Fatih Sultan Mehmet: Bir Cihan Sultanının Destanı
Sevgili dostlar, bugün sizleri on beşinci yüzyıla, Osmanlı Devleti’nin altın çağına, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kudretli devrine götüreceğim. Hazır mısınız? O halde geriye yaslanın, çünkü bugün tarihin altın sayfalarını birlikte aralayacağız!
Bin dört yüz elli bir senesi. Sultan Murad Han Hakk’a yürümüş, tahtın yeni sahibi on dokuz yaşındaki şehzade Mehmet olmuştur. Bu Mehmet, çocuk yaşta tahta çıkmış, ama kaderin sert tokadını yemekten de kurtulamamış bir isimdir. Fakat dostlar, şöyle bir şey vardır ki: Yenilgi, büyük liderlerin öğretmenidir. Mehmet, büyümüş, öğrenmiş ve Fatih olmaya adım atmıştır.
Fatih Sultan Mehmet Han, tahta çıkar çıkmaz aklında tek bir hedef vardı: Konstantiniyye. Eski dünyanın kalbi, Roma’nın şanlı başkenti ve peygamberin müjdelediği fetih. “Konstantiniyye elbet fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” Bu söz, Mehmet’in kanında dolaşan bir emir gibiydi.
Fatih Sultan Mehmet, genç yaşına rağmen kudretli bir hükümdar olarak Osmanlı tahtına geçmişti. Ancak yalnızca cesaret değil, derin bir ilim ve strateji birikimiyle de donanmıştı. Eğitimini ünlü alimlerden almış, Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca gibi dilleri öğrenmişti. Bu dil bilgisi ona hem Doğu hem de Batı dünyasını anlamada eşsiz bir avantaj sağlıyordu. Onun aklında yalnızca bir imparatorluğu yönetmek değil, aynı zamanda onu tarih sahnesinin en üst noktasına taşımak vardı.
İstanbul’u fethetmek için çıktığı yolda Fatih Sultan Mehmet, zekâsının ve ileri görüşlülüğünün eserlerini ortaya koymuştur. Boğaz’a gem vuran Rumeli Hisarı’nı inşa ettirdi. Bu hisar, fetih için bir kilit taşı olacaktı. Gemiler karadan yürütüldü. Dostlar, hayal edin! Koca gemiler, yağlı kütüklerin üzerinde, kara toprak üzerinden Haliç’e indiriliyor. Bu yalnızca bir mühendislik harikası değil, aynı zamanda bir kararlılık ve hayal gücünün zaferiydi.
Ve nihayet altı nisan bin dört yüz elli üç. Osmanlı ordusu, surların önüne geldi. Toplar güm güm ötüyor, Konstantiniyye’nin surları çatırdıyor. Ama Bizans, kolay pes eder mi? Ayasofya’da dualar edilip yardım dilemekte. Avrupa’nın dört bir yanından yardım yola çıkmış. Ama Fatih Sultan Mehmet Han, büyük bir sabır ve kararlılıkla kuşatmayı sürdürdü.
Tam elli üç gün boyunca süren bu kuşatma, tarihin en çetin mücadelelerinden biri olarak kayıtlara geçti. Her iki taraf da tüm güçlerini ortaya koymuş, gece gündüz demeden mücadele etmişti. Osmanlı ordusunun yanı sıra Bizans savunması da şanına yakışır bir direniş sergiliyordu. Ancak dostlar, zafer, sadece güçle değil, inanç ve stratejiyle kazanılır.
Ve yirmi dokuz mayıs bin dört yüz elli üç!
Gök kubbeyi aydınlatan Osmanlı sancakları surlara dikildi. Mehmet, tahta çıktığında çocuktu belki, ama artık bir Fatih idi! O sabah, sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir çağ kapanıyor ve yeni bir çağ başlıyordu. Konstantiniyye artık İstanbul olmuştu ve İslam dünyasının en görkemli şehirlerinden biri haline gelecekti.
Fakat dostlar, Fatih’in hikayesi bununla bitmedi. Avrupa, bu fetihten sonra Mehmet’i bir Osmanlı sultanı değil, yeni Roma’nın imparatoru olarak görmeye başladı. Fatih, fetihlerle dolu bir ömür sürdü. Trabzon’dan Mora’ya, Otlukbeli’nden Ege adalarına kadar Osmanlı topraklarını büyüttü.
Sultan Mehmet the Conqueror: The Epic of a World Sultan
Dear friends, today I will take you to the fifteenth century, the golden age of the Ottoman Empire, the mighty era of Sultan Mehmet the Conqueror. Are you ready? So sit back, because today we will open the golden pages of history together!
The year one thousand four hundred and fifty-one. Sultan Murad Khan marched to God, and the new owner of the throne became the nineteen-year-old prince Mehmet. This Mehmet is a man who ascended to the throne at a young age, but could not escape the harsh slap of fate. But friends, there is something like this: Defeat is the teacher of great leaders. Mehmet grew up, learned and started to become the Conqueror.
#osmanlı #tarih #eğitici #istanbul #türkiye