Agnostisizim, deizim ve ateizim Allah’ın Kur’an’daki misalleri doğrultusunda ne derece gerçekçidir?

Поділитися
Вставка
  • Опубліковано 23 сер 2024
  • Konu:
    Yirmi İkinci Söz
    İki Makamdır
    BİRİNCİ MAKAM
    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
    وَيَضْرِبُ اللّٰهُ اْلاَمْثاَلَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
    وَتِلْكَ اْلاَمْثاَلُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
    (Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.)
    (“Allah insanlara misâller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar.” İbrâhim Sûresi: 25.)
    (“Düşünsünler diye insanlara Biz böyle misâller veriyoruz.” Haşir Sûresi: 21.)
    Bir zaman iki adam bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki, acîb bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki, kemâl-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir. Kemâl-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki, bir cihette bakılsa azîm bir âlem görünüyor; bir cihette bakılsa muntazam bir memleket, bir cihette bakılsa mükemmel bir şehir, diğer bir cihette bakılsa gayet muhteşem bir âlemi içine almış bir saraydır. Şu acâib âlemde gezerek seyrân ettiler. Gördüler ki, bir kısım mahlûklar var; bir tarz ile konuşuyorlar. Fakat, bunlar, onların dillerini bilmiyorlar. Yalnız, işaretlerinden anlaşılıyor ki, mühim işler görüyorlar ve ehemmiyetli vazifeler yapıyorlar.
    O iki adamdan birisi arkadaşına dedi ki: "Şu acib âlemin elbette bir Müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir Mâliki, şu mükemmel şehrin bir Sahibi, şu musannâ sarayın bir Ustası vardır. Biz çalışmalıyız, Onu tanımalıyız. Çünkü, anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren Odur. Onu tanımazsak, kim bize meded verecek? Dillerini bilmediğimiz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz? Hem, koca bir âlemi bir memleket sûretinde, bir şehir tarzında, bir saray şeklinde yapan ve baştan başa hârika şeylerle dolduran ve müzeyyenâtın envâıyla tezyin eden ve ibretnümâ mu’cizelerle donatan bir Zât, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği vardır. Onu tanımalıyız. Hem, ne istediğini bilmekliğimiz lâzımdır."
    Öteki adam dedi: "İnanmam, böyle bahsettiğin gibi bir Zât bulunsun ve bütün bu âlemi tek başıyla idare etsin."
    Arkadaşı cevaben dedi ki: "Bunu tanımazsak, lâkayd kalsak, menfaati hiç yok; zararı olsa pek azîmdir. Eğer tanımasına çalışsak, meşakkati pek hafiftir; menfaati olursa pek azîmdir. Onun için, Ona karşı lâkayd kalmak hiç kâr-ı akıl değildir."
    O serseri adam dedi: "Ben bütün rahatımı, keyfimi onu düşünmemekte görüyorum. Hem böyle aklıma sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım. Bütün bu işler, tesadüfî ve karma karışık işlerdir; kendi kendine dönüyor. Benim neme lâzım?"
    Akıllı arkadaşı ona dedi: "Senin bu temerrüdün beni de, belki çoklarını da belâya atacaktır. Bir edepsizin yüzünden, bâzan olur ki, bir memleket harab olur."
    Yine o serseri dönüp, dedi ki: "Ya katiyen bana ispat et ki, bu koca memleketin tek bir Mâliki, tek bir Sânii vardır; yahut bana ilişme.”
    Cevaben arkadaşı dedi: "Mâdem inadın divânelik derecesine çıkmış; o inadınla bizi ve belki memleketi bir kahra giriftar edeceksin. Ben de sana on iki bürhan ile göstereceğim ki, bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, her şeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihette noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve her şeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mu’cize ve hârikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır.”
    BİRİNCİ BÜRHAN
    Gel, her tarafa bak, her şeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü, bak, bir dirhem (Hâşiye 1: Ağaçları başlarında taşıyan çekirdeklere işarettir.) kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek küçüklüğünde bir şey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru (Hâşiye 2: Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın ağaçlara latîf eller atıp, sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işarettir.) olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor.
    Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mucize, her şey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzım gelir. Bu ise bir safsatadır.
    İKİNCİ BÜRHAN
    Gel, bütün bu ovaları, bu meydanları, bu menzilleri süslendiren şeyler üstüne dikkat et. Her birisinde o gizli zâttan haber veren işler var. âdetâ her biri birer turra, birer sikke gibi, o gaybî Zâttan haber veriyorlar. İşte, gözünün önünde, bak, bir dirhem pamuktan (Hâşiye 3: Tohuma işarettir. Meselâ, zerre gibi bir afyon büzürü, bir dirhem gibi bir zerdali nüvatı, bir kavun çekirdeği nasıl çuhadan daha güzel dokunmuş yapraklar, patiskadan daha beyaz, beyaz ve sarı çiçekler, şekerlemeden daha tatlı ve köftelerden ve konserve kutularından daha latîf, daha lezîz, daha şirin meyveleri hazîne-i Rahmetten getiriyorlar, bize takdim ediyorlar!..)
    Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, Şubat 2004, s. 442-448.

КОМЕНТАРІ • 2

  • @ismailongel
    @ismailongel Місяць тому

    Rabbimiz ebeden razı olsun…
    Güzel bir sohbet…

  • @erkandemirci4335
    @erkandemirci4335 22 дні тому

    Allah razı olsun teşekkür ederiz. Vefat eden agabeylerimize Allah rahmet eylesin