Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) SOHBETLER ► bit.ly/38VxUjs Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) Dualar ve Zikirler ► bit.ly/3hqN9FB Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 1 ► bit.ly/2ZJRtdn Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 2 ► bit.ly/3jNBlyw Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 3 ► bit.ly/2XZuJW4 Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 4 ► bit.ly/3mnGvmv Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 5 ► bit.ly/3pM2kOz Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 6 ► bit.ly/3Ep4VSP Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. YÛSUF ► bit.ly/3P4Bv2Y Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) BEDİR GAZVESİ► bit.ly/3FuRi86 Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. EBÛBEKİR ► bit.ly/3FJ9CKE Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. ALİ'YYÜL-MURTEZÂ► bit.ly/3UQkWJ4 Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HÂLİD BİN VELİD KİTABI ► bit.ly/3BsiH82 Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) OSMAN ZİNNÜREYN KİTABI ► bit.ly/3Hr4Kej Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. ÖMER'UL-FÂRUK KİTABI► bit.ly/3uIlYwh Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) ASHÂB-I KİRAM 1 KİTABI ► bit.ly/3YjktlG Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) ASHÂB-I KİRAM 2 KİTABI ► bit.ly/3Bv9Xhr Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) UHUD GAZVESİ KİTABI ► bit.ly/3iYMONV
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 1.Bölüm Bu muharebe: Dünya ve evlat ve her şeyden feragat ve büyük fedakarlığın mahşeri bir günü idi. Çünkü iki ordu birbirine yaklaştığı zaman karşı karsıya gelenlerin baba ile evlat ve kardeş ile kardeş olduğu görüldü. Bir tarafta hak, bir tarafta bâtıl; bir tarafta nur, bir tarafta zulmet; bir tarafta muvahhitler, bir tarafta müşrikler duruyordu. Fakat manzara mâzide asla misli sebkat etmemiş bir şekilde pek müessir idi. Bütün dünyadaki yegâne ''Tevhid'' kitlesinin mukadderatı tehlikede idi. Âlem-i İslam'ın hayatı Bedir cephesinde bulunan birkaç yüz fedai muvahhidin hayatına bağlı görünüyordu. Hazret-i Ebû Bekir henüz İslamiyet'i kabul etmeyen oğlu ilerlediği zaman, kılıcını çekmiş oğluna karşı yürümüştü. Oğluyla mukâtele etmek üzere ruhsat istediyse de Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: ''Yâ Ebâ Bekir ! Bilmez misin ki sen benim görür gözüm, işidir kulağım menzilesindesin!'' buyurarak ruhsat vermedi ve yanından ayırmadı. Oğlu Abdurrahman ise bilâhare şeref-i İslam ile müşerref olup süvari fırka kumandanlığında bulunarak ordu-yı İslam'da büyük hizmetler görmüştür. işte din kuvveti ve aşkı böyle bahadır olan bir evlâda karşı yürümekten geri bırakmamıştı. Hazret-i Ömer de dayısını öldürmek mecburiyetinde kalmıştı. Hazret-i Ebu Ubeyde bin Cerrah da, karşısında kendisini öldürmeğe azmeden babasını öldürmek zaruretinde kalmıştı. İki taraf yürümeğe ve yekdiğerine yaklaşmağa başladı. Oklar ise iki taraftan atılmakta idi. O sIrada Hazrec kabilesinden Hârise bin Sürâka nâm nevcivân geride durup ilerideki şüceâ'nın mukâtelesini temaşa edenler içinde idi. Düşman tarafından atılıp da öndeki saff-ı harbin üzerinden geçen bir ok ona dokundu ve sehiv oldu. İşte Ensar'dan iptida şehit olan budur. Saff-ı harbin önünde bulunan guzât-ı İslam'ın üzerinden okun düşüp de arkada bulunan Harise'ye dokunarak şehit etmesi cümleye mucibi hayret oldu. Ecel oklarının öndekilerle arkadakilere yapacağı tesir fark etmediği ve ileridekilerin tehlikesi de geridekilerin tehlikesinden ziyade olmadığı bu hâdise ile anlaşıldı. (1) (1) Hârise'nin validesi bilâhare Huzûr-I Nebevi'ye gelerek: Yâ Nebiyyallah! Hârise'nin halinden bana haber vermez misiniz? Onu Bedir Günü serseri bir ok dokunarak öldürmüştü. Eğer oğlum cennette ise bu acıya sabrederim, cennette değilse ona gücüm yettiği kadar ağlamağa çalışırım'' demişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Hazretleri de: ''Ey Hârise'nin anası! Sana şanlı bir haber vereyim. Cennette birçok yüksek dereceler vardır. Oğlun muhakkak bunlardan Firdevs-i A'lâ denilen en yüksek dereceye erişti'' buyurmuştu. Bu cevap üzerine validesi: ''iyi iyi; yâ Hârise ne mutlu sana!'' diye dönüp gitmiştir. Hârise radıyallahu anh bir kere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz'in: - ''Yâ Hârise! Bu gece nasıl sabaha çıktın?'' diye vaki olan sual ve iltifatına karşı: - ''Allah'ın varlığına ve birliğine gerçekten inanarak sabahladım.'' diye arifane cevap vermiş. Sonra da Hârise: - ''Yâ Rasûlullah! Hakkımda şehadetle dua buyurmanızı ve şehit olmamı dilerim'' diye temennide bulunmuştu. Hârise Bedir Harbi'nde su içmek üzere havuz başına geldiğinde Hıbbân ibn-i Arika tarafından atılan bir ok, Hârise'nin hançeresine isabet ederek şehit olmuştur. Medineli Ebâ Musâ'nın bildirdiğine göre Hârise, şehadeti zamanında erkek çağına ermemişti. Bedir harbini seyre gelmiş bir oğlancık idi. Bunun için oku atan Hibbân okunu Hârise'yi öldürmek için atmamıştı. Bu cihetle ok ''serseri'' vasfile tavsıyf olunmuştur. Hârise'nin anası da sehiv olmak için; düşmanın ihtiyarıyla (bizzat hedef olarak) atıp öldürmesi, şehadetin şartıdır zannediyordu. Bunun için sormuştu. Mübarezelerden ve atılan oklardan birkaç ashap şehit olduktan sonra iki taraftan umumi bir hamle başladı. Muharebe çok kızışmıştı... Hz. Peygamber'in Duası: O esnada Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri de yâr-ı ğârı Ebu Bekir Siddiyk radiyallahu anh de yanında olduğu halde, küçük ve toparlak bir çadır içinde Hak celle ve alâ hazretlerine karşı dua ve niyaza başladı: - ''Ya Rabb! Peygamberlerine yardım edeceğin hakkındaki ahdini (2) ve zafer vadini yerine getirmeni senden isterim. Allah'ım! Eğer müminlerin helakini diliyor isen bugünden sonra sana ibadet eden bulunmayacaktır!'' diye niyaza başladı. Bu hal bütün Ashâb'ı tehyic etti, hepsinin gözlerinden yaşlar boşandı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz hazretleri mübarek ellerini yukarı kaldırarak pek ziyade heyecan içinde kemâl-i suzişle öyle dua buyuruyor idi