2:10 Birinci Pencere’de delil: Canlıların ihtiyaç ve taleplerinin karşılanması. 3:45 Otuz Üçüncü Söz’ün herbir penceresinin hangi âyetin tefsirine baktığı Fihrist Risalesi’nde belirtilmiş. Birinci Pencere’nin baktığı âyet: “Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Ankebut Sûresi / 60. Ayet) Bu âyet aslında Cenâb-ı Allah’ın Rezzak olmasını anlatıyor. Ancak âyetin sonu “O Semî ve Alîm’dir” diye bitiyor. Demek bizim rızıktan intikal edeceğimiz bir nokta da O’nun bizi işitmesi ve ilim sahibi olması. 8:28 Bütün eşyanın pek çok muhtelif ihtiyacı vardır (1). Onlar yerine getiriliyor (2). Bunları onların yapması mümkün değil (3). Sen kendine bak [yani enfüse gel, sen de bir canlısın], ne kadar eşyaya muhtaçsın {Âfâkta gördüğü manzarayı enfüste tasdik ettiriyor} (4). Birer birer veya hepsi birden Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet ederler (5). Hem de Allah’ın Kerîm, Rahîm, Müdebbir, Mürebbî ünvanlarını bildirir (6). Sıcak ve bulutsuz bir günde, Güneş şiddetli ışığı ve ısısıyla varlığını bize bildirir. Fakat başımızı kaldırıp O’na bakamayız. Şiddet-i zuhuru onu göremememize sebep olur. Aynen öyle de; yemek yerken, doyarken ve diğer varlıkların doymasında bu netlikte Cenâb-ı Allah’ın varlığına ve birliğine bir delil hissederiz. 30:27 Biz acıkan bir varlık olmasak ve dışarıdan seyrediyor olsaydık, açlığın ne olduğunu bilmediğimiz için acıkan mahlukların doyurulmasının ne büyük bir mesele olduğunu anlayamazdık. Orucun hikmetlerinden biri, bu meseleyi daha iyi anlamaktır. 32:18 “O seyahat-i hayaliyede, rızka muhtaç hayvanat âlemini gördüğüm vakit, maddî felsefe ile baktım; hadsiz ihtiyacat ve şiddetli açlıklarıyla beraber zaaf ve aczleri, o zîhayat âlemini bana çok acıklı ve elîm gösterdi. Ehl-i dalâlet ve gafletin gözüyle baktığımdan feryad eyledim. ” Bazen belgesellerde seyrettiğimiz zaman da gerçekten acıklı tablolar görebiliyoruz. Discovery Channel ve National Geographic Channel bakış açısı ile baktığın zaman feryad edebilirsin. Fakat: “Birden hikmet-i Kur'âniye ve imanın dürbünüyle gördüm ki, Rahmân ismi, Rezzâk burcunda parlak bir güneş gibi tulû etti. O aç, bîçare zîhayat âlemini rahmet ışığıyla yaldızladı.” 41:08 Çarpışmacı bir tabiat okuyuşuna karşı Üstad Hazretleri “muavenet” kelimesini kullanıyor. Risale-i Nur’daki tabiat okumasının ana paradigması “yardımlaşma”. Nebâtâtın hayvanâtın imdadına, hayvanların zayıf ve şerif insanların imdadına, gıda maddelerinin yavruların ve meyvelerin imdadına, gıda zerrelerinin bedenimizin hücrelerinin imdadına koşması yardımlaşma düsturunu kör olmayana gösterir. Tabiattan aldığımız bir meseleyi sosyal anlamda, İslâmî anlamda bir düstur haline getirmemiz de elzem. 47:50 "Kim bir şey yer ve 'Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun.' derse, geçmiş günahları affolunur." (Ebû Dâvud, Libâs 1; Tirmizî, Da'avât 75; İbnu Mâce, Et'ime 16) Demek rızık meselesinden tevhiddeki böyle âlî bir şuura ulaşıldığı zaman, bu aynı zamanda bütün günahlarımızın affına sebep olacak bir tevhid oluyor. Çünkü aynelyakînden de öte hakkalyakîn ile hepimiz acıkarak bunu tecrübe ediyoruz.
Abi derslerinizden cok istifade ediyoruz .RABBIM EBEDEN RAZI OLSUN
Allah razı olsun hocam
💛💚
🤲Rabbim razı olsun Hocam..Çok istifadeli olduğunu düşünüyorum derslerin.
🌈🍁
Uzun ara verince meraklandık elhamdulillah
Allah razı olsun. Allah Risale-i Nur şakirtlerinden olmayı nasip etsin.
