masdar olmaz.. bir kabildir, münfail olur; fâil olmaz.. bir nizamdır, nâzım olamaz.. bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri' olamaz. Farz-ı muhal olarak en küçük bir zîhayat mahluk tabiata havale
    edilse, "bunu yap" denilse; Risale-i Nur'un çok yerlerinde kat'î bürhanlarla isbat edildiği gibi, o küçük zîhayatın âzaları ve cihazatları adedince kalıplar, belki makineler bulundurmak gerektir; tâ ki, tabiat o işi görebilsin.

КОМЕНТАРІ • 2

  • @ertugrultaskn5485
    @ertugrultaskn5485 Рік тому +1

    Programın başlangıcı bana hic yabancı gelmedi sanki