ki, müstağrak bir halde mübarek omuzundaki ridası arkasından düştüğü halde farkına varmamıştı ve secdeye kapanmıştı. (2) Buhari Şerhinde: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Hak Teâlâ hazretlerinden infazını istediği ''AHD ve VA'D''i şöyle izah ediliyor: Birincisi: Cenâb-ı Allah'ın ahdi Sâffât suresinin 171, 172, 173'ncü ayetlerinde şöyle buyurduğu bildiriliyor: ''Muhakkak ki Peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında ezelde şu vadimiz sebk etmiştir: Onlar, evet muhakkak peygamberler elbette muzaffer olacaklardır!'' ikincisi: Cenâb-ı Allah'ın vadidir ki, bu da Enfâl Suresi'nin yedinci ayetinde şöyle buyurulmuştur: ''O vakti hatırlayınız ki, Allah size iki tâifeden birini ''Haydi o sizindir'' diye vaat buyuruyordu da siz şevketsiz olan tarafın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Cenâb-ı Allah, kendi emirleriyle hakkı yerine getirmek, kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu.'' Bu iki taifeden birisi: Ebû Süfyan'ın riyaseti altındaki, Şam'dan Mekke'ye gelmekte olan büyük bir kervan, Diğeri de: Ebû Cehil'in riyaseti altında Mekke'den hareket eden ve Müslümanları vurmak isteyen bir ordu idi. Cenâb-ı Allah bunlardan herhangisi üzerine hareket edilirse ona galebe ve zafer vaat buyurmuştu. Ebu Bekir Sıddiyk radiyallahu anh de ridâsinı alıp omuzlarına koymuş ve arkasında beklemiştir. Nihayet Hazret-i Ebu Bekir, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ellerinden tutarak:
- ''Bu kadar dilek yetişir ya Rasulallah! Rabbine karşı duada ısrar buyurdun! Cenâb-ı Allah sana vaat ettiği zaferi yakında verecektir!'' dedi. işte bu dua ve niyaz sırasında Hazret-i Resulullah sallallahu teala aleyhi ve sellem efendimize hafifçe bir uyku geldi ve hemen tebessüm ederek uyandı: - ''Müjde yâ Ebâ Bekir! işte melâike-i kiram ile Cebrail aleyhisselâm imdada geldi!'' diye buyurdu. (3) (3) Mevâhib'den: İbn-i Abbas radıyallahu teâlâ anhüma buyurmuştur ki: Beni Gıfar'dan bir kimse bana dedi ki: ''Amcam oğlu ile ben bir yüksek dağ üstüne çıktık ki Bedir'in üzerine havaleli idi. Cengi temaşa ederek, garazımız bu idi ki hangi tâife bozulursa inip esvaplarını yağma edelim. Bu hâlette durur iken yukarıdan bir bulut inip bize yaklaştı. İçinden at avazlarını İşittik ve bir kimsenin ''ileri yürü Hayzum'' dediğini ben işittim. Amcam oğlunun yüreği koptu ve orada helak oldu, ben dahi helak olayacaktım dedi. Beyhakıy ve Ebu Nuaym rivayet etmişlerdir ki: ''Hayzum Cebrail Aleyhisselâm'ın atının ismidir..'' Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz zırh içinde idi. Bu duadan sonra şu vahy-i celili okuyarak çadırdan çıktı: Yani: Herhalde Bedir'deki topluluk yakında hezimete uğrayacak ve onlar (Kureyş) arkalarına dönüp gidecekler. Belki bu gidişin müntehası azaplarının vaat olunduğu saattir ki o saatin azabı o büyük belâdır ve daha acıdır.'' (Kuran/Kamer Suresi 45-46) Tefsir 'de beyan olunduğuna nazaran Bedir vakası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin fiilen ilk defa bulunduğu muharebedir. Mervidir ki, o esnada misli görülmemiş gayet şiddetli bir rüzgar çıkıp göz gözü görmez olmuş. Bu ise meğer melâike-i kiram ile Cebrail Aleyhisselâm'ın gelişi imiş ki, meydan-i harbe gelmişler ve ablak atlara binmiş insanlar suretinde görünmüşler. Ve müşriklere karşı saf bağlayıp durmuşlar !.. (2. Dipnot)
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 2.Bölüm (2. Dipnot Giriş) Tefsire nazaran: Yani: ''Zikret habibim o zamanı ki o zamanda müminlere arız olan korkuyu kaldırmak için onlara sen: ''Semadan nazil olan üç bin melek ile Rabbinizin size imdat etmesi kâfi değil mi?'' diyerek onların kalplerini sevk ediyordun. Eğer Allah'tan imdat ister iseniz bu kadar imdat size kifayet eder. Lâkin onların mukâtelelerinden göreceğiniz meşakkate sabr eder ve firar etmek ve münhezim olmaktan korkar iseniz ve onlar size su saatte fevri yani kemâl-i süratle gelirlerse dahi Rabbiniz size alâmetlenmiş beş bin melekle imdat eder. Allah Teâlâ meleklerle imdat kılmadı, ancak size müjde kıldı ve sizin kalpleriniz kararlaşsın ve rahat olsun için size imdat ve o imdat ile sizi tebşir etti. Halbuki nusrat ancak âleme galip ve ef'ali hikmetten hâli olmayan Allah Teâlâ tarafından olur. Allah Teâlâ kafirlerden bir fırkayı helak etmek veyahut inhizâmıyla onları makhur edip hâib u hâsir olarak nedametle geri döndürmek için size Nusret vermiştir.'' (Kuran/ Âl-i İmrân: 124-127) Bu ayette geçen meleklerle imdat, Bedir gazâsında olmuştur. Vacip Teâlâ ve Tekaddes hazretleri evvelâ bin melâike ile imdat edip sonra iki bin daha göndermekle ayette beyan olunduğu vechile üç bin olmuştur. Bundan sonra iki bin daha göndermekle imdada gelen melâike beş bin olduğu sarâhat-i Kur'an ile sabittir. Fakat bazı ayette bin, diğerinde üç bin bundan sonraki ayette beş bin olduğunun tevcihi evvelce beyan olduğu vecihle evvelâ bin melâike ile olup sonra iki bin melâike daha imdat etmekle mecmûu üç bin oldu. Sonra iki bin daha ilâve edilince mecmûu beş bine baliğ olmuştur. Binaenaleyh ayetlerde mübâyenet yoktur. Fahr-i Râzi'nin beyanı vechile meleklerin asâkir-i İslâmiyye nasıl yardım ettiğinde ihtilâf var ise de müfessirine nazaran melekler müminlerle beraber muharebeye girmişler, Müslümanlara kuvvet-i kalp vermişler ve Müslümanların adedini çok göstermekle kâfirleri korkutmuşlardır. İbn-i Abbâs hazretlerinin rivayetine nazaran, melekler, sarıkları sarı ve kır olan atların, alınlarında ve kuyruklarında beyaz bir şey bağlı olduğu halde gelmişler ve alametleri böyle görülmüştür. Melekler alâmet-i mümtâze ile gelince Rasûlullah sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem-'in Ashabına: - ''Melekler alâmet-i fârika ile geldiler, siz de alâmetlenin!'' buyurduğu ve Hazreti Ali, Hamza, Zübeyr ridvanullahi aleyhim ecmeiyn-'in de alâmet ihtiyar ettikleri mervidir. Diğer âyet-i celile şerhinde de: ''Cenâb-ı Allah'ın imdadı olmadı illâ size beşâret oldu. Ve düşmandan kalbinize gelen korkuyu kaldırmak ve imdat sebebiyle kalbinizi rahat ettirmek ve ıstırabınızı sükûnete tebdil etmek için size meleklerle imdat etti. Halbuki nusrat ancak tarafı İlahi'den