Amin amin amin
Allah razı olsun Ramazanın maddi manevi bereketini kalbinizle ruhunuzla letaiflerinizle duymanızı dilerim.
Bilmukabele kardeşim amin
🤲💚
👋🤲🌹
Allah razı olsun Hocam, Hayırlı Ramazan’lar
Bilmukabele Ramazanınızı tebrik ederim
🤲💚
2:10 Birinci Pencere’de delil: Canlıların ihtiyaç ve taleplerinin karşılanması.
3:45 Otuz Üçüncü Söz’ün herbir penceresinin hangi âyetin tefsirine baktığı Fihrist Risalesi’nde belirtilmiş. Birinci Pencere’nin baktığı âyet:
“Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Ankebut Sûresi / 60. Ayet)
Bu âyet aslında Cenâb-ı Allah’ın Rezzak olmasını anlatıyor. Ancak âyetin sonu “O Semî ve Alîm’dir” diye bitiyor. Demek bizim rızıktan intikal edeceğimiz bir nokta da O’nun bizi işitmesi ve ilim sahibi olması.
8:28 Bütün eşyanın pek çok muhtelif ihtiyacı vardır (1). Onlar yerine getiriliyor (2). Bunları onların yapması mümkün değil (3). Sen kendine bak [yani enfüse gel, sen de bir canlısın], ne kadar eşyaya muhtaçsın {Âfâkta gördüğü manzarayı enfüste tasdik ettiriyor} (4). Birer birer veya hepsi birden Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet ederler (5). Hem de Allah’ın Kerîm, Rahîm, Müdebbir, Mürebbî ünvanlarını bildirir (6).
Sıcak ve bulutsuz bir günde, Güneş şiddetli ışığı ve ısısıyla varlığını bize bildirir. Fakat başımızı kaldırıp O’na bakamayız. Şiddet-i zuhuru onu göremememize sebep olur. Aynen öyle de; yemek yerken, doyarken ve diğer varlıkların doymasında bu netlikte Cenâb-ı Allah’ın varlığına ve birliğine bir delil hissederiz.
30:27 Biz acıkan bir varlık olmasak ve dışarıdan seyrediyor olsaydık, açlığın ne olduğunu bilmediğimiz için acıkan mahlukların doyurulmasının ne büyük bir mesele olduğunu anlayamazdık. Orucun hikmetlerinden biri, bu meseleyi daha iyi anlamaktır.
32:18 “O seyahat-i hayaliyede, rızka muhtaç hayvanat âlemini gördüğüm vakit, maddî felsefe ile baktım; hadsiz ihtiyacat ve şiddetli açlıklarıyla beraber zaaf ve aczleri, o zîhayat âlemini bana çok acıklı ve elîm gösterdi. Ehl-i dalâlet ve gafletin gözüyle baktığımdan feryad eyledim. ”
Bazen belgesellerde seyrettiğimiz zaman da gerçekten acıklı tablolar görebiliyoruz. Discovery Channel ve National Geographic Channel bakış açısı ile baktığın zaman feryad edebilirsin. Fakat:
“Birden hikmet-i Kur'âniye ve imanın dürbünüyle gördüm ki, Rahmân ismi, Rezzâk burcunda parlak bir güneş gibi tulû etti. O aç, bîçare zîhayat âlemini rahmet ışığıyla yaldızladı.”
41:08 Çarpışmacı bir tabiat okuyuşuna karşı Üstad Hazretleri “muavenet” kelimesini kullanıyor. Risale-i Nur’daki tabiat okumasının ana paradigması “yardımlaşma”. Nebâtâtın hayvanâtın imdadına, hayvanların zayıf ve şerif insanların imdadına, gıda maddelerinin yavruların ve meyvelerin imdadına, gıda zerrelerinin bedenimizin hücrelerinin imdadına koşması yardımlaşma düsturunu kör olmayana gösterir.
Tabiattan aldığımız bir meseleyi sosyal anlamda, İslâmî anlamda bir düstur haline getirmemiz de elzem.
47:50 "Kim bir şey yer ve 'Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun.' derse, geçmiş günahları affolunur." (Ebû Dâvud, Libâs 1; Tirmizî, Da'avât 75; İbnu Mâce, Et'ime 16)
Demek rızık meselesinden tevhiddeki böyle âlî bir şuura ulaşıldığı zaman, bu aynı zamanda bütün günahlarımızın affına sebep olacak bir tevhid oluyor. Çünkü aynelyakînden de öte hakkalyakîn ile hepimiz acıkarak bunu tecrübe ediyoruz.