olur ki Allah Teâlâ istediği kullarına in'âm ve istediğinden intikama kadir ve herkesin halini bilir. Ve ef'ali hikmet üzerine müştemildir. Allah'ın size nusratı, müşriklerin kuvvetini teşkil eden erkân-ı mühimmesinden bir kısmını katletmek ve diğer bir kısmını elinize esir düşürmek veyahut onları makhur kılarak her cihetten zarar görücü oldukları halde geri döndürmek için Hakk celle Ve âlâ hazretlerinin inayeti zuhur etmiştir. Fahr-i Râzi'nin beyânı vechile Vâcib Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin meleklerle imdadını müminlere beyan etmekte müminlere iki fâide vardır. Birincisi: Kalplerine ferah idhâl etmek. ikincisi: Allah'ın nusrat edeceğini bilerek kalplerine kuvvet ve şecaat vermektir. Cenâb-ı Allah'ın nusratından da müminlere iki fâide vardır: Birincisi: Kâfirlerin bir taifesini helâk edip kuvvetlerini kırmak. ikincisi: Onları mağlup, rezil ve rüsva etmekle din-i İslam'ın esasını kurmak ve Cezire-i Arap'a karşı şevket-i islâmiyye'yi ilâ etmektir. Sahih-i Buhâri şerhi 'ne nazaran meleklerin bu harbe yardımları harbe bizzat iştirak etmek suretiyle fiili bir yardımdır. Nitekim âyet-i celile de buyrulmuştur ki, bu ilahi hitap pek sârihdir: ''Hak Teâlâ hazretleri tarafından Meleklere hitaben: ''Haydi gidiniz, benim nusratım sizinle beraberdir. Müminleri saflarında tutunuz, sebat ettiriniz, ben şimdi kâfirlerin gönüllerine dehşet ve haşyet vereceğim, siz hemen onların boyunlarının üstüne vurunuz, vücutlarının bütün ek yerlerini, parmaklarını vurup kırınız'' buyurdu. (Kuran/Enfâl/12) Hadis-i sahih de bunu teyit eder mahiyettedir ve bunların emsali pek çok sarih rivayetlerde vardır. Mevâhib'de rivayet olunur ki: O gün melâikenin katlettikleri kâfirlerin boyunlarında ve parmaklarının ucunda kara kara nişanlar var idi. Ashap ondan bilirler idi ki onlat melâikenin öldürdükleridirler. Âyet-i Celile'de: ''Simalarıyla bilinen melekler'' buyurulduğu vechile, Bedir'de bulunan her sahabe bunları görmüştür. Hatta Ashâb-ı Kirâm'ın görmesi şöyle dursun, Kureyş müşriklerinin de İslam askerini birkaç misil gördükleri; ''Diğeri ise kâfirdi. Onlar öbürlerini (Müslümanları) baş gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.'' (Kuran/Al-i imrân: 13) kavl-i celili ile hikâye buyurulmuştur ki bu görülen ziyade de muavenet için gelen melekler idi. Pek çok harpte ordu-yı İslam bu gibi ilâhi nusrat ve muavenete mazhar olmuş ise de, ibn-i İshak'ın, İbn-i Abbâs'dan rivayetine göre meleklerin fiilen harbe iştiraki Bedir harbinin hususiyetindendir.
Buhari'nin rivayetine göre: Zürrakıy Rifâa bin Râfi' radıyallahu anh Ensar'dan ve Bedir'de hazır bulunan mücahitlerden idi. Der ki: - Bedir Harbi sırasında bir ara Cebrail aleyhisselâm Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi de: - Yâ Rasûlullah! içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız? diye sordu. Rasûlullah da: - Müslümanların en faziletli simaları sayarız. buyurdu. Yahut buna benzer bir söz söyledi. Cebrail de: - Biz de meleklerden Bedir'de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz, dedi.
İbn-i Abbâs radıyalahu anhüma'dan: rivayete göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Bedir günü: ''Ey Ebû Bekir! işte su Cibril'dir. Allah tarafından sana yardımcı geldi. Atının başını ve gemini tutmuş, harp silahı ve zırh üzerinde hücuma müheyya bir halde buyurmuştur.'' (2. Dipnot Bitiş) Bu dahi şöhretle rivayet edilir ki: Kureyş ile Kinâne arasında vaktiyle muharebe vuku bulmuş olduğundan bu kere Kinâne kabilesi fırsatı ganimet ittihaz ederek, arkadan gelip hücum etmesinler diye Kureyş taifesi endişe ederken, Kinâne şeyhlerinden meşhur Sürâka bin Malik bir fırka süvari ile Kureyş ordusuna gelip: - ''Ben sizinle beraberim!'' diye onlara cesaret vermiş! Halbuki Sürâka, Haris ibn-i Hişâm ile el ele tutuşup gezerlerken öyle şiddetli bir bora ile melekler gelince Sürâka, Hâris'den ayrılıp askerlerini alıp savuşmuş. Ve onun savuşup gitmesi Kureyş taifesini vehm ü telâşa düşürmüş. Ve hatta Ebu Cehil: ''Siz Süraka'ya bakmayınız, onun Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile gizli ittifakı vardır. Muhammedileri bitirdikten sonra dönüp de Kadid menziline vardığımızda ben ona Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 'in taraftarlığının ne demek olduğunu öğretirim, hemen siz yürüyünüz'' diyerek kavmine cesaret vermişti. Kureyş ordusu bozulup da Mekke'ye vardıklarında, askerin inhizamına Sürâka sebep oldu, demişler. Sürâka da onu işitince: Vallahi ben sizin Bedr'e azimetinizi duymadım, fakat hezimetinizi işittim, demiş!
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 3.Bölüm Sonra Sürâka suretinde görünen iblis ve avaresinin de şeytanlar olduğu anlaşılmış! Bir zaman sonra Sürâka Müslüman olunca aralarında şeytan işi olduğunu söyleşirler imiş. (3. Dipnot) (3. Dipnot Başlangıç) ''Zikredin o zamanı ki o zamanda şeytan amellerini kâfirlere tezyin etti. Ve ''Size galip olacak bugün nasdan kimse yoktur ve elbette ben size yardımcıyım'' dedi. Vakta ki İslam ve kâfir askerleri birbirlerini görüp muharebeye tutuşacağı zaman şeytan arkasına döndü ve dedi ki: Ben size refik olamam, zira sizden ve amelinizden beriyim ve ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum, binâenaleyh teşrik-i mesâi edemem. Çünkü ben Allah'tan korkarım, tahkika Allah'ın azabı şiddetlidir. (Kuran/Enfâl/48) âyeti Bedir harbinde kâfirlerin nasıl bozguna uğradıklarını anlatıyor. Evvelce Medine ahalisinin hayvanlarını sürüp götüren Kürz ibn-i Cabir el-Fihri'nin bulunduğu bâdiyede oturan Urbân-ı Kureyş'in (Kureyş araplarının) da gelip Kureyş-i Mekke'ye yardım edecekleri de işitilmişti. Halbuki Kureyş ordusunun kuvveti zaten ehl-i İslam'a nispetle kat kat ziyade olduğu halde bir de urban gûrûhu da gelip onlara katılacak olursa kuvvetleri daha ziyade artar diye ehl-i İslâm endişeye duçar olmuş idi. Onun üzerine taraf-ı Bari'den meleklerle ehl-i İslam'a imdat olunacağı tebşir buyuruldu. Her ne kadar Kürz ibn-i Cabir de Mekke Kureyş'ine yardım etmek niyetinde bulunmuş ise de Kureyş ordusunun pek perişan bir halde bozulduğunu haber alınca sarf-ı nazar etmiştir.
''Ey Müminler! Siz kâfirleri surette katlettiniz ise de hakikatte katletmediniz, ve lakin onları hakikatte Allah katletti. Ve yâ Ekreme'r-Rusül! Düşmana sen toprak ve çakıl atmakla emir olunduğun zaman zahirde atmış isen de hakikatde Allah Teâlâ attı. Ve Allah Teâlâ müminleri nusrat ve zafer ve ayetleri müşahede gibi birtakım nimetleriyle ehl-i imanı mütena'ım kılmak için gözlerini toprakla doldurmuştur. Zira Allah Teâlâ, kullarının sözlerini işitir ve hallerini bilir.'' (Kuran/Enfâl/17) Kâzi Beyzâvi'nin beyanına nazaran Bedir'de Kureyş görülünce Hazret-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - ''İşte şu gelen Kureyş'dir, kibir ve gururlarıyla geliyorlar ve Resulünü tekzip ederler. Yâ Rab! Va'd buyurduğun nusratını isterim'', demesi üzerine Cibril-i Emin geldi, ''yerden bir avuç toprak alıp kâfirlerin gözlerine atmasını'' tarif etti. Bu toprak hakikatte Cenâb-ı Allah'ın kudretiyle atılmamış olsaydı, sâir efrâd-ı beşerin attığı gibi kâfirlerin bazısına isabet eder, bazısına isabet etmezdi. Bir avuç toprağın bin küsur kişiye isabet etmesi harikulade mucize kabilinden olup mucizeyi halk eden ise Hak celle ve ala hazretleri olduğu cihetle Remy'i Cenâb-ı Hakk kendi zatına nispet etmiştir. Fahr-i Râzi, Hâzin ve Nisâbûri'nin beyanlarına nazaran bu âyet-i celilenin sebeb-i nüzulü: Bedir Gazasından fariğ olunca Ashâb-ı Kiram'dan biri muharebe esnasında kendisinin düşmanı katletmesinden şecaatle bahsederek iftihara başlayınca Cenâb-ı Hak bu ayeti İnzal buyurarak ehl-i imân'ı müfaharetden men etmiştir. (3. Dipnot Bitiş) O sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri bir avuç ufak tas alıp: ''Yüzleri kabih ve kara olsun'' diyerek düşmanların üzerine attı. O taşların birer danesi müşriklerin gözlerine ve burunlarının deliklerine isabetle onları sersem etti. Bu hal mücazat-ı Nebeviyye'den ve Kureyş ordusunun bozulmasını mucip olan esbap-ı maneviyyedendir. Bu misillü sebeplerden dolayı artık Kureyş ordusuna tezelzül gelmiş, olduğundan Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri hücum emrini verdi. Şöyle ki: - ''Her kim bugün düşmandan yüz çevirmeyip de sebat eyler ve şehiden vefat eylerse Cenâb-ı Hakk elbette onu cennete koyacaktır. Bugün şehit olanlara Cennetü'l-Firdevs hazır ve onlara Rıdvân muntazırdır.'' yollu hem sahih, hem müessir sözlerle Ashâb-ı Kirâmını teşvik ederek: - ''Haydi şiddetli hamle ve hücum ediniz!'' diye buyurdu. Hazrec kabilesinden Umeyr İbn-i Humâm radıyallahu anh hazretleri hurma yerken cennet müjdesini işittikte: - ''Peh peh! Cennete girmek için şu heriflerin elinde ölmekten başka bir şey lazım değil mi? Pek iyi!'' diyerek elindeki hurmaları yere attı ve hemen sell-i seyf edip şehadetin faziletine dair güzel ve müessir beyitler söyleyerek düşman üzerine hücum etti. Artık geri dönmeyip nice müşrikini katl ettikten sonra nihayet kendisi dahi şehit olarak Cennet'ül-Firdevs'e gitti, radıyallahu anh. Millet-i islâmiyye'de oktan başka silah ile şehit olanların birincisi Umeyr ibn-i Humam'dır. Afra Hatun'un büyük oğlu Avf radıyallahu anh dahi şehadet mertebesine nail olmak için zırhını çıkarıp attı ve hemen sell-i seyf ederek düşman Üzerine hücum etti. Ve müşrikinden nicelerini öldürdü. Nihayet kendisi de şehit olup muradına erdi, radıyallahu anh. (4. Dipnot) (4. Dipnot Başlangıç) Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardır: -Şehidin Allah indinde yedi hasleti vardır: 1- Kanı ilk aktığı anda günahları mağfiret olunur. 2- Cennetteki makamını görür. 3- İman elbisesi giydirilir. 4- Yetmiş iki huri ile tezvic edilir. 5- Kabir azabından kurtarılır ve kıyamet gününde büyük korkudan emin olur. 6- Başına dünya ve dünyadakilerden kıymetli yakuttan vakar ve heybet tacı giydirilir. 7- Ehl-i beyt ve akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder, (Râmûzu'l-Ehâdis) (4. Dipnot Bitiş) Sâir Ashâb-ı Kirâm hazaratı dahi hep dalkılıç olup ileri seğirttiler. Taraf taraf hamle ve hücum ile düşmanın saflarını yardılar. Ale'l-husus Cenâb-ı Allah'ın Arslan'ı Hazret-i Hamza radıyallahu anh her hangi tarafa hücum ettiyse düşman fırkalarını yarıp geçerdi. Hazret-i Ali radiyallahu anh dahi ona peyrev olarak önüne gelen müşrikleri kılıç ile ikiye biçer idi. Kureyş'in meşhur reislerinden Zem'a bin Esved, Hazret-i Hamza ile Hazret-i Ali hattına rast gelerek derhal onu katl ettiler. Ve kardeşi Ukayl ibn-i Esved de o sırada katl olundu. Benî Sehm'in en büyük reisleri olan dört kişi bu muhâcemede katl olundu. Şöyle ki: Münebbih ibn-i Haccâc-ı Sehmî'yi Ebu Yüsr'ül-Ensari Hazretleri katletti. Nebih ibn-i Haccâc-ı da Hazret-i Hamza ile Hazret-i Sa'd ibn-i Ebi Vakkas katletti. Nebih oğlu As'ı ve bir de Eb'ul-As ibn-i Kays-ı Sehmi'yi de Hazret-i Ali katletti. Bunlardan başka Hazret-i Ali Kureyş rüesasından Hazret-i Talha'nın amcası Amr ibn-i Osman ibn-i Amru't-Teymi"yi ve Hazret-i. Hadicetü'|-Kübrấ'nin kardeşi Nevfel ibn-i Huveylid ile Ubeyde bin Said bin As bin Ümeyye'yi dahi katletti. Ebu'l-Buhteri bin Hişam da Mücezzer ibn-i Ziyad elinde maktul oldu. Kureyş reislerinden olan Ebu'l- Buhteri Mücezzer'e rast gelmiş, Mücezzer ona: - Peygamberimiz bizi, sizi öldürmekten men etti, onun için sana dokunmayacağız demiş. Ebu'l-Buhteri de: - Yanındaki arkadaşının ne olacağını sormuş. Onunla harp edileceği cevabını alınca, Ebû'l-Buhteri de: - Bütün arap kadınlarının benimle istihzâ etmelerine tahammül edemem, hepsi de ''Ebu'l-Buhteri arkadaşlarını bıraktı kaçtı derler. Asil bir insan arkadaşını teslim etmez, meğer ki can vere veya başka bir yol bula'' demiş ve Mücezzer üzerine hücum etmiş ise de kendisi maktul düşmüş idi. Hazret-i Hamza radıyallahu anh Ebû Cehil zannıyla rüesây-ı müşrikinden ve Beni Mahzum'dan Hâlid bin Velid'in kardeşi Ebu Kays ibn-i Velid'i, Hazret-i Ali de Benî Mahzum'dan Abdullah ibn-i Münzir'i katletti. Yine rüesây-ı Kureyş'den Ümm-ü Seleme'nin kardeşi Mes'ud ibn-i Umeyye el-Mahzumi dahi Hazret-i Hamza'nın kılıcından geçti. Ebu Seleme'nin kardeşi Esved ibn-i Esed dahi bu sırada katl olundu.
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) SOHBETLER ► bit.ly/38VxUjs
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) Dualar ve Zikirler ► bit.ly/3hqN9FB
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 1 ► bit.ly/2ZJRtdn
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 2 ► bit.ly/3jNBlyw
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 3 ► bit.ly/2XZuJW4
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 4 ► bit.ly/3mnGvmv
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 5 ► bit.ly/3pM2kOz
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) MUSÂHABE 6 ► bit.ly/3Ep4VSP
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. YÛSUF ► bit.ly/3P4Bv2Y
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) BEDİR GAZVESİ► bit.ly/3FuRi86
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. EBÛBEKİR ► bit.ly/3FJ9CKE
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. ALİ'YYÜL-MURTEZÂ► bit.ly/3UQkWJ4
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HÂLİD BİN VELİD KİTABI ► bit.ly/3BsiH82
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) OSMAN ZİNNÜREYN KİTABI ► bit.ly/3Hr4Kej
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) HZ. ÖMER'UL-FÂRUK KİTABI► bit.ly/3uIlYwh
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) ASHÂB-I KİRAM 1 KİTABI ► bit.ly/3YjktlG
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) ASHÂB-I KİRAM 2 KİTABI ► bit.ly/3Bv9Xhr
Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) UHUD GAZVESİ KİTABI ► bit.ly/3iYMONV
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 1.Bölüm
Bu muharebe: Dünya ve evlat ve her şeyden feragat ve büyük fedakarlığın mahşeri bir günü idi. Çünkü iki ordu birbirine yaklaştığı zaman karşı karsıya gelenlerin baba ile evlat ve kardeş ile kardeş olduğu görüldü. Bir tarafta hak, bir tarafta bâtıl; bir tarafta nur, bir tarafta zulmet; bir tarafta muvahhitler, bir tarafta müşrikler duruyordu.
Fakat manzara mâzide asla misli sebkat etmemiş bir şekilde pek müessir idi. Bütün dünyadaki yegâne ''Tevhid'' kitlesinin mukadderatı tehlikede idi. Âlem-i İslam'ın hayatı Bedir cephesinde bulunan birkaç yüz fedai muvahhidin hayatına bağlı görünüyordu.
Hazret-i Ebû Bekir henüz İslamiyet'i kabul etmeyen oğlu ilerlediği zaman, kılıcını çekmiş oğluna karşı yürümüştü. Oğluyla mukâtele etmek üzere ruhsat istediyse de Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: ''Yâ Ebâ Bekir ! Bilmez misin ki sen benim görür gözüm, işidir kulağım menzilesindesin!'' buyurarak ruhsat vermedi ve yanından ayırmadı.
Oğlu Abdurrahman ise bilâhare şeref-i İslam ile müşerref olup süvari fırka kumandanlığında bulunarak ordu-yı İslam'da büyük hizmetler görmüştür.
işte din kuvveti ve aşkı böyle bahadır olan bir evlâda karşı yürümekten geri bırakmamıştı.
Hazret-i Ömer de dayısını öldürmek mecburiyetinde kalmıştı.
Hazret-i Ebu Ubeyde bin Cerrah da, karşısında kendisini öldürmeğe azmeden babasını öldürmek zaruretinde kalmıştı.
İki taraf yürümeğe ve yekdiğerine yaklaşmağa başladı. Oklar ise iki taraftan atılmakta idi. O sIrada Hazrec kabilesinden Hârise bin Sürâka nâm nevcivân geride durup ilerideki şüceâ'nın mukâtelesini temaşa edenler içinde idi.
Düşman tarafından atılıp da öndeki saff-ı harbin üzerinden geçen bir ok ona dokundu ve sehiv oldu. İşte Ensar'dan iptida şehit olan budur.
Saff-ı harbin önünde bulunan guzât-ı İslam'ın üzerinden okun düşüp de arkada bulunan Harise'ye dokunarak şehit etmesi cümleye mucibi hayret oldu. Ecel oklarının öndekilerle arkadakilere yapacağı tesir fark etmediği ve ileridekilerin tehlikesi de geridekilerin tehlikesinden ziyade olmadığı bu hâdise ile anlaşıldı. (1)
(1) Hârise'nin validesi bilâhare Huzûr-I Nebevi'ye gelerek:
Yâ Nebiyyallah! Hârise'nin halinden bana haber vermez misiniz? Onu Bedir Günü serseri bir ok dokunarak öldürmüştü. Eğer oğlum cennette ise bu acıya sabrederim, cennette değilse ona gücüm yettiği kadar ağlamağa çalışırım'' demişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Hazretleri de:
''Ey Hârise'nin anası! Sana şanlı bir haber vereyim. Cennette birçok yüksek dereceler vardır. Oğlun muhakkak bunlardan Firdevs-i A'lâ denilen en yüksek dereceye erişti'' buyurmuştu. Bu cevap üzerine validesi: ''iyi iyi; yâ Hârise ne mutlu sana!'' diye dönüp gitmiştir.
Hârise radıyallahu anh bir kere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz'in:
- ''Yâ Hârise! Bu gece nasıl sabaha çıktın?'' diye vaki olan sual ve iltifatına karşı:
- ''Allah'ın varlığına ve birliğine gerçekten inanarak sabahladım.'' diye arifane cevap vermiş. Sonra da Hârise:
- ''Yâ Rasûlullah! Hakkımda şehadetle dua buyurmanızı ve şehit olmamı dilerim'' diye temennide bulunmuştu. Hârise Bedir Harbi'nde su içmek üzere havuz başına geldiğinde Hıbbân ibn-i Arika tarafından atılan bir ok, Hârise'nin hançeresine isabet ederek şehit olmuştur.
Medineli Ebâ Musâ'nın bildirdiğine göre Hârise, şehadeti zamanında erkek çağına ermemişti. Bedir harbini seyre gelmiş bir oğlancık idi. Bunun için oku atan Hibbân okunu Hârise'yi öldürmek için atmamıştı. Bu cihetle ok ''serseri'' vasfile tavsıyf olunmuştur. Hârise'nin anası da sehiv olmak için; düşmanın ihtiyarıyla (bizzat hedef olarak) atıp öldürmesi, şehadetin şartıdır zannediyordu. Bunun için sormuştu.
Mübarezelerden ve atılan oklardan birkaç ashap şehit olduktan sonra iki taraftan umumi bir hamle başladı. Muharebe çok kızışmıştı...
Hz. Peygamber'in Duası:
O esnada Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri de yâr-ı ğârı Ebu Bekir Siddiyk radiyallahu anh de yanında olduğu halde, küçük ve toparlak bir çadır içinde Hak celle ve alâ hazretlerine karşı dua ve niyaza başladı:
- ''Ya Rabb! Peygamberlerine yardım edeceğin hakkındaki ahdini (2) ve zafer vadini yerine getirmeni senden isterim. Allah'ım! Eğer müminlerin helakini diliyor isen bugünden sonra sana ibadet eden bulunmayacaktır!'' diye niyaza başladı. Bu hal bütün Ashâb'ı tehyic etti, hepsinin gözlerinden yaşlar boşandı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz hazretleri mübarek ellerini yukarı kaldırarak pek ziyade heyecan içinde kemâl-i suzişle öyle dua buyuruyor idi ki, müstağrak bir halde mübarek omuzundaki ridası arkasından düştüğü halde farkına varmamıştı ve secdeye kapanmıştı.
(2) Buhari Şerhinde: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Hak Teâlâ hazretlerinden infazını istediği ''AHD ve VA'D''i şöyle izah ediliyor:
Birincisi: Cenâb-ı Allah'ın ahdi Sâffât suresinin 171, 172, 173'ncü ayetlerinde şöyle buyurduğu bildiriliyor: ''Muhakkak ki Peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında ezelde şu vadimiz sebk etmiştir: Onlar, evet muhakkak peygamberler elbette muzaffer olacaklardır!''
ikincisi: Cenâb-ı Allah'ın vadidir ki, bu da Enfâl Suresi'nin yedinci ayetinde şöyle buyurulmuştur: ''O vakti hatırlayınız ki, Allah size iki tâifeden birini ''Haydi o sizindir'' diye vaat buyuruyordu da siz şevketsiz olan tarafın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Cenâb-ı Allah, kendi emirleriyle hakkı yerine getirmek, kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu.''
Bu iki taifeden birisi: Ebû Süfyan'ın riyaseti altındaki, Şam'dan Mekke'ye gelmekte olan büyük bir kervan, Diğeri de: Ebû Cehil'in riyaseti altında Mekke'den hareket eden ve Müslümanları vurmak isteyen bir ordu idi. Cenâb-ı Allah bunlardan herhangisi üzerine hareket edilirse ona galebe ve zafer vaat buyurmuştu.
Ebu Bekir Sıddiyk radiyallahu anh de ridâsinı alıp omuzlarına koymuş ve arkasında beklemiştir. Nihayet Hazret-i Ebu Bekir, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ellerinden tutarak:
- ''Bu kadar dilek yetişir ya Rasulallah! Rabbine karşı duada ısrar buyurdun! Cenâb-ı Allah sana vaat ettiği zaferi yakında verecektir!'' dedi. işte bu dua ve niyaz sırasında Hazret-i Resulullah sallallahu teala aleyhi ve sellem efendimize hafifçe bir uyku geldi ve hemen tebessüm ederek uyandı:
- ''Müjde yâ Ebâ Bekir! işte melâike-i kiram ile Cebrail aleyhisselâm imdada geldi!'' diye buyurdu. (3)
(3) Mevâhib'den: İbn-i Abbas radıyallahu teâlâ anhüma buyurmuştur ki:
Beni Gıfar'dan bir kimse bana dedi ki: ''Amcam oğlu ile ben bir yüksek dağ üstüne çıktık ki Bedir'in üzerine havaleli idi. Cengi temaşa ederek, garazımız bu idi ki hangi tâife bozulursa inip esvaplarını yağma edelim. Bu hâlette durur iken yukarıdan bir bulut inip bize yaklaştı. İçinden at avazlarını İşittik ve bir kimsenin ''ileri yürü Hayzum'' dediğini ben işittim. Amcam oğlunun yüreği koptu ve orada helak oldu, ben dahi helak olayacaktım dedi.
Beyhakıy ve Ebu Nuaym rivayet etmişlerdir ki: ''Hayzum Cebrail Aleyhisselâm'ın atının ismidir..''
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz zırh içinde idi. Bu duadan sonra şu vahy-i celili okuyarak çadırdan çıktı:
Yani: Herhalde Bedir'deki topluluk yakında hezimete uğrayacak ve onlar (Kureyş) arkalarına dönüp gidecekler. Belki bu gidişin müntehası azaplarının vaat olunduğu saattir ki o saatin azabı o büyük belâdır ve daha acıdır.'' (Kuran/Kamer Suresi 45-46)
Tefsir 'de beyan olunduğuna nazaran Bedir vakası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin fiilen ilk defa bulunduğu muharebedir. Mervidir ki, o esnada misli görülmemiş gayet şiddetli bir rüzgar çıkıp göz gözü görmez olmuş. Bu ise meğer melâike-i kiram ile Cebrail Aleyhisselâm'ın gelişi imiş ki, meydan-i harbe gelmişler ve ablak atlara binmiş insanlar suretinde görünmüşler. Ve müşriklere karşı saf bağlayıp durmuşlar !.. (2. Dipnot)
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 2.Bölüm
(2. Dipnot Giriş)
Tefsire nazaran:
Yani: ''Zikret habibim o zamanı ki o zamanda müminlere arız olan korkuyu kaldırmak için onlara sen: ''Semadan nazil olan üç bin melek ile Rabbinizin size imdat etmesi kâfi değil mi?'' diyerek onların kalplerini sevk ediyordun. Eğer Allah'tan imdat ister iseniz bu kadar imdat size kifayet eder. Lâkin onların mukâtelelerinden göreceğiniz meşakkate sabr eder ve firar etmek ve münhezim olmaktan korkar iseniz ve onlar size su saatte fevri yani kemâl-i süratle gelirlerse dahi Rabbiniz size alâmetlenmiş beş bin melekle imdat eder. Allah Teâlâ meleklerle imdat kılmadı, ancak size müjde kıldı ve sizin kalpleriniz kararlaşsın ve rahat olsun için size imdat ve o imdat ile sizi tebşir etti. Halbuki nusrat ancak âleme galip ve ef'ali hikmetten hâli olmayan Allah Teâlâ tarafından olur. Allah Teâlâ kafirlerden bir fırkayı helak etmek veyahut inhizâmıyla onları makhur edip hâib u hâsir olarak nedametle geri döndürmek için size Nusret vermiştir.'' (Kuran/ Âl-i İmrân: 124-127)
Bu ayette geçen meleklerle imdat, Bedir gazâsında olmuştur. Vacip Teâlâ ve Tekaddes hazretleri evvelâ bin melâike ile imdat edip sonra iki bin daha göndermekle ayette beyan olunduğu vechile üç bin olmuştur. Bundan sonra iki bin daha göndermekle imdada gelen melâike beş bin olduğu sarâhat-i Kur'an ile sabittir.
Fakat bazı ayette bin, diğerinde üç bin bundan sonraki ayette beş bin olduğunun tevcihi evvelce beyan olduğu vecihle evvelâ bin melâike ile olup sonra iki bin melâike daha imdat etmekle mecmûu üç bin oldu. Sonra iki bin daha ilâve edilince mecmûu beş bine baliğ olmuştur. Binaenaleyh ayetlerde mübâyenet yoktur.
Fahr-i Râzi'nin beyanı vechile meleklerin asâkir-i İslâmiyye nasıl yardım ettiğinde ihtilâf var ise de müfessirine nazaran melekler müminlerle beraber muharebeye girmişler, Müslümanlara kuvvet-i kalp vermişler ve Müslümanların adedini çok göstermekle kâfirleri korkutmuşlardır.
İbn-i Abbâs hazretlerinin rivayetine nazaran, melekler, sarıkları sarı ve kır olan atların, alınlarında ve kuyruklarında beyaz bir şey bağlı olduğu halde gelmişler ve alametleri böyle görülmüştür.
Melekler alâmet-i mümtâze ile gelince Rasûlullah sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem-'in Ashabına:
- ''Melekler alâmet-i fârika ile geldiler, siz de alâmetlenin!'' buyurduğu ve Hazreti Ali, Hamza, Zübeyr ridvanullahi aleyhim ecmeiyn-'in de alâmet ihtiyar ettikleri mervidir.
Diğer âyet-i celile şerhinde de: ''Cenâb-ı Allah'ın imdadı olmadı illâ size beşâret oldu. Ve düşmandan kalbinize gelen korkuyu kaldırmak ve imdat sebebiyle kalbinizi rahat ettirmek ve ıstırabınızı sükûnete tebdil etmek için size meleklerle imdat etti. Halbuki nusrat ancak tarafı İlahi'den olur ki Allah Teâlâ istediği kullarına in'âm ve istediğinden intikama kadir ve herkesin halini bilir. Ve ef'ali hikmet üzerine müştemildir.
Allah'ın size nusratı, müşriklerin kuvvetini teşkil eden erkân-ı mühimmesinden bir kısmını katletmek ve diğer bir kısmını elinize esir düşürmek veyahut onları makhur kılarak her cihetten zarar görücü oldukları halde geri döndürmek için Hakk celle Ve âlâ hazretlerinin inayeti zuhur etmiştir.
Fahr-i Râzi'nin beyânı vechile Vâcib Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin meleklerle imdadını müminlere beyan etmekte müminlere iki fâide vardır.
Birincisi: Kalplerine ferah idhâl etmek.
ikincisi: Allah'ın nusrat edeceğini bilerek kalplerine kuvvet ve şecaat vermektir.
Cenâb-ı Allah'ın nusratından da müminlere iki fâide vardır:
Birincisi: Kâfirlerin bir taifesini helâk edip kuvvetlerini kırmak.
ikincisi: Onları mağlup, rezil ve rüsva etmekle din-i İslam'ın esasını kurmak ve Cezire-i Arap'a karşı şevket-i islâmiyye'yi ilâ etmektir.
Sahih-i Buhâri şerhi 'ne nazaran meleklerin bu harbe yardımları harbe bizzat iştirak etmek suretiyle fiili bir yardımdır. Nitekim âyet-i celile de buyrulmuştur ki, bu ilahi hitap pek sârihdir: ''Hak Teâlâ hazretleri tarafından Meleklere hitaben: ''Haydi gidiniz, benim nusratım sizinle beraberdir. Müminleri saflarında tutunuz, sebat ettiriniz, ben şimdi kâfirlerin gönüllerine dehşet ve haşyet vereceğim, siz hemen onların boyunlarının üstüne vurunuz, vücutlarının bütün ek yerlerini, parmaklarını vurup kırınız'' buyurdu. (Kuran/Enfâl/12)
Hadis-i sahih de bunu teyit eder mahiyettedir ve bunların emsali pek çok sarih rivayetlerde vardır.
Mevâhib'de rivayet olunur ki: O gün melâikenin katlettikleri kâfirlerin boyunlarında ve parmaklarının ucunda kara kara nişanlar var idi. Ashap ondan bilirler idi ki onlat melâikenin öldürdükleridirler.
Âyet-i Celile'de: ''Simalarıyla bilinen melekler'' buyurulduğu vechile, Bedir'de bulunan her sahabe bunları görmüştür. Hatta Ashâb-ı Kirâm'ın görmesi şöyle dursun, Kureyş müşriklerinin de İslam askerini birkaç misil gördükleri;
''Diğeri ise kâfirdi. Onlar öbürlerini (Müslümanları) baş gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.'' (Kuran/Al-i imrân: 13) kavl-i celili ile hikâye buyurulmuştur ki bu görülen ziyade de muavenet için gelen melekler idi. Pek çok harpte ordu-yı İslam bu gibi ilâhi nusrat ve muavenete mazhar olmuş ise de, ibn-i İshak'ın, İbn-i Abbâs'dan rivayetine göre meleklerin fiilen harbe iştiraki Bedir harbinin hususiyetindendir.
Buhari'nin rivayetine göre: Zürrakıy Rifâa bin Râfi' radıyallahu anh Ensar'dan ve Bedir'de hazır bulunan mücahitlerden idi. Der ki:
- Bedir Harbi sırasında bir ara Cebrail aleyhisselâm Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi de:
- Yâ Rasûlullah! içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız? diye sordu. Rasûlullah da:
- Müslümanların en faziletli simaları sayarız. buyurdu. Yahut buna benzer bir söz söyledi. Cebrail de:
- Biz de meleklerden Bedir'de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz, dedi.
İbn-i Abbâs radıyalahu anhüma'dan: rivayete göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Bedir günü:
''Ey Ebû Bekir! işte su Cibril'dir. Allah tarafından sana yardımcı geldi. Atının başını ve gemini tutmuş, harp silahı ve zırh üzerinde hücuma müheyya bir halde buyurmuştur.'' (2. Dipnot Bitiş)
Bu dahi şöhretle rivayet edilir ki:
Kureyş ile Kinâne arasında vaktiyle muharebe vuku bulmuş olduğundan bu kere Kinâne kabilesi fırsatı ganimet ittihaz ederek, arkadan gelip hücum etmesinler diye Kureyş taifesi endişe ederken, Kinâne şeyhlerinden meşhur Sürâka bin Malik bir fırka süvari ile Kureyş ordusuna gelip:
- ''Ben sizinle beraberim!'' diye onlara cesaret vermiş! Halbuki Sürâka, Haris ibn-i Hişâm ile el ele tutuşup gezerlerken öyle şiddetli bir bora ile melekler gelince Sürâka, Hâris'den ayrılıp askerlerini alıp savuşmuş. Ve onun savuşup gitmesi Kureyş taifesini vehm ü telâşa düşürmüş.
Ve hatta Ebu Cehil: ''Siz Süraka'ya bakmayınız, onun Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile gizli ittifakı vardır. Muhammedileri bitirdikten sonra dönüp de Kadid menziline vardığımızda ben ona Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 'in taraftarlığının ne demek olduğunu öğretirim, hemen siz yürüyünüz'' diyerek kavmine cesaret vermişti.
Kureyş ordusu bozulup da Mekke'ye vardıklarında, askerin inhizamına Sürâka sebep oldu, demişler. Sürâka da onu işitince:
Vallahi ben sizin Bedr'e azimetinizi duymadım, fakat hezimetinizi işittim, demiş!
8- MUHAREBENİN KIZIŞMASI (Bedir Gazvesi Savaşı Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.) 3.Bölüm
Sonra Sürâka suretinde görünen iblis ve avaresinin de şeytanlar olduğu anlaşılmış! Bir zaman sonra Sürâka Müslüman olunca aralarında şeytan işi olduğunu söyleşirler imiş. (3. Dipnot)
(3. Dipnot Başlangıç)
''Zikredin o zamanı ki o zamanda şeytan amellerini kâfirlere tezyin etti. Ve ''Size galip olacak bugün nasdan kimse yoktur ve elbette ben size yardımcıyım'' dedi. Vakta ki İslam ve kâfir askerleri birbirlerini görüp muharebeye tutuşacağı zaman şeytan arkasına döndü ve dedi ki: Ben size refik olamam, zira sizden ve amelinizden beriyim ve ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum, binâenaleyh teşrik-i mesâi edemem. Çünkü ben Allah'tan korkarım, tahkika Allah'ın azabı şiddetlidir. (Kuran/Enfâl/48) âyeti Bedir harbinde kâfirlerin nasıl bozguna uğradıklarını anlatıyor.
Evvelce Medine ahalisinin hayvanlarını sürüp götüren Kürz ibn-i Cabir el-Fihri'nin bulunduğu bâdiyede oturan Urbân-ı Kureyş'in (Kureyş araplarının) da gelip Kureyş-i Mekke'ye yardım edecekleri de işitilmişti.
Halbuki Kureyş ordusunun kuvveti zaten ehl-i İslam'a nispetle kat kat ziyade olduğu halde bir de urban gûrûhu da gelip onlara katılacak olursa kuvvetleri daha ziyade artar diye ehl-i İslâm endişeye duçar olmuş idi.
Onun üzerine taraf-ı Bari'den meleklerle ehl-i İslam'a imdat olunacağı tebşir buyuruldu.
Her ne kadar Kürz ibn-i Cabir de Mekke Kureyş'ine yardım etmek niyetinde bulunmuş ise de Kureyş ordusunun pek perişan bir halde bozulduğunu haber alınca sarf-ı nazar etmiştir.
''Ey Müminler! Siz kâfirleri surette katlettiniz ise de hakikatte katletmediniz, ve lakin onları hakikatte Allah katletti.
Ve yâ Ekreme'r-Rusül! Düşmana sen toprak ve çakıl atmakla emir olunduğun zaman zahirde atmış isen de hakikatde Allah Teâlâ attı. Ve Allah Teâlâ müminleri nusrat ve zafer ve ayetleri müşahede gibi birtakım nimetleriyle ehl-i imanı mütena'ım kılmak için gözlerini toprakla doldurmuştur. Zira Allah Teâlâ, kullarının sözlerini işitir ve hallerini bilir.'' (Kuran/Enfâl/17)
Kâzi Beyzâvi'nin beyanına nazaran Bedir'de Kureyş görülünce Hazret-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- ''İşte şu gelen Kureyş'dir, kibir ve gururlarıyla geliyorlar ve Resulünü tekzip ederler. Yâ Rab! Va'd buyurduğun nusratını isterim'', demesi üzerine Cibril-i Emin geldi, ''yerden bir avuç toprak alıp kâfirlerin gözlerine atmasını'' tarif etti. Bu toprak hakikatte Cenâb-ı Allah'ın kudretiyle atılmamış olsaydı, sâir efrâd-ı beşerin attığı gibi kâfirlerin bazısına isabet eder, bazısına isabet etmezdi.
Bir avuç toprağın bin küsur kişiye isabet etmesi harikulade mucize kabilinden olup mucizeyi halk eden ise Hak celle ve ala hazretleri olduğu cihetle Remy'i Cenâb-ı Hakk kendi zatına nispet etmiştir.
Fahr-i Râzi, Hâzin ve Nisâbûri'nin beyanlarına nazaran bu âyet-i celilenin sebeb-i nüzulü:
Bedir Gazasından fariğ olunca Ashâb-ı Kiram'dan biri muharebe esnasında kendisinin düşmanı katletmesinden şecaatle bahsederek iftihara başlayınca Cenâb-ı Hak bu ayeti İnzal buyurarak ehl-i imân'ı müfaharetden men etmiştir. (3. Dipnot Bitiş)
O sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri bir avuç ufak tas alıp: ''Yüzleri kabih ve kara olsun'' diyerek düşmanların üzerine attı.
O taşların birer danesi müşriklerin gözlerine ve burunlarının deliklerine isabetle onları sersem etti.
Bu hal mücazat-ı Nebeviyye'den ve Kureyş ordusunun bozulmasını mucip olan esbap-ı maneviyyedendir.
Bu misillü sebeplerden dolayı artık Kureyş ordusuna tezelzül gelmiş, olduğundan Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri hücum emrini verdi. Şöyle ki:
- ''Her kim bugün düşmandan yüz çevirmeyip de sebat eyler ve şehiden vefat eylerse Cenâb-ı Hakk elbette onu cennete koyacaktır. Bugün şehit olanlara Cennetü'l-Firdevs hazır ve onlara Rıdvân muntazırdır.'' yollu hem sahih, hem müessir sözlerle Ashâb-ı Kirâmını teşvik ederek:
- ''Haydi şiddetli hamle ve hücum ediniz!'' diye buyurdu.
Hazrec kabilesinden Umeyr İbn-i Humâm radıyallahu anh hazretleri hurma yerken cennet müjdesini işittikte:
- ''Peh peh! Cennete girmek için şu heriflerin elinde ölmekten başka bir şey lazım değil mi? Pek iyi!'' diyerek elindeki hurmaları yere attı ve hemen sell-i seyf edip şehadetin faziletine dair güzel ve müessir beyitler söyleyerek düşman üzerine hücum etti. Artık geri dönmeyip nice müşrikini katl ettikten sonra nihayet kendisi dahi şehit olarak Cennet'ül-Firdevs'e gitti, radıyallahu anh.
Millet-i islâmiyye'de oktan başka silah ile şehit olanların birincisi Umeyr ibn-i Humam'dır. Afra Hatun'un büyük oğlu Avf radıyallahu anh dahi şehadet mertebesine nail olmak için zırhını çıkarıp attı ve hemen sell-i seyf ederek düşman Üzerine hücum etti. Ve müşrikinden nicelerini öldürdü. Nihayet kendisi de şehit olup muradına erdi, radıyallahu anh. (4. Dipnot)
(4. Dipnot Başlangıç)
Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
-Şehidin Allah indinde yedi hasleti vardır:
1- Kanı ilk aktığı anda günahları mağfiret olunur.
2- Cennetteki makamını görür.
3- İman elbisesi giydirilir.
4- Yetmiş iki huri ile tezvic edilir.
5- Kabir azabından kurtarılır ve kıyamet gününde büyük korkudan emin olur.
6- Başına dünya ve dünyadakilerden kıymetli yakuttan vakar ve heybet tacı giydirilir.
7- Ehl-i beyt ve akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder, (Râmûzu'l-Ehâdis) (4. Dipnot Bitiş)
Sâir Ashâb-ı Kirâm hazaratı dahi hep dalkılıç olup ileri seğirttiler. Taraf taraf hamle ve hücum ile düşmanın saflarını yardılar.
Ale'l-husus Cenâb-ı Allah'ın Arslan'ı Hazret-i Hamza radıyallahu anh her hangi tarafa hücum ettiyse düşman fırkalarını yarıp geçerdi. Hazret-i Ali radiyallahu anh dahi ona peyrev olarak önüne gelen müşrikleri kılıç ile ikiye biçer idi.
Kureyş'in meşhur reislerinden Zem'a bin Esved, Hazret-i Hamza ile Hazret-i Ali hattına rast gelerek derhal onu katl ettiler. Ve kardeşi Ukayl ibn-i Esved de o sırada katl olundu.
Benî Sehm'in en büyük reisleri olan dört kişi bu muhâcemede katl olundu. Şöyle ki:
Münebbih ibn-i Haccâc-ı Sehmî'yi Ebu Yüsr'ül-Ensari Hazretleri katletti. Nebih ibn-i Haccâc-ı da Hazret-i Hamza ile Hazret-i Sa'd ibn-i Ebi Vakkas katletti. Nebih oğlu As'ı ve bir de Eb'ul-As ibn-i Kays-ı Sehmi'yi de Hazret-i Ali katletti.
Bunlardan başka Hazret-i Ali Kureyş rüesasından Hazret-i Talha'nın amcası Amr ibn-i Osman ibn-i Amru't-Teymi"yi ve Hazret-i. Hadicetü'|-Kübrấ'nin kardeşi Nevfel ibn-i Huveylid ile Ubeyde bin Said bin As bin Ümeyye'yi dahi katletti.
Ebu'l-Buhteri bin Hişam da Mücezzer ibn-i Ziyad elinde maktul oldu. Kureyş reislerinden olan Ebu'l- Buhteri Mücezzer'e rast gelmiş, Mücezzer ona:
- Peygamberimiz bizi, sizi öldürmekten men etti, onun için sana dokunmayacağız demiş. Ebu'l-Buhteri de:
- Yanındaki arkadaşının ne olacağını sormuş. Onunla harp edileceği cevabını alınca, Ebû'l-Buhteri de:
- Bütün arap kadınlarının benimle istihzâ etmelerine tahammül edemem, hepsi de ''Ebu'l-Buhteri arkadaşlarını bıraktı kaçtı derler. Asil bir insan arkadaşını teslim etmez, meğer ki can vere veya başka bir yol bula'' demiş ve Mücezzer üzerine hücum etmiş ise de kendisi maktul düşmüş idi.
Hazret-i Hamza radıyallahu anh Ebû Cehil zannıyla rüesây-ı müşrikinden ve Beni Mahzum'dan Hâlid bin Velid'in kardeşi Ebu Kays ibn-i Velid'i, Hazret-i Ali de Benî Mahzum'dan Abdullah ibn-i Münzir'i katletti.
Yine rüesây-ı Kureyş'den Ümm-ü Seleme'nin kardeşi Mes'ud ibn-i Umeyye el-Mahzumi dahi Hazret-i Hamza'nın kılıcından geçti. Ebu Seleme'nin kardeşi Esved ibn-i Esed dahi bu sırada katl olundu.